Dönemin siyasi süreci ve darbe sonrasi ortaya çikan maviciler,
kirmizilar, sarilar isimli gruplarin amaçlarini, düsüncelerini ve yirmi iki
yasinda giyabi tevkif karari çikan bir gencin o zaman kadar yasadiklarini,
anilarini, fikirlerini, fikirlerin olusum sürecini, arkadas çevresini,
tutkularini anlatmaktadir.
Atesin karsisinda
duran baskarakterimiz yasadiklarindan dolayi bir bilge edasiyla aklin tutkuyu elde etmek
için bir araç oldugunu, tutku olduktan sonra aklin engellemeyecegini, tutkunun
ögrenilmez yasanir oldugunu tutkuda nedensellik olmadigini, tutkunun meydan
okumasi var oldugunu düsünüyor. Ates
dedigimizde yanmadigimizi, hissetmedigimizi,
yasamadigimiz anlamlari kelimelere yükledigimizi ve bu yüzden tutkunun manasini
idrak edemedigimizi,
çok konustugumuzdan kelimeler anlamini yitirdigini aklindan geçiyor ve sadece
üç kelimenin aslinda çok uzun seyler anlattigindan hatta gece orada
bulunmasinin sebebini tutkularim kelimesine bagliyor. Tutkuyu
denetleyemedigini, kontrolün tutkuda oldugunu, tutkunun yakmak degil, yanmak
oldugunu belirtip, yasadiklarini anlatmaya basliyor.
Evindeki
radyodan aksam haberlerini dinlerken giyabi tevkifinin çiktigini ögreniyor.
Kendisinin adi ve hayalinin artik tutuklandigini, sadece vücudunun ele
geçirilmesinin an meselesi oldugunu, radyodan ilk ögrendiginde büründügü ruh
haletini, evine operasyon yapilacagini ve kendisinin bu durumda neler
yasayacagini aklindan geçiriyor. Bu isim listesinin okunmasini iktidar
degisikligine bagliyor ve yeni gelenlerin kendi düzenlerini kurmak için hesap
sormak için isim listesini yayimladigini düsünüyor. Suç ve suçlular
arastirilmadan onlar tarafindan tanimlanacak, ama suçlu oldugu için degil, iktidarin
kendine asiri güven duydugundan adalet terazisinin köreleceginden korkuyor.
Bunlara ragmen kendisini olayin içinde hissetmek istemiyor ve insanlarin yeni
iktidari kabullenmesine hayret ediyor. Spikerin kendi tevkif kararin söylerken
nasil bir ruh halinde oldugunu ve yeni iktidarin propagandasina araç olmasini
düsünüyor, artik giyabi tutuklu kelimelerinin üzerine yapistigindan ve
toplumsal tanimlama biçiminin degistiginden bahsediyor. Artik kendisi için bir
geleceginin olamadigini, aranan biri oldugunu, yarinin olmadigini anliyor.
Gazetelerde kendisiyle ilgili çikacak haberler gözlerinin önünden geçiriyor ve
giyabi tevkif kararinin neden çikarildigini anlamaya çalisiyor. Ailesinin
durumu ögrendiginde verecegi tepkiyi, toplum tarafindan alacagi tepkiyi,
mahkeme sahnesini düsünüyor. Kendi geçmisinde neler yaptigini, kendisini nasil
savunacagini, yaptigi seylerin bulundugu döneme bakaraktan ne kadar hafif
nitelikte oldugunu nasil anlatacagini düsünüp kendini teselli etmeye çalisiyor.
Kendisi gören olursa ihbar edilir mi, kendisine ödül konmadigini ama buna
ragmen is olsun diye ihbar edilebilecegini düsünüyor ve kilik-kiyafet
degistirmesi gerektigini düsünüyor, ama sakalin terörist ile bütünlestigini,
sakali olana o dönemde terörist olarak bakildigindan bahsediyor. Yatagina yatip
bir türlü uyuyamadigini, yastigin kendisine bir diken oldugunu ve sürekli
yakalanmamak için sürekli kovalandigini hayal ediyor. Disaridaki araba hareketleri bile onu endiselendiriyor. Saat üçten sonra uyuyup, aksama dogru
kalkiyor, markete ekmek almak için iniyor, marketçinin haberi olup olmadigini
anlamaya çalisiyor.
Ertesi gün arkadasi Hasan’in
ölüm haberini aliyor, Hasan’in gözlerindeki
piriltiyla sevdigi kizi nasil anlattigini, geç vakitte çay demledigini, gece
uyudugunda uzaktan uzaga soluklanmasini anlatiyor. Ölümün bir varliktan yok
olmaya dönüsümünü anliyor. Bunlari düsünerek markete iniyor, gazete aliyor, eve
çikip çay suyu koyup gazeteye baktiginda kendi adini görüyor ve kendini teselli
etmek için aranmanin güzel yanlarinin oldugunu, mesela banka sinavina
giremedigini, okuldan bes sene önce mezun olmus, çok hizli yükselmis banka müdür
yardimcisi olan Osman abisini görmeyecegini, Osman abisinin yanina en son giden
bir arkadasina bende maviciyim ama sizin gibi yapmadim, isi bileceksiniz, ben
okulda sizin gibi armut gibi ortaya çikmadim, bazilari beni korkaklikla suçladi,
simdi ben buradayim, siz neredesiniz deyip asagiladigini, kendi çikarlarina
kilif uydurana haysiyetsiz biri oldugunu belirtiyor. Osman abisinin yasam
standartlarini anlatip, buna ragmen ona imrenmedigini, kendi davranisini
savunarak kendini dogru yaptigina inandirmaya çalisiyor. Mavicilik davasina
ihanet etmedigi için insanligini, haysiyetini ayak altina almadigini belirtip
dogru yaptigina inaniyor. Bu düsüncelerin akabinde kendisinin mavi ve kirmizi
yarimini ilk defa ortaokulda duydugunu, arkadasinin kendisine mavici mi yoksa
kirmizici misin diye sordugunda, kendisinin evinin boyasinin mavi olmasindan ve
mavi el isi kâgitlarini sevmesinden dolayi maviciyim elbette deyip mavici
olmasini animsiyor. Arkadasindan ayrilip eve giderken yol boyu kendisine
maviciyim dedigini ve diger arkadaslarinin neci oldugunu düsündügünü, diger
çocuklarin iyi oldugu için mavici oldugunu, olsa olsa hilekar, dolandirici, tembel
olan Kani isimli arkadasinin kirmizici olabilecegini düsünüyor. Hocasina elinde
kirmizi kitap bulundugu için düsmanlik beslemesini, o günlerde mavicilik için
adim atmasi gerektigine inanmaya basladigini hatirliyor. Okuldayken ön sirada
oturan Hülya’nin neci oldugun merak ediyor, kirmizici olamayacagini düsünüyor,
okul çikislarinda onu lüks siyah makam aracinin almaya geldigini, onun
ulasilmaz oldugunu ama bir gün kötülügün tüm kalelerini düsürecek olduguna
inandigi maviciligin onu da soylu bir sekilde onun kapilarina götürebilecegini
hayal edip, radyoyu kapatip yatiyor. Rüyasinda sevgilisi olan Su’yu görüyor,
uyandiginda onunla ilk dernekte karsilastigini, o çiktiktan sonra garip
duygular hissettigini, ikinci karsilasmasinin Su’nun abisinin cenazesinin de
oldugunu, cenaze ailesinin ruh halini, Su’ya basimiz sag olsun deyisini, onunla
o anda tanismak istedigini, onun ruh halini, dokunsa aglayacagini, ona sarilip
hayatin içinden çekilip giden abisinin yerine kendisini vermek istemesini sonra
kalkip morga gidisini, morgda ölüm anindaki bütün çevresel faktörlerin
bütünlesmesini, belki birinin degismesinin ölümü engelleyecegini düsündügünü,
abisinin yüzünün Su’ya benzedigini, sirf davasi için orada oldugunu, bir süre
sonra cenazenin araca konarak uzaklastigini, uzaklastiktan sonra Su ile bir daha ne zaman, nerede
karsilasacagini bilmedigini, Su’nun aci melegi oldugunu ve hüznün yüzündeki
güzelligi açiga çikarttigi kiz oldugunu düsündügünü, üç ay sonra dernek civarinda rastladigini,
bir lokantaya oturduklarini, orada Su ile agabeyinin kendisinin kardesi
olduklarindan dolayi akraba olduklarini söylemesinden sonra zamanla görüsmeye
baslamalarini, duyarliliklarinin ve
kullandigi dilin ayni olmasini, onu sevdigini söylediginde
sasirmadigini, okul çikislarinda ürkek adimlarla merdiveni inisini, kendisini
gördügünde yüzünde canlanan sevinci, sicak sokulusunu, düsleri anlatirken
animsiyor. Bir yildir devam eden iliskisinin oldugunu görüyor. Ona kart yazma
ihtiyaci hissediyor.
Evdeki yalnizligin üçüncü
gününe girdiginde; sürekli evde bulunmanin esyayla insani yakinlastirdigini,
onlarin dilini kesfetmesini sagladigini düsünürken babasi ariyor: “teslim ol,
bastakilere güven” diyor. Bunun üzerine babasinin dediginin elbette onlarla iyi
geçindiginiz zaman olacagini, o zaman problem olmayacagini; ama anlasmazliga
düstügü zaman bastakiler güler yüzünden siyrilip, cop olacagindan, zulmün
aracina dönüseceginden, babasinin dedigi gibi olmayacagindan, babasinin isin
tek yönünü gördügünden bahsediyor. Gazetelerde sarilarin büyük sefi Seyfi’yi
görüyor, yine kara gözlüklü resmini bastiklarini, ülkeyi kurtaracagini iddaa
ettigini, ama halkin kurtaricisinin gözlerinin görülmediginden ve güç kimdeyse
söz hakkinin onda oldugundan sikayet ediyor. Henüz kimsenin yakalanmadigindan
ve kendisi gibi aranan olan arkadaslari aklina geliyor, arkadaslarindan biri
olan Latif’ e tehlikelerin üzerine gitmeyi sevmesi özelliginden dolayi kaçmayi
yakistiramiyor, onun kurtarilmis bölge diye bir seyi umursamadan kirmizilarin
arasina girdigini, onlarin uzattiklari bildirileri gözleri önünde yirttigindan
bahsediyor. Diger bir arkadasi olan Seçkin’in her seyi analiz etme özelliginden
ve duygularindan çok akliyla hareket etme özelliginden dolayi arandigini duysa
bile paniklememis olmasini ve en az zararla nasil kurtulurum diye hesaplamaya
basladigini gözü önüne getiriyor, diger bir arkadasi Bilal’in kirmizicilara
karsi yapilan kavgalarda en önde oldugunu, dövülmekten, yaralanmaktan
korkmadigini, arkadaslari için risklerden çekinmediginden ve sari gömleklilerin
adaletini reddedip sonuna kadar kaçacagini, yakalansa dahi bana ne olur? Düsüncesinden
uzak olacagini ve inandiklarini savunacagini düsünüyor. Diger bir arkadasi olan
Ata’nin iri gövdesine ragmen derin bir duyarliligin oldugunu, masum ve samimi
oldugunu, ailesine-dostlarina yük olmamak ve sikinti yasatmamak için,
asilacagini bilse bile teslim olmayi tercih eder diye düsünüyor.
Yeni güne basladiginda kar
yagisi oldugundan bir dogu sehrine olan yolculugunu animsiyor, bu sehrin
kendisi etkilemesinin nedeni mavici diye bilinmesi oldugunu söylüyor, sehre ilk
inisini, sehrin hava sartlarinin kendini etkiledigini anlatiyor. Bir gün
fakülteye giderken yanindan kosturarak paltolu sahislarin geçtigini, merak edip
hizlandiginda ileride yerde yatan birisini gördügünü, boylu boyunca karin
üzerinde yattigini, basinda kanlar aktigini gördügünü ve elinde parçalanmis bir
kirmizici gazetenin oldugunu gördügünü, bu kan ve siddetin düsündügü mavicilgin
disinda kaldigini düsünüyor ve arkadaslarina
bunu söylediginde arkadaslari onlar vurmadan biz vurmaliyiz diye ikna etmeye çalistigini söylüyor.
Adaletin ve iyiligin açik saçik saflarinin olmadigina dikkatini çekiyor.
Giyabi tevkifi açiklandiktan
sonra ilk defa sokaklara, sehre iniyor. Dolmusta bir sariya rastliyor. Ona
giydirilen kiyafetle kisiliginin düzen altina alindigindan bahsediyor,
kendisinin aranmasini bilmesi durumunda kendisine biçilen kimlige aninda
bürünebileceginden bahsediyor. Dolmustan inip sokaklarda dolasirken karisik
dönemlerle gezdigi andaki durumu karsilastiriyor, eskiden Azrail öpücügüne denk
gelmemek için ne kadar temkinli davrandiklari aklina geliyor, sokaklarda dolasirken
mücadele ettigim halkim, sizlersiniz diyerek bagirmak istiyor, ne derler bana
diye düsünüyor, gurbet ellerde ölmek istemedigini ve yasamak istemedigini
belirtiyor.
Eve tekrar geliyor, anilari
zihninde canlanmaya devam ediyor. On dokuz yasinda dogudaki o buzlar sehrini
terk edip, bozkir sehrine geliyor, bu sehirde kirmizlilarin kalesi oldugu için
nasil davranacagini bilmiyordu. Bu sefer roller farkliydi, oradakiler doguda
dövülen o çocugun arkadaslariydi. Aslinda gerçek öyle degildi, bunlar dövülüp
kenara atilan çocugun degil, siyaha paltolariyla telasla kosturan mavici
saldirganlarin kardesiydi, asil ayrim zalimlik ve masumluk oldugunu, kimsenin
bu çizgiyi göremedigini anliyor ve kuyrukta bulunan birisinin basina toplanip
pis mavici diye dövüyorlardi. Kaydi yaptirip disari çiktiginda döveninde
dövüleninde birbirini tanimadigini sadece buna sebep olanin düsman kelimeler
oldugunu anliyor. Bir gün yurtta kalan bir arkadasinin ziyaretine gittiginde,
kantine birisi gelip, suradan ögrenci var mi diye bagirinca elini kaldirip
benim demesi, üzerine toplantiya çagrilmis, toplantida okul baskani olan Metin
ile tanismalarini, toplantidan sonra kantine gidip çay içmelerini, sohbet ettikten
sonra Metin ile Metin’in evine gidislerini ve onlara katildigini söyledigini
hatirliyor.
Ertesi gün Latif’in
yakalandigini ögreniyor, Latif’in kendini ezdirmeyecegini, dövseler bile
karsilik verecegini, diger arkadaslarinin nerede oldugunu, Su’nun durumunu,
yakalanmasi durumunda bahari görmeden, dünyayi görmeden demir parmakliklar
ardinda yasamayacagini belirtiyor. Kimsenin kendi konustugu dili
konusmadigindan yakiniyor, Su’ya kelimelerin anlamini vurgulama seklini
anlatiyor: “Konustugun zaman içinde sen ol; kelimeleri
rastgele art arda dizme. Söyledigini sadece anlamayayim, ayni zamanda
hissedeyim. Kelimeler içindeki anlama dokunsun ki, ben de onlarla sana
dokunabileyim." demesi üzerine ilk kez el ele tutustuklarin ve orada ona
Özgür Ol isimli siiri peçetenin üzerine yazdigini animsiyor.
Metin ile
geçirdigi iki geceden sonra yurda tasinmaya karar veriyor, yurda tasindigi ani,
yurdun sartlarini göz önüne getiriyor. Gecelerin birinde yurtta nöbete
kaldiriliyor, yurt çevresinde silahsiz ve kendisiyle birlikte yurdun diger
tarafinda silahli birisiyle nöbete basliyorlar, nöbet sirasinda tehlike aninda
ne yapacagini, kendisine niçin nöbet tutturduklarini, okula gelis anilarini,
hiç tanimadigi insanlarla omuz omuza verecegini düsünüyor, saat bes civari bir
otomobil yurdu kursunlayip kaçiyor, pesinden ikinci otomobil gelip kursunlayip
kaçiyor, kendisini nöbete kaldiran
gelip durumu soruyor, birazdan sarilar gelir durumu anlatirsin deyip ayriliyor.
Sarilar gelip sorular soruyor, gece disarida ne isin vardi diye sorunca
tereddütte kaldigi için, ifade almak için alip götürüyorlar. Sarilari içinden
hem görevlerini yapmiyor, hem de üste çikiyorlar diye elestiriyor. Kendi
kendine niçin o kirmizi otoya dikkat etmedin, sarhoslar diye es geçtin diye
hayiflaniyor. Sarilarin binasina geliyor, ya beni yurdu taramakla itham
ederlerse diye korkuyor, nezarethaneye girmeden önce cepleri bosaltiliyor,
ceplerin insan için mahremiyet tasidigini ilk orada anliyor, gözaltina
alinirken sarilarin orada bulunan küçük kiz hakkindaki igrenç konusmalarina
sahit oluyor. Nezarethanede odadaki sahisla muhabbet ettikten sonra uyumaya
çalisiyor ama kiz aklina geliyor ve saldiri ani aklina geliyor, nezarethaneden
çikmayacagindan, kendini burada unutacaklarindan korkuyor.
Ertesi gün
nezarethaneden ifade alinmak için çikan sekiz kisiden biri olarak, en üst kata
çikarilip, yurdu tarayan aracin terk edilmis oldugunu söyleyip, serbest
birakiyorlar. Nezarethane çikisinda –im ekinin degerini anliyor.
Bu olaydan dört
yil sonra Latif pusu kurularak kardesinin vuruldugu haberini veriyor.
Kardesiyle geçen günleri, kardesinin fiziki özellikleri, yüz hatti,
davranislari gözü önüne geliyor, evdekilerin ne halde oldugunu düsünüyor.
Kendine metin olma sirasi sende demekten nefret ettigini, kendisini elinden
gelse kirmizlarin hepsini öldürecegini belirtip, intikam hirsi bürüyor. Aklina
kardesini kendisinin mavici yaptigi geliyor, sirf kendisi mavici diye
kardesinin de onu örnek alip mavici oldugunu hatirliyor. Küçücük merminin
kardesini nasil öldürdügüne hayret ediyor, kimsenin acisini kendisi kadar
hissedemeyecegini düsünüp, kardesini öldüreni bulup en agir sekilde intikam
almak istiyor. Kardesinin gittigini kabullenmeye çalissa da kabullenemiyor,
kardesinin ölüm aninda keske yaninda olabilseydim de basini yere vurmadan
tutabilseydim diye içinden geçiriyor ve sadece intikam duygusuna yaslanip
ayakta duruyor. Eve geldiginde kardesinin odasina girip, son gecesinde bedenine
son kez dokunan yatagi düzeltilmemis yatagina bakiyor, ölümün en hazirliksiz
anda geldigi gerçegiyle yüzlesiyor ve son defa görmek üzere morga gidiyor.
Morgda kardesine baktiginda, zihnindeki son resminin kendisini yolcu ederken
otobüsten gördügü gülümseme oldugunu fark ediyor. Cenaze töreninden sonra
kardesini tabutun içinde mezarliga dogru götürürken toprak varligimiza hayat
veriyor, sonradan yine ona dönüyoruz diye düsünüyor ve kardesini defnedip onun
aksaminda evden arabayla beraber geldigi arkadaslariyla ayriliyor.
Arabaya
bindiginde Latif merak etme her seyi hallettik deyip ileride Ata ile
bulusuyorlar, Ata kardesini vuranlarin sorumlusunun Selim oldugunu söylüyor ve
adresini bildigini ve intikamini alacaklarini söylüyor ve dördü birden kimse
fark etmeden kasabaya dönüyorlar. Kasaba kendisini mavici yapan çocukluk
arkadasi Hasan’in evine gidip orada saklanmaya basliyorlar, evin içinde Ata
makineli silahlari ve makinelileri dagitiyor, eylem planlari yaparken kapi
çaliyor, isiklar kapali oldugundan kapiyi çalan geldigi arabaya dönüp gidiyor,
ama evin güvenilir olmadigini düsünerek
silahlari ve dinamitleri alip yirmi bes kilometre uzakliktaki Ata’nin
arkadasinin çiftligine gece birden sonra yola çikiyorlar. Sabah variyorlar ve o
gece orada kalip, planlar yapip, planlar bozuyorlar. Öldürmek için o kadar
yabanilesmediklerini düsünüp, acilarina ragmen eylemden vazgeçiyorlar, eylem
yapmak için vazgeçtikleri Selim’e birkaç gün sonra baskalari eylem yapiyor. Bir
yerde bitmeli diye düsünüyor, zulmün, cinayetlerin, siddetin dünyasindan geçerek asla insani hayal
kurulamayacagini düsünmeye basliyor ve kardesini vuranlara da sonsuz bir
merhamet hissi içinde büyümeye basliyor.
Romanin final kisminda baskarakterin
evi ihbar ediliyor, sarilarin operasyon için yola çikislari, eve giris için
hazirliklarini, eve girme sekillerini anlatiyor. Eve girdikten sonra odalarin
bos oldugu anlasiliyor, sarilarin sefi kitapliga yönelip çekmeceyi açinca bir
tomar kagit çikiyor, kagida baktiginda
“biraz önce giyabi tevkifim çikti” diye basliyor yazi ve en üstünde tutku dedi
bilge diye ayri bir yaziyi görüyor, günlük mü tutmus diye düsünerek yaziyi
koltugunun altina sikistirip, disaridaki arkadaslari gönderip iki kisiyle
birlikte eve gelme ihtimaline karsi evde bekliyorlar, beklerken de sarilarin
sefi notlari okuyor. Bes gibi yaziyi bitiriyor. Sokaklarin dili oldugunu
anlatan baska yaziya bakiyor, onda sokaklarin dili oldugunu, dolasildikça
ögrenildigini, sokaklarin yolcularina, kendi dilinde seslendigini,
Duvar ben sessizligim, agaç ben umudum, pencerenin
ben iç dökme istegiyim dedigini belirtiyor.
Sonuç olarak; kelimelerden olusan
mazeretler dökülen kani böyle mesrulastirabiliyor. Insanlar kelimelerden
dolayi birbirlerine düsmanlik besliyorlar. Kelimeler gerçeklikle,
dogruyla aralarina bir perde gibi girebiliyor. Kafasi kirilan bir çocugun masum
oldugu kafasinin neden kirildigi soruldugunda, onun arkadaslari da bizim
arkadaslarimiza vurdu, simdi vurma firsati olmadigi için vuramadi, ilerde
firsatini buldugunda illa ki vuracakti, vurmadan
biz vurmaliydik deyip, uyguladigi siddeti örtbas etmek için veya hakli olduguna
inanmak için kelimelerin arkasina saklanabiliyor, birileri tarafindan
saklandirilabiliyor, olup biteni evirip çevirip birbirilerine yabanci gösterebiliyor, bunlarin
sonucunda bütün bu arkasina siginilan sözler söylenip geçiliyor ama bu sözlerin arkasindan yapilan siddet bulasmis,
kana bulanmis ve zulme ugramis hayatlar geride tüm aci gerçekligiyle kaliyor.
SEKSENLER
ISIGIN GÖLGESI
M.Naci BOSTANCI
Granada