TÜRK SILAHLI KUVVETLERININ TOPLUM MÜHENDISLIGI

TÜRK SILAHLI KUVVETLERININ TOPLUM MÜHENDISLIGI

Fevzi BOZKURT
Psikoloji


Türk Silahli Kuvvetleri 19. yüzyil (1997) içerisinde yasanan 29 Subat süreciyle tekrardan siyasal alandaki tartismalarin tam merkezine girdi. 12 Eylül sonrasinda TSK çesitli alanlarda varligini hissettirmeye devam etmisti, ancak uzunca bir süreden sonra ilk defa bu kadar açik bir sekilde ordu, siyasal alani düzenleme amaçli birtakim faaliyetler içine girdi. Bu süreçteki söylemler hem süreci destekleyenler hem de karsi çikanlar için eskiye göre büyük degisiklikler göstermedi. Degisen tek sey ise müdahalenin yapilis tarzi oldu. Bu sebepledir ki 28 Subat sürecinin “post-modern darbe” seklinde adlandirilisi genis çevrelerce kabul gördü. Bu süreç hedefteki parti olan Refah Partisi’nin yer almadigi bir hükümetin kurulmasi ve sonrasinda da RP’nin kapatilmasi gerçeklesti. Daha sonralari ise AKP’nin hükümetin basina geçmesiyle olaylar farkli boyutlar kazanmaya basladi. Bu noktada AKP gündemin tam da ortasina yerlesti. Tüm kamuoyu askerlerin AKP karsisindaki tutumunu merak ederken askerler yeniden siyasi gündemin merkezi oturdu. Ergenekon davasi kapsaminda yapilan yargilamalar ve tutuklamalar toplumun her alaninda bir kafa karisikligina neden oldu. Henüz bu konudaki saskinlik giderilemeden Kürt sorunu ile alakali meydana gelen bazi olumsuzluklarin bas sebebi de askerler oldugu düsüncesi ön plana çikti. Ordu zaaf içinde oldugu ve mesleki açidan eksiklik sahibi oldugu düsüncesine sahip kisilerce elestirildi. Kimileri ise olaylarin altinda art niyet aramaya kadar gitti ve asker alisik olunmayan bir sekilde elestirilmeye baslandi.
 
Açiklanmaya çalisilan konunu daha iyi anlasilmasina binaen, bu kitap TSK tarihini belli bakis açilarina dayanarak islevleri farklilik gösteren ancak birbirleriyle asla çatismayan dört ana döneme ayirmistir. Bu dönemlerden ilk üçünde ordu toplum üzerindeki etkisini ve denetim gücünü arttirmis. Son dönemde ise bir geri çekilme hali gözlemlenmistir. Henüz kapanmamis olan dördüncü dönem hem ordu içerisinden hem de toplum tarafindan yapilacak olan müdahalelere göre degisecektir. Ama askerin kendi alani disindaki varliginin ve buna bagli etkisinin yakin zamanda ve hissedilmeden kaybolacagini düsünmek gerçekçi bir yaklasim olmaz. Görünen o ki, kendi görevleri yaninda etrafinin saran asli olmayan etki yollarinin ve bu yolla olusmus düsünce tarzinin zor ve sikintili bir süreçle ortadan kalkacagi düsüncesi daha gerçekçi görünüyor. Yani asker pek de yakin olmayan bir tarihe kadar siyasi hayatta etkisini hissettirmeye devam edecektir.
 
Kitapta Türk toplumunun zorunlu askerlige bakis açisi da genis bir biçimde degerlendirilmistir. Bu kapsamda zorunlu askerligin toplumumuzda reddine dair fikirlerin özgürce paylasilabilmesi konusundaki zorluklarin anlasilabilmesi için ordunun yapisinin ve islevinin ötesinde daha genis bir analiz yapilmalidir. Bunun nedeni ise Türkiye’de TSK yasal olarak silah kullanma yetkisine sahip bir kamu kurumunun ötesinden olmasidir. Ordu mensuplarinin bilinçleri, toplumu siyasal, sosyal ve ekonomik alanda da bilinçlendirmek, yönlendirmek ve kontrol etmek yönünde olmustur. Dolayisiyla bu süreçlerde TSK bir toplum mühendisligi yapmistir. Ordunun toplum üzerindeki bu etkin rolü, TSK’nin toplumda siyasal ve sosyal rolünü belirlemekle beraber,  itaat kültürü de TSK’nin lehine olarak gelismistir. Ortaya çikan çesitli iliskiler, kültür farklilasmasi toplumda sorgulanmamis, tam tersine büyük çogunluklarca kabul görmüstür.
 
Çünkü TSK toplumda rejimin sahibi oldugu ve onu koruyup kolladigi iddiasini topluma iyi benimsetmistir. Bu hal de, toplumsal iliskilerin degisiklik göstermesinde de etkili olan TSK’nin varolusuyla uyumlu, hiyerarsik bir yapiya sahip kültür üzerindeki etkilerinin sorgulanmasi yolunun açacak bir ortak mantigin ortaya çikmasini engellemistir.
Türkiye'de insanlar, zorunlu asker­lik sistemini sorgulamak veya kabul etmemek bir yana, o süreci yasamayi  bizzat istemektedir. Çünkü askerlik yapmamak toplumda bazi konularda mahrumiyete sebep olmakta ve o kisi toplumdan dislanmaktadir. Özellikle henüz sehir yasaminin görmemis bireyler açisindan askerlik, kendilerine daha farkli ve modern hayati tanitacak, beceriler kazandiracak bir dünyadir. Öte yandan, tarihi ve tarihteki kahramanlilari  temsil eden TSK’ya katilmamak tarihle bir tür uyusmazlik ve çatisma demek oldugundan, bireyler bu fikri kolay kabul edemezler, hatta bu fikir erkeklerin çogunun düsünce sinirlarina bile yaklasmaz. Sonuç olarak, askerligi reddetmek, Türk genci için yasal olarak yaptirimlarinin olmasinin ötesinde, toplumla ters düsmek demektir.. Ekonominin ve sosyal hayatin gelismesiyle modern hayatta bu konunun elestirile bilirliginin mümkün olmasiyla, zorunlu askerligin sorgulanmasina dair  tutumlar ortaya çiksa da, toplumumuz için bu konu hala elestirilmesi iktiza eden bir durumdur.
 
Zorunlu askerlige yönelik karsi fikirlerin ortaya çikabilmesi için toplumun ekonomik düzeyinin iyilesmesi sarttir ancak ekonomik refahin artmasi bu konu için tek basina yeterli degildir. Yönetim tarzinin ve iliskilerinin degisim geçirmesi sarttir, yani bireyin alaninin genislemesi ve özgürlügünün artmasi gerekir. Bu nedenle TSK’nin yapisal degisim çalismalarina hiz verilmesi zorunludur.
Ordu anlatilirken onun sadece yeniligin en öndeki temsilcisi olma özelligi ön plana çikarilir. Oysa ki ordunun bir diger önemli özelligi de geçmisle baglarinin çok siki tutmus olmasidir. Bu sayede TSK, kendi üstünde tarihsel bir süregenlik imaji ortaya çikartmistir ve Türklerin bir ordu millet oldugu anlayisi toplumun neredeyse tüm kesimlerinde genis kabul görmüstür. Öte yandan diger kurumlar ise TSK sahsinda ortaya çikan bu süreklilik imaji karsisinda kendilerine yeterli gücü saglayacak bir tarih birikimine sahip olmadiklarindan kendi kendilerinin orduyu referans alarak tanilama yoluna giderek kurumsal olarak ordunun üstünlügünü kabul etmislerdir. Ordu, kendi yürüttügü faaliyetler kadar baska ku­rumlarin da yardimiyla  bir süregenlik imaji yarattigi gibi, toplum açisindan önemli olan bazi degerlerin de temsilcisi durumuna çikmistir. Sehitlik bu degerlerin basinda gelmektedir ve ordu din temelli sehitlik degerinin mesru ve tartismasiz temsilcisi durumunu kazanmistir.. Tüm süregelen siyasal ayrismalara ve ordunun  laikligin asil ve mesru temsilcisi olarak kabul görmesine ragmen, sehitlik makami ve ordu arasindaki saglam iliski hiçbir zaman ciddi olarak sorgulanmamis, tam tersine sehit kelimesi anildiginda toplumunda ilk akla gelen kurum TSK olmustur.
 
Sehitlige benzer sekilde erkeklik kavarami ile ordu arasindaki iliski de toplumda hiç sorgulanmaksizin kabul görmüstür. Bunun bir nedeni zorunlu as­kerligin sadece erkekleri kapsamasi gösterilebilir. Diger yandan iktidarin erkeklere özgü bir alan olarak yapilanmasi ve toplumun erkek egemen tarzda yapilandirilmasi, TSK’nin bu noktalarda ön saftaki kurum olmasi nedeniyle, erkek ve ordu kavramlari arasindaki iliski daha da çok güçlenmistir.. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlardaki degisim süreçleri erkegin ön plandaki yerini iyice pekistirmistir. Yani TSK ve erkeklik arasindaki baglanti sadece kültürel düzeyde olusturulmamis, diger alanlardaki gelismelerle de bu yakinlik güçlendirilmeye çalisilmistir.
 
TSK’nin toplum üzerinde pek de söz edilmeyen bir diger etkisi de kadinlar üzerindeki etkisidir. TSK’nin siyasi alandaki etkisine dair zaman zaman abartilan degerlendirmelere karsin, TSK’nin etki alanini ve bu alanin çikardigi sonuçlari tam degerlendirilememektedir. Çünkü, ordunun  sosyal iliskiler ve kültür üzerindeki degisime olan etkisi yeterince önemsenmemektedir. TSK’nin kadin üzerindeki etkisi de yeterince degerlendirilmiyor. Toplumu erkek egemen bir yapida tasarlayan ordu, toplumda kadinin anaç yanin ortaya çikarmis ve böylece de erkek baba, es ve evin reisi olma rolünü üstlenmistir. Önemli olan nokta, modernlesme sürecinde kadinin top­lum içerisindeki yerinin olumlu bir sekilde etkilendigi, bununla beraber  erkek egemen­ yapinin  tekrar yapilandigidir. Ordu erkeklerin yeni toplumsal hayata kadindan daha önceden ve daha donanimli girmesine sebep olan ordu, toplumun modern hayata geçisinin erkeksi yanini ön plana çikararak güçlendirmistir. Bu nedenle TSK, toplumda cinslerin konumlarini tayin etmede önemli bir güç olmustur. Bu gücün etkisi erkekler için olumlu yönde olurken kadinlar için ayni olumluluktan bahsetmem pek de mümkün degildir.
 
Ordunun milliyetçilik kavrami üzerinde de yadsinamaz etkileri olmustur. Ancak resmi milliyetçilik her açidan yere ve ulusal bir ekonominin kurulmasi hedefine sahiptir, bu da 1980li yallarla beraber gelen kapitalist dünya sisteminin bir parçasi olma fikri önünde, ideolojik bir engel teskil ettigi için ve önemli sayida kitleleri etkileme potansi­yeli nedeniyle tehdit teskil etmistir. Son ise yüzyilda, içedönük milliyetçilik, küresellesmenin ve planlanan politikalarin önünde bir engel teskil ettigi için yeniden yapilandirilmis, yeniden yapilandirilirken de bölgesel strateji, resmi milliyetçiligin merkezindeki biz fikrini tekrardan tanimlamis ve daha önceleri yok sayilan din ögesi bu yeni süreçte mesruiyet kazanmistir. Kürt milliyetçiligi de sürecin aktörleri tarafindan ayni Türk milliyetçiligi gibi tehlikeli görülmüstür. Tüm bu sebeplerden dolayi resmi milliyetçilik degisime zorlanmistir, ancak yeni bakis açisi stabil olma asamasina gelemediginden, eski tip ideolojiler zaman zaman ön plana çikma sansi bulmustur. Yani, eski tarz resmi milliyetçilik fikri bazi bireyler arasinda halen hayatina devam etmekteyse de, iktidar seviyesinde etkinligini hizli bir sekilde kaybetmektedir. Bu baglamda yeni modernlesme sürecinin bir parçasi olarak sekillendirilen yeni resmi milliyetçilik, modernlesmenin günümüzde temel ve ana fikir olmaktan çikmasi ile mesruiyet problemi ile karsi karsiya kalmistir. Ordu kanadinda ise eski resmi milliyetçilik, günümüze kadar oldugu gibi yakin iliskisini sürdürme imkanina sahip olamamaktadir. Bu nedenle TSK’nin, günümüzde resmi politika­larin degismesi nedeniyle de yeni tarz resmi milliyetçiligi eylemlerinin mesrulastiricisi olarak kullanilmasi pek de mümkün gözükmüyor. Ayrica  resmi ideolojinin ve resmi milliyetçili­gin büyük kitleler tarafindan içsellestirilmesini saglama amaçli faaliyetleri de, nesnel kosullarin büyük oranda degismesi nedeniyle geçerliligini ve etkili halini kaybetmistir. Bu sebeple de ordu, diger aktörler gibi, yeni dönemde eski resmi milliyetçiligi kullanarak iktidar alaninda etkinlik kazanma imkanini yitirmistir. Halihazirda yasanan bu süreci tersine döndürecek tek gelisme ise yürürlükteki isleyen stratejinin bir sekilde  basarisizliga ugramasidir.
 
Sonuç itibariyle geçmisten günümüze ordu, toplum üzerinde, kadin-erkek konumlandirmasindan milliyetçi fikirlere, askerlikten hayat görüsüne kadar bir çok konuda toplumu sekillendirici, yönlendirici faaliyetlerde bulunmus ve bu faaliyetler sirasinda da olusturdugu yapay fikir altyapisi sebebiyle de ciddi bir karsit fikirle muhatap olmamistir. Günümüzde ordunun toplum üzerindeki etkisi geçmise göre daha ciliz kalmasina ragmen, bu etki yakin zamanda kaybolmayacak, en iyi ihtimalle azalarak, süreçle beraber kaybolacaktir, elbette büyük siyasi ve ekonomik degisimler olmadigi sürece.
 
TÜRK SILAHLI KUVVETLERI'NIN TOPLUM MÜHENDISLIGI
SERDAR SEN
SU YAYINEVI
 

Benzer Kitaplar