Sagliklarinda bilemedigimiz anne ve babamizin degerini bizlerden ayrildiktan sonra arkalarindan yapilan hayir hasenetlarla yadetmek kadar mantiksiz bir sey yok bence. Düsünün birlikte güzel güzel yasamak varken yokluklarinda ele güne karsi sirf kendini düsündügü için elalem ne der düsüncesinin yogunlugu içinde yapilan dini törenler, hayir hasenatlar vs. ne kadar samimi...
Yapmayalim etmeyelim sagliklarinda içten yaninda olalim ne dersiniz...
Eminim biz evlatlar olarak bizler de istemeyiz onlari kirmayi üzmeyi ama üç günlük dünyanin mesakkatleri vs. yüzünden saçmalayabiliyoruz......
Ihtiyar adam tapu dairesinden çikarken sevinçliydi. Kendi kendine düsünüyordu; Içi rahatlamis gibiydi, sonra kendi kendine;
-Oh... be! ferahladim. Ölümlü dünya? Diyerek iç geçirdi, Içi rahatlamisti çünkü;
Oturdugu evin tapusunu, çocugunun üstüne yaptirmisti. Tapu dairesinden çiktiktan sonra yakinda bulunan küçük bir esnaf lokantasinda ögle yemegini yedi, vakit geçirmek için parklari dolasti. Bir parkta Cem Karaca'nin sarkisi çaliniyordu; 'Allah Yar! Allah Yar!'
Aksama dogru eve gitmek için yola çikti. Bir yandan düsünceler içindeydi;
-Biz öldükten sonra bir sürü islemle ugrasmasi gerek. Ne diye eziyet çeksin ki yavrum. Oglunun kendisini nerdeyse zorla doktora götürüsü aklina geldi;
'Kerata amma israr etmisti. Sagligima verdigi önem kadar, ziyarete gelmeye de önem verse ya!' söylendi içten içe sonra bir an dalginlasti;
Gelinin kendisine ve esine davranislari gözünün önüne geldi ihtiyar adamin, sonra birden; 'Gerçi, gelin bizle geçinmeye çalismiyor ama?' diyerek derin bir nefes aldi: Sonra da kendi kendine yine güzel düsünmeye çalisti.
-Bos ver canim, ne de olsa torunlarimin annesi. Esine, çocuklarina iyi baksin da? Dedi..
Biraz da kendini teselli etmek için söylendi; 'Biz bu gün variz, yarin yoguz....'
Evine yaklasinca yine durgunlasti ihtiyar adam:
-Bakalim hanim ne diyecek? bu tapu meselesine; Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kirgin ama. Bu düsüncelerle evine geldi.
Düsünceler içinde zili çalarken, güler yüzlü olmaya çalisti;
Hanimi kapiyi açti. Gülümsemesini bozmamaya çalisarak hanimina;
-Hanim bu gün nasilsin bakalim?
Hanimi elindeki çiçek suladigi kabi gösterdi;
-Ne yapayim, bir iki çiçekle ugrasiyorum yesillik olsun diye.
Eve girerken devam etti;
-Insan sehirde özlüyor çiçegi, yesilligi.
-Eee... Köy gibi olmaz buralar tabii.
Kadinin durgun yüzünde aci bir tebessüm dolasti;
-Köy gibi olmaz dimi? Simdi köyde olsak ne güzel olurdu.
Ihtiyar adam bir an yüzüne bakti haniminin;
-Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalim demistim de, 'Ben torunlari özlerim.' diye tutturmustun.
Kadin, yüzünü çiçeklere dogru döndü;
-Ne bileyim ben, düsündükçe bunalir oldum buralarda. Insan çocuklugunun geçtigi yerleri özlüyor. Agaçlarin altinda, bahçelerde yürümeyi özlüyor.
-Allah Allah ! Tamam, hanim gideriz. Sen iste yeter ki. Hele havalar isinsin biraz gideriz
-Havalar kim bilir ne zaman isinir. Beklemek sart mi?
-Yahu hanim, bunca yillik esimsin hala seni tam anladim diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de hemen gidelim diye. Dur da bu gün ne oldu anlatayim.
Kadin endiseyle bakti kocasina;
-Noldu, oglani mi gördün?
-Yok, canim nerden göreyim! Koltuguna oturdu, koynundaki tapu kâgidini çikardi.
-Bu nedir biliyor musun?
-Hayirdir?
-Hanim, yarin ne olacagi belli olmaz, vademiz gelir de ölürsek, oglumuz kapi kapi ugrasmasin, diye evin tapusunu onun üstüne yaptim. Haniminin tepkisini beklerken, onun yüzündeki aci gülüsü gülümseme sandi.
Hanimi fisildar gibi söylendi;
-Oglumuz da bu gün buraya gelmisti, ögleden önce.
-Öylemi, vay hayirsiz!. Demedin mi, 'uzun zamandir niye gelmiyon' diye. Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama 'bizi unuttu', diye kizmaya baslamistim. Torunlari da getirdi mi?
-Murat'i getirmis. O da '-Sikildim, gidelim. ' deyip durdu.
-Vay kerata vay! Aksam gelse de ben de görseydim. Neyse, hayirdir, gündüz vakti niye gelmis?
Hanimi elindeki kapta suyu bitmis oldugu halde, çiçekleri sular gibi durarak masadaki kâgidi gösterdi;
-Su kâgidi getirmis.
Ihtiyar adam, haniminin sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadi. Içindeki sevinci kaybetmemeye çalisarak masadaki kâgida uzandi. Bir mahkeme karari oldugunu gördü.
Yasli kadin kizaran gözlerini kocasinin görmemesine dikkat ederek, esinin kolundan tuttu koltuga oturmasini sagladi, tekrar çiçeklere dogru uzaklasti. Ihtiyar adam, yakin gözlügünü çikardi ve içinden yavas yavas okudu. Kagitta:'Yasi ilerledigi ve akli muhakemesi yerinde olmadigina ve ekonomik varligini idare ve idame edemeyecegi, ekteki doktor raporuyla da tespit edildiginden, tasinir ve tasinmaz varliklarinin, resmi varisi oglu Süleyman tarafindan idaresine karar verilmistir.
Resmi kâgit, yasli adamin elinden yavasça yere kaydi. Basini yere egdi, kâgida bos bos bakmaya basladi. Hanimi, gözlerini sildikten sonra çiçeklerin basindan ayrilip yanina geldi. Esinin titreyen ellerini tuttu. Ihtiyar adam, oglunun neden kendini doktora götürdügünü anlamisti. Yüregindeki siziyi bastirmaya çalisarak;
-Üç senedir ugramadik, köydeki ev ne haldedir?
-Canim ne olacak, bir gün de temizlerim ben.
-O evde, dizlerin üsürdü senin.
Ihtiyar kadin, daralan gögsünü hafifçe bastirdi, 'Yüregimin üsümesi daha kötü diye düsündü.'
-Merak etme, üsümem üsümem.
-Yarin mi gidelim diyordun?
-Sen bilirsin bey.
-Esyalari bir taksiye atarsak, Son otobüse yetisiriz.
-Olur... Köyde zaten iyi kötü esya var, ben hemen hazirlanirim.
-Hazirlan. Su kagidi da tapuyla beraber masaya koyuver, oglan gelince aramasin.
Ihtiyar adam, içinden düsünüyordu, 'Dünya fani, Allah Yar.'
Ihtiyar kadin, birileri gelmeden gitmek ister gibi telasla hazirlaniyordu. Giysileri bir çantaya tikistirdi. Fotograflari duvardan toplarken oglununkine bir an bakti, aldi, bir an düsünüp çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kâgitlarin üstüne ters olarak birakti. En son duvardaki bir küçük patigi aldi, öptü. Bu büyük torununa ördügü ama küçük gelmeye baslayinca hatira olarak sakladigi mavi patiklerdi. Çantaya, fotograflarin üstüne yerlestirirken, mavi patiklerin üstüne düsen gözyaslarini yavasça sildi!....