NECIP FAZIL KISAKÜREK KENDI SESININ YANKISI

NECIP FAZIL KISAKÜREK KENDI SESININ YANKISI

Fevzi BOZKURT
Psikoloji


Eski bir edebiyatçi olan Orhan Okay, Necip Fazil Kisakürek’in ölümünden on bir yil sonra kaleme aldigi “Kendi Sesinin Yankisi” adli bu kitabinda ona olan hayranligini dile getirmis. Onun tiryakilerinden oldugunu hatta ilkokulda bir siirini bile ezberledigini, ortaokulla beraber fikir ve düsüncelerinin bu yönde sekillendigi, kitabi hazirlarken de onun ne kadar zengin bilgi haznesine sahip oldugunu belirtiyor. Çünkü Türk kültürüne yön vermis bu sahsiyetin tek parti devrinde düsünceyi tek’e zorlayan baskisi altinda fikirleri ile kitleleri arkasinda sürükledigi ve çok’u düsünmeyi ögrettigini belirtiyor.
Bu kitabinda onun “Çerçeve”, “Örümcekten Ders”, “Sahte Kahramanlar”, “Tanrikulundan Dinlediklerim” gibi yazilarina yer verdigi görülüyor. O kadar ki yazar bu kitabinda Necip Fazil’in yazilarini bire bir kaleme almis. Necip Fazil’in zengin bir yazilarinin oldugunu bir bakiyorsunuz siir, bir bakiyorsunuz tiyatro, bir bakiyorsunuz roman ve daha birçok farkli esere sahip oldugunu ve onun yazilari seçmekte zorlandigini, çok kisiye ilham kaynagi oldugunu, kendi döneminde ortaya çikan nesillerde bunu rahatça gördügünü söylüyor.
Onun fikir yazilari arasindan seçmeye gayret ettigi metinlerin arkasinda “asabiyet” oldugunu, bu asabiyetin inandigi tek’in savunulmasi olarak açiklanabilecegi gibi bir mizacin tezahürü olarak da düsünülebilecegini söylüyor. Öfkenin Necip Fazil’in yazilarinda olmazsa olmaz oldugunu, Abdülhakim Efendi ile beraber geçen hatiralari en duruldugu anlar olarak karsimiza çiktigini, bunu disinda kalan yazilarinda öfke, asabiyet ve hiddeti çok fazla gördügünü belirtiyor.  Buna en güzel örnek henüz yirmi iki yasinda kaleme aldigi bu dizelerden görüyoruz:
Hangi öfkeyle yüzün böyle karisti yer yer?
Sana yan mi baktilar, bir sey mi söylediler?
Bir sey dinleme artik, artik bir sey dinleme!
Çagir bütün günahkâr ruhlari cehenneme!
Karsina sahil, kaya, insan kim çikarsa vur!
Vur basina, âlemde kör, sagir, ne varsa vur!
Sal her taraftan, dagdan, gökten, pencereden sal!
Nihayet kala kala dünyada tek kisi kal!
Kitabin içeriginde Necip Fazil’in biyografisinden, devaminda sanat hayatinin nasil basladigindan ve bunun sekillenmesinde etkili olan kisilerden bahsediyor. Hatta kendisinde önemli bir yer edinen bir veli zatin kendisine “Allah’tan mahrum olan neye maliktir; Allah’a malik olan da neden mahrumdur?” dedigini söylüyor. Sonra Türk siirini bir harabe içinde oynayan serseri çocuklara benzeten üstat, büyük bir Avrupa ansiklopedisinde kendisinin hapisleri üniversitelerini geçen fikir ve sanat adami olarak yazildigini belirmis.
Daha sonra yazar, Üstadin zaman üzerine yazmis oldugu yazilarin aktariyor. Üstatta zamanin varlikla yokluk arasi bir raks, bir ahenk… bir varlik, bir yokluk, bir varlik bir yokluk; birbirini takip edeceginden bahsediyor.
Bu nasil bir dünya hikâyesi zor;
Mekâni bir satih, zamani vehim.
Bütün bir kâinat musamba dekor,
Bütün bir insanlik yalana teslim.
Niçin küçülüyor esya uzakta?
Gözsüz görüyorum, rüyada nasil?
Zamanin raksi ne bir yuvarlakta?
Sonum varmis, onu ögrensem asil!
Bu dizelerinde Üstad insanlarin gaflette oldugunu ve geçmisi hafiza ile gelecegi de hayal ile yasadigimizdan bahsediyor.
Medeniyetlerin Tragedyasi basligi altinda devam eden yazisinda insanligin yillardir derin ve sinsi bir dert çektigini, mirasyedi oglan pozisyonunda oldugunu lastik toplarini isiran, kendi balonlarini patlatan bir duruma geldigini söylüyor. Aslinda dogunun bu medeniyetlerin temelini olusturdugunu, Dogu ile batinin birlikte arilamaz oldugundan bahsediyor ki Üstad Avrupali olmadigi için de ayrica bir seref duydugunu kafasinin merkezinin Asyaciliktan geldigini ifade ediyor.
Derin Tarih basligi altinda ki yazisinda Osmanlinin son yillarinda derin güçlere malzeme oldugunu bu baglamda milli benligimizi bulmada güçlükler çektigimizi söylüyor. Daha önceden irkimizin var olusunu Orta Asya’dan gelisimiz ve Müslüman olusumuzun kendi gözünde nasil bir hal aldigini görebiliyoruz.
Sonra kendisi üzerinden yobazlik konusunun bir toplumla hesaplasma duygusu içerisinde Yunus Emre’den su örnegi vererek zenginlestiriyor yazisini;
En Yunusu biçareyim
Bastan ayaga yâreyim
Dost elinden avareyim
Gel gör beni ask neyledi…
Daha sonda Adalet ve Lideri ayni baslik altinda toplayan yazar bu iki kelimenin bir arada nasil ahenkli oldugunu, nasil birbiriyle uyumlu oldugunu, ikisinden birisinin olmasa birinin bir anlam ifade etmeyecegini Üstad’in kaleme almis oldugu sözlerle dile getiriyor.
Islam’da Milliyet duygusuna da deginen yazar kendi irkini sevmenin ayiplanamayacagi hadisinden yola çikarak kafa tasi Milliyetçiligi olmayan Milliyetçiligi benimsemis ve bunu Üstad’ta Eger gaye Türklükse mutlaka bilmek lazimdir ki, Türk Müslüman olduktan sonra Türk’tür sözünü söylettiriyor.
Islam’da topluluk unsurunun kardeslik oldugunu beklenen nesil basligi altinda belirten yazar özlenen gençlikten bekledigi kavramin bu oldugunu, diger medeniyetler gibi bir birinden çikar elde güdümlü olan diretmelerin kendisini tatmin etmedigini onun için kardeslik vurgusunu bize daha çok yakistigini söylüyor.
Ahlak basligi altinda yazar Üstad’in bir Müslümanin ahlak sinirlari içerisine nasil girebilecegini birkaç vurgular yaparak bu çizginin disina çikamayacagini belertiyor. Bunlar gurur, birbirini çekememe, rüsvet gibi konulari baz alan yazar Müslüman olmanin gereklerini siralamistir.     
Din olgusu üzerine Üstad söyle diyor; simdi bizim ölçümüze göre insan, ilk insan, ise bir dogru ile basladi, ilk insan ve Peygamber... Cemiyet halkalandikça bu dog­ru binbir yanlisa bulandi. Dogru daima tekte, yanlis da sayisizda terakki ede ede bu ana-baba gününe geldik. Yanlisin terakkisi sat­ranç tahtasindaki bu misli fazlasiyla konulan meshur bugday he sahina benzer Acem padisahi, satranci icad edene, “Benden ne is­tersin”, demis O da demis ki: Satrancin her karesine birden baslayarak, 1-2-4-8-16 bugday koyun,” Padisah gülmüs; “Verin suna bir çuval bugday gitsin.” “Yok", demis, "hesabimi isterim”. Hesabi yapilmis ve Iran’in 10 senelik bugday mahsulünden fazla bugdaya ihtiyaç oldugu görülmüs. Çünkü basta, ortalara kadar kolay! 1-2-4-8-16 derken, hep çift gittigi için öyle bir geliyor ki, 1 milyon, 2 milyon, 2-4-8 milyon hesabiyla gidiyor. Yazar bugünde Batinin ülkemizden istedigi halin bu hal oldugundan bahsediyor. Evet, yanlis bir gidiyor pir gidiyor yaninda her seyi alarak gidiyor.
Yazar son olarak Üstad’in Kültürel alanindan bahsederken Kültür, sahibinde fikir bünyesi haline gelmis bilgidir. Gidanin, döne dolasa damarlarimizda kan haline gelisi gibi. Kimse bize ki­lerindeki erzaki gösterip o mikyasta kan sahibi oldugunu iddia edemez. Kimse de ansiklopedya ezberlemekle kültürlü olmaz. Kültür, bilgi sahibi olmak degil, bilme hassasina ermektir. Bilme hassasina eren, bilmedigi seylerin bir nevi maliki. Bütün bilgile­rin kaynagi idrak çilesini çekmis ve bir dünya görüsüne varmis her insan kültürlüdür. Bunun içindir ki üniversitelerde ve bilhas­sa mücerret ilim fakültelerinde talebe, bir sey ögrenmekten ziya­de nasil ögrenilecegini ögrenir. Üniversite, ögrenme metotlarini ögreten yerdir. Üstad Türk kültürünü üç esas üzerinde aliyor. Birincisi asil kök en basta olmasi gereken kök nerden nasil gelindiginin kaybedilmek üzere olan kökten, kültürümüzden bahseder. Ikincisi sark temelli kültürümüzün unutulmamasi gerektiginden, üçüncüsü de garbinda daima bilinmesi hep gözlem altinda tutulmasi gerekildiginden bahseder.   
 
Sonuç olarak Yazar Orhan Okay kitabin kapaginda da belirttigi gibi bu kitabi yazmamis, hazirlamis. Kendisine “metafizik sanci” ve “Derin Tarih” gibi basliklar olusturarak Üstad Necip Fazil’in farkli zamanlarda kaleme aldigi konulari basliklar altinda toplamistir. 

Benzer Kitaplar