KAVALADA SON TÜRK

KAVALADA SON TÜRK

Fevzi BOZKURT
Felsefe


1912 yilina gelindiginde Osmanli Devletinde kaybedilen topraklar artmis Osmanli Devleti yikilis sürecine girmisti birçok bölgede oldugu gibi balkanlar da toprak kayiplari baslamisti. Bu sadece devletin kendisinde degil orduda, aydinlarda ayni düsünce içerisine girmislerdi. Bu düsünceyi gören Avrupali devletler,  özellikle Ruslar bunu firsat bilerek bunu yüzyillardir düsündükleri sark meselesini çözeceklerini inanmaya baslamislardi.
 
Osmanli Devleti toprak kayiplarina ugrayacagini düsünmesi bazi yenilikler yapmasina neden oldu bunlar Tanzimat fermani, islahat fermani, meclis-i mebusanin açilmasi gibi ama bunlar Bulgarlarin Rumenlerin Sirplarin ayrilmasina engel olamadi. Osmanli toprak kayiplarini engellemek için çesitli akimlar ortaya çikardiysa da bunlar parçalanmaya engel olamadi. Ama bunlardan etkili olan halifenin cihat çagirisi olmustur. Büyük yikim baslamisti ve kisa bir sürede Rumeli artik kaybedilmisti.
 
Kavala bir Kuzey Egede bulunan sahil kasabasidir. Kavala ismini Osmanli devletinden almistir. Daha önceleri Neapolis ve Hristopolis isimleriyle anilmistir. Makedonya, daglik bir cografi yapiya sahiptir ve yüksek bir plato görünümündedir.
 
Osmanlilar Kavalayi Bitin yalilardan almistir. Bizans imparatorunun Bitin yalilara bagisladigi ve bir süredir idare edip vergisini topladiklari diger topraklar da ki­sa sürede Osmanlilarin eline geçti.
 
Osmanlilar Rumeliyi fethe basladiklarinda, bu topraklar­da Orta Asya’daki tarihi baglari olan kardeslerini buldular. Bu beklenme­yen bir sey degildi. Çünkü Anadolu ayak bastiklarinda Bizans ordusun­da savasan bu kardeslerini görmüslerdi. 1071 yilindaki Malazgirt Savasi’nda, Selçuklu ordusunun karsi savasan parali asker Kumanlar, Uzlar, Peçenekler karsilarinda savasanlarin tanidiklari oldugunu görünce hemen saf degistirerek Selçuklularin sava­si kazanmasina yardimci olmuslardi. Iste bu destek, Rumeli’deki Osmanli fetihleri sirasinda devam etmis ve daha önceki Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Balkanlara gelmis ve yerlesmis diger Türk boyu, fetihler sirasinda Osmanlilarin yanin­da yer almis ve Osmanlinin zaferler kazanmasina yardimci olmustur.
 
13.yüzyil biterken, Sögüt ve çevresinde ufak bir beylik olan Osmanli, 50 yil gibi kisa bir süre içinde hâkimiyet alanini genisletip Bizans Imparatorluguna kafa tutabilecek bir güç hâline gelen Osmanli Beyli­gi, önce Bursa’yi fethetmis ve ardindan Karesi topraklarini ele geçirerek sinirlarini genisleterek 1340’li yillarda Çanakkale Bogazi’na kadar gelmistir. Osmanli Bizans Imparatorlugundaki taht kavgalarini da firsat bilerek sinirlarini genisletmis ve Bizans’tan birçok yâri topraklarina katmayi basarmistir. Osmanlinin bu yaptiklarini bölge halki ve Avrupali devletler yagmalama için yaptiklarini düsünmüslerdir ama daha sonralari Osmanlinin buralarda kalici olarak geldiklerini anlamislardir. Kavala Osmanli egemenligine geçmis ve 540 yil uzun  sürmüs ve 1912 yilin­da Birinci Balkan Savasi sonunda, Makedonya’daki diger topraklar­la beraber Kavala da Osmanlini elinden çikarak kaybedilmistir.
 
Osmanli Devleti bu fetih ettikleri yeni bölgelere iskân politikasini uygulamak için birçok Yörügü bu bölgelere göndermistir. Birçok bölgede Yörükler kanunin döneminden itibaren yerlestirildikleri bölgelerde imar ve bu bölgelerde iskân amaçli kullanildi. Osmanli iskân politikasi geregi fethettigi yerlerde isyan eden yönetici ve idareci konumunda olan kisileri de ileride sorun yasamamak için Anadolu ya sürgüne göndermistir. Osmanlilar, plan geregi, bölge halkinin dinine karismamislar, dini ibadetlerini yaptiklari yerleri korumuslardir. Koyu Katolik olan Macar Krali,  Papanin söylemleriyle kuzeyden Balkanlara geçerek Ortodoks mezhebine mensup olan Bulgaristan’i ve Bogomil mezhebine bagli olan Bosna’yi Katoliklige sokmak için her türlü iskence ve zorbaligi yapmislardir, Osmanlilar ise Hiristiyan halkin din ve vic­dan hürriyetine karismadan buralari isgal etmesi, baslangiçta ye­ni fatihlere süpheci olarak bakan yerli halkin daha sonra Osmanli idare­siyle yüzyillarca huzur ve güven yasamasini saglamistir.
 
Kavalanin kurulusundan beri nüfusu ile ilgili fazla bir bilgi yoktur. Bizans döneminde de Kava­la ile ilgili bilgiler çok sinirlidir sayidadir. Kavalanin bir köyden biraz daha büyük bir yer oldugu tahmin edilmektedir. Osmanli   kavaladaki nüfusu arttirmak için özel bir vergilendirme sistemi uygulamis ve  bu yerin nüfusunda artis meydana gelmistir. Bölgenin ilk yasayanlari Iraklardir daha sonra bura­da koloni kuran Yunanlar ve Kiklalilar Kavalada yasayan halk olarak kabul edilirler. Osmanli Kavala’yi fethettiginde  sehirde, Iraklarin ve Kiklalilarin  Yunanlar ve az sa­yida Sirp halki yasamaktaydi. Osmanlida birçok milletin yasiyordu ve ayni sekilde birçok dine mensup insanlarda vardi.  Çogunluk olarak Ortodoks Hiristiyanlarin yaninda Katolik ve Protestan Hiristiyanlar, Bogomiller Museviler ve bazi Pagan gruplari varken Osmanliyla birlikte  bölgeye Sünni Islam ile Bektasilik girmis ve Balkan dini yasanti olarak  çesitlenmistir.
 
Anadolu’dan Balkanlar da ki  topraklara  yerlesen ilk Türk halki olarak, Selçuk­lularin merkezi olan  Konya’dan gelen Konyarlar  olarak gösterilir. Hasan Pasadan günümüze gelen bilgilere göre 24 Yörük ün kavala da oldugu yasamistir. Balkanlarda ise bu sayinin yaklasik olarak 17000 civarinda oldugu söylenmektedir. 16. yüzyilda iskân politikasi dâhilinde Kavala ya yerlesen Yahudiler, kavala nin  sakin ve dur­gun hayatina hareketlilik  getirmistir. Sehrin sosyal-ekonomik yasantisini renklendiren diger bir gelisme  ayni dönemde bölgede iskân edi­len Türkmenlerdir. Anadolu’dan gelen  Tanri Dagi Türkmenleri, Iskeçe ve Drama ve Kavala ya da yerlestirilmislerdi. Bölgeye yerlesen halk tütün ve çeltik üretimi yapmistir ve bölge halki ekonomik açidan yüksek bir refah seviyesine ulasmistir. 
 
19.yüzyilda Osmanli sinirlari içinde, Bal­kanlarda siyasal ve toplumsal çözülme gerçeklesti. Bagimsizlik arayanlar, milliyetçilik etra­finda toplandilar. Müslümanlik ya da halifelik, Türkleri, Araplari, Arnavut­lari bir arada olmalari için yeterli olmazken, Fener Patrikhanesi de Hiristiyan Ortodokslar için birlestirici üs olmaktan çikmisti. Bundan dolayi herkes Sirp, Arna­vut, Bulgar,  Yunan olmak isterken onlari, artik Osmanli yapmak artik imkânsiz hale gelmeye baslamistir. Osmanli da sinirlar içinde yasayan farkli din, dil ve etnik kökenli halklar içinde ilk isyan edenler Sirplar oldu ve daha sonra yunan isyani oldu ve 10 yil sonra Avrupali devletlerinde yardimiyla Yunanistan bagimsizligini ilan etti. Ardindan da Bulgarlar 1908 yilinda bagimsizligini ilan etti.
 
Osmanli Imparatorlugunda Makedonya meselesi denilen mesele­nin baslangici, 1877-78 Osmanli-Rus Savasi’na dayanmaktadir. Makedonya da bir anda komitecilik ve çetecilik faaliyetleri artmaya baslamistir. Bu ko­mitelerin ilki Sofya’da, Makedonyali siginmacilara yardim için kurulmus bir yardim cemiyetiydi. Ancak, görünüste insani yardim amaçli bu ve bunun gibi yardim cemiyetleri kisa bir süre içinde siyasi amaçli komiteler hâline geldi. Üyelerini zamanla silahlandirmaya basladi. Bu komitelerin en büyügü ise Makedonya-ihtilalci örgütüdür.
 
Bu komitelerin faaliyetlerini yürütürken kullandiklari yöntem­lerin basinda, halklar arasinda huzursuzlugu körükleyecek çatisma ve cinayetler gerçeklestirmek gelmekteydi. Ayrica, hem dehset ya­ratmak hem de örgüte finans saglamak için zenginleri ve hatta ya­bancilari kaçirarak fidye almak da sik basvurulan yöntemlerdendi. Kurulan komiteler gizli çalisiyor ve Bulgar resmî makamlarindan da gayri resmi maddi olarak ta destek görüyorlardi. 1895 yilinda Bulgar hü­kümetinin destegiyle kurulan ve Borik Sarafov’un yönettigi Yüksek Makedonya-Edirne Komitesi ayni yil kurduklar komitenin adini duyurmak için Melnik’te küçük bir ayaklanma çikardilar ve basarili olamadilar. Makedonya’daki Hiristiyan halk çete savaslari sürerken, Müslüman halk arasinda yeni hosnutsuzluklar bas göstermeye baslamisti. Mustafa Kemal’in girisimiyle 1906 yilinda Selanik’te, Bursali Tahir’in, Hüsrev Sami, Hakki Baha, Ömer Naci Hoca Mahir ve de bulundugu kisiler tarafindan , “Vatan ve Hürriyet Ce­miyeti” kurulmustur. Bütün bunlar, Makedonya’nin elden gidecegini, bunun için derhâl harekete geçilmesi gerektigini gösteriyor­du. Bunun için Makedonya’daki Osmanli subaylari içinde, mes­rutiyetin ve Teskilati Esasi’nin yeniden yürürlüge geçirilmesi, padisaha karsi bir mücadele baslatilmasi fikri daha da yayginlasti. Osmanli hükümdari Abdülhamit’in baskici rejimine karsi Jön Türkler ve Ittihatçi gruplar birlikte hareket karari almis ve yurtdisinda bulunanlar yurda gelerek çalismaya basladilar. Yakin zamanda, Çin, Japonya, Rusya ve Iran’da mesruti yönetimlere geçildiginden dis toplu durum de bu uygun olarak görünüyordu. Abdülhamit’e karsi ilk direnisi 1908 yilinda Binbasi Niyazi asker ve sivillerden olusan bir grup ile birlikte yapmistir. Mesrutiyetin ilanindan sonra geçen süre zarfinda, Makedonya’da­ki azinliklar hayal kirikligi yaratti. Ilan edilen yeni rejimin söylenenleri ye­rine getirmedigi, aksine azinliklara esit yer vermeyerek milliyet­çi bir fikri savunduklari elestirileri yapilmaya basladi.
 
Berlin Antlasmasindan sonra Avrupa’da siyasal düsünce, Balkanlar Balkanlilarin olmalidir düsüncesi bas­lamisti ve bu Osmanlinin balkanlarda büyük sikinti yasamasi anlamina geliyordu ve Bulgaristan bagimsizligini kazanmisti. Karadag Osmanli Devleti ne savas ilan ettikten sonra 17 Ekim’de Bulgaristan ve Sirbistan ve 19 Ekim’de Yunanistan Osmanliya savas ilan ederek Rumeli’de bulunan Osmanli topraklarina girdiler. Osmanli bu yüzden Balkanlarda 2 cephede birden savasmak zorunda kaldi. Bu yüzden fazla dayanamayan Osmanli bu bölgelerden çekilmeye basladi. Osmanli kara savaslarinda oldugu kadar deniz savaslarinda da pek basari gösterememis ve bu maglubiyetler sonucunda birçok adadan da çekilmek zorunda kalmistir. Savaslar tüm hiziyla devam ederken, 2 senedir isyan hâlinde bu­lunan Arnavutlar, 28 Kasim 1912 tarihinde Avrupali Italya ve Avusturya’nin da destegi ile onlarda bagimsizliklarini ilan ettiler.  Osmanli ile Balkan devletleri arasinda baris görüs­meleri Londra’da basladi. Sonuç olarak, Imparatorlugun kolunu kanadi kiran bu antlasma, 30 Mayis 1913’te Londra’da taraflarca imzalandi. Buna göre, Osmanli Arnavutluk’un bagimsizligi tani­niyor, Selanik, güney Makedonya ve Girit Yunanistan’a, orta ve ku­zey Makedonya Sirbistan’a, Midye-Enez hattinin batisindaki top­raklar ve Dede agaç ve Kavala arasindaki Bati Trakya ve dogu Ma­kedonya Bulgaristan’in sayiliyordu.
Makedonya’nin topraklarinin paylasiminda sikintilar çikinca, 29 Ha­ziran 1913’te Bulgaristan’in Vardar kiyisinda bulunan Sirp ve Yunan birliklerine saldirmasiyla Ikinci Balkan Savasi da baslamis oldu ve kavala krizi de baslamis oldu. Kavala Balkan devletlerin yani sira geden çikis arayan Avusturya’nin da emelleri arasindaydi. Avusturya,  Selanik’i Yunanistan’a kaptirinca,  Kavalayi elde etmek istiyordu. O yüzden Kavalayi Yunanistan’da degil Bulgaristan’da kalmasi için elinden geleni yapmaya baslamisti. Savas Bulgaristan’in istedigi sekilde bitmedi. Bulgaristan ordusu, her cephede Sirp ve Yunan ordulari karsisinda savaslari kaybetti. Dis gelismeler Osmanli Devleti için bir firsat olusturdu. Bulgaristan’in içine düstügü bu durumdan yararlanarak Edirne de ki topraklar kurtarilabilir, yani sira topraklar da geri alinabilirdi. Osmanli ordusu, direnisle karsilasmadan 22 Temmuz’da Edirne’ye tekrardan girdi. Sonuçta Bükres Antlasmasi, Istanbul Antlasmasi ve Atina Antlasmalari imzalandi ve birçok toprak kaybi yasandi. Toprak kayiplarinin yasandigi bölgelerden gelen insanlarin çogu Kavala ya yerlesti ve yerlesen bu halk birçok sikintiyi da beraberinde yasadi. Bükres Antlasmasiyla Balkanli devlet­lerin Makedonya’daki sinirlari yeniden belirlendi. Buna göre, Kavala- Drama-Ser ez bölgesi bir kez daha el degistirerek Yunanistan’in eline geçmisti. Nevre kop, Iskeçe ve Meldik mel Bulgaristan’a birakilmisti. Ama bu paylasimlar taraflari memnun etmemisti. Sonuçta balkanlarda Osmanli topragi da vatandasi da kalmamisti.
 
1914 ‘de birinci dünya savasinin çikmasi da Osmanli devletini için büyük bir sikinti demekti. Önceleri savasa tarafsiz kalan Osmanli devleti kaybettigi topraklari kazanacagi ümidiyle ittifak devletleri safina katilmistir. Savasin baslamasiyla Kavala krizi tekrar baslamisti. Savas sonrasi imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanli için gerçek bir yikim demekti. Mütareke hükümleri çerçevesinde Çanakkale Boga­zi kara ve deniz tesisleri bosaltilarak, hemen Ingiliz ve Fransizlara birakilacakti. Böylece, Ingiliz ve Fransiz savas gemileri, Mart 1915’te savasarak geçemedikleri Çanakkale’yi, 3 yil sonra bir sonbahar günü savasmadan geçti ve 7 Kasim’da Istanbul önlerinde demir­ atti. Itilaf gücünün donanmasinda Yunan gemileri de vardi ve bogazlari iki taraftan denetimleri altina aldilar. Ülkenin kaderi degismeye basladi. 15 Mayis 1919’te Anadolu ve Trakya için her sey degisti. Yunan birlikleri Izmir’i isgal etmeye basladilar. Bununla, Trakya’da­ki Yunan isgali, Anadolu’ya kadar yayildi. Bulgarlarin biraktigi Bati Trakya topraklarina Fransizlar, Ma­caristan’dan getirdikleri askeri birliklerini yerlestirerek isgale basladilar. Bulgaristan yapacak bir seyi kalmayinca 27 Kasim 1919’da Neuilly Antlasmasini imza­lamak zorunda kaldi.
 
18 Ekim 1919’da Bulgarlar, mütarekeye uygun ola­rak, Bati Trakya’daki Gümülcüne, Dede agaç, Iskeçe, Dimetoka, Sofulu ve Karaagaç’i bosalttilar ve Fransiz as­kerlerine biraktilar. Itilaf Devletleri, Ingiltere’nin vasitasiyla Yunanistan’in Trakya’nin tamamini isgal etmesine göz yumdular. Daha önceki yillarda oldugu gibi, bu isgale itiraz edecek Rusya da yoktu. Bu isgal üzerine Edirne deki taburdan askerler gönderildi. Bu sirada, Edime de, Birinci Kolordumuz kâmilen Bulgaristan’a siginmak zorunda kaldi. Isgal sonrasinda Dogu Trakya Türkler hemen göç edebi­lecegi bir Türk topragi bile kalmamisti. Istanbul ve Çanakkale bogazlari ile etraflarindaki topraklar, Müttefiklerin Ingiliz, Fran­siz ve Italyanlarin isgal etmislerdi.
 
15 Mayis 191’da Izmir’in Yunanlilarca isgal edilmeye baslarken sehirdeki Rumlar arasinda senlik havasi yasaniyordu. Ama beklen­medik bir olay ortaligi karistirdi ve panik yaratti. Yunanlar, bir kis­mi subay olan, çok sayida esir bulunan Türk askerini öldürmüs, bazi Türk as­keride Rumlar tarafindan linç edilmisti. Dimitri Kitsikis’e göre, bu cinayetler o kadar gerçekti ki, kimse inkâr etmiyordu. Izmir olaylarinin yankisi büyük oldu. Ingiliz gazeteleri bu konuyu bayagi gündemde tuttular. Yunan askeri güçleri, Izmir’in isgal ettikten sonra, Müttefik Devletlerin kendisine verdigi yetkileri asarak 25 Mayista Manisa’yi isgal etti. Ayni sekildi 27 Haziranda Aydin isgal edilerek, yine Izmir Sancagi disina çikilmis oldu. Ama beklenmedik direnis karsisinda yunanlilar çekilmek zorunda kalmislardir. Askeri yenilgi ve Atina’daki siyasal hayatta ortaya çikan huzursuzluklar, ekonomik ve sosyal hayati da etkilemisti. Enflasyon üst seviyelere çikmis, halkin refah seviyesi iyice asagilara düsmüstü.
 
Osmanli imparatorlugunda birçok Rum yasamaktaydi. 3 yil süren Türk Yunan Savasi, hem Türklere hem de Yunan halk­larina büyük sikintilar getirdi. Savas, her taraftan da büyük göçlere neden açti. Isgal altina giren ve yaklasik yarisi savas alani hâline gelen Anadolu’daki Türkler, savas boyunca batidan iç bölgelere dogru sürekli olarak göç yasadi. Bunun sonucunda, özellikle Kapadokya’daki Rumlar, daha uygun sartlar yakalarim hevesiyle Yunanlarin isgal ettigi yerlere dogru göç ettiler. Ama iki halk da 2-3 yil sonra tekrar göçe gitmek zorunda kaldilar. 1915 seçimlerinden sonra, Yunanistan meclisinde seçilen bütün Türk mebuslari, daima Kralci partileri destekle­mislerdir. 1915 Aralik seçimleri sirasinda, Kralci Parti’den Türk dostu Amiral Judas, Kavala ’ya gelerek Türklerle temaslarda bulunarak ve destekleri­ni almistir. Mübadillerin gelecegini tek olarak bagli olduklari Osmanli Impa­ratorlugunun zayifligi belirlememisti. Yunan Makedonyasi’nda bulunurlarken, önceki yillarda digerlerini muhacir, Kavalalilari da 1924 yilinda mübadil oldugunun nedeni arastirir­ken Venizelos’u ve onun Yunanistan’ini görmemek müm­kün degildir.
 
Lozan Antlasmasi, 17. Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulus belgesi olarak kabul görür. Anadolu’da­ki savasi 1922 Eylül’ünde askerî zaferle bitiren Büyük Millet Meclisi, Ekim ayinda Mudanya’da ateskes anlasmasini imzalamisti. Savas, sadece bir varlik mücadelesi degil, ayni zamanda, Türklerin ana yurdunu sömürge topragi yapmama savasiydi. Milletler Cemiyeti kurulusu o tarihte tamamen Ingiltere’nin elindeydi, Anadolu’da Türk zaferi kesin olarak gerçeklesince, Rum ve Türk göçmenlerinin durumunu yerinde görmek üzere, önce Yu­nanistan ile Bulgaristan arasinda yapilan nüfus mübadele­si yürütmüs olan Norveçli Dr. Fridtjof Nansen’i görev­lendirilmistir i. Nansen, Türkiye’de ve Yunanistan’da incelemeler­de bulunduktan sonra, buralarda bulunan yetkililerle ve yasadiklari yerleri birakip gö­çe gitmek zorunda kalan insanlarla görüstü. Yapilan müzakereler sonucunda , Türk tarafi, Baskan Montagna’nin da istegi üzerine, Trakya’nin bati hududu hakkindaki tezinden  vazgeçmek  zorunda kaldi. Buna istinaden  Riza Nur’un yapmis oldugu yeni tek­lifi kabul etti. Anadolu’da Türk-Yunan Savasi sürerken, Yunanlar ve Türkler arasinda ne göçlerde düsmanliklarda devam etti. Bu dönem­de Kavala, iki türlü göç vardi; ilki Yu­nan zulmünden kaçan iç bölgelerdeki Türk halkinin Anadolu’ya gitmek için çiktigi göç, 2. Anadolu’dan Yunanistan’a kaçan ve Yunan Hükümeti tarafindan Kavala ve Drama yörelerine yerlesti­rilmis  Rumlarin göçüdür.
 
Kavala’daki bulunan Türklerin, son on yilda özellikle Rumlardan çektikleri akil alir degildi. Bunun üzerine bir de Anadolu'dan, Kafkasya’dan, Rusya’dan, Bulgaristan’dan göç ederek gelmis olan azili olarak bilinen Rumlarin vahsetleri de eklenince, 500 yildir burada oturan Türkler bir anda ne yapacaklarini sasirdilar. Hepsinde  ölüm korkusu yerlesti. Öte yandan, yillarin birikimi evleri, esyalari, baglan, bahçeleri, tar­lalari degerli olan birçok esyalari vardi. Gitmekle kalmak, ölmekle yasamak, varlikla yoksulluk arasinda amansiz bir seçime altinda kalmislardi .
 
Mübadele öncesi milyonlarca Türk halki, yasadiklari, dogduklari evlerini topra­gi birakip Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmisti. Bir tek düsündük­leri  vardi oda canlarini kurtarabilmekti. Osmanli askerinin  çekilmesiyle Bati Trakya topraklarinda kalan Türk milleti, sonraki 10 süresince, yasamlarini ortaya koyarak mücadele sürdürmüslerdir. Oradaki Türk halkinin ve onlara disaridan katilanlan kurtulus savasina katilan  halki saygi ile karsiliyoruz. Ama, basarili olunamamistir. ba­sarisizlik, bu mücadeleyi iyi niyetle, fedakârlikla ve yurtseverlikle yürütenlerin omuzlarina yüklenmemesi lazimdir. Bu sonucun alinmasinda en büyük pay, dis etkenlerdir.
 
Sonuçta mübadilleri tasiyan son gemi de limandan kalkinca , Yunanla­rin, millî devletleri için büyük tehlike olarak gördükleri Türkler Kavala’ dan ebedi olarak gitmislerdi.
 
KAVALADA SON TÜRK
YAVUZ BASARIR
AKILÇELEN
ANKARA,2013

Benzer Kitaplar