BIRINCI BÖLÜM
Abdulkadir SELVI tarafindan yazilan kitap, Ergenekon Operasyonlari sürecini ve bunun altyapisini
hazirlayan faktörleri anlatmaktadir. Yazar, bu sürecin baslamasini ülke
insaninin baslattigi bir yürüyüs olarak nitelemektedir. Bu operasyon süreci her
ne kadar son bes yillik bir macera ise de Türkiye’nin onlarca yillik
tarihindeki olaylari aydinlatacak cinsten bir süreçtir bu.
Türkiye bu süreç
sayesinde faili meçhul cinayetler, karanlik suikastlar, darbeler ve günlükleri
ile yüzlesmektedir. Tarihinde bir ilk niteliginde olan bu süreçte, topraklara
gömülü silahlar bulundu, suikast krokileri bulundu, darbe günlüklerinin hesabi
soruldu. Bütün bu yasananlar ezberleri bozmustu. Çünkü Türkiye insani onlarca
yildir, psikolojik harekât faaliyetleri ile kandirilmisti. Insanlarin bunlara
inanmasi kolay olmamisti ancak bütün pislikler süreç içerisinde yavas yavas
ortaya döküldükçe, olayi makul bir sekilde degerlendirebilen insanlar artik
ezberlerine yerlestirilen her seyi unutmak gerektigini, artik, yeni seyler
söylemenin gerektigini anladilar. Bu vatanin insanlari olarak bizler, 'Vatan
Millet Sakarya' nidalarinin aslinda bildigimizden çok farkli insanlar
tarafindan, bildigimizden çok farkli amaçlarla ortaya çikarildigini gördük. Bu
nidalari atanlar ile yikici, bölücü terör örgütlerini kullananlarin ayni
insanlar oldugunu gördük.
Yüzyillar
boyunca bu topraklarda milliyetçilik kavrami çok farkli yerlere oturtuldu.
Ancak, devrimcilerle komandolarin bir araya geldigi, nasyonal sosyalist
kavraminda kendini bulan ulusalcilik akiminin saptirdigi kadar saptirilmamisti
milliyetçilik.
Türkiye,
Gladyo ile NATO'ya girdikten sonra tanisti. Gladyo, devlet içerisinde
konumlamis, bütün erklerden bagimsiz hareket eden dis istihbarat servisleri
tarafindan finanse edilen bir yapiydi. Masraflari, dis istihbarat servisleri
tarafindan karsilandigi için de bütün hesaplar, kendi erklerimiz olan yasama,
yürütme ve yargiya degil, dis güçlere veriliyordu. Ancak olup bitenlerin hiç
birisinden Türkiye Cumhuriyeti Basbakani'nin dahi haberi olmuyordu. Nitekim
Bülent ECEVIT böyle bir yapinin varligini 1973 yilinda ögrendi. Olay söyle
gerçeklesmisti: Özel Harp Dairesine o yila kadar her yil bir milyon dolar
Amerikalilar tarafindan veriliyordu. Bu para bütçeye hiç bir zaman karistirilmiyordu,
örtülü ödenek gibiydi adeta. Bu arada da sunun da unutmamak gerekir ki Özel
Harp Dairesi, Amerikalilarla ayni binayi kullaniyordu. Bunun yani sira ayni
teknik cihazlari kullaniyordu. 1974 yilinda Kibris Baris Harekâtinin yaklastigi
zamanlarda Amerika tutum degistirmeye basladi ve o yil söz konusu parayi
vermedi. Bu sekilde, Genelkurmay Baskan Kemal YAMAK ve su an da Ergenekon
davasi kapsaminda yargilanmakta olan o zamanin kurmay baskani Sabri YIRMIBESOGLU,
durumu basbakan Ecevit'e anlatmaya karar verdi. ve Ecevit bu konuda bir brifingle
bilgilendirildi. Iste ilk o yil tanistigi bu yapinin izini 1977'de çok
yakininda istedi. Izmir Çigli askeri Havaalaninda bir silahli saldiriya ugradi.
Bülent ECEVIT bunu arastirdigi zaman alinan güvenlik tedbirlerinden, kullanilan
silaha kadar bir çok saibeli durumlarla karsilasti. Ancak, yapilan arastirma ve
sorusturmalar belli bir yere geldikten sonra tikanip kalmisti. Ecevit, yillar
sonra tekrar basbakan oldugunda bu konuyu tekrar ele aldi ancak yine engellerle
karsilasti. Bülent ECEVIT, katildigi bir Sarikamis Tatbikatinda Sabri
YIRMIBESOGLU'NDAN kontrgerillanin varligina dair daha ayrintili bilgi aldi, bu
yapilanma içerisinde MHP VE CHP'lilerin de oldugunu ögrendi. Basbakanin bu
durumu ögrenmesinin ardindan, bu yapilanmanin kamuoyu tarafindan
ögrenileceginin fark edilmesi üzerine Özel Harp Dairesine bagli özel kuvvetlerin olumlu bir imaj kazandirma
tanitimini yapma faaliyetlerine baslandi. Medya mensuplari ile tanitim toplantilari
yapildi, basarili operasyon tatbikatlari yapildi, bu, Özel Harp Dairesinin
görünen yüzüydü.
27
Mayistan önce de Adnan Menderes de yeni ismi MIT olan MAH'in personel
maaslarinin Amerika’nin Istanbul Baskonsoloslugundan gelen para ile önedigini
tespit ettirmisti. Bu paralar elbette ki karsiliksiz olamazdi, özellikle de
hükümetin bilgisi haricinde bir istihbarat servisine veriliyorsa. Sonuç olarak,
Adnan MENDERES, Amerikalilardan para almayi yasakladi. Ancak Amerikan
Büyükelçiligi ile olan irtibat 27 Mayis ihtilalindan sonra da devam etti. Darbe
ile kurulan Milli Birlik Komitesi üyeleri Içisleri Bakanligina gelen evraklari
ilk önce iki üç Amerikalinin bulundugu büroya teslim ediyor, daha sonra
bakanligin kayitlarina giriyorlardi. Amerikan istihbarati ile içiçe
çalisiliyordu. 12 Mart muhtirasindan sonra Demirel, MIT'in kendisine askeri
darbeleri bildirmedigini söylemisti. Ayni sekilde, Özel Kuvvetlerin
kurucularindan olan ve su an Ergenekon Davasi kapsaminda yargilanan amiral
Sabri YIRMIBESOGLU’ DA Ermeni vatandaslara yönelik olarak Türkiye Dis
Politikasi açisindan kritik bir zamanda yapilan- organize edilen 6-7 eylül
olaylarinin Özel Harp Dairesinin mükemmel bir operasyonu oldugunu itiraf etti.
1970'li
yillarda, solun genelinin savundugu Milli Demokratik Devrimin, ordu ile
isbirligi içerisinde yapilabilecegini savunan bir çok solcu vardi. Nadir Nadi,
Ilhan SELÇUK gibi yazarlar, 12 Mart muhtirasindan sonra muhtirayi verenleri
öven yazilar yazarak, devrimci subaylarla isbirligi yapmaya istekli olduklarini
belirtiyorlardi. 1970 yillarinda buna yönelik Devrimci Gençlerle bir toplanti
yapildi.Milli Demokratik Devrimin bu sekilde yapilabilecegi, bu yönde bütün
solun birlesmesi gerektigi belirtildi. Bu toplanti Dikmen Toplantisi olarak
bilinmektedir. O zamanin devrimci gençlik liderlerinden olan Sarp KURAY'in
Aksiyon Dergisine verdigi röportajda söyledikleri dikkat çekicidir. Örnegin bir
MGK toplantisinda askerlerin yapacagi bir konusmanin altyapisini hazirlamak
için solcu gençler araciligi ile bazi kritik öneme sahip olan yerlere bomba
attirildigi, eylem yaptirildigi gibi ilginç bilgiler vardi.
Özel
Harp Dairesinin nasil çalistigina dair resmi talimname bile vardi. Bunun adi,
Sahra Talimnamesi idi. Bu talimnameye göre, gayri nizami harbin yeralti ve yer
üstü iki gruptan olusuyor, ve iste bu gayri nizami harbin yeralti unsurlari
kanuni statüye sahip degillerdi.
Italyan
savci Felice Cassonun yaptigi açiklamalar da bu gladyo örgütünün dogrudan CIA
ya bagli olarak çalistigini ortaya koyuyordu. Amaci, aslinda NATO çerçevesi
altinda, ülkeyi Sovyet isgalinden korumakti, ancak çok kisa bir sürede gerçek
amacindan saparak, ülke kaynaklarini bir gurubun elinde tutarak muhalif
gruplara saldirmak üzerine çalismaya baslamisti. Bu örgüt içerisinde en üst
düzey devlet yöneticileri de vardi. Italyan savci bu sorusturmayi yürütürken,
içerisinde milletvekilleri bakanlar, yüksek bürokratlar da bulunan binlerce
kisi hakkinda dava açti.
Italyan
Gladyosunun basi ve eski cumhurbaskani olan Francesca Cossiga, gladyo örgütünün
Amerikan görünümlü oldugunu, ancak aslinda Ingilizlere ait oldugunu
söylemektedir. Ona göre, II. Dünya Savasi’ndan önce Winston Churchill, Maliye
teskilati içerisinde, Hitler ve Mussoliniyi takip ettirmek içi özel grup
kurmustu. Ikinci Dünya Savasi bittikten sonra, Ingiltere dünya liderligini Amerika’ya
biraktiktan sonra, perde arkasinda kontrolü birakmadi ve bu yapilanmayi, Gladyo
adi altinda yeniden yapilandirdilar. Bu
yapi sayesinde hem ülkelerin politikalarini belirleyebiliyorlar, hem de Sovyet Bloguna
karsi koyabiliyorlardi.
Türkiye’deki
gladyonun baslamasindaki en önemli olay 1947 deki bir askeri üst düzey
yetkilinin Amerika’ya gitmesinin ardindan subaylarin kontrgerilla egitimi almak
üzere Amerika’ya gönderilmesiydi. Amerika’ya gönderilen 16 subaydan 14ü, 27
Mayis darbesini gerçeklestiren sahislar arasinda yer aldi. Bu gönderilenlerin
bir numaralisi Turgut SUNALP idi. Kibris Harekâtina dair Ingilizlere önemli
bilgiler veren general de o idi.
Türkiye'de
Ingiliz ve Amerikalilara casusluk yapan iki tane askeri personel vardi.
Bunlarin ikisine de Dogu PERINÇEK sahip çikmistir. Dogu PERINÇEK, ayrica 1970
lerde sosyalist gençlik hareketleri içerisinde yer almisti ve Mahir ÇAYAN,
Deniz GEZMIS, Ibrahim KAYPAKKAYA gibi o da bir örgüt kurmustu. Onun kurdugu
örgütün adi, TIIKP yani, Türkiye Isçi Köylü Kurtulus Partisi idi. Bu örgütün Istanbul’daki
merkezinin Robert KOLEJI’NDE görev yapan bir Ingiliz ögretmenin evi idi. Bu bir
baskinda ortaya çikmisti. Bu noktadan baktigimiz zaman, Italyan eski
Cumhurbaskanin söyledigi, yani Winston Churchill tarafindan Nazilere karsi
kurulmus olup da daha sonra Amerikan gömlegi altinda gladyoya dönüstürülen
yapilanmalarin faaliyetlerinin Türkiye'de kimler tarafindan yürütüldügünü
görebiliriz.
Bu
gladyo tipi yapilanmalar bütün Avrupa'da genis kapsamli operasyonlar ile
çökertildi. Ayrica bu örgütler çökertildikten sonra içlerinde önemli insanlar
eski basbakan bakan ve cumhurbaskanlari konustular ve bu örgütler hakkinda
bilgi verdiler. Ancak, bu örgütün bitirilemedigi tek ülke kaldi o da Türkiye.
Üstüne üstlük Eski yöneticiler de bu konu hakkinda hiç kayda deger bilgiler
vermemistir, su ana kadar açiklama yapmamislardir.
Askerlik
mesleginden ayrilip gazetecilik yapmaya baslayan Erol MÜTERCIMLER de Ergenekon
ismini ilk olarak Memduh ÜNLÜTÜRK generalden ögrendigini söylemektedir. Ona
göre Ergenekon, 27 Mayis Darbesinden sonra CIA tarafindan kuruldu. Ancak bu
örgüte hizmet edenlerin çogu da vatana ihanet olsun diye degil de vatani
kurtariyoruz düsüncesi ile yaparlar. Ve bu örgütün içinde siyasetçiler,
bürokratlar, askerler, emniyetçiler, profesörler, gazeteciler, isadamlari ve
normal insanlar da var.
Turgut
ÖZAL'a yapilan suikastta böyle bir örgütlenmenin isi idi. Suikasti yapan kisi,
güvenlik kontrollerinin belli bir saatten sonra kaldirildigini,
kaldirilmasaydi, o salona giremeyecegini anlatmistir. Giristeki aramalarin
kaldirilmasi emrini veren kisinin ise o zamanin Içisleri Bakani oldugu ortaya
çikmistir.
Geçtigimiz
yillarda Ankara'nin Eryaman ilçesinde bir eve operasyon yapilmis evde askeri
personel, Atabeyler çetesine ait isaretler ve yemin, bombalar ve krokiler
bulunmustu. Bu krokilerde Basbakan Erdogan ve o zaman partide önemli bir yeri
olan Kürt isadami Cüneyt ZAPSU idi. Yine yarbay Mustafa DÖNMEZ'E ait evde
yapilan aramalarda da bombalar ve basbakanin evine ait krokiler bulunmustu.
Sauna
çetesi ise bu isin santaj boyutunu olusturuyordu. Saunaya yerlestirilen kamera
ile bürokratlarin görüntüleri çekilmisti. Bu görüntüler çetenin amaçlari
dogrultusunda santaj amaçli kullanilacakti. Bu çetenin lideri Ibrahim
TATLISES'in de sürekli olarak basvurdugu, eski Emniyet Genel Müdür
Yardimcisi'nin çok yakin oldugu Kasim ZENGIN’DI. Tek yakalanan Basbakanin evine
ait krokiler yoktu, ayni zamanda Yargitay'in ve Genelkurmay ile Deniz kuvvetleri
Komutanligini baglayan tüp geçidin krokileri de vardi.
Amerika'da
Hudson Enstitüsünde yapilan toplantiya Türkiye'den iki askeri temsilci
katilmisti. Bu toplantida konusulan senaryolar, adeta Türkiye çikartilacak olan
karmasaya ait olan Felaket senaryolari idi. Iste bu senaryolar daha sonra
uygulanmaya basladi. Danistay binasina giren avukat Alpaslan ASLAN, bir kaç gün
önce türban ile ilgili bir karar veren mahkeme üyelerine saldiri da bulundu olay
da ölü ve yaralilar vardi. Saldirgan yakalanmasa idi bu saldirinin hükümetin ve
destekledigi irticacilar tarafindan yapildigi propagandasi yapilacak, ülke
gündemi çok farkli mecralara çekilecekti. Saldiridan hemen sonra bile buna
yönelik yayinlar yapildi, Tansel ÇÖLASAN bu dogrultuda açiklamalar yapti.
Bu
olayda Oyak Güvenlik Sirketinin kamera görüntüleri ile ilgili tutumu
sorusturulmasi gerekir. Ayrica kullanilan silah Izmir'de Özel Harekatta görev
yapan Ibrahim SAHIN'IN ekibinde bulunan bir emniyet amiri tarafindan tedarik
edilmisti.,
Bir
özel güvenlik görevlisi olan Muhammet YÜCE örgütün tetikçileri arasindaydi.
Muhammet Yüce’nin teknik takibinde hedefler arasinda Osman BAYDEMIR, Orhan
PAMUK, Elif SAFAK ve Fehmi Koru’nun bulundugu anlasilmaktadir.
Susurluk
Olayinda sorusturma geçirmekten bir raporla kurtulan Emniyet Eski Özel Harekât
Dairesi Baskan Vekili Ibrahim SAHIN bu sorusturmada da ortaya çikti. Muzaffer
TEKIN ile çok yakin isbirligi içerisinde bulunan SAHIN’IN evinde birçok
krokiler ve krokilerin incelenmesinde yapilan kazilarda birçok silah ve
mühimmat bulundu. Ibrahim SAHIN örgüt için özel harekât grubunun içerisinde
özel tim olusturmustu. Bu timin adi S1 timleri idi. Bunlar özel suikast için
kullanilacak olan timler idi.
IKINCI BÖLÜM
1999
yilinda Ergenekon örgütünün reorganize edilmesine yönelik toplanti yapildi ve
buna iliskin bir belge çikarildi. Bu belgenin içerigindeki hususlar 2000
yilindan sonra uygulamaya konulmaya baslandi.
Bu kapsamda radikal bir ulusalci söylem ve örgütler olusturuldu.
Bunlarin basinda Kuva-yi Milliye Dernekleri ve Vatansever Kuvvetler Güç Birligi
idi. Ayrica bunlarla beraber siyasi partiler, dergiler, gazeteler ve internet
siteleri kuruldu. Bunlar araciligi ile savunulan görüsler halka dayatmak
amaçlaniyordu. Öncelikle, bu ülkenin
sadece Türk etnik kimligine ait oldugu, diger kimliklerin burada yasamaya hakki
olmadigi, onlarin istisnasiz terör örgütlerini destekledigi propaganda yapildi,
Dünya Türk Olsun gibi kampanyalar baslatildi. Ardindan degisik illerde provokatif
eylemler yapildi. Örnegin, Mersin’de bu gruplar içerisinde faaliyet gösteren
bazi kisilerin ayni zaman da hem Kürt çocuklara para vererek Türk Bayragi
yaktirdigi, hem de bu hassasiyet üzerinde insanlari örgütleyerek bayrak
yürüyüsü organize ettigi görülmüstür. Bu tür eylemlere askeriyeden de insan
sayisi açisindan destek verildigi görüldü. Bu tip eylemlerle toplumsal
hassasiyetler kasinarak, kaos ortami yaratilmaya çalisildi. Bu örgütler
içerisinde yapilan yeminlerin içerigi de gayet fasizan söylemlerle dolu idi. Mersinin
ardindan Diyarbakir’da da böyle bir böyle bir provokasyon ortami olusturmaya
çalisildi, burada da üç yüz bin kisiye toplayacaklarini söylüyorlardi, ancak üç
yüz kisi bile bulamadilar. Malatya’daki cinayetlerin yine bu derneklerde
faaliyet gösteren sahislar tarafindan organize edildigi de telefon
dinlemelerinden elde edilen verilerle ortaya çikmistir.
Ayni
kisiler, bu türden eylemlere organize etme ve organize edilen eylemlere
katilmanin yani sira, parlamentoya adam yerlestirmek istiyorlardi. Bunun için,
içerisinde Hulki CEVIZOGLU ve Tuncay ÖZKAN’in da bulunacagi UKC(Ulusal Kurtulus
Cephesi)’yi kurma çalismalarini baslattilar.
Ayni
kisiler bütün sehit cenazelerine katiliyorlar, orada bayrak açiyorlar ve slogan
atiyorlardi. Ayni zamanda dernek faaliyeti adi altinda sehit yakinlarini da
istismar ediyorlardi. Is o boyuta kadar gelmisti ki, bir sehit esi
dolandirilmisti. Bir sehit yüzbasinin esine ait yüklü miktarda para degisik
vaatlerle alinmis, ancak ne vaatler yerine getirilmis, ne de para geri
verilmisti. Is mahkemeye yansiyinca da ögretmen olan bu bayani okulunda bogma
girisimi bile oldu.
Vatansever
Hareket içerisinden olan bir kisinin bir telefon konusmasinda Hrant DINK’i de
onlardan bir kisinin öldürdügü söyleniyordu.
Vatanseverlerin
yapilan teknik takibinde askeri ihalelerle de ilgilendikleri ve peynir ekmek
gibi dagitilan bu ihaleleri aldiklari da ortaya çikti. Bu konu askeri
savciligin konusudur ve normal mahkemelerde görülmemektedir.
Devletin
birimlerinin yasadisi dinleme yapmasinin engellenmesi için, dinlemelerin
yapilabilmesi için alinacak hatlarin tek bir kurumdan alinabilmesini saglayacak
bir yasal düzenleme yapildi. Yani bütün dinlemelerin yapilabilmesi için dinleme
yapacak olan kurumlar, kendi inisiyatifleri ile degil, mahkeme karari ile
birlikte Telekomünikasyon Iletisim Baskanligi’na basvuracaklar, bu sekilde
denetlenebilir bir sekilde, dinlemeyi yasal olarak yapacaklardir. Bu kanun
sayesinde devlet kurumlarinin yasadisi dinleme yapilmasini engellendi. Ancak,
bazi çevreler TIB’i yasadisi dinleme yapan bir kurum olarak göstermeye bu
sekilde propaganda yapmaya çalistilar. Ancak bu çevrelerin yasadisi dinleme
yaptiklari, kendilerinin yasal olarak emniyet tarafindan dinlenen telefon konusmalarina
yansidi. Vatanseverler Çetesinin konusmalarinda Basbakan Erdogan’in yatak
odasini dahi dinledikleri ortaya çikti.
Birbirleriyle
baglantili olan Veli KÜÇÜK, Arif DOGAN, Muzaffer TEKIN ve diger askerler ile
vatanseverler çetesinden Taner ÜNAL, Halit BOZKURT ve digerleri uyusturucu isi ile de
ilgileniyorlardi. Yapilan aramalarda, teknik takiplerde, bu kisilerin
uyusturucu mafyasi içerisinde oldugu anlasildi.
Türkiye’deki
gladyo ile mücadelenin adli asamada da birçok sikintilari da vardir. Italya’da
bu sorusturmalari yürüten savcilar onurlandirilmislardi, ancak Türkiye’de
Semdinli Olaylari’nda yazdigi iddianame ile gündeme gelen Ferhat SARIKAYA’DAN
Ergenekon Sorusturmasi Savcisi Zekeriya Öz’e, Atabeyler ve Sauna Çeteler
savcilarina, Erzincan Davasi savcilarina kadar birçok savcinin basina gelen
seyler birbirine benzer nitelikte idi. Bir takim güçler yargi asamasinda da bu
davalarin seyrini olumsuz yönde etkilemeye çalismaktadirlar.
III. BÖLÜM
2007
yilinda, Nokta Dergisinin, derginin faaliyetlerinin durdurulmasina neden olan
bir sayisi çikti. Bu sayida darbe günlükleri yer aliyordu. Günlükler ise eski
Deniz Kuvvetleri Komutani Özden ÖRNEK’E aitti. Bu günlüklerde üst düzey
komutanlarin gün gün toplantilarda ne konustuklari ne tür kararlar aldiklari
yazili idi. Bu günlüklerin ortaya çikmasindan sonra Nokta Dergisinin
faaliyetleri sona erdirildi. Bu ise 2007 yilinda dahi militarizmin, haklar
üzerinde ne kadar etkili oldugunu göstermistir.
Özden
ÖRNEK’IN notlari arasinda 2003 yilinda yapilacak olan YAS toplantisina hazirlik
olarak yapilan toplantiya dair bilgiler de bulunuyordu. Genelkurmay Baskani
Hilmi ÖZKÖK’ÜN baskanliginda yapilan bu toplantida, orada bulunan komutanlar
Faruk CÖMERT, Yener KARAHANOGLU, Orhan YÖNEY, Sükrü SARIISIK, Fethi TUNCEL,
Fevzi TÜRKERI, Oktar ATAMAN, Hursit TOLON, Sener ERUYGUR, Yasar BÜYÜKANIT,
Ibrahim FIRTINA, Özden ÖRNEK, Aytaç YALMAN hükümetin muhtira vb. antidemokratik
yöntemler kullanilarak düsürülmesi gerektigini söylemisler, ancak Hilmi ÖZKÖK,
muhtira vermeye niyetinin olmadigini, bu islerin demokratik yollardan
halledilebilecegini söylemisti.
Günlüklere
göre özellikle Sener ERUYGUR ve Hursit TOLON bir darbe ortamini arzu ediyorlar,
böyle bir müdahalenin de bir an önce yapilmasi gerektigini açik bir sekilde
belirtiyorlardi. Bunun için Sarikiz, Ay isigi isimli darbe planlari dahi
hazirlamislardi. Bu konuda medya patronu Aydin DOGAN ile de görüsmeler yapildi.
Dogan da bu hükümetin yaptiklarindan rahatsiz oldugunu söylemis, böyle bir ise
destek verebilecegini ima etmisti.
Darbelerle
ilgili gündeme gelen diger bir önemli günlük ise gazeteci Mustafa BALBAY’IN
günlügüydü. Bu günlükte de açik bir sekilde özellikle Sener ERUYGUR’ UN ülkeyi
darbe ortamina götürecek bir çok sey organize etmeye çalistigi, degisik planlar
yaparak hem askerin üst düzey komuta kademesi ile hem de Mustafa BALBAY, Emin
ÇÖLASAN gibi gazetecilerle isbirligi yaptigi görülmektedir.
IV. BÖLÜM
2009
yilinin sonlarinda bir suikast iddiasi daha gündeme geldi. Tarihler 2000
yilinda cezaevlerine yönelik olarak yapilan Hayata Dönüs Operasyonlarinin
yildönümüne yaklasiyordu. Bu tarihlerde terörle mücadele ekipleri DHKP/C terör
örgütünün gerçeklestirebilecegi sansasyonel eylemlere karsi duyarlidirlar.
Böyle
bir zamanda Bülent ARINÇ’IN evinin yakinlarinda iki tane süpheli araç oldugunu
bildiren bir ihbar telefonu gelir. Bunun üzerine olay yerine hemen sol terör
örgütleri faaliyetlerini takip eden Terörle Mücadele Subesi ekibi
yönlendirilir. Ekip olay yerine geldiginde bu araçlardan bir tanesini olay
yerinde görür ve bu aracin içerisinde iki kisi bulunmaktadir. Bu kisiler hemen
yakalanir ve sahislarin subay olduklari anlasilir. Yapilan aramalarda üç bakanin
evinin bulundugu krokiler bulunur. Bu krokiler Atabeyler Çetesindeki krokileri
animsatmaktadir. Ayrica bu subaylardan albay rütbesindeki sahis, bir sise su
istemis ve su ile birlikte bir kâgit yutmaya çalisir. Bu kagidi yutmadan
polisler alir ve üzerinde yazili olan adres Bülent ARINÇ’IN ev adresidir.
Sahislar
savunmalarinda, üstlerinin verdigi emirler geregi, bilgi sizdirdigindan
süphelenilen bir albayi takip ettiklerini, bu olayin Arinç ile ilgili
olmadigini söylemislerdir. Bu ifadeyi bu emri veren komutan da dogrulamistir.
Ancak takip edilen albayin uzun bir süredir hastaligindan dolayi raporlu
oldugu, ise gelip gitmedigi, görev
yerinin dahi hastaligindan dolayi degistirildigi ortaya çikmistir. Üstelik bu
sahsin uzun bir süre önce bilgi sizdirdigina yönelik bilgi edilememesi üzerine
takibine son verilmesinin emredildigi anlasilmistir.
Bu
olay sonrasinda albayin evine arama yapmaya giden polisler kapida iki-üç saat
bekletilmis, ve arama sonrasinda albayin bilgisayarina ait hard diskin
degistirilmis oldugu anlasilmistir. Ayrica albayin evinde Ergenekon Terör
Örgütünün propagandasini yapmak için yazilan Ergun POYRAZ kitaplari ve Emine ERDOGAN’IN
Amerikan vatandasi oldugu gibi bilgiler yer alan, ETÖ tarafindan propaganda
amaçli kullanilan sloganlar ve notlar çikmistir.
Bu
olayin ardindan yapilan sorusturmada, o askerlerin o bölgede neden bulunduklari
netlestirilememis, suikast iddialari kesinlestirilememistir. Ancak süphelilerin
cevaplayamadigi üç önemli husus vardir. Bunlar, Bülent ARINÇ’IN evinin bulundugu
adresin yazili oldugu kagit, üç bakanin evlerinin bulundugu kroki, ve Emine
ERDOGAN’A ait notlardir.
Bunun
üzerine hakim Kadir KAYAN’ DAN alinan arama karari ile Seferberlik Tetkik
Kurulu Baskanliginda arama yapildi. Bu aramalardan elde edilenler henüz kamuoyu
tarafindan tam olarak bilinmese de, Bülent ARINÇ’IN evinin önünde yakalanan
albayin kullandigi bilgisayarda kayitli verilerin karistirici yöntemle ve
KILLDISK programi ile silindigi belirlenmistir. Bu albayin hem kisisel
bilgisayarinin hem de görev yerindeki bilgisayarinin içeriklerinin bir sekilde
yok edilmesi bu kisi hakkinda bazi hakli süpheler uyandirmaktadir.
***************************
Sonuç
olarak; Türkiye’de henüz çözülmesi gereken onlarca faili meçhul cinayetler
vardir. Ve bu cinayetlerin çözülebilmesi Ergenekon Sorusturmasinin
yürütülmesindeki etkinlige baglidir.
Bunun yani sira Bülent ARINÇ olayinda da görüldügü üzere, bu örgüt
faaliyetlerini son hizla devam ettirdigi izlenimi vermektedir. Bu kovusturmanin
hizla sonuçlandirilmasi ve bu örgütle ilgili istihbari ve adli çalismalara
devam edilmesi gerekmektedir.