27
Mayis 1960 Darbesi, Türkiye tarihinde büyük bir kirilma noktasidir. Pesi sira
gelecek darbeleri tetiklemis, yillar süren karisikliklara
neden olmustur. Gündeme getirilen bazi kurumlar
demokrasinin önünü tikamistir. Adnan Menderes darbe öncesi
dört koldan saldiran ve kaynagi bilinmezlerde yer
alan büyük bir güce meydan okudu ama bu kanli düelloyu kaybetti. Onun
kaybetmesi ülkesinin kaybetmesiydi, ama halk bunu çok geç anlayacakti.
Cumhuriyetin
kurulmasindan 1930’lu yillara kadar birçok sancili dönem atlatan Türk Demokrasisi
çok partili döneme geçis denemelerinde, çok defa
hazir olmadigini gösterir neticeler vermisti. Ne
zaman Cumhuriyet Halk Partisinin karsisina
bir muhalif parti çiksa ülkede isyan çikiyordu. Ve bu isyanlar Halk Partisinin
iktidarini güçlendiriyordu. Olaganüstü hal ilan
ediliyor, olaganüstü yetkilerle donatilan harp
mahkemesi idam sehpalarini kuruyordu. Bu kitapta da bunun bir örnegini
görecegiz.
Tarihin ayrintilarinda gizledigi ve sairin
ifadesiyle “hiç ibret alinsaydi tekerrür mü ederdi” kaidesince, tekrarlanan
darbelere isik tutacak, Türk demokrasisindeki hastaliklari
teshise
çalisacak
roman tadinda bir tarih çalismasi.
Böyle
bir girizgâhtan sonra kitapta geçen olaylarin kronolojik sirasina ve kisaca
konu basliklarina
göre önemli ayrintilarina deginelim.
Menemen
Olayi’dan sonra Mustafa Kemal Pasa
Bati illerine yurt gezisine çikmisti.
Bu gezi, Serbest Cumhuriyet Firkasi kapandiktan sonra memlekette Halk
Partisinden baska siyaset yapilacak yer kalmadigi
için CHP Aydin Il Baskani
olan Ali Adnan için bulunmaz bir firsatti. Il baskanligina
kadar yükselen Adnan Bey’in bu ani yükselisi bazilarinin
düsmanligina
sebep olmus, Mustafa Kemal Aydin’a gelirken kulagina,
Aydin Il Teskilatinin
Serbest Firka elemanlari ile dolduruldugunu
fisildamislardi. Mustafa Kemal önyargilariyla
Aydina gelmisti. Sonunda Adnan Bey’e Aydin’daki
çiftçilere “Tesvik ve Kredi” konularini anlatabilmek
için firsat dogmustu. Mustafa
Kemal onu tam dört saat dinlemisti. Konusmalarini
begendigini,
bunlari Ankara’da ilgililere iletecegini söylemisti.
Adnan Bey sevinçten havalara uçuyordu. Tüm bunlar siyasette basarisinin
ilk tesciliydi adeta. 1931’de Halk Partisi Aydin Milletvekiliydi. Ankara’ya tasindi,
siyasetin ve ülkenin baskentindeydi artik…
Adnan
Bey için siyaset hayati simdi baslamisti. Tarim
bakani olmak istiyordu. Bu düsüncesini açmak için Basbakan
Ismet
Pasa
ile görüstü. Ancak
Ismet
Pasa eski
Serbest Firkali genç vekilin yükselmesini istemiyordu; hatta Ankara’dan uzaklastirmak
için onu parti müfettisi olarak tayin etti. Ülkeyi
kasaba kasaba, köy köy gezmek isi verilmisti
ona. Bu bir nevi sürgündü ama Menderes bu durumu avantaja çevirdi. Gittigi
her yerde dostlar edindi, halkin sorunlarini yakindan gördü. Gelecekte
uygulayacagi politikasini bu dönemde belirledi.
Yil
1937.. Artik Ismet Pasa
Mustafa Kemal ile bir çok konuda anlasamiyordu.
Mustafa Kemal’in kendisini çekistirdigini
haber alan Inönü, Atatürk’ün yanina gidip o güne
kadar içine attiklarini döker: “devlet içki sofrasindan idare edilmez!” diyecek
kadar da ileri gitmistir. Sonuçta Inönü
istifasini vermek zorunda kalmis, onun yerine Basbakanliga
Celal Bayar getirilmistir.
10
Kasim 1938’de Mustafa Kemalin vefat etmesiyle Cumhurbaskanligi koltuguna aday
Maresal
Fevzi Çakmak ile 1934-38 döneminin Içisleri
Bakani Sükrü
Kaya vardi. Ancak bu ikilinin arasindaki husumet, ikisinin de ‘O olmasin da Ismet
Pasa
olsun’ deme noktasina gelmesiyle sonuçlanir. Böylece bu anlasmazliktan
yararlanan Inönü, aradan siyrilip Atatürk’ün koltuguna,
vefatindan iki gün sonra geçer.
Inönü
otoritesini güçlendirmek için çalismalara
baslamisti. Göreve
basladiginin
ikinci ayinda meclisi fesh etti ve seçime gitti. CHP’nin de baskani
olarak listeleri kendi eliyle hazirladi. Baska
da bir parti olmadigi için listeye girenler
meclise de girdiler. O artik ülkenin Milli Sefiydi.
Ingiltere’den
basilip da gelen Türk Lirasinin üstünden Atatürk’ün resimlerini bile çikartip kendi
resmini koyacakti.
Ikinci
dünya savasinin baslamasi
ile tüm dünyayi saran ekonomik kriz savasa
girmese de Türkiye’yi büyük sikintilara sokmustu. Ismet
Pasa bu
sikintilari asmak için yeni vergiler icat etti. Bu
yillarda köylülere yaranmak isteyen Ismet
Pasa,
“Çiftçiyi Topraklandirma Yasasi”ni çikarmak istedi. Buna en büyük tepki Adnan
Menderes’ten geldi. Meclis’te yasa tasarisina karsi
yaptigi
sert konusmalar Menderes ismini baskentin
siyasi çevrelerinde duyurdu.
Böylece
yillar sonra CHP kendi içinde bir muhalif kanat çikarmisti.
Bu kanat partiden ihraç edilecekleri günü bekleyedursun, Almanlarin savasi
kaybedecegini anlayan Ismet
Pasa
Almanya ile iliskilerini kesmis, tek
parti idaresini bitirecegini söyleyerek ABD ve
müttefiklerine göz kirpmaya baslamisti.
Celal
Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, CHP grubuna Dörtlü
Takrir adli bir önerge verdiler. Önerge ülke yönetiminde özgürlükçü bir anlayis içeren
düzenlemeler yapilmasini öngörüyordu. Dörtlü Takrir reddedildi. Sonuç olarak
Menderes, Koraltan ve Köprülü partiden ihraç edildiler. Ayni gruptan olan Celal
Bayar ise önce milletvekilliginden sonra da CHP’den
istifa etti. Celal Bayar, 1 Aralik 1945’te parti kuracaklarini açiklamisti. Inönü
tarafindan Çankaya Kösküne çagrilan
Celal Bayar, Cumhurbaskani’ndan gerekli destegi alir
ve 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti (DP) kurulur.
Ikinci
dünya savasi bitmisti. Savasin
sonucuna göre Amerika’ya yakinlasan Ismet
Pasa
bir de Amerika’dan para yardimi koparmayi basarmisti.
Amerika’nin yaptigi bu ekonomik katkidan sonra
Türkiye’de bazi seylerin degistigi görüldü.
Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlü emri ile 10 Ekim 1935’te kapattigi “Mason
Dernekleri” 1948 yilinda Ismet Inönü’nün
emri ile tekrar faaliyete geçer.
CHP
demokratik açilimlarini 10 Subat 1949’da “Seçim
Kanunu’nu” kabul ederek taçlandirdi. Ve Meclis 14 Mayis’ta genel seçimlerin
yapilmasi kararini aldi.
Adnan
Menderes seçim çalismalarini yürütmek için
yurdun dört bir yanini dolasmis, gittigi
her sehirde
binlerce insan meydanlara akin etmisti. Seçimleri
kazanmak isten bile degildi
ama bir korku hep vardi. Valilerin, kaymakamlarin ve emniyet teskilatinin
halka müdahale edecegi kulaktan kulaga
yayiliyordu.
Ve
14 Mayis seçim günüydü… Demokrat parti almis basini
gidiyordu.22 Mayis 1950 TBMM’de 408 Demokrat Parti milletvekili, 69 CHP’li ve 1
tane de Millet Partili vardi. Bu tablo halkin iradesinin adil bir seçim
sonucuna yansimis halini resmediyordu. CHP
tarihinin en büyük bozgunu ile karsi
karsiyaydi…
DP’nin
zaferi Cumhurbaskanligi seçimleri
ile doruga yükseldi.
Iki
aday vardi. DP Bursa Milletvekili Celal Bayar, CHP Malatya Milletvekili Ismet
Inönü…
Sonuç: Celal Bayar 384, Ismet Inönü
66; ve yeni Cumhurbaskani Celal Bayar.
Basbakanlik
ile sereflenen
Adnan Bey’in gözleri isildiyordu, ne diyecegini
bilemiyordu. Celal Bayar’in istegiyle
ayni zamanda Parti Baskanligini
da üzerine aldi. Ismet Pasa
hem Cumhurbaskani, hem de CHP baskanligini
bir arada yürütüyordu. Demokrat Parti ise farkli bir yol izleyecekti, cumhurbaskani
tarafsiz kalmaliydi.
Seçimlerden
sonra korkulan olmamisti. 15 Mayis sabahi yüksek
rütbeli bazi subaylar Ismet Pasa’nin
makamina çikmislar ve “emredin Pasam!”
demislerdi.
Bir ihtilal hazirliginda olduklari belliydi.
Ancak Ismet
Pasa,
her seyin
bir zamaninin oldugunu çok iyi biliyordu.
Menderes
seçim gezilerinde vaat ettigi gibi Ezanin Türkçe
okunmasi ile ilgili Arapça ezan okuyanlari cezalandiran kanunun degistirilmesini
sagladi.
Böylece halkin degerlerine sahip çikmis halk
gözünde özgürlügün sembolü haline gelmisti.
Menderes
Hükümeti, 31 Temmuz 1951’de “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nu yürürlüge
soktu. Bu kanunun çikma sebebi ise Atatürk’ün heykellerini kiran Ticaniler
adindaki tarikatti. Ticanilerin sözde
lideri Kemal Pilavoglu ve müritlerinden bir grup
CHP’ye üye yapilmis, tarikat üyeleri köylerde
toplantilar düzenleyerek parti propagandasi yapiyorlardi. Tarikat üyeleri
Atatürk büstlerini parçalamaya devam edince Ismet
Inönü,
konusmalarinda
Ticanilerin faaliyetlerini örnek vererek Demokrat Partiyi “irtica”yi hortlatmakla
suçluyordu. Oysa DP iktidari sahte seyh
Kemal Pilavoglu’nu 10 yil hapse mahkûm edecek kanunu
çikarmisti.
Yil
1952… Ahmet Emin Yalman adinda bir gazeteci. Yahudi asilli, sonradan Müslüman
olmus bu
kisi Islamiyet’i
ortaçagin skolâstik
düsüncesi
ile bir tutan bir zihniyete sahipti. Basbakan
Menderes’in çiktigi yurt gezilerinden bir duragi
olan Malatya’da basbakandan mülakat almaya çalisiyordu.
Yalman, mülakatin imkânsiz oldugunu anlayinca Basbakan’in
kongrede söyledigi sözlerden, özellikle
dindarliga
vurgu yapan kisimlarini alip bir “irtica” haberi metni yazmaya koyuldu. O
bunlarla mesgulken sabah olmasini bekleyen biri daha
vardi, Hüseyin Üzmez.. Gün isidiginda
hayatlari hepten degisecekti.
Tabi vatani kurtarmak da vardi isin içinde…
Sonra o an geldiginde ona söyleneni yapti ve
gazeteciyi PTT binasinin önünde sirtindan vurdu. Yakalandiktan bir süre sonra
ziyaretine esrarengiz bir misafir gelmisti.
O kisi
eski bir ittihatçi, efsane istihbaratçi Esref
Sencer’den baskasi degildi.
Adi bir devlet yöneticisine suikast girisimine
karisinca
yurt disina
kaçmis,
1936 yilina kadar geriye dönememisti..Simdi
de o efsane haliyle kalkip gelmis,
henüz lise ögrencisi olan bir mahkuma Ingilizce
ögrenmesi
için gramofon hediye etmisti. Hüseyin, bu esrarengiz
adamin gelisinden sonra kimseden tek fiske tokat
yememisti… Bir
gün bir baska misafir kapisini çalacakti. Ona yurtdisinda
müthis bir
is
teklifinde bulunacakti. Ermeni terör örgütü ASALA’ya karsi
savasmak…
Daha yirmi yili askin bir süre sonra ortaya çikacak
bir terör örgütüne karsi mücadele için hazirlik yapildigini
o günlerde nereden bilecekti… Bu teklifi kabul edecek olanin Abdullah Çatli
olacagini
ise kimseler bilmiyordu.
Irtica
yaygarasi koparmaya baslayan solcular Demokrat
idareye karsi hücuma geçmisti. Iktidar
partisinde bulunanlar sag-sol ikisine de çatmaya baslamisti.
Ve ask… Ankara
Operasi’nin ünlü sopranosu Ayhan Aydan’i ilk gördügünde
büyülenmisti Adnan Bey… O muhtesem güzelligi
ile 12 yillik Mukaddes Hanim askini bile bitirivermisti.
Her ikisi de liseli bir genç kadar rahat ve pervasizdi. Adnan Bey Ankara’da
bulundugu günlerde
resmi bir randevusu olmadigi aksamlar
Saglik
sokaktaki eve gelir, bu evde gece yarilarina kadar kalirdi. Menderes iki arada
bir derede kalmisti, ama iki kadinindan da
vazgeçemiyordu. Siyasetteki korkusuz, tavrini ask
hayatinda da sergiliyordu. Bu durum muhaliflerine büyük bir koz vermisti.
Onlar çoktan hazirliklara baslamislardi
bile… Bu aski fotograflamak
da Ulus Muhabiri Cüneyt Arcayürek’e düsmüstü…
Adnan
Beyin asil korktugu Ayhan Hanim’in hamile
kalmasiyla basina geldi. Çaresiz kalmis ve
doguma
izin vermisti. Ancak bebek dogar
dogmaz ölmüstü.
Yil 1955…
Gündemde Kibris meselesi var. Ajanslar Yunanlilarin Selanik’teki Atatürk’ün
evine bir ses bombasi attiklari haberini geçiyor. Kontrolü elden kaçirmamak
için önlemler aliniyor, halka sagduyu
çagrilari
yapiliyordu.6 Eylül’de Menderes haberi Ankara Ekspresinde aliyor… Istiklal
caddesindeki Rum isyerlerinin yagmalandigini,
evlerin yakildigini, kiliselerin kundaklandigini
söylüyorlar. 7 Eylül, Basbakan Istiklal
Caddesi’nde… Gördügü manzara dehset
verici… Ve belki de O farkinda olmasa da düellonun bir tiyatrosu sahneye konmus ve
1. Perde oynanmis... Perdeler kapanmis ve
bir sessizlik çökmüs sokaklara…
Yillar
geçtikçe kapali kapilar ardinda planlar yapiladursun Menderes yeniden ülke
kalkinmasina yogunlasti.
Birçok yerde “Verem” ile mücadele edecek saglik
ocaklari açti. 7 Ekim 1957 seçimlerini, biraz düsüs yasasa
da Demokrat Parti kazandi. Sonrasinda Menderes mesaisinin önemli bir kismini Istanbul’a
ayirdi. Istanbul’un
hemen hemen her sokagina bir santiye
kurdu. Altyapi çalismalarini tamamladi. Tüm bu
hizmetlere karsin içeride muhalefet elestirilerin
dozunu arttiriyordu. Yapilanlarini hiç birini begenmiyor,
eksik aramaya, yerli yersiz elestirilerle göz kapama
muhalefetine devam ediyordu.
Muhalefet
hükümeti diktatörlükle suçlamaya baslamisti.
Gazetelerde yayinlanan makalelerin de etkisiyle Istanbul’da
ögrenciler
artik her firsatta ayaklaniyorlardi. Ilginç
olan sey
ise Eylemlere katilan ögrenciler ile askerler
arasindaki dayanismaydi. Komutanlar,
polislerin teslim ettikleri ögrencileri, yemek
yedirip doyuruyor, aksam olunca da disariya
saliveriyorlardi. Gelecegin generali, o zamanin subayi
Ismail
Hakki Karadayi (Genelkurmay Baskanligi
yapti) gün gelecek bu olaylari büyük bir gururla telefonda anlatirken ses kaydi
gündeme gelecekti.
Istanbul’da
sikiyönetim ilan edilmisti. Polis çekildi yerini
asker aldi. Asker birden sertlesti. Beyazit
Meydan’inda binlerce ögrenci toplanmisti…
Silahlar patladi. Ögrenciler saga
sola kaçisirlarken, kursunlardan
bir tanesi Orman Fakültesi ögrencisi Turan Emeksiz’e
isabet etti. Emeksiz hayatini kaybetti. Istanbul
Erkek Lisesi ögrencisi Nedim Özpolat ise tankin üstüne çikmak
isterken paletlerin altinda kaldi ve feci bir sekilde
can verdi. Ikinci günü ölen ya da yaralanan olmadi
ancak fisilti gazetesi hizli bir sekilde
yayildi; polis binlerce ögrenciyi öldürmüs,
et-balik kurumunun dev makinelerinde kiyma yapmisti…
Menderes
ve Zorlu halka dayandiklari sürece yikilmayacaklarini düsünüyorlardi.
Prof. Dr. Ali Fuat Basgil bir durum degerlendirme
toplantisinda, aslinda alkislara güvenilmeyecegini
ifade etmisti. Celal Bayar sert davranilmasi
taraftariydi, tahrikçiler cezalandirilmaliydi.. Menderes ise ikisi arasinda
kalmis
olaylarin yatismasi için ne yapilmasi gerektigini
kestiremiyordu. Ayaklananlarla yüzlesmek
için karsilarina
çikmak istedi ve dedigini de 5 Mayis’ta yapti. Bir
genç karsisina
dikildi ve yakasina yapisarak “hürriyet istiyoruz!”
deyince O da Ona “evladim bir ülkenin basbakaninin
yakasindan tutuyorsun, daha ne hürriyeti istiyorsun!” diyerek tarihe geçecek cevabini verdi… Deniz
adli gence…
Dinlemelere
takilan birçok görüsme CHP’li teskilatlarin
eylemcilerle ve darbecilerle iliskisini
kanitliyordu aslinda. Buna ragmen Menderes yine
sirtini halka dayamak için yurt gezilerine basladi.
Ismet
Pasa’nin
erken seçim talebine karsilik seçimlerin en kisa
zamanda yapilacagini ve bunalimin asilacagini
söyledi.
19
Mayis’ta darbe girisimi söylentileri üzerine
kutlamalar bütün yurtta yasaklandi. 21 Mayis’ta Ankara’da Harp Okulu ögrencileri
Kizilay Meydani’nda toplandilar. Sener
Eruygur (gün gelecek Jandarma Genel Komutani olacakti), Hursit
Tolon (gün gelecek 1.Ordu Komutani olacakti), Tuncer Kilinç (gün gelecek MGK
Genel Sekreteri olacakti) ve Çetin Dogan’in
(gün gelecek 1.Ordu Komutani olacakti) da aralarinda bulundugu
Harbiyeliler marslar esliginde
Sihhiye’den geçip Zafer Çarsisinin önüne kadar
geldiler. Bu yürüyüse katilanlar arasinda Adnan
Menderes için sürpriz bir isim vardi, çocukluk arkadasi, yillardir
yanindan ayirmadigi Milli Savunma Bakani Ethem
Menderes.
Ve
Darbe… 26 Mayis… Menderes Eskisehir Seker
fabrikasi lokalinde yemege davet edilmisti.
Bir ara telefona çagrildi. Meclis Baskani
Istanbul
Üniversitesi profesörlerinin protesto hazirliginda
oldugunu
haber vermisti. Uzun gecenin sabahinda Özel Kalem Müdürü
karsisina
dikilecek ve Basbakanligin isgal edildigini
haber verecekti. Yolun sonuna gelinmisti.
Bir havaci albay, rica emir karisimi
bir ifade ile karargâha gitmeleri gerektigini
söyledi.
Sabah
tüm Türkiye alisik olmadik bir sesle uyandi.
Insanlari
yataklarindan siçratan tok sesli Kurmay Albay Alparslan Türkes, üniversite
hocalarinin eline tutusturdugu
metni okudu. Radyolardan defalarca tekrarlanan konusmayi
duyanlar duymayanlara haber verdi. Caddelerde tanklar devriye atmaya basladi.
Darbeciler tüm pencerelerden bayrak sarkitilmasini istemisti.
CHP’liler bayraklarini asmislar bayram ediyorlardi.
27
Mayis günü cadi avi baslamisti.
Demokrat Partili bakan ve milletvekilleri darbeciler tarafindan elleri ile
konmus
gibi bulunuyorlardi. Ayni gün içinde telefonlarina sarilan CHP’liler aklina
gelen kaç DP’li varsa ihbar etmisti.
Sadece Sivas’ta çevre illerden gelenlerle beraber tutuklanip hapse atilan 70
bin insan vardi.
Cuntaci
subaylar emir komuta zincirini tamamlamak için Cemal Gürsel Izmir’den
gelene kadar lider olarak Tümgeneral Cemal Madanoglu’nu
tayin ettiler. Madanoglu ilk olarak devrin seçkin
hocalarini, profesörleri toplanti yapmaya çagirmakla
ise basladi.
Ve gördü ki profesörler bu is için çoktan planlar
yapmislardi
bile. Profesörlerin “38 kisilik
komite kurulacak Devlet Reisi de hükümet reisi de siz olacaksiniz” teklifi askerler
için kulaga hos
geliyordu. DP’lileri ne ile suçlayacaklarini soran Madanoglu’na
cevaplari hazirdi. “Siyasi kudret, asil devlet kudreti ile manevi baglantisini
kaybetmistir.”
Atatürk inkilâplarina karsi yapilan tazyikle,
üniversite gençligine ve hocalarina karsi
harekete geçilmistir. Hükümet Anayasa’yi
ihlal etmistir. 1924 Anayasasi isleyemez
hale gelmistir!” O zaman anayasa isleyemez
hale gelmisse DP iktidarinin ne suçu vardi demeye
kalmadan profesörler çoktan Anayasa hazirliklarina baslamislardi
bile…
Nihayetinde
“Geçici Anayasa” TBMM’nin görev ve yetkilerini 38 kisilik
Milli Birlik Komitesine devretti. Bakanlar Kurulu MBK tarafindan seçilecek,
atama yetkisi MBK Baskani Cemal Gürsel’de olacak
ve MBK ölüm cezalarini onaylamak da dâhil denetim ve azletme yetkisine sahip
olacakti. Yine bu anayasa DP’lileri yargilamak için “Yüksek Adalet Divani”
kurulmasi hükmünü getirdi.
Orgeneral
Cemal Gürsel 28 Mayista Genelkurmaya gelmis ve
ilk is
olarak CHP Lideri Ismet Pasa’yi
aramis ve “emirleriniz
bizim için Peygamber buyrugudur!” demisti. Ismet
Pasa,
gerdege
girecek damat gibi seviniyordu. Cumhurbaskanligi
koltugu
onu bekliyordu. Ancak bir sorun vardi. Genç subaylar geldikleri gibi
gitmiyorlardi!
Yassiada
günleri baslamisti.
Tutuklulari farkli farkli koguslara
almislardi.
Partililer için sefalet günleri baslamisti.
En çok da Menderes için. Tek kisilik kogusta
kaliyordu. Kapisinda bir asker hiç ayrilmiyordu, konusmasi
da yasakti. O da Berrin hanima mektuplar yaziyordu. Ada kanunlarina göre bir
mektup 50 kelimeyi geçmemeliydi… Mektuplar askerlerce açilip okunurdu. Bazen
saygi ifade eden kelimelerin üstü karalanir, “inek, düsük,
kuyruk” gibi hakaretler yazilirdi.
Adada
Menderes’e manevi baski yapiliyordu. Yaklasik dört
ay sonra kisa süreli disariya çikardilar. O da Ordu
Foto-Film Merkezi’nin çektigi “Düsükler
Yassiada’da” filminde figüranlik yapmasi için. Adaya gelisini,
günlük hayatini yemek yemesini aslinda olmadigi sekilde
filme çekmek için figüranlik yaptirdilar… Ve bu filmi de yurdun dört tarafinda
oynattilar… Herkes gözünde büyüttügü
Menderes’in düskün hallerini görmeliydi.
Iskenceler,
intiharlar ve ölümler… Bunlar Yassiada’da kapali kapilar ardinda gerçeklesiyor
ve hakikat olup olmadiklarini bilmeyen ailelerine intihar ettikleri
söyleniyordu. Çeliskili açiklamalar o kapali
adanin içersinde hiç iyi seylerin olmadigi
fikrini vermeye yetiyordu…
4
Temmuz 1960’da Amerika, Türkiye’ye 1 milyar lira yardimda bulundu. Darbeci
askerlere yardimin karsiliksiz olmadigi
belliydi. Korgeneral Cemal Madanoglu’nun
yillar sonra itiraf ettigi gibi Amerika Gizli Servisi
(CIA), hangi kurumdan kimin emekli edilecegine
dair sicil dosyalarini da gönderdi.
Isten çikarmalar
basladi.
Binlerce insan isten çikarildi. Yargidan,
devlet kurumlarindan, hatta yasal bir dayanak olmaksizin yurt genelindeki
fabrikalardan bile binlerce insan isten çikarildi.
Ama sorunlar bir türlü çözülemiyordu. Ekonomi altüst oldu. Devirmek kolaydi ama
askerler yeniden insa etmenin zorlugunu hiç
akillarina getirmemislerdi.
Askerler
birçok konuda ayriliga düstüler.
Bazilari Ismet Pasa’nin
kendilerine teklif ettigi “senatörlük” teklifini
kabul ettiler. En kisa zamanda seçimlerin yapilmasini istediler. Basta
Alparslan Türkes olmak üzere bazi komitacilar
ise buna karsi çiktilar. Senatörlük gibi bir kiyagi,
darbe yaparken menfaat gütmeyecegiz
yeminine aykiri buldular. Ama siyasete atilma isteginden
de geriye durmadilar.
Mahkeme
basliyor.
Yassiada’da spor salonundan bozma devasa bir mahkeme salonuna 592 sanik sira
ile getirilip oturtuldular. 15 yargiç, 11 kisilik
savci heyeti ve 228 sanigin idamini istemek için hazirlanmis
kabarik bir iddianame. Heyet Heybeliada’da kaldiklari oteldeki muameleden ve
kendilerine tahsis edilen Atatürk’ün “Savarona yati” ile yaptiklari Bogaz
Gezilerinden olacak, gayet dinç ve saglikli
görünüyorlar. Izleyici tribünlerinin ön taraflarinda
Kuleli Askeri Lisesi’nden getirilmis,
Menderes’i yuhalayacak, savci konustugunda
da hararetle alkislayacak ögrenciler
oturtulmuslardi. Bunlardan bir tanesi de kendi
ifadesiyle Veli Küçük’tü. (Bir gün gelecek yillar sonra Istanbul
13.Agir
Ceza Mahkemesi’ndeki durusmada Yassiada’daki mahkemeye
kendilerinin de ögrenci olarak götürüldügünü
söyleyecek, ortami o günkü mahkemeye benzetecekti.)
Mahkemede
önce Anayasa’yi ihlal davasi görüsülüyor.
Eski bakanlardan mahkemenin isleyisine
itirazlar gelince Mahkeme Baskani Salim Basol o
tarihi sözü agzindan kaçirdi: “Sizi buraya tikan güç
böyle istiyor.”
Ikinci
dava Bebek Davasi… Ayhan Aydan’dan yeni dogmus gayri
mesru çocugunu öldürttügünü
iddia ettiler. Durusmaya Ayhan Hanim da geldi ve
Adnan Bey’e karsi olan hissiyatini anlatarak,
bebegin
dogum
aninda tüm müdahalelere ragmen öldügünü
söyledi. Darbeciler bu davada da bosa çiktilar.
Ama artik is rant saglamaya
dönüsmüs
sivil gazetecilerin girmesinin yasak oldugu
durusma
salonunda Ordu Foto-Filmin çok sayida çekmis
oldugu
pozlar, Dolmabahçe’deki büroda açik arttirma ile yüksek fiyatlarda gazetelere
satiliyordu. Ayhan Hanimin hissiyatini anlatirken döktügü gözyaslari
içindeki fotograflari da iyi paralara satilmisti.
Böylece bir insanin mahrem hayati tamamiyla magazinlesip tüm
halka Menderes’in aslinda dindar biri olmadigi gösteriliyordu.
Örtülü
Ödenek Davasi… O dönemde Örtülü ödenek harcamalarinda hesap vermek mecburiyeti
dahi yokken Menderes her yaptigi masrafin kurusuna
kadar yazilmasini söylüyordu. Ve bir cimbiz: 10 kurus…
Savci ve hâkimler bu cimbizi Menderesin bir kadina aldigini
iddia ettiler, onu küçük düsürmek için gazeteler örtülü
ödenek davasini “cimbiz” davasina dönüstürdüler.
Oysa o cimbiz bir tavuk için alinmisti.
Menderes yabanci bir misafir getirecegini
son anda haber verince Berrin Hanim da aceleyle bir tavuk aldirdi. Basbakanligin asçibasisi,
tavugun killarini
temizlemek için cimbiz alinmasini istedi ve cimbiz alindi. Müstesar
Ahmet Salih Korur da aldigi talimat geregi cimbizin
parasini da deftere kaydetti. Bir cimbizin parasini bile yazdiracak kadar titiz
olan bir basbakani mahkeme heyeti, darbeci askerler
ve onlarin güdümündeki askerler “metresine cimbizi bile devletin parasi ile aldirmis”
diye yaygara kopardilar.
14
Eylül, aksam saatlerinde, Menderes’in hücresine
beyaz önlüklü biri geldi. Esrarengiz adam önlügünün
cebinden bir enjektör kutusu çikardi. Menderes, dogrulmus,
kendisine neden igne yapildigini
soruyordu. Önlüklü adam ise sadece sustu, gülümsedi ve Menderes’in koluna igneyi
yapti. Biran kolunda uyusma hisseden Menderes adama
tesekkür
etmeyi de ihmal etmedi. Bir süre sonra vücuduna dagilan
uyusukluk
artti. Basi sol tarafa düstü.
Nöbetçi subay durumu fark edince Menderes’in odasi bir anda yogun
bakim odasina dönüsüvermisti.
Menderes
15 Eylülde koma halindeyken, mahkeme salonunda kararlar açiklaniyordu. Her idam
kelimesinde yer yerinden oynuyordu sanki. Idamlik
yakinlari kriz geçiriyorlardi. Birileri de kis kis gülüyordu…
Ve
15 Eylül’den sonra Imrali adasina götürülen
idamliklar sirasiyla birbirinden habersiz, kaldiklari hücrelerinden alinip infazlari
gerçeklestiriliyordu.
Zorlu, Polatkan ve digerleri…
ABD
Baskani
John Kennedy, idamlarin durdurulmasi için Cemal Gürsel’e bir mesaj gönderdi.
Kennedy’den önce Eisenhower, Cemal Gürsel’e kamuoyundan uzun süre saklanacak
olan destek mesaji göndermis, ekonomik yardim için
Kongre engelini asacak formül bulmustu.
Ve bu para askeri olmayan alanlarda da kullanilabilecekti. Ama bu yardim da karsiliksiz
degildi.
Milli Birlik Komitesi içindeki 14 asiri
milliyetçi isim, tasfiye edilecekti. Amerika’da, Kennedy’nin baskan
olmasina aylar kala paralar Türkiye’ye gelmeye baslamisti.
Acaba Kennedy, Menderes’in idamini durdurabilecek miydi? Acaba Menderes,
Amerika’nin izni çikmaz korkusuyla mi zehirlenmisti? Acaba
Kennedy ailesi ile Menderes ailesi arasinda bir benzerlik yasanacak
miydi? Cevaplanmasi gereken çok soru vardi.
Menderes’in
zehirlenmesi kuskularini ortadan kaldirmak
gerekiyordu… Ethem Menderes’in de tavsiyesiyle, ada komutani Tarik Güryay,
Adnan Menderes ile görüserek kendi kendini zehirledigine
iknaya çalisti, ancak Menderes böyle olmadigini
söyleyince akla gelmeyecek bir yol denediler. Baskalarinin
kendisi yüzünden ceza almasina asla izin vermeyecegini
bildikleri Menderes’e durumu söyleyip ikna ettiler. O da “ben kendi kendimi
zehirledim, bunalimdaydim kriz geçirdim” seklinde
ifade verdi. Bu durumda bile merhametinden bir sey
kaybetmemisti.
Ve
17 Eylül’de Adnan Menderes idam sehpasina çikartilir… Sarhosken
apar topar evinden alinan Cellât Kemal’in sandalyeye tekmeyi vurmasiyla dört elif
miktari Allah sesi yükselir. Bu haykiris
binanin alt katindaki koguslardaki
mahkûmlar tarafindan da duyulur. O anda firtinayla karisik siddetli
bir yagmur
baslamistir.
Bu yagmur
olayi infazda bulunan tüm görevliler tarafindan hayretle izlenir.
O
günden sonra bir sarhosa astirilan Türkiye
Cumhuriyeti’nin basbakani Menderes’in adini birçok
anne ve baba dogan erkek çocuklarinda yasattilar.
Halk ona sahip çikamamanin vicdan azabini böylece telafi etmek ister gibiydi,
ama düelloyu kaybeden Menderes degil Türk
milletiydi. Yillar bunu kanitlarcasina acilarla gelecekti.
Ve o
karanlik güç… Ikinci düellosunu da Çankaya’nin
Kalbindeki Zehir’de gizleyecekti… Gladio’nun ajanlari Ergenekon’dan çiktilar ve
artik her yerdeler…