Oyunun Adi KONTRA - ERGENEKON

Oyunun Adi KONTRA - ERGENEKON

Fevzi BOZKURT
Ekonomi


     
Ergenekon! Kamuoyunun tabiriyle asrin davasi, asrin olayi. Yoksa uzun uzadiya anlatilan bir masal mi? Ya da masal havasinda bir operasyon mu? Ergenekon korkutucu  siyasi hedefleri güden bir ‘karsi’ operasyondur. Karsi tarafi, yani gericiligi savunup degisime direnenler; emperyalist güçlere karsi direnenleri, tepkili olanlari, laiklik yandaslarini, Cumhuriyeti savunanlari, bölünmeye karsi olanlari, muhalefet yapanlari ve düsünmeyi hayat biçimi yapanlari etkisiz hale getirmektir.
Ergenekon da olanlari anlamak için üç boyutlu bir film izleme çabasina girerek farkli bir açidan bakmak gerek. Bunun kestirme ifadesi Ergenekon’u  anlamak için onu tam tersi yönden okumak gerek. Nasil diye soracak olursaniz suan Türkiye de askeri darbeden bahsedilerek sivil bir darbe yapilmaktadir.
Operasyonun temeli Analiz–Yeniden Yapilanma,Yönetim ve Gelistirme Projesi Istanbul/29 Ekim 1999 tarihine dayanmaktadir.TSK içerisinde faaliyet gösterdigi iddia edilen Ergenekon isimli gizli bir örgütlenmeden bahsedilmektedir. Ilk etap da bir karapara operasyonu olarak anlasilmistir. Baslang safhasinda baska bir isimle gazeteci-yazar Fehmi KORU ve Faruk MERCAN yogun bir sekilde arastirma içerisine girmistir.
se yazilari ile baslayan bir karapara operasyonunun isim verilmeden çigirtkanligi yapiliyordu. Ilk kez Ergenekon adini; Faruk MERCANIN yazisindan etkilenen Fehmi KORU telaffuz etmistir. Bütün bu isimleri geçen yazarlar ve bunlara ilaveten Cüneyt ÜLSEVER de yurt disindan getirilen karaparanin operasyonu olarak ifadelerde bulunmuslardir. O Ergenekon raporunun amaçlarindan yalnizca biri, Tür­kiye'den yurtdisina transfer edilen ve Isviçre bankalarinda oldugu tespit edilen paralari getirmekti. Yapilan arastir­maya göre de bu bilgiyi 2000 yilindan itibaren takip eden tek kisi Faruk MERCANDI. Dönemin Iç Isleri Bakani Saadettin TANTANda bu paralarin pesindedir. Ancak yurtdisina giden "karaparalari" getirmek hiç de kolay degil­dir.
Herkesin tartistigi darbe günlüklerini sayfalarina tasiyan NOKTA dergisi ve bu haberleri yapan sahislar hiçbir zaman arastirilmadi ,sorgulanmadi. Ama her seye ragmen emperyalist güçlere ve bu gücün en büyük temsilcisine Amerika Birlesik Devletlerine destek verenler maalesef bu devlet ve devletin basindaki hükümet oldu. Bir CHP milletvekilinin ortam dinlemesi ile ilgili Türkiye ye getirtilen cihazlarin nerelere verildigi bu cihazlari hangi kurumlarin kullandigi konusunde bir soru önergesi verdi ve cevap gelmeyince, Basbakanin özel bir istihbarat birimi kurdugu ve bu cihazlarin bu birimlere verildigi iddiasinda bulundu. Dünyanin her yerinde casusluk ve gizli operasyonlarin kurumu CIA hemen hemen her ülkede kontra operasyonlar darbeler ve provakasyonlar kurguladi. Bunlarin tamamini anlatarak, yazarak açiklamak mümkün degildir. Ancak akilda kalan bazi operasyonlar özet olarak iletilebilir. Bizim ülkemizde ise emperyalist güçler ve temsilcileri karsi operasyonu kurgulayarak Ergenekon adi verilen sürecin baslang isaretini verdi. Bu yolda bütün teknolojik (Yazili ve Görsel medyayi, Interneti v.s.) imkanlari seferber eyledi ve üst düzeyde kullandi.
Ortada; Karsi taraf olarak görünen, gazetecilik ve yazarlik yapan bir sahsin 2000li yillarda yazdigi ve dillendirdigi Ergenekon raporundan beslenerek hazirlanmaya çalisilan bir iddianame var. Ortaya çikarildigi düsünülen sözde terör örgütü de onlarin bilinmezligine takilarak bilinçsiz bir sekilde hava bosluguna düstü. Isimler ortaya çikarilmis fakat sahislarin islemis oldugu yada sahislara yüklenen cürümleri ne bilen var nede söz eden. Yapilan isin ve sorularin hiçbir yaniti yok. Yazilarindan beslenilen ve iddianameye temel olusturan, ismi çok sik telaffuz edilen gazeteci-yazar  Faruk MERCAN, Sorusturma sirasinda gözaltina alinan üst düzey bir askeri personelin polise verdigi ifadede dile getirdigi "Encümen-i Danis" hakkindaki yazisini 2004 yilinda Aksiyon dergisinde yazmistir. Birinci Ergenekon olarak anilan yapilanma NATO baglantili oldugu degerlendirilmektedir. Ikinci Ergenekon olarak adlandirilan yapilanma ise 1998-2001 yillari arasinda sarsilan ve yikilmaya yüz tutan ülke ekonomisine katki için, yurtdisi temasli ve kaynakli karaparanin bitirilmesine yönelik ve ülke ekonomisini yeniden ayaga kaldirmak ve canlandirmak için hazirlanan bir raporun adidir. Amaç Türkiye'den kaçirilan ve Isviçre bankalarina götürülen karaparanin önü kesilerek gidenlerinde tekrar getirilmeye çalisilmasina yönelik bir girisimdir. Aslinda arastirilan dosyada eli silahli militan isimleri yerine bilgisayar korsanlari kullanilarak ülkeden kaçirilan paralari geri ülkeye kazandirmak için hazirlanan bir raporun var oldugu belirtildi.  
Aslinda bütün bu yapilanmanin tek bir amaci vardir, Türkiye’nin varligini borçlu oldugu Türk Silahli Kuvvetleridir. TSK’nin eksikliginin gözetlenerek bosluga düstügü bir anda Türkiyeyi alt-üst ve yerle bir ederler. Onun için akli basinda her yurttasin Türk Silahli Kuvvetlerinin arkasinda durmasi lazim. Karsi tarafin karsi devrimi süreci tamamlamak üzere. Aslinda Türkiyede biri uluslararasi düzeyde digeri de ülke içerisinde olmak üzere iki karsi devrim grubunu varligindan ve baskisindan söz edilmekte. 28 Subat süreci ile devletin güvenini arkasina alarak, devletin en üst düzey yöneticisinin referans yazilari yazdigi Fetullah GÜLEN ve liderligini yaptigi grubu hizli ve keskin bir hamleyle çemberin disinda birakildi. Papaz Bartholomeos'u dost edinenlerden rahatsiz olan emperyalist güçler ve temsilcileri 28 Subat müdahelesini darbe degil de post modern darbe olarak adlandirdilar. Aslinda karsi tarafin istemedigi ve bunu açikca ifade edemedigi, dillendiremedigi Türkiye Cumhuriyeti dir. Cumhuriyet rijiminin yerine nasil bir sistem getireceklerini bilmemenin sancisi ve her seferinde kullandiklari yüksek egitimli kafalari karisiyor ve rahatsizliklarini belli ediyolar. Ülkemizin ise emperyalist güçlerin kendi kontürolünden çikmamasi ve düsmanliginin kazanilmamasi gereken bir ülke olarak görüyordu ve bunu kafasinda geçirdigide tek ülke olsa gerek. Ve bu güçler Türkiye'yi Fetullah GÜLEN ile kontrolde tutmayi hedefliyor ve istiyordu. Buda demek oluyor ki Fetullah GÜLEN bu isin yakininda degil tam merkezinde olmasinin gerektigi. Ama su da unutulmamalidir ki ABD o kisinin ülkesinde iplerini eline alarak bütün organizasyonlarin temelinde olacak ve ülkede yapilacak bütün operasyonlara yön verecek durumda olmaliydi.
Ergenekon'un teknik anlamda faaliyetlerini uluslar arasi ve ülke içinde olmak üzere ikiye ayiriyor.uluslararasi yaptigi çalismalar her ne kadar tartismali bulunsada aslinda sadece ülkenin çikarlari dogrultusundadir. Orta­dogu, Kuzey Irak,Balkanlar, ve Orta Asya ülkelerindeki birçok siyasi, ekenomik ve askeri çalismalirin arkasinda aslinda dolayli olarak da olsa Ergenekon yapilanmasinin varligi göz ardi edilmemeli. Milletin menfaatleri ugruna yapilan bütün bu emeklere çok büyük düzeyde kitlenin tepkisini çekecegini zannetmiyorum. Ergenekon'un isimli yapilanmanin  Italya'daki hemen hemen es degerdeki yapilanmasi  24 Eylül 1989'da ortaya çikarilmistir. Italya'da Gladio adiyla anilan yapilanmanin desifre edilmesiyle girilen süreç Mafya, Kilise, P2 Mason Locasi, Parla­mento ve Emniyet güçleri arasindaki saklanan kirli temaslarin ortaya çikarilarak Temiz Eller adiyla kurgulanan ve akabinde yapilan seri operasyonlarla bu art niyetli yapilanmayi bitirmislerdir. Gladio'nun soguk savas dönemin­de NATO tarafindan kurdurulmasinin arkasinda SSCB'nin sol fikir ihracina karsi milliyetçi unsurlarin savas gücü olarak olusturulmasi vardi. Lakin Italya bu olusumu iyi niyetli ve devlete yönelik mesru bir yapilanma oldugunu kabul etmeyerek vermis oldugu büyük mücadelelerin ardindan tasfiye etti yada etmek zorunda kaldi. Hazirlanan raporda sonuç itibariyle yapilan degerlendirmeler ve önerilerin yer aldigi son bölümde   tuhaf bir ifade göze çarpiyor; Emir ve tensiplerinize su­nulan bu çalisma ifadesinin akabinde rapora masonik Bilderberg örgütü, Alman Nazi örgütlenmesi, Ingiliz Istihbaratinin gizli  örgütlenmelerininde olabilecegi kastediliyor.
Dile getirildigi sekilde Danistay baskininin sebeplerinin arkasinda ve bu baskinin fikir babasi Ergenekon ise, bu yapilanma ne amaçla karmakarisik eylemlerde bulundugunu, Cumhuriyet gazetesine atilan bomba ile alakali ve Danistaya yapilan saldirida da yakinen görmek mümkündür. Adina Ergenokon denen yapilanmanin; devletin refahi ve huzuru için her sahsin bu ugurda feda edilebilecegi konusundaki inanci tamdir. Sorusturmayi takip eden savcilar yüzbasi Muzaffer TEKIN ve binbasi Zekeriya ÖZTÜRK'ün tutuklanmasi yönünde talepte bulundu. Fakat yargilamayi yapan adi geçen iki sahsida tutuksuz yargilanmak üzere serbest birakildilar. Bütün bu olanlarin ardindan önemli olan savcilarin hazirlayacagi yeni iddianame ve bu iddianamede bu yapilanmaya nasil bir tanimlama yapilacagi ve getirilecegidir.
Genelkurmay Baskani Ilker BASBUGUN 14 Nisan 2009 tarihinde Harp Akademileri'nde Istanbulda yaptigi konusmasinda sivil toplum yapilanmalarin seffafligina yönelik ifadelerinde açiklamaya çalistigi ve her ne kadar ismini anmasada Fetulluh GÜLEN’in liderligini yaptigi yapilanmaya da  yorumda bulundu. BASBUG yaptigi konusmada sivil yapilanmalara katilma ve ayrilmanin hür iradeye bagli oldugu ve gönüllülük esasina dayanan seffaf örgütler oldugunu söylerken; dini içerikli yapilanmalarin daha çok kapali ve içe dönük yapilanmalr oldugunu dile getirdi. Çagdas bir toplumda; daha açik bir tanimlama yapacak olunursa dini içerikli yapilanmalarin hele birde çikar amaçli bir çevrede olusturulmus ise bunun adina sivil toplum hareketi denemeyecegini ifade etmistir. Bütün bunlara ragmen günümüzde  dini içerikli yapilanmalar, içinde bulunduklari yapinin demokratik alan içerisinde oldugunu ve konum itibariyle çok güçlü olduklarina inanmaktadirlar. Fakat zannedilen ve var oldugu sanilan gücün gerçekte olmadigi ve görüntünün yaniltici bir gölge misalidir. Bu tür yapilanmalar planladiklari hedefe ulasabilmek için Türk Silahli Kuvvetlerini kendilerine bir engel ve set olarak görmektedirler. Bu nedenle de önlerine çikan her firsattan faydalanarak ve içerisindeki faaliyetçilerin, tabandaki destekçilerinin yardimlariyla Türk Silahli Kuvvetlerine karsi etkinliklerde bulunmaktadirlar. Bütün bu yasananlarin ardindan Türkiye’nin hukuk devleti olmasi ve bu çerçevede yapilanlara Türk Silahli Kuvvetlerinin tepkisiz ve karsiliksiz birakmayacagi da bir gerçektir.    
Emperyalist güçlerin bir diger yaniltici ve aldatici imasi ise Türk Silahli kuvvetlerine ithafen yapmis oldugumuz hayali ortaklik sona erdi suana kadar yapilan bütün darbeler üstüne kalacak! Hatta bunlarin içerisinde yazdiginiz günlüklerin içerisinde kalan darbelerde olacaktir derler. Diger yandan ise, ima ettigi baska bir konuda ben bu isin gerçegini yapar ve bana da kimse dokunamaz. Fakat Türk Silahli Kuvvetlerinin yapmadigi halde adini dahi yazdigin darbeden seni sorumlu tutar adini darbeciye çikarir ve bütün bunlardan dolayida sizleri kendi usullerimizce yargilariz imalarinda bulunurlar. Yapilan bunca tehditvari tutumlarin ve hareketlerin ardindan Mehmet Ali BIRAND’in ABD de yaptigi özel görüsmelerde, tezkerenin meclisten geçmemis olmasi Türkiye adina gerçekten elle tutulur bir kayiptir. Eger 1 mart tezkeresi TBMM den geçmis olsaydi hükümet devletlin basinda çok uzun süre kalacaginin vaat edildigi yani hükümetteki siyasi güce fazladan destek vereceklerdi ama onlarin tabiriyle bu tren kaçti ve hükümet o tarih itibariyle kendi kaderiyle bas basa birakildi ve verilen destegin ve vaatlerin geri çekildigi söylendi. Nedeni ise tezkerenin % 100 emin olunmasina ragmen meclisten geçmemesi ve bunun yarattigi çok büyük bir saskinlikti. Hala hükümet devletin basindaydi ama emperyalist güçlerin kontrolünde degildi, idareden çikmisti.
Devletin basinda olanlar, yönetici yetkisini halktan alanlar halkin düsüncelerini istedikleri dogrultuda yönlendirmek isteme, ve yetkiyi ellerinden aldigi halkin inançlari üzerinde etkili olmaya çalisma, ve hatta istedigini yapamadiginda taraflara iftirada bulunmak için ortada olmayani olmus gibi göstermenin, olmusu olmamis gibi göstermekten daha kolay oldugunu idrak etmistir. Neden mi? Her zaman siyasi iktidar yapisi geregi kendine yük olmayani ve zor gelmeyeni seçerek, muhalif kesimide etkisiz kilmak durumundadir.  
Danistay saldirisindan sonra araya giren uzun zamanin ardindan Istanbulda baslayan Ergenekon sorusturmasiyla elle tutulur bir baglantinin kurulamamasindan dolayi Emniyet elindeki delilleri devletin basindaki cumhurbaskani’na sundugu istihbari bilgileri devletin savcisina sunamiyor ve somut delil bulamiyordu. Nihayet simdilik resmi olmasa da ortaya çikan bir iddiaya dayanarak Danistay olayinin saniklarindan olan Osman YILDIRIM’in Istanbul daki Ergenekon savcisina vermis oldugu ifadeden çikarilan Danistay saldirisi ile Ergenekon adli yapilanmanin arasindaki önemli bir baglanti ve bag ortaya çikti. Ancak bu olay onca zaman sonra daha yeni yapildi ve sadece bir sahsin ifadesiyle çözülmüs oldu
Asrin davasinin savcisi da asirlik biri olmaliydi! Fakat savcinin asirlik olmasinin geregi olayin yani sorusturmanin basinda degil de o dönem Disisleri bakani olarak görevde olan Abdullah GÜL’ün yapmis oldugu Göreceksiniz Ümraniye sorusturmasi nerelere gidecek açiklamasinin kisa bir süre sonrasinda 2007 yilinin ortalarinda göreve baslayan Zekeriya ÖZ 2008 yilinin henüz baslarinda Ergenekon adiyla ilk operasyonunu Sevgi ERENEROL, Veli KÜÇÜK ve Sami HOSTAN ve diger süphelilere yapti. Operasyonun ardindan yakalanan sahislar arasinda Veli KÜÇÜK isminin olmasi; bu yapilanmayi yönlendiren yada basinda olan sahsin bulundugu izlenimini verdi fakat maalesef! Aranan bas, aranan lider o degildi. Neden mi? Çünkü böyle bir yapilanma içerisinde kesinlikle bu sahsinda üzerisinde insanlar ve yönetenler vardi. Bu durum operasyonu yapan ve yapilanmayi çözen güçlerce de biliniyordu ama her nedense hala ve israrla asagidaki insanlarla ugrasiliyor ve yapilanma hakkinda hep tekerrür eden soruyorlardi. Sonra anlasildi ki bulunmaya çalisilan terör örgütünü olusturmak ve olmasina katkida bulunmakti. Türk Silahli Kuvvetlerinin varligini görmezden gelerek özel olarak yetkilendirilen bir Cumhuriyet savcisi ile bulunamayan fakat olmasi istenen bir terör örgütünün pesine düstüler.
Çok aranilan ve zorlada olsa bulunan asrin savcisinin ardindan artik sira asrin davasinin yüce yargiçlarinin huzuruna çikmasindaydi. Ve beklenen an geldi Ergenekon mahkemede artik. Ama hukukun içerisinde olmayanlar ve hukuk adami olmayanlarinin göremeyecegi bir ayrinti vardi; yapilanma Ceza Muhakemeleri Kanununun 250. Maddesiyle görevlendirilen bir mahkeme heyetinin önüne sürülürse eger, bu yapilanma çok rahat bir sekilde suç örgütüne ve yapilanmasina çevrilebilir. Nede olsa sorusturmanin ardindan gelecek olan kovusturma süreci   uzun bir süreçte titizlikle hazirlanmis iddianamenin ardindan geliyordu. Bu çok ama çok uzun olan sürece Ergenekon adi eklenince davanin sürecini kestirmek bir hayli zorlasiyor. Bütün bu sikintilara tutuklular, süpheliler v.s tam bir eziyet ve iskence sürecine dönüsen mahkumiyet süreci basliyordu. Dava ilerledikçe Iddianamenin içerigi de yavas yavas sekilleniyordu ve bu sekillenmeden anlasiliyordu ki hukuki gerekçelerden noksan ve tamamen iddiadan öteye geçmeyen, geçemeyen suçlamalardan olustugu görülüyordu.
Bütün bu gerçekdisi ve hiçbir hukuki zemine dayanmayan iddianameyi hazirlayan iddia makami; tamamen uydurma bir suç metninde türk milletini de asagilamakta ve küçük görmektedir. Ispat soracak olursaniz bu söylediklerimin ispati sorusturmanin adinin ta kendisidir ERGENEKON! Bu tercih tamamen bilinçli olup amaç Türk milletinin kendisinin bu davaya dahil edilmek istenmesidir. Bütün bunlari anlasilmaz kilan ise Cumhuriyetin degerleriyle yetisen ve o makama gelen devletin bir savcisinin iddianameyi böyle uydurma suçlar yumagi ile olusturmasi ve tablonun aci görüntüsü ise bir Türk mahkemesinin bu davayi bu isimle kabul etmesidir. Bu Ergenekon belgesi tam anlamiyla okundugunda Cumhuriyetçileri harekete geçirmek yerine tersi bir düsünceyle etkisizlestirmek adina yazildigi anlasilacaktir. Mahkeme var olmayan örgütün birde var olmayan suçunu uydurmaya basladi, ortada olmayan belgelerle varmis gibi gösterilerek ve bunun mahkemece onaylanmasi sonucu mevcut anayasal düzenin yikilmasina yönelik faaliyetlerde eklendi! Delil olarak degerlendirilen ve nitelendirilen; örgüt mensuplarinin kendi aralarinda yaptiklari yazismalar ve konusmalar olmasi gerekleydi fakat ne teknik takip sonucu nede binlerce görüsme tapeleri içerisinde böyle bir görüsme yoktu. Ne tuhaftir ki binlerce klasörden olusan yazismalar içerisinde de böyle bir yazisma bulunmamaktadir.
Sonuç olarak varmak istedigim konu olmayani olmus gibi göstererek girilen Ergenekon sürecinin, Irakta aranip ta bulunamayan kitle imha silahlariyla bir farki var mi? Sizce. Hedef her zaman oldugu gibi ve emperyalist güçlerin tercih ettigi yönetmek yerine insani öldürmek olmustu. Sunu unutmayalim ki laik Cumhuriyet taraftarlari her zaman için irade sahibi ve akli basinda insanlar olmuslardir. Hukuksuzlugu ve terörü tercih edenler ise her zaman için kendilerini güçlü sayan ve
hisseden güçsüzlerin isi olmustur. Unutulmamalidir ki laiklik ve Cumhuriyet rejimi bilimin ve aklin ittifakiyla yasayacaktir.   
Sonuç olarak özetlemek gerekirse Kontra-Ergenekon degerler üstü deger olan Cumhuriyet rejimi ile Emperyalist güçler ve onlarin temsilcileri ,sapkinlari ve usaklari; Biat kültüründen gelerek onu yasatmaya çalisanlar ve kanli gözyaslari ile beslenen iki karsit arasindaki iktidar mücadelesidir. Yani Kontra-Ergenekon emperyalist güçlere karsi saglam bir durus sergileyenleri, laiklikten ve Cumhuriyetten yana olanlari, her zaman için Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varligi için savasanlari, bölünmeye karsi olanlari,  düsündüklerini yasayanlari tam anlamiyla etkisiz kilmaktir. Devleti yönetme yetkisini elinde bulunduranlar hangi düsünceye sahip olursa olsun, ne tarafta olursa olsun masumlari ezmemelidir ve ezmeye çalisanlarinda karsilarinda dimdik ve sapasaglam bir sekilde sahiplenici olarak gözetlemeli ve   korumalidir.
 

Benzer Kitaplar