ÖNSÖZ
Sempanze ve insanin evrimsel geçmislerinin
yaklasik yüzde 99,5’i ortaktir; yine de birçok
mantikli insan sempanzeye egribügrü, insanla ilgisiz, tuhaf bir yaratik
olarak bakar ve kendisini Mutlak Yaradan’a erisme yolunda bir basamak tasi olarak
görür. Evrimci için böyle bir sey olamaz. Bir türü, diger bir
türden üstün kilacak hiçbir nesnel dayanak yoktur. Sempanze
ve insan, kertenkele ve mantar, hepimiz, üç milyar sene
kadar önce dogal seçilim olarak tanidigimiz bir
süreç içerisinde evrimlestik. Her tür içerisinde, kimi bireyler digerlerinden
daha çok sayida, yasamini sürdürebilen döl vermislerdir.
Buna bagli olarak da, üreme bakimindan basarili olan
bireyin kalitsal özellikleri (genler), bir sonraki nesilde sayica artmistir. Iste bu dogal
seçilimdir (Genlerin farkli, gelisigüzel olmayan üremesi). Bizi dogal
seçilim insa etmistir ve eger kendi kimliklerimizi kavrayabilmek
istiyorsak anlamamiz gereken de bu dogal seçilimdir.
GIRIS
Bu kitap
bir bilim kurguymuscasina -ya da ona benzer birsey gibi-
okunmali. Düs gücüne seslenmek üzere tasarlandi. Ancak
bilimkurgu degil; bu kitap bilimin ta kendisi. Size kaliplasmis bir
tanim gibi görünebilir ama, “kurgudan daha tuhaf” sözcükleri benim
gerçek hakkinda hissettiklerimi bütünüyle yansitiyor. Bizler yasamkalim makineleriyiz,
genler adiyla bilinen bencil moleküllerini körü körüne korumak için
programlanmis robot araçlariz. Beni hala saskinliga
sürükleyen bir gerçek bu; yillardir bilmeme karsin, hiçbir zaman tam alisamadim.
Besleyebilecegim umutlardan biri ise, baska insanlari sasirtma konusunda basarili olabilmek.
Fazlasiyla
arzuladigim bir baska amaca, kitabin konusunun hakettigi orandaeglendiricikilinmasi veokuyucunun “yakalanmasinin” saglanmasi amacina
ulasip ulasmadigini da kestiremiyorum.
Uzun zamandir, biyolojinin baskalari için
de gizemli bir öykü kadar heyecanlandirici olmasi gerektigini düsünüyorum, çünkü biyoloji
gizemin ta kendisidir. Konunun verebilecegi coskunun küçücük bir parçasindan daha
fazlasini açiga çikartabildigimi düsünmeye
cesaretim yok.
INSANLAR NEDEN VAR?
Bir
gezegendeki zeki varliklar, gün gelir, kendi varliklarinin nedenini soracak yasa
gelirler. Eger günün birinde uzaydan dünyaya üstün yaratiklar
gelirse, uygarligimizin düzeyini degerlendirmek için
soracaklari soru su olacaktir: “Evrimi kesfettiler
mi?” Canli organizmalar üç bin milyon yildan daha uzun bir süre dünya üzerinde
varoldular ve neden yasadiklarini hiç bilemediler, ta
ki günes dogana ve isinlari bir tanesine ulasana dek.
Bu kisinin adi Charles Darwin’di... Dürüst olmak gerekirse,
baskalari gerçegi belli belirsiz sezmislerdi.
Ancak ilk kez Darwin, neden varoldugumuzun tutarli ve kabul edilebilir
bir açiklamasini yapmistir.
Bu
kitaptaki tez, bizim, diger bütün hayvanlar gibi, genlerimiz
tarafindan yaratilmis makineler oldugumuzdur.
Basarili Sikago gangsterleri gibi, bizim genlerimiz
de, epey rekabetçi bir dünyada milyonlarca sene boyunca, hayatta
kalmayi basarabilmislerdir. Buna dayanarak, genlerimizde
belirli nitelikler oldugunu ileri sürebiliriz. Ben basarili bir
gende, baskin özelligin acimasiz bir bencillik oldugunu
savunacagim. Genin bu bencilligi, bireyin davranislarinda da bencil olmasina yol açacaktir.
Bununla birlikte, görecegimiz gibi, bir genin bencil amaçlarina ulasmak için
tutabilecegi en iyi yolun, sinirlandirilmis bir özveri
benimsemek oldugu özel durumlar vardir. Bu son
cümledeki “sinirlandirilmis” ve “özel” çok önemli
sözcükler.
Her ne
kadar aksine inanmak istesek de, sevgi ve türün - bir bütün olarak -
iyiligi hiç de evrimsel anlami olmayan
kavramlardir.
Bu
kitap, gen bencilligi diye adlandirdigim temel yasanin, gerek bireysel bencilligi gerekse
bireysel özveriyi nasil açikladigimi gösterecek.
Ancak, önce, özveri söz konusu oldugunda ortaya çikan özel bir yanlis açiklamadan
bahsetmek istiyorum, çünkü yaygin olarak biliniyor ve de yaygin
olarak okullarda ögretiliyor. Bu açiklama daha önce
sözünü ettigim yanlis kavram üzerine
temellendiriliyor: Canlilar “türün iyiligi için” veya “grubun iyiligi
için” birseyler yapmak üzere evrimlesirler.
Biyolojide bu görüsün nasil basladigi kolayca görülebilir. Bir hayvanin
yasaminin çogu üremeye ayrilmistir ve dogada
gözledigimiz, kendini kurban etme eylemlerinin çogu
ebeveynlerce çocuklari için yapilir. “Türün devami”, üreme
kavramina iliskin sikça kullanilan bir baska deyim olup, tartismasiz, üreme
olayinin bir sonucudur. “Üremenin 'islevi' türün devamini 'amaçlar'” seklinde
bir sonuca varabilmek için mantigi bir parça çekistirip
uzatmak yeterlidir. Buradan hareketle, bir baska yanlis adim, hayvanlarin genelde türün
devamini saglayacak sekilde davranacaklari yorumunu yapmak
olacaktir. Bunu ise, türün diger üyelerine karsi özverili
davranacaklari yorumu izler. Bu düsünce sekli, Darwinci terimlerle söylendiginde, muglak
kalacaktir. Evrim, dogal seçilim yoluyla isler ve dogal
seçilim de “en uygun” olanin, farkliliklari nedeniyle ayakta
kalmasidir. Ancak, “en uygun” ile kastedilen nedir? En uygun bireyler mi; en
uygun irklar mi; en uygun türler mi? Ya da baska bir sey mi? Bazi amaçlar için bu sorunun
yaniti çok önemli degil; ancak özveriden bahsediyorsak,
can alici bir nokta oldugu çok açik. Darwin’in varolma
mücadelesi olarak adlandirdigi yarisma türler arasinda ise, bireye bu oyunda
bir piyon olarak bakilabilir, o da en iyi niyetli yaklasimla; bu piyon, türün daha yüksek
olan çikarlari gerektigi takdirde kurban edilecektir. Daha saygin
bir sekilde dile getirmek istersek, eger bir
grup, - örnegin, bir tür ya da türün içindeki bir
topluluk - kendilerini grubun iyiligi için feda etmeye hazir bireylerden olusmussa, kendi
bencil çikarlarini önde tutan bireylerden olusmus rakip bir gruba kiyasla, neslinin
tükenmesi olasiligi daha düsüktür. Böylece, dünya nüfusu, bireyleri
kendini adamis gruplardan olusur.
Ben, reductio
ad absurdum (bir düsüncenin dogru oldugunu göstermek amaciyla, aksinin yanlisligini kanitlamak)
yaklasimiyla tartismaya devam edebilir ve grup seçilimi
kuraminin güçlüklerine dikkat çekebilirim, ancak bireysel özverinin
açikça varolmasi açiklanmayi bekliyor. Ardley isi,
Thomson’un gazellerindeki ziplamada, davranisin tek açiklamasinin grup seçilimi oldugunu
söylemeye kadar vardiriyor. Ziplayan hayvanin bir avcinin önüne
atlayivermesi, avcinin dikkatini kendine çekerken bir yandan da arkadaslarini uyarmak
istemesiyle, kuslarin uyari çigliklarina
benzer.
Kullanacagim temel
düsünce, yüzyilin baslarinda, genler-öncesi günlerde A.
Weismann tarafindan öngörüldü: Weismann’in “germ-plazmanin süregenligi” doktrini. Sunu
savunacagim: Temel seçilim birimi -ve bu arada
kendi çikarimiz- ne tür ne de gruptur; hele birey kesinlikle degildir.
Gendir; yani kalitim birimidir Kimi biyologlara bu, baslangiçta çok uç bir görüs gibi
gelebilir. Umuyorum ki, ne demek istedigimi anladiklarinda, alisik olmadigimiz bir
tarzda ifade edilmis olsa bile, bu tezin aslinda
ortodoksça oldugunu kabul edeceklerdir. Bu tartismayi gelistirmek
zaman alacaktir. Isin en basindan baslamamiz gerekiyor: Yasamin ta
baslangicindan...
ESLEYICILER
Baslangiçta
basitlik vardi. Tümüyle donanmis, karmasik düzendeki bir yasamin ya
da yasam yaratma yetenegine sahip bir olusumun bir anda ortaya çikmasini açiklamanin
daha da zor olacaginin kabul edilecegini varsayiyorum. Darwin’in dogal
seçilim yoluyla evrim kurami doyurucudur, çünkü bize basitligin nasil
karmasikliga dönüsebilecegini, düzensiz atomlarin kendilerini nasil
olup da daha karmasik desenler seklinde gruplandirabildiklerini ve bunu
insanlari olusturana kadar sürdürebildiklerini açiklar.
Darwin, varolusumuzla ilgili zor soruya bir yanit saglar; ki
bu, su ana kadar önerilen tek olasi yanittir. Bu
büyük kurami, alisilmis olandan daha genel bir yolla,
evrimin baslamasindan öncelere giderek
açiklamaya çalisacagim.
Darwin’in “en
uygunun yasamda kalmasi” kurali, aslinda daha genel bir yasanin,
kararli olanin varligini sürdürmesi yasasinin özel
bir durumudur. Evren kararli nesnelerle doludur. Kararli bir nesne, bir
ismi hak edecek kadar kalici ya da sik görülen bir atomlar toplulugudur. Bu,
Matlerhorn gibi, adlandirmaya degecek kadar uzun süreli olan benzersiz bir
atomlar toplulugu olabilir. Ya da, yagmur
damlalari gibi, içlerinden herhangi bir tanesi kisa ömürlü olsa da,
oldukça hizli bir biçimde olusan ve bu nedenle de toplu bir ismi hak
eden bir varliklar sinifi olabilir. Etrafimizda gördügümüz ve
açiklamak istedigimiz seyler -kayalar, galaksiler, okyanus
dalgalari- hepsi de, söyle ya da böyle, kararli atom
desenleridir. Sabun köpükleri küresel olma egilimindedir, çünkü küresellik,
gazla dolu ince tabakalar için kararli bir biçimdir. Bir uzay aracindaki
su da kürecikler halinde kararlidir, ancak dünyada, yerçekimi etkisinde,
hareketsiz haldeki su, düz ve yatay bir yüzey halinde kararlidir. Tuz
kristalleri küp seklini almaya
yatkindir çünkü bu, sodyum ve klorür iyonlarini paketlemek için
en kararli yoldur. Güneste, bildigimiz en basit atomlar olan hidrojen
atomlari, helyum atomlari olusturmak üzere birlesirler, çünkü oradaki
kosullar altinda helyum sekillenmesi daha kararlidir. Daha da karmasik baska
atomlar tüm evrende olusmaya devam ediyorlar; günümüzde kabul
gören kurama göre de, evreni baslatmis olan “big bang” ile olusmuslardi.
Dünyamizdaki elementlerin kökeni de budur.
Atomlar
karsilastiklarinda, bazen, kimyasal tepkimelerle baglanarak
molekülleri yaparlar. Bu moleküller atomlardan daha az ya da daha çok
kararlilik gösterebilirler. Böylesi moleküller çok büyük de olabilirler.
Elmas gibi bir kristale tek bir molekül olarak bakilabilir. Hepimizin bildigi gibi
elmas kararli bir moleküldür; ayrica, iç atom yapisi sürgit
tekrarlandigi için de çok basittir. Günümüz
canlilarinda çok karmasik baska büyük moleküller de vardir ve bunlarin
karmasikligi birçok düzeyde kendini
gösterebilir. Kanimizdaki hemoglobin tipik bir protein molekülüdür; daha küçük
moleküllerin, amino asitlerin, olusturdugu zincirlerden yapilmistir. Her
bir amino asit ise belirli bir düzende bir araya gelmis birkaç düzine atom içerir.
Hemoglobin molekülünde 574 amino asit molekülü vardir. Bu atomlar dört
zincir seklinde düzenlenmistir ve zincirler birbirleri etrafinda
sarilip bükülerek, sasirtici karmasikliktaki, üç boyutlu küresel
bir yapi olustururlar. Bir hemoglobin molekülünün
modeli sik dikenli bir çaliya benzer. Ancak gerçek dikenli bir çalinin tersine
rastlantisal yaklasik bir desen degil de, belirli ve degismez bir
yapisi vardir ve bu yapi ortalama bir insan vücudunda, tek bir dal ya
da tek bir büklüm yerinden oynamaksizin, alti bin milyon kere milyon kere
milyon kereden de fazla kendini aynen tekrarlar. Hemoglobin benzeri
protein moleküllerindeki kesin biçim kararlidir; söyle ki, ayni amino asit dizisine
sahip iki zincir -iki yay gibi-
ayni üç boyutlu, kivrimli
biçimi almaya egilimlidir. Hemoglobin çalilari vücudumuzda saniyede
dört yüz milyon kere milyon hiziyla, yegledikleri düzeni alirlar ve baska
hemoglobin molekülleri de ayni hizla bozunurlar.
Hemoglobin,
atomlarin kararli yapilar olusturmaya egilimli oldugunu göstermek için kullandigim modern
bir molekül. Burada konumuzla ilgili olan nokta su: Yasam dünyaya gelmezden önce, moleküller
kimya ve fizigin bildigimiz süreçleriyle de ilkel bir evrimlesme
geçirebilirlerdi. Tasarim, amaç ya da yönelim aramamiza gerek yok; eger bir
grup atom, enerji esliginde kararli bir yapi alirsa, bu
biçimde kalmaya egilimlidir. En ilksel dogal
seçilim, basitçe, kararli yapilarin seçilip kararsizlarin reddedilmesiydi.
Yasamin baslangicindan önce
hangi kimyasal hammaddelerin bolca bulundugunu bilmiyoruz, ancak en akla yakin
olasiliklar arasinda su, karbondioksit, metan ve amonyak var: Hepsi de Günes sistemimizdeki
diger bazi gezegenlerde bulundugu bilinen basit bilesikler.
Kimyacilar, genç dünyanin kimyasal kosullarini taklit etmeye çalistilar. Bu
basit maddeleri bir kaba koydular ve bu kaba morötesi isik veya
elektrik kivilcimi gibi ilkel simsegi taklit eden bir enerji uyguladilar.
Bundan birkaç hafta sonra, kabin içinde ilginç bir seyler
bulundu: Baslangiçta kaba konulanlardan daha karmasik olan
moleküllerden çok sayida içeren, koyu olmayan kahverengi
bir çorba. Özellikle, amino asitler bulundu: Iki büyük
biyolojik molekül sinifindan biri olan proteinlerin yapi taslari. Bu
deneyler yapilmadan önce, dogada bulunan amino asitler yasamin
varliginin bir göstergesi olarak düsünüldüler. Simdi ise, amino asitlerin varligi yalnizca
atmosferde birkaç basit gazin, bazi yanardaglarin, günes isiginin veya yildirimli bir havanin
bulunduguna isaret eder. Daha da sonra, dünyada yasamin
ortaya çikmasindan önceki kimyasal kosullarin laboratuarda taklit edilmesi
sonucu, pürin ve pirimidin adi verilen organik maddeler de elde edildi.
Pürin ve pirimidinler ise, genetik molekülün, yani DNA’nin yapitaslaridir.
Bunlara
benzer süreçler, biyologlarin ve kimyacilarin dört bin milyon yil önce
denizleri olusturduguna
inandiklari “ilksel çorba”yi ortaya çikarmis olmali.
0rganik maddeler yer yer derisik bölgeler olusturdu; belki de kiyilar boyunca kurumakta
olan köpüklerde ya da küçük, asilti halindeki damlaciklarda... Bu bölgeler
enerjinin, örnegin günesten gelen morötesi isik gibi,
devam eden etkisiyle daha büyük moleküller yapmak üzere birlestiler.
Günümüzde, büyük organik moleküller fark edilecek kadar uzun varolamiyorlar:
Bakteriler ya da baska canlilar tarafindan özümleniyor ve
parçalaniyorlar. Ancak, bakteriler ve diger canlilar sonradan olustular ve
o günlerde organik moleküller gittikçe koyulasmakta olan çorbanin içinde rahatsiz
edilmeksizin sürüklenebiliyorlardi.
Bir
yerlerde, rastlantisal olarak, dikkate deger özellikleri olan bir molekül olustu.
Buna Esleyici adini verecegiz. Bunun ortaliktaki moleküllerin en büyügü ya
da en karmasigi olmasi gerekmiyordu, ama kendi
kopyalarini yaratabilmek gibi olagandisi bir özelligi vardi.
Bu rastlantinin olusma olasiligi pek fazla gibi
görünmeyebilir; öyleydi de... Gerçeklesme olasiligi çok düsüktü. Bir insan yasami ele alindiginda, çok
düsük olasiliklar pratik amaçlar için olanaksizdir, denebilir. Spor Toto’da
büyük ödülü hiçbir zaman kazanamamamizin nedeni budur. Ancak, neyin olanakli
neyin olanaksiz oldugu konusunda insanca tahminler yaparken,
yüzlerce milyon sene ile ugrasmaya aliskin degiliz. Eger yüzlerce milyon sene boyunca her hafta
Toto kuponu doldurursaniz, birçok kez büyük ödül kazanabilirsiniz.
Aslinda,
kendi kopyalarini yapabilen bir molekül düsünmek, ilk basta sanildigi kadar da zor degil
(Unutmayalim ki, tek bir kez ortaya çikmasi yeterli). Esleyiciyi
bir sablon veya bir kalip olarak düsünün; çok çesitli yapitasi moleküllerden olusmus, karmasik
zincirler içeren büyük
bir molekül düsleyin. Küçük yapitaslari esleyiciyi çevreleyen çorbada
bolca bulunuyordu. Simdi, her yapitasinin kendi türü ile birlesmeye egilimli
oldugunu varsayiniz. Bu varsayim sonucu, çorba içindeki bir
yapitasi, egilimli oldugu esleyici parçasinin yanina geldiginde
orada kalmaya yatkin olacaktir. Bu sekilde baglanan yapitaslari, kendiliklerinden esleyiciyi
taklit eden bir dizi seklinde düzenlenecektir. Bundan sonra,
aynen asil esleyicinin olusumunda oldugu gibi, yapitaslarinin kararli bir zincir olusturacagini düsünmek çok
kolay. Bu süreç üstüste dizilen tabakalar halinde devam edebilir.
Kristaller de iste böyle olusur. Öte yandan iki zincir
ayrilabilir; o zaman da elimizde iki tane esleyici olur ve her biri baska
kopyalar yapmaya devam edebilir.
Daha da
karmasik bir olasilik söyle olabilir: Her yapitasinin
kendi türüne karsi degil de, belirli baska bir türe karsi egilimi vardir. Böyle oldugu
takdirde, esleyici tam bir es yerine, bir çesit “negatif” için
kalip islevi görecektir. Bu negatif ise, tekrar orijinal
pozitifin tam bir kopyasini yapacaktir. Bizim amaçlarimiz için, ilk esleme isleminin
pozitif negatif mi yoksa pozitif-pozitif mi oldugu önemli degil, ancak belirtilmesi gereken nokta, ilk
esleyicinin günümüzdeki benzerleri DNA moleküllerinin pozitif-negatif esleme
kullanmalaridir. Önemli olan, dünyada bir anda yeni bir
tür “kararliligin” ortaya çikmasidir.
Bundan önce, büyük olasilikla, çorba içinde bolca bulunabilen belirli
bir molekül türü yoktu; çünkü moleküllerin hepsi de sans eseri
belirli bir kararli biçim alan yapitaslarina bagliydi (Esleyici dogar dogmaz kopyalarini hizla denizlere dagitmis olmali;
daha küçük yapitasi moleküller ender rastlanir hale
gelene ve diger daha büyük moleküllerin olusumu gittikçe seyreklesene degin).
Böylece,
es kopyalardan olusmus kalabalik bir nüfusa
geliyoruz. Simdi de, her türlü kopyalama islemine
iliskin çok önemli bir noktadan söz etmeliyiz: Kopyalama mükemmel degildir.
Eger evrim
hakkinda zaten birseyler biliyorsaniz, bu son noktada küçük
bir paradoks bulabilirsiniz. Kopyalama yanlislarinin evrimin olusmasinda
temel bir önkosul olmasi düsüncesi ile dogal seçilimin aslina sadik kopyalama
lehine çalistigi nitelemesini bagdastirabilir
miyiz? Yanit söyle: Evrim, bir anlamda, “iyi
bir sey” gibi görünüyorsa da, - özellikle bizler evrim
ürünleri oldugumuz için- gerçekte hiçbir sey
evrimlesmek “istemez”. Evrim ister istemez olusan
bir seydir, esleyicilerin (günümüzde genlerin) bunu
engellemek için harcadiklari tüm çabaya karsin... Jacques Monod bu
noktayi Herbert Spencer konferansinda çok iyi vurguladi: “Evrim kuraminin
baska bir garip yönü de herkesin onu anladigini zannetmesidir!”
Ilksel çorbaya dönecek olursak,
kararli molekül çesitleriyle dolmus oldugunu düsünebiliriz; tek tek moleküller ya uzun yasiyordu ya
daha hizli esleniyorlardi ya da hatasiz esleniyorlardi.
Bu üç tür kararliliga dogru evrimsel egilimler ortaya çikmasinin
anlami su: Eger çorbadan iki
farkli zamanda örnek alirsak, son alinan örnekte
uzun ömürlü/dogurgan/dogru kopyalayici çesitlerin
orani daha fazla olacakti. Iste, bir biyologun canlilarin evriminden
bahsederken kastettigi temel olarak budur ve kullanilan
mekanizma da aynidir, dogal seçilim...
Simdi, ilk esleyicileri “canli” sayacak
miyiz? Ilk esleyicilere canli desek de demesek de,
onlar yasamin baslangici ve bizim atalarimiz oldular.
Tartismada
bundan sonraki önemli baglanti, Darwin’in kendisinin de önem
verdigi (aslinda o hayvanlar ve bitkilerden söz ediyordu,
moleküllerden degil) baglanti, yarismadir. Ilksel çorba,
sonsuz sayida esleyici molekülünü yasatabilecek
nitelikte degildi. Bunun bir nedeni de dünyanin büyüklügünün
sonlu olmasidir. Ancak daha baska sinirlayici unsurlar da önem
kazanmis olmali.
Esleyici
molekülüne bir kalip veya sablon olarak bakarken, molekülün, kopyalar
yapmak için gerekli olan yapitaslarindan bolca içeren bir çorba
içinde yüzdügünü düsündük. Ancak esleyici moleküllerinin sayisi çogaldikça,
yapi taslari hizla azalmis, ender rastlanir ve degerli hale
gelmis, degisik esleyici çesitleri ve soylari yapi taslari için
yarismaya baslamis olmali. Avantajli esleyici
türlerinin sayisini artirmis olabilecek unsurlari ele
aldik. Iste simdi de, daha az avantaja sahip çesitlerin
sayilarinin, yarisma nedeniyle, azalmis olmasi gerektigini görüyoruz. Sonunda birçok çesit
tükenmis olmali. Esleyici çesitleri arasinda bir
varolma çabasi vardi. Çabaladiklarinin farkinda degillerdi,
kaygilanmiyorlardi da; birbirlerine karsi kötü duygular beslemeden
-aslinda hiç duygulari olmadan- çabalarini sürdürdüler. Çabaladilar, çünkü daha
yüksek bir kararlilik düzeyine yol açabilecek bir yanlis kopyalama ya da rakiplerin kararliligini azaltabilecek
yeni bir yol hemen kalici oluyor ve yayginlasiyordu. Ilerleme sürecinin birikimci bir karakteri
vardi. Kararliligi artirma ve rakiplerinkini azaltma
yollari daha incelikli ve daha etkili hale geldi. Bazi esleyiciler,
rakip türleri kimyasal olarak parçalamayi ve bunun sonucunda olusan yapitaslarini kendi
kopyalarini yapmak için kullanmayi ögrenmis bile olabilir. Bu ilk et-oburlar,
ayni zamanda hem rakiplerini ortadan kaldirdilar, hem de besin elde etmis oldular.
Baska esleyiciler, belki de, ya kimyasal olarak ya da
etraflarina proteinden yapilmis gerçek bir duvar örerek
kendilerini korumayi ögrendiler. Ilk canli hücrelerin ortaya çikisi böylece
gerçeklesmis olabilir. Esleyiciler yalnizca varolmakla kalmadilar,
varliklarinin devami için kendilerine kaplar, araçlar da yaptilar.
Varolmaya devam edebilenler, kendilerine içinde yasamak için yasamkalim
makineleri yapabilenler
oldu. Ilk yasamkalim makineleri, olasidir ki, koruyucu
bir örtüden fazla birseyler içermiyordu. Ancak, daha incelikli
ve daha etkin yasamkalim makineleri olan yeni rakipler
ortaya çiktikça, hayat daha da zorlasti. Yasamkalim makineleri büyüdü ve daha
karmasiklasti; süreç ilerledi ve özellikler
birbiri ardina eklendi.
Esleyicilerin
kendilerini devam ettirebilmek için kullandiklari tekniklerin ve
kurnazliklarin giderek gelismesinin bir sonu var miydi? Gelisme için
epey zaman vardi. Milyonlarca yil boyunca, daha ne gibi tuhaf kendini koruma
makineleri gelisecekti? Ilk esleyiciyi dört bin milyon yil sonra hangi
alinyazisi bekliyordu? Soylari tükenmedi, çünkü onlar yasamkalim
sanatinin en eski ustalariydilar. Ama onlarin hala denizlerde basibos gezindiklerini
sanmayin; bu sövalye özgürlügünden
uzun zaman önce vazgeçtiler. Simdi devasa koloniler içinde kaynasiyorlar;
hantal ve kocaman robotlar içinde, dis dünyadan kopuk ve onunla yalnizca
dolayli yollarla iletisim kurarak ve onu uzaktan kumanda ederek
yasiyorlar. Sizin içinizdeler, benim içimdeler; bizi, gövdemizi ve
aklimizi yarattilar ve onlarin korunmasi varolusumuzun nihai amaci. Uzun bir yol
katettiler bu esleyiciler. Simdi genler adiyla taniniyorlar ve biz
onlarin yasamkalim makineleriyiz.
ÖLÜMSÜZ
SARMALLAR
Biz yasamkalim
makineleriyiz, ancak “biz” sözcügü sadece insanlari kapsamiyor. Bu
kelime tüm hayvanlari, bitkileri, bakteri ve virüsleri kucakliyor. Yeryüzündeki
yasamkalim makinelerinin toplam sayisini bilmek çok zor; toplam tür
sayisi bile bilinmiyor. Sadece böcekleri alsak bile, canli türlerinin
sayisinin üç milyon dolaylarinda oldugu saniliyor; böcek bireylerin
sayisi ise bir milyon kere milyon kere milyon olabilir.
Degisik çesitten yasamkalim
makinelerinin hem dis görünüsleri hem de iç organlari büyük
farkliliklar sergiler. Ahtapotun fareye benzer bir tarafi yoktur ve her ikisi
de bir mese agacindan oldukça farklidir. Yine de, temel
kimyalari ve özellikle, tasidiklari esleyiciler - genler- bakteriden file kadar,
hepimizde, temelde ayni tür moleküldür. Bizler, hepimiz, ayni tür esleyici
-DNA adini verdigimiz moleküller- için yasamkalim
makineleriyiz; yine de yeryüzünde birçok farkli hayat biçimi var ve esleyiciler
kullanmak üzere genis bir makineler yelpazesi gelistirmisler. Bir
maymun, genleri agaçlar üzerinde koruyan bir makine,
bir balik ise genleri suda koruyan bir makinedir. Hatta, genlerini Alman bira
mayasinin içinde koruyan bir kurtçuk bile vardir. DNA bu anlamda gizemli
yöntemlere sahiptir.
DNA
molekülü yapi taslarindan -nükleotid adi verilen küçük
moleküllerden- olusmus uzun bir zincirdir. Protein
moleküllerinin amino asit zincirleri olmasi gibi, DNA molekülleri de nükleotid
zincirleridir. Bir DNA molekülü görülemeyecek denli küçüktür, ancak tam biçimi
dolayli yollardan, dahice ortaya çikartilmistir. Bir çift nükleotid zincirinin
birlikte zarif bir helezon seklinde bükülmesiyle olusur: “çifte
sarmal” ya da “ölümsüz sarmal”. Yalnizca dört çesit
nükleotid yapi tasi vardir ve A, T, G ve C harfleriyle
kisaltilirlar. Bunlar tüm hayvanlarda ve bitkilerde aynidir. Farkli olan,
dizilis siralaridir. Bir insandaki G yapi tasi, her
açidan bir sümüklüböcekteki ile aynidir. Fakat bir insanin yapi taslarinin dizilisi yalnizca sümüklüböceginkinden
farkli olmakla kalmaz; tüm diger insanlardaki dizilisinden de farklidir aradaki fark,
sümüklüböcekle olan farktan daha az olsa da... Es ikizlerin özel durumu bu
kuralin disindadir.
DNA’miz
vücudumuzun içinde yasar. Vücudun belli bir bölgesinde yogunlasmis degil de,
hücrelerimize dagilmistir. Ortalama insan vücudunu yapan, yaklasik, bin
kere milyon kere milyon tane hücre vardir ve gözardi edebilecegimiz
bazi istisnalar disinda, bu hücrelerin her biri içinde
bulundugu vücudun DNA’sinin tam bir kopyasini içerir. Bu
DNA’ya, nükleotidlerin A, B, C, G alfabesiyle yazilmis vücudun nasil yapilacagina
bildiren bir yönetmelik olarak bakabiliriz (Devasa bir yapinin her odasinda,
mimarin tüm bina için yaptigi planlari içeren bir kitaplik
varmiscasina). Bir hücredeki “kitapliga” ise, çekirdek
diyoruz. Insanda mimarin planlari 46 cilt tutuyor, diger
türlerde ise bu sayi degisik.
“Ciltler”
ise kromozom olarak adlandiriliyorlar; bunlar mikroskop altinda uzun iplikler
biçiminde gözlenebilirler ve genler de kromozomlar üzerinde dizilmistir. Bir
genin nerede bitip, digerinin nerede basladigina karar verebilmek kolay degil;
aslinda anlamli bile olmayabilir. Neyse ki, bu bölümde göreceginiz
gibi, bizim amaçlarimiz için farketmiyor.
Mimarin
planlari egretilemesini kullanacak ve bilimsel dili bu egretilemenin
terimleriyle, özgürce, karistiracagim. Kromozom yerine “cilt”, gen
yerine de “sayfa” sözcüklerini kullanacagim. Genler arasindaki ayrim, sayfalar
arasindaki ayrim kadar keskin olmamakla birlikte, bu egretileme bize oldukça yol aldiracak.
DNA
molekülleri iki önemli is yaparlar. Birincisi eslenirler,
yani kendilerinin kopyalarini yaparlar. Bu yasamin baslangicindan beri, hiç durmaksizin
süre gelmistir ve günümüzde DNA molekülleri bu iste
gerçekten çok ustalasmislardir. Bir yetiskin olarak, siz, bin kere milyon kere
milyon hücreden olusursunuz ama anneniz gebelige,
mimarin planinin bir ana kopyasini içeren tek bir hücre ile basladi. Bu
hücre ikiye bölündü ve bu iki hücrenin her biri planlarin bir
kopyasini aldi. Birbiri ardisira gelen bölünmeler hücre sayisini 4’e,
8’e,16’ya, 32’ye ve bu sekilde devam ederek milyarlara götürdü.
Her bölünmede DNA planlari aslina sadik kalarak ve çok ender hata
yaparak kopyalandi.
DNA’nin
ikilenmesi, önemli iki isten biri. Peki, DNA gerçekten bir bedeni
yapmak için bir planlar takimiysa, bu planlar nasil gerçeklestiriliyor?
Bedenin dokusuna nasil çevriliyor? Bu bizi, DNA’nin yaptigi ikinci
ise getiriyor. DNA, dolayli olarak, farkli bir tür molekülün -
proteinin- yapimini yönetir. Son bölümde bahsettigim hemoglobin, çok sayidaki
farkli protein moleküllerinden sadece biridir. Dört harfli nükleotid
alfabesi ile yazilmis olan sifreli DNA mesaji, basit bir mekanik
yöntemle baska bir alfabeye, protein moleküllerini heceleyen
aminoasitler alfabesine çevrilir.
Protein
yapimi, bir beden yapimindan çok uzakmis gibi görünüyor, ancak bu dogrultuda
atilan ilk küçük adimdir. Proteinler yalnizca vücudun fiziksel
dokusunun çogunu olusturmakla kalmaz, ayni zamanda, hücre
içindeki tüm kimyasal süreçleri hassas bir denetim altinda tutarak, tam yerinde
ve tam zamaninda bu süreçleri seçmeli bir yöntemle baslatir ya da durdurur. Bu süreçlerin bir
bebek olusumunu nasil gerçeklestirdigi ise, embriyologlari onyillar, belki
de yüzyillar boyunca ugrastiracak bir öykü. Bu bir gerçek.
Genler bedenlerin yapimini dolayli yollardan denetler ve etkileri
kesinlikle tek bir dogrultudadir: Edinilmis özellikler
kalitsal degildir. Yasaminiz boyunca ne kadar bilgi ve akil
edinirseniz edinin, bir damlasi bile çocuklariniza genetik yollarla geçmez. Her
yeni kusak sifirdan baslar. Bir beden, genlerin kendilerini degistirmeden
saklama araçlaridir.
Genlerin
cenin gelismesini denetledikleri gerçeginin evrime iliskin önemi sudur:
Genler, gelecekte yasamlarini sürdürebilmelerinden
sorumludurlar -en azindan kismen-, çünkü yasamaya devam edebilmeleri, içinde yasadiklari ve
yapilmasina yardim ettikleri bedene baglidir.
Genlerde
uzak görüslülük yok; gelecegi planlamiyorlar. Genler yalnizca varlar,
bazi genler digerlerinden daha becerikli ya da degil, ve iste hepsi
bu... Ancak, bir genin uzun ömürlülügünü ya da dogurganligini belirleyen nitelikler eskisi
kadar basit degil.
Geçmis yillarda
-son alti yüz milyon yil içinde- esleyiciler, yasamkalim makinesi teknolojisinde kayda deger basarilar sagladilar:
Kas gibi, yürek gibi... Hele göz birçok kez digerlerinden bagimsiz olarak gelisti. Bundan önce, esleyiciler
olarak, yasam tarzlarinin temel özelliklerini degistirdiler;
eger tartismaya devam edeceksek bunu iyice anlamamiz gerekiyor.
Çagdas bir
esleyici hakkinda kavramamiz gereken ilk sey, çogunlukla sürü halinde yasamasidir.
Bir yasamkalim makinesi, yalnizca tek bir geni degil,
milyonlarcasini tasiyan bir araçtir. Bir bedenin
yapimi öylesine karmasik, öylesine bir isbirligi ürünüdür
ki, bir genin katkisini bir digerinden ayirmak hemen hemen olanaksizdir.
Belirli bir genin, bedenin degisik bölgelerinde birbirinden
farkli etkisi olacaktir. Bedenin belirli bir bölgesi birçok genin etkisi
altindadir ve bir genin etkileri, birçok baska genlerle etkilesime dayanir. Bazi genler, baska gen
kümelerinin islemlerini denetleyen ana genler olarak islev
görürler. Benzetmemizin terimleriyle, planlarin verilen bir
sayfasi yapinin birçok farkli kisimlarina göndermede bulunur; her
sayfa, yalnizca, çok sayida baska sayfalara göndermeler yaparak
anlamini bulur.
Bir insan
bedenindeki insaat planlarinin 46 cilt tuttugunu söylemistim. Aslinda bu, asiri bir basitlestirmeydi;
gerçek oldukça tuhaf... Bu 46 kromozom, 23 kromozom çiftinden olusuyor. Her
hücrenin çekirdeginde dosyalanmis, iki tane 23 ciltlik plan seçenegi var.
Bunlari Cilt la ve Cilt lb, Cilt 2a ve Cilt 2b seklinde,
Cilt 23a ve Cilt 23b’ye kadar adlandiralim. Elbette ki, ciltler için kullandigim ve
daha sonra sayfalar için kullanacagim bu numaralar gelisigüzel
seçildiler.
Her
kromozomu, onlari erbezlerinde veya yumurtaliklarinda gelistiren iki ebeveynimizi birinden aliriz.
Diyelim ki, Cilt la, 2a, 3a, ... babadan, Cilt lb, 2b, 3b, ... ise anadan
gelsin. Uygulamada çok zor ama kuramsal olarak, herhangi bir hücrenizdeki 46 kromozoma
mikroskopla bakip da, annenizden gelen 23 taneyi ve babanizdan gelen 23 taneyi
seçmek olanakli.
Tüm
genler, sürekli olarak, bireysel yasamkalim makinelerinin içinde baglidir.
Genlerimiz, bizlere, döllenme sirasinda paylastirilir ve bu konuda yapabilecegimiz
hiçbir sey yoktur. Yine de, tüm toplumun genleri, uzun dönemde
bir gen havuzu olarak düsünülebilir. Gerçekte de, bu terim
genetikçilerin kullandigi bir teknik terim. Gen havuzu ise yarayan
bir soyutlamadir, çünkü eseylilik genleri dikkatle örgütlenmis bir
biçimde karistirir.
Bir
hücrenin her biri tüm 46 kromozomun tam kopyasini tasiyan iki yeni hücre olusturmak üzere
bölünmesini açikladim. Bu biçimdeki olagan hücre bölünmesine mitoz adi
veriliyor, ancak mayoz olarak adlandirilan bir baska hücre bölünmesi
türü daha var. Mayoz bölünme yalnizca esey hücrelerinin, sperm veya yumurtalarin,
üretiminde gözlenir. Sperm ve yumurtalarin diger hücrelerimizde görülmeyen
bir özelligi var: 46 kromozom yerine, yalnizca 23
kromozom içeriyorlar. Bu 46’nin tam yarisi; eseyli döllenme ile birlestiklerinde
yeni bir birey yapmak için çok uygun! Mayoz, yalnizca erbezlerinde ve
yumurtaliklarda gözlenen özel bir tür hücre bölünmesi. Mayoz bölünmede, ikiserli tam
bir takimdan olusan 46 kromozomlu bir hücre bölünerek, tekli
bir takimdan olusan 23 kromozomlu esey hücrelerini olusturuyor (Kullanilan örnekteki
rakamlar insanlara özgü kromozom sayilaridir.)
23
kromozomuyla sperm, erbezlerindeki olagan 46 kromozomlu hücrelerin mayoz
bölünmesi ile olusur.
Bir
spermdeki herhangi bir kromozom kirk pareli bir bohça, anneden gelen genlerle
babadan gelen genlerden olusan bir mozaiktir.
Iste bu noktada genler için kullandigim sayfa
egretilemesi aksamaya basliyor.
Yapraklari kolayca çikartilabilen ciltte tam bir sayfa eklenebilir,
alinabilir ya da degistirilebilir, ancak sayfanin bir
bölümü için bu geçerli degil. Gen kompleksi belirgin bir biçimde
ayri ayri sayfalara bölünmüs degil; yalnizca nükleotid harflerinden olusmus uzun
bir zincir. Aslinda, protein mesajlarinin yazili oldugu dört
harfli alfabenin aynisi ile yazilmis, PROTEIN ZINCIRI MESAJININ SONU ve PROTEIN ZINCIRI MESAJININ
BASI için özel simgeler vardir.
Bu iki noktalama isareti arasinda da, bir tek proteinin
yapimina iliskin sifrelenmis talimatlar bulunur. Istersek,
bir geni, BASLA ve SON simgeleri arasinda yer alan ve bir protein
dizisi için sifre olusturan nükleotid harfleri dizisi olarak
tanimlayabiliriz. Bu sekilde tanimlanmis bir birim için sistron kelimesi
kullaniliyor, kimileri ise gen sözcügünü sistron ile degisimli olarak
kullaniyor.
Bir
genetik birimin beklenen ortalama yasam süresi nesillerle ifade edilebilir ki,
bu da yillara çevrilebilir. Genetik birim olarak bütün bir kromozomu ele
alacak olursak, yasam öyküsü yalnizca bir nesil
sürer. 8a numarali kromozomunuzu babanizdan aldiginizi düsününüz. Siz olusmadan hemen önce, babanizin
erbezlerinde yaratilmisti. Dünya tarihinde daha evvel
hiç varolmamisti. Babaannenizden ve büyükbabanizdan
gelen kromozom parçalarinin bir araya gelip, mayoz sürecindeki karistirma isleminden
geçmesiyle olustu. Belirli bir spermin içine yerlestirildi;
esi yoktu. Sperm ise, milyonlarca spermden bir tanesiydi, Bu milyonlarca
sperm, koca bir teknecikler ordusu, annenizin içine dogru hep birlikte yüzdüler. Sizin özel
sperm ise (çift yumurta ikizleri olmadiginiz sürece), bu donanma içinde, annenizin
yumurtalarindan birini kendine liman seçen tek sperm oldu; iste
varolmanizin nedeni bu!
Unutmayiniz
ki, bir bireyden olusan nesiller düz bir çizgide
ilerlemezler, aksine dallanirlar. 8a kromozomunuzdaki su özel
kisa birimi atalarinizdan hangisi “yaratmis” olursa olsun, ayni soydan
gelen sizden baska kisiler de vardir. Ikinci
dereceden kuzeninizde de belki ayni genetik birim vardir. Bende de
olabilir. Basbakanda da ve köpeginizde de; yeterince geriye gidersek hepimiz ayni atalari paylasiriz.
Ayrica, ayni küçük genetik birim, sans eseri, birçok kereler bagimsiz
olarak yaratilmis olabilir: Eger birim küçükse, böyle bir
rastlanti hiç de olanaksiz
degil. Ancak, en yakin akrabanizla bile tümüyle ayni bir kromozoma sahip
olma sansiniz çok az. Bir genetik birim ne kadar
küçükse, baska bir bireyde aynisini bulma olasiligi o
kadar artar (Dünya üzerinde kopyalar halinde birçok kez bulunma olasiligi o
kadar fazladir). Daha önceden de varolan alt-birimlerin rastlantisal
olarak çaprazlama yoluyla biraraya
gelmeleri, yeni bir genetik birimi olusturan alisilagelmis yöntemdir. Evrimsel önemi büyük
olan baska bir yol ise, nokta mutasyonlaridir. Bir
nokta mutasyonu, bir kitapta yanlis basilmis tek bir harfe karsilik
gelir. Ender görülür; genetik birim ne kadar uzunsa, bu uzunluk boyunca bir yerlerde bir
mutasyon sonucu degismesi olasiligi da o kadar fazladir.
Uzun-dönemdeki
sonuçlari önemli olan bir baska hata ya da mutasyon ise
ters çevrilmedir. Bir kromozom parçasi iki ucundan da kopar, tepe
taklak döner ve ters dönmüs konumda tekrar kromozoma baglanir. Önceki
benzetmemizin terimleriyle bu, sayfalarin yeniden
numaralanmasini gerektirecektir. Bazen de kromozom bölümleri ters dönmekle
kalmaz, gidip kromozomun tamamen farkli bir yerine baglanir ve hatta tamamen farkli bir
kromozoma da yapisabilirler. Bu, bir sayfa tomarinin bir
ciltten baska bir cilde aktarilmasina karsilik gelir. Bu tür yanlislar
genellikle vahim sonuçlar dogurur ancak bazen de genetik malzeme
parçalari, yakin baglanti olusturarak birlikte iyi çalisivermeye
baslarlar. Belki de, yalnizca birarada iken yararli etki gösterebilecek
iki sistron –bir biçimde birbirlerini kuvvetlendiriyor ya da tamamliyor
olabilirler-, ters çevrilerek biraraya gelirler. Böyle bir durumda,
dogal seçilim yeni “genetik birim” lehine çalisacaktir
ve gelecek kusaklarda yeni birim yayginlasacaktir. Olasidir ki, yillar boyunca, gen
kompleksleri bu gibi yollarla yogun biçimde yeniden ayarlanmis ya
da “yayinlanmistir.”
Genin
parçacik özelliginin bir baska yönü de, ihtiyarlamayisidir;
milyon yasina geldiginde ölme olasiligi 100
yasindakinden fazla degildir. Nesiller boyunca bir bedenden digerine
atlar, kendi amaçlari dogrultusunda ve kendi yöntemleri ile bu
bedenleri yönlendirir, birbiri pesisira, bu ölümlü bedenler
ihtiyarlayip ölmeden onlari terkeder.
Genler
ölümsüzdür, daha dogrusu, ölümsüz yakistirmasina
yaklasabilen genetik varliklardir. Bizler,
dünya üzerindeki bireysel yasamkalim makineleri, yalnizca 10-20 yil
daha yasamayi umabiliriz. Dünyadaki genlerin yasam süresi
ise binlerce, milyonlarca yil ile ölçülmelidir.
Bireysel
bir beden yasadigi sürece baskalarindan yeterli derecede
ayri görünür, ancak bu ne kadar sürüyor ki? Her birey tektir; bir esi yoktur.
Eger her varligin tek bir kopyasi varsa, varliklar
arasinda seçim yaparak evrimi gerçeklestiremezsiniz! Eseyli üreme, esleme degildir. Bir toplulugun baska topluluklarla karismasi gibi,
bir birey de cinsel esi ile kaynasarak döllerini yapar. Çocuklariniz
sizin yarinizdir; torunlariniz ise dörtte biriniz... Birkaç kusak
sonrasi için umabileceginiz en iyi sey, birkaç tanesi sizin
soyadinizi tasiyan, ama hepsi de sizden minik bir parça
-birkaç gen- içeren, çok sayida döl olacaktir.
Bireyler
kararli varliklar degildir; geçicidirler. Iskambil
kagitlarinin dagitilip bir el oynandiktan
sonra, unutulmak için karilmasi
gibi, kromozomlar da karistirilirlar ve unutulurlar. Ama karistirdiktan
sonra kartlar yok olmuyor, hala varlar. Iste, genler de kartlar
gibi. Çaprazlama genleri yok etmiyor, yalnizca eslerini degistiriyorlar ve genler yollarina devam
ediyorlar. Elbette devam edecekler. Onlarin isleri bu! Esleyici olan onlar ve bizse onlarin yasamkalim
makineleriyiz. Amaca ulasildiginda bir kenara konuruz. Genlerse jeolojik
zamanin yerlesik sakinleridir: Genler ölümsüzdür.
Pirlantalar
gibi genler de ölümsüzdür, ama tam da ayni anlamda degil... Bir pirlanta kristali, degismeyecek
bir atom düzeninde varligini sürdürür. DNA moleküllerinin ise bu
tür bir kaliciligi yoktur. Tek bir DNA
molekülünü ele alirsak, yasami oldukça kisadir (Belki de
birkaç ay; bir birey ömründen kesinlikle daha uzun degil).
Ancak, bir DNA molekülü kuramsal olarak, kendisinin kopyalari halinde,
yüzlerce milyon yil yasamaya devam edebilir. Bunun
da ötesinde, ilksel çorbadaki eski esleyiciler gibi, belirli bir genin
kopyalari tüm dünyaya dagilabilir. Aradaki fark ise, çagdas genlerin
yasamkalim makinelerinin bedenleri içinde düzgünce paketlenmis olmalari.
Yaptigim sey, bir
genin tanimlayici özelligi olarak, kopyalarini yaparak ölümsüzlüge yakinlasabilecegini
vurgulamak. Geni tek bir sistron olarak tanimlamak bazi amaçlar için
yeterli, ancak evrim kurami gözönüne alindiginda bu anlami genisletmek
gerek. Ne kadar genisletecegimiz, tanimi ne amaçla yaptigimiza bagli. Dogal
seçilim için uygulanabilir bir birim bulmak istiyoruz. Bunu yapabilmek için,
kullanisli bir dogal seçilim biriminde
olmasi gereken özellikleri saptamakla ise basliyoruz. Bir önceki bölümün terimleriyle,
bunlar uzun ömürlülük, dogurganlik ve aslina sadik kopyalama olarak
saptandi. Bundan sonra, “geni” bu özellikleri tasiyan -en
azindan potansiyel olarak- en büyük birim olarak tanimlariz. Gen, birçok ikili
kopya halinde varolan, uzun yasayan bir esleyici... Sonsuza dek yasamiyor.
Bir pirlanta bile gerçek anlamda sonsuza dek yasamaz ve bir sistron bile çaprazlama
sonucu ikiye bölünebilir. Gen, dikkate deger bir dogal seçilim birimi olarak islev
görmeye yetecek uzunlukta yasayabilecek (potansiyel olarak) denli küçük
bir kromozom parçasi olarak tanimlanir.
Bu
“yeterli uzunluk” ne kadar? Kesin ve aninda verilebilecek bir yanit yok. Bu, dogal
seçilim “baskisinin” ne denli siddetli olduguna baglidir; yani, “kötü” genetik
birimin “iyi” aleli karsisindaki ölüm olasiliginin ne
denli fazla olduguna. Bu, bir örnekten digerine degisebilecek,
niceliksel bir ayrintidir. En büyük, uygulanabilir dogal seçilim birimi -gen- için bu süre
sistron ve kromozomun yasam süreleri arasinda bir yerde.
Gen
düzeyinde, özverili olma kötü, bencillik ise iyi olmalidir. Bu özveri ve bencillik
tanimlarimizin dogal bir sonucu... Genler, yasamda
kalabilmek için, alelleriyle dogrudan bir mücadele içindedirler; gen
havuzundaki alelleri, gelecek kusaklarin kromozomlarindaki yerler için
rakip durumundadirlar. Gen havuzu içinde yasamini alelleri pahasina sürdürecek
biçimde davranan herhangi bir gen, tanim geregi, yasamda kalacaktir. Gen bencilligin temel
birimidir.
GEN MAKINESI
Yasamkalim
makineleri, genleri rakiplerinin kimyasal saldirilarindan ve moleküllerin gelisigüzel bombardimanlarinin zararlarindan koruyan edilgen kaplar olarak isr;ebbiarsladila
çesit duvar saglamaktan öte bir
fonksiyonlari da pek yoktu. Ilk günlerde, çorba içinde bol bulunan
organik moleküllerle “beslendiler”. Günes isiginin enerjisiyle yüzyillar
boyunca çorba içersinde yavas yavas birikmis olan organik besin bittiginde ise,
bu rahat hayat sona erdi. Yasamkalim makinelerinin ana dallarindan birisi -simdi onlara bitkiler diyoruz- günes isigini dogrudan kullanarak basit moleküllerden karmasik
moleküller yapmaya basladi; bu karmasik moleküller ilksel çorbadaki sentez
süreçlerini çok daha yüksek hizlarda yürütebiliyordu. Hayvanlar dedigimiz baska bir
dal ise, bitkilerin kimyasal emeklerini nasil kullanabileceklerini “kesfetti”:
Onlari yiyerek ya da baska hayvanlari yiyerek... Her iki ana
yasammakinesi dali da, kendilerine ait yasam tarzlari içinde verimliliklerini
artirmak için durmaksizin yeni ve ustalikli hileler evrimlestirdiler;
yeni yasam biçimleri durmadan gelisti. Her biri yasamini kazanmak için özel bir yol
seçerek uzmanlasan ve mükemmellesen alt- dallar ve alt-alt-dallar olustu:
Denizde, topragin üstünde, havada, yeraltinda, agaçlarda,
baska canlilarin içinde... Bu alt-dallanmalar, bugün bizi bunca etkileyen
uçsuz bucaksiz bitki ve hayvan çesitliligine yol açti.
Hem
hayvanlar hem de bitkiler çok-hücreli gövdeler biçiminde evrimlestiler; öyle
ki tüm genlerin eksiksiz kopyalari bu gövdelerde her hücreye dagitilmisti. Bu
evrimlesmenin ne zaman, neden ya da kaç kez bagimsiz
olarak gerçeklestigini bilmiyoruz. Kimileri bedeni bir
hücreler kolonisi olarak tanimlayip, bir koloni egretilemesi kullaniyorlar: Bense bedeni
bir genler kolonisi, hücreyi ise genlerin kimya endüstrileri
için uygun bir çalisma birimi olarak düsünmeyi yegliyorum.
Gen
kolonisi olabilirler, ancak bu bedenlerin davranislariyla kendilerine özgü bir
bireysellik kazandiklari tartisilmaz. Bir hayvan, uyumlu bir bütün
halinde hareket eder. Ben kendimi bir birim gibi hissediyorum, bir koloni gibi
degil. Bu beklenmesi gereken bir sey. Seçilim, digerleri ile isbirligi yapabilen genlerin lehine çalisir. Az
bulunan kaynaklar için yapilan bu yirtici yarismada, bir baska deyisle diger yasamkalim makinelerini yemek için yapilan bu
amansiz kavgada, baskalari tarafindan yenmemek için,
ortak beden içinde kargasa yerine merkezi bir düzenlemeye prim
verilmis olmali. Günümüzde, genlerin bu karsilikli ve
karmasik evrimlesmeleri öyle bir düzeye gelmistir ki,
bir yasam makinesinin komünsü yapisi gözden
kaçmaktadir. Birçok biyologun bu fikrimi kabullenmeyecegini ve
karsi çikacagini biliyorum.
Öyle
görünüyor ki, yasamkalim makineleri mil dirsegi ve
delikli karta hiç yüzvermemisler; devinimlerini zamanlamak için
kullandiklari alet, temel isleyisi çok farkli olmasina karsin, bir
bilgisayara daha çok benziyor. Biyolojik bilgisayarlarin ana biriminin
-sinir hücresi ya da nöron- iç isleyisi hiç de transistöre benzemiyor.
Aslinda nöronlarin birbirleri ile iletisim kurduklari sifre,
dijital bilgisayarlarin atim sifrelerine bir parça benziyor, ancak bir
nöron transistörden çok daha fazla gelismis bir veri-islemci birimi. Diger bilesenlerle yalnizca üç baglanti yapmak
yerine, tek bir nöron binlerce baglanti yapabilir. Nöron transistörden
daha yavastir; ancak son yirmi senedir elektronik endüstrisini
yönlendiren minyatürlestirme egilimi dogrultusunda çok daha öte
noktalara ulasmistir. Bunu göstermek için insan beyninde on
bin milyon civarinda nöron oldugu gerçegini öne sürebiliriz; oysa bir
kafatasinin içerisine yalnizca birkaç yüz transistör sigdirabiliriz.
Bitkilerin
nörona gereksinimleri yok, çünkü ortalikta dolasip durmuyorlar. Fakat hayvan gruplarinin
birçogunda nöron görüyoruz. Belki de nöron, hayvanlarin
evrim sürecinde erken “kesfedilmis” ve tüm gruplara kalitimla aktarilmistir, ya
da birbirinden bagimsiz bir biçimde tekrar tekrar kesfedilmistir.
Nöronlar,
temelde, diger hücreler gibi bir çekirdegi ve
kromozomlari olan hücrelerdir. Ancak hücre duvarlari uzun, ince,
tel-benzeri uzantilar seklindedir. Genellikle, nöronun akson adi verilen tek bir uzun “teli” vardir. Aksonun kalinliginin mikroskopik olmasina karsin, uzunlugu
birkaç metre olabilir: Örnegin birçok akson, tek baslarina,
bir zürafanin boynunu bir uçtan diger uca katedebilir. Aksonlar, genellikle,
sinir adini verdigimiz kalin, çok-telli kablolar
biçiminde biraraya gelerek demetler olustururlar. Sinirler bedenin bir bölümünden
digerine telefon hattinin kablolari gibi uzanir ve mesajlari tasirlar. Diger
nöronlarin aksonlari kisadir ve yogun bir sinir dokusu olan sinir dügümlerinde
bulunurlar; eger nöron çok büyükse beyinde yer alir. Beynin islevi
bilgisayarlarin islevine benzetilebilir; her iki makine de
depolanmis bilgilerine basvurarak karmasik girdilerin çözümlemesini yaptiktan
sonra, karmasik çiktilar olustururlar.
Beynin,
yasamkalim makinelerinin basarisina yaptiklari asil katki,
kaslarin kasilmalarini denetleme ve düzenleme yoluyla olur. Bunu
yapabilmek için gereksindikleri sey kaslara giden motor sinirler
adini verdigimiz kablolardir. Ancak, bu sistemin
genlerin etkin korumasini saglayabilmesi için, kas kasilmalarinin zamanlanmasinin
dis dünyadaki olgularin zamanlanmasi ile iliskili olmasi gerekir. Çene
kaslarinin yalnizca çenede isirilmaya deger birseyler oldugunda kasilmasi, bacak kaslarinin yalnizca
kaçilacak veya yakalanacak birseyler oldugunda kosma düzenine geçmesi önemlidir. Bu
nedenle, dogal seçilim, dis dünyadaki fiziksel
olgulari nöronlarin atim sifrelerine çeviren cihazlar olan duyu
organlari ile donanmis hayvanlarin lehine çalismistir.
Beyin duyu organlarina -gözler, kulaklar, tat tomurcuklari, vs.-, duyu sinirleri
dedigimiz kablolarla baglanmistir. Duyu sistemlerinin çalisma sekilleri sasirticidir. Çünkü en
iyi ve en pahali insan yapisi makinelerden çok daha karmasik desen
tanima becerileri gelistirmislerdir; aksi takdirde, sekreterlerin
yerini konusmalari taniyabilen ya da el
yazisini okuyabilen makineler alirdi. Ancak göründügü kadariyla
insanlar daha uzun bir süre sekreterlik yapmaya ve sekreter kullanmaya devam
edecekler.
Genler de
yasamkalim makinelerinin davranislarini denetlerler; dogrudan
kuklalari oynatan ipleri kullanarak degil, bilgisayar programcisi gibi dolayli
yollarla. Yapabildikleri tek sey önceden herseyi
hazirlamaktir; bundan sonra yasamkalim makinesi kendi basinadir ve
genler yalnizca içeride oturup beklerler.
Karmasik bir
dünyada öngörülerde bulunmak bir sans isidir. Bir yasamkalim makinesinin alacagi her
karar bir kumardir ve beyni önceden programlayarak genelde
sonuç verecek kararlar almasini saglamak da genlerin isidir.
Evrim kumarhanesinde kullanilan fisler ise yasamkalimdir: Kesinlikle konusmak
gerekirse, burada genin yasamda kalmasi olarak ifade edilen seyin,
daha çok bireyin yasamda kalmasi olarak anlasilmasi mantikli bir
yaklasim olacaktir. Su içmek için kuyuya gittiginizde,
kuyu kenarinda gizlenerek av bekleyen ve yasamini bu sekilde
sürdüren avcilar tarafindan yenme riskiniz artar; kuyuya gitmezseniz
susuzluktan ölürsünüz. Ne tarafa dönerseniz dönün risk vardir ve genlerinizin
uzun dönemde yasama sansini artiran
kararlari vermeniz gerekir. Belki de izlenecek en iyi yol, iyice susayana
kadar beklemek, sonra da gidip uzun süre yetecek kadar çok su içmektir. Böylece
su kuyusuna gidip gelme sayisini azaltmis olursunuz, ama bu durumda da kuyudan
su içerken basinizi uzun süre egik tutmak zorunda kalirsiniz. Baska bir
seçenekse, sik sik ve az su içmek olabilir; kuyunun yanindan kosarken
hizla, küçük yudumlar alinabilir. Hangisinin en iyi kumar stratejisi oldugu,bir
sürü karmasik unsura baglidir. Önemsiz sayilamayacak
unsurlardan biri ise, avcinin avlanma aliskanliklaridir; avci açisindan bakildiginda, bu
da en verimli olacak biçimde evrimlesmistir. Olasiliklarin
tartilmasi gerekir. Ancak, elbette ki, hayvanlarin bu
hesaplari bilinçli olarak yaptiklarina inanmamiz gerekmiyor; inanmamiz
gereken tek sey, genleri dogru kumari oynayabilecek beyni yapmis olan
hayvanlarin yasamda kalma sanslarinin
daha fazla olmasi ve böylelikle de ayni geni çogaltabilmeleri.
Ortaya
çikarttigi sorunlar ne olursa olsun, bu öykünün
amaçlari çerçevesinde, bilinç, yasamkalim makinelerinin asil efendilerinden
-genlerden- özgür karar vericiler olma yolundaki evrimsel egilimin
doruk noktasi olarak düsünülebilir. Beyin yalnizca yasamkalim
makinesinin günlük islevinin yürütülmesini yönetmiyor;
ayni zamanda gelecegi tahmin etme ve buna uygun hareket etme
yetenegini de kazandi. Hatta, genlerin yazdiklarina da karsi çikiyor. Örnegin,
mümkün olan en fazla sayida çocuk yapmayi reddediyor. Görecegimiz
gibi, bu açidan insan oldukça kendine özgü.
Bütün
bunlarin bencillik ya da özverili olma ile ne ilgisi var? Olusturmak
istedigim düsünce su: Genler, hayvan davranisini -ister
bencil ister özverili olsun- yalnizca dolayli yollardan denetler,
ancak bu yine de çok güçlü bir denetimdir. Genler, yasamkalim
makinelerinin ve onlarin sinir sistemlerinin yapimini belirleyerek davranislari etkilerler.
Ancak, ne yapilacagina iliskin anlik kararlari sinir sistemi
alir. Asil politikayi çizenler genlerdir; beyin ise yürütme islevini
yerine getirir. Ama beyin gelistikçe, ögrenme ve ögrenme
için simülasyon yapma gibi hileleri kullanarak asil politika kararlarinin
gittikçe daha fazlasini üstlenmektedir. Bu egilimin mantiksal sonucu, genlerin yasamkalim
makinelerine tek bir genel politika talimati vermeleri olacaktir:
Bizi canli tutmak için, ne gerekiyorsa yapin. Henüz hiçbir tür bu noktaya ulasamadi.
Genin
davranisi etkilemesine yol açan, ceninle ilgili
nedenlerin kimyasal zinciri hakkinda en ufak fikrimiz olmasa da, “belirli
bir davranisin geni” oldugundan rahatlikla söz edebiliriz. Bu
nedenler zincirinin ögrenmeyi bile içerdigini
farkedebiliriz.
Genler
usta programcilar ve kendi canlarini kurtarmak için programliyorlar. Yasamkalim
makinelerinin karsilastigi tüm tehlikelere karsin,
yaptiklari programin kopyalama islemindeki basarisi ile yargilaniyorlar ve hakim,
yasam kavgasi mahkemesinin acimasiz hakimi.
Bir yasamkalim
makinesi bir baska yasamkalim makinesinin davranisi ya
da sinir sisteminin içinde bulundugu durumu etkiliyorsa, onunla iletisim kurdugu
söylenebilir.
Ne zaman
bir iletisim sistemi evrimlesse, birileri bu sistemi
kendi çikarlari için kullanmaya çalisir. Evrime, “türün iyiligi” açisindan
bakmak üzere yetistirilmis olan bizler, dogal
olarak, yalanci ve sahtekarlarin farkli türlerden oldugunu düsünürüz:
Avcilar, av, asalaklar, vs... Oysa, farkli bireylerin
genlerinin çikarlari farklilasmaya baslar baslamaz, yalan, aldatmaca ve iletisimin
bencilce kullaniminin ortaya çikmasini beklemeliyiz; bu
ayni türün bireylerini de içerir. Hatta görecegimiz gibi, çocuklarin
anababalarini kandirmasini, kocalarin eslerini aldatmasini ve kardesin kardese yalan
söylemesini bile beklemeliyiz
SALDIRGANLIK:
BENCIL MAKINE ve KARARLILIK
Bir yasamkalim
makinesi için, baska bir yasamkalim makinesi (kendi çocugu ya da
baska bir yakin akrabasi olmayan) çevresinin bir parçasidir;
tipki bir kaya veya nehir veya bir yiyecek parçasi gibi.
Ayni türün yasamkalim makineleri birbirlerinin yasam
sinirlarini daha dogrudan ihlal etmeye yatkindirlar.
Bunun çesitli nedenlerinden biri su: Bireyin kendi türünden bir popülasyonun
yarisi potansiyel eslerdir ve bu
bireyin çocuklarinin çaliskan ve kullanilmaya yatkin potansiyel
ana/babalaridir. Baska bir neden de, ayni türün üyelerinin,
birbirlerine benzer bireyler olarak, genleri ayni cins bir çevrede ve ayni yasam
tarzi içersinde koruyan makineler olarak, yasam için gerekli tüm kaynaklar karsisinda dogrudan dogruya
rakip olmalaridir.
MEMLER:
YENI ESLEYICILER
Buraya
kadar insandan özellikle söz etmedim ancak kasitli olarak disarda da
birakmadim. “Yasamkalim makinesi” terimini
kullanmamin nedeni, kismen “hayvanlar” sözcügünün bitkileri ve bazilarinin kafasinda da
insanlari konu disi birakacagi. Ilk bakista, öne sürdügüm savlar, evrimlesmis herhangi bir varliga
uygulanabilir nitelikte. Eger bir tür disarda birakilacaksa, bunun çok iyi
nedenleri olmali. Kendi türümüzün essiz oldugunu düsünmek için iyi nedenlerimiz var mi?
Yanitin evet olduguna inaniyorum.
Insanin siradisi olan yönleri tek bir
sözcükle özetlenebilir: “Kültür”. Bu kelimeyi züppece degil, bir
bilim adaminin kullandigi anlamda kullaniyorum.
Atesli bir
Darwin taraftariyim, ancak Darwinciligin bir genin dar kapsami ile
sinirlandirilamayacak denli büyük bir kuram oldugunu düsünüyorum. Öne sürecegim
sava gen sadece bir analoji olarak girecek.
Peki,
sonuç olarak, nedir genleri böylesine özel yapan? Yanit, esleyici
olmalari. Fizik yasalari, tüm erisilebilir evren de geçerlidir. Biyolojide
de, benzer evrensel geçerliligi olan ilkeler var mi? Astronotlar uzak
gezegenlere yol aldiklari ve yasam aradiklarinda, düsünemeyecegimiz
kadar tuhaf ve dünya-disi yaratiklar bulmayi bekleyebilirler.
Fakat, nerede bulunursa bulunsun ve kimyasinin temelleri ne olursa olsun, tüm
canlilar için dogru olacak birseyler var mi? Kimyasi karbon yerine
silisyum veya su yerine amonyak üzerine temellenmis yasam biçimleri varsa, -100 derece
santigratta kaynayip ölen yaratiklar bulunursa, kimya ile iliskisi
olmayip, elektronik yankilamali devreler üzerine temellenmis bir
yasam biçimi kesfedilirse, hala tüm canlilar için dogru olacak
genel ilkeler olabilir mi? Bilmiyorum, ancak bu konuda bahse girecek olsaydim.
Parami tek bir temel ilkeye yatirirdim. Bu, tüm canlilarin, eslenebilen
varliklarin ayrimsal biçimde yasamda kalabilmesiyle evrimlestigi ilkesi.
Gen -DNA molekülü-, kendi gezegenimizdeki eslenebilen varlik. Baskalari da
olabilir. Eger varsa, belirli bazi kosullarin saglanmasi sartiyla, kaçinilmaz olarak evrimsel bir
sürece temel olusturacaklardir.
Baska esleyici
türleri ya da buna bagli baska evrim çesitleri bulmak için uzak dünyalara
mi gitmemiz gerekiyor? Ben, bizim gezegenimizde, son zamanlarda, yeni bir
tür esleyici ortaya çiktigini düsünüyorum. Hemen yanimizda, yüzümüze
bakiyor. Henüz çocukluk çaginda, ilksel çorbasinin
içinde çalkalanip sürükleniyor; yine de soluk soluga olan eski genimizi arkada birakan bir
evrimsel degisim hizina. ulasti bile.
Bu yeni
çorba, insan kültürünün çorbasi. Yeni esleyici içinse bir ad bulmamiz gerek; bir
kültürel iletim birimi ya da bir taklit birimi düsüncesini
tasiyan bir isim... “Mimeme” bu is için uygun bir Yunanca kök. Fakat
ben, bir parça “gen” sözcügüne benzeyen tek heceli bir sözcük
istiyorum. Mimeme sözcügünü mem olarak kisaltacagim için
klasikçi dostlarimin beni affedecegini umuyorum. Eger bir teselli
olabilecekse, “bellek” ile ya da Fransizca memê (kendi) ile baglantili oldugu düsünülebilir. “Cream” sözcügü ile
uyumlu olacak biçimde okunmalidir.
Ezgiler,
fikirler, sloganlar, giyside moda, çanak çömlek yapim yollari, kemer yapimi mem
örnekleridir. Tipki genlerin sperm ya da yumurtalar yoluyla bir bedenden digerine
atlayarak gen havuzunda çogalmalari gibi, memler de, genis anlamda
taklit denilebilecek bir süreç yoluyla, bir beyinden digerine
ziplayarak kendilerini gen havuzunda çogaltirlar. Bir bilim adami güzel bir
düsünce duydugunda ya da okudugunda, bunu arkadaslarina ve ögrencilerine aktarir. Yazilarinda ve
derslerinde bundan söz eder. Bu düsünce tutunursa, beyinden
beyine yayilarak kendini çogalttigi söylenebilir. Çalisma arkadasim N.K.
Humprey bu bölümün ilk taslaklarindan birini okudugunda gayet güzel bir özet yapti: “....
Memlere canli yapilar olarak bakilmalidir; yalnizca egretileme olarak degil, teknik olarak da. Benim
kafama üretken bir fikir sokarsan, beynimi konukçu olarak kullanmis olur
ve onu memin çogalmasi için bir araç haline
getirmis olursun. Tipki bir virüsün konukçu hücrenin
genetik mekanizmasini kullanmasi gibi. Bu yalnizca bir konusma
tarzi degil. Bir mem -diyelim ki, `ölümden sonraki yasama
inanma’ memi, milyonlarca kez, tüm dünyadaki bireylerin sinir sisteminde
bir yapi olarak, fiziksel olarak gerçeklesir ”
Temelde,
biyolojik olgulari gen avantaji ile açiklamaya çalismanin bizim için iyi bir politika
olmasinin nedeni, genlerin esleyiciler olmasi. Ilksel çorba
moleküllerin kendi kopyalarini yapabilecegi kosullari saglar saglamaz, esleyiciler yönetimi ele alir. Üç bin milyon
yildan beri, DNA, dünya üzerindeki sözünü etmeye deger tek esleyici oldu. Ancak bu, hep tekel olacagi anlamina
gelmiyor. Yeni bir cins esleyicinin kendi kopyalarini yapabilecegi kosullar olusur olusmaz, yeni esleyiciler yönetimi ellerine alirlar
ve kendi evrimlerini baslatirlar. Bu yeni evrim bir kez basladiktan
sonra, hiçbir biçimde eskisine bagli olmayacaktir. Eski gen-seçmeli
evrim, beyinleri yaparak ilk memlerin dogacagi “çorbayi” sagladi.
Kendini kopyalayan memler bir kez olustuktan sonra, çok daha
hizli gerçeklesen kendi evrimleri basladi. Biz
biyologlar genetik evrim düsüncesini öylesine benimsemisiz ki,
bunun olasi evrim türlerinden yalnizca bir tanesi oldugunu unutuyoruz.
Dünya
kültürüne bir katkida bulunursaniz; iyi bir fikriniz varsa; bir ezgi
bestelerseniz; bir atesleme bujisi icat ederseniz; bir siir
yazarsaniz... Iste, genleriniz ortak havuzda eriyip
gittikten çok sonra bile, bunlar bozulmaksizin yasamaya devam edecektir. G.C. Williams’in
dedigi gibi, günümüzde, Socrates’tan bir veya iki gen kalmistir, ya
da hiç kalmamistir; kimin umurunda ki? Socrates’in,
Leonardo’nun, Copernicus’in ve Markoni’nin mem kompleksleri güçlerini
kaybetmeksizin hala yasiyor.
Insanoglunun bir baska özelligi de -büyük olasilikla-
has, çikarsiz, gerçek özverisi. Böyle oldugunu umuyorum ama bunu tartismayacagim ve
olasi memsel evrimi üzerine spekülasyonlar yapmayacagim.
Vurgulayacagim nokta su: Ise karanlik tarafindan baksak da, insan
bireylerinin temelde bencil oldugunu varsaysak da, bilinçli öngörümüz
-gelecegi düssel olarak öykünme yetenegimiz-
bizi kör esleyicilerin bencil asiriliklarin en kötüsünden kurtaracaktir.
En azindan bizim, yalnizca kisa-dönemli bencil çikarlar yerine
uzun-dönemli çikarlari yegleyebilecek beyinsel donanimimiz var. Biz,
bir “güvercinlerarasi anlasmanin” uzun-dönemli
yararlarini görebiliriz. Biz, biraraya gelip, bu anlasmaya islerlik
kazandiracak yöntemleri tartisabiliriz. Bizim dogumda devraldigimiz bencilgenleri yenebilecek gücümüz
var. Ve gerekirse, bize asilanmis olan bencilmemleri de yenebiliriz.
Has, çikarsiz özveriyi bilinçli olarak büyütecek, besleyecek
yollari bile tartisabiliriz biz; dogada asla yeri olmasa, tüm dünya tarihinde
asla varolmamis bile olsa... Çünkü gen makineleri olarak yapilmis ve
mem makineleri ile yetistirilmis olsak da, bizim yaraticilarimiza karsi çikacak
gücümüz var. Biz, dünya üzerinde yalnizca biz, bencil esleyicilerin
tiranligina karsi isyan edebiliriz.