IÇIMIZDEKI GLADIO ILE YÜZLESMEK

IÇIMIZDEKI GLADIO ILE YÜZLESMEK

Fevzi BOZKURT
Ekonomi


BIRINCI BÖLÜM
Abdulkadir SELVI  tarafindan yazilan kitap, Ergenekon Operasyonlari sürecini ve bunun altyapisini hazirlayan faktörleri anlatmaktadir. Yazar, bu sürecin baslamasini ülke insaninin baslattigi bir yürüyüs olarak nitelemektedir. Bu operasyon süreci her ne kadar son bes yillik bir macera ise de Türkiye’nin onlarca yillik tarihindeki olaylari aydinlatacak cinsten bir süreçtir bu. 
 
Türkiye bu süreç sayesinde faili meçhul cinayetler, karanlik suikastlar, darbeler ve günlükleri ile yüzlesmektedir. Tarihinde bir ilk niteliginde olan bu süreçte, topraklara gömülü silahlar bulundu, suikast krokileri bulundu, darbe günlüklerinin hesabi soruldu. Bütün bu yasananlar ezberleri bozmustu. Çünkü Türkiye insani onlarca yildir, psikolojik harekât faaliyetleri ile kandirilmisti. Insanlarin bunlara inanmasi kolay olmamisti ancak bütün pislikler süreç içerisinde yavas yavas ortaya döküldükçe, olayi makul bir sekilde degerlendirebilen insanlar artik ezberlerine yerlestirilen her seyi unutmak gerektigini, artik, yeni seyler söylemenin gerektigini anladilar. Bu vatanin insanlari olarak bizler, 'Vatan Millet Sakarya' nidalarinin aslinda bildigimizden çok farkli insanlar tarafindan, bildigimizden çok farkli amaçlarla ortaya çikarildigini gördük. Bu nidalari atanlar ile yikici, bölücü terör örgütlerini kullananlarin ayni insanlar oldugunu gördük.
 
Yüzyillar boyunca bu topraklarda milliyetçilik kavrami çok farkli yerlere oturtuldu. Ancak, devrimcilerle komandolarin bir araya geldigi, nasyonal sosyalist kavraminda kendini bulan ulusalcilik akiminin saptirdigi kadar saptirilmamisti milliyetçilik.
 
Türkiye, Gladyo ile NATO'ya girdikten sonra tanisti. Gladyo, devlet içerisinde konumlamis, bütün erklerden bagimsiz hareket eden dis istihbarat servisleri tarafindan finanse edilen bir yapiydi. Masraflari, dis istihbarat servisleri tarafindan karsilandigi için de bütün hesaplar, kendi erklerimiz olan yasama, yürütme ve yargiya degil, dis güçlere veriliyordu. Ancak olup bitenlerin hiç birisinden Türkiye Cumhuriyeti Basbakani'nin dahi haberi olmuyordu. Nitekim Bülent ECEVIT böyle bir yapinin varligini 1973 yilinda ögrendi. Olay söyle gerçeklesmisti: Özel Harp Dairesine o yila kadar her yil bir milyon dolar Amerikalilar tarafindan veriliyordu. Bu para bütçeye hiç bir zaman karistirilmiyordu, örtülü ödenek gibiydi adeta. Bu arada da sunun da unutmamak gerekir ki Özel Harp Dairesi, Amerikalilarla ayni binayi kullaniyordu. Bunun yani sira ayni teknik cihazlari kullaniyordu. 1974 yilinda Kibris Baris Harekâtinin yaklastigi zamanlarda Amerika tutum degistirmeye basladi ve o yil söz konusu parayi vermedi. Bu sekilde, Genelkurmay Baskan Kemal YAMAK ve su an da Ergenekon davasi kapsaminda yargilanmakta olan o zamanin kurmay baskani Sabri YIRMIBESOGLU, durumu basbakan Ecevit'e anlatmaya karar verdi. ve Ecevit bu konuda bir brifingle bilgilendirildi. Iste ilk o yil tanistigi bu yapinin izini 1977'de çok yakininda istedi. Izmir Çigli askeri Havaalaninda bir silahli saldiriya ugradi. Bülent ECEVIT bunu arastirdigi zaman alinan güvenlik tedbirlerinden, kullanilan silaha kadar bir çok saibeli durumlarla karsilasti. Ancak, yapilan arastirma ve sorusturmalar belli bir yere geldikten sonra tikanip kalmisti. Ecevit, yillar sonra tekrar basbakan oldugunda bu konuyu tekrar ele aldi ancak yine engellerle karsilasti. Bülent ECEVIT, katildigi bir Sarikamis Tatbikatinda Sabri YIRMIBESOGLU'NDAN kontrgerillanin varligina dair daha ayrintili bilgi aldi, bu yapilanma içerisinde MHP VE CHP'lilerin de oldugunu ögrendi. Basbakanin bu durumu ögrenmesinin ardindan, bu yapilanmanin kamuoyu tarafindan ögrenileceginin fark edilmesi üzerine Özel Harp Dairesine bagli özel  kuvvetlerin olumlu bir imaj kazandirma tanitimini yapma faaliyetlerine baslandi. Medya mensuplari ile tanitim toplantilari yapildi, basarili operasyon tatbikatlari yapildi, bu, Özel Harp Dairesinin görünen yüzüydü.
 
27 Mayistan önce de Adnan Menderes de yeni ismi MIT olan MAH'in personel maaslarinin Amerika’nin Istanbul Baskonsoloslugundan gelen para ile önedigini tespit ettirmisti. Bu paralar elbette ki karsiliksiz olamazdi, özellikle de hükümetin bilgisi haricinde bir istihbarat servisine veriliyorsa. Sonuç olarak, Adnan MENDERES, Amerikalilardan para almayi yasakladi. Ancak Amerikan Büyükelçiligi ile olan irtibat 27 Mayis ihtilalindan sonra da devam etti. Darbe ile kurulan Milli Birlik Komitesi üyeleri Içisleri Bakanligina gelen evraklari ilk önce iki üç Amerikalinin bulundugu büroya teslim ediyor, daha sonra bakanligin kayitlarina giriyorlardi. Amerikan istihbarati ile içiçe çalisiliyordu. 12 Mart muhtirasindan sonra Demirel, MIT'in kendisine askeri darbeleri bildirmedigini söylemisti. Ayni sekilde, Özel Kuvvetlerin kurucularindan olan ve su an Ergenekon Davasi kapsaminda yargilanan amiral Sabri YIRMIBESOGLU’ DA Ermeni vatandaslara yönelik olarak Türkiye Dis Politikasi açisindan kritik bir zamanda yapilan- organize edilen 6-7 eylül olaylarinin Özel Harp Dairesinin mükemmel bir operasyonu oldugunu itiraf etti.
 
1970'li yillarda, solun genelinin savundugu Milli Demokratik Devrimin, ordu ile isbirligi içerisinde yapilabilecegini savunan bir çok solcu vardi. Nadir Nadi, Ilhan SELÇUK gibi yazarlar, 12 Mart muhtirasindan sonra muhtirayi verenleri öven yazilar yazarak, devrimci subaylarla isbirligi yapmaya istekli olduklarini belirtiyorlardi. 1970 yillarinda buna yönelik Devrimci Gençlerle bir toplanti yapildi.Milli Demokratik Devrimin bu sekilde yapilabilecegi, bu yönde bütün solun birlesmesi gerektigi belirtildi. Bu toplanti Dikmen Toplantisi olarak bilinmektedir. O zamanin devrimci gençlik liderlerinden olan Sarp KURAY'in Aksiyon Dergisine verdigi röportajda söyledikleri dikkat çekicidir. Örnegin bir MGK toplantisinda askerlerin yapacagi bir konusmanin altyapisini hazirlamak için solcu gençler araciligi ile bazi kritik öneme sahip olan yerlere bomba attirildigi, eylem yaptirildigi gibi ilginç bilgiler vardi.
 
Özel Harp Dairesinin nasil çalistigina dair resmi talimname bile vardi. Bunun adi, Sahra Talimnamesi idi. Bu talimnameye göre, gayri nizami harbin yeralti ve yer üstü iki gruptan olusuyor, ve iste bu gayri nizami harbin yeralti unsurlari kanuni statüye sahip degillerdi.
 
Italyan savci Felice Cassonun yaptigi açiklamalar da bu gladyo örgütünün dogrudan CIA ya bagli olarak çalistigini ortaya koyuyordu. Amaci, aslinda NATO çerçevesi altinda, ülkeyi Sovyet isgalinden korumakti, ancak çok kisa bir sürede gerçek amacindan saparak, ülke kaynaklarini bir gurubun elinde tutarak muhalif gruplara saldirmak üzerine çalismaya baslamisti. Bu örgüt içerisinde en üst düzey devlet yöneticileri de vardi. Italyan savci bu sorusturmayi yürütürken, içerisinde milletvekilleri bakanlar, yüksek bürokratlar da bulunan binlerce kisi hakkinda dava açti.
 
Italyan Gladyosunun basi ve eski cumhurbaskani olan Francesca Cossiga, gladyo örgütünün Amerikan görünümlü oldugunu, ancak aslinda Ingilizlere ait oldugunu söylemektedir. Ona göre, II. Dünya Savasi’ndan önce Winston Churchill, Maliye teskilati içerisinde, Hitler ve Mussoliniyi takip ettirmek içi özel grup kurmustu. Ikinci Dünya Savasi bittikten sonra, Ingiltere dünya liderligini Amerika’ya biraktiktan sonra, perde arkasinda kontrolü birakmadi ve bu yapilanmayi, Gladyo adi altinda yeniden yapilandirdilar.  Bu yapi sayesinde hem ülkelerin politikalarini belirleyebiliyorlar, hem de Sovyet Bloguna karsi koyabiliyorlardi.
 
Türkiye’deki gladyonun baslamasindaki en önemli olay 1947 deki bir askeri üst düzey yetkilinin Amerika’ya gitmesinin ardindan subaylarin kontrgerilla egitimi almak üzere Amerika’ya gönderilmesiydi. Amerika’ya gönderilen 16 subaydan 14ü, 27 Mayis darbesini gerçeklestiren sahislar arasinda yer aldi. Bu gönderilenlerin bir numaralisi Turgut SUNALP idi. Kibris Harekâtina dair Ingilizlere önemli bilgiler veren general de o idi.
 
Türkiye'de Ingiliz ve Amerikalilara casusluk yapan iki tane askeri personel vardi. Bunlarin ikisine de Dogu PERINÇEK sahip çikmistir. Dogu PERINÇEK, ayrica 1970 lerde sosyalist gençlik hareketleri içerisinde yer almisti ve Mahir ÇAYAN, Deniz GEZMIS, Ibrahim KAYPAKKAYA gibi o da bir örgüt kurmustu. Onun kurdugu örgütün adi, TIIKP yani, Türkiye Isçi Köylü Kurtulus Partisi idi. Bu örgütün Istanbul’daki merkezinin Robert KOLEJI’NDE görev yapan bir Ingiliz ögretmenin evi idi. Bu bir baskinda ortaya çikmisti. Bu noktadan baktigimiz zaman, Italyan eski Cumhurbaskanin söyledigi, yani Winston Churchill tarafindan Nazilere karsi kurulmus olup da daha sonra Amerikan gömlegi altinda gladyoya dönüstürülen yapilanmalarin faaliyetlerinin Türkiye'de kimler tarafindan yürütüldügünü görebiliriz.
 
Bu gladyo tipi yapilanmalar bütün Avrupa'da genis kapsamli operasyonlar ile çökertildi. Ayrica bu örgütler çökertildikten sonra içlerinde önemli insanlar eski basbakan bakan ve cumhurbaskanlari konustular ve bu örgütler hakkinda bilgi verdiler. Ancak, bu örgütün bitirilemedigi tek ülke kaldi o da Türkiye. Üstüne üstlük Eski yöneticiler de bu konu hakkinda hiç kayda deger bilgiler vermemistir, su ana kadar açiklama yapmamislardir.   
 
Askerlik mesleginden ayrilip gazetecilik yapmaya baslayan Erol MÜTERCIMLER de Ergenekon ismini ilk olarak Memduh ÜNLÜTÜRK generalden ögrendigini söylemektedir. Ona göre Ergenekon, 27 Mayis Darbesinden sonra CIA tarafindan kuruldu. Ancak bu örgüte hizmet edenlerin çogu da vatana ihanet olsun diye degil de vatani kurtariyoruz düsüncesi ile yaparlar. Ve bu örgütün içinde siyasetçiler, bürokratlar, askerler, emniyetçiler, profesörler, gazeteciler, isadamlari ve normal insanlar da var.
 
Turgut ÖZAL'a yapilan suikastta böyle bir örgütlenmenin isi idi. Suikasti yapan kisi, güvenlik kontrollerinin belli bir saatten sonra kaldirildigini, kaldirilmasaydi, o salona giremeyecegini anlatmistir. Giristeki aramalarin kaldirilmasi emrini veren kisinin ise o zamanin Içisleri Bakani oldugu ortaya çikmistir.
 
Geçtigimiz yillarda Ankara'nin Eryaman ilçesinde bir eve operasyon yapilmis evde askeri personel, Atabeyler çetesine ait isaretler ve yemin, bombalar ve krokiler bulunmustu. Bu krokilerde Basbakan Erdogan ve o zaman partide önemli bir yeri olan Kürt isadami Cüneyt ZAPSU idi. Yine yarbay Mustafa DÖNMEZ'E ait evde yapilan aramalarda da bombalar ve basbakanin evine ait krokiler bulunmustu.
 
Sauna çetesi ise bu isin santaj boyutunu olusturuyordu. Saunaya yerlestirilen kamera ile bürokratlarin görüntüleri çekilmisti. Bu görüntüler çetenin amaçlari dogrultusunda santaj amaçli kullanilacakti. Bu çetenin lideri Ibrahim TATLISES'in de sürekli olarak basvurdugu, eski Emniyet Genel Müdür Yardimcisi'nin çok yakin oldugu Kasim ZENGIN’DI. Tek yakalanan Basbakanin evine ait krokiler yoktu, ayni zamanda Yargitay'in ve Genelkurmay ile Deniz kuvvetleri Komutanligini baglayan tüp geçidin krokileri de vardi.
 
Amerika'da Hudson Enstitüsünde yapilan toplantiya Türkiye'den iki askeri temsilci katilmisti. Bu toplantida konusulan senaryolar, adeta Türkiye çikartilacak olan karmasaya ait olan Felaket senaryolari idi. Iste bu senaryolar daha sonra uygulanmaya basladi. Danistay binasina giren avukat Alpaslan ASLAN, bir kaç gün önce türban ile ilgili bir karar veren mahkeme üyelerine saldiri da bulundu olay da ölü ve yaralilar vardi. Saldirgan yakalanmasa idi bu saldirinin hükümetin ve destekledigi irticacilar tarafindan yapildigi propagandasi yapilacak, ülke gündemi çok farkli mecralara çekilecekti. Saldiridan hemen sonra bile buna yönelik yayinlar yapildi, Tansel ÇÖLASAN bu dogrultuda açiklamalar yapti.
 
Bu olayda Oyak Güvenlik Sirketinin kamera görüntüleri ile ilgili tutumu sorusturulmasi gerekir. Ayrica kullanilan silah Izmir'de Özel Harekatta görev yapan Ibrahim SAHIN'IN ekibinde bulunan bir emniyet amiri tarafindan tedarik edilmisti.,
 
Bir özel güvenlik görevlisi olan Muhammet YÜCE örgütün tetikçileri arasindaydi. Muhammet Yüce’nin teknik takibinde hedefler arasinda Osman BAYDEMIR, Orhan PAMUK, Elif SAFAK ve Fehmi Koru’nun bulundugu anlasilmaktadir.
 
Susurluk Olayinda sorusturma geçirmekten bir raporla kurtulan Emniyet Eski Özel Harekât Dairesi Baskan Vekili Ibrahim SAHIN bu sorusturmada da ortaya çikti. Muzaffer TEKIN ile çok yakin isbirligi içerisinde bulunan SAHIN’IN evinde birçok krokiler ve krokilerin incelenmesinde yapilan kazilarda birçok silah ve mühimmat bulundu. Ibrahim SAHIN örgüt için özel harekât grubunun içerisinde özel tim olusturmustu. Bu timin adi S1 timleri idi. Bunlar özel suikast için kullanilacak olan timler idi.
 
IKINCI BÖLÜM
1999 yilinda Ergenekon örgütünün reorganize edilmesine yönelik toplanti yapildi ve buna iliskin bir belge çikarildi. Bu belgenin içerigindeki hususlar 2000 yilindan sonra uygulamaya konulmaya baslandi. Bu kapsamda radikal bir ulusalci söylem ve örgütler olusturuldu. Bunlarin basinda Kuva-yi Milliye Dernekleri ve Vatansever Kuvvetler Güç Birligi idi. Ayrica bunlarla beraber siyasi partiler, dergiler, gazeteler ve internet siteleri kuruldu. Bunlar araciligi ile savunulan görüsler halka dayatmak amaçlaniyordu.  Öncelikle, bu ülkenin sadece Türk etnik kimligine ait oldugu, diger kimliklerin burada yasamaya hakki olmadigi, onlarin istisnasiz terör örgütlerini destekledigi propaganda yapildi, Dünya Türk Olsun gibi kampanyalar baslatildi. Ardindan degisik illerde provokatif eylemler yapildi. Örnegin, Mersin’de bu gruplar içerisinde faaliyet gösteren bazi kisilerin ayni zaman da hem Kürt çocuklara para vererek Türk Bayragi yaktirdigi, hem de bu hassasiyet üzerinde insanlari örgütleyerek bayrak yürüyüsü organize ettigi görülmüstür. Bu tür eylemlere askeriyeden de insan sayisi açisindan destek verildigi görüldü. Bu tip eylemlerle toplumsal hassasiyetler kasinarak, kaos ortami yaratilmaya çalisildi. Bu örgütler içerisinde yapilan yeminlerin içerigi de gayet fasizan söylemlerle dolu idi. Mersinin ardindan Diyarbakir’da da böyle bir böyle bir provokasyon ortami olusturmaya çalisildi, burada da üç yüz bin kisiye toplayacaklarini söylüyorlardi, ancak üç yüz kisi bile bulamadilar. Malatya’daki cinayetlerin yine bu derneklerde faaliyet gösteren sahislar tarafindan organize edildigi de telefon dinlemelerinden elde edilen verilerle ortaya çikmistir.
 
Ayni kisiler, bu türden eylemlere organize etme ve organize edilen eylemlere katilmanin yani sira, parlamentoya adam yerlestirmek istiyorlardi. Bunun için, içerisinde Hulki CEVIZOGLU ve Tuncay ÖZKAN’in da bulunacagi UKC(Ulusal Kurtulus Cephesi)’yi kurma çalismalarini baslattilar.
 
Ayni kisiler bütün sehit cenazelerine katiliyorlar, orada bayrak açiyorlar ve slogan atiyorlardi. Ayni zamanda dernek faaliyeti adi altinda sehit yakinlarini da istismar ediyorlardi. Is o boyuta kadar gelmisti ki, bir sehit esi dolandirilmisti. Bir sehit yüzbasinin esine ait yüklü miktarda para degisik vaatlerle alinmis, ancak ne vaatler yerine getirilmis, ne de para geri verilmisti. Is mahkemeye yansiyinca da ögretmen olan bu bayani okulunda bogma girisimi bile oldu.
 
Vatansever Hareket içerisinden olan bir kisinin bir telefon konusmasinda Hrant DINK’i de onlardan bir kisinin öldürdügü söyleniyordu.
 
Vatanseverlerin yapilan teknik takibinde askeri ihalelerle de ilgilendikleri ve peynir ekmek gibi dagitilan bu ihaleleri aldiklari da ortaya çikti. Bu konu askeri savciligin konusudur ve normal mahkemelerde görülmemektedir.
 
Devletin birimlerinin yasadisi dinleme yapmasinin engellenmesi için, dinlemelerin yapilabilmesi için alinacak hatlarin tek bir kurumdan alinabilmesini saglayacak bir yasal düzenleme yapildi. Yani bütün dinlemelerin yapilabilmesi için dinleme yapacak olan kurumlar, kendi inisiyatifleri ile degil, mahkeme karari ile birlikte Telekomünikasyon Iletisim Baskanligi’na basvuracaklar, bu sekilde denetlenebilir bir sekilde, dinlemeyi yasal olarak yapacaklardir. Bu kanun sayesinde devlet kurumlarinin yasadisi dinleme yapilmasini engellendi. Ancak, bazi çevreler TIB’i yasadisi dinleme yapan bir kurum olarak göstermeye bu sekilde propaganda yapmaya çalistilar. Ancak bu çevrelerin yasadisi dinleme yaptiklari, kendilerinin yasal olarak emniyet tarafindan dinlenen telefon konusmalarina yansidi. Vatanseverler Çetesinin konusmalarinda Basbakan Erdogan’in yatak odasini dahi dinledikleri ortaya çikti.
 
Birbirleriyle baglantili olan Veli KÜÇÜK, Arif DOGAN, Muzaffer TEKIN ve diger askerler ile vatanseverler çetesinden Taner ÜNAL, Halit BOZKURT  ve digerleri uyusturucu isi ile de ilgileniyorlardi. Yapilan aramalarda, teknik takiplerde, bu kisilerin uyusturucu mafyasi içerisinde oldugu anlasildi.
 
Türkiye’deki gladyo ile mücadelenin adli asamada da birçok sikintilari da vardir. Italya’da bu sorusturmalari yürüten savcilar onurlandirilmislardi, ancak Türkiye’de Semdinli Olaylari’nda yazdigi iddianame ile gündeme gelen Ferhat SARIKAYA’DAN Ergenekon Sorusturmasi Savcisi Zekeriya Öz’e, Atabeyler ve Sauna Çeteler savcilarina, Erzincan Davasi savcilarina kadar birçok savcinin basina gelen seyler birbirine benzer nitelikte idi. Bir takim güçler yargi asamasinda da bu davalarin seyrini olumsuz yönde etkilemeye çalismaktadirlar.
III. BÖLÜM
2007 yilinda, Nokta Dergisinin, derginin faaliyetlerinin durdurulmasina neden olan bir sayisi çikti. Bu sayida darbe günlükleri yer aliyordu. Günlükler ise eski Deniz Kuvvetleri Komutani Özden ÖRNEK’E aitti. Bu günlüklerde üst düzey komutanlarin gün gün toplantilarda ne konustuklari ne tür kararlar aldiklari yazili idi. Bu günlüklerin ortaya çikmasindan sonra Nokta Dergisinin faaliyetleri sona erdirildi. Bu ise 2007 yilinda dahi militarizmin, haklar üzerinde ne kadar etkili oldugunu göstermistir.  
 
Özden ÖRNEK’IN notlari arasinda 2003 yilinda yapilacak olan YAS toplantisina hazirlik olarak yapilan toplantiya dair bilgiler de bulunuyordu. Genelkurmay Baskani Hilmi ÖZKÖK’ÜN baskanliginda yapilan bu toplantida, orada bulunan komutanlar Faruk CÖMERT, Yener KARAHANOGLU, Orhan YÖNEY, Sükrü SARIISIK, Fethi TUNCEL, Fevzi TÜRKERI, Oktar ATAMAN, Hursit TOLON, Sener ERUYGUR, Yasar BÜYÜKANIT, Ibrahim FIRTINA, Özden ÖRNEK, Aytaç YALMAN hükümetin muhtira vb. antidemokratik yöntemler kullanilarak düsürülmesi gerektigini söylemisler, ancak Hilmi ÖZKÖK, muhtira vermeye niyetinin olmadigini, bu islerin demokratik yollardan halledilebilecegini söylemisti.
 
Günlüklere göre özellikle Sener ERUYGUR ve Hursit TOLON bir darbe ortamini arzu ediyorlar, böyle bir müdahalenin de bir an önce yapilmasi gerektigini açik bir sekilde belirtiyorlardi. Bunun için Sarikiz, Ay isigi isimli darbe planlari dahi hazirlamislardi. Bu konuda medya patronu Aydin DOGAN ile de görüsmeler yapildi. Dogan da bu hükümetin yaptiklarindan rahatsiz oldugunu söylemis, böyle bir ise destek verebilecegini ima etmisti.
 
Darbelerle ilgili gündeme gelen diger bir önemli günlük ise gazeteci Mustafa BALBAY’IN günlügüydü. Bu günlükte de açik bir sekilde özellikle Sener ERUYGUR’ UN ülkeyi darbe ortamina götürecek bir çok sey organize etmeye çalistigi, degisik planlar yaparak hem askerin üst düzey komuta kademesi ile hem de Mustafa BALBAY, Emin ÇÖLASAN gibi gazetecilerle isbirligi yaptigi görülmektedir.
 
IV. BÖLÜM
2009 yilinin sonlarinda bir suikast iddiasi daha gündeme geldi. Tarihler 2000 yilinda cezaevlerine yönelik olarak yapilan Hayata Dönüs Operasyonlarinin yildönümüne yaklasiyordu. Bu tarihlerde terörle mücadele ekipleri DHKP/C terör örgütünün gerçeklestirebilecegi sansasyonel eylemlere karsi duyarlidirlar.
 
Böyle bir zamanda Bülent ARINÇ’IN evinin yakinlarinda iki tane süpheli araç oldugunu bildiren bir ihbar telefonu gelir. Bunun üzerine olay yerine hemen sol terör örgütleri faaliyetlerini takip eden Terörle Mücadele Subesi ekibi yönlendirilir. Ekip olay yerine geldiginde bu araçlardan bir tanesini olay yerinde görür ve bu aracin içerisinde iki kisi bulunmaktadir. Bu kisiler hemen yakalanir ve sahislarin subay olduklari anlasilir. Yapilan aramalarda üç bakanin evinin bulundugu krokiler bulunur. Bu krokiler Atabeyler Çetesindeki krokileri animsatmaktadir. Ayrica bu subaylardan albay rütbesindeki sahis, bir sise su istemis ve su ile birlikte bir kâgit yutmaya çalisir. Bu kagidi yutmadan polisler alir ve üzerinde yazili olan adres Bülent ARINÇ’IN ev adresidir.
 
Sahislar savunmalarinda, üstlerinin verdigi emirler geregi, bilgi sizdirdigindan süphelenilen bir albayi takip ettiklerini, bu olayin Arinç ile ilgili olmadigini söylemislerdir. Bu ifadeyi bu emri veren komutan da dogrulamistir. Ancak takip edilen albayin uzun bir süredir hastaligindan dolayi raporlu oldugu,  ise gelip gitmedigi, görev yerinin dahi hastaligindan dolayi degistirildigi ortaya çikmistir. Üstelik bu sahsin uzun bir süre önce bilgi sizdirdigina yönelik bilgi edilememesi üzerine takibine son verilmesinin emredildigi anlasilmistir.
 
Bu olay sonrasinda albayin evine arama yapmaya giden polisler kapida iki-üç saat bekletilmis, ve arama sonrasinda albayin bilgisayarina ait hard diskin degistirilmis oldugu anlasilmistir. Ayrica albayin evinde Ergenekon Terör Örgütünün propagandasini yapmak için yazilan Ergun POYRAZ kitaplari ve Emine ERDOGAN’IN Amerikan vatandasi oldugu gibi bilgiler yer alan, ETÖ tarafindan propaganda amaçli kullanilan sloganlar ve notlar çikmistir.
 
Bu olayin ardindan yapilan sorusturmada, o askerlerin o bölgede neden bulunduklari netlestirilememis, suikast iddialari kesinlestirilememistir. Ancak süphelilerin cevaplayamadigi üç önemli husus vardir. Bunlar, Bülent ARINÇ’IN evinin bulundugu adresin yazili oldugu kagit, üç bakanin evlerinin bulundugu kroki, ve Emine ERDOGAN’A ait notlardir.
 
Bunun üzerine hakim Kadir KAYAN’ DAN alinan arama karari ile Seferberlik Tetkik Kurulu Baskanliginda arama yapildi. Bu aramalardan elde edilenler henüz kamuoyu tarafindan tam olarak bilinmese de, Bülent ARINÇ’IN evinin önünde yakalanan albayin kullandigi bilgisayarda kayitli verilerin karistirici yöntemle ve KILLDISK programi ile silindigi belirlenmistir. Bu albayin hem kisisel bilgisayarinin hem de görev yerindeki bilgisayarinin içeriklerinin bir sekilde yok edilmesi bu kisi hakkinda bazi hakli süpheler uyandirmaktadir.
 
***************************
 
Sonuç olarak; Türkiye’de henüz çözülmesi gereken onlarca faili meçhul cinayetler vardir. Ve bu cinayetlerin çözülebilmesi Ergenekon Sorusturmasinin yürütülmesindeki etkinlige baglidir. Bunun yani sira Bülent ARINÇ olayinda da görüldügü üzere, bu örgüt faaliyetlerini son hizla devam ettirdigi izlenimi vermektedir. Bu kovusturmanin hizla sonuçlandirilmasi ve bu örgütle ilgili istihbari ve adli çalismalara devam edilmesi gerekmektedir.  

Benzer Kitaplar