GLAIDONUN ILK DÜELLOSU   --  DARAGACINDA BIR BASBAKAN

GLAIDONUN ILK DÜELLOSU -- DARAGACINDA BIR BASBAKAN

Fevzi BOZKURT
Psikoloji


27 Mayis 1960 Darbesi, Türkiye tarihinde büyük bir kirilma noktasidir. Pesi sira gelecek darbeleri tetiklemis, yillar süren karisikliklara neden olmustur. Gündeme getirilen bazi kurumlar demokrasinin önünü tikamistir. Adnan Menderes darbe öncesi dört koldan saldiran ve kaynagi bilinmezlerde yer alan büyük bir güce meydan okudu ama bu kanli düelloyu kaybetti. Onun kaybetmesi ülkesinin kaybetmesiydi, ama halk bunu çok geç anlayacakti.
 
Cumhuriyetin kurulmasindan 1930’lu yillara kadar birçok sancili dönem atlatan Türk Demokrasisi çok partili döneme geçis denemelerinde, çok defa hazir olmadigini gösterir neticeler vermisti. Ne zaman Cumhuriyet Halk Partisinin karsisina bir muhalif parti çiksa ülkede isyan çikiyordu. Ve bu isyanlar Halk Partisinin iktidarini güçlendiriyordu. Olaganüstü hal ilan ediliyor, olaganüstü yetkilerle donatilan harp mahkemesi idam sehpalarini kuruyordu. Bu kitapta da bunun bir örnegini görecegiz. Tarihin ayrintilarinda gizledigi ve sairin ifadesiyle “hiç ibret alinsaydi tekerrür mü ederdi” kaidesince, tekrarlanan darbelere isik tutacak, Türk demokrasisindeki hastaliklari teshise çalisacak roman tadinda bir tarih çalismasi.
 
Böyle bir girizgâhtan sonra kitapta geçen olaylarin kronolojik sirasina ve kisaca konu basliklarina göre önemli ayrintilarina deginelim.
 
Menemen Olayi’dan sonra Mustafa Kemal Pasa Bati illerine yurt gezisine çikmisti. Bu gezi, Serbest Cumhuriyet Firkasi kapandiktan sonra memlekette Halk Partisinden baska siyaset yapilacak yer kalmadigi için CHP Aydin Il Baskani olan Ali Adnan için bulunmaz bir firsatti. Il baskanligina kadar yükselen Adnan Bey’in bu ani yükselisi bazilarinin düsmanligina sebep olmus, Mustafa Kemal Aydin’a gelirken kulagina, Aydin Il Teskilatinin Serbest Firka elemanlari ile dolduruldugunu fisildamislardi. Mustafa Kemal önyargilariyla Aydina gelmisti. Sonunda Adnan Bey’e Aydin’daki çiftçilere “Tesvik ve Kredi” konularini anlatabilmek için firsat dogmustu. Mustafa Kemal onu tam dört saat dinlemisti. Konusmalarini begendigini, bunlari Ankara’da ilgililere iletecegini söylemisti. Adnan Bey sevinçten havalara uçuyordu. Tüm bunlar siyasette basarisinin ilk tesciliydi adeta. 1931’de Halk Partisi Aydin Milletvekiliydi. Ankara’ya tasindi, siyasetin ve ülkenin baskentindeydi artik…
 
Adnan Bey için siyaset hayati simdi baslamisti. Tarim bakani olmak istiyordu. Bu düsüncesini açmak için Basbakan Ismet Pasa ile görüstü. Ancak Ismet Pasa eski Serbest Firkali genç vekilin yükselmesini istemiyordu; hatta Ankara’dan uzaklastirmak için onu parti müfettisi olarak tayin etti. Ülkeyi kasaba kasaba, köy köy gezmek isi verilmisti ona. Bu bir nevi sürgündü ama Menderes bu durumu avantaja çevirdi. Gittigi her yerde dostlar edindi, halkin sorunlarini yakindan gördü. Gelecekte uygulayacagi politikasini bu dönemde belirledi.
 
Yil 1937.. Artik Ismet Pasa Mustafa Kemal ile bir çok konuda anlasamiyordu. Mustafa Kemal’in kendisini çekistirdigini haber alan Inönü, Atatürk’ün yanina gidip o güne kadar içine attiklarini döker: “devlet içki sofrasindan idare edilmez!” diyecek kadar da ileri gitmistir. Sonuçta Inönü istifasini vermek zorunda kalmis, onun yerine Basbakanliga Celal Bayar getirilmistir.
 
10 Kasim 1938’de Mustafa Kemalin vefat etmesiyle Cumhurbaskanligi koltuguna aday Maresal Fevzi Çakmak ile 1934-38 döneminin Içisleri Bakani Sükrü Kaya vardi. Ancak bu ikilinin arasindaki husumet, ikisinin de ‘O olmasin da Ismet Pasa olsun’ deme noktasina gelmesiyle sonuçlanir. Böylece bu anlasmazliktan yararlanan Inönü, aradan siyrilip Atatürk’ün koltuguna, vefatindan iki gün sonra geçer.
 
Inönü otoritesini güçlendirmek için çalismalara baslamisti. Göreve basladiginin ikinci ayinda meclisi fesh etti ve seçime gitti. CHP’nin de baskani olarak listeleri kendi eliyle hazirladi. Baska da bir parti olmadigi için listeye girenler meclise de girdiler. O artik ülkenin Milli Sefiydi. Ingiltere’den basilip da gelen Türk Lirasinin üstünden Atatürk’ün resimlerini bile çikartip kendi resmini koyacakti.
 
Ikinci dünya savasinin baslamasi ile tüm dünyayi saran ekonomik kriz savasa girmese de Türkiye’yi büyük sikintilara sokmustu. Ismet Pasa bu sikintilari asmak için yeni vergiler icat etti. Bu yillarda köylülere yaranmak isteyen Ismet Pasa, “Çiftçiyi Topraklandirma Yasasi”ni çikarmak istedi. Buna en büyük tepki Adnan Menderes’ten geldi. Meclis’te yasa tasarisina karsi yaptigi sert konusmalar Menderes ismini baskentin siyasi çevrelerinde duyurdu.
 
Böylece yillar sonra CHP kendi içinde bir muhalif kanat çikarmisti. Bu kanat partiden ihraç edilecekleri günü bekleyedursun, Almanlarin savasi kaybedecegini anlayan Ismet Pasa Almanya ile iliskilerini kesmis, tek parti idaresini bitirecegini söyleyerek ABD ve müttefiklerine göz kirpmaya baslamisti.
 
Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, CHP grubuna Dörtlü Takrir adli bir önerge verdiler. Önerge ülke yönetiminde özgürlükçü bir anlayis içeren düzenlemeler yapilmasini öngörüyordu. Dörtlü Takrir reddedildi. Sonuç olarak Menderes, Koraltan ve Köprülü partiden ihraç edildiler. Ayni gruptan olan Celal Bayar ise önce milletvekilliginden sonra da CHP’den istifa etti. Celal Bayar, 1 Aralik 1945’te parti kuracaklarini açiklamisti. Inönü tarafindan Çankaya Kösküne çagrilan Celal Bayar, Cumhurbaskani’ndan gerekli destegi alir ve 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti (DP) kurulur.
 
Ikinci dünya savasi bitmisti. Savasin sonucuna göre Amerika’ya yakinlasan Ismet Pasa bir de Amerika’dan para yardimi koparmayi basarmisti. Amerika’nin yaptigi bu ekonomik katkidan sonra Türkiye’de bazi seylerin degistigi görüldü. Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlü emri ile 10 Ekim 1935’te kapattigi “Mason Dernekleri” 1948 yilinda Ismet Inönü’nün emri ile tekrar faaliyete geçer.
 
CHP demokratik açilimlarini 10 Subat 1949’da “Seçim Kanunu’nu” kabul ederek taçlandirdi. Ve Meclis 14 Mayis’ta genel seçimlerin yapilmasi kararini  aldi.
 
Adnan Menderes seçim çalismalarini yürütmek için yurdun dört bir yanini dolasmis, gittigi her sehirde binlerce insan meydanlara akin etmisti. Seçimleri kazanmak isten bile degildi ama bir korku hep vardi. Valilerin, kaymakamlarin ve emniyet teskilatinin halka müdahale edecegi kulaktan kulaga yayiliyordu.
 
Ve 14 Mayis seçim günüydü… Demokrat parti almis basini gidiyordu.22 Mayis 1950 TBMM’de 408 Demokrat Parti milletvekili, 69 CHP’li ve 1 tane de Millet Partili vardi. Bu tablo halkin iradesinin adil bir seçim sonucuna yansimis halini resmediyordu. CHP tarihinin en büyük bozgunu ile karsi karsiyaydi…
 
DP’nin zaferi Cumhurbaskanligi seçimleri ile doruga yükseldi. Iki aday vardi. DP Bursa Milletvekili Celal Bayar, CHP Malatya Milletvekili Ismet Inönü… Sonuç: Celal Bayar 384, Ismet Inönü 66; ve yeni Cumhurbaskani Celal Bayar.
 
Basbakanlik ile sereflenen Adnan Bey’in gözleri isildiyordu, ne diyecegini bilemiyordu. Celal Bayar’in istegiyle ayni zamanda Parti Baskanligini da üzerine aldi. Ismet Pasa hem Cumhurbaskani, hem de CHP baskanligini bir arada yürütüyordu. Demokrat Parti ise farkli bir yol izleyecekti, cumhurbaskani tarafsiz kalmaliydi.
 
Seçimlerden sonra korkulan olmamisti. 15 Mayis sabahi yüksek rütbeli bazi subaylar Ismet Pasa’nin makamina çikmislar ve “emredin Pasam!” demislerdi. Bir ihtilal hazirliginda olduklari belliydi. Ancak Ismet Pasa, her seyin bir zamaninin oldugunu çok iyi biliyordu.
 
Menderes seçim gezilerinde vaat ettigi gibi Ezanin Türkçe okunmasi ile ilgili Arapça ezan okuyanlari cezalandiran kanunun degistirilmesini sagladi. Böylece halkin degerlerine sahip çikmis halk gözünde özgürlügün sembolü haline gelmisti.
 
Menderes Hükümeti, 31 Temmuz 1951’de “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nu yürürlüge soktu. Bu kanunun çikma sebebi ise Atatürk’ün heykellerini kiran Ticaniler adindaki  tarikatti. Ticanilerin sözde lideri Kemal Pilavoglu ve müritlerinden bir grup CHP’ye üye yapilmis, tarikat üyeleri köylerde toplantilar düzenleyerek parti propagandasi yapiyorlardi. Tarikat üyeleri Atatürk büstlerini parçalamaya devam edince Ismet Inönü, konusmalarinda Ticanilerin faaliyetlerini örnek vererek Demokrat Partiyi “irtica”yi hortlatmakla suçluyordu. Oysa DP iktidari sahte seyh Kemal Pilavoglu’nu 10 yil hapse mahkûm edecek kanunu çikarmisti.
 
Yil 1952… Ahmet Emin Yalman adinda bir gazeteci. Yahudi asilli, sonradan Müslüman olmus bu kisi Islamiyet’i ortaçagin skolâstik düsüncesi ile bir tutan bir zihniyete sahipti. Basbakan Menderes’in çiktigi yurt gezilerinden bir duragi olan Malatya’da basbakandan mülakat almaya çalisiyordu. Yalman, mülakatin imkânsiz oldugunu anlayinca Basbakan’in kongrede söyledigi sözlerden, özellikle dindarliga vurgu yapan kisimlarini alip bir “irtica” haberi metni yazmaya koyuldu. O bunlarla mesgulken sabah olmasini bekleyen biri daha vardi, Hüseyin Üzmez.. Gün isidiginda hayatlari hepten degisecekti. Tabi vatani kurtarmak da vardi isin içinde… Sonra o an geldiginde ona söyleneni yapti ve gazeteciyi PTT binasinin önünde sirtindan vurdu. Yakalandiktan bir süre sonra ziyaretine esrarengiz bir misafir gelmisti. O kisi eski bir ittihatçi, efsane istihbaratçi Esref Sencer’den baskasi degildi. Adi bir devlet yöneticisine suikast girisimine karisinca yurt disina kaçmis, 1936 yilina kadar geriye dönememisti..Simdi de o efsane haliyle kalkip gelmis, henüz lise ögrencisi olan bir mahkuma Ingilizce ögrenmesi için gramofon hediye etmisti. Hüseyin, bu esrarengiz adamin gelisinden sonra kimseden tek fiske tokat yememisti… Bir gün bir baska misafir kapisini çalacakti. Ona yurtdisinda müthis bir is teklifinde bulunacakti. Ermeni terör örgütü ASALA’ya karsi savasmak… Daha yirmi yili askin bir süre sonra ortaya çikacak bir terör örgütüne karsi mücadele için hazirlik yapildigini o günlerde nereden bilecekti… Bu teklifi kabul edecek olanin Abdullah Çatli olacagini ise kimseler bilmiyordu.
 
Irtica yaygarasi koparmaya baslayan solcular Demokrat idareye karsi hücuma geçmisti. Iktidar partisinde bulunanlar sag-sol ikisine de çatmaya baslamisti.
 
Ve ask… Ankara Operasi’nin ünlü sopranosu Ayhan Aydan’i ilk gördügünde büyülenmisti Adnan Bey… O muhtesem güzelligi ile 12 yillik Mukaddes Hanim askini bile bitirivermisti. Her ikisi de liseli bir genç kadar rahat ve pervasizdi. Adnan Bey Ankara’da bulundugu günlerde resmi bir randevusu olmadigi aksamlar Saglik sokaktaki eve gelir, bu evde gece yarilarina kadar kalirdi. Menderes iki arada bir derede kalmisti, ama iki kadinindan da vazgeçemiyordu. Siyasetteki korkusuz, tavrini ask hayatinda da sergiliyordu. Bu durum muhaliflerine büyük bir koz vermisti. Onlar çoktan hazirliklara baslamislardi bile… Bu aski fotograflamak da Ulus Muhabiri Cüneyt Arcayürek’e düsstü…
 
Adnan Beyin asil korktugu Ayhan Hanim’in hamile kalmasiyla basina geldi. Çaresiz kalmis ve doguma izin vermisti. Ancak bebek dogar dogmaz ölmüstü.
 
Yil 1955… Gündemde Kibris meselesi var. Ajanslar Yunanlilarin Selanik’teki Atatürk’ün evine bir ses bombasi attiklari haberini geçiyor. Kontrolü elden kaçirmamak için önlemler aliniyor, halka sagduyu çagrilari yapiliyordu.6 Eylül’de Menderes haberi Ankara Ekspresinde aliyor… Istiklal caddesindeki Rum isyerlerinin yagmalandigini, evlerin yakildigini, kiliselerin kundaklandigini söylüyorlar. 7 Eylül, Basbakan Istiklal Caddesi’nde… Gördügü manzara dehset verici… Ve belki de O farkinda olmasa da düellonun bir tiyatrosu sahneye konmus ve 1. Perde oynanmis...  Perdeler kapanmis ve bir sessizlik çökmüs sokaklara…
 
Yillar geçtikçe kapali kapilar ardinda planlar yapiladursun Menderes yeniden ülke kalkinmasina yogunlasti. Birçok yerde “Verem” ile mücadele edecek saglik ocaklari açti. 7 Ekim 1957 seçimlerini, biraz düsüs yasasa da Demokrat Parti kazandi. Sonrasinda Menderes mesaisinin önemli bir kismini Istanbul’a ayirdi. Istanbul’un hemen hemen her sokagina bir santiye kurdu. Altyapi çalismalarini tamamladi. Tüm bu hizmetlere karsin içeride muhalefet elestirilerin dozunu arttiriyordu. Yapilanlarini hiç birini begenmiyor, eksik aramaya, yerli yersiz elestirilerle göz kapama muhalefetine devam ediyordu.
 
Muhalefet hükümeti diktatörlükle suçlamaya baslamisti. Gazetelerde yayinlanan makalelerin de etkisiyle Istanbul’da ögrenciler artik her firsatta ayaklaniyorlardi. Ilginç olan sey ise Eylemlere katilan ögrenciler ile askerler arasindaki dayanismaydi. Komutanlar, polislerin teslim ettikleri ögrencileri, yemek yedirip doyuruyor, aksam olunca da disariya saliveriyorlardi. Gelecegin generali, o zamanin subayi Ismail Hakki Karadayi (Genelkurmay Baskanligi yapti) gün gelecek bu olaylari büyük bir gururla telefonda anlatirken ses kaydi gündeme gelecekti.
 
Istanbul’da sikiyönetim ilan edilmisti. Polis çekildi yerini asker aldi. Asker birden sertlesti. Beyazit Meydan’inda binlerce ögrenci toplanmisti… Silahlar patladi. Ögrenciler saga sola kaçisirlarken, kursunlardan bir tanesi Orman Fakültesi ögrencisi Turan Emeksiz’e isabet etti. Emeksiz hayatini kaybetti. Istanbul Erkek Lisesi ögrencisi Nedim Özpolat ise tankin üstüne çikmak isterken paletlerin altinda kaldi ve feci bir sekilde can verdi. Ikinci günü ölen ya da yaralanan olmadi ancak fisilti gazetesi hizli bir sekilde yayildi; polis binlerce ögrenciyi öldürmüs, et-balik kurumunun dev makinelerinde kiyma yapmisti…
 
Menderes ve Zorlu halka dayandiklari sürece yikilmayacaklarini düsünüyorlardi. Prof. Dr. Ali Fuat Basgil bir durum degerlendirme toplantisinda, aslinda alkislara güvenilmeyecegini ifade etmisti. Celal Bayar sert davranilmasi taraftariydi, tahrikçiler cezalandirilmaliydi.. Menderes ise ikisi arasinda kalmis olaylarin yatismasi için ne yapilmasi gerektigini kestiremiyordu. Ayaklananlarla yüzlesmek için karsilarina çikmak istedi ve dedigini de 5 Mayis’ta yapti. Bir genç karsisina dikildi ve yakasina yapisarak “hürriyet istiyoruz!” deyince O da Ona “evladim bir ülkenin basbakaninin yakasindan tutuyorsun, daha ne hürriyeti istiyorsun!”  diyerek tarihe geçecek cevabini verdi… Deniz adli gence…
 
Dinlemelere takilan birçok görüsme CHP’li teskilatlarin eylemcilerle ve darbecilerle iliskisini kanitliyordu aslinda. Buna ragmen Menderes yine sirtini halka dayamak için yurt gezilerine basladi. Ismet Pasa’nin erken seçim talebine karsilik seçimlerin en kisa zamanda yapilacagini ve bunalimin asilacagini söyledi.
 
19 Mayis’ta darbe girisimi söylentileri üzerine kutlamalar bütün yurtta yasaklandi. 21 Mayis’ta Ankara’da Harp Okulu ögrencileri Kizilay Meydani’nda toplandilar. Sener Eruygur (gün gelecek Jandarma Genel Komutani olacakti), Hursit Tolon (gün gelecek 1.Ordu Komutani olacakti), Tuncer Kilinç (gün gelecek MGK Genel Sekreteri olacakti) ve Çetin Dogan’in (gün gelecek 1.Ordu Komutani olacakti) da aralarinda bulundugu Harbiyeliler marslar esliginde Sihhiye’den geçip Zafer Çarsisinin önüne kadar geldiler. Bu yürüyüse katilanlar arasinda Adnan Menderes için sürpriz bir isim vardi, çocukluk arkadasi, yillardir yanindan ayirmadigi Milli Savunma Bakani Ethem Menderes.
 
Ve Darbe… 26 Mayis… Menderes Eskisehir Seker fabrikasi lokalinde yemege davet edilmisti. Bir ara telefona çagrildi. Meclis Baskani Istanbul Üniversitesi profesörlerinin protesto hazirliginda oldugunu haber vermisti. Uzun gecenin sabahinda Özel Kalem Müdürü karsisina dikilecek ve Basbakanligin isgal edildigini haber verecekti. Yolun sonuna gelinmisti. Bir havaci albay, rica emir karisimi bir ifade ile karargâha gitmeleri gerektigini söyledi.
 
Sabah tüm Türkiye alisik olmadik bir sesle uyandi. Insanlari yataklarindan siçratan tok sesli Kurmay Albay Alparslan Türkes, üniversite hocalarinin eline tutusturdugu metni okudu. Radyolardan defalarca tekrarlanan konusmayi duyanlar duymayanlara haber verdi. Caddelerde tanklar devriye atmaya basladi. Darbeciler tüm pencerelerden bayrak sarkitilmasini istemisti. CHP’liler bayraklarini asmislar bayram ediyorlardi.
 
27 Mayis günü cadi avi baslamisti. Demokrat Partili bakan ve milletvekilleri darbeciler tarafindan elleri ile konmus gibi bulunuyorlardi. Ayni gün içinde telefonlarina sarilan CHP’liler aklina gelen kaç DP’li varsa ihbar etmisti. Sadece Sivas’ta çevre illerden gelenlerle beraber tutuklanip hapse atilan 70 bin insan vardi.
 
Cuntaci subaylar emir komuta zincirini tamamlamak için Cemal Gürsel Izmir’den gelene kadar lider olarak Tümgeneral Cemal Madanoglu’nu tayin ettiler. Madanoglu ilk olarak devrin seçkin hocalarini, profesörleri toplanti yapmaya çagirmakla ise basladi. Ve gördü ki profesörler bu is için çoktan planlar yapmislardi bile. Profesörlerin  “38 kisilik komite kurulacak Devlet Reisi de hükümet reisi de siz olacaksiniz” teklifi askerler için kulaga hos geliyordu. DP’lileri ne ile suçlayacaklarini soran Madanoglu’na cevaplari hazirdi. “Siyasi kudret, asil devlet kudreti ile manevi baglantisini kaybetmistir.” Atatürk inkilâplarina karsi yapilan tazyikle, üniversite gençligine ve hocalarina karsi harekete geçilmistir. Hükümet Anayasa’yi ihlal etmistir. 1924 Anayasasi isleyemez hale gelmistir!” O zaman anayasa isleyemez hale gelmisse DP iktidarinin ne suçu vardi demeye kalmadan profesörler çoktan Anayasa hazirliklarina baslamislardi bile… 
 
Nihayetinde “Geçici Anayasa” TBMM’nin görev ve yetkilerini 38 kisilik Milli Birlik Komitesine devretti. Bakanlar Kurulu MBK tarafindan seçilecek, atama yetkisi MBK Baskani Cemal Gürsel’de olacak ve MBK ölüm cezalarini onaylamak da dâhil denetim ve azletme yetkisine sahip olacakti. Yine bu anayasa DP’lileri yargilamak için “Yüksek Adalet Divani” kurulmasi hükmünü getirdi.
 
Orgeneral Cemal Gürsel 28 Mayista Genelkurmaya gelmis ve ilk is olarak CHP Lideri Ismet Pasa’yi aramis ve “emirleriniz bizim için Peygamber buyrugudur!” demisti. Ismet Pasa, gerdege girecek damat gibi seviniyordu. Cumhurbaskanligi koltugu onu bekliyordu. Ancak bir sorun vardi. Genç subaylar geldikleri gibi gitmiyorlardi!
 
Yassiada günleri baslamisti. Tutuklulari farkli farkli koguslara almislardi. Partililer için sefalet günleri baslamisti. En çok da Menderes için. Tek kisilik kogusta kaliyordu. Kapisinda bir asker hiç ayrilmiyordu, konusmasi da yasakti. O da Berrin hanima mektuplar yaziyordu. Ada kanunlarina göre bir mektup 50 kelimeyi geçmemeliydi… Mektuplar askerlerce açilip okunurdu. Bazen saygi ifade eden kelimelerin üstü karalanir, “inek, düsük, kuyruk” gibi hakaretler yazilirdi.
 
Adada Menderes’e manevi baski yapiliyordu. Yaklasik dört ay sonra kisa süreli disariya çikardilar. O da Ordu Foto-Film Merkezi’nin çektigi “Düsükler Yassiada’da” filminde figüranlik yapmasi için. Adaya gelisini, günlük hayatini yemek yemesini aslinda olmadigi sekilde filme çekmek için figüranlik yaptirdilar… Ve bu filmi de yurdun dört tarafinda oynattilar… Herkes gözünde büyüttügü Menderes’in düskün hallerini görmeliydi.
 
Iskenceler, intiharlar ve ölümler… Bunlar Yassiada’da kapali kapilar ardinda gerçeklesiyor ve hakikat olup olmadiklarini bilmeyen ailelerine intihar ettikleri söyleniyordu. Çeliskili açiklamalar o kapali adanin içersinde hiç iyi seylerin olmadigi fikrini vermeye yetiyordu…
 
4 Temmuz 1960’da Amerika, Türkiye’ye 1 milyar lira yardimda bulundu. Darbeci askerlere yardimin karsiliksiz olmadigi belliydi. Korgeneral Cemal Madanoglu’nun yillar sonra itiraf ettigi gibi Amerika Gizli Servisi (CIA), hangi kurumdan kimin emekli edilecegine dair sicil dosyalarini da gönderdi.
Isten çikarmalar basladi. Binlerce insan isten çikarildi. Yargidan, devlet kurumlarindan, hatta yasal bir dayanak olmaksizin yurt genelindeki fabrikalardan bile binlerce insan isten çikarildi. Ama sorunlar bir türlü çözülemiyordu. Ekonomi altüst oldu. Devirmek kolaydi ama askerler yeniden insa etmenin zorlugunu hiç akillarina getirmemislerdi.  
 
Askerler birçok konuda ayriliga düstüler. Bazilari Ismet Pasa’nin kendilerine teklif ettigi “senatörlük” teklifini kabul ettiler. En kisa zamanda seçimlerin yapilmasini istediler. Basta Alparslan Türkes olmak üzere bazi komitacilar ise buna karsi çiktilar. Senatörlük gibi bir kiyagi, darbe yaparken menfaat gütmeyecegiz yeminine aykiri buldular. Ama siyasete atilma isteginden de geriye durmadilar.
 
Mahkeme basliyor. Yassiada’da spor salonundan bozma devasa bir mahkeme salonuna 592 sanik sira ile getirilip oturtuldular. 15 yargiç, 11 kisilik savci heyeti ve 228 sanigin idamini istemek için hazirlanmis kabarik bir iddianame. Heyet Heybeliada’da kaldiklari oteldeki muameleden ve kendilerine tahsis edilen Atatürk’ün “Savarona yati” ile yaptiklari Bogaz Gezilerinden olacak, gayet dinç ve saglikli görünüyorlar. Izleyici tribünlerinin ön taraflarinda Kuleli Askeri Lisesi’nden getirilmis, Menderes’i yuhalayacak, savci konustugunda da hararetle alkislayacak ögrenciler oturtulmuslardi. Bunlardan bir tanesi de kendi ifadesiyle Veli Küçük’tü. (Bir gün gelecek yillar sonra Istanbul 13.Agir Ceza Mahkemesi’ndeki durusmada Yassiada’daki mahkemeye kendilerinin de ögrenci olarak götürüldügünü söyleyecek, ortami o günkü mahkemeye benzetecekti.)
 
Mahkemede önce Anayasa’yi ihlal davasi görüsülüyor. Eski bakanlardan mahkemenin isleyisine itirazlar gelince Mahkeme Baskani Salim Basol o tarihi sözü agzindan kaçirdi: “Sizi buraya tikan güç böyle istiyor.”
 
Ikinci dava Bebek Davasi… Ayhan Aydan’dan yeni dogmus gayri mesru çocugunu öldürttügünü iddia ettiler. Durusmaya Ayhan Hanim da geldi ve Adnan Bey’e karsi olan hissiyatini anlatarak, bebegin dogum aninda tüm müdahalelere ragmen öldügünü söyledi. Darbeciler bu davada da bosa çiktilar. Ama artik is rant saglamaya dönüss sivil gazetecilerin girmesinin yasak oldugu durusma salonunda Ordu Foto-Filmin çok sayida çekmis oldugu pozlar, Dolmabahçe’deki büroda açik arttirma ile yüksek fiyatlarda gazetelere satiliyordu. Ayhan Hanimin hissiyatini anlatirken döktügü gözyaslari içindeki fotograflari da iyi paralara satilmisti. Böylece bir insanin mahrem hayati tamamiyla magazinlesip tüm halka Menderes’in aslinda dindar biri olmadigi gösteriliyordu.
 
Örtülü Ödenek Davasi… O dönemde Örtülü ödenek harcamalarinda hesap vermek mecburiyeti dahi yokken Menderes her yaptigi masrafin kurusuna kadar yazilmasini söylüyordu. Ve bir cimbiz: 10 kurus… Savci ve hâkimler bu cimbizi Menderesin bir kadina aldigini iddia ettiler, onu küçük düsürmek için gazeteler örtülü ödenek davasini “cimbiz” davasina dönüstürdüler. Oysa o cimbiz bir tavuk için alinmisti. Menderes yabanci bir misafir getirecegini son anda haber verince Berrin Hanim da aceleyle bir tavuk aldirdi. Basbakanligin asçibasisi, tavugun killarini temizlemek için cimbiz alinmasini istedi ve cimbiz alindi. Müstesar Ahmet Salih Korur da aldigi talimat geregi cimbizin parasini da deftere kaydetti. Bir cimbizin parasini bile yazdiracak kadar titiz olan bir basbakani mahkeme heyeti, darbeci askerler ve onlarin güdümündeki askerler “metresine cimbizi bile devletin parasi ile aldirmis” diye yaygara kopardilar.
 
14 Eylül, aksam saatlerinde, Menderes’in hücresine beyaz önlüklü biri geldi. Esrarengiz adam önlügünün cebinden bir enjektör kutusu çikardi. Menderes, dogrulmus, kendisine neden igne yapildigini soruyordu. Önlüklü adam ise sadece sustu, gülümsedi ve Menderes’in koluna igneyi yapti. Biran kolunda uyusma hisseden Menderes adama tesekkür etmeyi de ihmal etmedi. Bir süre sonra vücuduna dagilan uyusukluk artti. Basi sol tarafa düstü. Nöbetçi subay durumu fark edince Menderes’in odasi bir anda yogun bakim odasina dönüsüvermisti.
 
Menderes 15 Eylülde koma halindeyken, mahkeme salonunda kararlar açiklaniyordu. Her idam kelimesinde yer yerinden oynuyordu sanki. Idamlik yakinlari kriz geçiriyorlardi. Birileri de kis kis gülüyordu…
Ve 15 Eylül’den sonra Imrali adasina götürülen idamliklar sirasiyla birbirinden habersiz, kaldiklari hücrelerinden alinip infazlari gerçeklestiriliyordu. Zorlu, Polatkan ve digerleri…
 
ABD Baskani John Kennedy, idamlarin durdurulmasi için Cemal Gürsel’e bir mesaj gönderdi. Kennedy’den önce Eisenhower, Cemal Gürsel’e kamuoyundan uzun süre saklanacak olan destek mesaji göndermis, ekonomik yardim için Kongre engelini asacak formül bulmustu. Ve bu para askeri olmayan alanlarda da kullanilabilecekti. Ama bu yardim da karsiliksiz degildi. Milli Birlik Komitesi içindeki 14 asiri milliyetçi isim, tasfiye edilecekti. Amerika’da, Kennedy’nin baskan olmasina aylar kala paralar Türkiye’ye gelmeye baslamisti. Acaba Kennedy, Menderes’in idamini durdurabilecek miydi? Acaba Menderes, Amerika’nin izni çikmaz korkusuyla mi zehirlenmisti? Acaba Kennedy ailesi ile Menderes ailesi arasinda bir benzerlik yasanacak miydi? Cevaplanmasi gereken çok soru vardi.
 
Menderes’in zehirlenmesi kuskularini ortadan kaldirmak gerekiyordu… Ethem Menderes’in de tavsiyesiyle, ada komutani Tarik Güryay, Adnan Menderes ile görüserek kendi kendini zehirledigine iknaya çalisti, ancak Menderes böyle olmadigini söyleyince akla gelmeyecek bir yol denediler. Baskalarinin kendisi yüzünden ceza almasina asla izin vermeyecegini bildikleri Menderes’e durumu söyleyip ikna ettiler. O da “ben kendi kendimi zehirledim, bunalimdaydim kriz geçirdim” seklinde ifade verdi. Bu durumda bile merhametinden bir sey kaybetmemisti.
 
Ve 17 Eylül’de Adnan Menderes idam sehpasina çikartilir… Sarhosken apar topar evinden alinan Cellât Kemal’in sandalyeye tekmeyi vurmasiyla dört elif miktari Allah sesi yükselir. Bu haykiris binanin alt katindaki koguslardaki mahkûmlar tarafindan da duyulur. O anda firtinayla karisik siddetli bir yagmur baslamistir. Bu yagmur olayi infazda bulunan tüm görevliler tarafindan hayretle izlenir.
 
O günden sonra bir sarhosa astirilan Türkiye Cumhuriyeti’nin basbakani Menderes’in adini birçok anne ve baba dogan erkek çocuklarinda yasattilar. Halk ona sahip çikamamanin vicdan azabini böylece telafi etmek ister gibiydi, ama düelloyu kaybeden Menderes degil Türk milletiydi. Yillar bunu kanitlarcasina acilarla gelecekti.
 
 
Ve o karanlik güç… Ikinci düellosunu da Çankaya’nin Kalbindeki Zehir’de gizleyecekti… Gladio’nun ajanlari Ergenekon’dan çiktilar ve artik her yerdeler… 

Benzer Kitaplar