YASAM KALITESI
Yasam ve Kalite. Son derece sübjektif ve o nispette de rölatif iki kavram. Önce yasama ve insana bir göz atalim.
Yasam konusunda temelde iki ana kavram mevcuttur. Nüanslar bu iki kavramin altinda sekillenir.
1- Bu dünya öteki dünyaya hazirlik yapilan bir imtihan alani. Gerçek ve sonsuz hayat öteki dünyada. Tanri'ya inanir, dini vecibelerini yerine getirir, dua eder, yakarirsan o sana istedigini verir.
2- Cennet de cehennem de bu dünyada. Bir kez de gelsek – defalarca da gelsek. Kendine inanir, çok çalisir ve bir seyi yürekten istersen, sen o arzuna ulasirsin.
Bunu su sekilde özetleyebiliriz:
He will make it happen, you will make it happen.
Inandigimiz yolu anlatmak için söze baslarken seçtigimiz özne, inandigimiz yol konusunda derhal ipucu verir:
O diyor ki, kitap diyor ki, ben diyorum ki. Peki insan nedir?
Bütün insanlar “ben”dir. “Ben” demeyen veya hissetmeyen, baska bir deyisle kendisini canli-cansiz diger bütün varliklardan bilinçli olarak ayiramayan hiçbir sey insan degildir.
Ancak insan kendini öteki insanlar da dahil, diger bütün gerçeklerden ne kadar ayirirsa ayirsin, varolmasi o gerçeklere ve nesnelere baglidir. Insan, adina evren dedigimiz sonsuz derecede birbiriyle iliskili ve farkli bileskenler kitlesinin mini minnacik bir ayrintisidir. Fakat insan bu evrenin agaçlar, yildizlar, hayvanlar ve öbür insanlar gibi diger ayrintilarindan farklidir, zira kendinin birey ve tek oldugunun bilincindedir.
“Ben” vücuttur. Kisi kaçinilmaz biçimde vücuduna baglidir. Vücut saglikli oldugu ve ihtiyaçlari karsilandigi sürece kisinin zihnini sürekli mesgul etmez.
“Ben” beceriler ve davranis biçimleridir. Kisinin bütün becerileri ve davranis biçimleri alinip yerine baska bir grup beceri ve davranis biçimi konsa, ayni kisi olmaktan çikar.
“Ben” anilardir. Anilarimiz sadece bize aittir. Paylasilmasi mümkün degildir.
“Ben” amaçlar ve ideallerdir. Ayni zamanda sorunlar, yenilgiler ve umutsuzluklardir. “Ben”, çevresiyle iliskileridir; çevresinden aldigi ve çevresine verdigidir.
“Ben” bütün dis etkenlerin biraktigi izlerdir.
Ancak kisi bütün bu fizik, beceri, ani ve duygularin bir yigini degildir. Kisi bu ayrintilarin belirli bir düzen içinde siralandigi bir mozaiktir. Parçalar yigin halinde bir araya gelse hiçbir sey ifade etmez. Rastgele siralandiginda da ortaya çikan sey güzel degildir.
Insan denen mozaikte parçalarin her biri saglamsa ve tek bir uyumlu düzen içinde yerlesmisse sonuç olaganüstü kalitede bir insandir. Bu parçalari dogru yerlestirmek yasama sanatidir. Yasama sanatini gelistirmis bir kimse yasam kalitesini yakalamis demektir.
Yasam kalitesini yakalamis insan huzurlu insandir. Huzur kisinin kendisi ve çevresiyle barisik olmasini, belli bir gücü ve basariyi da içeren, mutluluktan öte bir duygudur.
Huzurlu insan iyi tasarimlanmis bir makine gibi güçlü ve yararli bir sekilde aktiftir. Gücü ve yararliligi, tipki makineninki gibi, dengeli ve düzenli hareketten, birçok faktörün belli bir hedef için uyumlu isbirliginden dogar. Huzurlu insan nereye gitmek ve ne yapmak istedigini bilir. Benliginin bütün parçalari uyum içinde çalistigindan önemli isler basarir. Sorunlari çözer, büyük buluslar gerçeklestirir, yeni güzellikler yaratir. Kendi yasamini kontrol eder; yasamin kendisini sürüklemesine izin vermez.
Bütün bunlar yasamda kaliteyi yakalamis bir kisinin iç dünyasindan gelen özelliklerdir. Az önce sözünü ettigimiz gibi, insan iç ve dis dünyadan olusan bir bütün olduguna göre, kisinin huzurlu olmasi için dis etkenlerin de belli bir kaliteye ulasmasi gerekir. Bunun için de yasadigi ülkede bir takim asgari standartlarin bulunmasi sarttir.
GELISME
Dünyadaki bütün ülkeler gelisme deyince genelde ekonomik büyümeyi hedef alirlar. Böylece terimin sosyal içerigi bosaltilmis olur.
“Gelisme” sözcügünün kendisi de yeterli degildir: belli bir hedefe dogru ilerlemek demektir. “Gelismekte olan” ile “gelismis” ülkeler terimleri arasindaki anlam farki hedefin bol tüketim düzlemine ulasmak oldugunu, bu düzleme gelismis ülkelerin ulastigini, gelismekte olan ülkelerin bu ugurda çaba sarf ettigini çagristirir. Oysa böyle bir düzlem yoktur.
Insan çok boyutludur. Tek bir ekonomik büyüme boyutuna indirgenemez. Insani bütünüyle ele alan, yasam kalitesinde sürdürülebilir iyilesmeye dayanan politikalarin zamani gelmistir. Bu kesintisiz, dinamik bir eylem olacaktir. Statükoyu korumaya yönelik politikalara, eylemsizlik mazeretlerine yer yoktur.
Kantite ve kalite, baska bir deyisle nicelik ve nitelik bir noktaya kadar birlikte ilerler. Sonra yollari ayrilir. O noktadan sonra insanlik için niceligin önemi kalmazken nitelik derinlestirilebilir, güçlendirilebilir. Bu yüzden yasam kalitesinde sürdürülebilir iyilestirmeden söz edilebilir. Gerçekten de yasam kalitesinde sürdürülebilir iyilestirme kisinin ve ülkenin hedefi olmalidir.
Bu konuda en birinci öncelik tartismasiz temel ihtiyaçlarin karsilanmasina verilmelidir. Yoksullukta nicelik ön plana çikar zira yasam kalitesinden söz edebilmek için belli bir nicelik sarttir. Ancak yasamak için sart olan bu miktarin üzerindeki nicelik, insanlar için yalnizca yasam kalitesine katkida bulundugu oranda önem kazanir.
Yasam kalitesinin pek çok bileskeni vardir: saglik ve egitim hizmetlerinden yararlanma, yeterli beslenme ve korunma, saglikli bir çevre, hak, firsat ve cinsiyet esitligi, günlük yasama katilma, sayginlik ve güvenlik. Bu bileskenlerin hepsi tek tek önemlidir; birinin bile eksikligi kisinin “ben kaliteli bir yasam sürüyorum” duygusunu zedeler.
Dahasi, yasam kalitesinin “toplami” veya “ortalamasi” alinamaz. Bu yüzden yasam kalitesinin tanimlanmasi ve ölçümü zordur. Insanlarin yasam kalitesi diye adlandirdigi çogu sey kültürel esaslidir. Tek bir toplumun içinde bile yasam kalitesinin ne oldugu alt kültürlere ve bireylere göre farklilik gösterir. Örnegin “bir lokma bir hirka” felsefesi bazilarinca sayginlik olarak görülürken, bazilarinca da kendine eziyetten baska bir sey degildir.
Kalitenin öznelligi (sübjektifligi) ve göreceligi (rolatifligi) çesitli anlatimlarda da vurgulanmistir. Zengin olup soganin cücügünü yemeyi hayal eden çoban gibi.
Necati Cumali'nin Pembe Kadini'nda da Pembe Kadinin esi kaliteli bir yasam beklentisini “kasabaya inip bir somun ekmek ile yarim kg baklava almak ve bir lokma ekmek, bir lokma baklava” diye tarif eder. Buna karsilik Wall Street- Borsa filminde (GEIKO) Micheal Douglas Martin Sheen'e ”ben sana milyonlarca dolardan, kendi özel jetine sahip olmaktan bahsediyorum” der.
Ekteki karikatürler de yasam ve kaliteye farkli bakis açilarini sergilemektedir.
Kalitenin göreceligi konusunda en sirin fikra ise otomotiv sanayiine aittir. Vaktiyle Dogu Blokundan bir otomobil fabrikasinin yöneticileri Japonya'daki bir otomobil fabrikasina yaptiklari tetkik gezisinde dizi dizi siralanmis kafesler içinde kediler görürler. Bu kedilerin ne maksatla orda durdugunu sorduklarinda Japon yöneticiler “Arabalarin kalite kontrolunu bu kedilerle yapiyoruz. Üretimden çikan arabaya aksamdan bir kedi koyuyor ve arabanin bütün kapilarini, camlarini kapatiyoruz. Sabah baktigimizda kedi ölmüsse araba kalite testinden geçmis demektir; yasiyorsa geçmemis.”
Dogu Blokundan ziyaretçiler çok yararli bir sey ögrendiklerine sevinerek ülkelerine dönerler. Bir süre sonra Japon otomotivciler o fabrikaya iade-i ziyarete giderler. Bakarlar ki, orda da dizi dizi kafesler içinde kediler. “Ne güzel, ögrendiklerinizi hemen uyguluyorsunuz” derler. “Evet ama, bir farkla”der Dogu Blokun yöneticileri, “Biz kediyi aksamdan arabanin içinde koyup kapilarini, camlarini kapatiyoruz. Sabah kedi arabada hala duruyorsa, araba kalite testinden geçmis oluyor; kaçmissa geçmemis.”
Buraya kadar hep yasamin ve kalitenin göreceliginden, toplumsal, kültürel, sosyal, ekonomik farkliliklarindan bahsettik. Simdi biraz da dünyadaki tüm insanlar için geçerli olan ve yasam kalitesinin ortak paydasi olan, bir baska deyisle olmazsa olmazlara bir göz atalim. Yani bencilce tüketim ile benligini herseyden mahrum birakma asiri uçlari arasinda yer alan, evrensel kabul görmüs degerleri açalim.
Güvenlik
Artik dünyada insan güvenligi için yeni ve genisletilmis bir kavram dogmaktadir.
Güvenligin milli savunma yönü küçültülmekte, toplumsal, ekonomik ve çevre yönleri vurgulanmaktadir. Bu yüzden biz de güvenlik kavramini halki tam merkez alan daha insani bir boyuta tasimaliyiz. Zaten güvenlik hayati yalniz dis tehditler için degil, her bakimdan daha güvenli hale getirmek degil midir?
Insanlar kendi güvenliklerini saglamak amaciyla çesitli önlemler alirlar fakat güvenligin bir takim ön kosullari mutlaka mevcut olmalidir ki bu önlemler ise yarasin. Zira çok “güvenli” bir ülkede pek çok güvensiz insan bulunabilir.
Bugün insanlarin bir kismi yoksulluk, issizlik, açlik gibi yapisal güvensizlik içindedirler. Çogunun tasasi savas çikip çikmama ihtimali degil, günlük yasamlarini etkileyen konulardir.
Bu yüzden artik güvenlik kavramina ulusal güvenlik yaninda halkin incinme, kaza, afet, açlik, issizlik, hastalik ve siddetten korunmasi kavrami da eklenmelidir.
Çevre güvenligi de git gide önem kazanmaktadir, zira erozyon, hava-su kirliligi, ozon deligi, global isinma gibi çevre sorunlari hepimizin yasam kalitesini kaçinilmaz biçimde etkiler.
Sürdürülebilirlik
Yasam kalitesini insanligin gelecegi olarak görmek zorundayiz.
Sürdürülebilirlik kavrami Doganin kaynaklarinin sinirli olmasindan dogmustur. Doga, çevrenin, toplumun ve bireylerin varlik nedenidir.
Sürdürülebilirlik yasam kalitesi için hem bir ön kosul, hem de onun ayrilmaz bir parçasidir. Hangi düzeyde olursa olsun yasam kalitesi ve bu kalitedeki iyilesme sürdürülebilir olmalidir; aksi takdirde kalite düsecek ve gelecek kusaklar için durum simdikinden beter olacaktir.
Temel Haklar
Tanimlanmasi hayli zor olan “yasam kalitesi” kavraminin kökeni üç yüz yildir gelismekte olan insan haklarinda yatar. Insanlar toplum içinde birbiriyle iliski içinde yasadiklarindan fiziksel, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarina yönelik temel haklara sahiptirler. Haklar, temel ihtiyaçlarin devlet, aile, isveren veya uluslararasi örgüt gibi kurumlar tarafindan ikrari yani var oldugunun kabul edilmesidir. Haklar ayni zamanda toplumlari ve bireyleri birlestiren iki yönlü iliskinin içerigini ve sinirlarini tanimlar.
Yasam kalitesi insanlarin fiziksel, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarinin karsilanmasiyla saglanir. Bireyin ihtiyaçlarinin tatmini “hak” kavramiyla islerlik kazanir.
Yasama hakki ve kisisel güvenlik hakki en temel haklardir. Vatandaslarin bunlara bir zarar gelecegi korkusunu tasimamasi gerekir.
Esitlik
Esitlik, insanin en köklü ihtiyaçlarindan biridir. Haksizliga ugradigimiz duygusuna bir kere kapildik mi, yasamimiza kalite katan hiçbir sey zevk vermez olur. Esitlik her bireyin, toplumun ve devletin saygi göstermesi gereken bir ilkedir.
Sosyal ve etnik gruplar/bölgeler arasinda gelir ve güç esitligi ile demokrasi ve dogrudan katilim bulunmamasi veya liderlerin halkin taleplerine kulak tikamasi çogu zaman çatisma dogurur. Bu durumlarda daha fazla katilim ve esitlik çatisma nedenlerini ortadan kaldirabilir.
Esitlik yalnizca esit haklar veya yasalar karsisinda esitlik degildir. Gerçek esitlik, gerçek firsat esitligi demektir. Bu da, geçmisteki haksizliklari düzeltmek için, simdiye kadar dislanmis bireyler veya gruplar lehine bir miktar esitsizlik uygulanmasini gerektirebilir. Örnegin TBMM'de kadin parlamenterlere belli bir yüzde ayirilmasi gibi.
Esitlik, kalkinmanin ileri asamalarina ertelenecek bir konu degildir. Ülke zenginlestiginde önemini yitiren bir konu da degildir. Gelismenin her asamasinin vazgeçilmez ilkesidir.
SONUÇ:
Yalnizca temel ihtiyaçlarin karsilanmasinin yetmediginden, yasam kalitesini iyilestirmenin kesintisiz bir süreç oldugundan söz etmistik. Örnegin yasalarin ve yarginin var olmasi bir ülkede adaletin oldugunu göstermez. Hak aramak veya sizin hakkiniza tecavüz edenin cezalandirilmasini istemek gibi, ne sebeple olursa olsun yargiya basvurdugunuzda senelerce sonuç alamiyorsaniz, yasam kalitesinden söz edilemez.
Yasa ve yönetmeliklerin yalnizca yasak olan seyleri belirtmesi, geri kalan herseyin serbest olmasi gerekirken bizim yasalarimiz serbest olan seyleri belirtip geri kalan herseyi suç sayiyorsa yasam kalitesinden söz edilemez.
Devlet ve ona ait kurumlarin hatalarinda bunun aksini kanitlama yükümlülügü size düsüyorsa, kurumun hatasini düzeltmek için zamaninizi ve paranizi harciyorsaniz ve kanitladiginizda bosa giden emeginizi kurum tazmin etmiyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Doktor hatasindan, belediyenin hatasindan, karayollarinin hatasindan, elektrik idaresinin hatasindan veya bir baska kurumun hatasindan dolayi siz veya bir yakininiz sakat kaliyor veya ölüyorsa ve bunun sorumlulari maddi-manevi hesap vermiyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Bir ise, bir okula girerken potansiyel suçlu olarak görülüp savciliktan iyi hal kagidi getirmek zorunda kaliyorsaniz, iyi bir organizasyonla tek kisinin halledebilecegi bir bürokratik islemi tamamlamak için on masa ve binayi dolasmak zorunda kaliyorsaniz, yasam kalitesinden söz edilemez.
Trafik kazalarinda her yil savas veya terörden kaybettigimizden fazla can ve mal kaybediyorsak ve buna çare bulmak için hala gerekli önlemler alinmiyorsa yasam kalitesinden söz edilemez.
Bosanma durumunda mal paylasimi ilkesi yasalarda yer almadigi için bir kadin ömrünü kocasinin bir nedenle onu terk edecegi , çolugu çocuguyla sokakta kalacagi korkusuyla geçiriyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Siyasilerin büyük bir kismi degil onbes, yirmi yil sonrasini, bir yil sonrasini bile dikkate alan politikalar üretmiyorlarsa, bütün çabalari “günü kurtarmak” ise, bu yüzden ülke, toplum ve ekonomi bir o yana bir bu yana savruluyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Bireyler gerek geçim derdinden, gerek egitim ve görgü yetersizliginden, gerekse “adam sende”cilikten yasadiklari topluma sahip çikmiyorlarsa, inandiklari konuda seslerini duyurmuyorlarsa, kendileri gibi düsünenlerle veya düsünmeyenlerle tartisma platformu yaratmiyorlarsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Kisi severek yaptigi bir iste çalismiyorsa, ne is olursa olsun en iyisini yapma, kendini gelistirme çabasini göstermiyorsa toplumun gözünde ve kendi gözünde degeri olmayacagindan, yasam kalitesinden söz edilemez.
Kisi çocuklugunda, gençliginde ve yasliliginda bir sevgi çemberi içinde yasamiyorsa, sevilmenin ilk sartinin sevmek oldugunu bilmiyorsa, kendisini atilmis, itilmis, degersiz hissediyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Kisi yapmak istedigi tahsili degil, sinav sistemi dolayisiyla hevesinin ve yeteneginin olmadigi bir bransta tahsil yapmak zorunda kaliyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Kisinin yerine getirmekle yükümlü oldugu görevi yapmasi normal, yapmamasi suç sayilmasi gerekirken, aksine görevini yaptigi zaman elestirilip yapmadigi zaman kimse sesini çikarmiyor, hatta alkislaniyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Yeterli siklikta spor tesisleri kurarak toplumun her kesiminden insana spor yapma imkani saglamak yerine ulusça futbola odaklaniyorsak, yasam kalitesinden söz edilemez.
Güzel bir manzara, güzel bir müzik, güzel bir bale gösterisi, güzel bir kitap, güzel bir sanat eseri kisiyi duygulandirmiyorsa, artisi oldugu için degil, eksisi olmadigi için haline sükretmiyorsa, yasam kalitesinden söz edilemez.
Amacim karanlik tablolar çizmek degildir. Bilakis ne kadar çok yapilacak is oldugunu anlatmak istiyorum. Bu bir süreç, sabir ve mücadele isidir. Egitim, katilim ister. Hollanda'da 400, Ingiltere'de 1000 yilda gelinen noktaya 75 yilda varamazsiniz. Ama bu ülke 75 yilda inanilmaz bir mesafe katetmistir. Bu haliyle bile bizim vatanimiz, evimiz, yuvamiz, canimizdir. Kisa veya uzun, yurtdisina bir seyahate çiktigimizda özlemiyor muyuz? Kosa kosa dönmüyor muyuz? Kizim bir tarihte egitim için Isviçre'ye gitmisti. Üç ay sonra “Baba, ben çok sikildim, daha fazla dayanamayacagim, dönmek istiyorum” dedi. Nasil olup da Isviçre gibi bir ülkede bu kadar sikildigini sordugumda cevabi, “Nasil sikilmayayim ki? Bu ülkede kediler bile kirmizi isikta duruyor” oldu.
Mevcut yapi içinde siyasi sistemin etkili bir parçasi olamiyorsaniz üçüncü sektöre yönelin; ideallerinize uygun size huzur ve mutluluk verecek bir veya birkaç sivil toplum örgütüne üye olun. Böyle bir dernek veya vakif yoksa siz kurun. Akut'a, Tema'ya, Türk Egitim Vakfi'na, Beyaz Nokta Vakfi'na, Sokak Çocuklarini Koruma Dernegi'ne vs. ve daha yüzlerce basarili sivil toplum örgütüne bakin.
Ülkenizin, ailenizin, çocuklarinizin gelecegini baskalarina ihale etmekten vazgeçin. Biraz evvel siraladigim ortak degerlere sahip çikin, katilin, mücadele edin. Güçlü olarak en iyisini isteyin.
You will make it happen.