Devleti-Aliye’nin hosgörü ve huzur götürdügü
dünyanin
üç kitasini içine alan Kafkasya balkanlar kuzey Afrika ve Ortadogu’dan çekildigi o zamandan beri kan ve gözyasi
dinmemistir. Farkli irk, din, milliyet ve mezheplere sahip insanlarin bu
topraklarda yüzyillarca süren hosgörü bahari yerini çetin bir kisa birakir. Eski çaglardan beri birçok savaslara sahne olan Mezopotamya-Ortadogu halen durgunluga kavusmus degil. Gücü
elinde bulunduran süper güç devletlerinin adeta kaos alanina çevirdikleri Ortadogu’da yeni bir sürecin ayak sesleri duyulmaya basladi. Arap dünyasinin yillarca ismarlama modellerle diktatörlükle
yönetilmesi;
adeta sikistirilmis gazin basinçla patlamasi gibi bir bir patlamaya baslar. Gelinen noktada Ortadogu halklarinin insanca yasama isteklerini artik haykirmaya baslarlar. Yani baslarinda hizla demokrasi abidesi olarak yükselen Türkiye
modeldir Ortadogu
için.
Ama onlarin istedigi demokrasi bati demokrasisi degildir asla.
Eger öyle olsaydi meydanlar da ABD ye seslenip gel bizi al derlerdi,
Rusya ya AB ye haykirirlardi. Ama onlar öyle demediler. Çünkü batinin demokrasi
anlayisi,
3. Dünya
ülkeleri
yada güney
ülkeleri
olarak ifade ettikleri, ordularinin ancak iç karisiklik
için
batili ülkeler
tarafindan
dizayn edilen, verimli yer alti kaynaklarina göz dikerek ve de bir takim
siyasi hesaplarla bu ülkelere demokrasi ve düzen
götürüyoruz
yalaniyla aslinda yillarca sürecek olan kaos götürdükleri sözde demokrasilerine
talip degildir Ortadogu halklari. Tipki ABD’nin Ingiltere ve bazi batili devletleri yanina alarak Afganistan ve irak
a yillar
süren
ve halen de sürmekte olan sözde demokrasi yalaniyla bu topraklara kaos
götürdükleri gibi, örnekleri çogaltmak mümkündür.
Topraklari kan gölüne dönen ve gözyasi
dört mevsim dinmeyen bu insanlarin artik tek bir talepleri vardi. O da “insanca
yasamak”.
Ortadogu da özgürlük mesaleleri bir bir yanmaya basladi. Nitekim tahrir meydaninda
genç bir misirli: bugün 25 Ocak tan itibaren ülkemin islerini elime aliyorum diyordu. Bu söz çok
sey anlatiyor. Ortadogu insani artik ismarlama yönetim istemiyordu. Bir Tunuslu genç
ise; biz isçi ve köylü çocuklari zalimlerden daha güçlüyüz
diyordu.
Bunlar degisimin ayak sesleridir. Artik kimse istedigi gibi bu topraklarda at oynatamayacak diyorlar. Türkiye
bunu yapmissa biz de fevkalade yapariz
diyorlar.
Son yillara kadar Ortadogu iki güç merkezi mevcuttu: Iran, dini ve siyasi sahada Sii dünyasinin lideri konumundadir. Diger güç merkezi ise Misir'in basini çektigi Amerikan yanlisi bloktan olusur. Misir, Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi
devletlerin ekonomileri dogrudan dogruya
ABD'nin kontrolü altindadir ve bunlarin dis politikalari da direkt olarak Amerikan çikarlarina göre sekillenmektedir. Bir nevi bu ülkeler ABD’nin
eyaletleri gibidir. Ayni sekilde Iran'in Amerika'ya kafa tutabilecek güce
sahip olmasi da Rusya'nin bölgede etkinlik kurma çabalariyla
çok yakindan ilgilidir.
Aslinda Ortadogu alternatif güç olarak daima konumunu koruyan
misir halkinin taleplerine cevap vermemesi sonucu kendi sorunlariyla ugrasmak zorunda kalmistir. Bu da son yillarda demokrasisiyle bölgeye
model teskil eden ve bölgenin süper gücü olma yolunda hizla yol kat eden Türkiye bölgenin
tam merkezine konuslanmistir. Iran Sii oldugu için Arap dünyasinda lider olamaz. Çünkü arap dünyasinin karma bir
yapisi vardir mezhepsel olarak. Ancak Ortadogu' da ki Sii unsurlar üzerinde etkinlik kurabilir. Türkiye ise özel konumu, durusu; tarihsel birikimi ve misyonu itibariyle Ortadogu hatta Islam dünyasinda en uzlastirici, en barisçil politikalara sahip, en güçlü en demokratik ülkedir.
Türkiye'nin elindeki bu gücü en etkin biçimde
kullanmasi gerekir. Islam
dünyasindan
tepkiler de alabilir. Araplar, Islam dünyasinda çok önemli bir yerlerinin oldugunu düsünüyorlar
ve Arap olmayanlarin islerine karismalarini istemeyeceklerdir.
Ama Türkler yillarca Islam'a merkezlik etmis bu topraklara hükmettiler. Bir yigit öldürülecek ve hakki yenmeyecekse; o yigit, Ortadogu'nun parlayan yildizi Türkiye'dir.
Türkiye Cumhuriyeti Basbakan'i recep Tayyip Erdogan’in Davos’ta, hele de Israil 'in Cumhurbaskanligi
düzeyinde
temsil edildigi bir toplantida
tavrini
Filistin halkindan yana koymasi Arap-Islam cografyasinda büyük bir infial uyandirmistir. Özellikle "isimize Arap olmayanlar karismasin" diyen Arap devletlerinin Filistin hususunda
pasif kalmasi Arap halklarinin hükümetlerine olan güvenlerinin azalmasina sebep olmustur. Zaten Araplarin birlik içerisinde olmalari
mümkün olsaydi ABD’nin simarik oglani Israil bu denli azmazdi.
Ortadogu halklari %99 Müslüman ve yönetimi demokrasi olan Türkiye’yi
model almaya baslamislardir. Mesela Suriye halki eger disaridan bir müdahale olacaksa bu Türkiye’den olmali
demektedirler.
Türkiye Suriye iliskileri zaman zaman dalgalanmalar göstermistir. Cumhuriyetten bu yana sorun olan Hatay son on
yila kadar hala Suriye de okullarda ögretilen Suriye haritasinin içinde gösterilmektedir.
Bölgenin bir diger ülkesi bölgenin, adeta tek basina
oyun oynamak zorunda kalan yalnizlasan hatta oynayacak bir arkadas bulamadigi
için
taa öteki
mahallelere giden ABD’nin yaramaz çocugu Israil’dir. Çevresine her geçen gün verdigi tahribatlarla yapayalniz
kalan ve git gide daha da yalnizlasan Israil bölgede
her daim ihtiyaci olan Türkiye ile de iliskilerini, Filistin halkina kuruldugu günden bugüne uyguladigi zulüm,
alçak koltuk olayi ve son olarak da mavi Marmara faciasiyla iyice bozulmus hatta ipleri atmistir.
Buna alternatif olarak Israil
“düsmanimin düsmani dostumdur” politikasi izleyerek irak in kuzeyindeki bölgesel Kürt
yönetimi ile iliskileri
gelistirmekte ve Kürtlerin bagimsizligini
tesvik edip destek vermektedir. Ayrica
PKK/KCK terör örgütüne egitim
ve mühimmat
destegi sagladi açikça bilinmektedir. Yine mavi Marmara gemisinin Türkiye
sinirlarini astiktan
sonra Iskenderun’da PKK/KCK terör örgütünün saldiri yapmasi Israil operasyonu seklinde degerlendirilmis. Öte yandan Yunanistan’la da, Yunanistan’in Türkiye
ile sorunlu olmasindan faydalanmaya çalismaktadir. Romanya ve Ermenistan’la askeri bir takim
tatbikat ve anlasmalar
imzalamasi Israil’in yalnizliktan kurtulma çabalaridir. Yakin zamanda
Kibris Rum kesimi ile de Akdeniz de ortak petrol ve dogalgaz anlasmalari da yakinen bilinmektedir.
Türkiye Lübnan iliskileri son yillara kadar pekte iç açici oldugu söylenemez. Lübnan’in dis politikasi Sam merkezli olmasi, Kibris harbinde Lübnan’in Rumlar a yardim etmesi,
incirlikten kalkan ABD uçaklarinin Lübnan’i bombalamasi Türkiye ile Lübnan iliskilerinin bir türlü iyilesmemesine neden olmustur. Ama ak parti hükümeti
ile iliskiler hizla gelismistir.
Türkiye’nin Ürdün ile iliskilerine baktigimizda
sorunsuz bir dis politika yürütülmektedir. Özellikle ekonomik baglamda iki ülkenin karsilikli
müthis bir ticari köprüsü gözlenmektedir.
Adina Arap bahari denen degisim hareketi Tunus’ta ateslenmistir.
17 Aralik 2010 Üniversite mezunu Muhammed buazizi
nin kendini hükümet binasi önünde sokak ortasinda yakmasiyla basladi. 23 yildir ülkeyi diktatörlükle yöneten cumhurbaskani Zeynel Abidin bin alinin devrilmesine neden oldu
ve Tunus Arap baharinin baslangiç ülkesi olur.
Tunus 'ta devlet baskani Zeynel Abidin Bin Ali'nin toplumsal hareketlerin
artmasiyla iktidari birakmasi sonrasi, Ürdün 'de de bu yönde muhalefet
hareketleri canlanmaya baslamistir. Ürdün’de halk bizde Arap’iz biz de baski
altinda yönetiliyoruz dedi. Çesitli protestolar düzenlendi ve yönetimin tavizleriyle olaylar fazla büyümeden yatisir.
Kivilcim atesinin misira siçramasi çok uzun sürmedi. Arap baharinin
adeta simgesi olan tahrir meydani 30 yildir ülkeyi baskiyla yöneten Hüsnü Mübarek’i
koltugundan etmeye yeter.
Ordu da misir halkinin özgürlük talebine zafer isaretleriyle destek verir. Nobelli yazar Muhammed el
baradey "Misir için kritik bir dönemden geçiyoruz. Halkimi hayal kirikligina
ugratmayacagim.
Buraya Misir
halkinin
yaninda
olmaya geldim. Degisim arzusuna saygi duyulmali ve göstericilere karsi siddete basvurulmamali. Hükümet, özgürlük isteyen halkin sesine kulak vermelidir" açiklamasiyla misir
halkina destek verir.
Sonun da misiri 30 yildir demir yumrukla yöneten
hüsnü mübarek direnisin
18. Gününde
teslim oldu. Mübarek'in istifasinin ardindan muhalefet kanadindan ilk açiklama Muhammed el Baradey'den geldi. BM'nin Atom Enerjisi eski Baskani El Baradey, "Bu benim hayatimin
en mutlu günü. Ülkemiz on yillar süren baskilarin ardindan kurtulusa eristi" dedi.
Yemende de degisim çok haraketli basladi. Halk ülkeyi 32 yildir yöneten devlet baskani ali Abdullah Salih aleyhine “Ali, arkadasin
bin aliye katil” artik yeter demek istiyordu. Tepki çig gibi büyüdü. Yemen de isyan atesi Salih in sarayina siçramasi çok uzun sürmedi.
Hatta devlet baskaninin
agir
yaralanmasina kadar vardi ve sonunda halkin istegi dogrultusunda birtakim degisiklikler yapilmasina ve ali Abdullah Salih in istifasina kadar vardi.
Arap bahari Libya ya da siçradi. 42 yillik Kaddafi
iktidarina isyan bayragi açan halk sokaga döküldü. "Tunus 'ta olaylar basladiginda,
Libya 'da yasayan Türkler,
"Libya, Tunus gibi olmaz!" derler. Çünkü Libya 'da açlik ve sefalet
yoktur. Mesela, et ve süt fiyatlari 1970 yilinda nasilsa yine aynidir. Buna
bakarak Libya’da yasayan
Türkler, "Libya'da bir sey olmaz!" derler" ama Libya’daki devrim çok kanli devam eder.
Tarihler 16 Mart tarihini gösterdiginde NATO üyesi ülkeler Fransa'nin liderliginde Libya lideri Muammer Kaddafi üzerine
operasyona basliyordu.
Iki haftaya yakin süren iç karisiklik
ve Fransa öncülügündeki
müdahalenin
akabinde tarihler Mart 28'i gösterirken, Birlesmis Milletler Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, "NATO, BM
kararini bütün yönleriyle uygulayacak. Ne eksik ne fazla. BM karariyla
yürütülen operasyonun amaci ise sivilleri ve sivil yerlesim bölgelerini Kaddafi rejiminin saldirilarindan
korumaktir"
diyerek operasyonun NATO komutasina geçtigini duyurur yani kan emiciler eski sömürgeciler
harekete geçer. Bunlara sonradan istemese de Türkiye’de dahil
olur.
Ve tarih 19 Ekim i gösterdiginde Muammer Kaddafi isyancilar tarafindan batinin
da destegiyle öldürülür.
Arap baharinin en kanli olani ve halen kanin oluk
oluk sokaklarda akmaya devam ettigi Suriye de Arap bahari 15 Martta basladi. Suriye de iç çatisma iyice alevlenmisti. Dünya ülkeleri gelismeler karsisinda
tepkisiz kalmadi. BM Güvenlik Konseyi Suriye'yi kinayan
bir karar tasarisi hazirladi. Kulislerde ise 15 üyeli konseyin daimi
üyelerinden Rusya ve Çin ile geçici üyelerinden Lübnan, Brezilya, Hindistan ve
Güney Afrika'nin kinama kararina sicak bakmadigi
yankilaniyordu.
Türkiye son yillarda Suriye ile olan iliskilerini en üst seviye ye çikarmisti ama esadin kendi halkina yaptigi zulüm
karsisinda
en sert tepkiyi veren ülke oldu. Türkiye bir takim yaptirim kararlari
aldi. "Suriye'de akan kanlar dursun istiyorum. Zulümle abat olunmaz.
Zulümle abad olmaya gayret edenler, akittiklari kanda bogulurlar" (Recep
Tayyip Erdogan-T.C. Basbakani).
Rusya ve iranin Suriye’yi açiktan desteklemeleri,
silah ve mühimmat yardiminda bulunmalari esadin zulmünün sürdürülmesine katki
saglamaktadir. Bölgede tek sesi çikan Türkiye’nin ise gelinen konjonktürde
tek basina
müdahale
yapmasi
olanak disidir.
ABD ve bati dünyasi Suriye’de maddi herhangi bir çikar olmamasindan dolayi Suriye
batakligina
sadece uzaktan çok kokular geliyor demekle yetiniyorlar.
Ortadogu dünyanin her daim kanayan yarasi
haline gelmistir. Birileri
bu yarayi
kasimaktan
zevk almaktadir, birileri kanayan yaradan nemalanmaktadir,
birileri ise sadece bu olanlara seyirci ve umursamaz haldedirler. Burada en büyük
misyon bölgenin
atasi
olan devleti aliyenin son varisi olan son karakol Türkiye’ye çok is düsmektedir.
Bizim millet olarak tarihin bize verdigi görevle önce kendi içimizdeki sorunlari asip
sonra da yani basimizda aglayan gözyaslari bizimde içimize kadar ulasan, atesleri bize kadar ulasan orta doguda Afrika’da, Kafkaslarda, balkanlarda, uzak doguda; dili, dini, irki
ne olursa olsun zulüm gören halklara ulasmak bu zulme dur diye bilmek için muasir
medeniyetler seviyesine ulasip, milletler
muvazenesinde yerimizi almamiz gerekir.
IKI EKMEK BIR
ORTADOGU
ÂDEM KILIÇ
DOGANCAN
OKTAY
SOKAK KITAPLARI
YAYINCILIK