Ahlak Felsefesi
Ahlâk felsefesi, Yunanca ethike, etos (töre, ahlâk) kelimesinden
türemistir. Ahlâk felsefesinin konusu, insanin kisisel ya da toplumsal
yasamdaki eylemleri ve bu eylemlerin dayandigi ilkelerdir. Çünkü insan, hem
düsünen hem de davranislarda bulunan bir varliktir. Insanin, davranista
bulunurken yasadigi toplumun benimsedigi ahlâki kurallara uymasi gerekir.
Ahlâk felsefesi, Insanlarin kisisel ve toplumsal yasamdaki
ahlâki davranislarina iliskin problemleri inceler; insan davranislarini degerlendirir.
Bu davranislari açiklamak ve tasvir etmek ise psikoloji, sosyoloji gibi diger
bilimlerin görevidir. Kisaca ahlâk felsefesi, olmasi gerekeni inceler. Bilimler
ise sadece var olani açiklamaya çalismistir.
Bu amaçla ahlâk felsefesi, insan ve toplum yasamindaki ahlâki
olaylardan önce; insan davranislari ile ilgili kavramlari, ilkeleri ele alir.
Bunlari sistemlestirir, hepsi için geçerli genel ilkeler bulmaya çalisir.
Ancak, ahlâk felsefesinin konusunu, insanin bütün davranislari
degil; özgür ve bilinçli davranislari olusturur. Özetle, ahlâk felsefesi,
insanin bilinçli eylemleri üzerine derinligine düsünmedir.
Felsefe Açisindan Ahlak
Insan sadece bilen bir varlik degil, ayni zamanda eylemde
bulunan varliktir. Insan eylemleri; meydana gelis, yöneldikleri amaç ve
degerler bakimindan felsefi sorunlar içermektedir. Bu nedenle insan
eylemlerini, amaçlarini ve yöneldikleri degerleri inceleyen felsefe dali ahlâk
felsefesi ya da etik adini alir.
Ahlak, genel anlamiyla, insanlarin bir toplum içinde uyumlu
yasamalari için kendilerine göre belirledikleri ilkelerin tümüdür. Bu
anlamiyla ahlak, felsefeden bagimsiz olarak her toplumda belli derecelerde var
olan davranis kurallaridir.
Ahlâk ve etik, günlük dilde birbirlerine yakin anlamda kullanilmalarina
ragmen, bunlarin felsefe dilindeki kullanimlari farklidir. Ahlâk, olgusal bir
davranis biçimini belirleyen deger yargisi; etik ise bu deger yargisini
arastiran, inceleyen, açiklamaya ve degerlendirmeye çalisan felsefe dalidir.
Bu nedenle günlük dilde bir ahlâki problemden söz edildiginde, bunu bir etik
problemi olarak anlamak gerekir. Ayrica, ahlâki davranis, ahlâk felsefesinden
önce de vardi. Çünkü ahlâki davranis, ilkel anlamda da olsa, insanlarin toplu
olarak yasamaya baslamalari ile görülmektedir. Etik, çok sonralari felsefe ile
birlikte ortaya çikmis; filozoflarin felsefe sistemleri içinde yer almistir.
Günümüzde etik, felsefenin bir alt dalidir.
Ahlak Felsefesinin Temel Kavramlari
Ahlâk felsefesi, ahlâki davranislari degerlendirirken degisik
kavramlarin anlamlarini açikliga kavusturmak ister. Ahlâki kavramlari analiz
ederek ortak degerlendirmeye esas olmak üzere anlamlarini ortaya koyar.
Ahlak Felsefesi ile Ilgili Temel Kavramlar
Ahlak: Belli bir dönemde, belli
insan topluluklarinca benimsenmis, insanlara yol gösteren temel kurallar kümesidir.
Iyi: Iyi, insanin aklina
ve iradesine uygun olarak yaptigi seçimin sonucunda olusan yararli ve degerli
seydir. Yani toplum tarafindan yapilmasi istenen eylemdir. Örnegin:
Yardimseverlik gibi.
Kötü: Ahlakça degerli olmayan,
toplum tarafindan yapilmasi istenmeyen eylemdir. Örnegin; Hirsizlik kötüdür.
Sözü edilen iyi ve kötü yargilar, toplumdan topluma ve ayni toplumda zamanla
farkli anlamlar tasiyabilir.
Özgürlük: Bireyin
iradesini kullanarak istedigini yapabilmesi, kendisine herhangi bir zorlamanin
olmamasidir. Özgürlük, insanin sorumluluk duymak kosuluyla her istedigini
yapmasidir. Baski duymadan; hürriyeti, özüne dayanarak kullanmak hür olmaktir.
Bir eylemin ahlâki olmasi onun özgürce yapilmis olmasina baglidir.
Sorumluluk: Bireyin
bilerek ve iradi olarak yaptigi isin sonuçlarini kabul etmesidir. Sorumlu
davranmak, özgürlügü kullanmak demektir. Çünkü sorumluluk, özgürlük sonucunu
üstlenme kosuluyla her seyi yapmak seklinde tanimlanir. Bu nedenle,
özgürlük ile sorumluluk arasinda bir iliski vardir. Esirler, küçük çocuklar ve
akil sagligi yerinde olmayan insanlarin sorumlulugundan söz edilemez.
Vicdan: Eylem ve davranislari
ahlaki yönden degerlendirme, özelestiri yapma, kendini hesaba çekmedir. Her
insan, kendi eylemlerini degerlendirir. Acaba iyi mi yaptim, kötü mü diye? Iyi
davrandigimizda mutlu oluruz. Buna vicdan huzuru denir. Kötü davrandigimizda
mutsuz oluruz. Buna da vicdan azabi denir. Insan için en agir ceza vicdan
azabidir. Çünkü bu cezadan kurtulus yoktur.
Erdem (Fazilet): Bireyin
bilinçli olarak, ahlaki açidan iyi ve degerli olani istemesidir. Dürüstlük,
adalet, hosgörü gibi.
Ahlak Yasasi:
Genel-geçerliligi olan ahlak kurallaridir. “Dürüstlük iyidir, ödeve uygun
davranmak iyidir." türü önermeler ahlâki yasadir.
Ahlaki Karar: Bireyin
ahlak yasasina kendi hür iradesiyle uymasidir.
Ahlaki Eylem: Ahlak
yasalarina uygun, iradeyle yapilan davranislardir. Ahlâki eylemin amaci ahlâk
yasasina uygun olarak davranmaktir.
Ödev Ahlaki: Belli bir
fayda, haz, çikar beklentisi olmadan, iyinin sadece görev duygusuyla
yapilmasini isteyen ahlak yasasidir.
Mutluluk Ahlaki: Insan
davranislarinin amacini hazza, faydaya dayandiran ahlaki sistemdir.
Yukaridaki kavramlari bir örnekle açiklayalim;
Karni aç olan ve yiyecek bir
sey alma imkani olmayan birine, dogal ihtiyaçlari hirsizlik yapmasini; akli ve
ahlak yasasi ise hirsizlik yapmamasini söyler. Bu çelisik durum karsisinda
birey, ekmegi çalma ya da çalmamayla ilgili olarak kendi hür iradesiyle bir
seçim yapip ahlâki bir karar verir. Bu karar sonucu bir davranista bulunur. Bu,
özgür bir seçimdir ve verilen karar özgür bir karardir. Hirsizlik yapma ya da
yapmama ahlâki bir eylemdir. Eger hirsizlik yaparsa bu davranisi kötü,
yapmazsa iyidir. Bu davranisi iyi ya da kötü olarak degerlendirmek ahlâki
yargidir. Bu karari verirken, iyi veya kötüyü birbirinden ayiran, kisinin
vicdanidir. Kisinin, verdigi kararin sonucuna katlanmasi ise
sorumluluktur.
Ahlak Felsefesinin Temel Sorulari
Insan eylemleri üzerinde
yogunlasan ahlâk felsefesinin temel sorulan sunlardir:
Insan eylemlerinin bir amaci var midir?
Toplumca benimsenen ve bireye yaptirilmak istenen eylem biçimleri
gerçekten “iyi" midir?
Bütün insanlarin benimseyecegi evrensel ahlak yasasi var midir?
Ahlak yargisini öteki yargilardan ayiran nitelikler nelerdir?
Insanin dogasi ahlâkli olmasina elverisli midir?
Insan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?
Ahlak Felsefesinin Temel Sorulariyla Ilgili Görüsler
1. Ahlâki Eylemlerin Bir Amaci Var midir?
Ahlâki eylemlerin bir amacinin
oldugunu kabul eden düsünürler, bu amacin ne oldugu sorusuna; mutluluk, haz,
fayda, ödev gibi farkli cevaplar vermislerdir.
Ahlâki eylemlerin amacinin
mutluluk oldugu görüsü, mutluluk ahlâki adini alir. Bu görüs mutlu olmanin
erdemli olmakla mümkün oldugunu, bu anlamda mutluluk ile erdemliligin özdes
oldugunu ileri sürer.
Mutlulugun ne oldugu, nasil
elde edildigi sorusuna ise filozoflar farkli cevaplar vermislerdir. Bazi
filozoflar mutlulugu hazza dayandirmaktadir. Bu görüse hedonist (hazci) ahlâk
anlayisi denir.
Epiküros'a göre, ahlâki
davranislarin amaci hazza, mutluluga ulasmaktir. Ona göre biricik iyi, mutlak
deger hazdir.
Sokrates'e göre, bilgi bütün
ahlâki davranislarin kaynagidir. Bilgi, insani dogru davranisa, dolayisiyla
mutluluga; bilgisizlik, insani yanlis davranisa, dolayisiyla mutsuzluga
götürür. Onun için Sokrates, “Kendini bil." der. Insanin kendisini
bilmesi, bilgili olmasi, iyi davranislarda bulunmasini ve kötü davranislardan
kaçinmasini saglar, insani erdemli kilar. Bu da insanin kendisini tanimasiyla,
yani bilgili olmasiyla mümkündür.
2. Insan Ahlâki Eylemde Bulunurken Özgür müdür?
Ahlâki eylemde insanin özgür
olup olmadigi problemi ahlâk felsefesinde tartismali bir problemdir. Bu konuda
üç farkli görüs vardir.
Bunlar;
Insanin ahlaki eylemlerde özgür oldugunu savunanlar
(indeterminist)
Insanin ahlaki eylemlerde özgür olmadigini savunanlar
(determinist)
Insanin ahlaki eylemlerde kendi kurallarini kendisinin
belirleyecegini savunanlar (otodeterminist)
Insanin ahlaki eylemlerde özgür
oldugunu savunan indeterminist düsünürler bu görüslerini temellendirmek için su
iddialari ileri sürerler:
Psikolojik Kanit: Biz hür
irademizle ve bilinçli olarak, birçok durumdan birini seçerek eylemde
bulunuruz.
Sosyolojik Kanit: Insan toplum
içinde yasar. Toplumsal yasam bazi kurallarla düzenlenir. Kisi bu kurallara
uyar veya uymaz.
Ahlâki Kanit: Her toplumda
uyulmasi gereken ahlâki kurallar vardir. Bu kurallara uymak ya da uymamak,
insanin özgür seçimine baglidir.
Hukuki Kanit: Hukuk
sistemi kisilere sorumluluk yükler. Akli dengesi yerinde olan birey isledigi
suçtan dolayi sorumlu tutulur.
Insanin ahlaki eylemlerde özgür
olmadigini savunan determinist düsünürler de bu görüslerini temellendirmek için
asagidaki iddialari Ileri sürerler:
Psikolojik Kanit: Insanlar
karar verirken iç ve dis etkenlerden etkilenirler. Ahlâki eylemlerimiz
sartlanma, güdülenme ve bilinçalti gibi etkenler tarafindan belirlenir.
Sosyolojik Kanit: insan toplum
içinde yasadigi için, toplumun kurallarina uymak zorundadir. Uymadigi zaman
yaptirimlarla cezalandirilir. Bu nedenle irade özgürlügü yoktur.
Ahlâki Kanit: Ahlâki
olaylar sosyal olaylardir. Toplum içinde yasayan birey bu kurallara uymak
zorundadir. Yoksa çesitli yaptirimlarla karsilasabilir. Ahlâki yargilarin bu
özelligi nedeniyle insan, davranislarinda özgür degildir.
Hukuki Kanit: Hukuk
kurallari insan kararlarini, dolayisiyla kararlarini etkiler.
Otodetermisitler iradeyi ve
ahlaki eylemleri bir "kisilik" ürünü olarak görürler:
Bu görüs irade ve ahlaki
eylemin kaynagini kisilige dayandirdigindan özgürlüge de yer vermis
olmaktadir. Otodeterministler için özgürlük doganin bize bir armagani degildir,
insanin özgür olarak dogdugu savinin da gerçekle bir ilgisi yoktur. Tam tersine
insan, bilgi birikimini zenginlestirerek, kisiligini gelistirerek ve aklini
kullanarak özgürlesmistir. Bu da bizi su sonuca götürür. Kisilikleri gelismis
olanlar, gelismemis olanlardan daha özgürdür.
Etik Problemine Farkli Yaklasimlar
Iyi ya da kötü davranista
bulunmak, insani yönlendiren ve içten gelen bir güce dayalidir. Bu güç ise
vicdandir. Insanin gerçek bir ahlâki yargiya varmasi, iyi ve dogruyu bulmasi
için ahlâki degerlerin bilincine varmasi gerekir. Bu da, kendi kendine yargilama
yetenegini kullanmasiyla mümkündür. Bu baglamda vicdan, kisinin kendi eylemleri
hakkinda yargida bulunmasini saglayan duygudur.
Vicdanin kaynagina iliskin
farkli görüsler vardir. Bunlar:
Vicdan dogustandir, Tanrisal
bir içgüdüdür, bütün insanlarda ortaktir.
Vicdan insanin içinde bulundugu
toplumsal kosullarla belirlenmis, görgü ve bilgi sonucu ortaya çikmistir.
“Ahlâki davranista bulunan
insan, kendi vicdani kararlarina göre mi hareket eder; yoksa bir evrensel
ahlâk yasasi var midir?” sorusu, etigin temel problemini olusturmustur. Bu
soruya farkli iki cevap verilmistir: Bazi düsünürler evrensel ahlâk yasasini
reddetmisler, bazilari ise kabul etmislerdir.
a. Evrensel Ahlak Yasasinin Varligini Reddedenler
Bazi filozoflar evrensel ahlaki
yasa ve degerleri reddederler. Bunlara göre, bireyleri baglayacak hiçbir
evrensel yasa yoktur. Evrensel ahlak yasasini reddeden felsefi sistemler
sunlardir:
1. Hazci Ahlak Felsefesi (Hedonizm)
Insan eyleminin amaci hazdir.
Bilge kisi, kendini hazza kaptirmadan hazza sahip olandir. Haz ise
duyumsaldir. Yani kisiye baglidir. Kisiye haz veren seyler iyi, aci verenler
ise kötüdür. Hazzin kisiye göre degismesi evrensel bir ahlak yasasinin
olamayacagi anlamina gelir. Baslica temsilcileri, Aristippos ve Epiküros'tur.
2. Faydaci Ahlak Felsefesi (Pragmatizm)
Bir eylemin ahlaki veya dogru
olup olmadigini belirleyen, eylemin sonucudur. Yani, fayda veren eylem iyi,
fayda vermeyen eylem ise kötüdür. Faydaci görüs, ahlaki bireysel olarak ele
alir. Faydali ve zararli olmak kisilere göre degistiginden evrensel ahlâk
yasasindan söz edilemez. Fayda ahlakinin baslica temsilcileri J. Dewey, W.
James’dir.
3. Bencilci Ahlak Felsefesi (Egoizm)
Ahlaki davranis, bireyin kendi
yararina olan seyi baskalarinin zararina da olsa tercih etmesidir. Çünkü
insanin yapisinda kendine düskün olma, kendini koruma içgüdüsü vardir. Ahlâki
eylemde ilkelere degil, bireyin çikarina uygun sonucu önemseyen bu yaklasim
evrensel bir ahlâk yasasinin olmayacagini savunur. En önemli temsilcisi T.
Hobbes'dir.
4. Anarsist Ahlak Felsefesi (Kaos)
Mutluluk, her türlü baskinin
yokluguna baglidir. Devlet, din, ahlak, kanun, örf-adet, aile, toplum gibi her
türlü gücü ve otoriteyi reddeden bir anlayistir. Nietzsche ye göre;
ahlakin amaci esitlik degildir. Sadece güçlüler yasamali, zayiflara hayat hakki
taninmamalidir. “Merhameti öldürün." demistir. Temsilcileri M.Stirner,
Proudhon'dur.
5. Varolusçu Ahlak Felsefesi (Egzistansiyalizm)
Mutluluk, insanin hür bir
sekilde yaptigi eylemlerle özünü ortaya koymasina baglidir. Belli birtakim
kurallara baglanmayi ve kaderciligi reddeder. Varolusçuluk felsefesinin
çikis noktasi insanin bireysel deneyimleriyle belirlenen varolustur. Varolusçu
filozoflara göre birey, evreni ve toplumu anlamak için biricik dayanaktir.
J. P. Sartre'a göre insanin var
olusu, özünden önce gelir. Insan dogustan iyi, kötü ve suçlu degildir. Özgürce
yaptigi eylemler sonucu iyi, kötü ve ahlâki degerleri olusturur. Örnegin,
kisinin dürüst bir insan ya da hirsiz olmasi özgürce seçimi sonucu
gerçeklesir. Sartre insanin kendi özgür iradesiyle tüm eylemlerini, dolayisiyla,
ahlâki eylemlerini belirledigini savundugu için evrensel ahlâk yasasini kabul
etmez.
b. Evrensel Ahlak Yasasinin Varligini Kabul Edenler
Kisi vicdani karsisinda,
evrensel ahlâk yasasinin oldugunu kabul eden görüsler, iki grupta ele alinir:
I. Evrensel ahlak yasasini sübjektif özelliklerin belirledigini
savunanlar:
Evrensel ahlak yasasi,
varligini, Tanridan veya önceden gelen degerlerden degil, insanin öznel
yasamindan alir.
Faydaci Ahlak Kurami
Insan; dogasi geregi acidan
kaçar, hazza yönelir, mutluluk ister, insanin mutlulugu, bir toplumda yasama
zorunlulugundan dolayi diger insanlarin mutlulugu ile ilgilidir. J.S. Mili
bunu “büyük mutluluk” ilkesiyle açiklar. Yani, eylem, mümkün olan en fazla sayida
insana en fazla mutluluk getirmelidir.
Sezgici Ahlak Kurami
Insan iyi ve kötünün ne
oldugunu kendi sezgileriyle kavrayabilir. H. Bergrson bu durumu, "kendi
zegine uy ki, hem kendin hem de baskasi için en iyisini yapmis olasin."
seklinde açiklamistir.
II. Evrensel ahlak yasasini objektif özelliklerin
belirledigini savunanlar:
Evrensel ahlak yasasi,
varligini, insanin öznel yasamindan degil; insandan bagimsiz olarak var olan
gerçeklerden alir. Faydacilardan farkli olarak Sokrates, Platon, Kant ve Islam
dünyasinda Farabi, ibn-i Sina gibi filozoflar; insanlarin ihtiyaç, arzu ve
egilimlerinden bagimsiz evrensel ahlâk yasasinin varligini kabul
etmektedirler.
Sokrates
Sokrates, ahlâk felsefesinin
kurucusudur. O, düsüncelerini hayata uygulama ve görüsleri ugruna ölme cesareti
gösteren ilk filozoftur. Sokrates’e mal edilen iki görüs vardir:
Bilgi, erdemdir.
Hiç kimse bilerek kötülük yapmaz.
Ahlaki eylemlerin amaci
mutluluktur, mutluluk ise bilgi ile elde edilir. Sokrates ahlâki kavram ve
dogrularin insanlarin ruhunda gizli olarak bulunduguna inanir. Filozofun
görevi bu dogrulari ortaya çikarmaktir. O halde, ahlâklilik bir bilgi sorunudur
ve bu bilgiyi elde etmek ahlâkliligin en önemli adimini teskil etmektedir.
Platon
Bir eylemin iyi-kötü olmasi,
üstün iyiye yani, ideal iyiye uygun olup olmamasina baglidir. Bu nedenle, en
yüce idea "iyilik ideasi" dir. Ahlaki eylemin belirleyicisi de iyilik
ideasidir. insan davranislarini iyilik ideasina uygun olarak belirlerse ahlaki
davranmis olur.
Aristoteles
Aristoteles, Platon'un
düsüncelerini yumusatarak daha da görelilestirir. Bundan dolayi Aristoteles,
filozofu, bütün insanlar için gerçek mutluluga ulasma imkanina sahip tek varlik
olarak kabul eder. Insanlar mutluluga ulasmak için asiri uçlardan kaçinmali, ilimli
bir sekilde davranmalidir. Örnegin, korkaklik ve gözü karalilik iki asiri
uçtur. Bunlar arasinda orta yol cesarettir.
Farabi
Bireyler egitim-ögretim yoluyla
ahlaka, erdemli eylemlere ulasabilirler. Insan dogustan iyilik ve kötülüge
kabiliyetli olarak dogar. Akil, bir eylemin iyi ve kötü olduguna karar verebilir.
Spinoza
Spinoza’nin ahlâk anlayisi
varlik felsefesine dayanir. Spinoza'nin varlik felsefesi esas olarak Tanri'ya
dayanir. Ona göre, var olan tek sey Tanri dir. Tanri kendi kendisi tarafindan,
belirlenmistir. O halde, Tanri’da özgürlük, zorunlulukla ayni seydir. Böylece
insan evreni taniyip onun içinde cereyan eden her olayin zorunlu olarak meydana
geldigini bilmek ve bu zorunlulugu kabul etmek suretiyle mutlu olur. O halde
mutluluk insanin kendisini Tanrinin yasalarina tam bir gönül rahatligiyla
birakmasidir. Bu hem özgürlük hem de yüksek bir mutluluktur.
Kant
Kant, modern çagin en büyük
ahlâk filozofudur. Ona göre ahlâk bir bilimdir. Çünkü, pratik aklin yasalari
tarafindan belirlenmektedir. Kant, ahlâki biyoloji, fizyoloji ve psikolojiye
indirgeme çabalarina karsi çikar. Bu nedenle haz ve fayda ahlâkini reddeder.
Ona göre ahlâki eylemlerdeki asil amaç, iyi niyettir. Evrende hatta evrenin
disinda mutlak olarak iyi diye adlandirilabilecek tek bir sey vardir. O da iyi
niyettir.
Kant'a göre ödev duygusuna göre
yapilan iyi eylemler ahlâkin alanini olusturur.
Kant, ahlâk alaninin bilimini
yapmak isterken ona birtakim evrensel yasalar kazandirmak ister. Bu yasalar
özel birtakim tavsiyelerden ibarettir. Bunlar, genel evrensel kurallardir.
Örnegin;
“Öyle bir eylemde bulunmalisin
ki, eylemlerin bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli olsun.”
“Sana nasil davranilmasini
istiyorsan, sen de baskalarina öyle davran.’’
“Baskasinin sana yapmasini
istemedigin bir seyi, senin de baskasina yapmaman gerekir.”
Ahlak Yasasini Evrensel Dinlere Göre Temellendirme
Tek Tanrili dinlerin Tanri
kavrami araciligiyla ahlâka evrensel bir temel kazandirdigini görmekteyiz.
Ahlâk yasasi bir Tanri buyrugudur. Bundan dolayidir ki o; mutlak geçerli, dogru
ve baglayicidir. Ahlaki eylemlerin kaynagi, Allah ve ilahi kitaplardir,
iyi ve kötü kutsal kitaplarda verildigi gibi kabul edilir. Içki, kumar, zina,
yalancilik, kötüdür ve günahtir... vb.
Tasavvuf Düsüncesine Göre Evrensel Ahlak Yasasinin
Degerlendirilmesi
Tasavvuf, insanin nefis ve
arzularinin egemenliginden kurtulmasi demektir. Bu ise imanla ve ibadetle
gerçeklesir. Tasavvufa göre, gerçekte var olan tek sey Tanri’dir. Geri kalanlar
ise Tanri'nin bir görüntüsüdür. Yaratma, Tanri'nin kendisini göstermesidir.
Tanri gizli bir hazinedir. Bilinmek istemistir. Bundan dolayi kendisini
açmistir.
Bati'nin mistik anlayisi;
tamamen kendini toplumdan soyutlayarak kiliseye kapama biçiminde algilanirken,
Islam'da “kendisi halk ile kalbi hak ile olma" ilkesi benimsenmistir.
Mevlana
13. yüzyildaki diger
tasavvufçular gibi evrenin varlik sebebini ve insanin bu dünyadaki yerini,
görevini ve degerini anlamaya çalisir.
Mevlana'ya göre evrenin varlik
sebebi, Tanri'nin, kendini bildirmek istemesidir. Tanri'nin, kendi gücünü,
güzellik ve büyüklügünün bilinmesini istemesi evreni varliga getirmesinin
sebebi olmustur. O halde evren, çoklugu altinda birlige, yani Tanri'nin
varligina isaret eder. Baska deyisle evren, gerçekte bir görüntüler alemidir.
Onun asil gerisinde bulunan varlik, Tanri’dir.
Her insan içinde Tanriya ait
bir seyler bulunur. Bu sebeple insanlarla olan iliskilerimizde Tanri inanci
önemlidir. Insana zarar vermek Tanri’nin yarattigi bir varliga zarar vermek
oldugu için Tanriya karsi bir saygisizliktir ve dolayisiyla kötüdür.
Mevlana Tanri sevgisini içinde
hissetmis ve bu sevgiyle insanlasma sürecinin en yüksek asamasina ulasmayi
hedeflemis saygin bir kisiliktir. Onun engin hosgörüsü ve kosulsuz insan
sevgisi, hem insanlara duydugu güvenin hem de onlarin iyilesmelerine iliskin
tasidigi umudun anlatimidir. Onun sesi, bu sevgisizlikten yakinan günümüz
insanina, çaglar öncesinden sevgiyi gönül diliyle anlatan bir sestir.
Ibn-i Sina
Gerçek erdem ve mutlulugun,
bilimin aydinlattigi dinde oldugunu savunan ibn-i Sina’ya göre insan, ancak
egitimle gerçeklesir, ibn-i Sina’ya göre insan, nefsini bilimlerle süslemeye
ve düzeltmeye çalismalidir. Bilimden baska her seyi birakmalidir. Bilimde insan
için gerekli her sey vardir, insanin ruhu kandil, bilimse onun aydinligidir.
Tanrisal hikmet de kandildeki yag gibidir. Bu yag yanar ve isik saçarsa insana
canli denilir. Yanmazsa insan karanlikta kalir ve ölür.