Dis politika, kendi sistemine dâhil
olan aktörler
ve içerdigi çesitli konular itibariyle gün geçtikçe komplekslesen bir siyaset alani olmaktadir.
Ancak dis politika, halen devleti merkez alan bir siyaset
alani olarak realist paradigmayla sikça özdeslestiriyor. Bunun yani sira da dis politika, sadece devlet merkezli bir siyaset alani
olmaktan uzaklasiyor. Günümüz dis politika çalismalarinda uluslararasi sistemin devletlerin dis politikalarina etkisi kabul edilirken, iç
dinamiklerin etkisine gittikçe daha çok yer açiliyor.
Soguk Savas döneminde Türkiye’de de ulusal çikarlara uygun
‘’milli bir politika’’ yürütüldügü
savi
geçerli
oldu. Özellikle
Soguk Savas döneminde ortaya çikan iki kutuplu sistemin Türkiye
gibi devletlerin dis
politikalari üzerinde belirleyiciligini anlamak mümkündür. Türkiye Sovyet tehdidi karsisinda
güvenligin etkisiyle bir takim girisimlerin parçasi olurken, o dönemin karar vericileri de realizmin pek çok
önermesini içsellestirmislerdir. Gelisen sürede Türkiye, ABD’nin siyasetinin Orta Dogu’da önemli bir uygulayicisi
haline geldi. Bunun sonucunda Bagdat Pakti’nin üyesi oldu. Bölgesel ittifaka katilmaktan ziyade iki
kutuplu dengenin bölgede Sovyet lehine bozulacagindan
çekinmesi,
Türkiye’yi
Bagdat Pakti gibi bir bölgesel pakta itmeye zorlamistir.
Sonuç su ki; 2000’lerde Türkiye’nin Orta Dogu’da bagimsiz
bir aktör
olarak öne
çikabilmesinin arkasinda, radikal dönüsümlerin
ve birçok
alanda Batili müttefiklerle özellikle ABD ile isbirligi yapmanin örnekleri oldugu gibi birtakim zorluklari da var. ABD ve Türkiye’nin
müttefik
gibi davranmamalari sonucunda erken Soguk Savas döneminde Türkiye’nin Orta Dogu politikasinin (sistemsel etki) yerini aktör
agirlikli
bir bölge siyaseti adim adim almaya baslamistir. Bölgesellesme, bugünkü mevcut uluslar arasi dönemin
önemli
özelliklerinden
biri haline geldi. Birçok devlet giderek daha fazla bölgesel
teskilatlanma içinde yer almaya basliyor. Charles Tripp, Orta Dogu’da uzlasma üzerine olmayan bir bölgesellesmeden bahsediyor. Orta Dogu’da ki bölgesellesmeden ümitsizlikle söz ediyor. Ancak Güney Dogu Asya’da bölgesellesmeye gelismelere bakildiginda;
demokrasiyi, bölgesellesme için yardimci bir faktör olarak görüyorlar ama mutlak bir ön sart olarak görmüyorlar. Orta Dogu’da ki bölgesellesmenin zayif oldugu bilinerek, bölgesellesmenin bölge ülkeleri arasindaki iliskilerde veya bölge ile dünya arasindaki iliskilerde etkili oldugu söylenemez. Bölgesellesme Türkiye’ye bölge ile iliskililerinde genis bir hareket alani sunuyor gibi görünse
de gerek ortak görüslerin eksikligi gerekse de sosyal ve ekonomik konularda bölgede
birlikte hareket edilmemesinden dolayi bazi güçlükler ortaya çikabiliyor.
Türkiye’nin genellikle son on yilda AK
Parti yönetiminde yaptigi çalismalar sonucunda, Türkiye Orta Dogu’da bölgesel isbirligi adina avantajli bir yerde konumlandi. Soguk Savas döneminde Türkiye’nin Orta Dogu bölgesellesmesine bakisi,
Soguk Savas bölgesellesmesinin benzeri bir yansimasi seklinde meydana geldi.Bir dis politikanin normatif olarak tanimlanmasi,sadece
çikarla açiklanamayacak,bazi evrense deger ve normlara odakli bir karakterde tasiyabilir.Normatifligim temelinde normlar yatmaktadir.Örnegin AB’nin normatif olmasinin
arkasindaki
nedenlere bakildiginda ,belirli kurallari ve normlari
kendilerine prensip haline getirmesi gözlenir.Artik her ülke normatiflik yönünde
tamamen yansitmasalar da bu yöne dogru adim attigini
göstermek
ve hissettirmek istiyor.Bunlardan birisi de Türkiye.Bir ülkenin
normatifligini
demokrasi,insan haklari,sosyal adalet vb. konularla ilgili nasil
bir yaklasimda bulundugunu analiz ederek tespit edebiliriz.Son birkaç
yüzyildir
uluslar arasi toplumun genellikle iki normatif akimdan
büyük
ölçüde etkilendigi
söylenebilir.Bunlardan
biri ‘’egemenlik normlari’’(egemen devletin haklari ve
görevleri) , digeri ise ‘’liberal normlar’’(birey için insan haklari)dir. Bunlardan ilki devletlerin hak ve özgürlükleri
konusuna; digerinde ise
bireylerin hak ve özgürlüklerine vurgu yapar.
Türkiye uluslar arasi normlara önem verme ve
bunlara dis politikasinda
yer açma
konusunda destekleyici ülke konumunda bulundu. Türkiye;
insan haklari ve demokratiklesme konularinda özellikle AB’ye üyelik sürecinde epey yol kat etti. Türkiye’nin
normatiflesme sürecinde,
Avrupa ile iliskileri
normatiflesmeyi
tetikleyen en büyük etken oldu. Her zaman Türkiye’nin
insan haklari, demokrasi, hukukun üstünlügü
gibi normlarda yol almasinda tesvik edici oldu. Türkiye isledigi bu dis politika yüzünden, bazi terletici sinavlara tabi tutuldu ve tutuluyor.
Örnegin; Libya’da Arap Bahari’nin yasandigi
2011 döneminde
Türkiye
müdahale
konusunda isteksiz görünse de sonrasinda bu müdahalenin bir parçasi
olmaktan kurtulamadi. Yine Suriye’de Mart 2011’de rejim aleyhine karsi
baslayan isyan ile Türkiye dis politikasi geregi ciddi bir sinava girdi ve hala bu sinavi
vermektedir. Türkiye’nin Orta Dogu politikasinin merkezinde olmasi gerçegi iki ülkenin sinirdasligi
ile birlikte düsünüldügünde
bu ülkedeki
gelismeler AKP yönetimi için diger ülkelerdeki degisim taleplerine kiyasla çok daha kritik ve önemli bir hale
gelmisti.2000’ler de bu ülke ile gelistirilen stratejik, ekonomik ve sosyal iliskiler siradan iki ülkenin iliskisinden çok öteye tasinarak
hem Orta Dogu bölgesi
için
hem de bölge disi iliskiler açisindan daha önce deneyimlesmemis çok önemli bir isbirligine vesile oldu. Ancak bu isbirligi 2011 sonlarina dogru tamamiyla zit çatismaci bir üsluba dogru kaymisti. Bu baglamda Türkiye’nin dis siyasetinde atacagi
her adim
ülke
için riskli olabilecek bir alan olusturuyordu. Libya’ya insani müdahale gerekli görünürken, diger Yemen, Bahreyn ya da Suriye için
yapilmamasi
bu müdahalenin
tamamen insani amaçlarla yapilmadigi
izlenimini verdi. Libya’nin petrol ve dogalgaz zenginligi olmasa böyle bir müdahalenin gündeme gelmesinin,
en azindan hemen gündeme gelip uygulamaya konulmasinin mümkün olmayacagi seklinde bir düsünce
olusmustu.
Orta Dogu’da Türkiye dâhil hiçbir ülke için kesin bir ‘’bölgesel güç’’ tanimlamasi yapmak mümkün degildir. Seçilen kraterlerin, sartlarin dünyadaki diger bölgelerdeki pek çok devlet için de her zaman, her kosulda karsilanmasi
devletlerin, gerek çikarlari gerekse istikballeri için
zor bir durum halini alabilir. Ancak Türkiye son yillarda bölgeye yönelik olarak yumusak gücü (demokrasisi) üzerinde bir dis politika izlemistir. Bununla beraber Türkiye
gerektiginde, zorlayici diplomasiye de yer açabilmis ve konvansiyonel gücünü
de bir baski araci olarak da kullanabilmistir. Tipki 1998 Suriye krizinde bölgeye
asker yigdigi
gibi ve 2000’lerde de PKK ile mücadelesinde örnegin; Subat 2008’de sinir ötesi operasyonu baslatildigi
gibi.
SONUÇ
Türkiye AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte
2000’li yillarin baslarindan
itibaren demokratiklesme
yolunda önemli
adimlar
atmaya baslamistir. Bu demokratiklesme sürecinin baslamasiyla birlikte Orta Dogu basta olmak üzere Avrupa’ya kendini tanittirmis ve bölgede önemli bir güç oldugunu hissettirmistir. Artik Türkiye Cumhuriyetin kurulmasindan yana hiçbir dönemde olmadigi
kadar kendisini Orta Dogu’da
etkili, lider bir ülke olarak görmeye baslamistir. Gerek Basbakan gerekse de Disisleri Bakani sözleriyle Orta Dogu’da ki Türkiye’nin iddiali rolünü açiklamaktaydi. Türkiye’nin Orta Dogu’ya verdigi önemin artmasiyla birtakim çevreler’’eksen kaymasi
‘’ söylemlerini ortaya atmisti. Hâlbuki tam aksine Türkiye dis politikasiyla Dogu ve Bati arasinda bir köprü vazifesi görme amacindadir.
Orta Dogu Türkiye için, Türkiye’de Orta Dogu için çok önemli ve vazgeçilmez bir hal almisti.Bu
durum son zamanlarda her dönemden daha net ve açik bir sekilde hem Türkiye’de hem de tüm dünyada kabul ediliyor.
TÜRKIYE'NIN ORTA DOGU ILISKILERI
AYSEGÜL
SEVER
ADA OFSET