PARÇALANMIS ADALET (Türkiye'de Özel Ceza Yargisi)

PARÇALANMIS ADALET (Türkiye'de Özel Ceza Yargisi)

Fevzi BOZKURT
Felsefe


     Türkiye demokratik mücadelenin hukuka yansimasinin net islendigi ülkelerden biridir. Ülkemizin adeta bir hukuk laboratuari olmasinda batinin 200 yilda olgunlastirdigi modern toplum projesini bizim 87 yillik Cumhuriyet tarihine sigdirma zorunda kalmamizin yarattigi geriliminde muhakkak payi vardir.
   Aslinda kitabin giris cümlesi olan yukaridaki ifadeler adeta koskoca kitabin özeti gibi duruyor karsimizda. Sanirim bizim en büyük problemimiz bir türlü dengeyi tutturamamak. Nasil mi?
 
Çok geriye gitmeden son 30 yilimiza baktigimizda özgürlük mü güvenlik mi bir türlü olmasi gerektigi yerde durmamis. Bazen güvenligi ön plana alarak insan hak ve özgürlükleri noktasinda çok büyük gasplar yapmis, bazen de özgürlügü ön plana alip güvenlikten taviz verilmis.
 
Ülkemizde herhangi bir olayda bundan kasit adi olayda suç isleyene suçlu gözüyle bakilir ama siyasal suçluya bir suçlu gibi degil de bir düsman gözüyle bakilmaktadir. Aslinda tüm mesele buradadir. Bu bakis açisinin ortaya çikmasinda bizim yüzyillardir ''millet devlet için vardir '' anlayisinin toplum üzerinde yarattigi kendini koruma refleksi algisi olarak da adlandirilabilir.
 
Hukuk devletinde; bireyin özgürlügü ve güvenligi esit ve sartlari daha önceden belirlenmis bir biçimde dagitilmis olmalidir. Zira bireylerin ne özgürlügü ne de güvenligi bir kimsenin “hatasi”, “dikkatsizliginin” veya “orantisizligina” feda edilemeyecek kadar degerli ve önemlidir. Bu açidan, bireylerin birbirinin özgürlük alanina müdahale etmesi, kendi güvenligini tesis etmek için bir baskasinin özgürlük alanina zarar vermesi halinde “devletin yargi organlari” devreye girmekte ve faili cezalandirmaktadir. Toplumda bireylerin suça yatkin olmasinin ön kabulü ile hareket edilerek çesitli kanunlar çikarilmis ve bireyler bu yolla kontrol altina alinmaya çalisilmistir.
 
Ancak; polisin  konumu daha önemli ve farklidir, zira her bireyin güvenligi saglama ve özgürlügü saglama yetkisi ve görevi yoktur. Oysa; polis bu konu da belki de tek yetkili birimdir. Bu nedenle onun yapacagi bir ihlal digerlerinden daha zararli sonuçlara ulasmaktadir. En basit biçimde örneklendirirsek, 1 Mayislarda müdahale sinirinin bir kere asilmasinin ardindan her yil bu konuda ülkede çesitli tartismalar çikmakta ve güvenlik güçleri basin-yayin organlarinda “adeta” yargilanmaktadir. Bu ise hem devletin hukuk devleti oldugu anlayisina gölge düsürmekte; hem de bireylerin zihniyetinde devletin kurumlarinin mesruiyeti sorusunu dogurmaktadir. Tüm bunlardan öteye ülke bir çesit korku devleti olma yoluna girmektedi.
 
Yapilan hak ihlallerinin önüne geçilmesinin en büyük araci polisin bu konuda egitimi olacaktir. Polis bu konuda egitim aldikça isler daha demokratik bir sekilde isleyecektir.polisin son yillarda yaptigi atilimlarda  imaj sorununu önemli ölçüde düzelttigi gözlenmektedir.
 
*********Polis bireylerin ölümüne neden olmayacak, fakat etkisizlestirecek silahlarin kullanilmasi saglanmalidir. Polislerin “psikolojik” durumunun düzenlenmesi için; is ve çalisma sartlari gözden geçirilmeli, ihtisaslasma esasinda dayali olarak, polis sayisi arttirilmalidir. Orantisiz kuvvet kullaniminin sonucunda etkin adli ve idari sorusturma yapilmali ve polisin bu konuda tazminat açisindan da yükümlü olacagi bir düzenleme yapilmalidir.*****
 
Son olarak sunu söylemeliyiz ki; hukuk devleti içerisinde güvenligi saglamak ve özgürlügü korumak, kanunlari yürürlüge koymak, sözlesmeleri imzalamakla gerçeklesemez, bunun için samimi olmak ve özümsemek gerekmektedir. Bunun yaninda bu alana bütçeden ciddi paylar ayrilmalidir. Zira hukuk devleti olmak her anlamda pahali bir istir.
Su an ülkemizdeki hukuk düzeni isleyis açisindan sikintilidir. Hukuk toplum arasindaki fertler arasindaki anlasmazligi çözüp toplumun huzurlu bir ortamda adilane bir hayat sürmesi saglamaktan ziyade devletin kendi ortaya koydugu anlayisin disinda bir ses geldigi zaman o sesi kesmek için bir baski araci haline gelmistir hukuk.
            
Devletin siyasi suç olarak nitelendirdigi bütün suçlara karsi korkutucu yanini ortaya koymasi, baslica iskence savunma haklarinin ihlali hukuka aykiri delil elde etme, saniktan delile gitme anlayisi, bir davetiye ile savciliga gelebilecek kisilerin sabaha karsi evlerinin basilmak suretiyle, darp edilen konuyla iç ilgisi olmayan özel konusmalarin ayiklanmayarak iddianameye konulmasi ve bu özel konusmalarin medyaya servis edilerek kisilerin itibarsizlastirilmasi, seçilmis belediye baskanlarinin uyduruk gerekçelerle tutuklanmasi gibi.
 
Yukaridaki cümleleri çogaltmak mümkün, Iste yukarda belirttigim ifadeler devletin çatlak sesleri susturma araci olarak gördügü hukuku uygulayis biçimi. Bu açidan bakildiginda bu konuyla ilgili en spesifik örnek ''KCK'' davasidir. Yukarda belirttigim tüm hukuk disi uygulamalar hukukun içerisinde yapilmaktadir.
            
Ceza muhakemesinin vatandas açisindan önemi sudur. Bir insan hayati boyunca hiç suç islemeyeceginin sözünü verebilse bile, hiç sorusturulmayacagini veya yargilanmayacagini taahhüt edemez.
            
Ceza kanunlari suçlular hakkinda uygulanirken, ceza muhakemeleri usul kanunu ise suçlu suçsuz tespitleri yapilmadan önce basvurulan kanunlar oldugu için herkes hakkinda uygulanabilir. Iste ceza muhakemeleri usul kanununun önemi de burada basliyor. Hatta diyebiliriz ki ceza muhakemeleri usul kanunu masumlarin kanunlaridir.             
 
Masum bir insan için birakin cezalandirilmayi yalniza sorusturulmak veya haksiz yere yargilanmak dahi çok yipraticidir. Insanin yasam sevincini elinden alir, yorar, uykularini kaçirir, sagligini bozar, aile düzenini etkiler, hayatini alt üst eder.
            
Iddianameler; hazirlayanin ideolojik bakisini, iç dünyasini yansitmamalidir. Iddianameye yazilacak hususlar CMK 170. maddesinde belirtilmistir. Savci dava açmadigi kisileri suçlu gibi gösteren, itibarini sarsan açiklamalarda bulunamaz. Kisilerin özel dünyasina el atamaz. Savci sorusturulan kisinin kamuoyunda ögrenilmesi durumunda sorusturmayi öncelikle hele tutuklama verilmisse en hizli biçimde bitirmek durumundadir. Toplu siyasi davalarda tutuklamamanin üzerinden 1,5 sene geçtikten sonra iddianameler hazirlanmakta. Kovusturmanin baslamasi çok uzun süreler sonra gerçeklesmektedir. Örnegin Diyarbakir KCK Davasi gibi.
            
Açikça söylemek gerekirse Türkiye'deki yargiç ve savcilarin mahkemelerin büyük çogunlugu 60 yil önceki yasa mantigiyla çalismaktadir. oysa su andaki mevcut mevzuata göre kural sorusturma ve kavusturmanin tutuksuz yapilmasidir. Ancak pratikte baktigimizda durumun bunla hiç bir alakasi yoktur. Tutuklama bir tedbir olmasi gerekirken bir cezalandirma yöntemi olarak karsimiza çikmaktadir.
            
Mahkemelerin istisna olarak uygulamasi gereken tutuklama tedbirini genel pratik bir uygulama dönüstürdügü apaçik ortada. Bu yüzdendir ki Türkiye deki hapislerin yarisi hükümlüdür yarisi da hatta yarisindan çogu da tutukludur. Ortaya çikan bu oran ülkemizde yarginin modern mahkeme esaslarini hiçe saydiginin somut bir göstergesidir.
            
Bir baska sikinti ise gazetecilerin tutuklanmasi. Basina yaptigi açiklamadan dolayi Hrant Dink hakkinda, kendi yargilandigi davayi etkilemekten dava açilmisti. Hrant Dink öldürüldükten sonra bu dava da düstü. Insanin kendi yargilandigi davayi etkilemek suçlamasiyla yargilanmasi, bize özgü bir hukuk komedisi olsa gerek. Fakat daha sonra bu suçlamalarla yüzlerce gazeteci yargilandi ve mahkûm edildi. Her ne kadar bu suç tipleri basin ve yayin organlarina özel düzenlenmeler olmasa da, uygulamada bu maddelerin magdurlari sürekli basin-yayin mensuplari oldu.
            
Ülkemizde birde çift basli yargi anlayisindan ortaya çikan bazi sorunlar vardir. Askeri yarginin varlik amacinin disinda genis bir yargi alaninda olmasi adeta özerk bir yargi meydana getirmistir.
            
Bu duruma en güzel örnek emekli Deniz Kuvvetleri Komutani Özden ÖRNEK' e ait 2003-2004 yillarina ait darbe girisimlerini anlatan günlüklerdeki eylemlere iliskin yargi sürecinin islemeyisidir. Günlüklerin Nokta Dergisinde yayinlandiktan sonra Özden ÖRNEK’in sikâyeti ile Nokta Dergisi Alper GÖRMÜS hakkinda Bakirköy Cumhuriyet Bassavciligina dava açilmis bunun yani sira günlüklerdeki darbe iddialari ciddiye alinarak Özden ÖRNEK hakkinda sorusturma baslatilmistir. Ancak savcilik kendini bu konuda yetkili görmediginden daha sorusturmaya baslamadan evinden Genelkurmay Baskanligi Askeri savciligina gönderilmistir.
            
Eger Özden ÖRNEK pasa emekli olmadan bu günlükler ortaya çiksaydi atifta bulunulan suç askeri ceza konumunda düzenlenen bir askeri suç olmamasina ragmen askeri mahalde islendigi için pasa yine askeri mahkemede yargilanacak ve söz konusu mahkemede kuvvet komutaninin amiri olmayan ve rütbe ve kidem bakimindan kendinden ast olan kisilere adilane bir karar verecek!
            Çift basli yargi sisteminin ortaya çikardigi sorunlardan biriside birçok sanigin yargilandigi JITEM Davasidir. Asker kisilerle sivil kisilerin birlikte isledikleri iddia ''Cürüm Islemek Için Tesekkül Olusturmak''  bir suçu söyletmek için iskence yapmak '''Taammüden Adam Öldürmek '' suçlarindan dolayi 2005 yilinda Diyarbakir 2. Agir ceza mahkemesinde açilan davada adli yargi mercii saniklarindan bir kisminin asker olmamasi gerekçesiyle görevsizlik karari vermis ve kesinlesin kararla birlikte dava dosyasi Diyarbakir 7. Kolordu Komutanligi Askeri Mahkemesine gönderilmistir. Askeri Mahkeme ise saniklari TSK ile iliskilerinin kesilmis oldugunu yüklenen sularinda askeri suç olmadigi gerekçesiyle görevsizlik karari vermistir.
            
Böylece çift yargi içinde bir görev kargasasi meydana gelmis ve belirsizlik nedeniyle mahkeme koskoca 4 yil geçmistir. Yukarda belirmeye çalistigim bu yargilama hususlarina bakildiginda ülkemizin geriye dönük kötü aliskanliklarinin etkisi vardir. Istiklal Mahkemeleri, sikiyönetim kanunu, olaganüstü hal kanunu gibi kanunlar kisa zamanda sonuç aliyor gibi gözükseler de aslinda üstünlerin hukuku gibi bir durum ortaya çikiyor.
            
Ülkemizde son zamanlarda sikça duydugumuz cümlelerin biriside yargiyi etkileme çabasidir. Kamuoyuna mal olmus birçok davada birçok kisinin kurdugu cümle bu. O yüzden bizde bu çalismamizin basligini sünmüs adalet koymakla haksiz sayilmayiz.
            
Basbakanin Ergenekon davasini kastederek kendinin davanin savcisi, ana muhalefet liderini davanin avukati olarak ilan etmesi bir basbakan yardimcisinin, anilan davadan yargilanan iki gazetecinin tutukluluk durumlarinin hukuka aykiriligini savunmasi üzerine Adalet Bakaninin bu sözleri yargiyi etkileme çabasi olarak bulmasi. Genelkurmay baskaninin islak imza davasiyla ilgili olarak ''bu sadece bir kâgit parçasidir'' demesi hukukun siyasetten ne kadar bagimsiz oldugunu gösteriyor degil mi?
            
Herkes kendince bakiyor ona göre yorumluyor ve ona göre sonuç çikarmak istiyor. Hukuk nereye çekersen oraya gidiyor.
            
Türkiye’de hukukun, cumhuriyetin kurulusundan bugüne bir zümrenin kendi iktidarini kurma ve muhafaza etme aracina dönüstügünü söylemek pekâlâ mümkün. Özellikle ceza yargisi seyri bu ideolojinin yansimalariyla dolu. Hatirlayalim: ‘Rejim Düsmanlari’nin yargilandigi Istiklal Mahkemeleri, Adalet Partililerin yargilandigi Yüce Adalet Divani, ‘anarsist/komünist’lerin yargilandigi Sikiyönetim Mahkemeleri, bölücü/terörist’lerin yargilandigi Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve neredeyse tüm muhaliflerin yargilanabilme tehdidi ile karsi karsiya oldugu günümüz Özel Yetkili Agir Ceza Mahkemeleri. Yine bu seyre paralel giden Hiyanet-i Vataniye Kanunu, Seyh Sait Ayaklanmasi sonrasi çikarilan Sark Islah Plani, Dersim Isyani’na katilanlar için çikarilan Tunceli Kanunu, 1402 sayili Sikiyönetim Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu. Cumhuriyet tarihinin neredeyse tamami yukarida belirttigimiz mahkemelerle ve yasalarla dolu. Bir rejimin ilk kurulusunda bu olaganüstü yasa ve mahkemelere basvurulmasi kismen anlasilabilir. Fakat nasil oluyor da 87 yil boyunca bu kurulus anlayisi ve düsman algisi kesintisiz devam edebiliyor.
            
Tüm bu anlattiklarimizdan bir sonuç çikaracak olursak ülkemizdeki hukuk anlayisi dostlar alisveriste görsün hukuk anlayisidir. Yazilan, uygulamaya koyulan maddelerin gerçekten toplumun huzurunu temin için uluslararasi alanda kabul gören, insan hak ve özgürlülerine ön plana alan maddelerin uygulayicilari bakimindan inanilarak bagimsiz ve objektif bir sekilde isletilmesi gerekmektedir. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin devami niteligindeki ''özel yetkili agir ceza Mahkemeleri'' modelinin uygulamaya konmasi, göz ardi edilen sanik ve müdafi haklari, askeri yarginin dogurdugu sonuçlar, gizli tanik uygulamasinin tarafli ve suçlayici olmasi ve en önemlisi son çare olarak uygulanmasi gereken tutuklama kararinin bir kural haline gelmesi, ülkemizin yargisinin içerisinde bulundugu sikintili durumu ortaya koymaktadir. Bu yanlistir. Bundan dönülmesi lazimdir. Aksi takdirde 87 yildir devam eden bu kisir döngü yine belli bir zaman sonra kendi muhaliflerini ortaya çikaracak ve adaleti bir sorunlar yumagi ile karsi karsiya birakacaktir.
 
            
Bu asamada söyleyecegimiz sudur: Bugünlerde herkes sagduyulu olmak durumdadir. Demokrasiye ve hukuka inanan herkesin kendine yapilinca “yargi bagimsiz degil”, baskasina yapilinca “yargiya müdahale etmeyin” dememelidir. Bu samimiyetsizlik olur. Yargi yargiligini, siyasetçi siyasetini, gazeteci gazeteciligini, yani herkes isini yapmali. Bu yapilmazsa her sey içinden çikilmaz hale gelecektir. 
 
Özetle, yargiyi herkes serbest birakmali ki, adaletli sonuçlar ortaya çiksin. Meselelere haklar, hürriyetler, özgürlükler ve demokrasi perspektifinden bakilmali.
 
ADI                               : Parçalanmis Adalet
YAZARI                        : Haluk INANICI
BASIMEVI                    : Iletisim
BASIM TARIHI             : 2011 /277 Sayfa

Benzer Kitaplar