TÜRKIYE ABD ILISKILERI -- KIRILGAN ITTIFAKTAN MODERN ORTAKLIGA

TÜRKIYE ABD ILISKILERI -- KIRILGAN ITTIFAKTAN MODERN ORTAKLIGA

Fevzi BOZKURT
Felsefe


TÜRKIYE ABD ILISKILERINE DÖNEMSEL BAKIS
 
Türkiye ile ABD arasindaki siyasi iliskileri 1947 yili olarak bilinse de iki devlet arasindaki iliskiler 18.yy’in sonlarina kadar uzanmaktadir. Bu yüzden 20. Yydaki gelismeleri ayrintili bir biçimde irdelemeden Osmanli Amerikan iliskilerine bir göz atmak faydali olacaktir.
 
OSMANLI’DAN CUMHURIYETE
 
  A) Osmanli – Amerikan Iliskileri
 
Osmanli Devleti Gerileme devrine girdiginde 1776 yilinda ABD Ingiliz sömürgeciligine karsi bagimsizligini ilan etmis ve aralarinda 7 yil süren savastan sonra 1983 yilinda Paris’te imzalanan baris antlasmasiyla tarih sahnesine çikmistir.  Osmanli Devleti ile ABD arasindaki iliskiler 18. Yy sonlari ile 19.yy baslarindan  itibaren gelismeye baslamistir.  18.yy sonlarindan itibaren Amerikan ticaret gemileri Türkiye sularina girmeye baslamistir. Ilk olarak Izmir limanina gelen gemiler Afyon, Incir, kuru üzüm, deri, hali vb. ürünleri New England limanlarina tasimistir. Iki ülke arasindaki ticari iliskilerin 1830lardan 1870li yilara kadar artigini görebiliriz. Ancak 1877 Türk- Rus savasini takip eden dönemde Sultan 2. Abdülhamidin ordusunu modern silahlarla techiz etmek amaciyla silah ve cephane ithalini yasaklayan hükmü kaldirmasindan sonra Amerikan’in imparatorluga yaptigi ihracatta büyük bir srama yasanmistir. 2. Abdülhamid dönemi Amerika ile ekonomik iliskilerin daha da yogunlastigi bir devredir. Silah alimi ile artan ticaretin yani sira madencilik ve petrol arama alanlarinda ortak faaliyetler bu dönem de baslamistir. Genel itibariyle iki ülke arasindaki siyasi iliskilerin dogmasini saglayan öge ekonomi olmustur.  
 
A) 1.Dünya Savasi ve Atatürk Dönemi
 
Osmanli Imparatorlugu, 1914 Ekiminde Almanya ve Avusturyanin yaninda 1. Dünya Savasina katilmistir. ABD 6 Nisan 1917 tarihinde deniz altlarini ve dogu kiyilarini tehdit eden Almanyaya karsi savas ilan etmis olmasina ragmen Almanyanin müttefiki olan Osmanli’ya savas ilan etmemistir. Osmanli devleti de Alman baskisi altinda ABD ile olan diplomatik iliskilerini kesmek zorunda kaldigini üzülerek Washingtona bildirmistir.    
 
Baskan Woodrow Wilson”on dört” söylevinin 12. Maddesinde Osmanli Imparatorlugunun Türk bölgelerinin güvenligi bir egemenlige, diger milletlerin ise tam bir yasam mücadelesi ve hiçbir sekilde örselenmeden özerk bir kalkinma ve gelisme firsatina sahip olmalari bogaclarin ise uluslararasi güvenceler altinda tüm uluslarin gemilerine ve ticaretine sürekli bir biçimde açik olmasi gerektigini dile getirmistir. Bunu takiben 1918 yilinda ABD nin Türkiye’yi himaye edebilecek tek bati devleti olabilecegini savunan Wilson Prensipleri Cemiyeti kurulmustur. Dernegi kuran aydinlar içerisinde Halide Edib ,Celaleddin Muhtar, Ali Kemal, Hüseyin Hulusi, Refik Halid, Ahmet Emin, Yunus Nadi ve Necmettin Sadak gibi isimler bulunuyordu.
 
1919 Paris Baris Konferansi sirasinda Ingiliz Basbakani Lloyd George, Baskan Wilsona Anadoluda özellikle Ermenilerin hak iddia ettigi bölgeleri kapsayan bir Amerikan Mandasi kurulmasini önermistir. Bunun üzerine Wilson durumu incelemek üzere belgeye bir komisyon göndermistir. Rapor sonucunda Osmanli topraklarinin Istanbul, Ermenistan ve Anadolunun geri kalan kismi olmak üzere üçe bölünerek manda altina alinmasini tavsiye etmis ancak ayni zamanda Ermeni nüfusunun hiçbir zaman yüzde 25’i asmamis olmasi dolayisiyla bölgenin geri kalan halkinin Ermeni yönetimine sokulmasinin yanlis olacagini ve böylece bir Ermenistan kurulmasinin olanaksizligini dile getirmistir. Erzurum  ve Sivas Kongrelerinde her ne kadar Amerikan Mandasi fikri ortaya atilmis olsa da manda fikri kabul edilmemis ancak barisçil yollara gidildigi görülmüstür. Iki devlet arasindaki iliskiler olumlu yönde gelisirken Amerikan heyetinde görev almis Joseph C. Grew, Türkiye Cumhuriyeti nezdindeki ilk Amerikan Büyükelçisi olarak 1927 yilinda göreve baslamis, ayni yilin kasim ayinda da Ahmet Muhtar ABD nezdindeki ilk TC Büyükelçisi olarak göreve baslamistir.   
 
Grew Ankara’ya ilk gelisinde son derece sicak karsilanmis ve temel hedefinin ABD’nin mesru çikarlarini gözetmek oldugu kadar, iki ülke arasindaki iliskileri daha güçlü ve ileri bir noktaya getirmek oldugunu dile getirmistir. Grew 1932 yilina kadar görevini yerine getirmis 1932 yilinda da görevi General Charles Hitchcock Sherrill’e birakmistir.
Atatürk ile ABD baskanlari arasinda olumlu iliskiler oldugunu söyleyebiliriz.  Bunlar arasinda ise en çok Franklin Delanoe Roosevelt ile yakin iliski içinde olmustur ve baskanligi boyunca yazismalari olmustur. Yazismalari, oldukça samimi olduklarinin göstergesi olmustur. En son temaslari ise 1938 yilinda olmustur.
 
IKINCI DÜNYA SAVASINDAN SOGUK SAVASA
 
Türkiye’ye Karsi Sovyet Tehditleri
 
Ikinci Dünya Savasindan sonra Türkiye kendisini büyük bir yalnizligin içinde bulmustur. Bu yalnizliktan faydalanmak isteyen Rusya çesitli emeller pesindeydi. Rusyanin bogazlar yoluyla sicak denizlere inme gibi bir arzusu vardi. Bunu yerine getirebilmek için yeni bir firsat bulmustu. Bu amaçla Rusya ilk girisimini 19 Mart 1945 yilinda yapmis ve “2. Dünya Savasi sirasinda ortaya çikan büyük degisiklikler nedeniyle 1925 tarihli Türk – Sovyet Dostluk ve Saldirmazlik Antlasmasi’nin artik yeni sartlara uymadigini ve tekrar yapilmasi gerektigini bildirmistir. Bu olay karsisinda ABD ve Ingilterenin sessiz kalmasi Ankara’yi vakit kazanmak için uzlasmaci yanit vermeye mecbur birakmis ve Inönü Hükümeti Rusyanin teklifini incelemeye hazir olduklarini dile getirmistir. Ilk girisiminin basarili oldugunu düsünen Rusya ikinci bir atakla 7 Haziran 1945 tarihinde bir adim daha ileri giderek Moskova Antlasmasiyla çizilmis olan Türk Sovyet sinirinin tekrar çizilmesi gerektigini, Bogazlarda  Sovyet deniz ve kara üstlerinin kurulmasini  ve bogazlar rejimini düzenleyen Montreux Sözlesmesinin yeniden düzenlenmesini dile getirmistir. Bundan kisa bir süre  sonra da  Sovyet basini siddetli bir Türk karsiti kampanya baslatmis ve Kars, Ardahan ,Artvin illerinin Sovyet Rusya’ya ait oldugu ve geri verilmesi gerektigi fikrini yaymaya baslamistir. Bu olaylardan sonra Kazim Karabekir Pasanin tutumu ise oldukça sert olmus ve Rusya eger yer istemeye devam ederse savasacagiz mesajini vermistir.
 
Amerikan Tutumunun Sekillenmesi
 
Türkiye üzerindeki baskilar karsisinda ilk tepkiyi Ingiltere göstermis ve Türkiyeyi tamamen destekledigini açiklamistir. ABD ‘nin tutumunun henüz sekillenmedigi bir dönemde Türkiye büyükelçisi Münir Ertegün’ün naasi 5 Nisan 1946da ABD deniz kuvvetleri tarafindan Istanbula getirilmistir. Türk kamuoyu ve basini bu durumu coskuyla karsilamis, büyük bir jest olarak görmüstür. Bu gelismeler Sovyet Rusyayi daha da kiskirtmis Türkiyeyi savas sirasinda bazi düsman gemileri bogazdan geçirmekle suçluyor ve mevcut rejimin Karadeniz güvenligini saglamadigini iddia ederek yeni bir rejim gerektigini öneriyordu. Sovyetlere göre bogazlarin güvenligi Türk Sovyet ortak savunma sistemi tarafindan saglanmaliydi. Bu da Türkiyenin Sovyet kontrolüne girmesi demekti. ABD ise SSCB ‘ye verdigi cevapta bogazlarin kontrolünün Türkiyede olmasi gerektigini belirtmis ve kesin olarak Türkiye’nin arkasinda olduklarini söylemistir. Ayni dönemde Sovyetlerin Iran’dan çekilmesi büyük ölçüde Ankara’yi rahatlatmistir.
 
SOGUK SAVASTAN IRAK KRIZINE
 
Sovyetler Birliginin sergiledigi tutum karsisinda endiseleri artan ABD Avrupanin özgür devletlerini korumaya kararli olduklarini beyan etmistir. 1947 yilindan itibaren Soguk Savas dönemini kabullenmis olan ABD yönetimi 1949 yilinda yeni bir askeri ittifakin temelini atarak Ingiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, ABD, Kanada, Danimarka, Izlanda, Norveç ve Portekiz arasinda Kuzey Atlantik Pakti imzalanarak NATO örgütü kurulmustur. Türkiye ise 11 Mayis 1950 tarihinde NATO ‘ya ilk resmi basvurusunu yapmistir.  
 
NATO Antlasmasindan sonra anlasmaya giren ülkeler birbirleri arasinda gizli yada açik olmak üzere çok sayida antlasmalar imzalamislardir. Türkiyenin Natoya girmesi ABDnin Sovyetlere karsi ortak savunma yapmasina zemin hazirlamis ve ayrica Türkiye üzerinde üstler kurmasina da imkan vermistir. ABD ve Türkiye arasindaki iliskiler daha da ilerleyerek Türkiyenin ekonomik olarak çöküntüye ugradigi dönemde Marshall ve kredi imkani gibi ekonomik yardimlari yaninda askeri ve siyasi yardimlari da olmustur.
 
ABD ile Sovyetler arasinda Küba krizi de yasanmistir. Sovyetler iki füze gönderince ABD de buna karsilik Türkiyede de bulunan birkaç yere füzeler zulalamistir. Daha sonra ABD ile Sovyetler kendi aralarinda gizli bir anlasma yaparak füzeleri kaldirilmasi yönünde karar aldilar. Yalniz bu anlasmanin basina sizdirilmamasini isteyen ABD istedigi sekilde antlasmayi yapmis oldu. Bu süre zarfinda da Türkiye ABDnin destekçisi oldugunu dile getirmistir.
 
Daha sonralari Türkiye ile ABD arasinda afyon krizi çikmistir. Vietnam savasindan gelen ABD askerlerinin uyusturucuya alismasi ve ülke genelinde uyusturucu içicilerin çogalmasi ABDyi uyusturucuyu engellemeye yönelik girisimde bulunmasina itmistir. Hal böyle olunca ABD ile Türkiye arasinda afyon krizi çikmistir. ABD ülkeye giren morfinin Türkiyeden geldigini iddia etmis ve afyon üretiminin yasaklanmasini istemistir. Dönemin Baskani Demirel de buna karsi çikarak Hashasin sapindan yag elde edildigi çiftçinin geçimini bununla sagladigi gerekçesiyle çok sicak bakmamistir. Daha sonra ülke içindeki sag sol tartismalarinin oldugu bir dönemde ABD ile de ters düsmemek amaciyla hashas üretimi toprak mahsulleri ofisinin denetimine tabi tutulmustur. 12 mart 1971 askeri darbesinden sonra hükümetin düsürülmesiyle seçim yatirimi olarak hashas ekim yasaginin kaldirilmasi olmustur. Bu her ne kadar ABD açisindan olumsuz karsilansa da 1 Temmuz 1974 yilinda hashas ekimine iliskin yasak kaldirilmistir. 
 
Özal döneminde ABD ile tekrar sicak ve olumlu  yakinlasmalar olmustur. Özal dönemi ayrica piyasa ekonomisine geçis dönemi olmus ve bu dönem Dünyaya açilma dönemi olmustur. Komsu ülkeler ile iliskiler genisletilmis ve ABD ile Askeri, siyasi ve ekonomik isbirligine gidilmis ve Amerikan özel sektörünün Türkiyeye yaptigi yatirimlar önemli derecede artmistir.   Kisaca söylemek gerekirse Özal dönemi bugünkü yeni Türk dis politikasinin profilini olusturmustur.
 
TÜRKIYE ABD ILISKILERINE TEMATIK BAKIS
 
Türkiye ABD iliskilerinin kirilmasinda iki temel unsur söz konusudur. Bunlardan birincisi Kürt sorunsali yaninda Irak faktörü diger ise ABD karsitliginin olusmasidir. ABD’nin Kürtlere karsi genel bir dis politikasi yoktur. Kürtler Türkiye, Iran, Irak ve Suriye’de yasarlar. Bu dört ülke ABD dis politikasi açisindan Kürtlerden daha çok önemlidir. Ancak orta dogunun istikrari dolayisiyla ABD Kürtlere ilgi göstermek zorunda kalmistir. ABD’nin Irak problemi 1991 yilinda baslayan Körfez Savasindan sonra asama asama artmaya baslamis ve nihayetinde 11 Eylül saldirilarindan sonra Iraka müdahale karari almistir. Bush yönetimi Saddam’a son bir mesaj göndererek 48 saat içinde Irak’i ogullariyla birlikte terk etmesini söyleyip aksi taktirde Iraka girecekleri mesajini vermis ve 19 Mart 2003 tarihinde Irak’a savas ilan etmistir.
 
Türkiye’nin tutumu da her ne kadar degiskenlik gösterse de sonuç olarak 1 Mart 2003 yilinda meclise sunulan tezkere reddedilmistir.
Türkiye’de Amerikan karsitligi önceden de olmasina ragmen 2003 krizinden sonra Amerikan karsitlarinin payi daha da artmistir. Amerikan karsitliginin payinin artmasinda medyanin rolünün azimsanmayacak kadar fazla oldugunu söyleyebiliriz. Türkiye ile ABD arasindaki iliskiye baktigimizda soguk savastan 11 Eylül saldirilarina kadar geçen süre zarfinda Türkiye’nin Jeostratejik boyutu önem arz etmekle birlikte degiskenlik gösterdigi de görülmüstür.
 
Günümüzde ABD’nin dis politikasini irdeledigimizde kendi güvenligini saglamak amaciyla bes temel hedefinin oldugunu söyleyebiliriz. 
 
Bunlar;
* Irak savasina son vermek,
* Enerji güvenligini saglamak,
* Nükleer ve kitle imha silahlarina teröristlerin ve haydut devletlerin     ulasmasini engellemek,
* Diger ülkeler ile ittifaklari canlandirmak
* El kaide ve Talabani ile olan mücadeleyi sonuçlandirmak.
 
Son dönemde ABD baskani Barack H. Obama ile Türkiye basbakani Recep Tayyip ERDOGAN arasinda bugüne kadar görülmemis en kuvvetli iliski olusmustur. Bu iliskiyi daha da genisletilerek çagin gereklerine uygun hareket edildigi taktirde dostane iliskilerin giderek artacagini söylemek mümkündür.
 
Kirilgan Ittifaktan Modern Ortakliga
Türkiye - ABD Iliskileri
Füsun TÜRKMEN
TIMAS

Benzer Kitaplar