Bir insan sagligi ne kadar önemliyse bir ülkenin Ulusal güvenligi, Ulusal savunma ve istihbarati da o denli önemlidir.
Casusluk tarihi boyunca Fahiseler ile Casuslar arasinda siki bir baglanti varolagelmistir....
Bundan 3200 yil kadar önce
Yahudilerin, Musa’dan sonraki krallari olan Joshua’nin casuslarina yardim ve
yataklik eden Rahab isimli kadinin da bir fahise oldugu casusluk tarihi boyunca
fahiseler ile casuslar arasinda siki bir baglantinin bulundugundan bahsedilmistir.
Burada Musa’nin yardimcisi olan ve o öldükten sonra yerine geçen Joshua
Yahudileri düsman kabul ettigi diger topluluklarin toprak ve servetlerini ele
geçirmek için militarize bir güç haline getirmistir. Joshua’nin casuslari Rahab
ile pazarlik yaparak Rahab’in kendi vatanina ve milletine ihanet ederek
anayurdunun yabanci bir güç tarafindan isgal ve talan edilmesini saglamislar ve
yapilan pazarlikta Rahab’in Joshua’nin tarihte ilk kod adi kullanan casuslari
Caleb ve Pinhas’a yardim etmesi karsiliginda kendisine ve yakinlarina bir sey
olmamasi için kapilarina kirmizi kurdela baglamalari tembih edilmisti.
Rahab’in öyküsüyle ilgili olarak
yazarin dikkat çektigi önemli bir nokta daha var. Rahab, ikiz casus kardesler
Caleb ve Pinhas ile konusurken onlara ülkesinde yasanan korku dolu bekleyisten
bahsederek istihbaratçilik literatüründe “5. Kol Faaliyeti” olarak bilinen
“aldatmaca ve bozgunculuk” propagandasini dile getirmekteydi. Ayrica Joshua’nin
12 Yahudi kabilesinden seçtigi 12 casusu ele geçirmek istedigi Jericho’ya
göndererek halk arasina karisarak korku, panik, dehset ve yilginlik
psikolojisini yaymalarini saglamisti. 3200 yil önce kullanilan bu teknige bugün
“Psikolojik Harp Teknikleri” adi verilmistir. Yahudiler disinda bu teknigi yani
5. kol taktikleriyle sayisiz cinayet islenmek suretiyle ülkelerin
istikrarsizlastirilmasi teknigini Çin ve Hindistan tarihinde de sik
kullanildigi bilgisi veriliyor. Üstelik bu teknikler Çin ve Hindistan’da
Joshua’dan çok daha önce uygulaniyormus. Hindistan tarihinin en eski
kitaplarindan biri olan Arthassatra’yi referans olarak gösteren yazar, 5. Kol
taktiklerini uygulayarak sayisiz cinayet islenmesi suretiyle ülkeleri
istikrarsizlastirma ve bilgi çarpitma yoluyla çökertildigini söylüyordu.
Casusluk tarihinde “çikar ve
güvenlik” olgularinin en çok belirleyici unsurlar olmustur. Bruno olayinda da
ön planda olan “çikar”dir. Ancak Bruno olayinda kendini insanlari uyandirmaya,
bilimi gelistirmeye ve insanlari özgür düsündürmeye ugrasan bilim adami
casuslukla suçlanarak ölüme mahkum edilmistir.
Bununla beraber casuslugun bir tür aldatmaca
ve bozgunculuk meslegi oldugu ve istihbaratçilik alani içerisinde yeri olan
birçok daldan biri oldugunu söyleyebiliriz. Dünya literatüründe casusluk
kelimesinin karsiligi “espionage”dir, istihbarat ise “intelligence” olarak
karsilik bulur. Insanin varligini sürdürebilmesi için gereken güvenlik
unsurunun bulunmadigi bir ortamda insanin varligini ve yasamini sürdürebilmesi
olanaksizdir. Bu yüzden istihbarat güvenligin saglanabilmesi için bir ön
kosuldur.
Osmanli’da imparatorlugun ilk dönemlerinden
itibaren yogun bir istihbarat trafiginin yasandigini, Osmanli ile ilgili
yapilan istihbaratin sadece askeri degil özellikle “saglik” konusunda siki bir
istihbarat aginin kuruldugu veliahtlarin saglik durumlari, zaaflari ve ruhsal
yapilari ile ilgili sarayda ve haremde bulunan çok sayida muhbir sayesinde
istihbari bilgilerin derlendigi bilinmekteydi. Osmanli Imparatorlugu’nu yikima
götüren en önemli unsurlardan biri de harem içi dedikodulardi. Zira haremde
bazi bosbogaz sultan hanimlarin anlatilariyla padisahin ne zaman nereye sefer
düzenleyecegini ögrenen muhbirler görevlerini yerine getirmekte hiç gecikmiyor
ve seferlerden Osmanli ordusundan önce Venedikli, Macar, Sirp, Italyan, Fransiz
ve Rus devlet yetkililerinin haberinin oldugu vurgulaniyordu.
Tanzimat öncesinde ve sonrasinda
Bati’nin Osmanli Devleti’nde yürüttügü casusluk, ajanlik, provokatörlük ve 5.
Kol faaliyetleri hizlanmis, Rum Ortodoks Kilisesi ile Batili güçler arasinda
yogun bir isbirlikçilik ve ajanlik iliskisi kurulmustu. 1880-1920 yillari
arasinda bu çalismalar çok ileri boyutlara ulasmistir. Yabanci istihbarat
örgütleri bu dönemde padisahtan ve çevresinden edinecek sirlarin kalmamasi
üzerine faaliyetlerini halkin arasina çevirmistir. Buna karsilik 20. yüzyilin
ilk yarisinda Izmir’de faaliyet göstermis olan Havas Ajansi, Osmanli lehine
Avrupa’da propaganda ve PR çalismalarini yönetiyor, Türk aleyhtari basta
Fransiz gazeteleri olmak üzere yabanci basina rüsvet vermek suretiyle
istihbarat toplayan bir kurum olarak hizmet ediyordu. Günümüzde HUINT adiyla
bilinen insan kaynaklarina dayali istihbaratçilik faaliyetleri ilk kez bilimsel
yöntemlerle Osmanli topraklarinda yürütülmüstür.
Batili devletlerin isgal ettikleri
bölgelerde çok sayida ajan ve casus besleyerek askeri, ekonomik ve toplumsal
istihbarati yönetmelerine karsilik Sultan Abdülhamit bunlarla mücadele
edebilmek için ilk hafiye örgütlenmesini kurmustur. Sultan Abdülhamit’in bu
örgütlenmeyi olusturmasi karsisinda Ittihat ve Terakki’nin mason yöneticileri
tarafindan “Kizil Sultan” diye lanetlendigi bilinmekteydi. Birinci Dünya Savasi
sirasinda Teskilat-i Mahsusa’nin disinda bazi Rum, Ermeni, Süryani ve Yahudi
kisiler tarafindan kurulmus gönüllü istihbarat örgütü vardi. Bunlarin belki de
en meshuru Gerta kod isimli Osmanli ajanidir. Gerta Osmanli adina istihbarat
faaliyetleri yürütmüs ve Israil Devleti kuruldugunda erkek kardesi
cumhurbaskani seçilmisti.
Bu yillarda Amerikalilarin Osmanli
içerisinde henüz gözle görülür bir etkinlikleri söz konusu degildi. Onlarin daha
çok Anadolu’daki misyonerlik faaliyetlerini yürüttügünü, Amerikali zenginlerden
bazilarinin petrol nedeniyle Osmanli ile iliski kurarak istihbarat topluyorlardi.
Bunlardan en meshuru ünlü Robert Koleji’nin kurucusu olan ve Protestan
Hiristiyanligi Osmanli topraklarinda yayginlastirmak amaciyla yogun faaliyet
sürdüren Hamlin ailesiydi. Bu gibi aileler disinda ayni dönemde çok güzel
Türkçe ve Rumca konusabilen Ingiliz ajani George Samson gibi Çanakkale
bölgesinde görevlendirilmis ajanlar da mevcuttu.
Anadolu topraklarinda en ciddi ve
yogun istihbarat çalismalarini yürütenlerin basinda Almanlar geliyordu. Almanlarin,
Osmanli topraklarinda yürüttükleri aleyhte istihbarat çalismalarinin esasinda
Ermenileri Kürtlere karsi onlari da Ermenilere karsi kiskirtmakti.
Ayrica, Hilafet’in kaldirilmasi
arkasindaki istihbarat çalismalarina da dikkat çekmistir. Ingilizler hesabina
Osmanli içerisinde istihbarat faaliyetleri yürüten Seyh Faiz El-Ghassem isimli
sahis Ingilizler tarafindan kurulan ve 5. Kol faaliyeti ile casusluk yapan Arap
örgütleri içerisinde faaliyet göstermistir. Bu sekilde faaliyet gösteren üç
Arap örgütü vardi ve Da-ul Islam’i temsil eden Hilafet’in kaldirilmasi için
faaliyet gösteriyorlardi.Amerikalilar dünya istihbaratçilik literatürüne ve
pratigine giren son ülkelerden biriydi. Amerika’nin bilimsel olarak
adlandirilabilecek ilk istihbarat çalismalari 1775 yilinda baslayan
“Bagimsizlik Savasi”dir. Ilk çalismalari baslatan ise Benjamin Franklin’dir.
1.Dünya Savasi sirasinda, 1916’da
binbasi rütbesiyle Intelligence Service’ten emekli olan Hiram C. Whitley ise
FBI’in kurucularindan sayilir. Whitley, ilk gizli haber alma örgütünü Klu Klux
Klan’a karsi kurmustu. Kendi döneminde gizli faaliyet gösteren iki dedektif
bürosunu rakip haline getirmis daha sonda ise yasal yollarla ve siyasetçileri
de araya sokmus bu iki büroyu birlestirerek FBI’in kurulmasini saglamistir.
FBI özellikle J. Edgar Hoover
döneminde neredeyse astigi astik kestigi kestik bir gizli istihbarat örgütü
olarak ün yapmistir. FBI’in bu dönemdeki kural ve yasa tanimaz tavirlari
karsisinda Amerikan ordusu FBI’i pas geçerek JIC adiyla çok gizli haber alma
örgütünü kurmustur. CIA, JIC’in alt kurulusuydu ve bu yillarda OSS adiyla
kurulmustu. Askerlerin ve politikacilarin FBI’i pas geçmelerinin asil nedeni;
FBI’nin, Pearl Harbour baskinini istihbarat hatasi yaparak iskalamasindan
kaynaklanmisti. Oysa Yugoslav asilli bir ajan Japonlarin Pearl Harbour’daki ABD
donanmasina saldiracaklarini FBI’a yazili olarak bildirmis ancak bürokratik
engellere takilan haber gerçeklesmisti.
1961’den itibaren yabanci uyruklu
kisiler, ABD ve Ingiltere’de küçük çapli sanayi isletmeleri kurmus ve zamanla
islerini büyüterek büyük çapta ticaret yapmaya devam etmislerdir. Bu durum
Ingiliz Gizli Güvenlik Servisi MI5 ve FBI’in dikkatini çekmistir. MI5, bu
konuda bir rapor hazirlamis ve JIC’e bildirmistir. Hazirlanan raporun ardindan
alinan ortak kararda, yabanci uyruklu kisilerin izlenmesine karar verildi. Bu
esnada KGB’den ABD’ye kaçan bir ajan CIA’e bazi bilgiler vermisti ve bu bilgiler
hazirlanan raporla uyusuyordu ve bu su anlama geliyordu. Bu yabanci uyruklu
kisiler yabanci istihbarat örgütleri adina bulunduklari ülkedeki kuruluslarda
görevli kisilere ulasarak ajanlik yapiyorlardi. Bu olayda da is KGB’ye dayandi.
Ingiltere ile Rusya arasindaki casus
savasi Çarlik Rusya’sinda baslayip Sovyetler döneminde devam eden ve halen
hizli bir sekilde sürmektedir. Ancak Ingiliz Gizli Servisi’nin Çarlik
Rusya’sinda doruk noktasina ulastigi dönem Rasputin dönemiydi. Ingilizler, Çarligin
Almanlar ve Osmanlilarla savasmamasi için Çar’i sürekli uyararak baslarina bela
olan Rasputin’i etkisizlestirmek ve yok etmek için her türlü yola basvurmaya
hazirlardi. Bu görev saraydan homoseksüel bir prense verildi. Prensin çari
savastan çekilmeye ikna edebilecegini düsünen Rasputin saraya gitmis, ancak
Yussupov isimli prens tarafindan vurulmustu. Ancak, Rasputin’in basina
gelenlerin farkli oldugu bilinmekteydi. Ingiliz hükümeti ve MI5 2005 yilinda
tarihinde ilk defa arsivde duran Rasputin ile ilgili belgelerin bes Ingiliz
tarihçi tarafindan incelenebilmesi için karar aldi. Buna göre Rasputin’i
öldüren Yussupov degil, bulusma esnasinda Yussupov’un odasinda gizlenmis iki
Ingiliz casusuydu. Bu hadise 1916 tarihli bir top secret belge ile MI5’e
iletilmisti.
Almanya ise Çarlik Rusyasi’na,
Ingilizlerle olan ortakligi birakip kendilerine katilmalari halinde Istanbul ve
Polonya’nin bazi bölgelerini vaat etmisti. Çarlik Almanya’nin teklifini
ahlaksiz bularak reddetmis, Almanlar ise Dünya Savasindan yenik çikmislardi.
Sonunda Almanlarin Çardan intikami çok kötü oldu. 1917 yilinda mühürlü bir
vagonla Rusya’ya gönderilen bir ajanla ihtilal baslatildi ve Çarlik ailesi kursuna
dizdirildi.
Dünya casusluk faaliyetlerini ilk
kez örgütlü ve kurumsal olarak yaratip yöneten ülkeler Ingiltere ve Fransa’dir.
Fransa ile Ingiltere arasindaki casuslar savasi sirasinda Kral IV. Henry tarafindan
Fransa’da ilk kurumsal casusluk örgütü 1590 yilinda kuruldu. Bu örgüt
gönderilen mektuplarin açilip okundugu “Kara Oda” isimli örgüttü. Ingiltere’de
ise 1570 yilinda Papa V. Pius’un Kraliçe I. Elizabeth’i aforoz edince papaligin
casuslarina karsi bir örgüt kurulmustu. Ilk casusluk ödenegi de bu dönemde
ayrildi. 17. yüzyilda ise Oliver Cromwell isimli sahis tarafindan Ingiltere’de
istihbarata gizli adam kavrami sokuldu. Birçok casus tek bir gizli adam olarak
gösteriliyordu. Ingiliz Gizli Istihbarati’nin ilk bilimsel örgütlenmesini yapan
kisi bir romanciydi. Ingiltere’de 1782 yilinda gizli istihbarat için ilk kez
örtülü ödenek ayrilmis ve bu dönemde ilk kez potansiyel casus kavrami ortaya
çikmis, bu ödenekten servetini ve unvanini kaybeden soylulara Fransa hesabina
casusluk yapabilecekleri düsünülerek ödeme yapilmisti.
Ilk kripto casuslugu ise 1595’te
Fransa’da baslamisti. Fransa’da Cizvit papazlari tarafindan Occoult ve
Kabala’dan esinlenerek ilk sifreli ve kodlandirilmis casusluk faaliyetleri
gerçeklestirilmistir. Fransa’da ilk merkezi casusluk örgütünün kurulmasini da
Napolyon Bonapart saglamisti. Napolyon döneminde sahte bilgilerle ilk büyük yaniltma
haber belgeleri hazirlanmis ve bu belgeler düsman kabul edilen ülkeleri
suçlamak için kullanilmisti. Günümüzde ayni belgeler Ermeni meselesi ile ilgili
Türkiye’yi suçlamak için kullanilmaktadir.
Fransa ile ABD arasindaki istihbarat
ve yardimlasmanin daima üst düzeyde oldugunu, Fransa’nin Bagimsizlik Savasi’nda
Amerikalilari savundugu ve destekledigi biliniyordu. Ikinci Dünya Savasi
sirasinda da Amerikalilarin ‘Daina’ kod ismiyle Fransa’da kurduklari örgütle
Nazi isgali altindaki Fransa’nin direnisinin zafere ulasmasina destek
verilmisti. Fransa’daki direnis örgütlerine destek veren bir ajan olan Virginia
Hall bu görevinden önce Izmir’de de faaliyet göstermisti. Romanya’da Amerikan
Büyükelçisi tarafindan tanistirildigi iki casus kadin Vera ve Hilda ile olan
dostlugu sayesinde casusluga ilk adimini atmis sayilirdi. Ikinci Dünya Savasi
sirasinda Hitler Romanya’daki zengin Yahudilerin tutuklanmasini isteyince
Struma isimli gemiye binen 800 zengin Yahudi Istanbul Bogazi’na gelmisler ancak
Almanya’nin baskilari nedeniyle Türkiye gemileri karaya yanastirmamisti.
Gemidekiler açliktan ölmek üzereyken gemi
karantinaya alinmis, bu sirada o dönemin istihbarat sefi Ihsan Sabri
Çaglayangil ve Vehbi Koç sayesinde gemidekiler kurtulmustu.
Türkiye’de özellikle Istanbul,
Ankara, Izmir, Diyarbakir, Sinop ve Adana’da CIA operative faaliyetlerinin en
yogun yasandigi illerdir. Buralarda her türlü HUMINT, COMINT (Sifre çözümü),
IMINT (satalit), OSINT (deniz) olarak bilinen istihbaratçilik çalismalari
yapilir. Üstelik bunlar klasik casusluk kapsaminda olmayip askeri istihbarat
içinde yer alirlar. 1950 yilinda kurulan ASA (Army Security Agency) ise
Amerika’nin düsmanlari olarak mimlenen kisileri izliyordu. ASA, 1952’den bu
yana NSA ile birlikte çalisiyordu ve operasyonlarinin adi “The Minaret” idi. The
Minaret ve Minareciler Müslüman ülkelerdeki büyükelçilikleri ve konsolosluklari
izlemekle görevliydiler. Amerikan aleyhtari kisileri engelliyorlar, Amerikan yanlisi
genç siyasetçileri destekliyor ve onlarin iktidara gelmesi için destek
veriyorlardi. Minareciler birçok gösteri, protesto yürüyüsü ve mitingi izleyip
kisi ve kurumlari gözlemislerdi. Ellerinde çok büyük imkânlarin bulunmasindan
ötürü birçok gösteriyi maniple etmis ve yönünden saptirmislardi. Sahip
olduklari mülkler kendi üstlerine degil isbirligi yaptiklari sirketlere aitti.
Bunlardan biri de 1977 yilinda düzenlenen 1 Mayis’ta bir penceresinden açilan
atesle 33 vatandasimizin hayatini kaybetmesine yol açan Taksim’deki
Intercontinental Oteliydi.
Profesyonel bir meslek olmasindan
öte bir yasam tarzi olan istihbaratçilikta, istihbaratçilarin aile yapisi diger
mesleklerde oldugu gibi degildir. Çogu zaman kadinlar eslerinin ne is
yaptiklarini bile bilmezler zira iki kisinin bildigi sir degildir. Ancak buna
karsilik kari-koca casusluk yapan çiftler de mevcuttur. Bunlar ya para
karsiligi ya da kutsal saydiklari bir amaç ugruna istihbaratçilik yaparlar.
Demokratik Almanya döneminde
dünyanin birçok ülkesinden gelen insanlar casuslukla bir iliskisi olmayan
alanlarda burada egitimi almislardi. Ancak komünist bir ülkenin
üniversitesinden mezun olmak kendi ülkelerine döndüklerinde rejime göre ya
Demokratik Almanya’ya hiç girmemis ya da mezuniyet almamis olarak görülüyordu. Yani
üniversite denklikleri onaylanmiyordu. 1990 yilinda Bati Almanya gizli
servisleri Demokratik Almanya’daki ögrenci kayitlarini arastirinca gerçekte
üniversitelerde hiçbir kaydin olmadigi ve pasaportlarinda hiçbir damganin
bulunmadigi anlasilmisti. Buradaki üniversitelerden binlerce genç mezun
olmasina ragmen sadece sosyalist ülkelerden gelen gençlerin kaydina
rastlanabiliyordu.
Tarihin gidisatini degistiren
projelerde bilerek ya da bilmeyerek rol alan amatör casuslar da vardi: ABD’nin
22. ve 24. baskanligini yapmis olan Stephen Gregor Cleveland’in çok yakin dostu
olan hukukçu Frank C. Hyde ABD tarafindan Fransa’ya gönderilmisti. Hyde’in,
Ingiltere aleyhinde yazdigi raporlar baskan Cleveland’i öylesine etkilemisti
ki, Cleveland Ingilizlerin Latin Amerika’da üsler kurmasini engellemisti. Bir de amatör olup da deneyimli casuslar
gibi gizli arastirmalar yapmaya kalkisinca basini belaya sokanlar vardir:
Bunlardan biri, Mussolini döneminde Italya’nin Yugoslavya sinirinda sekreteri
ile birlikte tatli vakitler geçirmek yerini siniri gözetlemeye kalkisinca
çikarildigi mahkemece 3,5 yil hapse mahkûm edilen Fransiz bir profesör gibi. Uykuya
yatirilmis ajanlar ise gönderildigi ülkede uzun yillar boyunca hiçbir olaya karismadan
yasar, vakti gelince harekete geçirilir. Buna örnek ise Kennedy cinayetinde
ortaya çikmistir.
Casus, HUMINT adi verilen insan
kaynaklarina yönelik ve bunlarla baglantili olarak istihbarat toplayan, analiz
eden ve sonuç çikartan kisidir. Casus birkaç yabanci dili rahatlikla
konusabilir ve bulundugu ülkenin tarihsel-toplumsal, ekonomik-siyasal sistemini
çok iyi bilir. Ajanlar ise ayrintili bilgilere sahip degillerdir. Onlar daha
çok teknik kaynaklari ve ayrintilari bilirler. Casus diplomatik dil
kullanirken, ajanlar teknik bir dil kullanir. Ajan elde ettigi bilgi, görüntü
veya belgenin ne anlama geldigini bilemez. Bu degerlendirmeyi merkezde bulunan
usta istihbaratçilar yapar.
Eski Bursa Valisi ve Disisleri
Bakani Ihsan Sabri Çaglayangil’in anlatimina göre; Milli Istihbarat Teskilati
mensuplarinin maaslari 1973 yilina kadar CIA bütçesinden karsilanmisti. O
dönemde MIT, CIA tarafindan kardes örgüt olarak görülüyordu. CIA, istedigi gibi
at oynatirken DIA, ASA ve Minareciler gibi örgütlerde Türkiye’de cirit
atmislardi. MIT 1977 sonrasinda toparlanmaya baslarken 1980’lerde Ankara’da
görevli bir CIA sefinin deyimine göre artik CIA’in MIT içerisindeki etkinligi
yok denecek ölçülere gelmisti. Daha sonraki yillarda CIA hesabina çalisan bir
albay tutuklanmis ve cezaevine konulmustu. Bu albay cezaevinde ölü bulunmustu.
Ingiltere’deki görevi sirasinda bazi
skandallara karisarak uygunsuz iliskilerde bulunmus ve köpek yarislarina
merakli bir diplomat ise Yunan ajanlari tarafindan izlenmis, elçilige maddi ve
manevi zararlar vermis, durumun farkina varan bir Türk casus tarafindan olayin
Ankara’ya bildirilmesi sonucu diplomatin geri çagirilmasi saglanmisti. Abdi Ipekçiye
aktarilan bilginin ardindan Abdi Ipekçinin agir elestirili yazisi sonucunda bu
kisinin emekliye ayrilmasinda büyük rol oynanmisti.
Kenan Evren’in Cumhurbaskanligi
döneminde Ingiltere’nin Ankara Büyükelçisi olarak Türkiye’ye gelen Sir Peter
Laurence, cuntanin basi Kenan Evren ile yakin bir iliski kurdu. Evren’in
memnuniyetinden en üst düzeyde yararlanan Laurence’in Türkiye’ye gelirken
üstlendigi önemli bir görevi vardi. Her ne pahasina olursa olsun, Türkiye’yi
ikna ederek Yunanistan’in NATO’ya girmesi için Türkiye tarafindan konulan
vetoyu kaldirtmasiydi bu misyon. Laurence Evren’i buna ikna etti ve Ankara’dan
emekliye ayrildi. Buna karsilik Yunanistan NATO’ya girer girmez Türkiye’nin AB
üyeligine veto koydu. ABD’nin istihbarat
servislerinin en önemli askeri istihbarat amaciyla kurulmus olan Kara, Hava ve
Deniz Kuvvetleri’ne bagli birimleri 1950’li yillardan itibaren Türkiye’ye
yerlestirilmisti.
Yillar öncesinde de casusluk ve
fahiseligin yollari hep kesismistir. Her iki meslekte oldukça eskidir ve pek
çok ortak noktasi vardir. Her ikisinde de gizlilik önemlidir. Para, söhret ve
halkin bu iki meslege olan ögrenme meraki vardir. Anadolu topraklari yillar
boyunca casuslarin en çok gönderildigi bölgelerden olmustur. Neredeyse
dünyadaki pek çok istihbaratçi, ajan muhbir ve casus bu bölgeye gelmistir.
Günümüzde de bu devam etmektedir. Pek çok ülkenin ajanlari Türkiye ye gelmis ve
hatta askeri personel ve diplomatlar öyle ya da böyle bilgi toplamaktadir.
Türkiye’nin dünyadaki en güçlü istihbarat
örgütlerinin hedefi olmasi sadece bulundugu cografyayla ilgili degildir. Bunun
birde beseri boyutu vardir. Buda Türklerin millet olarak tahmin yapilamayan
ülke statüsünde görülmesidir. Eski istihbaratçilardan Heyvard Ihsam bir
Ortadogu uzmaniydi ve ona göre Türkiye istihbarat alaninda hiçbir zaman ihmal
edilmemesi gereken bir ülkeydi. Türk zekâsi hiçbir zaman hafife alinmamaliydi.
Çünkü bir baska istihbaratçi Slater’a göre de Türkiye’yi Türklerden baska kimse
yikamazdi.
Son olarak bir insan sagligi ne
kadar önemliyse bir ülkenin Ulusal güvenligi, Ulusal savunma ve istihbarati da
o denli önemlidir.
ADI :
TÜRKIYE’DE
VE DÜNYADA CASUSLAR
YAZARI :
AYTUNÇ ALTINDAL
BASIMEVI :
DESTEK YAYINLARI
BASIM
TARIHI : NISAN 2008