ULUSLARARASI KRIZ YÖNETIMI
Soguk savas dönemlerinde güçlü askeri yapisina sahip ülkelerin uluslararasi ortamda da güçlü durumda iken artik belirsizlik kavraminin ortaya
çikmasiyla bu yapinin da günümüzde degismis oldugunu görmekteyiz, ekonomik
sikintilar, seller, iklim degisiklikleri, petrol ambargolari, depremler gibi yeni olusumlar kriz yönetimini ortaya çikarmistir
Kriz nedir sorusuna? En basit olarak hizli ve üst seviyede kararlarin
alinmasini gerektiren tehdit olusturan, ani ve
beklenmedik olaylardir. Krizin yarattigi sira disilik toplumlarda
beklenmedik etkiler yarata bilmektedir, Önemli olan kriz zamanlarinda krizi sonlandirabilecek,
krizleri en aza indirebilecek ve krizi avantaja çevirebilecek liderlerin
toplumda olmasi gerektigi, Uluslararasi krizlerin olusumunda en önemli iki faktör olarak, devletlerin birbirleriyle olan sözlü ve düsmanca hareketleri
neticesinde olusan askeri egilimlerdir. Uluslararasi kriz yönetimlerinde iç ve dis faktörlere bagli ortaya çikan devletlerdeki güç dengesi de önemli bir
etkendir. Kriz yönetimi; Krizin yarattigi ani ve beklenmedik olaylarda, en az tehlikeyle atabilmek için gerekli önlemleri almak zorundadir. Uluslararasi alanda krizlerin etkisiyle
ülkeler arasinda meydana gelen savaslarin ve acilarin tekrar yasanmamasi amcaciyla birçok ülkenin katilimi ile Birlesmis Milletler kurulmus ve amaç olarak da dünyada baris ve güvenligi saglamak görevini kendine amaç edinmistir.
Bu kapsamda Birlesmis Milletler Barisçil Operasyonlar ve Zorlayici Önlemler adi altinda kendine bir yöntem edinerek, ülkeler arasinda çikan sorunlara çözüm bulmaya çalismaktadir.
ULUSLARARASI SORUSTURMA KOMISYONLARININ ULUSLARARASI KRIZLERIN ÇÖZÜMÜNDEKI ROLÜ
Uluslararasi iliskilerin çatisma stratejisi üzerine kurulu oldugu bir dünyada sürekli bir baris ortamini yakalamak ve sürdürmek yakin zamanimizda zor görünmektedir. Ülkelerin bagimsiz bir komisyon kurarak sorunlara çözüm getirmeleri tam
anlamiyla saglayamadigini görmekteyiz. Uluslararasi ortamda söz sahibi ülkelerin çikar çatismalarinda komisyonlarin yarar getirmesi çok düsük ihtimaldir.
Ülkeler arasindaki uyusmazliklarin barisçil yollarla çözümünde ikinci Dünya savasindan sonra bu görevi Birlesmis Milletler üstlenmis olup bunu yaparken uyusmazligin tarafi devletlere hukuk yollari disinda çözüm önerileri sunmaktadir bunlar arasinda; görüsme, sorusturma, arabuluculuk, dostça girisim ve uzlasma olarak sayabiliriz. Uluslararasi sorusturma komisyonu ne kadar bunlarin çözümüne iliskin faaliyetlerde bulunsa da pek basarili olduklarindan bahsedemeyiz.
Örnek olaylardan
bahsedecek olursak, Iki Afrika ülkesi olan Raunda
ve Uganda ülkeleri arasinda yasanan savasta soykirimi engelleyememis ve basarisiz olunmus, burada basarisizligin sebebi olarak sorunun çözümüne degil sadece ülke içinde suçlularin cezalandirilmasi için mahkeme kurulmasina katkisi olmus yani sadece yargilamaya faydasi olmus olup suçlu olanlarda ülkede mülteci olarak kalmislardir. Baska bir örnek olayda 2010 yilinda yasanan Türkiye-Israil arasindaki Mavi Marmara
baskininda yasanan katliam
sonucu devletler araya girmis ve bir bagimsiz komisyon ile olay çözülmeye çalisilmis, sözde tarafsiz devletlerin yardimiyla hazirlanan bagimsiz raporun sorunun çözüme iliskin bir basari sagladigini görememekteyiz.
Uluslararasi baris komisyonlarinin baglayici karalar almaktan uzak ve dostane çözümlerde bagimsiz ve yanli olmadigi sürece uluslararasi topluma faydasindan söz edemeyecegiz.
KRIZLER VE ISTIHBARATIN FONKSIYONU
(Küba Krizi Örnegi)
Uluslararasi sistemde yasanan degisime bagli olarak küresel riskler ve tehditler artmaya baslamis olup tüm bölgeleri etkisi altina almistir. Özellikle son yillarda krizlerin yogun olarak yasandigi yerlere baktigimizda; Ortadogu, Kafkaslar, Balkanlar ve Afrika ülkelerinde yogun bir sekilde yasanmaktadir.
Uluslararasi sorunlarin ani ve beklenmedik sekildeki çikislari ülkelerin Istihbarat alanindaki çalismalarinin önemini daha da artirdigini görmekteyiz, karar
alicilarina ne kadar dogru istihbari bilgi saglanirsa kriz yönetiminde karar almakta ve ülke siyasetine iyi yönde karar saglayabilmektedir. Küresellesmenin getirdigi yeni tehditlerle birlikte istihbarat kurumlari da gelismelerin gerisinde
kalmamak amaciyla yeni
düzenlemeler, teknolojik gelismelere uyum saglama, personel kalitesini artirma ve yeterince personel bulundurmali ki beklenmedik krizler ile bas edile bilinsin. Küba
krizinde iki büyük devlet ABD ve SSCB karsi karsiya gelmis ancak bir savas noktasina kadar gelmemistir. Kriz döneminde diplomasi
her zaman açik tutulmustur ama sonuçta ABD basarili olurken, SSCB basarisizligin sorumlusu olarak Istihbarat kurumunu hedef göstermistir.
Ülkemiz açisindan Istihbaratin önemi artmistir bulundugumuz cografyanin hareketli
olmasi, dis istihbaratta diger güçlü istihbarat servisleriyle rekabet edecek düzeye gelmesi gerekmektedir.
ULUSLARARASI KRIZLERDE LIDERIN ROLÜ
20. yüzyillarin sonlarina dogru artik nerdeyse Dünyanin her bölgesinde küçük büyük çapta krizlerin çiktigini görmekteyiz.
Krizlerin ortaya çikmadan
evvel sezgiler ve çikis sürecindeki asamada krizleri yönetmede liderlerin
çözüme yönelik çalismalari önemli bir etkendir.
Krizlerle mücadelede liderde bulunan bazi özellikler ister istemez
alinan kararlara yön verdigini görmekteyiz. Liderlerin; hedefleri, sosyal çevreleri, benlikleri, kusurlari, stratejileri, siyasi yönleri, bakis açilari, bilgi düzeyleri, demokratik veya otoriter tek yanli gibi özellikleri
krizlere yönelik alinan kararlarin uygulamasinda liderler
alinan kararlarda etkili oldugunu görmekteyiz. Siyasi liderler akilci ve sorunlari iyi muhakeme
etmelidir, kendilerini bilgi alisverisine kapatmamalidir, öznel yargilardan kaçinmali, sürekli gelisime açik olmalidir.
Uluslararasi krizlerde liderin alacagi/aldigi karalar tek kendini baglamamakta ülke menfaatlerini yakindan ilgilendirmektedir.
DÜSÜNCE KURULUSLARI VE KRIZ YÖNETIMI
Düsünce kuruluslari ikinci dünya savasindan baslayarak, soguk savas ve soguk savas sonrasi dönemler olmak üzere günümüze kadar hizla sayilari artarak gelisme göstermistir. 20. yüzyillari baslarinda devlet destegi ile kurulan düsünce kuruluslari bagimsiz bir kurulus olarak faaliyet gösterememislerdir.
Günümüz itibariyle düsünce kuruluslarina baktigimizda genellikle sosyal, ekonomik, politik ve bilimsel çalismalar yaptiklarini görmekteyiz ve Bagimsiz düsünce kuruluslarinin eskiye nazaran sayilarinin arttigi, küresellesmeye bagli olarak iletisim alanindaki hizli gelismeler ulusal sinirlari asan bir yapiya dönüsmüstür. Günümüzde düsünce kuruluslarinin açiklamalari ülkelere yatirim yapilip yapilmamasi noktasinda bile ülkeleri
etkilemektedir. Düsünce kuruluslari kriz öncesi, kriz esnasinda ve kriz sonrasi asamalar seklinde karsimiza çikmaktadir. Iyi tahlil yapildigi zaman kriz olmadan önce devletler erken tedbir
alabilirler, kriz esnasinda ülkenin önde gelenler ile toplantilar yapilarak
fikir alisverisinde bulunarak, kriz yönetile bilir, kriz sonrasi asamalarda bilimsel içerikler degerlendirilerek gelecege yönelik benzer çakabilecek krizlere yönelik çalismalar yapilabilir. Türkiye açisindan düsünce kuruluslarinin artmasi olasi çikacak krizlere yönelik fayda saglamasi saglanabilir. Düsünce kuruluslari her seyden önce özgür ve bagimsiz kuruluslar olmali, devlet destegi saglanarak daha islevsel yapiya dönüstürülmelidir. Türkiye de patlak veren Suriye ile Öcalan, Israil ile Davos ve Mavi Marmara gibi krizlerde düsünce kuruluslarindan ne kadar faydalanildigi belirsizdir sadece önde gelen parti liderlerin krizleri çözümü ile basari saglayamayacagi ortadadir.
Düsünce kuruluslarinin ülkemizde etkisi artirilmali ve desteklenmeli, egitim ve
bilimsel çalisma imkânlari devletçe saglanmalidir.
ULUSLARARASI KRIZLER VE MEDYA: DIS POLITIKA KRIZ ROLÜ YÖNETIMINDE MEDYANIN ÜZERINE BIR DENEME
Küresellesme ile birlikte hizla gelisen teknoloji ve bilgi çagina erisim artik insanlara ulasimin daha kolay oldugunu görmekteyiz. Medya
olarak adlandirilan gazete, televizyon, dergi, internet gibi iletisim araçlarinin amaci bilgi iletmektir.
Arttik bilgiler ülkede
kalmayip uluslararasi alana kolayca ulasabilmektedir. Birçok devletin içerisinde degisik ülkelerin medya
kuruluslarinin yer almakta oldugunu görmekteyiz.
Kriz yönetimlerinde medyanin sadece olaylari haberlestirme ve gelismelerden halki haberdar etmekle
kalmayip olayin içerisinde aktif olarak yer aldigini görmekteyiz. Özellikle kriz zamanlarinda iki ülke arasinda çikan diplomatik temaslarin kesildigi zaman medya araciligi ile sorunlarin asilabildigini görmekteyiz. Medyanin kriz türlerinde bakis degeri ve verdigi önem de farklidir, bir siyasi kriz ile savas krizi arasindaki haber degerinde askeri çatismalarin daha ilgi çekici oldugunu görmekteyiz.
Kriz yönetimlerinde medyanin dis politikada ve
krizlerde oynadigi rollerde etkili olabilmesi için demokratik rejim içerisinde bagimsiz bir yapida olmasi gerekir.
ULUSLAR ARASI KRIZLERDE EKONOMIK KIRILGANLIK VE EKONOMIK YAPTIRIMLAR
Uluslararasi toplumlarin özellikle günümüz sartlarinda daha çok yaptirimlar olarak
ekonomi agirlikli oldugunu görmekteyiz, özellikle ekonomisi, asker ve siyasi üstünlügü elinde bulunduran ABD gibi ülkeler yaptirim gücünü bir araç olarak istedigi gibi bagimsizca kullanabilmektedir.
Birlesmis Milletler gibi üst düzey kuruluslar devletlerin
birbirleriyle savasmak yerine caydirici bir yapi olan ekonomik yaptirim uygulama politikasini uygulamaya çalismaktadirlar, ancak bu
yaptirimlari her ülkenin kullanmasi mümkün görülmemektedir, bir ABD ile Filistin’in ekonomik gücü bir degildir, ekonomik
yaptirimlarin dogasi geregi güçlünün güçsüze kullanabilecegi bir araç olarak görülmektedir. Örnek verecek olursak Ermeni tasarisinin Fransa
Parlamentosunda evet oyu ile geçmesi üzerine Türkiye de misilleme yaparak Fransa’ya ekonomik yaptirim karari aldi ekonomik güç açisindan bunun uygulanmasi zordu öylede oldu yaptirimlar kaldirildi. Ekonomik baskiyi yapacak
devletlerin kendi kazanç ve kayiplarini da iyi hesap etmesi gerektir.
Türkiye Ekonomisindeki kirilganlik hep tehdit olarak karsimiza çikmaktadir, Türkiye’nin disa bagimli olan enerji ihtiyaci ve sicak para akislari ülkemizi hep tehdit ve kirilganliga itmistir.
TÜRKIYE-ERMENISTAN ILISKILERINDE NORMALLESEMEMENIN IRRASYONEL KAYNAKLARI: INANÇ VE ÖNYARGILAR
Türkiye-Ermenistan iliskileri çok eski tarihlerden günümüze kadar süre gelmistir. Ulusal kimliklerin ana hatlarini olusturan inanç ve önyargilar liderlerin dis politikada karar alma düsüncelerini etkileyebilmistir. Dis politikayi yöneten liderler arkalarinda halktan aldigi destegi hep ihtiyaç duymaktadirlar bunu yaparken de halk ile lider ters düsmemeye gayret göstermektedirler.
Türkiye-Ermenistan’in bagimsizligini taniyan ilk ülkedir. Ermenistan’in soykirim iddialari, Karabag sorunu, sinir kapilari gibi sorunlar hep
gündemde kalmistir. Çözüme yönelik liderler
katki yapmak için görüsmeler yapmis ama halktan gelen tepkiler ve baskilar daha agir bastigi için sonuçsuz kalinmistir. Insanlari ötekilestirme hep agir basmis ve Ülke menfaatleri
zarar görmüstür.
Dis politikayi yöneten liderler her seyden önce destegini duydugu kitlelerle ters düsmeme kaygisi, sorunlarin çözümüne katki saglamayi engellemistir.
OPERASYONEL KOD ANALIZI: TÜRK BASBAKANLARININ INANÇ SISTEMLERI
Operasyonel Kod Analizi sistemi ile bilim adamlari kendi liderleriyle
ilgili bir dizi sayilar kullanarak çözümleme yaparak liderlerin inanç
sitemleriyle ilgili bilgi vermeye çalismislardir.
Önemli gündem ve konularda
liderlerin içerisinde bulundugu durumdaki konusmalardan yola çikarak, liderlerin o anki kisilik durumlarini orta koymuslardir. Örnek olarak ABD lideri Bush’un 12 Eylül saldirisi sonrasi yaptigi konusmalarin olum-olumsuz kelimelere belli notlar vererek çözümlere yapmislardir ve o anki psikolojisinin çok olumsuz oldugu varsayimina ulasmislardir. Ülke siyasetine yön veren insanlarin kisilik ve inanç yapilarinin aldiklari kararlarda dis siyasette etki yaptigini görmekteyiz. Ülkemiz açisindan bir analiz
ile açiklarsak Basbakan Necmettin ERBAKAN döneminde Türkiye dis siyasette ikili devletlerle diyaloglarda Müslüman Ülkelerle iliskilerin daha yogun oldugunun görüldügü, buda kendi kisiligi ve inanç yapisinin bir geregi oldugu analizinin çiktigini görmekteyiz. Türk basbakanlarinin bireysel özellikleri, Dis Politikasi davranislarinda etkisinin oldugunu ortaya koyabilmektedir; kimisi Isbirlikçi, kimi riskleri alan, kiminin çatismaci olarak bir özelliginin ortaya çiktigini görmekteyiz.
Operasyonel kod analizi liderlerin
dis politika kararlarini olumlu-olumsuz yönlerine puan vererek davranislariyla çözmeye çalisan yeni bir metot olarak karsimiza çikmaktadir.
TÜRKIYE IÇIN YENI BIR DIS POLITIKA KARAR VERME MODELI ÖNERISI
Türkiye kendi ülke vatandaslari için daha huzurlu ve daha iyi bir yasam kosullari yapabilmek amaciyla hükümetler halklarinin ihtiyaçlarini daha iyi
analiz etmelidir.
Türkiye dis politika kararlarinda öncelikle daha demokratik, daha akilci ve daha kurumsal bir yapi olusturmalidir. Ülkemizde iktidara gelen siyasi yapilarin ülke siyaseti dis politikasini belirlerken kendi kisisel ve
siyasal kültürel anlayislariyla dis siyaseti sürdürmektedirler. Iyi bir dis politika yürüte bilmek için ülke içi bütünlügü saglamak çok önemlidir, öncelikle ülke içerisinde etkili olan yapilar; Sivil Toplum Örgütleri, Dis Politikadan sorumlu merci, Bakanlar Kurulu, Medya, Siyasi Partiler,
askeriye, kamu kurumlari gibi birçok
kurum kurumsal bir yapiya dönüstürülmelidir. Kurum içerisindeki
eksikler iyi analiz edilmeli, kurumlar ülke içerisinde çatisma içerisinde olmamalidir, sürekle birbirleriyle bilgi alis verisi içerisinde olmalidir.
Dis politikada ülkemizin sürekliligi ve akilci politika sürdürme çok önemlidir, bunu
yaparken kendi ulusal çikarlarimizi da göz ardi edemeyiz.
AB DIS POLITIKASINDA KARAR VERME MEKANIZMASI
Bati Avrupa ülkelerinin olusturdugu Avrupa Birligi günümüzde eski önemini ve degerini yitirmeye basladigin görmekteyiz. AB’nin
genisleme politikasi bazi üyelerin birlik içerisinde kopma
noktasina getirmistir.
Son dönemlerde genisleme politikasi ile özellikle Komünist devletlerin
katilimi ve ekonomik sorunlar, üye devletlerinin asli üyesi olan Fransa ve
Hollanda’nin AB anayasasini veto etmeleri, birlik içerisinde krizlere neden
olmus ve dis politik
kararlarda karar verme mekanizmasi sorunlarinin birlik içerisinde çatlaklara neden
olmustur. AB üye ülkeler sorunlari asmak amaciyla güvenlik ve dis politikaya iliskin karar almak amaciyla Lizbon Antlasmasini yürürlüge koymuslardir, bununla ortak dis politika, savunma ve güvenlik ile ilgili karar verme mekanizmasi olarak yine üye devletlerine birakilmistir. Lizbon antlasmasi mevcut sikintilari ortadan kaldirmamistir.
AB’nin yaptigi antlasmalar eskiden beri
var olan sistemde bir degisiklik olmadigi gibi yeni sorunlara da neden olmustur.
ÇIN DIS POLITIKASINDA KRIZ YÖNETIMI
Son yillarda Çin’in dünya arenasinda yükselisiyle birlikte krizlerin hedefi haline gelmeye baslamistir. Özellikle soguk savas dönemi ve soguk savas dönemlerinden sonra
dünya siyasetinde söz sahibi olan ABD-SSCB rekabeti artik yerini önemli bir güç haline
gelen Çin-ABD rekabetine dönmüstür.
Orta Asya ve Asya-Pasifikte ABD’nin bölgede tek hâkim güç olma istegi, bölgede varligini hissettiren Çin’in varligi ABD’nin hesaplarini bosa çikarmaktadir. Çin’in bölgeye hâkim olma düsüncesi diger ülkelerle mücadeleyi beraberinde getirmekte, Vietnam, Tayvan,
Filipinler gibi ülkelerle krizler her an çikabilmektedir. Bu gibi krizlerde
batili egemen güçler Çin karsisinda yer alan ülkelere destek vermeye çalismislardir, çünkü Çin tehdit olarak görülmektedir. Özellikle ABD Japonya ve Hindistan ülkeleriyle iyi iliskiler
kurarak Çin’e karsi bir set çekerek, yalnizlastirma politikasi izlemektedirler. Çin’de buna karsi Rusya gibi ülkelerle yakin iliski içerisine girerek, ABD’ye karsi ülkeleri desteklemektedir. Çin’in kendi kültüründen gelen krizi firsata dönüstürme felsefesi, ülkeyi olumlu bir imaja büründürmüstür. Sorunlara yaklasimindaki sogukkanli olusu, güç gösterisi gibi durumlardan kaçinarak kendini gizlemesi ve her seyden önemlisi ülke çikarlarini her seyin üstünde tutmasi Çin’in dünya siyasetinde güçlü
bir devlet olarak bölgede yerini almasini saglamaktadir.
Çin’in kendi geçmisinden gelen kültürel baglilik ve sorunlara atalarindan gelen çözüm niyetinde ki önerileri halen devam etmektedir.
SSCB DÖNEMI RUS DIS POLITIKASINDA KRIZ YÖNETIMI VE KÜBA ÖRNEGI
Soguk savasi döneminin en önemli krizlerinden
biri oldugu kabul edilen Küba Krizi dünyayi nükleer savas esigine kadar getirmistir. Iki önemli güç olan ABD ve SSCB’nin çikar çatismalari arasinda kalan Castro’nun liderligini yaptigi Küba’nin Dogu Blogunda önemli bir
stratejik nokta olmasi, iki ülkenin dünya görüsündeki hesaplari krizin tirmanmasinda önemli bir unsur olmustur.
Küba Krizinde SSCB lideri Krusçev’in sahsi yapisindaki olumsuz davranislari krizin daha da tirmanmasina neden olmustur. ABD ve SSCB arasinda kalan Küba güçlü devletlerin çikar çatismalari arasinda kalmis ve çikarlari ugruna kullanilmaya çalisilmistir. Krizlerin çözümünde Birlesmis Milletler de araya girmis ama sonuç alinamamistir, krizin askeri çatismaya dönüsme safhasina döndügünde iki ülkenin de bir menfaat elde edemeyecegini anlayan ABD ve SSCB liderleri, birbirlerinin çikarlarinin örtüsmesiyle birbirlerine yönelik tavizler vermeye baslamislardir. Örnegin Türkiye’de ki ABD Jüpiter füze kalkanlarinin kaldirilmasi Krizin daha da büyümesini
engellemistir. Buda iki liderin krizleri
nasil dogru yürüttügünün göstergesidir. Kriz
yönetimlerinde Ülkelerin çikar menfaatleri liderleri uzlasma yoluna yönlendirmektedir.
Liderlerin karsi karsiya kaldigi tehdit ve firsatlari önceden görebilmesi kriz
yönetimi için basari saglaya bilmektedir.
RUSYA FEDERASYONU’NUN DIS POLITIKASINDA KRIZ YÖNETIMI VE GÜRCISTAN BUNALIM ÖRNEGI
Soguk savas dönemlerinin sona
ermesiyle birlikte Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi birçok devlet Kafkaslarda bagimsizligini ilan etmistir. SSCB’nin dagilmasiyla birlikte Güney Kafkaslarda
meydana gelen otorite boslugu meydana gelmesi ile birlikte bölgede Rusya Federasyonu-ABD ve Batili devletler mücadelesi yasanmaya baslamistir.
Gürcistan’in bagimsizligini kazanmis olmasina ragmen RF yönetiminin Gürcistan içerisinde etkinligi devam etmekteydi, yapilan son seçimlerde RF yanlisi iktidarin seçimi kaybetmesi ve M. Saakasvili’nin kazanmasi Rusya Federasyonunu kaygilandirmistir. Rusya Federasyonu vatandaslarinin haklarini korumak, Osetya
ve Obhoya’da sehirlerinin bagimsiz yaparak, Gürcistan’in toprak koparmak bahanesi ile Rusya Gürcistan Ülkesine girmistir. Gürcistan-RF çatismasi aslinda arka planda kendi egemenlik dünyasini kurmak isteyen
ABD ve buna karsi durmak isteyen RF arasindaki güç mücadelesi
yatmakta Gürcistan ise arada kalan zayif bir ülkedir. Dogal olarak güçlü ve güçsüzün savasinda RF kazanmistir. ABD ve Batili Ülkelerin destegine ragmen Gürcistan kazanamamis önemli iki sehrin egemenligini de yitirmistir. ABD’nin Kafkaslarda ki etkinligi sarsilmistir ve güç dengeleri degismistir.
Sonuç olarak RF krizi kendi lehine çevirmis, hem
ekonomik, hem stratejik hem de Batili ülkelerin Kafkaslar ile baglantisini kesmistir ve dogal olarak Türkiye’de bundan etkilenecektir.
NATO VE KRIZ YÖNETIMI
Soguk savas dönemlerinden günümüze kadar pek çok Kriz olmustur. Krizlerin en önemli özelliklerinden birisinin çatisma ortamina varmadan büyük bir kisminin çözülmüs olmasidir.
Krizlerin çözüme kavusturma saglamak amaciyla birçok kurulus kurulmustur, bunlardan en önemli bir kurulus olan ve kendine Washington sözlesmesiyle yasal bir zemin hazirlayan NATO önemli bir kurulustur. NATO’nun kendine görev olarak çatismalari önleme, insani yardim, askeri birlik konuslandirma, güvenlik gibi birçok operasyon el
görevleri vardir. NATO herhangi bir krizin meydana gelmesi durumunda siyasi
otoritelerin onayi olmadan müdahaleye yöneylik bir karar alamamaktadir.
Kararlar NATO üyesi ve devlet hükümetleri tarafindan ortak bir sekilde kararlar alinmaktadir. Örnegin Türkiye’nin Suriye tarafindan Uçaginin düsürülme krizinde Türkiye tek basina karar almayip olayi NATO gündemine getirmistir. NATO kriz dönemlerinde BM, AGIT ve AB gibi önemli kuruluslardan da yardim almaktadir. Özellikle AB NATO’nun Finansal potansiyel
bir ortagidir. NATO’nun ana görevi üyesi olan devletlere siyasal zeminler hazirlayarak, üyesi olan herhangi
bir devlete müdahaleye karsi savunma birligi olusturmak ve siyasal zemin ile Dünyanin herhangi bir yerinde meydana gelen krizlere müdahale edebilecek
bir zemin olusturmustur.
NATO olusturdugu yasal zeminler ve dis destekler ile krizlere yönelik çözümler getirmeye çalismakta ama her
krize bakis açilari farkli olabilmektedir.
SOGUK SAVAS DÖNEMINDEN SONRA BALKANLAR’DA KRIZLER VE TÜRKIYE BOYUTU
Soguk savas döneminden sonra
Balkanlarda yarattigi yeni dengeler 20. Yüzyillarin sonlarina dogru yeni sorunlari da beraberinde
getirmistir. Hirvatistan,
Bosna-Hersek, Slovenya, Kosova, Sirbistan, Makedonya gibi Balkan ülkelerinde tam olarak bir düzen saglanamamis ve her an yeni
krizler çakma ihtimali yüksektir.
Balkan Ülkelerinde yasanan çatismalarda ortaya çikan Soykirim, Savas Suçlari, Zoraki Göç gibi konular günümüzde halen sicakligini korumaktadir ve Liderlerin yargilamalari devam etmektedir. Balkan
Ülkelerindeki Krizlerde, Asiri Milliyetçilik anlayisi, ekonomik sorunlar ve siyasi baskilar gibi birçok nedenler krizlerin çikmasina sebep vermistir. Türkiye de bir
Balkan Ülkesidir. Geçmisten günümüze kadar gelen
ortak tarih ve kültür alis verisine sahibiz. Balkan Ülkeleri gözünde Türkiye Demokratik, Laik ve sürekli ekonomisi büyüyüp gelisen bir ülke konumundadir. Türkiye de dogal olarak Balkanlarda istikrar isteyen ve destekleyen bir ülkedir. Balkan ülkelerinden yararlanmak isteyen ABD
ve AB üyesi ülkeler gözünü Balkan ülkelerine çevirmis durumdadir, özellikle AB Balkan ülkelerine üye devlet statüsü vererek birligini bu yöne dogru genisletmektedir.
Balkan ülkeleri arasinda bölgesel
isbirligi artirilmalidir. Bölgesel isbirligi ile ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal
sorunlar çözülmelidir.
DIS POLITIKA-INSAN HAKLARI IKILEMINDE YENI BIR INSANI MÜDAHALE ÖRNEGI OLARAK LIBYA KRIZI
Soguk savas dönemlerinden sonra
devletler dis politika
stratejilerinde yeni bir araç olarak kullanmaya basladiklari uygulama Insani Müdahale veya Insani Yardim adi altinda yürüttükleri bir dis politika çizgisini görmekteyiz.
Yasemin Devrimi adi altinda yasanan yeni süreç misir, Fas, Cezayir, Suriye ve Libya gibi ülkelerde iç savasin çikmasina ve rejimlerin
degismesine sebep olmus, halen bu çatismalar tam olarak bitmemis aksine devam ettigini görmekteyiz. Libya’da ki kriz de bunlardan biri olarak karsimiza çikmaktadir. Libya lideri Kaddafi’nin devrilmesini isteyen halk ve buna destek veren
Batili devletlerin etkisiyle yasanan iç çatismalar sonucunda ülkede yasanan kriz gittikçe tirmanmis ve kaddafi’nin halkina uyguladigi baski, zulüm ve ölümler Batili devletlerin müdahalesini getirmistir. Batili devletlerin yardimiyla Kaddafi devrimi
yikilmistir. Fransa, Ingiltere, ABD ve Almanya gibi ülkeler Insani Yardim adi altinda olaylarin içinde bas aktör olarak yer almislardir. Batili devletlerin asil amaci Libya’nin Petrol ve yer
alti kaynaklarindan pay sahibi olmak amaciyla yasanan krizlerde
etkili olmuslardir.
Dis politika da güçlü devletlerin Libya gibi ülkelere insani müdahale adi altinda menfaat
stratejisini görmekteyiz.
KRIZLERIN ULUSLARARASILASMASI: REJIME KARSI PROTESTOLARDAN BÖLGESEL ÇATISMAYA SURIYE ÖRNEGI
Ulusal alanda baslayan krizler sadece ülke içerisinde kalmayip bölgesel çapta tüm
ülkeleri etkilemektedir. Suriye kriz de rejime karsi protesto gösterileri ile baslayip kisa sürede tüm ülkeyi kapsamistir. Esad rejimi ne
kadar engellemek amaciyla siyasi önlemler almaya çalissa da basarili olamamistir.
Krizin ulusalliktan çikarak Uluslararasi safhaya gelmesinde basarisiz yönetim ve Suriye içerisindeki etnik
farkliliklarda etkili olmustur Suriye
de patlak veren kriz Batili çikar devletleri de harekete geçirmistir. ABD krizi daha da derinlestirerek bölgesel seviye çikartmis, Türkiye ve Arap Birligi ülkelerini de sürece dahil ederek Suriye’ye yaptirimlar ile baski kurmaya çalismistir. ABD’nin karsisinda Suriye rejimine destek veren Iran, Rusya ve Çin de karsi bir blok kurmuslardir. Özellikle Çin
ve Rusya BM de yaptirimlara veto koyarak etkinliklerini göstermislerdir. Türkiye ise insani
boyut ve artan mülteci akimlari gibi sorunlarla karsi karsiya kalkmistir. ABD ve Israil ülkeleri Suriye’nin elinde bulunan Kimyasal ve biyolojik silahlarin
El Kaide gibi terör örgütlerinin eline geçmesinden endise duymakta ve sikça bunlari dile getirerek müdahale noktasina getirmeye çalismaktadir.
Suriye krizinde de yine egemen olan güçlerin bir birleriyle mücadelesini
görmekteyiz. Devletlerin çikar çatismalari bölgeye büyük ekonomik zararlar vermekte olup Türkiye gibi komsu ülkeler krizlerden etkilenmektedir.
SURIYE KRIZI: IRAN VE RUSYA’NIN JEOPOLITIK YAKLASIMLAR
Ortadogu da yasanan son dönemdeki degisimler, bölge ülkelerde bulunan ülkeleri de etkilemektedir. Arap bahari ile birlikte yasanan kriz Suriye ülkesini de etkisi
altina almis ve iç sorunlar bas göstermeye baslamistir.
Suriye Baas rejiminin, muhalif Suriye halkina yönelik yaptigi katliamlar günümüzde de devam etmektedir. Batili ülkeler tarafindan öngörülen Baas rejiminin kisa sürede yikilir
öngörüsü bosa çikmistir. Rusya, Iran ve Çin gibi ülkelerin destekledigi Baas
rejiminin yikilma öngörüsünü büyük ölçüde engellemistir. Suriye
krizinde Arap Bahari süreci Iran ve Rusya tarafindan tersine çevrilmeye çalisilmaktadir. Iran ve Rusya’nin Ortadogu Jeopolitik
hesaplari, Suriye de yasanan iç çatisma kardes katliamindan daha önemli görünmektedir.
Rusya Libya da saglayamadigi etkiyi Suriye krizinde Iran ile birlikte daha aktif halde rol alarak yeni avantajlar elde etmeye
çalismaktadir. ABD, NATO, BM, Israil, Almanya, Fransa gibi güçlü devletlerin karsisinda Iran, Çin ve Rusya Ortadogu mücadelesinin göstergesidir.
ULUSLARARASI HUKUK BAGLAMINDA MAVI MARMARA KRIZI
Türkiye-Israil iliskileri çok eski
tarihlerden bu yana inisli çikisli iliskilerle günümüze kadar süre gelmis olup iliskiler tam anlamiyla kopmadan günümüze kadar gelmistir. Son yillarda Türkiye’nin Ortadogu da yeni bir güç olarak ortaya çikmasi Israil gibi
güçlü bir ülkenin isine gelmemistir.
Türkiye-Israil iliskileri 2007 döneminden itibaren
sirasiyla Davos Krizi, Büyükelçilikte yasanan alçak koltuk ve son olarak yasanan Filistin ülkesine götürülen yardim gemisi olan Mavi Marmara gemisine düzenlenen
askeri müdahale krizi iyice tirmandirmistir. Uluslararasi sularda seyreden sivil bir gemiye yapilan askeri müdahale ve Türk vatandaslarinin ölmesi Israil-Türkiye iliskilerini iyice krize sokmustur. Birlesmis Milletler ve ABD gibi ülkelerin arabuluculugu ile Uluslararasi hukuk çerçevesinde olay çözümlenmesi için tarafsiz ülkelerden kurul olusturulmus, sözde tarafsiz ve bagimsiz olan kurulun açikladigi rapor tam anlamiyla Israil yanli bir sonuç bildirgesi açiklanmistir. Türkiye bu
açiklamayi kabul etmemistir. BM’nin öncülügündeki krizi asma çabalari da bosa çikmistir.
Türkiye-Israil iliskilerinin iyilesmesi için Türkiye’nin Israil’den bekledigi ön sartlari yerine
getirmesini baglidir. Israil ülkesinin BM üyesi olmasina ragmen beklenen baris ortamindan uzak bir Ortadogu Politikasi çizmektedir.
KIBRIS SORUNUN ÇÖZÜMÜNDE BIRLESMIS MILLETLER’IN ROLÜ:
“Bir kriz yönetim örnegi olarak Annan plani ve Analizi”
Kibris sorununun çözüme kavusturmak amaciyla Birlesmis Milletler konuyu ele almis ve dönemin Genel
Sekreteri Kofi Annan kendi adinin tasidigi Annan Planlari çerçevesinde Krizleri çözmeye çalismistir.
Birlesmis Milletler tam 4 Annan Plani uygulamaya sokmus çözüme yönelik olarak, Annan Planlari AB’nin genisleme süreci öncesi Kibris Cumhuriyeti adi altinda tek bir devlet olarak katilmasini saglamak amaciyla devreye sokulmustur. Özellikle 3. Annan Planina baktigimizda KKTC ve GKRY
arasinda esit ve egemenlik baglaminda bir esit statünün olmadigini görmekteyiz. Örnek olarak Baskanlik konseyinde 2 Türk ve 4 Rum üye, alt
meclislerde 36 Rum ve 12 Türk milletvekili gibi esitsiz bir yönetim anlayisi öngörmüsler. Toprak hakki, Mülkiyet ve göçler, vatandaslik ikametleri ve
kimlik gibi birçok konuda esitsiz ve Kibrisli Türkleri asimile eden kabul edilemez bir plan oldugunu görmekteyiz. Son
olarak yapilan 4. Annan Planina baktigimizda birlesme noktasinda Kibris halki karsilikli olarak
Referanduma gidilmis KKTC ”evet” oyu çikarken, GKRY
“hayir” oyu çikmistir. Birlesmis Milletler öncülügünde gerçeklesen girisimlerde basarisiz olunmus ve Birlesmis Kibris hayali sona ermis gibi gözükmektedir. Son süreçte KKTC’de bugüne kadar uygulanan
her türlü iktisadi, sosyal ve siyasi baskilarla yasamaya zorlanan KKTC halkinin barisa ve birlesmeye yönelik verdigi “evet” artik AB ve uluslararasi toplumda artik dogru algilanmalidir ve KKTC halki cezalandirilmamalidir.
Avrupa Birligi sahip oldugu demokratik anlayisa aykiri hareket etmektedir, özellikle GKRY’nin günümüzde AB üyesi olmasi ve
Türkiye’ye yönelik uyguladigi, karsi politika ve Türkiye’nin AB üyeligini engelleyici
oyunlari halen devam eden
krizlerdir.
DOGU AKDENIZ’DE KRIZ VE KIBRIS
Soguk savas dönemlerinden sonra önemi ve yeni stratejik konumunu artiran Akdeniz,
tüm ülkelerin gözdesi olmustur. Özellikle Rusya, Ingiltere, ABD,
Yunanistan, Iran, Lübnan, misir, Israil ve Türkiye gibi ülkeler için Akdeniz ve Kibris önemli bir stratejik yer olarak kendini hissettirmektedir.
Rusya’nin Dogu Akdeniz’e hâkim olmak ve sicak denizlere inme politikasi, ABD’nin önemli bir üs olarak kullanmak istegi, Yunanistan’in kendi Ülke parçasi olarak görmesi ve büyük Yunanistan düsüncesi, Israil’in Orta doguya hakim olma düsünceleri gibi bir çok devletin planlarinin bu bölge üzerinde oldugunu görmekteyiz. Orta Dogu’ya yakin enerji rezervleri bölgede çatisma olma ihtimallerini göstermektedir. Buna müteakip son zamanlarda yapilan sondajlar ile zengin petrol ve dogalgaz yataklarina sahip oldugunun saptanmasi, Kibris Rum kesiminin Kibrisli Türkleri yok
sayarak Yunanistan ve Türkiye Ile arasi bozuk olan Israil Ile anlasarak yaptigi çalismalar, yeni bir Krizin dogmasina yol açmistir. Türkiye de buna karsilik kendi belirledigi yedi bölgede petrol ve dogal gaz aramasina baslamistir. Bu olaylarda Kibris Rum Kesimi ile Türkiye arasinda yeni krizlerin olacagini göstermektedir. Kibris Rum Kesiminin Türkiye’nin AB üyeligine veto girisimleri ve çikardigi sorunlarda gündemdeki bir baska krizlerdir.
Dogu Akdeniz’in stratejisi
önemi giderek artan bir bölge oldugu, birçok ülkeyi ilgilendiren egemenlik düsünceleri hedefi bu bölgenin de kriz bölgesi olmasi ihtimalini yükseltmektedir.
Krizler ve Kriz Yönetimi
Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Doç. Dr. Ertan EFEGIL
Baris
Kitabevi