TÜRK BILMECESI

TÜRK BILMECESI

Fevzi BOZKURT
Felsefe


"Dünyanin Net Degerlendirmesi" baslikli yazimda, Avrupa ve Asya kitalarinin dört ana bölümünün kriz içinde oldugunu öne sürmüstüm: Avrupa, Rusya, Orta Dogu (Dogu Akdeniz Ülkeleri’nden Iran’a kadar) ve Çin. Her kriz farkliydi; her biri farkli bir gelisme asamasindaydi. Toplu olarak, krizler Avrasya kitasini, Dogu yariküresini istikrarsizlastirmakla ve potansiyel olarak küresel bir kriz üretmekle tehdit ediyordu. Tehlikeli olmalari için tek bir kriz halinde birlesmelerine gerek yok. Insanligin jeopolitik agirlik merkezindeki dört eszamanli kriz tek basina istikrar bozucu olurdu. Bununla birlikte, birlesip etkilesmeye baslamalari halinde, riskler çogalirdi. Her krizi kendisiyle sinirlamak göz korkutucu bir görev olurdu. Birbirine geçmis krizlerin yönetilmesi yönetilebilirlik sinirlarini zorlar ve hatta ötesine bile geçerdi.
Bu dört kriz halihazirda bir ölçüde etkilesim içindedir. Avrupa Birligi’nin krizi, paralel Ukrayna ve Avrupa’nin Rusya ile iliskisi sorunu ile kesismektedir. Orta Dogu’daki kriz Avrupa’nin göçleri yönetmenin yani sira Avrupa’daki Müslüman topluluk ile iliskilerini dengeleme konusundaki endisesi ile kesismektedir. Ruslar Suriye’ye seyirci kalmamis olup Iran ile son müzakerelerde önemli bir rol üstlenmis gibi görünmektedir. Ayrica, Çeçenistan ve Dagistan’da da potansiyel bir kesisme söz konusudur. Ruslar ve Çinliler askeri ve ekonomik isbirligi konusunda müzakereler yürütmektedir. Bu etkilesimlerin hiçbiri bölgesel sinirlari yikmakla tehdit etmemektedir. Gerçekten de hiçbiri özellikle ciddi degildir. Bir tür bölgeler arasi kriz de hayal edilemez degildir.
Bu kriz bölgelerinin tam ortasinda daha birkaç yil öncesine kadar komsulariyla sifir sorun politikasi takip eden bir ülke bulunmaktadir. Bununla birlikte, bugün, Türkiye’nin tüm çevresi yanmaktadir. Güneyde Suriye ve Irak’ta, kuzeyde Ukrayna’da savas olup Karadeniz’de giderek artan gergin bir durum vardir. Batida Yunanistan derin bir kriz içinde olup (AB ile birlikte) Türkiye’nin tarihsel bir hasmidir. Akdeniz sakinlesmis olsa da Kibris’taki durum tam olarak çözüme kavusturulmus degildir ve Israil ile olan gerginlik yatismis ancak ortadan kalkmamistir. Türkiye nereye baksa sorun bulunmaktadir. En önemlisi, Avrasya’da Türkiye’nin temas ettigi üç bölge bulunmaktadir: Avrupa, Orta Dogu ve eski Sovyetler Birligi.
Geçmiste iki sey öne sürmüstüm. Ilki, Türkiye’nin sonunda kendi bölgesinde ana güç olacak gelismekte olan bir bölgesel güç olduguydu. Ikincisi ise bu bölgenin Osmanli’nin gerilemesinden ve yirminci yüzyilin ilk çeyreginde çökmesinden bu yana dis güçler tarafindan istikrar halinde tutulmus bir bölge olmasiydi. Amerika Birlesik Devletleri’nin 2003 Irak isgali ile baslayan istikrarsizlasmadan sonra ikinci derecede bir rol üstlenme karari sonunda Türkiye’nin doldurmaya zorlanacagi bir bosluk birakmistir. Ancak Türkiye bu boslugu doldurmaya hazir degildir. Bu, özellikle Türkiye, Iran ve Suudi Arabistan arasinda bir güç dengelemesinin gelismekte oldugu bir durum yaratmistir.
Yakin Bir Tehlike
Ankara açisindan en siddetli ve en yakin kriz Akdeniz’den Iran’a ve Türkiye’den Yemen’e uzanan bölgedir. Türkiye açisindan asil sorun, Suriye ve Irak’in Sünni, Sii ve Kürt unsurlar içeren bir kuvvetler dizisinin yer aldigi bulasici savas alanlari haline gelmis olmasidir. Bu savaslar dört bölgesel güç olan Iran, Suudi Arabistan, Israil ve Türkiye’nin olusturdugu bir kazanda meydana gelmektedir. Bu dörtgen mantiksal olarak bunlar arasinda sikisan kargasadan ortaya çikmistir.
Her büyük gücün farkli stratejik çikarlari bulunuyor. Iran'in asil çikari olusumun devami ve Irak’ta Iran’in Saddam Hüseyin ile karsilastigi durumun tekrarlayacak saldirgan Sünni bir yönetimin ortaya çikmamasinin saglanmasidir. Iran'in stratejisi bölgedeki Sünni karsiti kuvvetleri desteklemektir. Bu destek Lübnan’da Hizbullah’i desteklemekten ve Suriye’de – bugün itibariyla – Besar Esad’in yönlendirdigi azinlik Alevi olusumunu arkalamaktan bizzat Siiler ve Irak’in Sii milisleri tarafindan kontrol edilen Irak ordusuna yardimci olmaya kadar degismektedir. Her iki ülke de Islam Devleti’ne karsi oldugundan ve is militan grubun sinirlanmasina geldiginde Tahran önemli oldugundan dolayi, Amerika Birlesik Devletleri, Iran’i bugün itibariyla Amerikan çikarlari ile uyumlu görmektedir. Dayanaktaki gerçeklik bunu Iran ile Amerika Birlesik Devletleri arasinda nükleer silahlar konusundaki son mutabakati düzenleyen en önemli husus haline getirmistir.
Suudi Arabistan, Iran’i asil düsman olarak görmektedir. Riyad da Islam Devleti’ni bir tehdit olarak görmektedir, ancak ayni zamanda Iran’in hakim oldugu bir Irak ve Suriye’nin Suud Ailesi’nin varligina yönelik bir tehdit olmasindan da korkmaktadir. Suudiler Yemen’deki olaylari da benzer bir bakis açisindan degerlendirmektedir. Yine bu baglamda, Riyad, Islam Devleti’nin yani sira Iran’in militan temsilcilerini sinirlama konusunda Israil ile ortak bir çikar algilamaktadir. Suudiler’in Irak ve Suriye’de kimi destekledikleri bir nebze belirsizdir, ancak kralligin taktik ve firsatçi bir oyun oynamaktan baska bir seçenegi bulunmamaktadir.
Israilliler de Suudiler’e benzer bir pozisyondadir. Iranlilar’a karsilar, ancak asil endiseleri Ürdün’deki Hasimiler’in ülkenin kontrolünü kaybedip bir Islam Devleti’ne Ürdün Nehri üzerinde hareket etmek için bir kapi açmamasini saglamak olmalidir. Ürdün bugün itibariyla istikrarli gibi görünmektedir ve Israil ve Suudiler bunu isbirliklerinin asil noktasi olarak görmektedir. Bu arada, Israil Suriye ile bekle gör oyunu oynamaktadir. Esad Israilliler ile dost degildir, ancak zayif bir Esad güçlü bir Islam Devleti yönetiminden daha iyidir. Bir iç savas yakin tehlikeyi sinirladigindan dolayi, Suriye’deki mevcut durum Israil’e uymaktadir. Ancak çatisma kontrol disina çikmis olup risk birinin kazanacak olmasidir. Israil Esad’i tutmalidir ve Israil Iran militan temsilcilerini sinirlamak için Suudi Arabistan gibi Sünni oyuncularla çalissa bile, bu onlari Iran ile bir nebze ayni seviyeye getirmektedir. Bol bol hiciv mevcut bulunmaktadir.
Türklerin Bati’daki geleneksel müttefiklerine ya da henüz ortaya çikmakta olan yeni potansiyel müttefiklerine net bir taahhütte bulunmayi reddetmesi bu baglamda gerçeklesmektedir. Bunun nedeni kismen hiç kimsenin taahhütlerinin – Iranlilar’inki hariç – net ve geri dönülmez olmamasi ve kismen istemedikleri sürece Türkler’in taahhütte bulunmak zorunda olmamasidir. Suriye’deki Esad rejimine son derece karsilar ve mantik kendisi de Suriye rejimine karsi olan Islam Devleti’ni desteklediklerini söylüyor. Daha önce de belirmis oldugum gibi, bölgede Türkler’in Islam Devleti’ni destekledigi ve onlara yardim ettigine iliskin sonsuz rivayet bulunuyor. Bunlar, Türkiye’nin son haftalarda ciddi sinir faaliyeti ve yaygin akinlarla Islam Devleti’nin üzerine gözle görülür ve ciddi sekilde giderek cevap verdigine iliskin rivayetlerdir. Türkler, bugünkü çeliskili iliski ne olursa olsun, militanlarin esas olarak bir Arap platformu olmaktan Türkiye’ye karsi bir tehdit olmaya geçis yapabilecegini bilmektedir. Türkler’in Islam Devleti’nin Suriye’ye bir Türk müdahalesi için gerekçe yaratmakta oldugunu söyleyen bazi kisiler bulunmaktadir. Bu savin zayifligi, Islam Devleti’ne yönelik durusu daha saldirgan hale gelmis olsa bile, Ankara’nin reddettigi çok sayida gerekçe mevcut olmasidir.
Bu, Türkiye’nin resmi olarak hala en büyük müttefiki olan Amerika Birlesik Devletleri ile karmasik iliskilerinde görülmektedir. 2003 yilinda, Türkler Amerikan kuvvetlerinin Irak’i Türkiye’den isgal etmesine izin vermeyi reddetmistir. O zamandan bu yana Amerika Birlesik Devletleri ile iliski karmasik ve sorunlu durumdadir. Türkler, Esad’i devirme konusunda Amerikan yardimini Suriye’de kapsamli bir isbirligi için kosul haline getirmistir. Suriye’de bir Islam Devleti’nden endise duyan ve Islam Devleti olmayan bir militanliga fazla güveni olmayan Washington, bunu kabul etmeyi reddetmektedir. Bu nedenle, Türkler artik Incirlik’teki NATO üssünün Islam Devleti’ne yönelik operasyonlar için kullanilmasina izin verirken, genel bir taahhütte bulunmamaktadir. Sünni Suudi Arabistan ile de kapsamli bir isbirligi yapmamaktadirlar.
Türk sorunu sudur: Düsük riskli hamleler bulunmamaktadir. Ankara kagit üzerinde büyük bir orduya sahipken, bu ordu Türkiye’nin güneydogusundaki 30 yillik isyanin disinda savasta denenmemistir. Türkiye, bölgede müdahalede bulunan klasik Amerikan kuvvetlerinin sonucunu da gözlemlemis olup ayni riski almak istememektedir. Yurtiçi ile ilgili degerlendirmeler de mevcuttur. Türkiye laik ve Islamci fraksiyonlar arasinda bölünmüstür. Laikler, Islamcilar’in gizlice radikal Islam ile ayni çizgiye geldiginden – ve etrafta dolasan rivayetlerin birçogunun kaynagini oldugundan – kuskulanmaktadir. Iktidarda bulunan, Türkçe kisaltmasi AKP ile daha iyi taninan Sünni hakimiyetindeki Adalet ve Kalkinma Partisi son seçimlerde ciddi bir sekilde zayiflamistir. Istedigi yegane saldiriyi, yani Esad’i devirme saldirisini, baslatma kabiliyetinin laiklere karsi bir din savasi olacak gibi görünmekte olup partinin tabani tarafindan hos karsilanmayacak ve AKP’yi iktidardan indirebilecek anlasmazliklari harekete geçirecektir. Ne kadar radikal olurlarsa olsunlar, Sünniler üzerine yapilacak bir saldiri, kuzey Suriye’de Türkiye’nin halihazirda himayesine aldigi isyanci fraksiyonlarla iliskileri karmasik hale getirecektir. Ayrica sadece bir yüzyil önceki Türk yönetimini hatirlayan komsu bir Arap ülkesindeki Türk karsiti duygulari canlandirma riskini de artiracaktir.
Dolayisiyla, Türkiye, Amerikan Predator insansiz hava araçlarinin Incirlik’ten havalanmasina izin verme konusundaki son uzlasi tarafindan kanitlandigi gibi giderek artan bir sekilde degisirken, felce ugratilmasa bile sikistirilmaktadir. Stratejik açidan, burada ödülden çok risk oldugu görülmektedir. Pozisyonu Israil’in pozisyonuna benzemektedir: izle, bekle ve herhangi bir sey yapmaktan kaçinmayi ümit et. Politik açidan ise, dogrudan müdahale etmek ya da Amerikan hava saldirilarina destek saglamak arasinda hiçbir saglam destek dayanagi bulunmamaktadir.
Sorun, Türkiye açisindan en kötü durum senaryosunun Suriye veya Irak’ta bagimsiz bir Kürt cumhuriyetinin kurulmasidir. Bu durum güneydogu Türkiye’deki Kürtler arasinda bir fitil atesleme riskine sahip olup mevcut anlasmalara bakilmaksizin her seyi istikrarsiz hale getirebilecektir. Bu, Türkiye’ye dayatmada bulunacak tek seydir. Bununla birlikte, Amerika Birlesik Devletleri, Irak’taki ve ayrica Suriye’deki Kürtler arasinda tarihsel olarak bir nebze etkiye sahip olmustur. Bu etki abartilabileceginden ve Washington, Islam Devleti ile havadan savasip kara destegi için Kürt pesmerge milislerine bagimli oldugundan, bu önemli bir faktördür. Durumun kontrolden çikmasi halinde, Ankara Amerika Birlesik Devletleri’nin durumu kontrol altina almasini bekleyecektir. Washington’in bunu yapabilmesi ve yapmasi halinde, bunun bedeli bölgedeki Amerikan operasyonlari için Türk destegi olacaktir. Türkler ya bu bedeli ödemek ya da müdahale riskini almak zorunda kalacaktir. Ankara’yi isin içine çekecek manivela iste budur.
Ilave Komplikasyonlar
Türkler Rusya krizine Orta Dogu’daki krize yakalandiklarindan çok daha az yakalanmistir, ancak yine de yakalanmistir ve potansiyel olarak fazlasiyla artabilecek sekilde yakalanmistir. Bunun üç boyutu bulunmaktadir: Ilki, Karadeniz ve Türkiye’nin bu denizdeki rolüdür. Ikincisi, Istanbul Bogazi ve üçüncüsü de Ukrayna’da artan Rus askeri müdahalesi durumunda Amerika Birlesik Devletleri’ne Incirlik’teki hava üssünden operasyon yapmasina izin vermektir.
Ukrayna’daki kriz mutlaka Karadeniz’i de içine alacaktir. Kirim’in Sivastopol kenti Karadeniz’deki bir Rus üssüdür. Bu muhtemel çatismada, Karadeniz operasyonlar açisindan hayati bir sahne haline gelecektir. Ilk olarak, Ruslar tarafindan batiya dogru yapilacak bir harekette, Karadeniz sag kanatlaridir. Ikinci olarak, Karadeniz Ruslar’in ticaret yapabilecegi hayati bir koridor olup düsmanlari tarafindan bu koridorun kapatilmasi için yapilacak bir hamleye Rus deniz kuvvetleri tarafindan karsilik verilmesi gerekecektir. Son olarak, Ukrayna krizinin ele alinmasindaki Amerikan/NATO stratejisi Romanya ile isbirligini artirmak olmustur. Romanya Karadeniz üzerinde olup Amerika Birlesik Devletleri Karadeniz’deki kabiliyetlerini güçlendirmek için Bükres ile çalisma niyetinde oldugunu göstermistir. Dolayisiyla, Karadeniz’deki olaylar belirli kosullar altinda hizla yükselebilecek ve Türk çikarlarina Ankara’nin göz ardi edemeyecegi tehditler olusturabilecektir.
Karadeniz sorunu, Karadeniz’i Akdeniz’e baglayan Çanakkale Bogazi ile birlikte dar bir bogaz olan Istanbul Bogazi sorunu ile karistirilmaktadir. Istanbul Bogazi Karadeniz’den Akdeniz’e tek geçistir. Bu, Ruslar açisindan kritik bir ticaret yolu olup Rus gemilerinin Akdeniz’e geçisi için yegane araçtir. Bir çatisma halinde, Amerika Birlesik Devletleri ve NATO çevresindeki operasyonlari desteklemek için muhtemelen deniz kuvvetlerini Karadeniz’e geçirmek isteyecektir.
1936 yilinda imzalanan bir anlasma olan Montrö Sözlesmesi çerçevesinde, Istanbul Bogazi Türk denetimi altindadir. Bununla birlikte, sözlesme Istanbul Bogazi’ndaki trafige belirli kisitlamalar da getirmistir. Erisim tüm ticari trafik için teminat altina alinmistir, ancak Ankara’nin Türkiye ile savas halinde olan ülkelerin geçisini reddetme yetkisi bulunmaktadir. Karadeniz’e kiyisi olan tüm ülkeler Karadeniz’de askeri operasyonlar yapmakta serbesttir. Bununla birlikte, Karadeniz ülkesi olmayan uluslar kisitlamalardan muzdariptir. Sadece 15,000 tonun altindaki savas gemileri gönderilebilir ve bir defada geçecek gemilerin sayisi dokuzu toplam tonaji da 30,000 tonu geçemez. Ayrica bunlarin da sadece 21 gün veya daha az süre ile kalmasina izin verilir.
Bu durum Amerika Birlesik Devletleri’nin Karadeniz’e kuvvet çikarma kabiliyetini sinirlamaktadir – Amerikan deniz gücünün kilit elemanlari olan Amerikan tasiyici savas gruplari bogazlardan geçemez. Uluslar arasi hukuk kapsaminda, Türkiye sözlesmenin garantörüdür ve Istanbul ve Çanakkale Bogazlari üzerinde mutlak egemenlik kullanabilmek amaciyla zaman içerisinde bundan kurtulma istegini ifade etmistir. Ancak savas gemilerinin geçisine izin vermeyi reddetmenin Türk sorumlulugu olmasi yerine uluslararasi hukuka götürülebilecegini bilmekle de rahatlamistir.
Bununla birlikte, Rusya ile çatisma halinde, bu artik dikkate alinamaz: Türkiye bir NATO üyesidir. NATO’nun böyle bir çatismada resmi olarak yer almasi halinde, Montrö Sözlesmesi ile müttefiklik yükümlülüklerinin önde gelmesi arasinda bir tercih yapmasi gerekecektir. Ayni sey Incirlik’ten yapilacak hava operasyonlari için de söylenebilir. Türkiye’nin NATO ve Amerika Birlesik Devletleri ile iliskisi mi önce gelecektir yoksa Ankara Karadeniz’deki çatismayi kontrol altinda tutmak için sözlesmeyi mi kullanacaktir? Rusya ile herhangi bir çatismaya girmesinden önce bile, potansiyel olarak tehlikeli bir diplomatik kriz de olacaktir.
Meseleleri daha da karmasik hale getirecek sekilde, Türkiye Karadeniz yoluyla Rusya’dan çok miktarda petrol ve dogal gaz almaktadir. Enerji iliskileri kayma göstermektedir. Saticinin öncelikle satisa bagimli oldugu durumlar da alicinin bagimli oldugu kosullar da mevcuttur. Bu, manevra alanina baglidir. Petrol fiyatlari 100 dolarin üzerindeyken, Rusya enerji sevkiyatini durdurma konusunda finansal seçenege sahipti. Bugünkü fiyatlar çerçevesinde, Rusya’nin bunu yapma kabiliyeti dramatik bir sekilde azalmistir. Ukrayna krizi sirasinda, Avrupa’daki enerji kesintilerinin kullanilmasi yaptirimlara mantikli bir tepki olurdu. Maliyetini karsilayamayacaklarindan dolayi, Ruslar bunu yapmamistir. Rusya’dan enerji akisinin kirilganligi konusundaki eski saplanti artik yok ve büyük bir tüketici olan Türkiye, kirilganligini en azindan diplomatik safha sirasinda azaltmistir.
Amerika Birlesik Devletleri Baltik Ülkeleri’ni, Polonya’yi ve Romanya’yi içine alan ve batiya dogru potansiyel Rusya ilerlemesini sinirlamak için tasarlanan bir ittifak sistemi olusturmaktadir. Türkiye bu ittifak yapisinin mantiksal güney çapasidir. Türkler, Karadeniz’de Romanyalilar ve Amerikalilar ile tatbikatlar yapmak suretiyle bu ise halihazirda görüldügünden daha fazla bulasmistir. Ancak, Orta Dogu’da oldugu gibi, Ankara ittifaka taahhütte bulunmaktan dikkatle kaçinmis ve Karadeniz stratejisi konusunda belirsiz kalmistir. Orta Dogu daha bir bilmece gibi olmasina karsin, Türk muglakligi ayni kalsa bile Rusya durumu potansiyel olarak daha tehlikelidir.
Benzer sekilde, Türkiye uzun süredir Avrupa Birligi’ne üyelik talep etmektedir. Yine de Ankara’nin son 10 yillik ekonomik performansi Türkiye’nin üye olmama durumundan yarar sagladigini göstermektedir. Bununla birlikte, özellikle laikler birlige katilmanin Türk toplumunun laik niteligini teminat altina alacagini hissetiklerinden dolayi üyelik konusunda son derece kararli olmustur. AKP daha muglak olmustur. Parti üyelik talebinde bulunmaya devam etmektedir, ancak disarida kalmakla oldukça yetinmektedir. Laiklerin istedigi AB sinirlamalarini ve Avrupa’daki ekonomik krizi paylasmayi istememistir.
Bununla birlikte, Türkiye iki yönde çekilmektedir. Ilki, Ankara, ne gariptir ki, Avrupa’da ezeli düsmani Yunanistan üzerinde yogunlasan krizlerden etkilenen kaçinilmasi olanaksiz ekonomik baglara sahiptir. Bugün için daha da önemlisi, Avrupa’daki göç ve Islami terör krizidir. Örnegin Almanya’da yasamakta olan Müslümanlar’in birçogu Türk’tür ve yurtdisindaki Türkler’e karsi muamele Türkiye’de ciddi bir politik sorundur. Ankara Avrupa’nin bir parçasi olmak isterken, ekonomik gerçeklik veya Avrupa’daki Türkler’e ve diger Müslümanlar’a yönelik muamele bu iliskiyi savunmamaktadir.
 
 
Ekonomik sorunlarin sogrulmasinda kaçinma konusunda Avrupa ile büyüyen bir gedik bulunmaktadir. Bununla birlikte, güneydogu Avrupa’da, Türk yatirimlari ve ticareti tartismalari olagan durumdadir. Degerlendirmeye almak gerekirse, Avrupa parçalanirken, kisa vadeli sorunlarin neler oldugunu anlayan uzun vadeli bir ekonomik güç olan Türkiye, sadece güneydogudaki daha fakir ülkeler için alternatif bir ekonomik velinimet olmak suretiyle baska bir parçalama kuvveti olacak sekilde, güneydogu Avrupa’yi ekonomik agirlik merkezine çekmektedir.
Türkiye’nin Orta Dogu’daki potansiyel etkilesimi acil bir sorundur. Rusya ile orta vadeli iliski daha uzun vadeli bir sorundur. Avrupa ile iliskisi ise en uzun vadeli sorundur. Ve Amerika Birlesik Devletleri ile iliskisi bütün bunlarla kesisen tek sorundur. Tüm bu endiseler ile ilgili olarak Türkiye’nin net bir cevabi bulunmamaktadir. Karismaktan kaçinacak ve maksimum seçenekleri muhafaza edecek sekilde tasarlanan bir strateji takip etmektedir. Ankara, bazi güçlerle resmi olarak ittifak yaptigi ve müttefiklerine hasim olan güçlerle iliskilere sessizce açilan çok seviyeli bir stratejiye dayanmaktadir. Bu çok renkli doktrin, zamanindan önce karismaktan kaçinacak sekilde tasarlanmistir. Burada zamanindan önce terimi, eslik eden risklerle birlikte kendisini tanimlamasina olanak saglayan stratejik bir olgunluk ve kabiliyet seviyesi gerçeklestirmeden önce anlamina gelmektedir.
Bir anlamda, Türk politikasi Amerikan politikasina paraleldir. Bu üç bölgenin tamamindaki Amerikan politikalari, Washington seçici bir sekilde ve sinirli bir kuvvetle karistigi halde, bölgesel güç dengesinin kendi kendini muhafaza etmesine olanak saglayacak sekilde tasarlanmaktadir. Türkler ilke olarak Amerika Birlesik Devletleri ile paraleldir, ancak kendilerini daha az açiga çikarmaktadir. Türkler’in sahip oldugu sorun cografyanin kendilerini üç bölge için en önemli rolü oynamaya mecbur etmesidir. Amerika Birlesik Devletleri açisindan bu rol istege baglidir. Türkler tutarli kararlar verememektedir ancak vermek zorundadir. Bu nedenle, Ankara’nin stratejisi sürekli bir sekilde muglak, bilmece gibi olmalidir. Bu, dis güçler bunun ise yaramasini olanaksiz hale getirinceye kadar ise yarayacaktir.
 
Türk Bilmecesi
21 Temmuz 2015

Benzer Kitaplar