TANRININ ÖYKÜSÜ /ROBERT WINSTON

TANRININ ÖYKÜSÜ /ROBERT WINSTON

Fevzi BOZKURT
Psikoloji


kitap 504 sayfadan olusmakta olup ilk insandan günümüze inanç alemlerinde güzel bir gezintiye çikartiyor, okuyun paylasin ...... Tanri mi Insani, Insan mi Tanriyi Yaratti?

Robert Winston: Britanya'nin en ünlü bilginlerinden biridir. Londra'da­ ki lmperial College'de Dogurganlik Arastirmalari dalinda Emeritus Profesör ve üreme fizyolojisi alaninda aktif bir arastirmaci olarak do­gurganlik tibinin ilerlemeler kaydetmesini saglamistir. Winston ayni zamanda embriyo arastirmalari ve genetik mühendisligi alaninda yürü­tülen  tartismalarda  önde  gelen  kisilerden  birisidir.   Winston'un   hazirla­digi Hayatiniz Onlarin Elinde, Bebek Yapmak, insan Vücudu, Zamane Çocu­gu, Insan içgüdüsü, insan Beyni ve Tanrinin Öyküsü adli televizyon prog­ramlari  onu  tüm  Britanya'da  herkesçe  taninan  bir  isim  haline  getirmis­tir. 1994'te Winston'a soyluluk statüsü verilmistir.

  "Din insan bilincinin safagindan bu yana var olmustur, çünkü insani insan yapan pek çok ögeyi kucaklamistir: ayrilma ve birlesme, sevgi ve nefret, öfke ve merhamet, kesin yasalar ve yalin dindarlik, kesinlik ve belirsizlik. Hiçbir fikir bu denli uzun zaman varligini sürdürmemis, birbirinden tamamen farkli bu kadar çok gereksinim, istek ve duyguyu bir araya getirmemis ve onu anlamaya yönelik bu kadar çok yol açilmasina esin kaynagi olmamistir. " Robert Winston    

KRONOLOJI

  MÖ2 7.000            Fransa'daki Grotte de Gargas Magarasi'nda el resimleri yapildi. MÖ25 .000             Willendorf Venüsü yapildi. MÖ15 .000             Fransa'daki Lascaux Magarasi'nin duvarla­rina resimler yapildi. MÖ9500                  Ebu Hureyra'da tarim yapildi. MÖ3000                  Çivi yazisi ve hiyeroglif kullanilmaya bas­landi. MÖ3000                    Indus vadisinde Mohenjodaro ve Harappa gibi kentler kuruldu. MÖ2750 - 2500        Gilgamis Destani yazildi. MÖ2575 - 2150        Misir'da Büyük Piramitler yapildi. MÖ2000-1900          Ibrahim'in zamani. MÖ2000                   Hinduizm kuruldu. MÖ1600                   Alfabetik yazi kullanilmaya baslandi. MÖ1600-1500         Zerdüstlük kuruldu. MÖ1369 -1332        Misir'da Akenaten kültü basladi. MÖ1 300    Musa'nin zamani. MÖ1200-1070        Kutsal Kitapta belirtilen yargiçlarin ve Jeph­thah'in zamani. MÖ1000-900          Süleyman Yerusalim Tapinagi'ni insa ettirdi. MÖ701                    Senherib Lakis'i yakip yikti. MÖ 64 0-609           Kral Yosiya "kayip kitap"i buldu. MÖ587                   Nabukadnezar Yerusalim'i yakip yikti. Ya­hudiler Babil'e sürgün edildi. MÖ537                    Babil sürgünü sona erdi; Tapinagin yeniden insasi basladi. MÖ563-483            Buda yasadi. MÖ384-322            Aristoteles yasadi. MÖ73 -4                 Büyük Herod yasadi. MS1-33                   Isa yasadi. MS62                      Aziz Pavlos idam edildi. MS7 0                    Romalilar ikinci Tapinagi yikti; Yerusalim yakilip yikildi. MS1-100                Teotihuacan kenti kuruldu. MS200                    Misna Haham Prens Yuda tarafindan derlendi. MS325                     Iznik Konseyi toplandi. MS337                     Imparator Konstantin ölüm döseginde Hiris­ tiyan oldu. MS570-632              Hz. Muhammed yasadi. MS680                      Imam Hüseyin Kerbela'da öldürüldü. MS 1172                   Almohadlar Seville'i ele geçirdi. MS1204                    Maimonides öldü. MS1209                    Albigensia Haçli Seferi yapildi. MS1225 - 1274         Aquinolu Tomas yasadi. MS1455                     Gutenberg Kutsal Kitabi matbaada basti. MS1517                     Martin Luther manifestosunu katedralin ka­pisina çiviledi. MS1519                     Cortes Güney Amerika'yi istila etti. MS1613                      Galileo,dünyanin günesin çevresinde döndü­günü söyledi. MS 1648                Bogdan Chmielnicki Ukrayna kazaklarinin ayaklanmasina önderlik etti. MS1687                Newton yerçekimi kuramini açikladi. MS1822                 Kilise Galileo'nun Diyaloglar'ina koymus ol­ dugu yasagi kaldirdi. MS1859                  Darwin'in Türlerin Kökeni adli kitabi yayimlandi. MS1905                  Einstein Özel Görelilik Kurami'ni açikladi. MS1917                  Rutherford atomu parçaladi.  

ÖNDEYIS: TANRI ile GÜRESMEK

 

Eger dikkatlice bakarsaniz, oturdugunuz semtteki bazi evle­rin kapisinin sövesine ince uzun bir kutu ilistirildigini hemen görebilirsiniz. Dünyanin pek çok yerinde Yahudiler bu önemsiz görünüslü kutulari yasadiklari evlerin kapilarina asarlar. Dindar olmayan Yahudiler bile  genellikle  evlerinin ön kapisinin sag sövesine böyle bir kutu asarlar. Bazen bu ku­tulardan biri eskiden bir Yahudi ailenin yasamis oldugu bir evin kapisinda asili kalir. Aile evden tasinmis olsa bile kutu orada unutulur. Ev yeni  sahipleri tarafindan onarilirken üze­ri defalarca boyansa dahi kutu yine de hemen fark edilir.

Kutu, sans getirmesi için hazirlanan bir muska degildir;· ama yine de buna benzer bir seyi simgeliyor olabilir. Kutu­ nun içinde sikica sarilmis bir parsömen parçasi bulunur. Par­sömene, isinin ehli bir hattat tarafindan özel bir mürekkeple Ibranice bir metin yazilmishr. Sadece tek bir Tanri olduguna yemin edilmesiyle baslayan metin Yasa'nin Tekrari kitabin­ daki buyrugu yerine getirerek evinizdeki tüm kapilarin sövesine bir isaret koymanizi ister. Yahudi inanci açisindan çok önemli olan bu yemin, Ibraniceyi konusmaya baslar basla­ maz her Yahudi çocugu tarafindan sabah aksam tekrarlana­ rak tutulan bir ögüt, ölüm dösegindeki ortodoks bir Yahudi­ nin son sözleridir: "Dinle ey Israil, Tanrimiz Efendimiz tek Tanridir." Kutunun içindeki parsömende yazili bu tümce Tevrat'taki tümcenin harfiyen aynisi olmalidir. Yazi hiçbir imla hatasi içermemeli ve sekiz yasindaki bir çocugun rahat­ ça okuyabilecegi kadar okunakli olmalidir. Ve parsömenin arkasinda "Saddai" yani "Her Seye Gücü Yeten" yazmalidir. Bu sözcük sadece üç harften olusur, çünkü Ibranicede sesli harfler yazilmaz.

Bu parsömenlerin en eskisi, Ölü Deniz Parsömenleri'nin 194 7 yilinda kesfedilene dek iki bin yil boyunca gün isigin­ dan uzak kaldigi yerde, Kumran'daki magaralardan birinde bulunmustur. Küçük kutuya Ibranicede mezuzah denir. Her ne kadar kökeni tam olarak belli degilse de, bu sözcük muh­ temelen "söve" anlamina gelir. Ama surasi kesindir ki mezu­ zah oldukça eski bir sözcüktür ve kökeni ayni anlami tasiyan Asurca manzazu sözcügüne dayaniyor olabilir.

Benim evimin de ön kapisinda böyle bir kutu asilidir ve ben, aklim dünyevi düsünce ve meselelerle dolu olarak, ise gitmek üzere evden çikarken bazen elimi uzahp bu kutuya dokunurum. Pek çok dindar Yahudi parmaklariyla dokun­ duktan sonra kutuya dudaklarini da degdirir. Bu küçük sim­ gesel hareket araaligiyla atalarimizin inanç ve uygulamala­ riyla iliskiye geçer ve Sina ve Kenan çöllerinde göçebe olarak yasadiklari. çagda onlara Tanri tarafindan gönderildigini dü­ sündügümüz yasalara sevgi ve saygimizi sunariz. Sonra, ben ve benim gibi yapan diger dindaslarim, kapimizi çekip hizla isgünü kosusturmacasina baslar; ise vaktinde yetismeye çali­ san sokaktaki insanlardan biri oluveririz.

Ben kapimi kapadigim sirada, yasadigim yer olan kuzey­ bati Londra'dan 7.200 kilometre uzaktaki Taskent'te yasli bir manav, ögle sicagindan kendini sakinmaya çalismakta­ dir. Basina beyaz bir takke geçirir, dükkaninin arka kismin­ da yer alan deponun serin ve ücra bir kösesine çekilir, tas döseme üzerine eski püskü küçük bir seccade serer. Bu kü­ çük yün haliyi eliyle düzeltir, sandaletlerini çikarir, ögle na­ mazini kilmaya hazirlanir. Yüzünü kutsal Mekke kentine dönerek ayakta durur. Ellerini omuz seviyesinde ve hizasin­ da, avuç içleri yukari bakacak sekilde iki yana açar, gözleri­ ni kapar ve "Allahü Ekber" diyerek Allah'in büyüklügünü teslim eder. Ellerini sag eli sol eli üzerine gelecek sekilde gögsü üstüne koyarak Tanrinin ulu oldugunu söyler. Sonra öne dogru egilir ve secde edip alnini önüne serili haliya degdirir. Ardindan, ayaklarini altina alarak oturur, ellerini dizlerine koyar ve sessizce dua eder. Bu hareketleri birkaç kez tekrarladiktan sonra ayaga kalkar, sandaletlerini giyer, seccadesini sarip kaldirir. Sonra depodan çikip dükkanin ön tarafina dogru yürür ve örselenmis küçük taburesine otu­ rup oglunun biraz önce pisirdigi taze Türk kahvesini yu­ dumlayarak ögle sonrasi çikagelecek ilk müsterisini bekle­ meye baslar.

Bu yasli beyefendi koyu, sert kahvesinden ilk yudumu al­ digi siralarda, 6.500 kilometre ötedeki Kamboçya'nin Pnom Pen kentinde genç bir kadin cilalanmis metal bir tepsi üzeri­ ne tropikal meyve ve çiçekler koymaktadir. Bu isi bitirince, bir Batilinin ilk bakista ayakli bir kus evi zannedecegi, parlak renklere boyanmis küçük bir kutuya birkaç tütsü çubugu ilis­ tirip yakar. Sonra hafifçe egilir, ardindan yüzünde huzurlu bir ifadeyle birkaç saniye dik durur. Bir kez daha egilir ve ai­ lece aksam yemeginde yiyecekleri pirinç lapasini pisirmek üzere mutfaga girer. Aklinin büyük kismi, tipki benim ve Taskentli manav gibi, çocuklar, es, para türünden siradan in­ sani kaygilarla mesguldür. Ama yine tipki benim ve Taskent­ li manavin yaptigi gibi o da bazi anlarda aklini ve bedenini fi­ ziksel olarak var olmayan bir seye hasreder. Düsündügü sey, varolusumuzu büyük ölçüde denetim altinda tutan hayatta kalma ve üreme hedeflerinin olusturdugu ikiliyle iliskili de­ gildir. Kendisinden daha büyük oldugunu düsündügü bir se­ ye saygisini sunmakta; ayni zamanda, kendisinden önce ya­ samis olduklarini bildigi, hatta su anda da ruhlar aleminde yasamlarini baska bir biçimde sürdürdüklerine inandigi ata­ larini saygiyla anmaktadir.

Bu ayinlestirilmis davranis ve dua örnekleri pek çok yerde ve neredeyse tüm insan kültürlerinde pek çok kez tekrarlanir. Bu tür örnekleri okumak bazilarimiza biraz ilginç gelebilir, ama onlar hakkinda birtakim sonuçlar çikarmamiza pek yar­ dimci olmaz. Ben, meslek yasamini en temel insan içgüdüle­ rinden biri olan üreme dürtüsü karsisinda büyülenerek geçir­ mis bir tip bilginiyim. Bazi bilgin meslektaslarimin gözünde insanlar bebek sahibi olmak için bu dürtüyü yaratan karmasik bir genetik programin disavurumundan baska bir sey degil. Bazi bilginler için, bu inanç -bu sözcügü kasten kullaniyo­ rum-'- dinin getirdigi tesellilerden bazilarini içinde barindiri­ yor. Varolusun her yönünü ve var olan her sey arasindaki ye­ rimizi anlamaya çalisiyor. Birbirine hiç benzemeyen, birbiriyle hiç uyumlu olmayan pek çok olayi -savaslari, Internetteki es bulma sitelerini, lüks arabalar!- tutarli tek bir sistem kura­ rak bir araya getiriyor. Savasmak kaynaklari ele geçirmek için rekabet etmekten, hayatta kalma sansimizi artirmaya çalis­ maktan baska bir sey degildir. Internette es bulmak, çiftlesme prosedürlerine yardimci olacak teknolojik bir araç bulmak için insanca çaba göstermekten baska bir sey degildir. Lüks arabalarsa "iyi" genlerimizi sergilemek ve birlikte bebek ya­ pacagimiz hosnut edilmesi zor müstakbel eslerimizin gözün­ de kendimizi çekici kilmak için kullandigimiz araçlardir.

Bilginler eski kusaklarin kuramlarini çürüterek  sayginlik kazanmaya çalisirlar. Insanlar gitgide daha ayrintili bilgilere ulastikça bilimin geçmiste bildigimizi düsündügümüz seyler hakkindaki gerçekleri yeniden açikladigi seklinde bir algilama biçimi mevcuttur. Bilim varolusumuzun gizemine iliskin yanitlar sunar. Ancak, biz dogal dünyaya iliskin ne kadar çok varsayim, gözlem, ölçüm yapsak, kayit tutsak da geriye pek çok yanitlanmamis soru kalir, hatta bu sorularin sayisi gitgi­ de artar. Her ne kadar oldukça yüzeysel bir görüs tersini dü­ sündürse de, bilim bizi kendimiz ya da kökenimizle ilgili ke­ sin sonuçlara ulastirmaz. Darwin'den fazlasiyla etkilenmis bazi 19. yüzyil kuramcilarinin sandiginin aksine, insanlik ta­ rihi atalarimizin saçma fikirleri ve batil inançlarinin yerini daima daha iyi ve daha dogru fikirlerin almasi süreci degil­ dir. Kültür, siyaset, ekonomi ya da tip alanlarinda ne tür dev­ rimler olursa olsun bazi fikirler varligini sürdürür; ve varligi­ ni en uzun zaman sürdüren fikir de varolusumuzun dogaüstü boyutudur.  Ben bu'. kitapta buna "Tanri Fikri" diyorum;

ama bununla sadece Yahudi ve Hiristiyanlarin dünyayi yara­ tan ve bu dünyada neler yaptigimizla ilgilenen tek Tanri inançlarini kastetmiyorum. Tanri Fikri kavramini Hinduizm ya da antik Yunanlilarin dininde oldugu gibi pek çok Tanri­ ya inanmayi ve göçüp gitmis atalarin ya da dogal dünyanin parçalan oldugu düsünülen "ruhani varliklara" olan inanci anlatmak için de kullaniyorum. Bütün bunlar mevcut insan yasaminin "ötesinde olan bir seyin" farkli disavurumlandir. Bazi insanlar için, "Tanri Fikri"nin hayatta kalmis olma­si bile Tanrinin gerçekligini kanitlamaya yetecek bir olgu­ dur. Bazi Yahudi kaynaklari benzeri sekilde Yahudi halki­ nin siradisi bir tarih yazarak olmayacak bir isi basarip ha­ yatta kalmasinin Tanrinin bizimle çölde bir anlasma yapti­ ginin kaniti oldugunu ileri sürer. Ama bunlar durumu basi­ te indirgeyen kuramlardir; bazi seyler pek çok türden geli­ sigüzel nedenlerden ötürü varligini sürdürebilir ve hayatta kalan her sey insanin sürekliligi açisindan gerekli degildir. Hepimizin dogustan sahip oldugu, bagirsagimizin küçük ama tehlikeli, kör uçlu bir parçasi -apandis- çok iyi bir ör­ nektir. Öyle veya böyle, bu kitap Tanrinin varligini sorgulamaya yönelik bir çalisma degil. Bu ilahiyatçilara ve kuram­ sal fizikçilere birakilmasi gereken bir alan, ama tabii yine de ben onlarin söylemesi gereken seylerden burada biraz söz edecegim.  Okur  gerçekten  bu  kitabin  çikacagi yolculugun pek çok ugraginda yaptigim seyin tam olarak bu  oldugu hissine kapilabilir; yani hangisinin en ikna edici oldugunu

  • bulma kaygisiyla çesitli dogaüstü inançlara iliskin iddialari tartismak ve degerlendirmek. Ancak, asil amacim bir fikrin, insanlarin bu fikre nasil yaklastiklarinin ve bu fikrin insan yasamini nasil biçimlendirdiginin öyküsünü anlatmak. Bu fikrin arkasinda gerçek bir Tanri ya da Tanrilarin saklandi­ gina inanip inanmamaniz önemli degil. Fikir gerçek; ve "gerçek seyleri" arastiran bir bilgin olarak, bu konunun in­ celenmeye degecegine inaniyorum.

Yaratilis kitabinda pek çok bakimdan kusurlu bir karakter olan Yakup ile ilgili siradisi, sasirtici bir olay anlatilir. Ölüm döseginde kör ve çaresiz halde yatan babasini aldatir. Ayni zamanda, bir tertip kurup erkek kardesini babasinin gözün­ den düsürür ve onun babasinin mirasinin büyük kismindan mahrum kalmasini saglar. Yillar sonra, ölüm korkusu için­ deyken -yolculugunun sonlarina dogru, bir irmagin öte ya­ kasinda dört yüz adamiyla birlikte onu bekleyen aldatilmis ve öfkeli kardesiyle yeniden bir araya gelmek üzereyken­ Kutsal Kitapta anlatilan en esrarengiz olaylardan birini yasar. Tüm giysi ve esyalarindan geçici olarak kurtulmus, saldiriya ugramayi bekledigi için takipçilerini iki kampa ayirmis ve ai­ lesini ve yakin destekçilerini güvenli bir yere yollamis, irma­ gin kiyisi yakinlarinda yapayalniz beklemektedir. Gitgide koyulasan karanlik, korkusunu büyütüp gece karanligi çö­ kerken, birden kendisini tüm gücünü kullanarak gizemli bir yabanciyla bogusurken bulur. Amansiz ve sessiz güresçi onun bedenini düsmanca kavramistir, ama birbirlerine olan tutumlari ne kadar düsmanca olsa da, yine de karanlikta yüz yüzedirler. Sarmas dolas olurlar. Belki de tüm zamanlarin en büyük Kutsal Kitap yorumcusu Rasil burada "güresmek" sözcügünü anlatmak için kullanilan Ibranice sözcügün son derece özel bir anlam tasidigina, kisilerin birbirine baglanma­ si, bedenlerinin samimi bir sekilde birbirine sarilmasi anlami­ ni tasidigina isaret eder. Bu belki de sevme eyleminden pek de farkli olmayan, son derece tutkulu bir deneyimdir. Sonun­ da adam tüm gece boyunca Yakup ile gürestikten sonra safak sökmeden önce oradan gider ve böylece Yakup onun yüzünü hiç göremez. Birbirlerini tanimislar midir?

Kimdir Yakup'la güresip safak sökmeden önce alacaka­ ranliga karisan bu ziyaretçi? Güresin galibi yoktur. Yakup yaralanmistir, ama yenilmemistir. Yabanci, "Birak beni gide­ yim, safak söküyor," diyerek Yakup'tan gitmesine izin ver­ mesini rica eder. Yakup, "Sen bana'Allah senden razi olsun,' diyene dek seni birakmayacagim," diye karsilik verir. Karan­ likta rakibi Yakup'a ismini sorar. Yakup ismini söyledikten sonra, rakibi ona, "Bundan böyle senin adin Israil olacak," der, ama yine de öykünün devaminda ondah eski ismiyle söz edilir ve Yakup sonunda aldattigi kardesiyle karsilasir.

Kutsal Kitabin pek çok Ingilizce çevirisinde Yakup'un ra­ kibi bir melek olarak tanitili.r. Bazi Yahudi kaynaklari onun Yakup'un koruyucu melegi ya da kurtaricisi oldugunu iddia eder. Baska yorumcular Yakup'un bogustugu adamin Ya­ kup'un kendisi oldugunu; rakibinin, simdiye dek karsi karsi­ ya kaldigi en büyük tehlikeyle karsilasmak üzereyken tüm gece boyunca atesli bir sekilde bogusan kendi vicdanindan baskasi olmadigini ileri sürer. Bu güresçi belki de Tanridir. Tanrinin yüzü Kutsal Kitabin neredeyse hiçbir yerinde tasvir edilmez. Ve kuskusuz ki Yakup'un ismini degistirme otorite­ sine sadece Tanri sahiptir.

Fransa'nin Troyes kentinde yasamis olan Rabbi Solomon ben Isaac (1040- 1105). Eski Ahit ve Talmud ile ilgili yorumlari tefsirin en uç noktalarina ulasmistir. Ibranice gramerini büyük titizlikle inceleyerek özlü ve zekice yorumlar yapmistir. Baska hiçbir yorumcu Musevilik üzerinde onun ka­ dar etkili olmamistir.

Yakup'un öyküsü, her ne anlama geliyor olursa olsun, bu kitabin yazilmasini saglayan dürtüyü net bir sekilde resme­ der. Kökenimiz, egitim durumumuz ya da meslegimiz ne olursa olsun neredeyse hepimiz Tanri ile güresmisizdir. Çogu zaman bu güres karsilasmasi biz daha çocukken baslar, ergen­ lik çagina ulashgimizda oldukça zorlu bir maça dönüsür ve bazilari için bu maç hayat boyu sürer. Bazilarimiz içinse, gü­ resin en siddetli safhasi, korktugumuz, cesaretimizi yitirdigi­ miz, tehlikeyle, ölüm tehlikesiyle karsi karsiya kaldigimiz za­ manlardir. Baskalari, baska durum, zaman ve mekanlarda in­ san varolusunun sasirhci ve büyüleyici gizemini çözmenin yolunu kendi bildikleri sekilde bulur, pek çok ve çesitli olayin ardinda yatan birligi kendi bildikleri biçimde algilarlar. Ve bunu sik sik dogaüstü varlik ya da varliklara, bir Tanriya ya da Tanrilara basvurarak yaparlar. Insanlarin böyle bir varligin neye benzedigine, bu varlik ile dünya ve insanlar arasinda ne tür bir iliski olduguna iliskin düsüncelerinin sayisi, bu geze­ gende yasayan insanlarin sayisi kadar çoktur. Bu düsüncelere yakindan bakarsak aralarinda birçok benzerlik görürüz; be­ yinlerimizin isleyis seklini ve kaygilarimizi, gereksinimlerimi­ zi yansihrlar. Ama bir sey daha görecegimizi umuyorum.

Insanlarin Tanri Fikri ile ezelden beri bogustugunu düsü­ nüyorum. Bu fikir, birlestiren ve bölen, yaratan ve yok eden, avutan ve dehsete düsüren bir fikirdir. Surasi neredeyse ke­ sindir ki dinsel inanç, türümüz kadar eskidir. Ve ayni derece­ de muhtemeldir ki Tanriya iliskin belirsizlik, kusku ve kusku­ culuk tarihöncesi çaglardan beri var olmustur. Tanri Fikri'nin en eski izlerini 30.000 yillik magaralarda ve tarihöncesinde ya­ samis insanlarin mezarlarinda buluruz; ama muhtemelen bu fikir bu magaralarda yasamis Cro-Magnon insanindan daha da eskidir. Bu, insanlik tarihi boyunca bazen halklarin ayak­ lanmasina ve birbirlerini katletmesine neden olmus bir fikir­ dir. Tanri Fikri yüzünden uyruklar hükümdarlara isyan et­ mis, bireyler kendi ailelerini ve içinde yasadiklari toplumu reddetmistir. Bu ayni zamanda bir tür bagdir, çok farkli kül­ türlerden gelsek de beni, bir Yahudiyi, Taskentli manavi ve Kamboçyali kadini birbirimize baglayan bir insani disavurum biçimidir. Dünyanin pek çok yerinde yasayan insanlar gibi, kiymetli zamanimizin bir kismini, açiklayabildigimiz yasamin ötesinde bulunan bir seye saygimizi sunma isine ayiririz.

Hangi yolu izlersek izleyelim, Tanrisal olana ulasabilmek için mutlaka bir güres karsilasmasina çikmak zorunda kaliriz. Ister çoktanrili bir inanç sisteminde, ister Musevilik, Hiristiyan­ lik ya da Müslümanlik gibi tektanrili bir sistemde olsun, nere­ de Tanri kavrami öne sürülüyorsa, orada birbirleriyle radikal sekilde çatisan ögeler mevcuttur. Ruhani dünya kendi basina insanin vicdanini rahatlatmaya yetmez: Inançlara tam bir biçim vermek, bir yapi kazandirmak, yasami yöneten kurallari içinde barindiran bir sisteme ulasmak gerekir. Din insan bilincinin sa­ fagindan bu yana var olmustur, çünkü insani insan yapan pek çok ögeyi kucaklamistir: ayrilma ve birlesme, sevgi ve ne et, öfke ve merhamet, kesin yasalar ve yalin dindarlik, kesinlik ve belirsizlik. Hiçbir fikir bu denli uzun zaman varligini sürdür­ memis, birbirinden tamamen farkli bu kadar çok gereksinim, istek ve duyguyu bir araya getirmemis ve onu anlamaya yöne­ lik bu kadar çok yol açilmasina esin kaynagi olmamistir.

Güres karsilasmasi bazi açilardan Tanri ile bilim arasinda­ ki göze çarpan çatismaya benzer. Artik elimizde bilim var, Tanriya ihtiyacimiz kaldi mi, diye sorulur. Bu kitapta açikla­ mayi umdugum gibi, bu tartisma ve, bundan ötürü, bu soru oldukça anlamsizdir. Tanri ve bilim dogal dünyaya bakma­ nin birbirinden tamamen farkli yollaridir, ama yine de her bi­ ri ötekinin dogasina iliskin önemli ipuçlari verir. Aralarinda hatiri sayilir miktarda bilginin de bulundugu pek çok insan dinin çaglar boyunca sebep oldugu aa, ölüm ve yikimlardan söz ederek Tanriya inanmanin zararli oldugunu ileri sürmek­ tedir. Ama bu, korkunç silahlar gelistirilmesine ve dünyanin dogal ortamina zarar verilmesine yol açtigi için bilimsel arastirma ugrasina leke sürmekten farksizdir. Dini Tanri ile, tek­ nolojiyi bilimle karistirmamaliyiz. Din ve teknoloji insanligi kötülüge sürükleme kapasitesine sahiptir, ama ayni zamanda insanlik için iyi isler de görebilirler.

Bu kitap bilim ve din arasindaki mücadelenin tarihini yo­ rucu sekilde anlatmiyor. Bazi etkili dinsel hareketler ve çok daha ilgi çekici bilimsel örnekler üstüne yogunlasarak bu ta­ rihi özetledim. Insanligin ruhani yönünü arastirmak için kul­ lanilan bazi teknoloji uygulamalarini da inceledim. Genel bir açiklama sunarken pek çok ilginç konuya hiç deginemedim; örnegin, dinler ile anatomi arastirmalari arasinda yasandigi varsayilan çatisma ve çaglar boyunca tip uygulamalarina karsi dinlerin takindigi tavrin büyüleyici tarihi bu konular arasinda. Bunun yerine BBC'de yayimlanan Tanrinin Öyküsü adli belgesel dizisinde üzerinde durulan bazi fikirleri daha genis sekilde ele almayi tercih ettim. Ama yine de bu kitap söz konusu televizyon programinin yazili anlatimindan iba­ ret degil. Ekrana yansitilan oldukça sinirli miktarda malze­meyi aktarmakla yetinmiyor. Bagimsiz ve yeterince ilginç bir çalisma olma iddiasini tasiyor. Ayrica, benim Tanri ile giristi­gim bazi mücadeleleri ve, ilimli ölçüde akilci bir bilgin ve bir Yahudi olarak, bu mücadeleleri tatliya baglama ugrasimi okurun bazi bakimlardan ilginç bulacagini umuyorum.

   

Benzer Kitaplar