19. yüzyilin sonlarina dogru
dogan Yahudi Siyasi Ideolojisi, Ortadogu üzerinde bir Yahudi devleti kurma
amacini güdüyordu. Bu emel, 1947 yilinda gerçeklesti. Yüzyilin sonuna dogru kurulan
bu devleti Filistin ve komsu Arap ülkeleri bünyelerine yerlesen bu yabanci
unsuru atabilmek için 1948 yilinda Yahudilere birlikte savas açtilar. Savasi
Israilliler kazanarak BM’in verdiklerinden daha fazla toprak kazandilar. Daha
sonra Israil terör örgütleri Müslümanlari temizleme programi baslattilar.
Yaklasik iki yilda Filistin’de bulunan Araplarin sayisi % 90’a kadar azalmisti.
Bu savasi Israilliler kazanmis olsalar dahi, bazi Arap liderlerinin hainlik
yaparak bu rolde etkili oldugu göz ardi edilmemesi gerekmektedir.
Israil devleti bir nevi haçlilarin yapamadigini yapmaya
çalismislardi. Kazanilan bu zaferi haçlilar gibi gelip geçici oldugunu her iki
taraf da biliyordu. Israilliler haçlilarin kaderini yasamamak, Araplar ise
kendilerini zafere götürecek Selahattin Eyyubi’yi beklemeye baslamislardi. O
günden beri beklenen Selahattin gelmedi. Sadece birkaç basarisiz taktikler
gezindi ortalikta. Selahaddin tarafindan haçlilarin Hittin tepesinde büyük bir
bozguna ugratilarak Filistin topraklarini haçlilardan geri aldi Hittin savasinin
benzerini yasamaktan korkan Israil, bunu bir korku sendromu haline getirdi.
Arap topraklarinda kurulan Yahudi hiçbir devlet, bu cografyada daha önce
barinamamisti. Bu nedenle, Israilliler bu topraklarda fazla
barinamayacaklarinin farkinda idiler. Fakat varligini önce Avrupa daha sonra
ise Amerika tarafindan simdiye kadar devam ettirmistir.
Amerika Devleti’nin %2 si Yahudi idi. Amerika’nin dolar
milyarderlerinin %50’si Yahudi vatandasi idi. Amerika’nin Israil’i
desteklemesinde en etkili sebep bu milyarderlerdi. Ancak, ya Amerika devleti
zayiflar da normal bir ülke haline gelirse? Iste bu da yeni bir Selahaddin’in
ortaya çikmasina sebebiyet verebilirdi. 6 Ekim 1973 tarihinde Misir ile Suriye
birlesip Israil’e savas açtilar. Büyük bir hezimete ugrayan Israil ordusu,
Amerika’nin yogun silah sevkiyati ile savasi kendi lehlerine çevirmeyi
basardilar. Arap cografyasina yerlestirilen bu Yahudi devletinin tek bir
ideolojisi vardi. O da Tevrat’a göre
Firat ve Nil nehri arasinda uzanan cografyayi ele geçirerek büyük Israil
devletini kurmakti. Israilli Prof. Shahak’in da Yahudi ideolojisinin Tevrat’ta
belirtilen topraklari almak olarak belirtiyor ve bunun bir ideolojik hedef
olmasi gerektigini vurgulamistir. Israil Basbakani Ben-Gurion da Tevrat’in
çizdigi sinirlar içerisinde Davut ve Süleyman’in kralligini yeniden kurmak
oldugunu ilan etmistir. Bu düsünce içerisinde bu kadar küçük bir devleti
Ortadogu ve Türkiye dahil bu kadar genis bir cografyaya hükmedecegi düsüncesi
tamamen akil disi ve hayalperestlik olarak nitelendirebiliriz. Kendisini dis
güçler olmadan koruyamayan bir devletin hayatta kalabilmesi için farkli
stratejiler gelistirmesi gerekiyordu. Bu stratejilerden birisi, 1950’li yillara
kadar uygulanan Fransiz ve Ingiliz sömürülerini desteklemekti. Bu strateji
Israil’in Beka stratejilerinden biriydi. Araplar, bu sömürüden kurtulmak,
Israil ise sömürülerin korunmasini istiyordu. Fransa ile Israil arasinda
yapilan Sevr konferansinda Ürdün’ün Israil’e verilmesi, Lübnan’in Hristiyanlara
zarar veren bölgeleri Müslümanlardan arindirilacak, Irak’in dogusu Güney Arap
Yarimadasi Ingilizlere, Irak’in batisi ve Kizildeniz Bogazi Israil’in kontrolü
altinda olacak, Süveys kanali milletler arasi olacak sekilde bir teklif
sunulmustur.
1950’li yillardan sonra Ortadogu sömürgelerinin
yikilmasina yönelik gerçeklestirilen Milliyetçi hareketleri bir tehdit unsuru
olarak görüyor, bu milliyetçi hareketlere karsi olusan bütün cepheleri
destekliyorlardi. Sömürülen devletlerin sömürüden kurtulmalari demek bir nevi
Israil’in yikilmasi anlamina geliyordu. 1956 yilinda Süveys kanalini
millilestirmek isteyen Misir’a karsi düzenlenen Israil-Fransa-Ingiltere
ittifaki bir nevi sömürgeciler ile ittifak stratejisinin faaliyete
geçirildigini göstermektedir. Fransa ve Israil, Afrika ve Ortadogu’daki
Müslüman halklarin Fransiz emperyalizminden kurtulmak için baslattiklari
hareketlerin durdurulmasinda önemli adimlar attilar. Bir nevi, Fransiz
sömürülerini ayakta tutmak için birlesik bir cephe olusturdular. Fransiz
sömürgesi olan Cezayir’in büyük bir isyan baslatarak bagimsizlik savasi adini
verdikleri bu isyanda MOSSAD, Cezayirli askerlere gerilla egitimi ve helikopter
kullanma dersi vermistir. Ikinci bir plan olarak bazi Arap monarsilerinin ve
kralliklarinin ayakta kalmasi idi. Çünkü bazi Arap Emirlikleri ve Kralliklari
Israil’in Ortadogu vizyonuna uygundu. Bunlara örnek verecek olursak Irak
Basbakaninin MOSSAD’dan rüsvet aldigi, Misir kralinin CIA tarafindan maasa
baglandigi ve Fas kralina yardimlar yaptigini siralayabiliriz. Ama bu
stratejiler pek basarili olamamistir. 3. bir strateji ise çevre stratejisi idi.
Bu stratejiye göre, Iran, Türkiye ve Etiyopya gibi Arap Ortadogu’nun
çevresindeki Arap olmayan ülkeler ile ittifak kurmakti. Bu baglamda Iran ile
çok siki bir iliski kurulmustur. MOSSAD, Iran Istihbarat servisi Savak’i
iskence konusunda egitmisti. Bunun yani sira Etiyopya ile de siki bir iliski
kurulmus, burada olusturulan Rastafarinizm adli yeni dinin Israilliler
tarafindan desteklendigi, Eritreli Müslümanlara karsi da büyük bir baski ve
siddet baslatmislardi.
Bu stratejilerle verim alamayacagini anlayan Israil
Devleti, tek çarenin Müslüman devletleri küçük parçalara bölerek Tevrat’in
sinirlarina ulasmakti. Bu amaç dogrultusunda, etnik ve mezhep farkliliklarini
demokrasi ile öne çikararak devletleri parçalamayi hedefliyorlardi. Bu
stratejiye göre 1975’te baslayarak Israil’in büyük katkisi ile uzun süren
Lübnan iç savasi bir nevi parçalanmis olan Lübnan’i Maruni Hristiyan bölgesi,
Sünni, Dürzi, Sii ve Milis Kuvvetler araciligi ile Israil denetimi altinda bes
parçaya bölünecekti. Ayni sekilde Suriye Alevi, Sünni, Dürzi ve Sünni devlete
karsi bir Sünni devleti daha ve Kuzey Irak’i da içine alacak bir Yahudi
Kürdistan devleti olacak sekilde bese bölmekti. Diger bir hedef ise, ayni
sekilde Irak’i bölmekti. Bu baglamda, Amerika’nin Irak’i istilasi sirasinda
yaklasik 1 milyon Müslüman hayatini kaybetmistir. Irak Devleti’nin önemli
makamlarina Kürt Yahudileri ve Siiler getirilmistir. Kuzey Irak’ta yasayan
yaklasik 200 bin Kürt Yahudi’sinin bulundugu bölgeye Israil’de yasayan 150 bin
Kürt Yahudi’sinin Kuzey Irak’a getirilmeye çalisildigi herkes tarafindan
bilinmektedir. Amerika sayesinde bu proje bir nevi Kuzey Irak’ta kurulan
Barzani hükümeti ile gerçeklestirilmistir.
Bunun yani sira, Misir ve Sudan’in parçalanmasi
planlaniyordu. Bu strateji bir nevi böl-yönet sekline dönüsmüstü. Bilindigi
üzere Amerika’nin önde gelen milyarderlerinden birçogu Yahudi’dir. Amerika’yi
yönetenlerin basinda bu Yahudi lobileri gelmektedir. Bazi Yahudi sahislarin;
Amerika’yi seçilen baskanlarin mi yönettigini saniyorsunuz, Amerika’yi biz
yönetiyoruz, Amerika biz ne dersek onu yapar, gibi açiklamalarda
bulunmaktadirlar.
Arap ülkelerini bölmek için özel olarak yetistirilen,
daha sonra MOSSAD’in ilk baskani olan Reuven Siloah, Ortadogu’da on yil kadar istihbari
veri toplamistir. Bu çalismalar neticesinde Irak’in kuzeyinde bulunan Kürt
halki kendilerine müttefik olarak seçmislerdir. Barzani Baskanligindaki Kürt
halki büyük bir baskaldiri yaparak birçok Türkmen’i katletmislerdi. Barzani’nin
en büyük destekçisi ise Israil’dir. Isyanin olumlu sonuçlanmasi için Pesmergeleri
egitmek için Kuzey Irak’a MOSSAD’in en üst düzey üç ajani gönderilmisti.
Bununla yetinmeyip bir de seyyar hastane kurulmustur. Irak’taki Yahudilerin
gizlice Israil’e göç ettikleri, Israil’in her ay düzenli olarak Barzani’ye
50.000 dolar kadar para yardimi yaptigi biliniyor. Kuzey Irak’tan MOSSAD’in
çekirdek bir biriminin oldugu bir asikârdir.
Iran devleti ile Irak arasinda Settül Arap nehrinin
kullanimi için gerilen ortamda Iran devleti de Barzani’ye yardim yapmistir.
Amerika da bu isyana destek için Barzani’ye üç yil içinde 16 Milyon dolar para
yardimi yapmistir. Irak, mecburi olarak Cezayir antlasmasi ile Settül Arap
nehrini ortak kullanma karari almistir. Amacina ulasan Iran, Barzani’den
yardimini kesince Saddam Hüseyin Kuzey Irak’ta büyük bir katliam yapti. Hiçbir
zaman yardimini esirgemeyen tek devlet Israil’di. Saddam’dan kaçan Barzani
Amerika’ya sigindi. Burada Yahudi Lobileri ile tanisti ve fikir alisverisinde
bulundu. Hollanda, Fransa ve Amerika’da Yahudi Kürt Lobisi kurdular. Bu
lobilerin basinda Yahudi sahislar vardi. Birçok Arap ülkelerinde bulunan
Kürtleri desteklemek için bu lobiler Israil’in yardimiyla kurulmustur.
Barzan beldesi Kuzey Irak’in Hakkâri’ye yakin bir
bölgesinde daglik bir bölgede bulunmaktadir. Bu beldenin ne zaman kuruldugu
bilinmemektedir. Bu bölgede sikça kabile kavgalari görülmektedir. Bu yüzden
Osmanli Devleti, bölgede bir askeri güç olusturmustur. Barzani asiretinin ilk
mensubunun Barzan beldesine gelen Mesut isimli sahis oldugu rivayet
edilmektedir. Bu sahis beldede itibar kazanmis, beldede bulunan kaleyi tamir
ettirmistir. Sahsa Barzanli Mesut anlamina gelen Mesut Barzani denmistir. Bazi
rivayetlere göre Barzan beldesine gelen Mesut isimli sahis bir Yahudi’dir. Bir
zamanlar Yahudi olan Barzani ailesinin ne zaman Müslüman oldugu hakkinda bilgi
bulunmamaktadir.
Beldeye yerlesen sahis medrese egitimi ile ugrasmaya
baslamis ve oglunu medreseye göndermistir. Uzun egitim sürecinden sonra 1.
Mesut Barzani’nin torunu 2. Mesut Barzani Naksibendi Seyhligini alir ve Seyhlik
makami babadan ogula geçer. Naksibendi Seyhi ile birlikte Barzani ailesi
bölgenin en güçlü asireti haline gelir. 1862 de 1. Abdüsselam Osmanli
Devleti’ne karsi isyan eder ve yakalanarak idam edilir. Bu isyandan sonra
Barzani asiretinin basina geçen her sahis seyhligini ve mehdiligini ilan eder.
Ingilizlerin kiskirtmalari ile Osmanli Devletine isyan eden kimi sahislar idam
edilir, kimisi ise sürgüne gönderilir. 1903’de asiretin basina geçen 2.
Abdüsselam Barzani, 1907’de Osmanli Devletinden özerklik ister ve isyan eder.
Osmanli bu isyani iki ayda bastirir. Çikan isyanlarda Ingiliz destegi oldugunu
düsünen Osmanli Devleti Ingilizlerin Musul konsolosunu degistirmesini ister.
Musul konsolosunun degismesi akabinde isyanlar belli bir süreligine sona erer.
Osmanli Devleti isyanlarin kesilmesi ile Barzani ailesini affeder ve durumu
kötü olanlara para yardimi yapar. Fakat 2. Abdüsselam 1913 yilinda yine
ayaklanir. Ruslar ile isbirligine giderek Osmanli’yi parçalama planlari
yaparlar. Büyük bir Kürt isyani baslatmak üzereyken Abdüsselam yakalanir ve
idam edilir. Idami engellemek için Yahudi lobileri ugrasir fakat basarili
olamazlar. Barzaniler Osmanli devletinde oldugu gibi yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nde de iç sorunlar çikarir ve isyanlara destek verirler.
Barzaniler Türk devleti için hep sorun olmustur. Osmanli Devletinde isyanlar
çikarmislardir. Asil amaçlari casusluk olan bu adamlar, Kürtçülük adi altinda
her zaman Emperyalist devletlere hizmet etmislerdir. Bu devlet bazen Amerika
olmustur, bazen Ingiltere, Israil, bazen de Iran olmustur.
Ermeni tarihçileri ve diger Rahip tarihçiler hakkinda genis bir arastirma
yapmis olan Fransiz Ilahiyatçisi 'Augosto CORRlER Ermeni klasikleri olarak
taninan bu tarihçiler hakkinda sunu söylemektedir:
Ermeniler kendilerine kök bulmak için kendi ideolojilerine göre çesitli
kaynaklari degistirerek, ilaveler yaparak, gelistirerek ve kendi çikarlarina göre
Ermenilestirmislerdir. Bagli olduklari Gregoriyan Mezhebi'nin Isa’ya bakis
açisindan dogan inançlari yüzünden Dogu Roma/Bizans Ortodokslan tarafindan
zulüm görmüs olsalar da 5. ve 10. asirlar oturduklari bölgenin Müslüman Araplar
tarafindan fethi ile (Emevi ve Abbasiler) Ermeniler için rahat bir yasama
ortami olusmustur. Özellikle Sultan Meliksah döneminde Ermenilere saglanan
fikir ve inanç hürriyeti sayesinde Ermeniler her türlü dini inançlarini yerine
getirmislerdir. Ayrica 'BOZAN'
Bey'inin Urfa'yi (Edessa'yi) fethetmesi ile Urfa’ya vali olarak atanmasi ile
Ermenilerin de yönetimde söz sahibi olabildikleri görülmüstür.
Ancak Her ne kadar tarihin farkli zamanlarinda Türk ve baska devletlerinin
himayesi altina girmis olsalar da Osmanli devletinin duraklama dönemi ile
birlikte Rusya, Fransa ve Ingiltere ile is birligi yapmaktan geri durmayarak,
özellikle Tanzimat Fermani (1939'da) ve 1856'daki Islahat fermanlarinin
sagladigi reformlarin ile Osmanli Devleti hudutlari içinde de 'Mekitarist'
okullar açmislardir. Açilan okullarda islenen derslerde ise Ermeniler ile
Kürtlerin akraba olduklari yönünde konularin islendigi. Ayrica Çanakkale savasi
sonrasi bati devletlerini maglup eden Osmanli devleti bünyesinde bulunan
Kürtlere, kendileri ile ayni millet oldugunu söyleyerek, Kürtleri, Osmanli
devletine karsi irkçiligi ön plana çikartarak ayaklanmalarina vesile
olmuslardir. Osmanli Devleti'nin yikilmasi, Anadolu'nun emperyalistler
tarafindan isgali ile birlikte, "Wilson Prensipleri" adi altinda
ülkemizin parçalara bölünmesi sonucunda Dogu Anadolu'da büyük bir Ermenistan
kurulmasi yönünde çalismalar gerçeklesmislerdir. Günümüz itibariyle her ne
kadar ideallerine ulasamamis olsalar da, Kürtlere irkçiligi empoze ederek,
Ülkemizin Kürtler tarafindan da bölünmesi yolunda çalismalar yapmislardir.
Ermenistan’daki Kürtler Yezidi
ve Zerdüst olarak ikiye ayrilmaktadirlar. Bu iki grup, Kürtçe konusmalarina
ragmen Kürt olduklarini kabul etmemektedirler. Bu gruplar Ermeniler ile anlasma
saglayarak büyük Ermeni devletini kurma hayalini gerçeklestirmek için çaba sarf
etmektedirler. Dogu Anadolu ve Trabzon’u da kapsayan büyük ermeni devletini
kurarak Kürdistan ile birlikte Dogu Anadolu ve Ortadogu devletlerini paylasmak
tek amaçlaridir. Ermenistan ile PKK ayni çikar dogrultusunda hareket
etmektedir. Bu yüzden Ermenistan PKK ile sürekli isbirligi halindedir.
Ermenistan, Yahudi Kürtler ve Israil sürekli bir ittifak halindedirler. Her üç
unsur da ülkemizi büyük bir tehdit olarak görmektedirler. Ermenistan bu
baglamda Erivan’a bir Kürdoloji Okulu kurmustur. Bu okulun kurulma amaci, Kürtleri,
Zazalari ve Yezidileri Ermenilestirmektir. Bu azinliklarin Ermeni olduklarina
Türkmen Müslümanlar tarafindan kandirilarak asimile edildiklerini
anlatmaktadirlar. Bu proje Rus Çari Deli Pedro tarafindan desteklenmektedir.
Avrupa ve Ortadogu’da buna benzen okullar açilmistir. Rusya’nin bu projeye
destek vermesinin amaci Büyük Ermeni Devleti’ni kurdurarak Rusya’ya
baglamaktir. Ermenistan’in amaci ise Dogu Anadoluda’ki Kürt, Yezidi ve
Alevileri kandirarak Ermeni bilincini yerlestirmek ve böylelikle Dogu Anadolu’yu
Ermenilestirmektir. Rusya Federasyonunun dagilmasindan sonra Ermenilerin bu
hayali suya düsmüs oldu. Ama yine bos durmayip Ermeni terör örgütleri olan
Tasnak ve Hinçak’in PKK ile isbirligine gittigi, Erivan, Kürdistan ve Israil
ile üçlü ittifak halinde olduklarini görebiliriz. Bir diger plani ise 1915
yilinda Türkiye’nin yaptigini iddia ettikleri Ermeni soykirimini uluslararasi
arenada dile getirerek Büyük Ermenistan’in kendilerine verilmesini
istemektedirler. Bunun en bariz örnegi, BM’ye yaptiklari tekliftir. Bu
organizasyonlarda büyük Ermeni devleti haritasini dagitarak propaganda
yapmaktadirlar. 1915 yilindan itibaren ülkemize yönelik bölücü faaliyetleri
devam etmistir.
TÜRKIYE VE ORTADOGU ÜZERINDE OYNANAN OYUNLAR
Dr. Mahmut RISVANOGLU
Togan Yayincilik
Kasim 2012