1912
yilina gelindiginde Osmanli Devletinde kaybedilen topraklar artmis Osmanli
Devleti yikilis sürecine girmisti birçok bölgede oldugu gibi balkanlar da toprak
kayiplari baslamisti. Bu sadece devletin kendisinde degil orduda, aydinlarda
ayni düsünce içerisine girmislerdi. Bu düsünceyi gören Avrupali devletler, özellikle Ruslar bunu firsat bilerek bunu yüzyillardir
düsündükleri sark meselesini çözeceklerini inanmaya baslamislardi.
Osmanli Devleti toprak kayiplarina ugrayacagini düsünmesi
bazi yenilikler yapmasina neden oldu bunlar Tanzimat fermani, islahat fermani,
meclis-i mebusanin açilmasi gibi ama bunlar Bulgarlarin Rumenlerin Sirplarin ayrilmasina
engel olamadi. Osmanli toprak kayiplarini engellemek için çesitli akimlar
ortaya çikardiysa da bunlar parçalanmaya engel olamadi. Ama bunlardan etkili
olan halifenin cihat çagirisi olmustur. Büyük yikim baslamisti ve kisa bir
sürede Rumeli artik kaybedilmisti.
Kavala bir Kuzey Egede bulunan sahil
kasabasidir. Kavala ismini Osmanli devletinden almistir. Daha önceleri Neapolis
ve Hristopolis isimleriyle anilmistir. Makedonya, daglik bir cografi yapiya
sahiptir ve yüksek bir plato görünümündedir.
Osmanlilar Kavalayi Bitin yalilardan
almistir. Bizans imparatorunun Bitin yalilara bagisladigi ve bir süredir idare
edip vergisini topladiklari diger topraklar da kisa sürede Osmanlilarin eline
geçti.
Osmanlilar Rumeliyi fethe basladiklarinda, bu
topraklarda Orta Asya’daki tarihi baglari olan kardeslerini buldular. Bu beklenmeyen
bir sey degildi. Çünkü Anadolu ayak bastiklarinda Bizans ordusunda savasan bu
kardeslerini görmüslerdi. 1071 yilindaki Malazgirt Savasi’nda, Selçuklu
ordusunun karsi savasan parali asker Kumanlar, Uzlar, Peçenekler karsilarinda
savasanlarin tanidiklari oldugunu görünce hemen saf degistirerek Selçuklularin
savasi kazanmasina yardimci olmuslardi. Iste bu destek, Rumeli’deki Osmanli fetihleri
sirasinda devam etmis ve daha önceki Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Balkanlara
gelmis ve yerlesmis diger Türk boyu, fetihler sirasinda Osmanlilarin yaninda
yer almis ve Osmanlinin zaferler kazanmasina yardimci olmustur.
13.yüzyil
biterken, Sögüt ve çevresinde ufak bir beylik olan Osmanli, 50 yil gibi kisa
bir süre içinde hâkimiyet alanini genisletip Bizans Imparatorluguna kafa
tutabilecek bir güç hâline gelen Osmanli Beyligi, önce Bursa’yi fethetmis ve
ardindan Karesi topraklarini ele geçirerek sinirlarini genisleterek 1340’li
yillarda Çanakkale Bogazi’na kadar gelmistir. Osmanli Bizans Imparatorlugundaki
taht kavgalarini da firsat bilerek sinirlarini genisletmis ve Bizans’tan birçok
yâri topraklarina katmayi basarmistir. Osmanlinin bu yaptiklarini bölge halki
ve Avrupali devletler yagmalama için yaptiklarini düsünmüslerdir ama daha
sonralari Osmanlinin buralarda kalici olarak geldiklerini anlamislardir. Kavala
Osmanli egemenligine geçmis ve 540 yil uzun sürmüs ve 1912 yilinda Birinci
Balkan Savasi sonunda, Makedonya’daki diger topraklarla beraber Kavala da Osmanlini
elinden çikarak kaybedilmistir.
Osmanli
Devleti bu fetih ettikleri yeni bölgelere iskân politikasini uygulamak için
birçok Yörügü bu bölgelere göndermistir. Birçok bölgede Yörükler kanunin
döneminden itibaren yerlestirildikleri bölgelerde imar ve bu bölgelerde iskân
amaçli kullanildi. Osmanli iskân politikasi geregi fethettigi yerlerde isyan
eden yönetici ve idareci konumunda olan kisileri de ileride sorun yasamamak
için Anadolu ya sürgüne göndermistir. Osmanlilar, plan geregi, bölge halkinin dinine karismamislar, dini ibadetlerini
yaptiklari yerleri korumuslardir. Koyu
Katolik olan Macar Krali, Papanin
söylemleriyle kuzeyden Balkanlara geçerek Ortodoks mezhebine mensup olan Bulgaristan’i
ve Bogomil mezhebine bagli olan Bosna’yi Katoliklige sokmak için her türlü
iskence ve zorbaligi yapmislardir, Osmanlilar ise Hiristiyan halkin din ve vicdan
hürriyetine karismadan buralari isgal etmesi, baslangiçta yeni fatihlere
süpheci olarak bakan yerli halkin daha sonra Osmanli idaresiyle yüzyillarca
huzur ve güven yasamasini saglamistir.
Kavalanin
kurulusundan beri nüfusu ile ilgili fazla bir bilgi yoktur. Bizans döneminde de
Kavala ile ilgili bilgiler çok sinirlidir sayidadir. Kavalanin bir köyden
biraz daha büyük bir yer oldugu tahmin edilmektedir. Osmanli kavaladaki nüfusu arttirmak için özel bir
vergilendirme sistemi uygulamis ve bu
yerin nüfusunda artis meydana gelmistir. Bölgenin ilk yasayanlari Iraklardir daha sonra burada koloni kuran
Yunanlar ve Kiklalilar Kavalada yasayan halk olarak kabul edilirler. Osmanli
Kavala’yi fethettiginde sehirde,
Iraklarin ve Kiklalilarin Yunanlar ve az
sayida Sirp halki yasamaktaydi. Osmanlida birçok milletin yasiyordu ve ayni
sekilde birçok dine mensup insanlarda
vardi. Çogunluk olarak Ortodoks
Hiristiyanlarin yaninda Katolik ve Protestan Hiristiyanlar, Bogomiller Museviler
ve bazi Pagan gruplari varken Osmanliyla
birlikte bölgeye Sünni Islam ile
Bektasilik girmis ve Balkan dini yasanti olarak çesitlenmistir.
Anadolu’dan
Balkanlar da ki topraklara yerlesen ilk Türk halki olarak, Selçuklularin
merkezi olan Konya’dan gelen Konyarlar olarak gösterilir. Hasan Pasadan günümüze
gelen bilgilere göre 24 Yörük ün kavala da oldugu yasamistir. Balkanlarda ise
bu sayinin yaklasik olarak 17000 civarinda oldugu söylenmektedir. 16. yüzyilda iskân
politikasi dâhilinde Kavala ya yerlesen Yahudiler, kavala nin sakin ve durgun hayatina hareketlilik getirmistir. Sehrin sosyal-ekonomik
yasantisini renklendiren diger bir gelisme ayni dönemde bölgede iskân edilen Türkmenlerdir.
Anadolu’dan gelen Tanri Dagi Türkmenleri,
Iskeçe ve Drama ve Kavala ya da
yerlestirilmislerdi. Bölgeye yerlesen halk tütün ve çeltik üretimi yapmistir ve
bölge halki ekonomik açidan yüksek bir refah seviyesine ulasmistir.
19.yüzyilda Osmanli sinirlari
içinde, Balkanlarda siyasal ve toplumsal çözülme gerçeklesti. Bagimsizlik
arayanlar, milliyetçilik etrafinda toplandilar. Müslümanlik ya da halifelik,
Türkleri, Araplari, Arnavutlari bir arada olmalari için yeterli olmazken,
Fener Patrikhanesi de Hiristiyan Ortodokslar için birlestirici üs olmaktan
çikmisti. Bundan dolayi herkes Sirp, Arnavut, Bulgar, Yunan olmak isterken onlari, artik Osmanli
yapmak artik imkânsiz hale gelmeye baslamistir. Osmanli da sinirlar içinde
yasayan farkli din, dil ve etnik kökenli halklar içinde ilk isyan edenler
Sirplar oldu ve daha sonra yunan isyani oldu ve 10 yil sonra Avrupali
devletlerinde yardimiyla Yunanistan bagimsizligini ilan etti. Ardindan da
Bulgarlar 1908 yilinda bagimsizligini ilan etti.
Osmanli Imparatorlugunda Makedonya meselesi denilen meselenin
baslangici, 1877-78 Osmanli-Rus Savasi’na dayanmaktadir. Makedonya da bir anda
komitecilik ve çetecilik faaliyetleri artmaya baslamistir. Bu komitelerin ilki
Sofya’da, Makedonyali siginmacilara yardim için kurulmus bir yardim cemiyetiydi.
Ancak, görünüste insani yardim amaçli bu ve bunun gibi yardim cemiyetleri kisa
bir süre içinde siyasi amaçli komiteler hâline geldi. Üyelerini zamanla silahlandirmaya
basladi. Bu komitelerin en büyügü ise Makedonya-ihtilalci örgütüdür.
Bu
komitelerin faaliyetlerini yürütürken kullandiklari yöntemlerin basinda,
halklar arasinda huzursuzlugu körükleyecek çatisma ve cinayetler
gerçeklestirmek gelmekteydi. Ayrica, hem dehset yaratmak hem de örgüte finans
saglamak için zenginleri ve hatta yabancilari kaçirarak fidye almak da sik
basvurulan yöntemlerdendi. Kurulan komiteler gizli çalisiyor ve Bulgar resmî
makamlarindan da gayri resmi maddi olarak ta destek görüyorlardi. 1895 yilinda
Bulgar hükümetinin destegiyle kurulan ve Borik Sarafov’un yönettigi Yüksek
Makedonya-Edirne Komitesi ayni yil kurduklar komitenin adini duyurmak için
Melnik’te küçük bir ayaklanma çikardilar ve basarili olamadilar. Makedonya’daki
Hiristiyan halk çete savaslari sürerken, Müslüman halk arasinda yeni hosnutsuzluklar
bas göstermeye baslamisti. Mustafa Kemal’in girisimiyle 1906 yilinda
Selanik’te, Bursali Tahir’in, Hüsrev Sami, Hakki Baha, Ömer Naci Hoca Mahir ve
de bulundugu kisiler tarafindan , “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti” kurulmustur. Bütün
bunlar, Makedonya’nin elden gidecegini, bunun için derhâl harekete geçilmesi
gerektigini gösteriyordu. Bunun için Makedonya’daki Osmanli subaylari içinde,
mesrutiyetin ve Teskilati Esasi’nin yeniden yürürlüge geçirilmesi, padisaha
karsi bir mücadele baslatilmasi fikri daha da yayginlasti. Osmanli hükümdari
Abdülhamit’in baskici rejimine karsi Jön Türkler ve Ittihatçi gruplar birlikte
hareket karari almis ve yurtdisinda bulunanlar yurda gelerek çalismaya
basladilar. Yakin zamanda, Çin, Japonya, Rusya ve Iran’da mesruti yönetimlere
geçildiginden dis toplu durum de bu uygun olarak görünüyordu. Abdülhamit’e
karsi ilk direnisi 1908 yilinda Binbasi Niyazi asker ve sivillerden olusan bir
grup ile birlikte yapmistir. Mesrutiyetin ilanindan sonra geçen süre zarfinda,
Makedonya’daki azinliklar hayal kirikligi yaratti. Ilan edilen yeni rejimin
söylenenleri yerine getirmedigi, aksine azinliklara esit yer vermeyerek
milliyetçi bir fikri savunduklari elestirileri yapilmaya basladi.
Berlin Antlasmasindan
sonra Avrupa’da siyasal düsünce, Balkanlar Balkanlilarin olmalidir düsüncesi baslamisti
ve bu Osmanlinin balkanlarda büyük sikinti yasamasi anlamina geliyordu ve
Bulgaristan bagimsizligini kazanmisti. Karadag Osmanli Devleti ne savas ilan
ettikten sonra 17 Ekim’de Bulgaristan ve Sirbistan ve 19 Ekim’de Yunanistan
Osmanliya savas ilan ederek Rumeli’de bulunan Osmanli topraklarina girdiler.
Osmanli bu yüzden Balkanlarda 2 cephede birden savasmak zorunda kaldi. Bu
yüzden fazla dayanamayan Osmanli bu bölgelerden çekilmeye basladi. Osmanli kara
savaslarinda oldugu kadar deniz savaslarinda da pek basari gösterememis ve bu
maglubiyetler sonucunda birçok adadan da çekilmek zorunda kalmistir. Savaslar
tüm hiziyla devam ederken, 2 senedir isyan hâlinde bulunan Arnavutlar, 28
Kasim 1912 tarihinde Avrupali Italya ve Avusturya’nin da destegi ile onlarda bagimsizliklarini
ilan ettiler. Osmanli ile Balkan
devletleri arasinda baris görüsmeleri Londra’da basladi. Sonuç olarak,
Imparatorlugun kolunu kanadi kiran bu antlasma, 30 Mayis 1913’te Londra’da taraflarca
imzalandi. Buna göre, Osmanli Arnavutluk’un bagimsizligi taniniyor, Selanik,
güney Makedonya ve Girit Yunanistan’a, orta ve kuzey Makedonya Sirbistan’a,
Midye-Enez hattinin batisindaki topraklar ve Dede agaç ve Kavala arasindaki
Bati Trakya ve dogu Makedonya Bulgaristan’in sayiliyordu.
Makedonya’nin topraklarinin
paylasiminda sikintilar çikinca, 29 Haziran 1913’te Bulgaristan’in Vardar
kiyisinda bulunan Sirp ve Yunan birliklerine saldirmasiyla Ikinci Balkan Savasi
da baslamis oldu ve kavala krizi de baslamis oldu. Kavala Balkan devletlerin
yani sira geden çikis arayan Avusturya’nin da emelleri arasindaydi. Avusturya, Selanik’i Yunanistan’a kaptirinca, Kavalayi elde etmek istiyordu. O yüzden
Kavalayi Yunanistan’da degil Bulgaristan’da kalmasi için elinden geleni yapmaya
baslamisti. Savas Bulgaristan’in istedigi sekilde bitmedi. Bulgaristan ordusu,
her cephede Sirp ve Yunan ordulari karsisinda savaslari kaybetti. Dis gelismeler
Osmanli Devleti için bir firsat olusturdu. Bulgaristan’in içine düstügü bu
durumdan yararlanarak Edirne de ki topraklar kurtarilabilir, yani sira topraklar
da geri alinabilirdi. Osmanli ordusu, direnisle karsilasmadan 22 Temmuz’da
Edirne’ye tekrardan girdi. Sonuçta Bükres Antlasmasi, Istanbul Antlasmasi ve
Atina Antlasmalari imzalandi ve birçok toprak kaybi yasandi. Toprak
kayiplarinin yasandigi bölgelerden gelen insanlarin çogu Kavala ya yerlesti ve
yerlesen bu halk birçok sikintiyi da beraberinde yasadi. Bükres Antlasmasiyla Balkanli
devletlerin Makedonya’daki sinirlari yeniden belirlendi. Buna göre, Kavala-
Drama-Ser ez bölgesi bir kez daha el degistirerek Yunanistan’in eline geçmisti.
Nevre kop, Iskeçe ve Meldik mel Bulgaristan’a birakilmisti. Ama bu paylasimlar
taraflari memnun etmemisti. Sonuçta balkanlarda Osmanli topragi da vatandasi da
kalmamisti.
1914 ‘de birinci dünya savasinin
çikmasi da Osmanli devletini için büyük bir sikinti demekti. Önceleri savasa
tarafsiz kalan Osmanli devleti kaybettigi topraklari kazanacagi ümidiyle
ittifak devletleri safina katilmistir. Savasin baslamasiyla Kavala krizi tekrar
baslamisti. Savas sonrasi imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanli için gerçek bir
yikim demekti. Mütareke hükümleri çerçevesinde Çanakkale Bogazi kara ve deniz
tesisleri bosaltilarak, hemen Ingiliz ve Fransizlara birakilacakti. Böylece,
Ingiliz ve Fransiz savas gemileri, Mart 1915’te savasarak geçemedikleri
Çanakkale’yi, 3 yil sonra bir sonbahar günü savasmadan geçti ve 7 Kasim’da Istanbul
önlerinde demir atti. Itilaf gücünün donanmasinda Yunan gemileri de vardi ve
bogazlari iki taraftan denetimleri altina aldilar. Ülkenin kaderi degismeye
basladi. 15 Mayis 1919’te Anadolu ve Trakya için her sey degisti. Yunan
birlikleri Izmir’i isgal etmeye basladilar. Bununla, Trakya’daki Yunan isgali,
Anadolu’ya kadar yayildi. Bulgarlarin biraktigi Bati Trakya topraklarina
Fransizlar, Macaristan’dan getirdikleri askeri birliklerini yerlestirerek isgale
basladilar. Bulgaristan yapacak bir seyi kalmayinca 27 Kasim 1919’da Neuilly
Antlasmasini imzalamak zorunda kaldi.
18 Ekim
1919’da Bulgarlar, mütarekeye uygun olarak, Bati Trakya’daki Gümülcüne, Dede
agaç, Iskeçe, Dimetoka, Sofulu ve Karaagaç’i bosalttilar ve Fransiz askerlerine
biraktilar. Itilaf Devletleri, Ingiltere’nin vasitasiyla Yunanistan’in Trakya’nin
tamamini isgal etmesine göz yumdular. Daha önceki yillarda oldugu gibi, bu
isgale itiraz edecek Rusya da yoktu. Bu isgal üzerine Edirne deki taburdan
askerler gönderildi. Bu sirada, Edime de, Birinci Kolordumuz kâmilen
Bulgaristan’a siginmak zorunda kaldi. Isgal sonrasinda Dogu Trakya Türkler
hemen göç edebilecegi bir Türk topragi bile kalmamisti. Istanbul ve Çanakkale
bogazlari ile etraflarindaki topraklar, Müttefiklerin Ingiliz, Fransiz ve
Italyanlarin isgal etmislerdi.
15 Mayis 191’da Izmir’in Yunanlilarca isgal
edilmeye baslarken sehirdeki Rumlar arasinda senlik havasi yasaniyordu. Ama
beklenmedik bir olay ortaligi karistirdi ve panik yaratti. Yunanlar, bir kismi
subay olan, çok sayida esir bulunan Türk askerini öldürmüs, bazi Türk askeride
Rumlar tarafindan linç edilmisti. Dimitri Kitsikis’e göre, bu cinayetler o
kadar gerçekti ki, kimse inkâr etmiyordu. Izmir olaylarinin yankisi büyük oldu.
Ingiliz gazeteleri bu konuyu bayagi gündemde tuttular. Yunan askeri güçleri,
Izmir’in isgal ettikten sonra, Müttefik Devletlerin kendisine verdigi yetkileri
asarak 25 Mayista Manisa’yi isgal etti. Ayni sekildi 27 Haziranda Aydin isgal
edilerek, yine Izmir Sancagi disina çikilmis oldu. Ama beklenmedik direnis
karsisinda yunanlilar çekilmek zorunda kalmislardir. Askeri yenilgi ve
Atina’daki siyasal hayatta ortaya çikan huzursuzluklar, ekonomik ve sosyal
hayati da etkilemisti. Enflasyon üst seviyelere çikmis, halkin refah seviyesi
iyice asagilara düsmüstü.
Osmanli
imparatorlugunda birçok Rum yasamaktaydi. 3 yil süren Türk Yunan Savasi, hem Türklere
hem de Yunan halklarina büyük sikintilar getirdi. Savas, her taraftan da büyük
göçlere neden açti. Isgal altina giren ve yaklasik yarisi savas alani hâline
gelen Anadolu’daki Türkler, savas boyunca batidan iç bölgelere dogru sürekli olarak
göç yasadi. Bunun sonucunda, özellikle Kapadokya’daki Rumlar, daha uygun sartlar
yakalarim hevesiyle Yunanlarin isgal ettigi yerlere dogru göç ettiler. Ama iki
halk da 2-3 yil sonra tekrar göçe gitmek zorunda kaldilar. 1915 seçimlerinden sonra,
Yunanistan meclisinde seçilen bütün Türk mebuslari, daima Kralci partileri
desteklemislerdir. 1915 Aralik seçimleri sirasinda, Kralci Parti’den Türk
dostu Amiral Judas, Kavala ’ya gelerek Türklerle temaslarda bulunarak ve
desteklerini almistir. Mübadillerin gelecegini tek olarak bagli olduklari
Osmanli Imparatorlugunun zayifligi belirlememisti. Yunan Makedonyasi’nda
bulunurlarken, önceki yillarda digerlerini muhacir, Kavalalilari da 1924
yilinda mübadil oldugunun nedeni arastirirken Venizelos’u ve onun
Yunanistan’ini görmemek mümkün degildir.
Lozan
Antlasmasi, 17. Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulus belgesi
olarak kabul görür. Anadolu’daki savasi 1922 Eylül’ünde askerî zaferle bitiren
Büyük Millet Meclisi, Ekim ayinda Mudanya’da ateskes anlasmasini imzalamisti. Savas,
sadece bir varlik mücadelesi degil, ayni zamanda, Türklerin ana yurdunu sömürge
topragi yapmama savasiydi. Milletler Cemiyeti kurulusu o tarihte tamamen
Ingiltere’nin elindeydi, Anadolu’da Türk zaferi kesin olarak gerçeklesince, Rum
ve Türk göçmenlerinin durumunu yerinde görmek üzere, önce Yunanistan ile
Bulgaristan arasinda yapilan nüfus mübadelesi yürütmüs olan Norveçli Dr.
Fridtjof Nansen’i görevlendirilmistir i. Nansen, Türkiye’de ve Yunanistan’da
incelemelerde bulunduktan sonra, buralarda bulunan yetkililerle ve yasadiklari
yerleri birakip göçe gitmek zorunda kalan insanlarla görüstü. Yapilan müzakereler
sonucunda , Türk tarafi, Baskan Montagna’nin da istegi üzerine, Trakya’nin bati
hududu hakkindaki tezinden vazgeçmek zorunda kaldi. Buna istinaden Riza Nur’un yapmis oldugu yeni teklifi kabul
etti. Anadolu’da Türk-Yunan Savasi sürerken, Yunanlar ve Türkler arasinda ne
göçlerde düsmanliklarda devam etti. Bu dönemde Kavala, iki türlü göç vardi; ilki
Yunan zulmünden kaçan iç bölgelerdeki Türk halkinin Anadolu’ya gitmek için
çiktigi göç, 2. Anadolu’dan Yunanistan’a kaçan ve Yunan Hükümeti tarafindan
Kavala ve Drama yörelerine yerlestirilmis Rumlarin göçüdür.
Kavala’daki
bulunan Türklerin, son on yilda özellikle Rumlardan çektikleri akil alir
degildi. Bunun üzerine bir de Anadolu'dan, Kafkasya’dan, Rusya’dan, Bulgaristan’dan
göç ederek gelmis olan azili olarak bilinen Rumlarin vahsetleri de eklenince, 500
yildir burada oturan Türkler bir anda ne yapacaklarini sasirdilar. Hepsinde ölüm korkusu yerlesti. Öte yandan, yillarin
birikimi evleri, esyalari, baglan, bahçeleri, tarlalari degerli olan birçok
esyalari vardi. Gitmekle kalmak, ölmekle yasamak, varlikla yoksulluk arasinda
amansiz bir seçime altinda kalmislardi .
Mübadele
öncesi milyonlarca Türk halki, yasadiklari, dogduklari evlerini topragi
birakip Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmisti. Bir tek düsündükleri vardi
oda canlarini kurtarabilmekti. Osmanli askerinin çekilmesiyle Bati Trakya topraklarinda kalan
Türk milleti, sonraki 10 süresince, yasamlarini ortaya koyarak mücadele sürdürmüslerdir.
Oradaki Türk halkinin ve onlara disaridan katilanlan kurtulus savasina
katilan halki saygi ile karsiliyoruz.
Ama, basarili olunamamistir. basarisizlik, bu mücadeleyi iyi niyetle,
fedakârlikla ve yurtseverlikle yürütenlerin omuzlarina yüklenmemesi lazimdir.
Bu sonucun alinmasinda en büyük pay, dis etkenlerdir.
Sonuçta
mübadilleri tasiyan son gemi de limandan kalkinca , Yunanlarin, millî
devletleri için büyük tehlike olarak gördükleri Türkler Kavala’ dan ebedi
olarak gitmislerdi.
KAVALADA SON TÜRK
YAVUZ BASARIR
AKILÇELEN
ANKARA,2013