Robert Winston: Britanya'nin en ünlü bilginlerinden biridir. Londra'da ki lmperial College'de Dogurganlik Arastirmalari dalinda Emeritus Profesör ve üreme fizyolojisi alaninda aktif bir arastirmaci olarak dogurganlik tibinin ilerlemeler kaydetmesini saglamistir. Winston ayni zamanda embriyo arastirmalari ve genetik mühendisligi alaninda yürütülen tartismalarda önde gelen kisilerden birisidir. Winston'un hazirladigi Hayatiniz Onlarin Elinde, Bebek Yapmak, insan Vücudu, Zamane Çocugu, Insan içgüdüsü, insan Beyni ve Tanrinin Öyküsü adli televizyon programlari onu tüm Britanya'da herkesçe taninan bir isim haline getirmistir. 1994'te Winston'a soyluluk statüsü verilmistir.
"Din insan bilincinin safagindan bu yana var olmustur, çünkü insani insan yapan pek çok ögeyi kucaklamistir: ayrilma ve birlesme, sevgi ve nefret, öfke ve merhamet, kesin yasalar ve yalin dindarlik, kesinlik ve belirsizlik. Hiçbir fikir bu denli uzun zaman varligini sürdürmemis, birbirinden tamamen farkli bu kadar çok gereksinim, istek ve duyguyu bir araya getirmemis ve onu anlamaya yönelik bu kadar çok yol açilmasina esin kaynagi olmamistir. " Robert WinstonKRONOLOJI
MÖ2 7.000 Fransa'daki Grotte de Gargas Magarasi'nda el resimleri yapildi. MÖ25 .000 Willendorf Venüsü yapildi. MÖ15 .000 Fransa'daki Lascaux Magarasi'nin duvarlarina resimler yapildi. MÖ9500 Ebu Hureyra'da tarim yapildi. MÖ3000 Çivi yazisi ve hiyeroglif kullanilmaya baslandi. MÖ3000 Indus vadisinde Mohenjodaro ve Harappa gibi kentler kuruldu. MÖ2750 - 2500 Gilgamis Destani yazildi. MÖ2575 - 2150 Misir'da Büyük Piramitler yapildi. MÖ2000-1900 Ibrahim'in zamani. MÖ2000 Hinduizm kuruldu. MÖ1600 Alfabetik yazi kullanilmaya baslandi. MÖ1600-1500 Zerdüstlük kuruldu. MÖ1369 -1332 Misir'da Akenaten kültü basladi. MÖ1 300 Musa'nin zamani. MÖ1200-1070 Kutsal Kitapta belirtilen yargiçlarin ve Jephthah'in zamani. MÖ1000-900 Süleyman Yerusalim Tapinagi'ni insa ettirdi. MÖ701 Senherib Lakis'i yakip yikti. MÖ 64 0-609 Kral Yosiya "kayip kitap"i buldu. MÖ587 Nabukadnezar Yerusalim'i yakip yikti. Yahudiler Babil'e sürgün edildi. MÖ537 Babil sürgünü sona erdi; Tapinagin yeniden insasi basladi. MÖ563-483 Buda yasadi. MÖ384-322 Aristoteles yasadi. MÖ73 -4 Büyük Herod yasadi. MS1-33 Isa yasadi. MS62 Aziz Pavlos idam edildi. MS7 0 Romalilar ikinci Tapinagi yikti; Yerusalim yakilip yikildi. MS1-100 Teotihuacan kenti kuruldu. MS200 Misna Haham Prens Yuda tarafindan derlendi. MS325 Iznik Konseyi toplandi. MS337 Imparator Konstantin ölüm döseginde Hiris tiyan oldu. MS570-632 Hz. Muhammed yasadi. MS680 Imam Hüseyin Kerbela'da öldürüldü. MS 1172 Almohadlar Seville'i ele geçirdi. MS1204 Maimonides öldü. MS1209 Albigensia Haçli Seferi yapildi. MS1225 - 1274 Aquinolu Tomas yasadi. MS1455 Gutenberg Kutsal Kitabi matbaada basti. MS1517 Martin Luther manifestosunu katedralin kapisina çiviledi. MS1519 Cortes Güney Amerika'yi istila etti. MS1613 Galileo,dünyanin günesin çevresinde döndügünü söyledi. MS 1648 Bogdan Chmielnicki Ukrayna kazaklarinin ayaklanmasina önderlik etti. MS1687 Newton yerçekimi kuramini açikladi. MS1822 Kilise Galileo'nun Diyaloglar'ina koymus ol dugu yasagi kaldirdi. MS1859 Darwin'in Türlerin Kökeni adli kitabi yayimlandi. MS1905 Einstein Özel Görelilik Kurami'ni açikladi. MS1917 Rutherford atomu parçaladi.ÖNDEYIS: TANRI ile GÜRESMEK
Eger dikkatlice bakarsaniz, oturdugunuz semtteki bazi evlerin kapisinin sövesine ince uzun bir kutu ilistirildigini hemen görebilirsiniz. Dünyanin pek çok yerinde Yahudiler bu önemsiz görünüslü kutulari yasadiklari evlerin kapilarina asarlar. Dindar olmayan Yahudiler bile genellikle evlerinin ön kapisinin sag sövesine böyle bir kutu asarlar. Bazen bu kutulardan biri eskiden bir Yahudi ailenin yasamis oldugu bir evin kapisinda asili kalir. Aile evden tasinmis olsa bile kutu orada unutulur. Ev yeni sahipleri tarafindan onarilirken üzeri defalarca boyansa dahi kutu yine de hemen fark edilir.
Kutu, sans getirmesi için hazirlanan bir muska degildir;· ama yine de buna benzer bir seyi simgeliyor olabilir. Kutu nun içinde sikica sarilmis bir parsömen parçasi bulunur. Parsömene, isinin ehli bir hattat tarafindan özel bir mürekkeple Ibranice bir metin yazilmishr. Sadece tek bir Tanri olduguna yemin edilmesiyle baslayan metin Yasa'nin Tekrari kitabin daki buyrugu yerine getirerek evinizdeki tüm kapilarin sövesine bir isaret koymanizi ister. Yahudi inanci açisindan çok önemli olan bu yemin, Ibraniceyi konusmaya baslar basla maz her Yahudi çocugu tarafindan sabah aksam tekrarlana rak tutulan bir ögüt, ölüm dösegindeki ortodoks bir Yahudi nin son sözleridir: "Dinle ey Israil, Tanrimiz Efendimiz tek Tanridir." Kutunun içindeki parsömende yazili bu tümce Tevrat'taki tümcenin harfiyen aynisi olmalidir. Yazi hiçbir imla hatasi içermemeli ve sekiz yasindaki bir çocugun rahat ça okuyabilecegi kadar okunakli olmalidir. Ve parsömenin arkasinda "Saddai" yani "Her Seye Gücü Yeten" yazmalidir. Bu sözcük sadece üç harften olusur, çünkü Ibranicede sesli harfler yazilmaz.
Bu parsömenlerin en eskisi, Ölü Deniz Parsömenleri'nin 194 7 yilinda kesfedilene dek iki bin yil boyunca gün isigin dan uzak kaldigi yerde, Kumran'daki magaralardan birinde bulunmustur. Küçük kutuya Ibranicede mezuzah denir. Her ne kadar kökeni tam olarak belli degilse de, bu sözcük muh temelen "söve" anlamina gelir. Ama surasi kesindir ki mezu zah oldukça eski bir sözcüktür ve kökeni ayni anlami tasiyan Asurca manzazu sözcügüne dayaniyor olabilir.
Benim evimin de ön kapisinda böyle bir kutu asilidir ve ben, aklim dünyevi düsünce ve meselelerle dolu olarak, ise gitmek üzere evden çikarken bazen elimi uzahp bu kutuya dokunurum. Pek çok dindar Yahudi parmaklariyla dokun duktan sonra kutuya dudaklarini da degdirir. Bu küçük sim gesel hareket araaligiyla atalarimizin inanç ve uygulamala riyla iliskiye geçer ve Sina ve Kenan çöllerinde göçebe olarak yasadiklari. çagda onlara Tanri tarafindan gönderildigini dü sündügümüz yasalara sevgi ve saygimizi sunariz. Sonra, ben ve benim gibi yapan diger dindaslarim, kapimizi çekip hizla isgünü kosusturmacasina baslar; ise vaktinde yetismeye çali san sokaktaki insanlardan biri oluveririz.
Ben kapimi kapadigim sirada, yasadigim yer olan kuzey bati Londra'dan 7.200 kilometre uzaktaki Taskent'te yasli bir manav, ögle sicagindan kendini sakinmaya çalismakta dir. Basina beyaz bir takke geçirir, dükkaninin arka kismin da yer alan deponun serin ve ücra bir kösesine çekilir, tas döseme üzerine eski püskü küçük bir seccade serer. Bu kü çük yün haliyi eliyle düzeltir, sandaletlerini çikarir, ögle na mazini kilmaya hazirlanir. Yüzünü kutsal Mekke kentine dönerek ayakta durur. Ellerini omuz seviyesinde ve hizasin da, avuç içleri yukari bakacak sekilde iki yana açar, gözleri ni kapar ve "Allahü Ekber" diyerek Allah'in büyüklügünü teslim eder. Ellerini sag eli sol eli üzerine gelecek sekilde gögsü üstüne koyarak Tanrinin ulu oldugunu söyler. Sonra öne dogru egilir ve secde edip alnini önüne serili haliya degdirir. Ardindan, ayaklarini altina alarak oturur, ellerini dizlerine koyar ve sessizce dua eder. Bu hareketleri birkaç kez tekrarladiktan sonra ayaga kalkar, sandaletlerini giyer, seccadesini sarip kaldirir. Sonra depodan çikip dükkanin ön tarafina dogru yürür ve örselenmis küçük taburesine otu rup oglunun biraz önce pisirdigi taze Türk kahvesini yu dumlayarak ögle sonrasi çikagelecek ilk müsterisini bekle meye baslar.
Bu yasli beyefendi koyu, sert kahvesinden ilk yudumu al digi siralarda, 6.500 kilometre ötedeki Kamboçya'nin Pnom Pen kentinde genç bir kadin cilalanmis metal bir tepsi üzeri ne tropikal meyve ve çiçekler koymaktadir. Bu isi bitirince, bir Batilinin ilk bakista ayakli bir kus evi zannedecegi, parlak renklere boyanmis küçük bir kutuya birkaç tütsü çubugu ilis tirip yakar. Sonra hafifçe egilir, ardindan yüzünde huzurlu bir ifadeyle birkaç saniye dik durur. Bir kez daha egilir ve ai lece aksam yemeginde yiyecekleri pirinç lapasini pisirmek üzere mutfaga girer. Aklinin büyük kismi, tipki benim ve Taskentli manav gibi, çocuklar, es, para türünden siradan in sani kaygilarla mesguldür. Ama yine tipki benim ve Taskent li manavin yaptigi gibi o da bazi anlarda aklini ve bedenini fi ziksel olarak var olmayan bir seye hasreder. Düsündügü sey, varolusumuzu büyük ölçüde denetim altinda tutan hayatta kalma ve üreme hedeflerinin olusturdugu ikiliyle iliskili de gildir. Kendisinden daha büyük oldugunu düsündügü bir se ye saygisini sunmakta; ayni zamanda, kendisinden önce ya samis olduklarini bildigi, hatta su anda da ruhlar aleminde yasamlarini baska bir biçimde sürdürdüklerine inandigi ata larini saygiyla anmaktadir.
Bu ayinlestirilmis davranis ve dua örnekleri pek çok yerde ve neredeyse tüm insan kültürlerinde pek çok kez tekrarlanir. Bu tür örnekleri okumak bazilarimiza biraz ilginç gelebilir, ama onlar hakkinda birtakim sonuçlar çikarmamiza pek yar dimci olmaz. Ben, meslek yasamini en temel insan içgüdüle rinden biri olan üreme dürtüsü karsisinda büyülenerek geçir mis bir tip bilginiyim. Bazi bilgin meslektaslarimin gözünde insanlar bebek sahibi olmak için bu dürtüyü yaratan karmasik bir genetik programin disavurumundan baska bir sey degil. Bazi bilginler için, bu inanç -bu sözcügü kasten kullaniyo rum-'- dinin getirdigi tesellilerden bazilarini içinde barindiri yor. Varolusun her yönünü ve var olan her sey arasindaki ye rimizi anlamaya çalisiyor. Birbirine hiç benzemeyen, birbiriyle hiç uyumlu olmayan pek çok olayi -savaslari, Internetteki es bulma sitelerini, lüks arabalar!- tutarli tek bir sistem kura rak bir araya getiriyor. Savasmak kaynaklari ele geçirmek için rekabet etmekten, hayatta kalma sansimizi artirmaya çalis maktan baska bir sey degildir. Internette es bulmak, çiftlesme prosedürlerine yardimci olacak teknolojik bir araç bulmak için insanca çaba göstermekten baska bir sey degildir. Lüks arabalarsa "iyi" genlerimizi sergilemek ve birlikte bebek ya pacagimiz hosnut edilmesi zor müstakbel eslerimizin gözün de kendimizi çekici kilmak için kullandigimiz araçlardir.
Bilginler eski kusaklarin kuramlarini çürüterek sayginlik kazanmaya çalisirlar. Insanlar gitgide daha ayrintili bilgilere ulastikça bilimin geçmiste bildigimizi düsündügümüz seyler hakkindaki gerçekleri yeniden açikladigi seklinde bir algilama biçimi mevcuttur. Bilim varolusumuzun gizemine iliskin yanitlar sunar. Ancak, biz dogal dünyaya iliskin ne kadar çok varsayim, gözlem, ölçüm yapsak, kayit tutsak da geriye pek çok yanitlanmamis soru kalir, hatta bu sorularin sayisi gitgi de artar. Her ne kadar oldukça yüzeysel bir görüs tersini dü sündürse de, bilim bizi kendimiz ya da kökenimizle ilgili ke sin sonuçlara ulastirmaz. Darwin'den fazlasiyla etkilenmis bazi 19. yüzyil kuramcilarinin sandiginin aksine, insanlik ta rihi atalarimizin saçma fikirleri ve batil inançlarinin yerini daima daha iyi ve daha dogru fikirlerin almasi süreci degil dir. Kültür, siyaset, ekonomi ya da tip alanlarinda ne tür dev rimler olursa olsun bazi fikirler varligini sürdürür; ve varligi ni en uzun zaman sürdüren fikir de varolusumuzun dogaüstü boyutudur. Ben bu'. kitapta buna "Tanri Fikri" diyorum;
ama bununla sadece Yahudi ve Hiristiyanlarin dünyayi yara tan ve bu dünyada neler yaptigimizla ilgilenen tek Tanri inançlarini kastetmiyorum. Tanri Fikri kavramini Hinduizm ya da antik Yunanlilarin dininde oldugu gibi pek çok Tanri ya inanmayi ve göçüp gitmis atalarin ya da dogal dünyanin parçalan oldugu düsünülen "ruhani varliklara" olan inanci anlatmak için de kullaniyorum. Bütün bunlar mevcut insan yasaminin "ötesinde olan bir seyin" farkli disavurumlandir. Bazi insanlar için, "Tanri Fikri"nin hayatta kalmis olmasi bile Tanrinin gerçekligini kanitlamaya yetecek bir olgu dur. Bazi Yahudi kaynaklari benzeri sekilde Yahudi halki nin siradisi bir tarih yazarak olmayacak bir isi basarip ha yatta kalmasinin Tanrinin bizimle çölde bir anlasma yapti ginin kaniti oldugunu ileri sürer. Ama bunlar durumu basi te indirgeyen kuramlardir; bazi seyler pek çok türden geli sigüzel nedenlerden ötürü varligini sürdürebilir ve hayatta kalan her sey insanin sürekliligi açisindan gerekli degildir. Hepimizin dogustan sahip oldugu, bagirsagimizin küçük ama tehlikeli, kör uçlu bir parçasi -apandis- çok iyi bir ör nektir. Öyle veya böyle, bu kitap Tanrinin varligini sorgulamaya yönelik bir çalisma degil. Bu ilahiyatçilara ve kuram sal fizikçilere birakilmasi gereken bir alan, ama tabii yine de ben onlarin söylemesi gereken seylerden burada biraz söz edecegim. Okur gerçekten bu kitabin çikacagi yolculugun pek çok ugraginda yaptigim seyin tam olarak bu oldugu hissine kapilabilir; yani hangisinin en ikna edici oldugunu
- bulma kaygisiyla çesitli dogaüstü inançlara iliskin iddialari tartismak ve degerlendirmek. Ancak, asil amacim bir fikrin, insanlarin bu fikre nasil yaklastiklarinin ve bu fikrin insan yasamini nasil biçimlendirdiginin öyküsünü anlatmak. Bu fikrin arkasinda gerçek bir Tanri ya da Tanrilarin saklandi gina inanip inanmamaniz önemli degil. Fikir gerçek; ve "gerçek seyleri" arastiran bir bilgin olarak, bu konunun in celenmeye degecegine inaniyorum.
Yaratilis kitabinda pek çok bakimdan kusurlu bir karakter olan Yakup ile ilgili siradisi, sasirtici bir olay anlatilir. Ölüm döseginde kör ve çaresiz halde yatan babasini aldatir. Ayni zamanda, bir tertip kurup erkek kardesini babasinin gözün den düsürür ve onun babasinin mirasinin büyük kismindan mahrum kalmasini saglar. Yillar sonra, ölüm korkusu için deyken -yolculugunun sonlarina dogru, bir irmagin öte ya kasinda dört yüz adamiyla birlikte onu bekleyen aldatilmis ve öfkeli kardesiyle yeniden bir araya gelmek üzereyken Kutsal Kitapta anlatilan en esrarengiz olaylardan birini yasar. Tüm giysi ve esyalarindan geçici olarak kurtulmus, saldiriya ugramayi bekledigi için takipçilerini iki kampa ayirmis ve ai lesini ve yakin destekçilerini güvenli bir yere yollamis, irma gin kiyisi yakinlarinda yapayalniz beklemektedir. Gitgide koyulasan karanlik, korkusunu büyütüp gece karanligi çö kerken, birden kendisini tüm gücünü kullanarak gizemli bir yabanciyla bogusurken bulur. Amansiz ve sessiz güresçi onun bedenini düsmanca kavramistir, ama birbirlerine olan tutumlari ne kadar düsmanca olsa da, yine de karanlikta yüz yüzedirler. Sarmas dolas olurlar. Belki de tüm zamanlarin en büyük Kutsal Kitap yorumcusu Rasil burada "güresmek" sözcügünü anlatmak için kullanilan Ibranice sözcügün son derece özel bir anlam tasidigina, kisilerin birbirine baglanma si, bedenlerinin samimi bir sekilde birbirine sarilmasi anlami ni tasidigina isaret eder. Bu belki de sevme eyleminden pek de farkli olmayan, son derece tutkulu bir deneyimdir. Sonun da adam tüm gece boyunca Yakup ile gürestikten sonra safak sökmeden önce oradan gider ve böylece Yakup onun yüzünü hiç göremez. Birbirlerini tanimislar midir?
Kimdir Yakup'la güresip safak sökmeden önce alacaka ranliga karisan bu ziyaretçi? Güresin galibi yoktur. Yakup yaralanmistir, ama yenilmemistir. Yabanci, "Birak beni gide yim, safak söküyor," diyerek Yakup'tan gitmesine izin ver mesini rica eder. Yakup, "Sen bana'Allah senden razi olsun,' diyene dek seni birakmayacagim," diye karsilik verir. Karan likta rakibi Yakup'a ismini sorar. Yakup ismini söyledikten sonra, rakibi ona, "Bundan böyle senin adin Israil olacak," der, ama yine de öykünün devaminda ondah eski ismiyle söz edilir ve Yakup sonunda aldattigi kardesiyle karsilasir.
Kutsal Kitabin pek çok Ingilizce çevirisinde Yakup'un ra kibi bir melek olarak tanitili.r. Bazi Yahudi kaynaklari onun Yakup'un koruyucu melegi ya da kurtaricisi oldugunu iddia eder. Baska yorumcular Yakup'un bogustugu adamin Ya kup'un kendisi oldugunu; rakibinin, simdiye dek karsi karsi ya kaldigi en büyük tehlikeyle karsilasmak üzereyken tüm gece boyunca atesli bir sekilde bogusan kendi vicdanindan baskasi olmadigini ileri sürer. Bu güresçi belki de Tanridir. Tanrinin yüzü Kutsal Kitabin neredeyse hiçbir yerinde tasvir edilmez. Ve kuskusuz ki Yakup'un ismini degistirme otorite sine sadece Tanri sahiptir.
Fransa'nin Troyes kentinde yasamis olan Rabbi Solomon ben Isaac (1040- 1105). Eski Ahit ve Talmud ile ilgili yorumlari tefsirin en uç noktalarina ulasmistir. Ibranice gramerini büyük titizlikle inceleyerek özlü ve zekice yorumlar yapmistir. Baska hiçbir yorumcu Musevilik üzerinde onun ka dar etkili olmamistir.
Yakup'un öyküsü, her ne anlama geliyor olursa olsun, bu kitabin yazilmasini saglayan dürtüyü net bir sekilde resme der. Kökenimiz, egitim durumumuz ya da meslegimiz ne olursa olsun neredeyse hepimiz Tanri ile güresmisizdir. Çogu zaman bu güres karsilasmasi biz daha çocukken baslar, ergen lik çagina ulashgimizda oldukça zorlu bir maça dönüsür ve bazilari için bu maç hayat boyu sürer. Bazilarimiz içinse, gü resin en siddetli safhasi, korktugumuz, cesaretimizi yitirdigi miz, tehlikeyle, ölüm tehlikesiyle karsi karsiya kaldigimiz za manlardir. Baskalari, baska durum, zaman ve mekanlarda in san varolusunun sasirhci ve büyüleyici gizemini çözmenin yolunu kendi bildikleri sekilde bulur, pek çok ve çesitli olayin ardinda yatan birligi kendi bildikleri biçimde algilarlar. Ve bunu sik sik dogaüstü varlik ya da varliklara, bir Tanriya ya da Tanrilara basvurarak yaparlar. Insanlarin böyle bir varligin neye benzedigine, bu varlik ile dünya ve insanlar arasinda ne tür bir iliski olduguna iliskin düsüncelerinin sayisi, bu geze gende yasayan insanlarin sayisi kadar çoktur. Bu düsüncelere yakindan bakarsak aralarinda birçok benzerlik görürüz; be yinlerimizin isleyis seklini ve kaygilarimizi, gereksinimlerimi zi yansihrlar. Ama bir sey daha görecegimizi umuyorum.
Insanlarin Tanri Fikri ile ezelden beri bogustugunu düsü nüyorum. Bu fikir, birlestiren ve bölen, yaratan ve yok eden, avutan ve dehsete düsüren bir fikirdir. Surasi neredeyse ke sindir ki dinsel inanç, türümüz kadar eskidir. Ve ayni derece de muhtemeldir ki Tanriya iliskin belirsizlik, kusku ve kusku culuk tarihöncesi çaglardan beri var olmustur. Tanri Fikri'nin en eski izlerini 30.000 yillik magaralarda ve tarihöncesinde ya samis insanlarin mezarlarinda buluruz; ama muhtemelen bu fikir bu magaralarda yasamis Cro-Magnon insanindan daha da eskidir. Bu, insanlik tarihi boyunca bazen halklarin ayak lanmasina ve birbirlerini katletmesine neden olmus bir fikir dir. Tanri Fikri yüzünden uyruklar hükümdarlara isyan et mis, bireyler kendi ailelerini ve içinde yasadiklari toplumu reddetmistir. Bu ayni zamanda bir tür bagdir, çok farkli kül türlerden gelsek de beni, bir Yahudiyi, Taskentli manavi ve Kamboçyali kadini birbirimize baglayan bir insani disavurum biçimidir. Dünyanin pek çok yerinde yasayan insanlar gibi, kiymetli zamanimizin bir kismini, açiklayabildigimiz yasamin ötesinde bulunan bir seye saygimizi sunma isine ayiririz.
Hangi yolu izlersek izleyelim, Tanrisal olana ulasabilmek için mutlaka bir güres karsilasmasina çikmak zorunda kaliriz. Ister çoktanrili bir inanç sisteminde, ister Musevilik, Hiristiyan lik ya da Müslümanlik gibi tektanrili bir sistemde olsun, nere de Tanri kavrami öne sürülüyorsa, orada birbirleriyle radikal sekilde çatisan ögeler mevcuttur. Ruhani dünya kendi basina insanin vicdanini rahatlatmaya yetmez: Inançlara tam bir biçim vermek, bir yapi kazandirmak, yasami yöneten kurallari içinde barindiran bir sisteme ulasmak gerekir. Din insan bilincinin sa fagindan bu yana var olmustur, çünkü insani insan yapan pek çok ögeyi kucaklamistir: ayrilma ve birlesme, sevgi ve ne et, öfke ve merhamet, kesin yasalar ve yalin dindarlik, kesinlik ve belirsizlik. Hiçbir fikir bu denli uzun zaman varligini sürdür memis, birbirinden tamamen farkli bu kadar çok gereksinim, istek ve duyguyu bir araya getirmemis ve onu anlamaya yöne lik bu kadar çok yol açilmasina esin kaynagi olmamistir.
Güres karsilasmasi bazi açilardan Tanri ile bilim arasinda ki göze çarpan çatismaya benzer. Artik elimizde bilim var, Tanriya ihtiyacimiz kaldi mi, diye sorulur. Bu kitapta açikla mayi umdugum gibi, bu tartisma ve, bundan ötürü, bu soru oldukça anlamsizdir. Tanri ve bilim dogal dünyaya bakma nin birbirinden tamamen farkli yollaridir, ama yine de her bi ri ötekinin dogasina iliskin önemli ipuçlari verir. Aralarinda hatiri sayilir miktarda bilginin de bulundugu pek çok insan dinin çaglar boyunca sebep oldugu aa, ölüm ve yikimlardan söz ederek Tanriya inanmanin zararli oldugunu ileri sürmek tedir. Ama bu, korkunç silahlar gelistirilmesine ve dünyanin dogal ortamina zarar verilmesine yol açtigi için bilimsel arastirma ugrasina leke sürmekten farksizdir. Dini Tanri ile, tek nolojiyi bilimle karistirmamaliyiz. Din ve teknoloji insanligi kötülüge sürükleme kapasitesine sahiptir, ama ayni zamanda insanlik için iyi isler de görebilirler.
Bu kitap bilim ve din arasindaki mücadelenin tarihini yo rucu sekilde anlatmiyor. Bazi etkili dinsel hareketler ve çok daha ilgi çekici bilimsel örnekler üstüne yogunlasarak bu ta rihi özetledim. Insanligin ruhani yönünü arastirmak için kul lanilan bazi teknoloji uygulamalarini da inceledim. Genel bir açiklama sunarken pek çok ilginç konuya hiç deginemedim; örnegin, dinler ile anatomi arastirmalari arasinda yasandigi varsayilan çatisma ve çaglar boyunca tip uygulamalarina karsi dinlerin takindigi tavrin büyüleyici tarihi bu konular arasinda. Bunun yerine BBC'de yayimlanan Tanrinin Öyküsü adli belgesel dizisinde üzerinde durulan bazi fikirleri daha genis sekilde ele almayi tercih ettim. Ama yine de bu kitap söz konusu televizyon programinin yazili anlatimindan iba ret degil. Ekrana yansitilan oldukça sinirli miktarda malzemeyi aktarmakla yetinmiyor. Bagimsiz ve yeterince ilginç bir çalisma olma iddiasini tasiyor. Ayrica, benim Tanri ile giristigim bazi mücadeleleri ve, ilimli ölçüde akilci bir bilgin ve bir Yahudi olarak, bu mücadeleleri tatliya baglama ugrasimi okurun bazi bakimlardan ilginç bulacagini umuyorum.