TÜRKIYEDE VE DÜNYADA CASUSLAR

TÜRKIYEDE VE DÜNYADA CASUSLAR

Fevzi BOZKURT
Psikoloji


Bir insan sagligi ne kadar önemliyse bir ülkenin Ulusal güvenligi, Ulusal savunma ve istihbarati da o denli önemlidir.
 
Casusluk tarihi boyunca Fahiseler ile Casuslar arasinda siki bir baglanti varolagelmistir....
 
Bundan 3200 yil kadar önce Yahudilerin, Musa’dan sonraki krallari olan Joshua’nin casuslarina yardim ve yataklik eden Rahab isimli kadinin da bir fahise oldugu casusluk tarihi boyunca fahiseler ile casuslar arasinda siki bir baglantinin bulundugundan bahsedilmistir. Burada Musa’nin yardimcisi olan ve o öldükten sonra yerine geçen Joshua Yahudileri düsman kabul ettigi diger topluluklarin toprak ve servetlerini ele geçirmek için militarize bir güç haline getirmistir. Joshua’nin casuslari Rahab ile pazarlik yaparak Rahab’in kendi vatanina ve milletine ihanet ederek anayurdunun yabanci bir güç tarafindan isgal ve talan edilmesini saglamislar ve yapilan pazarlikta Rahab’in Joshua’nin tarihte ilk kod adi kullanan casuslari Caleb ve Pinhas’a yardim etmesi karsiliginda kendisine ve yakinlarina bir sey olmamasi için kapilarina kirmizi kurdela baglamalari tembih edilmisti.
 
Rahab’in öyküsüyle ilgili olarak yazarin dikkat çektigi önemli bir nokta daha var. Rahab, ikiz casus kardesler Caleb ve Pinhas ile konusurken onlara ülkesinde yasanan korku dolu bekleyisten bahsederek istihbaratçilik literatüründe “5. Kol Faaliyeti” olarak bilinen “aldatmaca ve bozgunculuk” propagandasini dile getirmekteydi. Ayrica Joshua’nin 12 Yahudi kabilesinden seçtigi 12 casusu ele geçirmek istedigi Jericho’ya göndererek halk arasina karisarak korku, panik, dehset ve yilginlik psikolojisini yaymalarini saglamisti. 3200 yil önce kullanilan bu teknige bugün “Psikolojik Harp Teknikleri” adi verilmistir. Yahudiler disinda bu teknigi yani 5. kol taktikleriyle sayisiz cinayet islenmek suretiyle ülkelerin istikrarsizlastirilmasi teknigini Çin ve Hindistan tarihinde de sik kullanildigi bilgisi veriliyor. Üstelik bu teknikler Çin ve Hindistan’da Joshua’dan çok daha önce uygulaniyormus. Hindistan tarihinin en eski kitaplarindan biri olan Arthassatra’yi referans olarak gösteren yazar, 5. Kol taktiklerini uygulayarak sayisiz cinayet islenmesi suretiyle ülkeleri istikrarsizlastirma ve bilgi çarpitma yoluyla çökertildigini söylüyordu.
 
 
Casusluk tarihinde “çikar ve güvenlik” olgularinin en çok belirleyici unsurlar olmustur. Bruno olayinda da ön planda olan “çikar”dir. Ancak Bruno olayinda kendini insanlari uyandirmaya, bilimi gelistirmeye ve insanlari özgür düsündürmeye ugrasan bilim adami casuslukla suçlanarak ölüme mahkum edilmistir.
 
Bununla beraber casuslugun bir tür aldatmaca ve bozgunculuk meslegi oldugu ve istihbaratçilik alani içerisinde yeri olan birçok daldan biri oldugunu söyleyebiliriz. Dünya literatüründe casusluk kelimesinin karsiligi “espionage”dir, istihbarat ise “intelligence” olarak karsilik bulur. Insanin varligini sürdürebilmesi için gereken güvenlik unsurunun bulunmadigi bir ortamda insanin varligini ve yasamini sürdürebilmesi olanaksizdir. Bu yüzden istihbarat güvenligin saglanabilmesi için bir ön kosuldur.
           
Osmanli’da imparatorlugun ilk dönemlerinden itibaren yogun bir istihbarat trafiginin yasandigini, Osmanli ile ilgili yapilan istihbaratin sadece askeri degil özellikle “saglik” konusunda siki bir istihbarat aginin kuruldugu veliahtlarin saglik durumlari, zaaflari ve ruhsal yapilari ile ilgili sarayda ve haremde bulunan çok sayida muhbir sayesinde istihbari bilgilerin derlendigi bilinmekteydi. Osmanli Imparatorlugu’nu yikima götüren en önemli unsurlardan biri de harem içi dedikodulardi. Zira haremde bazi bosbogaz sultan hanimlarin anlatilariyla padisahin ne zaman nereye sefer düzenleyecegini ögrenen muhbirler görevlerini yerine getirmekte hiç gecikmiyor ve seferlerden Osmanli ordusundan önce Venedikli, Macar, Sirp, Italyan, Fransiz ve Rus devlet yetkililerinin haberinin oldugu vurgulaniyordu.
Tanzimat öncesinde ve sonrasinda Bati’nin Osmanli Devleti’nde yürüttügü casusluk, ajanlik, provokatörlük ve 5. Kol faaliyetleri hizlanmis, Rum Ortodoks Kilisesi ile Batili güçler arasinda yogun bir isbirlikçilik ve ajanlik iliskisi kurulmustu. 1880-1920 yillari arasinda bu çalismalar çok ileri boyutlara ulasmistir. Yabanci istihbarat örgütleri bu dönemde padisahtan ve çevresinden edinecek sirlarin kalmamasi üzerine faaliyetlerini halkin arasina çevirmistir. Buna karsilik 20. yüzyilin ilk yarisinda Izmir’de faaliyet göstermis olan Havas Ajansi, Osmanli lehine Avrupa’da propaganda ve PR çalismalarini yönetiyor, Türk aleyhtari basta Fransiz gazeteleri olmak üzere yabanci basina rüsvet vermek suretiyle istihbarat toplayan bir kurum olarak hizmet ediyordu. Günümüzde HUINT adiyla bilinen insan kaynaklarina dayali istihbaratçilik faaliyetleri ilk kez bilimsel yöntemlerle Osmanli topraklarinda yürütülmüstür.
Batili devletlerin isgal ettikleri bölgelerde çok sayida ajan ve casus besleyerek askeri, ekonomik ve toplumsal istihbarati yönetmelerine karsilik Sultan Abdülhamit bunlarla mücadele edebilmek için ilk hafiye örgütlenmesini kurmustur. Sultan Abdülhamit’in bu örgütlenmeyi olusturmasi karsisinda Ittihat ve Terakki’nin mason yöneticileri tarafindan “Kizil Sultan” diye lanetlendigi bilinmekteydi. Birinci Dünya Savasi sirasinda Teskilat-i Mahsusa’nin disinda bazi Rum, Ermeni, Süryani ve Yahudi kisiler tarafindan kurulmus gönüllü istihbarat örgütü vardi. Bunlarin belki de en meshuru Gerta kod isimli Osmanli ajanidir. Gerta Osmanli adina istihbarat faaliyetleri yürütmüs ve Israil Devleti kuruldugunda erkek kardesi cumhurbaskani seçilmisti.
            
Bu yillarda Amerikalilarin Osmanli içerisinde henüz gözle görülür bir etkinlikleri söz konusu degildi. Onlarin daha çok Anadolu’daki misyonerlik faaliyetlerini yürüttügünü, Amerikali zenginlerden bazilarinin petrol nedeniyle Osmanli ile iliski kurarak istihbarat topluyorlardi. Bunlardan en meshuru ünlü Robert Koleji’nin kurucusu olan ve Protestan Hiristiyanligi Osmanli topraklarinda yayginlastirmak amaciyla yogun faaliyet sürdüren Hamlin ailesiydi. Bu gibi aileler disinda ayni dönemde çok güzel Türkçe ve Rumca konusabilen Ingiliz ajani George Samson gibi Çanakkale bölgesinde görevlendirilmis ajanlar da mevcuttu.
 
Anadolu topraklarinda en ciddi ve yogun istihbarat çalismalarini yürütenlerin basinda Almanlar geliyordu. Almanlarin, Osmanli topraklarinda yürüttükleri aleyhte istihbarat çalismalarinin esasinda Ermenileri Kürtlere karsi onlari da Ermenilere karsi kiskirtmakti.
Ayrica, Hilafet’in kaldirilmasi arkasindaki istihbarat çalismalarina da dikkat çekmistir. Ingilizler hesabina Osmanli içerisinde istihbarat faaliyetleri yürüten Seyh Faiz El-Ghassem isimli sahis Ingilizler tarafindan kurulan ve 5. Kol faaliyeti ile casusluk yapan Arap örgütleri içerisinde faaliyet göstermistir. Bu sekilde faaliyet gösteren üç Arap örgütü vardi ve Da-ul Islam’i temsil eden Hilafet’in kaldirilmasi için faaliyet gösteriyorlardi.Amerikalilar dünya istihbaratçilik literatürüne ve pratigine giren son ülkelerden biriydi. Amerika’nin bilimsel olarak adlandirilabilecek ilk istihbarat çalismalari 1775 yilinda baslayan “Bagimsizlik Savasi”dir. Ilk çalismalari baslatan ise Benjamin Franklin’dir.
1.Dünya Savasi sirasinda, 1916’da binbasi rütbesiyle Intelligence Service’ten emekli olan Hiram C. Whitley ise FBI’in kurucularindan sayilir. Whitley, ilk gizli haber alma örgütünü Klu Klux Klan’a karsi kurmustu. Kendi döneminde gizli faaliyet gösteren iki dedektif bürosunu rakip haline getirmis daha sonda ise yasal yollarla ve siyasetçileri de araya sokmus bu iki büroyu birlestirerek FBI’in kurulmasini saglamistir.
FBI özellikle J. Edgar Hoover döneminde neredeyse astigi astik kestigi kestik bir gizli istihbarat örgütü olarak ün yapmistir. FBI’in bu dönemdeki kural ve yasa tanimaz tavirlari karsisinda Amerikan ordusu FBI’i pas geçerek JIC adiyla çok gizli haber alma örgütünü kurmustur. CIA, JIC’in alt kurulusuydu ve bu yillarda OSS adiyla kurulmustu. Askerlerin ve politikacilarin FBI’i pas geçmelerinin asil nedeni; FBI’nin, Pearl Harbour baskinini istihbarat hatasi yaparak iskalamasindan kaynaklanmisti. Oysa Yugoslav asilli bir ajan Japonlarin Pearl Harbour’daki ABD donanmasina saldiracaklarini FBI’a yazili olarak bildirmis ancak bürokratik engellere takilan haber gerçeklesmisti.
1961’den itibaren yabanci uyruklu kisiler, ABD ve Ingiltere’de küçük çapli sanayi isletmeleri kurmus ve zamanla islerini büyüterek büyük çapta ticaret yapmaya devam etmislerdir. Bu durum Ingiliz Gizli Güvenlik Servisi MI5 ve FBI’in dikkatini çekmistir. MI5, bu konuda bir rapor hazirlamis ve JIC’e bildirmistir. Hazirlanan raporun ardindan alinan ortak kararda, yabanci uyruklu kisilerin izlenmesine karar verildi. Bu esnada KGB’den ABD’ye kaçan bir ajan CIA’e bazi bilgiler vermisti ve bu bilgiler hazirlanan raporla uyusuyordu ve bu su anlama geliyordu. Bu yabanci uyruklu kisiler yabanci istihbarat örgütleri adina bulunduklari ülkedeki kuruluslarda görevli kisilere ulasarak ajanlik yapiyorlardi. Bu olayda da is KGB’ye dayandi.
 
Ingiltere ile Rusya arasindaki casus savasi Çarlik Rusya’sinda baslayip Sovyetler döneminde devam eden ve halen hizli bir sekilde sürmektedir. Ancak Ingiliz Gizli Servisi’nin Çarlik Rusya’sinda doruk noktasina ulastigi dönem Rasputin dönemiydi. Ingilizler, Çarligin Almanlar ve Osmanlilarla savasmamasi için Çar’i sürekli uyararak baslarina bela olan Rasputin’i etkisizlestirmek ve yok etmek için her türlü yola basvurmaya hazirlardi. Bu görev saraydan homoseksüel bir prense verildi. Prensin çari savastan çekilmeye ikna edebilecegini düsünen Rasputin saraya gitmis, ancak Yussupov isimli prens tarafindan vurulmustu. Ancak, Rasputin’in basina gelenlerin farkli oldugu bilinmekteydi. Ingiliz hükümeti ve MI5 2005 yilinda tarihinde ilk defa arsivde duran Rasputin ile ilgili belgelerin bes Ingiliz tarihçi tarafindan incelenebilmesi için karar aldi. Buna göre Rasputin’i öldüren Yussupov degil, bulusma esnasinda Yussupov’un odasinda gizlenmis iki Ingiliz casusuydu. Bu hadise 1916 tarihli bir top secret belge ile MI5’e iletilmisti.
Almanya ise Çarlik Rusyasi’na, Ingilizlerle olan ortakligi birakip kendilerine katilmalari halinde Istanbul ve Polonya’nin bazi bölgelerini vaat etmisti. Çarlik Almanya’nin teklifini ahlaksiz bularak reddetmis, Almanlar ise Dünya Savasindan yenik çikmislardi. Sonunda Almanlarin Çardan intikami çok kötü oldu. 1917 yilinda mühürlü bir vagonla Rusya’ya gönderilen bir ajanla ihtilal baslatildi ve Çarlik ailesi kursuna dizdirildi.
Dünya casusluk faaliyetlerini ilk kez örgütlü ve kurumsal olarak yaratip yöneten ülkeler Ingiltere ve Fransa’dir. Fransa ile Ingiltere arasindaki casuslar savasi sirasinda Kral IV. Henry tarafindan Fransa’da ilk kurumsal casusluk örgütü 1590 yilinda kuruldu. Bu örgüt gönderilen mektuplarin açilip okundugu “Kara Oda” isimli örgüttü. Ingiltere’de ise 1570 yilinda Papa V. Pius’un Kraliçe I. Elizabeth’i aforoz edince papaligin casuslarina karsi bir örgüt kurulmustu. Ilk casusluk ödenegi de bu dönemde ayrildi. 17. yüzyilda ise Oliver Cromwell isimli sahis tarafindan Ingiltere’de istihbarata gizli adam kavrami sokuldu. Birçok casus tek bir gizli adam olarak gösteriliyordu. Ingiliz Gizli Istihbarati’nin ilk bilimsel örgütlenmesini yapan kisi bir romanciydi. Ingiltere’de 1782 yilinda gizli istihbarat için ilk kez örtülü ödenek ayrilmis ve bu dönemde ilk kez potansiyel casus kavrami ortaya çikmis, bu ödenekten servetini ve unvanini kaybeden soylulara Fransa hesabina casusluk yapabilecekleri düsünülerek ödeme yapilmisti.
Ilk kripto casuslugu ise 1595’te Fransa’da baslamisti. Fransa’da Cizvit papazlari tarafindan Occoult ve Kabala’dan esinlenerek ilk sifreli ve kodlandirilmis casusluk faaliyetleri gerçeklestirilmistir. Fransa’da ilk merkezi casusluk örgütünün kurulmasini da Napolyon Bonapart saglamisti. Napolyon döneminde sahte bilgilerle ilk büyük yaniltma haber belgeleri hazirlanmis ve bu belgeler düsman kabul edilen ülkeleri suçlamak için kullanilmisti. Günümüzde ayni belgeler Ermeni meselesi ile ilgili Türkiye’yi suçlamak için kullanilmaktadir. 
 
Fransa ile ABD arasindaki istihbarat ve yardimlasmanin daima üst düzeyde oldugunu, Fransa’nin Bagimsizlik Savasi’nda Amerikalilari savundugu ve destekledigi biliniyordu. Ikinci Dünya Savasi sirasinda da Amerikalilarin ‘Daina’ kod ismiyle Fransa’da kurduklari örgütle Nazi isgali altindaki Fransa’nin direnisinin zafere ulasmasina destek verilmisti. Fransa’daki direnis örgütlerine destek veren bir ajan olan Virginia Hall bu görevinden önce Izmir’de de faaliyet göstermisti. Romanya’da Amerikan Büyükelçisi tarafindan tanistirildigi iki casus kadin Vera ve Hilda ile olan dostlugu sayesinde casusluga ilk adimini atmis sayilirdi. Ikinci Dünya Savasi sirasinda Hitler Romanya’daki zengin Yahudilerin tutuklanmasini isteyince Struma isimli gemiye binen 800 zengin Yahudi Istanbul Bogazi’na gelmisler ancak Almanya’nin baskilari nedeniyle Türkiye gemileri karaya yanastirmamisti.
Gemidekiler açliktan ölmek üzereyken gemi karantinaya alinmis, bu sirada o dönemin istihbarat sefi Ihsan Sabri Çaglayangil ve Vehbi Koç sayesinde gemidekiler kurtulmustu.
Türkiye’de özellikle Istanbul, Ankara, Izmir, Diyarbakir, Sinop ve Adana’da CIA operative faaliyetlerinin en yogun yasandigi illerdir. Buralarda her türlü HUMINT, COMINT (Sifre çözümü), IMINT (satalit), OSINT (deniz) olarak bilinen istihbaratçilik çalismalari yapilir. Üstelik bunlar klasik casusluk kapsaminda olmayip askeri istihbarat içinde yer alirlar. 1950 yilinda kurulan ASA (Army Security Agency) ise Amerika’nin düsmanlari olarak mimlenen kisileri izliyordu. ASA, 1952’den bu yana NSA ile birlikte çalisiyordu ve operasyonlarinin adi “The Minaret” idi. The Minaret ve Minareciler Müslüman ülkelerdeki büyükelçilikleri ve konsolosluklari izlemekle görevliydiler. Amerikan aleyhtari kisileri engelliyorlar, Amerikan yanlisi genç siyasetçileri destekliyor ve onlarin iktidara gelmesi için destek veriyorlardi. Minareciler birçok gösteri, protesto yürüyüsü ve mitingi izleyip kisi ve kurumlari gözlemislerdi. Ellerinde çok büyük imkânlarin bulunmasindan ötürü birçok gösteriyi maniple etmis ve yönünden saptirmislardi. Sahip olduklari mülkler kendi üstlerine degil isbirligi yaptiklari sirketlere aitti. Bunlardan biri de 1977 yilinda düzenlenen 1 Mayis’ta bir penceresinden açilan atesle 33 vatandasimizin hayatini kaybetmesine yol açan Taksim’deki Intercontinental Oteliydi.
 
Profesyonel bir meslek olmasindan öte bir yasam tarzi olan istihbaratçilikta, istihbaratçilarin aile yapisi diger mesleklerde oldugu gibi degildir. Çogu zaman kadinlar eslerinin ne is yaptiklarini bile bilmezler zira iki kisinin bildigi sir degildir. Ancak buna karsilik kari-koca casusluk yapan çiftler de mevcuttur. Bunlar ya para karsiligi ya da kutsal saydiklari bir amaç ugruna istihbaratçilik yaparlar.
 
Demokratik Almanya döneminde dünyanin birçok ülkesinden gelen insanlar casuslukla bir iliskisi olmayan alanlarda burada egitimi almislardi. Ancak komünist bir ülkenin üniversitesinden mezun olmak kendi ülkelerine döndüklerinde rejime göre ya Demokratik Almanya’ya hiç girmemis ya da mezuniyet almamis olarak görülüyordu. Yani üniversite denklikleri onaylanmiyordu. 1990 yilinda Bati Almanya gizli servisleri Demokratik Almanya’daki ögrenci kayitlarini arastirinca gerçekte üniversitelerde hiçbir kaydin olmadigi ve pasaportlarinda hiçbir damganin bulunmadigi anlasilmisti. Buradaki üniversitelerden binlerce genç mezun olmasina ragmen sadece sosyalist ülkelerden gelen gençlerin kaydina rastlanabiliyordu.
Tarihin gidisatini degistiren projelerde bilerek ya da bilmeyerek rol alan amatör casuslar da vardi: ABD’nin 22. ve 24. baskanligini yapmis olan Stephen Gregor Cleveland’in çok yakin dostu olan hukukçu Frank C. Hyde ABD tarafindan Fransa’ya gönderilmisti. Hyde’in, Ingiltere aleyhinde yazdigi raporlar baskan Cleveland’i öylesine etkilemisti ki, Cleveland Ingilizlerin Latin Amerika’da üsler kurmasini engellemisti. Bir de amatör olup da deneyimli casuslar gibi gizli arastirmalar yapmaya kalkisinca basini belaya sokanlar vardir: Bunlardan biri, Mussolini döneminde Italya’nin Yugoslavya sinirinda sekreteri ile birlikte tatli vakitler geçirmek yerini siniri gözetlemeye kalkisinca çikarildigi mahkemece 3,5 yil hapse mahkûm edilen Fransiz bir profesör gibi. Uykuya yatirilmis ajanlar ise gönderildigi ülkede uzun yillar boyunca hiçbir olaya karismadan yasar, vakti gelince harekete geçirilir. Buna örnek ise Kennedy cinayetinde ortaya çikmistir.
            Casus, HUMINT adi verilen insan kaynaklarina yönelik ve bunlarla baglantili olarak istihbarat toplayan, analiz eden ve sonuç çikartan kisidir. Casus birkaç yabanci dili rahatlikla konusabilir ve bulundugu ülkenin tarihsel-toplumsal, ekonomik-siyasal sistemini çok iyi bilir. Ajanlar ise ayrintili bilgilere sahip degillerdir. Onlar daha çok teknik kaynaklari ve ayrintilari bilirler. Casus diplomatik dil kullanirken, ajanlar teknik bir dil kullanir. Ajan elde ettigi bilgi, görüntü veya belgenin ne anlama geldigini bilemez. Bu degerlendirmeyi merkezde bulunan usta istihbaratçilar yapar.
Eski Bursa Valisi ve Disisleri Bakani Ihsan Sabri Çaglayangil’in anlatimina göre; Milli Istihbarat Teskilati mensuplarinin maaslari 1973 yilina kadar CIA bütçesinden karsilanmisti. O dönemde MIT, CIA tarafindan kardes örgüt olarak görülüyordu. CIA, istedigi gibi at oynatirken DIA, ASA ve Minareciler gibi örgütlerde Türkiye’de cirit atmislardi. MIT 1977 sonrasinda toparlanmaya baslarken 1980’lerde Ankara’da görevli bir CIA sefinin deyimine göre artik CIA’in MIT içerisindeki etkinligi yok denecek ölçülere gelmisti. Daha sonraki yillarda CIA hesabina çalisan bir albay tutuklanmis ve cezaevine konulmustu. Bu albay cezaevinde ölü bulunmustu.
 
Ingiltere’deki görevi sirasinda bazi skandallara karisarak uygunsuz iliskilerde bulunmus ve köpek yarislarina merakli bir diplomat ise Yunan ajanlari tarafindan izlenmis, elçilige maddi ve manevi zararlar vermis, durumun farkina varan bir Türk casus tarafindan olayin Ankara’ya bildirilmesi sonucu diplomatin geri çagirilmasi saglanmisti. Abdi Ipekçiye aktarilan bilginin ardindan Abdi Ipekçinin agir elestirili yazisi sonucunda bu kisinin emekliye ayrilmasinda büyük rol oynanmisti.
Kenan Evren’in Cumhurbaskanligi döneminde Ingiltere’nin Ankara Büyükelçisi olarak Türkiye’ye gelen Sir Peter Laurence, cuntanin basi Kenan Evren ile yakin bir iliski kurdu. Evren’in memnuniyetinden en üst düzeyde yararlanan Laurence’in Türkiye’ye gelirken üstlendigi önemli bir görevi vardi. Her ne pahasina olursa olsun, Türkiye’yi ikna ederek Yunanistan’in NATO’ya girmesi için Türkiye tarafindan konulan vetoyu kaldirtmasiydi bu misyon. Laurence Evren’i buna ikna etti ve Ankara’dan emekliye ayrildi. Buna karsilik Yunanistan NATO’ya girer girmez Türkiye’nin AB üyeligine veto koydu.  ABD’nin istihbarat servislerinin en önemli askeri istihbarat amaciyla kurulmus olan Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri’ne bagli birimleri 1950’li yillardan itibaren Türkiye’ye yerlestirilmisti.
           
Yillar öncesinde de casusluk ve fahiseligin yollari hep kesismistir. Her iki meslekte oldukça eskidir ve pek çok ortak noktasi vardir. Her ikisinde de gizlilik önemlidir. Para, söhret ve halkin bu iki meslege olan ögrenme meraki vardir. Anadolu topraklari yillar boyunca casuslarin en çok gönderildigi bölgelerden olmustur. Neredeyse dünyadaki pek çok istihbaratçi, ajan muhbir ve casus bu bölgeye gelmistir. Günümüzde de bu devam etmektedir. Pek çok ülkenin ajanlari Türkiye ye gelmis ve hatta askeri personel ve diplomatlar öyle ya da böyle bilgi toplamaktadir.
 
Türkiye’nin dünyadaki en güçlü istihbarat örgütlerinin hedefi olmasi sadece bulundugu cografyayla ilgili degildir. Bunun birde beseri boyutu vardir. Buda Türklerin millet olarak tahmin yapilamayan ülke statüsünde görülmesidir. Eski istihbaratçilardan Heyvard Ihsam bir Ortadogu uzmaniydi ve ona göre Türkiye istihbarat alaninda hiçbir zaman ihmal edilmemesi gereken bir ülkeydi. Türk zekâsi hiçbir zaman hafife alinmamaliydi. Çünkü bir baska istihbaratçi Slater’a göre de Türkiye’yi Türklerden baska kimse yikamazdi.
 
Son olarak bir insan sagligi ne kadar önemliyse bir ülkenin Ulusal güvenligi, Ulusal savunma ve istihbarati da o denli önemlidir.
 
ADI                     : TÜRKIYE’DE VE DÜNYADA CASUSLAR
YAZARI              : AYTUNÇ ALTINDAL
BASIMEVI           : DESTEK YAYINLARI
BASIM TARIHI   : NISAN 2008

Benzer Kitaplar