Siyaset Felsefesi – Özet
Siyaset: Kelime anlami olarak isleri
yoluna koymak ve idare etmek gibi anlamlara gelen siyaset, devlet islerinde
yürütme olarak kabul edilir. Siyaset felsefesi ise felsefenin siyaseti konu alan bölümüdür. Siyaset felsefesi
günlük siyasi olaylarla ilgilenmeyip siyasi olgulari ve kurumlari ele alir.
Siyaset olgusu ile hem siyaset bilimi hem de siyaset felsefesi farkli açidan
ilgilenir. Siyaset bilimi siyasi kurumlari ve geçirdigi evreler üzerinde
dururken siyaset felsefesi toplum için ideal olani ve yapilmasi gerekeni
arastirir.
Siyaset felsefesi devlet, mesruiyet, bürokrasi, iktidar, hak,
hukuk, adalet, özgürlük ve sivil toplum gibi birçok kavram üzerinde durur. Bu
kavramlari kullanarak düzen problemine cevap arar. Çünkü siyaset felsefesinin
düzen ile ilgili birçok problemi vardir. Tarih boyunca düsünürler düzen, devlet
ve siyasetle ilgili çesitli fikirler ortaya koymuslardir. Bazi filozoflar ideal
düzenin mümkün oldugunu savunurken bazilari da bunu reddetmislerdir.
Ilkçagdan beri var olan ideal düzen arayislari özellikle
sanayilesmeyle birlikte toplumun refahi ve mutlulugu için ekonomik çözümler
arama seklinde evirilmistir. Bu açidan çesitli devlet ve düzen anlayislari ve
çesitli ütopyalar ortaya çikmistir.
Özgürlükçü Yaklasim
Bu yaklasima göre bireye olabildigince özgür bir ortam
saglanmalidir.
Liberalizm olarak adlandirilan
bu düzenin ekonomik ve siyasi olmak üzere iki boyutu vardir. Adam Smith
önderliginde sekillenen ekonomik liberalizme göre devlet ekonomiye çok az dahil
olmalidir. John Locke tarafindan sekillendirilen siyasi liberalizm de devletin
toplumsal yasamdan elini çekmesini ve bu alani bireye birakmasini öngörür.
Özgürlükçü bir sistemde özel mülkiyet güçlüdür. Toplum degil sahislar
önemlidir. Bireyin özgürlestirilmesi devletin sinirlandirilmasiyla mümkündür.
Esitlikçi Yaklasim
Bu yaklasima göre ideal düzen herkesin esitligini saglayan
düzendir.
Sosyalizm olarak adlandirilan
bu düzen, liberalizm ve onun ekonomik ayagi olan kapitalizmin yarattigi gelir
dengesizligine tepki olarak ortaya çikmistir. Karl Marks çok kalabalik olan
yoksul çogunlugun devrim yaparak zengin azinligin egemenligine son vermesi
gerektigini savunmustur. Bu sekilde üretim araçlari toplumun her kesimine esit
düzeyde hizmet saglayacaktir. Tarihsel ilerlemeyle sosyalizmden sonra komünizm
denen sinifsiz bir yapiya erisilecektir. Bu düzende özel mülkiyet yoktur.
Devlet her alanda etkindir ve üretimi devlet organize eder.
Adaletçi Yaklasim
Bu yaklasim toplumda herkese hak ettiginin verilmesi adaletin
saglanmasi açisindan esastir. Mutlu bir azinlikla mutsuz bir çogunlugu
olusturan liberalizm ile insanlari esitlemek adina özgürlüklerini yok eden
sosyalizm ideal düzen olamazlar. Bu sistemde özgürlükçü bir devlet düzenin yani
sira sistem topluma firsat esitligi saglayarak ve adil bir hukuk uygulayarak
zenginligin topluma daha orantili dagilmasini hedefler. Ancak serbest tesebbüs
ve rekabet vardir. Devlet sosyal bir yapi gösterdigi gibi tek erk sahibi
degildir.
Ütopyalar
Sözcük olarak olmayan yer anlamina gelen ütopya,
filozoflarin hayallerindeki düzenleri ifade etmek için kullandiklari bir kavram
haline gelmistir. Toplum içinde yasayan filozoflar toplumu tek baslarina
istedigi yere götüremeyecekleri için mevcut düzene karsi elestirilerini bu
ütopyalar ile ortaya koymuslardir. Ütopyalar bazen iyiligin hâkim oldugumu
yerlerken bazen de kötülügün hüküm sürdügü berbat yerlerdir.
Istenilen Ütopyalar
Bu ütopyalarda filozof, bütün insanlik için en iyi düzen
olabilecegini düsündügü sistemi ortaya koyar. Filozofa göre mutluluk ancak
hayal edilen bu noktaya varilmasiyla elde edilebilir. Istenilen ütopyalar ideal
düzen olusturmak için model olarak kullanilabilirler ancak aynen uygulanmalari
çogu zaman çok zordur. Platon'un "Devlet", T. Campanella'nin
"Günes Ülkesi" en bilinen örnekleridir.
Korku Ütopyalari
Distopya olarak da adlandirilan bu ütopyalarda gelecekte
insanligin karsilasabilecegi kötü düzenleri ortaya koyar. Insanliga bir uyari
olarak kullanilan bu yaratilar çogunlukla bilim ve teknigin çok gelistigi
toplumlari kurgular. Böylece bilim ve teknigin çok gelismesi karsisinda
insanligi bekleyen kötü durumlar ortaya konmus olur. Gelecegi karanlik olarak
gören bu ütopyalardan en çok bilineni G. Orwell tarafindan ortaya konan
"1984" adli eserdir.