GEN BENCILDIR

GEN BENCILDIR

Fevzi BOZKURT
Ekonomi


ÖNSÖZ
Sempanze ve insanin evrimsel geçmislerinin yaklasik yüzde 99,5’i ortaktir; yine de birçok mantikli insan sempanzeye egribügrü, insanla ilgisiz, tuhaf bir yaratik olarak bakar ve kendisini Mutlak Yaradan’a erisme yolunda bir basamak tasi olarak görür. Evrimci için böyle bir sey olamaz. Bir türü, diger bir türden üstün kilacak hiçbir nesnel dayanak yoktur. Sempanze ve insan, kertenkele ve mantar, hepimiz, üç milyar sene kadar önce dogal seçilim olarak tanidigimiz bir süreç içerisinde evrimlestik. Her tür içerisinde, kimi bireyler digerlerinden daha çok sayida, yasamini sürdürebilen döl vermislerdir. Buna bagli olarak da, üreme bakimindan basarili olan bireyin kalitsal özellikleri (genler), bir sonraki nesilde sayica artmistir. Iste bu dogal seçilimdir (Genlerin farkli, gelisigüzel olmayan üremesi). Bizi dogal seçilim insa etmistir ve eger kendi kimliklerimizi kavrayabilmek istiyorsak anlamamiz gereken de bu dogal seçilimdir.
GIRIS
Bu kitap bir bilim kurguymuscasina -ya da ona benzer birsey gibi- okunmali. Düs gücüne seslenmek üzere tasarlandi. Ancak bilimkurgu degil; bu kitap bilimin ta kendisi. Size kaliplasmis bir tanim gibi görünebilir ama, “kurgudan daha tuhaf” sözcükleri benim gerçek hakkinda hissettiklerimi bütünüyle yansitiyor. Bizler yasamkalim makineleriyiz, genler adiyla bilinen bencil moleküllerini körü körüne korumak için programlanmis robot araçlariz. Beni hala saskinliga sürükleyen bir gerçek bu; yillardir bilmeme karsin, hiçbir zaman tam alisamadim. Besleyebilecegim umutlardan biri ise, baska insanlari sasirtma konusunda basarili olabilmek.
Fazlasiyla arzuladigim bir baska amaca, kitabin konusunun hakettigi orandaeglendiricikilinmasi veokuyucunun “yakalanmasinin” saglanmasi amacina ulasip ulasmadigini da kestiremiyorum.
 Uzun zamandir, biyolojinin baskalari için de gizemli bir öykü kadar heyecanlandirici olmasi gerektigini düsünüyorum, çünkü biyoloji gizemin ta kendisidir. Konunun verebilecegi coskunun küçücük bir parçasindan daha fazlasini açiga çikartabildigimi düsünmeye cesaretim yok.
INSANLAR NEDEN VAR?
Bir gezegendeki zeki varliklar, gün gelir, kendi varliklarinin nedenini soracak yasa gelirler. Eger günün birinde uzaydan dünyaya üstün yaratiklar gelirse, uygarligimizin düzeyini degerlendirmek için soracaklari soru su olacaktir: “Evrimi kesfettiler mi?” Canli organizmalar üç bin milyon yildan daha uzun bir süre dünya üzerinde varoldular ve neden yasadiklarini hiç bilemediler, ta ki günes dogana ve isinlari bir tanesine ulasana dek. Bu kisinin adi Charles Darwin’di... Dürüst olmak gerekirse, baskalari gerçegi belli belirsiz sezmislerdi. Ancak ilk kez Darwin, neden varoldugumuzun tutarli ve kabul edilebilir bir açiklamasini yapmistir.
Bu kitaptaki tez, bizim, diger bütün hayvanlar gibi, genlerimiz tarafindan yaratilmis makineler oldugumuzdur. Basarili Sikago gangsterleri gibi, bizim genlerimiz de, epey rekabetçi bir dünyada milyonlarca sene boyunca, hayatta kalmayi basarabilmislerdir. Buna dayanarak, genlerimizde belirli nitelikler oldugunu ileri sürebiliriz. Ben basarili bir gende, baskin özelligin acimasiz bir bencillik oldugunu savunacagim. Genin bu bencilligi, bireyin davranislarinda da bencil olmasina yol açacaktir. Bununla birlikte, görecegimiz gibi, bir genin bencil amaçlarina ulasmak için tutabilecegi en iyi yolun, sinirlandirilmis bir özveri benimsemek oldugu özel durumlar vardir. Bu son cümledeki “sinirlandirilmis” ve “özel” çok önemli sözcükler.
Her ne kadar aksine inanmak istesek de, sevgi ve türün  - bir bütün olarak - iyiligi hiç de evrimsel anlami olmayan kavramlardir.
Bu kitap, gen bencilligdiye adlandirdigim temel yasanin, gerek bireysel bencilligi gerekse bireysel özveriyi nasil açikladigimi gösterecek. Ancak, önce, özveri söz konusu oldugunda ortaya çikan özel bir yanlis açiklamadan bahsetmek istiyorum, çünkü yaygin olarak biliniyor ve de yaygin olarak okullarda ögretiliyor. Bu açiklama daha önce sözünü ettigim yanlis kavram üzerine temellendiriliyor: Canlilar “türün iyiligi için” veya “grubun iyiligi için” birseyler yapmak üzere evrimlesirler. Biyolojide bu görüsün nasil basladigi kolayca görülebilir. Bir hayvanin yasaminin çogu üremeye ayrilmistir ve dogada gözledigimiz,  kendini kurban etme eylemlerinin çogu ebeveynlerce çocuklari için yapilir. “Türün devami”, üreme kavramina iliskin sikça kullanilan bir baska deyim olup, tartismasiz, üreme olayinin bir sonucudur. “Üremenin 'islevi' türün devamini 'amaçlar'” seklinde bir sonuca varabilmek için mantigi bir parça çekistirip uzatmak yeterlidir. Buradan hareketle, bir baska yanlis adim, hayvanlarin genelde türün devamini saglayacak sekilde davranacaklari yorumunu yapmak olacaktir. Bunu ise, türün diger üyelerine karsi özverili davranacaklari yorumu izler. Bu düsünce sekli, Darwinci terimlerle söylendiginde, muglak kalacaktir. Evrim, dogal seçilim yoluyla isler ve dogal seçilim de “en uygun” olanin, farkliliklari nedeniyle ayakta kalmasidir. Ancak, “en uygun” ile kastedilen nedir? En uygun bireyler mi; en uygun irklar mi; en uygun türler mi? Ya da baska bir sey mi? Bazi amaçlar için bu sorunun yaniti çok önemli degil; ancak özveriden bahsediyorsak, can alici bir nokta oldugu çok açik. Darwin’in varolma mücadelesi olarak adlandirdigi yarisma türler arasinda ise, bireye bu oyunda bir piyon olarak bakilabilir, o da en iyi niyetli yaklasimla; bu piyon, türün daha yüksek olan çikarlari gerektigi takdirde kurban edilecektir. Daha saygin bir sekilde dile getirmek istersek, eger bir grup, - örnegin, bir tür ya da türün içindeki bir topluluk - kendilerini grubun iyiligi için feda etmeye hazir bireylerden olusmussa, kendi bencil çikarlarini önde tutan bireylerden olusmus rakip bir gruba kiyasla, neslinin tükenmesi olasiligi daha düsüktür. Böylece, dünya nüfusu, bireyleri kendini adamis gruplardan olusur.
Ben, reductio ad absurdum (bir düsüncenin dogru oldugunu göstermek amaciyla, aksinin yanlisligini kanitlamak) yaklasimiyla tartismaya devam edebilir ve grup seçilimi kuraminin güçlüklerine dikkat çekebilirim, ancak bireysel özverinin açikça varolmasi açiklanmayi bekliyor. Ardley isi, Thomson’un gazellerindeki ziplamada, davranisin tek açiklamasinin grup seçilimi oldugunu söylemeye kadar vardiriyor. Ziplayan hayvanin bir avcinin önüne atlayivermesi, avcinin dikkatini kendine çekerken bir yandan da arkadaslarini uyarmak istemesiyle, kuslarin uyari çigliklarina benzer.
Kullanacagim temel düsünce, yüzyilin baslarinda, genler-öncesi günlerde A. Weismann tarafindan öngörüldü: Weismann’in “germ-plazmanin süregenligi” doktrini. Sunu savunacagim: Temel seçilim birimi -ve bu arada kendi çikarimiz- ne tür ne de gruptur; hele birey kesinlikle degildir. Gendir; yani kalitim birimidir Kimi biyologlara bu, baslangiçta çok uç bir görüs gibi gelebilir. Umuyorum ki, ne demek istedigimi anladiklarinda, alisik olmadigimiz bir tarzda ifade edilmis olsa bile, bu tezin aslinda ortodoksça oldugunu kabul edeceklerdir. Bu tartismayi gelistirmek zaman alacaktir. Isin en basindan baslamamiz gerekiyor: Yasamin ta baslangicindan...
ESLEYICILER
Baslangiçta basitlik vardi. Tümüyle donanmis, karmasik düzendeki bir yasamin ya da yasam yaratma yetenegine sahip bir olusumun bir anda ortaya çikmasini açiklamanin daha da zor olacaginin kabul edilecegini varsayiyorum. Darwin’in dogal seçilim yoluyla evrim kurami doyurucudur, çünkü bize basitligin nasil karmasikliga dönüsebilecegini, düzensiz atomlarin kendilerini nasil olup da daha karmasik desenler seklinde gruplandirabildiklerini ve bunu insanlari olusturana kadar sürdürebildiklerini açiklar. Darwin, varolusumuzla ilgili zor soruya bir yanit saglar; ki bu, su ana kadar önerilen tek olasi yanittir. Bu büyük kurami, alisilmis olandan daha genel bir yolla, evrimin baslamasindan öncelere giderek açiklamaya  çalisacagim.
Darwin’in “en uygunun yasamda kalmasi” kurali, aslinda daha genel bir yasanin, kararli olanin varligini sürdürmesi yasasinin özel bir durumudur. Evren kararli nesnelerle doludur. Kararli bir nesne, bir ismi hak edecek kadar kalici ya da sik görülen bir atomlar toplulugudur. Bu, Matlerhorn gibi, adlandirmaya degecek kadar uzun süreli olan benzersiz bir atomlar toplulugu olabilir. Ya da, yagmur damlalari gibi, içlerinden herhangi bir tanesi kisa ömürlü olsa da, oldukça hizli bir biçimde olusan ve bu nedenle de toplu bir ismi hak eden bir varliklar sinifi olabilir. Etrafimizda gördügümüz ve açiklamak istedigimiz seyler -kayalar, galaksiler, okyanus dalgalari- hepsi de, söyle ya da böyle, kararli atom desenleridir. Sabun köpükleri küresel olma egilimindedir, çünkü küresellik, gazla dolu ince tabakalar için kararli bir biçimdir. Bir uzay aracindaki su da kürecikler halinde kararlidir, ancak dünyada, yerçekimi etkisinde, hareketsiz haldeki su, düz ve yatay bir yüzey halinde kararlidir. Tuz kristalleri küp seklini almaya yatkindir çünkü bu, sodyum ve klorür iyonlarini paketlemek için en kararli yoldur. Güneste, bildigimiz en basit atomlar olan hidrojen atomlari, helyum atomlari olusturmak üzere birlesirler, çünkü oradaki kosullar altinda helyum sekillenmesi daha kararlidir. Daha da karmasik baska atomlar tüm evrende olusmaya devam ediyorlar; günümüzde kabul gören kurama göre de, evreni baslatmis olan “big bang” ile olusmuslardi. Dünyamizdaki elementlerin kökeni de budur.
Atomlar karsilastiklarinda, bazen, kimyasal tepkimelerle baglanarak molekülleri yaparlar. Bu moleküller atomlardan daha az ya da daha çok kararlilik gösterebilirler. Böylesi  moleküller çok büyük de olabilirler. Elmas gibi bir kristale tek bir molekül olarak bakilabilir. Hepimizin bildigi gibi elmas kararli bir moleküldür; ayrica, iç atom yapisi sürgit tekrarlandigi için de çok basittir. Günümüz canlilarinda çok karmasik baska büyük moleküller de vardir ve bunlarin karmasikligi birçok düzeyde kendini gösterebilir. Kanimizdaki hemoglobin tipik bir protein molekülüdür; daha küçük moleküllerin, amino asitlerin, olusturdugu zincirlerden yapilmistir. Her bir amino asit ise belirli bir düzende bir araya gelmis birkaç düzine atom içerir. Hemoglobin molekülünde 574 amino asit molekülü vardir. Bu atomlar dört zincir seklinde düzenlenmistir ve zincirler birbirleri etrafinda sarilip bükülerek, sasirtici karmasikliktaki, üç boyutlu küresel bir yapi olustururlar. Bir hemoglobin molekülünün modeli sik dikenli bir çaliya benzer. Ancak gerçek dikenli bir çalinin tersine rastlantisal yaklasik bir desen degil de, belirli ve degismez bir yapisi vardir ve bu yapi ortalama bir insan vücudunda, tek bir dal ya da tek bir büklüm yerinden oynamaksizin, alti bin milyon kere milyon kere milyon kereden de fazla kendini aynen tekrarlar. Hemoglobin benzeri protein moleküllerindeki kesin biçim kararlidir; söyle ki, ayni amino asit dizisine sahip iki zincir -iki yay   gibi- ayni   üç   boyutlu,   kivrimli biçimi   almaya   egilimlidir.   Hemoglobin  çalilari vücudumuzda saniyede dört yüz milyon kere milyon hiziyla, yegledikleri düzeni alirlar ve baska hemoglobin molekülleri de ayni hizla bozunurlar.
Hemoglobin, atomlarin kararli yapilar olusturmaya egilimli oldugunu göstermek için kullandigim modern bir molekül. Burada konumuzla ilgili olan nokta su: Yasam dünyaya gelmezden önce, moleküller kimya ve fizigin bildigimiz süreçleriyle de ilkel bir evrimlesme geçirebilirlerdi. Tasarim, amaç ya da yönelim aramamiza gerek yok; eger bir grup atom,  enerji esliginde kararli bir yapi alirsa, bu biçimde kalmaya egilimlidir. En ilksel dogal seçilim, basitçe, kararli yapilarin seçilip kararsizlarin reddedilmesiydi.
Yasamin baslangicindan önce hangi kimyasal hammaddelerin bolca bulundugunu bilmiyoruz, ancak en akla yakin olasiliklar arasinda su, karbondioksit, metan ve amonyak var: Hepsi de Günes sistemimizdeki diger bazi gezegenlerde bulundugu bilinen basit bilesikler. Kimyacilar, genç dünyanin kimyasal kosullarini taklit etmeye çalistilar. Bu basit maddeleri bir kaba koydular ve bu kaba morötesi isik veya elektrik kivilcimi gibi ilkel simsegi taklit eden bir enerji uyguladilar. Bundan birkaç hafta sonra, kabin içinde ilginç bir seyler bulundu: Baslangiçta kaba konulanlardan daha karmasik olan moleküllerden çok sayida içeren, koyu olmayan kahverengi bir çorba. Özellikle, amino asitler bulundu: Iki büyük biyolojik molekül sinifindan biri olan proteinlerin yapi taslari. Bu deneyler yapilmadan önce, dogada bulunan amino asitler yasamin varliginin bir göstergesi olarak düsünüldüler. Simdi ise, amino asitlerin varligi yalnizca atmosferde birkaç basit gazin, bazi yanardaglarin, günes isiginin veya yildirimli bir havanin bulunduguna isaret eder. Daha da sonra, dünyada yasamin ortaya çikmasindan önceki kimyasal kosullarin laboratuarda taklit edilmesi sonucu, pürin ve pirimidin adi verilen organik maddeler de elde edildi. Pürin ve pirimidinler ise, genetik molekülün, yani DNA’nin yapitaslaridir.
Bunlara benzer süreçler, biyologlarin ve kimyacilarin dört bin milyon yil önce denizleri olusturduguna inandiklari “ilksel çorba”yi ortaya çikarmis olmali. 0rganik maddeler yer yer derisik bölgeler olusturdu; belki de kiyilar boyunca kurumakta olan köpüklerde ya da küçük, asilti halindeki damlaciklarda... Bu bölgeler enerjinin, örnegin günesten gelen morötesi isik gibi, devam eden etkisiyle daha büyük moleküller yapmak üzere birlestiler. Günümüzde, büyük organik moleküller fark edilecek kadar uzun varolamiyorlar: Bakteriler ya da baska canlilar tarafindan özümleniyor ve parçalaniyorlar. Ancak, bakteriler ve diger canlilar sonradan olustular ve o günlerde organik moleküller gittikçe koyulasmakta olan çorbanin içinde rahatsiz edilmeksizin sürüklenebiliyorlardi.
Bir yerlerde, rastlantisal olarak, dikkate deger özellikleri olan bir molekül olustu. Buna Esleyici adini verecegiz. Bunun ortaliktaki moleküllerin en büyügü ya da en karmasigi olmasi gerekmiyordu, ama kendi kopyalarini yaratabilmek gibi olagandisi bir özelligi vardi. Bu rastlantinin olusma olasiligi pek fazla gibi görünmeyebilir; öyleydi de... Gerçeklesme olasiligi çok düsüktü. Bir insan yasami ele alindiginda, çok düsük olasiliklar pratik amaçlar için olanaksizdir, denebilir. Spor Toto’da büyük ödülü hiçbir zaman kazanamamamizin nedeni budur. Ancak, neyin olanakli neyin olanaksiz oldugu konusunda insanca tahminler yaparken, yüzlerce milyon sene ile ugrasmaya aliskin degiliz. Eger yüzlerce milyon sene boyunca her hafta Toto kuponu doldurursaniz, birçok kez büyük ödül kazanabilirsiniz.
Aslinda, kendi kopyalarini yapabilen bir molekül düsünmek, ilk basta sanildigi kadar da  zor degil (Unutmayalim ki, tek bir kez ortaya çikmasi yeterli). Esleyiciyi bir sablon veya bir kalip olarak düsünün; çok çesitli yapitasi  moleküllerden olusmus, karmasik zincirler    içeren büyük bir molekül düsleyin. Küçük yapitaslari esleyiciyi çevreleyen çorbada bolca bulunuyordu. Simdi, her yapitasinin kendi türü ile birlesmeye egilimli oldugunu varsayiniz. Bu varsayim sonucu, çorba içindeki bir yapitasi, egilimli oldugu esleyici parçasinin yanina geldiginde orada kalmaya yatkin olacaktir. Bu sekilde baglanan yapitaslari, kendiliklerinden esleyiciyi taklit eden bir dizi seklinde düzenlenecektir. Bundan sonra, aynen asil esleyicinin olusumunda oldugu gibi, yapitaslarinin kararli bir zincir olusturacagini düsünmek çok kolay. Bu süreç üstüste dizilen tabakalar halinde devam edebilir. Kristaller de iste böyle olusur. Öte yandan iki zincir ayrilabilir; o zaman da elimizde iki tane esleyici olur ve her biri baska kopyalar yapmaya devam edebilir.
Daha da karmasik bir olasilik söyle olabilir: Her yapitasinin kendi türüne karsi degil de, belirli baska bir türe karsi egilimi vardir. Böyle oldugu takdirde, esleyici tam bir es yerine, bir çesit “negatif” için kalip islevi görecektir. Bu negatif ise, tekrar orijinal pozitifin tam bir kopyasini yapacaktir. Bizim amaçlarimiz için, ilk esleme isleminin pozitif negatif mi yoksa pozitif-pozitif mi oldugu önemli degil, ancak belirtilmesi gereken nokta, ilk esleyicinin günümüzdeki benzerleri DNA moleküllerinin pozitif-negatif esleme kullanmalaridir. Önemli olan, dünyada bir anda yeni bir tür “kararliligin” ortaya çikmasidir. Bundan önce, büyük olasilikla, çorba içinde bolca bulunabilen belirli bir molekül türü yoktu; çünkü moleküllerin hepsi de sans eseri belirli bir kararli biçim alan yapitaslarina bagliydi (Esleyici dogar dogmaz kopyalarini hizla denizlere dagitmis olmali; daha küçük yapitasi moleküller ender rastlanir hale gelene ve diger daha büyük moleküllerin olusumu gittikçe seyreklesene degin).
Böylece, es kopyalardan olusmus kalabalik bir nüfusa geliyoruz. Simdi de, her türlü kopyalama islemine iliskin çok önemli bir noktadan söz etmeliyiz: Kopyalama mükemmel degildir.
Eger evrim hakkinda zaten birseyler biliyorsaniz, bu son noktada küçük bir paradoks bulabilirsiniz. Kopyalama yanlislarinin evrimin olusmasinda temel bir önkosul olmasi düsüncesi ile dogal seçilimin aslina sadik kopyalama lehine çalistigi nitelemesini bagdastirabilir miyiz? Yanit söyle: Evrim, bir anlamda, “iyi bir sey” gibi görünüyorsa da, - özellikle bizler evrim ürünleri oldugumuz için- gerçekte hiçbir sey evrimlesmek “istemez”. Evrim ister istemez olusan bir seydir, esleyicilerin (günümüzde genlerin) bunu engellemek için harcadiklari tüm çabaya karsin... Jacques Monod bu noktayi Herbert Spencer konferansinda çok iyi vurguladi: “Evrim kuraminin baska bir garip yönü de herkesin onu anladigini zannetmesidir!”
Ilksel çorbaya dönecek olursak, kararli molekül çesitleriyle dolmus oldugunu  düsünebiliriz; tek tek moleküller ya uzun yasiyordu ya daha hizli esleniyorlardi ya da hatasiz esleniyorlardi. Bu üç tür kararliliga dogru evrimsel egilimler ortaya çikmasinin anlami su: Eger çorbadan iki farkli zamanda örnek alirsak, son alinan örnekte uzun ömürlü/dogurgan/dogru kopyalayici çesitlerin orani daha fazla olacakti. Iste, bir biyologun canlilarin evriminden bahsederken kastettigi temel olarak budur ve kullanilan mekanizma da aynidir, dogal seçilim...
Simdi, ilk esleyicileri “canli” sayacak miyiz? Ilk esleyicilere canli desek de demesek de, onlar yasamin baslangici ve bizim atalarimiz oldular.
Tartismada bundan sonraki önemli baglanti, Darwin’in kendisinin de önem verdigi (aslinda o hayvanlar ve bitkilerden söz ediyordu, moleküllerden degil) baglanti, yarismadir. Ilksel çorba, sonsuz sayida esleyici molekülünü yasatabilecek nitelikte degildi. Bunun bir nedeni de dünyanin büyüklügünün sonlu olmasidir. Ancak daha baska sinirlayici unsurlar da önem kazanmis olmali.
Esleyici molekülüne bir kalip veya sablon olarak bakarken, molekülün, kopyalar yapmak için gerekli olan yapitaslarindan bolca içeren bir çorba içinde yüzdügünü düsündük. Ancak esleyici moleküllerinin sayisi çogaldikça, yapi taslari hizla azalmis, ender rastlanir ve degerli hale gelmis, degisik esleyici çesitleri ve soylari yapi taslari için yarismaya baslamis olmali. Avantajli esleyici türlerinin sayisini artirmis olabilecek unsurlari ele aldik. Iste simdi de, daha az avantaja sahip çesitlerin sayilarinin, yarisma nedeniyle, azalmis olmasi gerektigini görüyoruz. Sonunda birçok çesit tükenmis olmali. Esleyici çesitleri arasinda bir varolma çabasi vardi. Çabaladiklarinin farkinda degillerdi, kaygilanmiyorlardi da; birbirlerine karsi kötü duygular beslemeden -aslinda hiç duygulari olmadan- çabalarini sürdürdüler.  Çabaladilar, çünkü daha yüksek bir kararlilik düzeyine yol açabilecek bir yanlis kopyalama ya da rakiplerin kararliligini azaltabilecek yeni bir yol hemen kalici oluyor ve yayginlasiyordu. Ilerleme sürecinin birikimci bir karakteri vardi. Kararliligi artirma ve rakiplerinkini azaltma yollari daha incelikli ve daha etkili hale geldi. Bazi esleyiciler, rakip türleri kimyasal olarak parçalamayi ve bunun sonucunda olusan yapitaslarini kendi kopyalarini yapmak için kullanmayi ögrenmis bile olabilir. Bu ilk et-oburlar, ayni zamanda hem rakiplerini ortadan kaldirdilar, hem de besin elde etmis oldular. Baska esleyiciler, belki de, ya kimyasal olarak ya da etraflarina proteinden yapilmis gerçek bir duvar örerek kendilerini korumayi ögrendiler. Ilk canli hücrelerin ortaya çikisi böylece gerçeklesmis olabilir. Esleyiciler yalnizca varolmakla kalmadilar, varliklarinin devami için kendilerine kaplar, araçlar da yaptilar. Varolmaya devam edebilenler, kendilerine içinde yasamak için yasamkalim makineleri yapabilenler oldu. Ilk yasamkalim makineleri, olasidir ki, koruyucu bir örtüden fazla birseyler içermiyordu. Ancak, daha incelikli ve daha etkin yasamkalim makineleri olan yeni rakipler ortaya çiktikça, hayat daha da zorlasti. Yasamkalim makineleri büyüdü ve daha karmasiklasti; süreç ilerledi ve özellikler birbiri ardina eklendi.
Esleyicilerin kendilerini devam ettirebilmek için kullandiklari tekniklerin ve kurnazliklarin giderek gelismesinin bir sonu var miydi? Gelisme için epey zaman vardi. Milyonlarca yil boyunca, daha ne gibi tuhaf kendini koruma makineleri gelisecekti? Ilk esleyiciyi dört bin milyon yil sonra hangi alinyazisi bekliyordu? Soylari tükenmedi, çünkü onlar yasamkalim sanatinin en eski ustalariydilar. Ama onlarin hala denizlerde basibos gezindiklerini sanmayin; bu sövalye özgürlügünden uzun zaman önce vazgeçtiler. Simdi devasa koloniler içinde kaynasiyorlar; hantal ve kocaman robotlar içinde, dis dünyadan kopuk ve onunla yalnizca dolayli yollarla iletisim kurarak ve onu uzaktan kumanda ederek yasiyorlar. Sizin içinizdeler, benim içimdeler; bizi, gövdemizi ve aklimizi yarattilar ve onlarin korunmasi varolusumuzun nihai amaci. Uzun bir yol katettiler bu esleyiciler. Simdi genler adiyla taniniyorlar ve biz onlarin yasamkalim makineleriyiz.
ÖLÜMSÜZ SARMALLAR
Biz yasamkalim makineleriyiz, ancak “biz” sözcügü sadece insanlari kapsamiyor. Bu kelime tüm hayvanlari, bitkileri, bakteri ve virüsleri kucakliyor. Yeryüzündeki yasamkalim makinelerinin toplam sayisini bilmek çok zor; toplam tür sayisi bile bilinmiyor. Sadece böcekleri alsak bile, canli türlerinin sayisinin üç milyon dolaylarinda oldugu saniliyor; böcek bireylerin sayisi ise bir milyon kere milyon kere milyon olabilir.
Degisik çesitten yasamkalim makinelerinin hem dis görünüsleri hem de iç organlari büyük farkliliklar sergiler. Ahtapotun fareye benzer bir tarafi yoktur ve her ikisi de bir mese agacindan oldukça farklidir. Yine de, temel kimyalari ve özellikle, tasidiklari esleyiciler - genler- bakteriden file kadar, hepimizde, temelde ayni tür moleküldür. Bizler, hepimiz, ayni tür esleyici -DNA adini verdigimiz moleküller- için yasamkalim makineleriyiz; yine de yeryüzünde birçok farkli hayat biçimi var ve esleyiciler kullanmak üzere genis bir makineler yelpazesi gelistirmisler. Bir maymun, genleri agaçlar üzerinde koruyan bir makine, bir balik ise genleri suda koruyan bir makinedir. Hatta, genlerini Alman bira mayasinin içinde koruyan bir kurtçuk bile vardir. DNA bu anlamda gizemli yöntemlere sahiptir.
DNA molekülü yapi taslarindan -nükleotid adi verilen küçük moleküllerden- olusmus uzun bir zincirdir. Protein moleküllerinin amino asit zincirleri olmasi gibi, DNA molekülleri de nükleotid zincirleridir. Bir DNA molekülü görülemeyecek denli küçüktür, ancak tam biçimi dolayli yollardan, dahice ortaya çikartilmistir. Bir çift nükleotid zincirinin birlikte zarif bir helezon seklinde bükülmesiyle olusur: “çifte sarmal” ya da “ölümsüz sarmal”. Yalnizca dört çesit nükleotid yapi tasi vardir ve A, T, G ve C harfleriyle kisaltilirlar. Bunlar tüm hayvanlarda ve bitkilerde aynidir. Farkli olan, dizilis siralaridir. Bir insandaki G yapi tasi, her açidan bir sümüklüböcekteki ile aynidir. Fakat bir insanin yapi taslarinin dizilisyalnizca sümüklüböceginkinden farkli olmakla kalmaz; tüm diger insanlardaki dizilisinden de farklidir aradaki fark, sümüklüböcekle olan farktan daha az olsa da... Es ikizlerin özel durumu bu kuralin disindadir.
DNA’miz vücudumuzun içinde yasar. Vücudun belli bir bölgesinde yogunlasmis degil de, hücrelerimize dagilmistir. Ortalama insan vücudunu yapan, yaklasik, bin kere milyon kere milyon tane hücre vardir ve gözardi edebilecegimiz bazi istisnalar disinda, bu hücrelerin her biri içinde bulundugu vücudun DNA’sinin tam bir kopyasini içerir. Bu DNA’ya, nükleotidlerin A, B, C, G alfabesiyle yazilmis vücudun nasil yapilacagina bildiren bir yönetmelik olarak bakabiliriz (Devasa bir yapinin her odasinda, mimarin tüm bina için yaptigi planlari içeren bir kitaplik varmiscasina). Bir hücredeki “kitapliga” ise, çekirdek diyoruz. Insanda mimarin planlari 46 cilt tutuyor, diger türlerde ise bu sayi degisik.
“Ciltler” ise kromozom olarak adlandiriliyorlar; bunlar mikroskop altinda uzun iplikler biçiminde gözlenebilirler ve genler de kromozomlar üzerinde dizilmistir. Bir genin nerede bitip, digerinin nerede basladigina karar verebilmek kolay degil; aslinda anlamli bile olmayabilir. Neyse ki, bu bölümde göreceginiz gibi, bizim amaçlarimiz için farketmiyor.
Mimarin planlari egretilemesini kullanacak ve bilimsel dili bu egretilemenin terimleriyle, özgürce, karistiracagim. Kromozom yerine “cilt”, gen yerine de “sayfa” sözcüklerini kullanacagim. Genler arasindaki ayrim, sayfalar arasindaki ayrim kadar keskin olmamakla birlikte, bu egretileme bize oldukça yol aldiracak.
DNA molekülleri iki önemli is yaparlar. Birincisi eslenirler, yani kendilerinin kopyalarini yaparlar. Bu yasamin baslangicindan beri, hiç durmaksizin süre gelmistir ve günümüzde DNA molekülleri bu iste gerçekten çok ustalasmislardir. Bir yetiskin olarak, siz, bin kere milyon kere milyon hücreden olusursunuz ama anneniz gebelige, mimarin planinin bir ana kopyasini içeren tek bir hücre ile basladi. Bu hücre ikiye bölündü ve bu iki hücrenin her biri planlarin  bir kopyasini aldi. Birbiri ardisira gelen bölünmeler hücre sayisini 4’e, 8’e,16’ya, 32’ye ve bu sekilde devam ederek milyarlara götürdü. Her bölünmede DNA planlari aslina sadik kalarak ve çok ender hata yaparak kopyalandi.
DNA’nin ikilenmesi, önemli iki isten biri. Peki, DNA gerçekten bir bedeni yapmak için bir planlar takimiysa, bu planlar nasil gerçeklestiriliyor? Bedenin dokusuna nasil çevriliyor? Bu bizi, DNA’nin yaptigi ikinci ise getiriyor. DNA, dolayli olarak, farkli bir tür molekülün - proteinin- yapimini yönetir. Son bölümde bahsettigim hemoglobin, çok sayidaki farkli protein moleküllerinden sadece biridir. Dört harfli nükleotid alfabesi ile yazilmis olan sifreli DNA mesaji, basit bir mekanik yöntemle baska bir alfabeye, protein moleküllerini heceleyen aminoasitler alfabesine çevrilir.
Protein yapimi, bir beden yapimindan çok uzakmis gibi görünüyor, ancak bu dogrultuda atilan ilk küçük adimdir. Proteinler yalnizca vücudun fiziksel dokusunun çogunu  olusturmakla kalmaz, ayni zamanda, hücre içindeki tüm kimyasal süreçleri hassas bir denetim altinda tutarak, tam yerinde ve tam zamaninda bu süreçleri seçmeli bir yöntemle baslatir ya da durdurur. Bu süreçlerin bir bebek olusumunu nasil gerçeklestirdigi ise, embriyologlari onyillar, belki de yüzyillar boyunca ugrastiracak bir öykü. Bu bir gerçek. Genler bedenlerin yapimini dolayli yollardan denetler ve etkileri kesinlikle tek bir dogrultudadir: Edinilmis özellikler kalitsal degildir. Yasaminiz boyunca ne kadar bilgi ve akil edinirseniz edinin, bir damlasi bile çocuklariniza genetik yollarla geçmez. Her yeni kusak sifirdan baslar. Bir beden, genlerin kendilerini degistirmeden saklama araçlaridir.
Genlerin cenin gelismesini denetledikleri gerçeginin evrime iliskin önemi sudur: Genler, gelecekte yasamlarini sürdürebilmelerinden sorumludurlar -en azindan kismen-, çünkü yasamaya devam edebilmeleri, içinde yasadiklari ve yapilmasina yardim ettikleri bedene baglidir.
Genlerde uzak görüslülük yok; gelecegi planlamiyorlar. Genler yalnizca varlar, bazi genler digerlerinden daha becerikli ya da degil, ve iste hepsi bu... Ancak, bir genin uzun ömürlülügünü ya da dogurganligini belirleyen nitelikler eskisi kadar basit degil.
Geçmis yillarda -son alti yüz milyon yil içinde- esleyiciler, yasamkalim makinesi teknolojisinde kayda deger basarilar sagladilar: Kas gibi, yürek gibi... Hele göz birçok kez digerlerinden bagimsiz olarak gelisti. Bundan önce, esleyiciler olarak, yasam tarzlarinin temel özelliklerini degistirdiler; eger tartismaya devam edeceksek bunu iyice anlamamiz gerekiyor.
Çagdas bir esleyici hakkinda kavramamiz gereken ilk sey, çogunlukla sürü halinde yasamasidir. Bir yasamkalim makinesi, yalnizca tek bir geni degil, milyonlarcasini tasiyan bir araçtir. Bir bedenin yapimi öylesine karmasik, öylesine bir isbirligi ürünüdür ki, bir genin katkisini bir digerinden ayirmak hemen hemen olanaksizdir. Belirli bir genin, bedenin degisik bölgelerinde birbirinden farkli etkisi olacaktir. Bedenin belirli bir bölgesi birçok genin etkisi altindadir ve bir genin etkileri, birçok baska genlerle etkilesime dayanir. Bazi genler, baska gen kümelerinin islemlerini denetleyen ana genler olarak islev görürler. Benzetmemizin terimleriyle, planlarin verilen bir sayfasi yapinin birçok farkli kisimlarina göndermede bulunur; her sayfa, yalnizca, çok sayida baska sayfalara göndermeler yaparak anlamini bulur.
Bir insan bedenindeki insaat planlarinin 46 cilt tuttugunu söylemistim. Aslinda bu, asiri bir basitlestirmeydi; gerçek oldukça tuhaf... Bu 46 kromozom, 23 kromozom çiftinden olusuyor. Her hücrenin çekirdeginde dosyalanmis, iki tane 23 ciltlik plan seçenegi var. Bunlari Cilt la  ve Cilt lb, Cilt 2a ve Cilt 2b seklinde, Cilt 23a ve Cilt 23b’ye kadar adlandiralim. Elbette ki, ciltler için kullandigim ve daha sonra sayfalar için kullanacagim bu numaralar gelisigüzel seçildiler.
Her kromozomu, onlari erbezlerinde veya yumurtaliklarinda gelistiren iki ebeveynimizi birinden aliriz. Diyelim ki, Cilt la, 2a, 3a, ... babadan, Cilt lb, 2b, 3b, ... ise anadan gelsin. Uygulamada çok zor ama kuramsal olarak, herhangi bir hücrenizdeki 46 kromozoma mikroskopla bakip da, annenizden gelen 23 taneyi ve babanizdan gelen 23 taneyi seçmek olanakli.
Tüm genler, sürekli olarak, bireysel yasamkalim makinelerinin içinde baglidir. Genlerimiz, bizlere, döllenme sirasinda paylastirilir ve bu konuda yapabilecegimiz hiçbir sey yoktur. Yine de, tüm toplumun genleri, uzun dönemde bir gen havuzu olarak düsünülebilir. Gerçekte de, bu terim genetikçilerin kullandigi bir teknik terim. Gen havuzu ise yarayan bir soyutlamadir, çünkü eseylilik genleri dikkatle örgütlenmis bir biçimde karistirir.
Bir hücrenin her biri tüm 46 kromozomun tam kopyasini tasiyan iki yeni hücre olusturmak üzere bölünmesini açikladim. Bu biçimdeki olagan hücre bölünmesine mitoz adi veriliyor, ancak mayoz olarak adlandirilan bir baska hücre bölünmesi türü daha var. Mayoz bölünme yalnizca esey hücrelerinin, sperm veya yumurtalarin, üretiminde gözlenir. Sperm ve yumurtalarin diger hücrelerimizde görülmeyen bir özelligi var: 46 kromozom yerine, yalnizca 23 kromozom içeriyorlar. Bu 46’nin tam yarisi; eseyli döllenme ile birlestiklerinde yeni bir birey yapmak için çok uygun! Mayoz, yalnizca erbezlerinde ve yumurtaliklarda gözlenen özel bir tür hücre bölünmesi. Mayoz bölünmede, ikiserli tam bir takimdan olusan 46 kromozomlu bir hücre bölünerek, tekli bir takimdan olusan 23 kromozomlu esey hücrelerini olusturuyor (Kullanilan örnekteki rakamlar insanlara özgü kromozom sayilaridir.)
23 kromozomuyla sperm, erbezlerindeki olagan 46 kromozomlu hücrelerin mayoz bölünmesi ile olusur.
Bir spermdeki herhangi bir kromozom kirk pareli bir bohça, anneden gelen genlerle babadan gelen genlerden olusan bir mozaiktir.
Iste bu noktada genler için kullandigim sayfa egretilemesi aksamaya basliyor. Yapraklari kolayca çikartilabilen ciltte tam bir sayfa eklenebilir, alinabilir ya da degistirilebilir, ancak sayfanin bir bölümü için bu geçerli degil. Gen kompleksi belirgin bir biçimde ayri ayri sayfalara bölünmüs degil; yalnizca nükleotid harflerinden olusmus uzun bir zincir. Aslinda, protein mesajlarinin yazili oldugu dört harfli alfabenin aynisi ile yazilmis, PROTEIN  ZINCIRI MESAJININ SONU ve PROTEIN ZINCIRI MESAJININ BASI için özel  simgeler vardir. Bu iki noktalama isareti arasinda da, bir tek proteinin yapimina iliskin sifrelenmis talimatlar bulunur. Istersek, bir geni, BASLA ve SON simgeleri arasinda yer alan ve bir protein dizisi için sifre olusturan nükleotid harfleri dizisi olarak tanimlayabiliriz. Bu sekilde tanimlanmis bir birim için sistron kelimesi kullaniliyor, kimileri ise gen sözcügünü sistron ile degisimli olarak kullaniyor.
Bir genetik birimin beklenen ortalama yasam süresi nesillerle ifade edilebilir ki, bu da yillara çevrilebilir. Genetik birim olarak bütün bir kromozomu ele alacak olursak, yasam öyküsü yalnizca bir nesil sürer. 8a numarali kromozomunuzu babanizdan aldiginizi düsününüz. Siz olusmadan hemen önce, babanizin erbezlerinde yaratilmisti. Dünya tarihinde daha evvel hiç varolmamisti. Babaannenizden ve büyükbabanizdan gelen kromozom parçalarinin bir araya gelip, mayoz sürecindeki karistirma isleminden geçmesiyle olustu. Belirli bir spermin içine yerlestirildi; esi yoktu. Sperm ise, milyonlarca spermden bir tanesiydi, Bu milyonlarca sperm, koca bir teknecikler ordusu, annenizin içine dogru hep birlikte yüzdüler. Sizin özel sperm ise (çift yumurta ikizleri olmadiginiz sürece), bu donanma içinde, annenizin yumurtalarindan birini kendine liman seçen tek sperm oldu; iste varolmanizin nedeni bu!
 
Unutmayiniz ki, bir bireyden olusan nesiller düz bir çizgide ilerlemezler, aksine dallanirlar. 8a kromozomunuzdaki su özel kisa birimi atalarinizdan hangisi “yaratmis” olursa olsun, ayni soydan gelen sizden baska kisiler de vardir. Ikinci dereceden kuzeninizde de belki ayni genetik birim vardir. Bende de olabilir. Basbakanda da ve köpeginizde de; yeterince geriye gidersek hepimiz ayni atalari paylasiriz. Ayrica, ayni küçük genetik birim, sans eseri, birçok kereler bagimsiz olarak yaratilmis olabilir: Eger birim küçükse, böyle bir rastlanti hiç de olanaksiz degil. Ancak, en yakin akrabanizla bile tümüyle ayni bir kromozoma sahip olma sansiniz çok az. Bir genetik birim ne kadar küçükse, baska bir bireyde aynisini bulma olasiligi o kadar artar (Dünya üzerinde kopyalar halinde birçok kez bulunma olasiligi o kadar fazladir). Daha önceden de varolan alt-birimlerin rastlantisal olarak çaprazlama yoluyla biraraya gelmeleri, yeni bir genetik birimi olusturan alisilagelmis yöntemdir. Evrimsel önemi büyük olan baska bir yol ise, nokta mutasyonlaridir. Bir nokta mutasyonu, bir kitapta yanlis basilmis tek bir harfe karsilik gelir. Ender görülür; genetik birim ne kadar uzunsa, bu uzunluk boyunca bir yerlerde bir mutasyon sonucu degismesi olasiligi da o kadar fazladir.
Uzun-dönemdeki sonuçlari önemli olan bir baska hata ya da mutasyon ise ters çevrilmedir. Bir kromozom parçasi iki ucundan da kopar, tepe taklak döner ve ters dönmüs konumda tekrar kromozoma baglanir. Önceki benzetmemizin terimleriyle bu, sayfalarin yeniden numaralanmasini gerektirecektir. Bazen de kromozom bölümleri ters dönmekle kalmaz, gidip kromozomun tamamen farkli bir yerine baglanir ve hatta tamamen farkli bir kromozoma da yapisabilirler. Bu, bir sayfa tomarinin bir ciltten baska bir cilde aktarilmasina karsilik gelir. Bu tür yanlislar genellikle vahim sonuçlar dogurur ancak bazen de genetik malzeme parçalari, yakin baglanti olusturarak birlikte iyi çalisivermeye baslarlar. Belki de, yalnizca birarada iken yararli etki gösterebilecek iki sistron –bir biçimde birbirlerini kuvvetlendiriyor ya da tamamliyor olabilirler-, ters çevrilerek biraraya gelirler. Böyle bir durumda, dogal seçilim yeni “genetik birim” lehine çalisacaktir ve gelecek kusaklarda yeni birim yayginlasacaktir. Olasidir ki, yillar boyunca, gen kompleksleri bu gibi yollarla yogun biçimde yeniden ayarlanmis ya da “yayinlanmistir.”
Genin parçacik özelliginin bir baska yönü de, ihtiyarlamayisidir; milyon yasina geldiginde ölme olasiligi 100 yasindakinden fazla degildir. Nesiller boyunca bir bedenden digerine atlar, kendi amaçlari dogrultusunda ve kendi yöntemleri ile bu bedenleri yönlendirir, birbiri  pesisira, bu ölümlü bedenler ihtiyarlayip ölmeden onlari terkeder.
Genler ölümsüzdür, daha dogrusu, ölümsüz yakistirmasina yaklasabilen genetik varliklardir. Bizler, dünya üzerindeki bireysel yasamkalim makineleri, yalnizca 10-20 yil daha yasamayi umabiliriz. Dünyadaki genlerin yasam süresi ise binlerce, milyonlarca yil ile ölçülmelidir.
Bireysel bir beden yasadigi sürece baskalarindan yeterli derecede ayri görünür, ancak bu  ne kadar sürüyor ki? Her birey tektir; bir esi yoktur. Eger her varligin tek bir kopyasi varsa, varliklar arasinda seçim yaparak evrimi gerçeklestiremezsiniz! Eseyli üreme, esleme degildir. Bir toplulugun baska topluluklarla karismasi gibi, bir birey de cinsel esi ile kaynasarak döllerini yapar. Çocuklariniz sizin yarinizdir; torunlariniz ise dörtte biriniz... Birkaç kusak sonrasi için umabileceginiz en iyi sey, birkaç tanesi sizin soyadinizi tasiyan, ama hepsi de sizden minik bir parça -birkaç gen- içeren, çok sayida döl olacaktir.
Bireyler kararli varliklar degildir; geçicidirler. Iskambil kagitlarinin dagitilip bir el oynandiktan sonra,   unutulmak   için   karilmasi gibi,   kromozomlar   da   karistirilirlar  ve unutulurlar. Ama karistirdiktan sonra kartlar yok olmuyor, hala varlar. Iste, genler de kartlar gibi. Çaprazlama genleri yok etmiyor, yalnizca eslerini degistiriyorlar ve genler yollarina devam ediyorlar. Elbette devam edecekler. Onlarin isleri bu! Esleyici olan onlar ve bizse onlarin yasamkalim makineleriyiz. Amaca ulasildiginda bir kenara konuruz. Genlerse jeolojik zamanin yerlesik sakinleridir: Genler ölümsüzdür.
Pirlantalar gibi genler de ölümsüzdür, ama tam da ayni anlamda degil... Bir  pirlanta kristali, degismeyecek bir atom düzeninde varligini sürdürür. DNA moleküllerinin ise bu tür bir kaliciligi yoktur. Tek bir DNA molekülünü ele alirsak, yasami oldukça kisadir (Belki de birkaç ay; bir birey ömründen kesinlikle daha uzun degil). Ancak, bir DNA molekülü kuramsal olarak, kendisinin kopyalari halinde, yüzlerce milyon yil yasamaya devam edebilir. Bunun da ötesinde, ilksel çorbadaki eski esleyiciler gibi, belirli bir genin kopyalari tüm dünyaya dagilabilir. Aradaki fark ise, çagdas genlerin yasamkalim makinelerinin bedenleri içinde düzgünce paketlenmis olmalari.
Yaptigim sey, bir genin tanimlayici özelligi olarak, kopyalarini yaparak ölümsüzlüge yakinlasabilecegini vurgulamak. Geni tek bir sistron olarak tanimlamak bazi amaçlar için yeterli, ancak evrim kurami gözönüne alindiginda bu anlami genisletmek gerek. Ne kadar genisletecegimiz, tanimi ne amaçla yaptigimiza bagli. Dogal seçilim için uygulanabilir bir birim bulmak istiyoruz. Bunu yapabilmek için, kullanisli bir dogal seçilim biriminde olmasi gereken özellikleri saptamakla ise basliyoruz. Bir önceki bölümün terimleriyle, bunlar uzun ömürlülük, dogurganlik ve aslina sadik kopyalama olarak saptandi. Bundan sonra, “geni” bu özellikleri tasiyan -en azindan potansiyel olarak- en büyük birim olarak tanimlariz. Gen, birçok ikili kopya halinde varolan, uzun yasayan bir esleyici... Sonsuza dek yasamiyor. Bir pirlanta bile gerçek anlamda sonsuza dek yasamaz ve bir sistron bile çaprazlama sonucu ikiye bölünebilir. Gen, dikkate deger bir dogal seçilim birimi olarak islev görmeye yetecek uzunlukta yasayabilecek (potansiyel olarak) denli küçük bir kromozom parçasi olarak tanimlanir.
Bu “yeterli uzunluk” ne kadar? Kesin ve aninda verilebilecek bir yanit yok. Bu, dogal seçilim “baskisinin” ne denli siddetli olduguna baglidir; yani, “kötü” genetik birimin “iyi” aleli karsisindaki ölüm olasiliginin ne denli fazla olduguna. Bu, bir örnekten digerine degisebilecek, niceliksel bir ayrintidir. En büyük, uygulanabilir dogal seçilim birimi -gen- için bu süre sistron ve kromozomun yasam süreleri arasinda bir yerde.
Gen düzeyinde, özverili olma kötü, bencillik ise iyi olmalidir. Bu özveri ve bencillik tanimlarimizin dogal bir sonucu... Genler, yasamda kalabilmek için, alelleriyle dogrudan bir mücadele içindedirler; gen havuzundaki alelleri, gelecek kusaklarin kromozomlarindaki yerler için rakip durumundadirlar. Gen havuzu içinde yasamini alelleri pahasina sürdürecek biçimde davranan herhangi bir gen, tanim geregi, yasamda kalacaktir. Gen bencilligin temel birimidir.
GEN MAKINESI
Yasamkalim makineleri, genleri rakiplerinin kimyasal saldirilarindan ve moleküllerin gelisigüzel bombardimanlarinin zararlarindan koruyan edilgen kaplar olarak isr;ebbiarsladila çesit duvar saglamaktan öte bir fonksiyonlari da pek yoktu. Ilk günlerde, çorba içinde bol bulunan organik moleküllerle “beslendiler”. Günes isiginin enerjisiyle yüzyillar boyunca çorba içersinde yavas yavas birikmis olan organik besin bittiginde ise, bu rahat hayat sona erdi. Yasamkalim makinelerinin ana dallarindan birisi -simdi onlara bitkiler diyoruz- günes isigini dogrudan kullanarak basit moleküllerden karmasik moleküller yapmaya basladi; bu karmasik moleküller ilksel çorbadaki sentez süreçlerini çok daha yüksek hizlarda yürütebiliyordu. Hayvanlar dedigimiz baska bir dal ise, bitkilerin kimyasal emeklerini nasil kullanabileceklerini “kesfetti”: Onlari yiyerek ya da baska hayvanlari yiyerek... Her iki ana yasammakinesi dali da, kendilerine ait yasam tarzlari içinde verimliliklerini artirmak için durmaksizin yeni ve ustalikli hileler evrimlestirdiler; yeni yasam biçimleri durmadan gelisti. Her biri yasamini kazanmak için özel bir yol seçerek uzmanlasan ve mükemmellesen alt- dallar ve alt-alt-dallar olustu: Denizde, topragin üstünde, havada, yeraltinda, agaçlarda, baska canlilarin içinde... Bu alt-dallanmalar, bugün bizi bunca etkileyen uçsuz bucaksiz bitki ve hayvan çesitliligine yol açti.
Hem hayvanlar hem de bitkiler çok-hücreli gövdeler biçiminde evrimlestiler; öyle ki tüm genlerin eksiksiz kopyalari bu gövdelerde her hücreye dagitilmisti. Bu evrimlesmenin ne zaman, neden ya da kaç kez bagimsiz olarak gerçeklestigini bilmiyoruz. Kimileri bedeni bir hücreler kolonisi olarak tanimlayip, bir koloni egretilemesi kullaniyorlar: Bense bedeni bir genler kolonisi, hücreyi ise genlerin kimya endüstrileri için uygun bir çalisma birimi olarak düsünmeyi yegliyorum.
Gen kolonisi olabilirler, ancak bu bedenlerin davranislariyla kendilerine özgü bir bireysellik kazandiklari tartisilmaz. Bir hayvan, uyumlu bir bütün halinde hareket eder. Ben kendimi bir birim gibi hissediyorum, bir koloni gibi degil. Bu beklenmesi gereken bir sey. Seçilim, digerleri ile isbirligi yapabilen genlerin lehine çalisir. Az bulunan kaynaklar için yapilan bu yirtici yarismada, bir baska deyisle diger yasamkalim makinelerini yemek için yapilan bu amansiz kavgada, baskalari tarafindan yenmemek için, ortak beden içinde kargasa yerine merkezi bir düzenlemeye prim verilmis olmali. Günümüzde, genlerin bu karsilikli ve karmasik evrimlesmeleri öyle bir düzeye gelmistir ki, bir yasam makinesinin komünsü yapisi gözden kaçmaktadir. Birçok biyologun bu fikrimi kabullenmeyecegini ve karsi çikacagini biliyorum.
Öyle görünüyor ki, yasamkalim makineleri mil dirsegi ve delikli karta hiç yüzvermemisler; devinimlerini zamanlamak için kullandiklari alet, temel isleyisi çok farkli olmasina karsin, bir bilgisayara daha çok benziyor. Biyolojik bilgisayarlarin ana biriminin -sinir hücresi ya da nöron- iç isleyisi hiç de transistöre benzemiyor. Aslinda nöronlarin birbirleri ile iletisim kurduklari sifre, dijital bilgisayarlarin atim sifrelerine bir parça benziyor, ancak bir nöron transistörden çok daha fazla gelismis bir veri-islemci birimi. Diger bilesenlerle yalnizca üç baglanti yapmak yerine, tek bir nöron binlerce baglanti yapabilir. Nöron transistörden daha yavastir; ancak son yirmi senedir elektronik endüstrisini yönlendiren minyatürlestirme egilimi dogrultusunda çok daha öte noktalara ulasmistir. Bunu göstermek için insan beyninde on bin milyon civarinda nöron oldugu gerçegini öne sürebiliriz; oysa bir kafatasinin içerisine  yalnizca birkaç yüz transistör sigdirabiliriz.
Bitkilerin nörona gereksinimleri yok, çünkü ortalikta dolasip durmuyorlar. Fakat hayvan gruplarinin birçogunda nöron görüyoruz. Belki de nöron, hayvanlarin evrim sürecinde erken “kesfedilmis” ve tüm gruplara kalitimla aktarilmistir, ya da birbirinden bagimsiz bir biçimde tekrar tekrar kesfedilmistir.
Nöronlar, temelde, diger hücreler gibi bir çekirdegi ve kromozomlari olan hücrelerdir. Ancak hücre duvarlari uzun, ince, tel-benzeri uzantilar seklindedir. Genellikle, nöronun akson adi verilen tek bir uzun “teli” vardir. Aksonun kalinliginin mikroskopik olmasina karsin, uzunlugu birkaç metre olabilir: Örnegin birçok akson, tek baslarina, bir zürafanin boynunu bir uçtan diger uca katedebilir. Aksonlar, genellikle, sinir adini verdigimiz kalin, çok-telli  kablolar biçiminde biraraya gelerek demetler olustururlar. Sinirler bedenin bir bölümünden digerine telefon hattinin kablolari gibi uzanir ve mesajlari tasirlar. Diger nöronlarin aksonlari kisadir ve yogun bir sinir dokusu olan sinir dügümlerinde bulunurlar; eger nöron çok büyükse beyinde yer alir. Beynin islevi bilgisayarlarin islevine benzetilebilir; her iki makine de depolanmis bilgilerine basvurarak karmasik girdilerin çözümlemesini yaptiktan sonra, karmasik çiktilar olustururlar.
Beynin, yasamkalim makinelerinin basarisina yaptiklari asil katki, kaslarin kasilmalarini denetleme ve düzenleme yoluyla olur. Bunu yapabilmek için gereksindikleri sey kaslara giden motor sinirler adini verdigimiz kablolardir. Ancak, bu sistemin genlerin etkin korumasini saglayabilmesi için, kas kasilmalarinin zamanlanmasinin dis dünyadaki olgularin zamanlanmasi ile iliskili olmasi gerekir. Çene kaslarinin yalnizca çenede isirilmaya deger birseyler oldugunda kasilmasi, bacak kaslarinin yalnizca kaçilacak veya yakalanacak birseyler oldugunda kosma düzenine geçmesi önemlidir. Bu nedenle, dogal seçilim, dis dünyadaki fiziksel olgulari nöronlarin atim sifrelerine çeviren cihazlar olan duyu organlari ile donanmis hayvanlarin lehine çalismistir. Beyin duyu organlarina -gözler, kulaklar, tat tomurcuklari, vs.-, duyu sinirleri dedigimiz kablolarla baglanmistir. Duyu sistemlerinin çalisma sekilleri sasirticidir. Çünkü en iyi ve en pahali insan yapisi makinelerden çok daha karmasik desen tanima becerileri gelistirmislerdir; aksi takdirde, sekreterlerin yerini konusmalari taniyabilen ya da el yazisini okuyabilen makineler alirdi. Ancak göründügü kadariyla insanlar daha uzun bir süre sekreterlik yapmaya ve sekreter kullanmaya devam edecekler.
Genler de yasamkalim makinelerinin davranislarini denetlerler; dogrudan kuklalari oynatan ipleri kullanarak degil, bilgisayar programcisi gibi dolayli yollarla. Yapabildikleri tek sey önceden herseyi hazirlamaktir; bundan sonra yasamkalim makinesi kendi basinadir ve genler yalnizca içeride oturup beklerler.
Karmasik bir dünyada öngörülerde bulunmak bir sans isidir. Bir yasamkalim makinesinin alacagi her karar bir kumardir ve beyni önceden programlayarak genelde sonuç verecek kararlar almasini saglamak da genlerin isidir. Evrim kumarhanesinde kullanilan fisler ise yasamkalimdir: Kesinlikle konusmak gerekirse, burada genin yasamda kalmasi olarak ifade edilen seyin, daha çok bireyin yasamda kalmasi olarak anlasilmasi mantikli bir yaklasim olacaktir. Su içmek için kuyuya gittiginizde, kuyu kenarinda gizlenerek av bekleyen ve yasamini bu sekilde sürdüren avcilar tarafindan yenme riskiniz artar; kuyuya gitmezseniz susuzluktan ölürsünüz. Ne tarafa dönerseniz dönün risk vardir ve genlerinizin uzun dönemde yasama sansini artiran kararlari vermeniz gerekir. Belki de izlenecek en iyi yol, iyice susayana kadar beklemek, sonra da gidip uzun süre yetecek kadar çok su içmektir. Böylece su  kuyusuna gidip gelme sayisini azaltmis olursunuz, ama bu durumda da kuyudan su içerken basinizi uzun süre egik tutmak zorunda kalirsiniz. Baska bir seçenekse, sik sik ve az su içmek olabilir; kuyunun yanindan kosarken hizla, küçük yudumlar alinabilir. Hangisinin en  iyi kumar stratejisi oldugu,bir sürü karmasik unsura baglidir. Önemsiz sayilamayacak unsurlardan biri ise, avcinin avlanma aliskanliklaridir; avci açisindan bakildiginda, bu da en verimli olacak biçimde evrimlesmistir. Olasiliklarin tartilmasi gerekir. Ancak, elbette ki, hayvanlarin bu hesaplari bilinçli olarak yaptiklarina inanmamiz gerekmiyor; inanmamiz gereken tek sey, genleri dogru kumari oynayabilecek beyni yapmis olan hayvanlarin yasamda kalma sanslarinin daha fazla olmasi ve böylelikle de ayni geni çogaltabilmeleri.
Ortaya çikarttigi sorunlar ne olursa olsun, bu öykünün amaçlari çerçevesinde, bilinç, yasamkalim makinelerinin asil efendilerinden -genlerden- özgür karar vericiler olma yolundaki evrimsel egilimin doruk noktasi olarak düsünülebilir. Beyin yalnizca yasamkalim makinesinin günlük islevinin yürütülmesini yönetmiyor; ayni zamanda gelecegi tahmin etme ve buna uygun hareket etme yetenegini de kazandi. Hatta, genlerin yazdiklarina da karsi çikiyor. Örnegin, mümkün olan en fazla sayida çocuk yapmayi reddediyor. Görecegimiz gibi, bu açidan insan oldukça kendine özgü.
Bütün bunlarin bencillik ya da özverili olma ile ne ilgisi var? Olusturmak istedigim düsünce su: Genler, hayvan davranisini -ister bencil ister özverili olsun- yalnizca dolayli yollardan denetler, ancak bu yine de çok güçlü bir denetimdir. Genler, yasamkalim makinelerinin ve onlarin sinir sistemlerinin yapimini belirleyerek davranislari etkilerler. Ancak, ne yapilacagina iliskin anlik kararlari sinir sistemi alir. Asil politikayi çizenler genlerdir; beyin ise yürütme islevini yerine getirir. Ama beyin gelistikçe, ögrenme ve  ögrenme için simülasyon yapma gibi hileleri kullanarak asil politika kararlarinin gittikçe daha fazlasini üstlenmektedir. Bu egilimin mantiksal sonucu, genlerin yasamkalim makinelerine  tek bir genel politika talimati vermeleri olacaktir: Bizi canli tutmak için, ne gerekiyorsa yapin. Henüz hiçbir tür bu noktaya ulasamadi.
Genin davranisi etkilemesine yol açan, ceninle ilgili nedenlerin kimyasal zinciri hakkinda en ufak fikrimiz olmasa da, “belirli bir davranisin geni” oldugundan rahatlikla söz edebiliriz. Bu nedenler zincirinin ögrenmeyi bile içerdigini farkedebiliriz.
Genler usta programcilar ve kendi canlarini kurtarmak için programliyorlar. Yasamkalim makinelerinin karsilastigi tüm tehlikelere karsin, yaptiklari programin kopyalama islemindeki basarisi ile yargilaniyorlar ve hakim, yasam kavgasi mahkemesinin acimasiz hakimi.
Bir yasamkalim makinesi bir baska yasamkalim makinesinin davranisi ya da sinir sisteminin içinde bulundugu durumu etkiliyorsa, onunla iletisim kurdugu söylenebilir.
Ne zaman bir iletisim sistemi evrimlesse, birileri bu sistemi kendi çikarlari için kullanmaya çalisir. Evrime, “türün iyiligi” açisindan bakmak üzere yetistirilmis olan bizler, dogal olarak, yalanci ve sahtekarlarin farkli türlerden oldugunu düsünürüz: Avcilar, av, asalaklar, vs...  Oysa, farkli bireylerin genlerinin çikarlari farklilasmaya baslar baslamaz, yalan, aldatmaca ve iletisimin bencilce kullaniminin ortaya çikmasini beklemeliyiz; bu ayni türün bireylerini de içerir. Hatta görecegimiz gibi, çocuklarin anababalarini kandirmasini, kocalarin eslerini aldatmasini ve kardesin kardese yalan söylemesini bile beklemeliyiz
SALDIRGANLIK: BENCIL MAKINE ve KARARLILIK
Bir yasamkalim makinesi için, baska bir yasamkalim makinesi (kendi çocugu ya da baska bir yakin akrabasi olmayan) çevresinin bir parçasidir; tipki bir kaya veya nehir veya bir yiyecek parçasi gibi. Ayni türün yasamkalim makineleri birbirlerinin yasam sinirlarini daha dogrudan ihlal etmeye yatkindirlar. Bunun çesitli nedenlerinden biri su: Bireyin kendi türünden bir popülasyonun yarisi potansiyel eslerdir ve bu bireyin çocuklarinin çaliskan ve kullanilmaya yatkin potansiyel ana/babalaridir. Baska bir neden de, ayni türün üyelerinin, birbirlerine benzer bireyler olarak, genleri ayni cins bir çevrede ve ayni yasam tarzi içersinde koruyan makineler olarak, yasam için gerekli tüm kaynaklar karsisinda dogrudan dogruya rakip olmalaridir.
MEMLER: YENI ESLEYICILER
Buraya kadar insandan özellikle söz etmedim ancak kasitli olarak disarda da birakmadim. “Yasamkalim makinesi” terimini kullanmamin nedeni, kismen “hayvanlar” sözcügünün bitkileri ve bazilarinin kafasinda da insanlari konu disi birakacagi. Ilk bakista, öne sürdügüm savlar, evrimlesmis herhangi bir varliga uygulanabilir nitelikte. Eger bir tür disarda birakilacaksa, bunun çok iyi nedenleri olmali. Kendi türümüzün essiz oldugunu düsünmek  için iyi nedenlerimiz var mi? Yanitin evet olduguna inaniyorum.
Insanin siradisi olan yönleri tek bir sözcükle özetlenebilir: “Kültür”. Bu kelimeyi züppece degil, bir bilim adaminin kullandigi anlamda kullaniyorum.
Atesli bir Darwin taraftariyim, ancak Darwinciligin bir genin dar kapsami ile sinirlandirilamayacak denli büyük bir kuram oldugunu düsünüyorum. Öne sürecegim sava  gen sadece bir analoji olarak girecek.
Peki, sonuç olarak, nedir genleri böylesine özel yapan? Yanit, esleyici olmalari. Fizik yasalari, tüm erisilebilir evren de geçerlidir. Biyolojide de, benzer evrensel geçerliligi olan ilkeler var mi? Astronotlar uzak gezegenlere yol aldiklari ve yasam aradiklarinda, düsünemeyecegimiz kadar tuhaf ve dünya-disi yaratiklar bulmayi bekleyebilirler. Fakat, nerede bulunursa bulunsun ve kimyasinin temelleri ne olursa olsun, tüm canlilar için dogru olacak birseyler var mi? Kimyasi karbon yerine silisyum veya su yerine amonyak üzerine temellenmis yasam biçimleri varsa, -100 derece santigratta kaynayip ölen yaratiklar  bulunursa, kimya ile iliskisi olmayip, elektronik yankilamali devreler üzerine temellenmis bir yasam biçimi kesfedilirse, hala tüm canlilar için dogru olacak genel ilkeler olabilir mi? Bilmiyorum, ancak bu konuda bahse girecek olsaydim. Parami tek bir temel ilkeye yatirirdim. Bu, tüm canlilarin, eslenebilen varliklarin ayrimsal biçimde yasamda kalabilmesiyle evrimlestigi ilkesi. Gen -DNA molekülü-, kendi gezegenimizdeki  eslenebilen  varlik. Baskalari da olabilir. Eger varsa, belirli bazi kosullarin saglanmasi sartiyla, kaçinilmaz olarak evrimsel bir sürece temel olusturacaklardir.
Baska esleyici türleri ya da buna bagli baska evrim çesitleri bulmak için uzak dünyalara mi gitmemiz gerekiyor? Ben, bizim gezegenimizde, son zamanlarda, yeni bir tür esleyici ortaya çiktigini düsünüyorum. Hemen yanimizda, yüzümüze bakiyor. Henüz çocukluk çaginda,  ilksel çorbasinin içinde çalkalanip sürükleniyor; yine de soluk soluga olan eski genimizi arkada birakan bir evrimsel degisim hizina. ulasti bile.
Bu yeni çorba, insan kültürünün çorbasi. Yeni esleyici içinse bir ad bulmamiz gerek; bir kültürel iletim birimi ya da bir taklit birimi düsüncesini tasiyan bir isim... “Mimeme” bu is  için uygun bir Yunanca kök. Fakat ben, bir parça “gen” sözcügüne benzeyen tek heceli bir sözcük istiyorum. Mimeme sözcügünü mem olarak kisaltacagim için klasikçi dostlarimin beni affedecegini umuyorum. Eger bir teselli olabilecekse, “bellek” ile ya da Fransizca memê (kendi) ile baglantili oldugu düsünülebilir. “Cream” sözcügü ile uyumlu olacak biçimde okunmalidir.
Ezgiler, fikirler, sloganlar, giyside moda, çanak çömlek yapim yollari, kemer yapimi mem örnekleridir. Tipki genlerin sperm ya da yumurtalar yoluyla bir bedenden digerine atlayarak gen havuzunda çogalmalari gibi, memler de, genis anlamda taklit denilebilecek bir süreç yoluyla, bir beyinden digerine ziplayarak kendilerini gen havuzunda çogaltirlar. Bir bilim adami güzel bir düsünce duydugunda ya da okudugunda, bunu arkadaslarina ve ögrencilerine aktarir. Yazilarinda ve derslerinde bundan söz eder. Bu düsünce tutunursa, beyinden beyine yayilarak kendini çogalttigi söylenebilir. Çalisma arkadasim N.K. Humprey bu bölümün ilk taslaklarindan birini okudugunda gayet güzel bir özet yapti: “.... Memlere canli yapilar olarak bakilmalidir; yalnizca egretileme olarak degil, teknik olarak da. Benim kafama üretken bir fikir sokarsan, beynimi konukçu olarak kullanmis olur ve onu memin çogalmasi için bir araç haline getirmis olursun. Tipki bir virüsün konukçu hücrenin genetik mekanizmasini kullanmasi gibi. Bu yalnizca bir konusma tarzi degil. Bir mem -diyelim ki, `ölümden sonraki yasama inanma’ memi, milyonlarca kez, tüm dünyadaki bireylerin sinir sisteminde bir yapi olarak, fiziksel olarak gerçeklesir ”
Temelde, biyolojik olgulari gen avantaji ile açiklamaya çalismanin bizim için iyi bir politika olmasinin nedeni, genlerin esleyiciler olmasi. Ilksel çorba moleküllerin kendi kopyalarini yapabilecegi kosullari saglar saglamaz, esleyiciler yönetimi ele alir. Üç bin milyon yildan beri, DNA, dünya üzerindeki sözünü etmeye deger tek esleyici oldu. Ancak bu, hep tekel olacagi anlamina gelmiyor. Yeni bir cins esleyicinin kendi kopyalarini yapabilecegkosullar olusur olusmaz, yeni esleyiciler yönetimi ellerine alirlar ve kendi evrimlerini baslatirlar. Bu yeni evrim bir kez basladiktan sonra, hiçbir biçimde eskisine bagli olmayacaktir. Eski gen-seçmeli evrim, beyinleri yaparak ilk memlerin dogacagi “çorbayi” sagladi. Kendini kopyalayan memler bir kez olustuktan sonra, çok daha hizli gerçeklesen kendi evrimleri basladi. Biz biyologlar genetik evrim düsüncesini öylesine benimsemisiz ki, bunun olasi evrim türlerinden yalnizca bir tanesi oldugunu unutuyoruz.
Dünya kültürüne bir katkida bulunursaniz; iyi bir fikriniz varsa; bir ezgi bestelerseniz; bir atesleme bujisi icat ederseniz; bir siir yazarsaniz... Iste, genleriniz ortak havuzda eriyip gittikten çok sonra bile, bunlar bozulmaksizin yasamaya devam edecektir. G.C. Williams’in dedigi gibi, günümüzde, Socrates’tan bir veya iki gen kalmistir, ya da hiç kalmamistir; kimin umurunda ki? Socrates’in, Leonardo’nun, Copernicus’in ve Markoni’nin mem kompleksleri güçlerini kaybetmeksizin hala yasiyor.
Insanoglunun bir baska özelligi de -büyük olasilikla- has, çikarsiz, gerçek özverisi. Böyle oldugunu umuyorum ama bunu tartismayacagim ve olasi memsel evrimi üzerine spekülasyonlar yapmayacagim. Vurgulayacagim nokta su: Ise karanlik tarafindan baksak da, insan bireylerinin temelde bencil oldugunu varsaysak da, bilinçli öngörümüz -gelecegi düssel olarak öykünme yetenegimiz- bizi kör esleyicilerin bencil asiriliklarin en kötüsünden kurtaracaktir. En azindan bizim, yalnizca kisa-dönemli bencil çikarlar yerine uzun-dönemli çikarlari yegleyebilecek beyinsel donanimimiz var. Biz, bir “güvercinlerarasi anlasmanin” uzun-dönemli yararlarini görebiliriz. Biz, biraraya gelip, bu anlasmaya islerlik kazandiracak yöntemleri tartisabiliriz. Bizim dogumda devraldigimiz bencilgenleri yenebilecek gücümüz var. Ve gerekirse, bize asilanmis olan bencilmemleri de yenebiliriz. Has, çikarsiz özveriyi bilinçli olarak büyütecek, besleyecek yollari bile tartisabiliriz biz; dogada asla yeri olmasa, tüm dünya tarihinde asla varolmamis bile olsa... Çünkü gen makineleri olarak yapilmis ve mem makineleri ile yetistirilmis olsak da, bizim yaraticilarimiza karsi çikacak gücümüz var. Biz, dünya üzerinde yalnizca biz, bencil esleyicilerin tiranligina karsi isyan edebiliriz.

Benzer Kitaplar