ERGENEKON ÖTESI TÜRK MILLIYETÇILIGI

ERGENEKON ÖTESI TÜRK MILLIYETÇILIGI

Fevzi BOZKURT
Felsefe


Milliyetçilik ideolojisi etrafinda genis bir kitle bulunmaktadir. Sosyal çevrede gelisen milliyetçilik planlari, bilimsel çevrede de yeni akil kazandirmaktadir. Özellikle toplumda, günlük iliskilerde ortaya çikan milliyetçi ve irkçi çatisma­lar, sorunlari çok daha karmakarisik hale getirmektedir. Tüm bu gelismeler sonucunda milliyetçilik gerçegini derinden tahlil etmeyi zo­runlu hale getirmistir.
 
Tüm insanligi büsbütün saran milliyetçilik ve etnik köken tartismalari insanlari birbirinden ayiran, ortak noktalarini yok eden, insanlar arasina ayrisma tohumu eken bir ideolojik düsüncedir. Bu sorun yüzyillardir degisik sifatlara bürünerek hep kendini kamufle etmeyi basarmistir. Tarih boyunca, ulus devletlerin destegiyle kapsamli bir çalisma olarak varligini korumayi basardi. Toplumsal dünya ise kisir bir ideoloji etrafinda toplandi.
 
Tarih içinde gerek devlet eliyle, gerek çesitli dis güçlerin destekleriyle milliyetçilik ve irkçilik kiskirtilmaya çalisilmistir. Hep dillerinde Türkiye Türklerindir sözü dolaniyordu. Bu tarzdaki düsünceler Türklügün kutsal bir makam oldugunu o makama ise erismenin o kadar kolay olamayacagini düsünüyorlardi. Belki de bütün dünyaya maglup olmanin ve imparatorlugu kaybetmenin acilarinin derin tepkilerini bu sekilde gösteriyorlardi. Insanlarimiz yüzyillardir ayni topraklar üzerinde kardesçe ve baris içinde yasadi, hiç bu tür sorunlar ile karsi karsiya gelmedi. Bunun en güzel örnegini atalarimiz 600 yil huzur içinde bir hayat sürerek tüm dünyaya göstermislerdir. Günümüzde dünya toplumunda milliyetçiligin etrafinda yogun tartismalar devam etmektedir. Bunlarin en belirgin nedenlerinden bir tanesi de, tüm dünyada çok farkli bölgelere dagilan milliyetçi ve irkçi çatismalarin varligindandir. Bu çatismalarin sonucunda yüzlerce insanimiz hayatini kaybetmekte, çok daha fazla insan ise kendi yasadiklari ve büyüdükleri, tüm hatiralarinin oldugu dünyalarindan göç etmeye zorlan­mis olmalaridir.                                                       
Milliyetçilerinin iddia ettigi gibi ideolojik kaynaklari Göktürklere, orta Asyaya dayanmaz. Basbayagi bir modern ideoloji olarak Fransiz ihtilali ile birlikte gündeme gelmis ve "Devlet-i Aliyeyi nasil kurtaririz" sorusuna cevap aramak için ortaya çikmistir, ne yazik ki sonucu amacindan farkli olmustur. Türk milliyetçiligi, tarihin ve günümüzün, devlete tapan, kamusal alani yücelten, bürokrasiyi halkina yeg tutan devletçi anlayisin bütün zihinsel verilerini, Türk milliyetçiligi ve köylülük ideolojisi el ele vererek kodlamistir. Türk milliyetçiligi ayni topraklar üzerinde yasayan insanlarin yine ayni vatanin menfaatlerini korumasi üzerine kurulmustur. Fakat zaman içerisinde bu amaç kötü niyetli insanlar tarafindan bir silah olarak kullanilmis ve amacindan saptirilmistir.
 
Degisen dünya sartlarina milliyetçilikte ayak uydurdu ve zamanla degisime ugradi. Bu degisimi Post-Türkçülük adiyla tanimlayabiliriz. Köklü bir degisimin isaretlerini devlet siyaseti olarak kullanilan, milliyetçilik kavrami bu degisimle de son bulmustur. Son yillarda gelisen Türkiye sartlarinda farkli kültürel çogulculugun ve farkli­likla yasama arayislarinda uyumlu davranmaya yönelebilen yepyeni bir Türkiye döneminin baslayacaginin en belirgin isaretleriydi bunlar. Bu dönemden sonra artik Türkçülük devlet ideolojisi degildi. Devletin halk üzerindeki baskisi artik giderek gücünü kaybetmeye baslamisti. Bu esitligin ayak sesleriydi. Artik insanlara zorla “Türkçe Konus baskisi yada zorunlu göç… gibi sindirme politikalari tarihe karisacakti. Bundan sonra Türkçülük siyaseti toplumdan elini ayagini çekmeliydi, yoksa iç savas ve kargasalardan kurtulmanin önüne geçilemeyecekti. Kafalarda kaliplasmis olan Türkiye Türklerindir, Türk olmayanlar Gayri-Müslimlerden olusmaktadir.” düsüncesi silinmeliydi, yoksa gelisimden söz etmek mümkün degildi. Küresellesen dünyada atalarimizdan bizlere kalan bu siyasal miras büyük restlesmelerle ve çekismelerle karsi karsiya kalmaktaydi. Bunlarin en basinda Kürtlerin istekleri gelmektedir. Bu istekler terör örgütünün de istahini kabartarak, terör olaylarini tetikleyerek içinden çikilamaz bir hale geldi. Bunun yaninda terörizm ve çatis­malar kendi faaliyetlerinin neticesinde, bütünleserek ve etnik isteklerinin de varligi büyük önem tasimaktadir. Türkiye’de yaklasik 50 yili asan bir zaman dilimi içinde küçük çapli bir iç savas yasamaktadir. Bu iç savasin en bü­yük temelini Türklestirme çabalarina meydan okumak olarak söylememiz gayet mümkündür. Terör ve çatismalar sonucunda ailelerde parçalanmalar, büyük göçler ve bölgeler arasinda anlasmazlik, savas ekonomisinin büyük giderleri, çetelesme­lerden (Susurluktan, Yüksek Ova Çetesinden ve son olarak Ergenekondan) ve millet düsüncesinin çatlamasi riski ile karsi karsiya kalmasi gibi çok büyük problemler ortaya çikmaktadir.
 
Tüm bu problemlerin çözülebilmesi için dev­let siyasal tiryakiligini, sartlandigi ideolojisini ve kutsal saydigi yargilarini konusmaya açarak böylelikle kocaman bir degisime ugramaktadir.
 
Bunlarin sonunda tüm kültürel farkliliklar, etnik kimlikler kabul görür bir hal almaya basliyor. Türkçülük siyaseti de terk edilmeye çalisiliyor, sonucunda ise Türklügü daha makul ve mantikli bir seviyeye götürmekte veyahut sinirini daha da genisletmektedir. Post-Türkçülük degisimin mimaridir, küresellesen dünyada kendi alanini var edebilme çabasi içinde olan ve Türk milliyetçiligine yeni seviye katan bir olgudur. Bu yeni düzende farkliliklar zenginliktir anlayisi benimsetilmeye çalisilmaktadir. Farkli etnik kökenler, farkli kimlikler, farkli düsünceler bir arada düsünülebilir bir hale gelmektedir. 
 
Tüm bunlar Türk milliyetçiliginin kitalar ötesi bir kültürel meydan okumayla yan yana gelmesidir. Milliyetçilik tüm yeni gelismeleri bir parçalanma, bölünme ya da isgal olarak görür hale geldi.  Milliyetçilik olgusu Çanakkale savasinda da ülkenin isgal altinda oldugunu bu sebepler neticesinde kurtulmasi gerektigini söyleyerek kendisine bir tutar bir kol bulmustur. Post-Türkçülük, mil­liyetçiligin devletlerin siyasetinden çikartilmasi ve toplum içerisinde çesitli kitlelerin, STK'larin ve partilerin siyaseti haline dönüsmesidir. Türkçülügün kamusal alanlardan sivil toplumsal alanlara tasinmasidir. Post-Türkçülük, Türkçülügün siyasetteki hükümranliginin sonunu anlatmaktadir. Bunlar, Türklügün sonu oldugunu Ifade etmez. 
 
Türk­çülügün sonu ile Türklügün sonu geldigi anlami çikmaz. Çünkü Türkçülük ile Türklük ayni anlamlara gelmemektedir. Islam­cilik ve Islam nasil farkli gerçeklerse, Türkçülük ve Türklük de farksiz biçim birbirlerinden ayrismaktadirlar. Türkler tarih içerisinde birbirlerinden çok farkli siyasetleri kabullenmislerdir. Son yüzyillarda dahi Islamcilik, Baticilik ve Türkçülük bunlarin ortasinda yer aliyordu. Ancak Türkçülük üstün bir siyaset biçimi olarak devlet tarafindan uzunca yillar benimsenebildi. Ulus devletin en temel ideolojilerinden biri olmayi basardi
 
Günümüzde Türkçülük politikasini benim­semeyen Türkler daha çogunluktadirlar. Bu sebeple Türkler ve Türkçülük politikasinin birbirlerinden farkli parçalar, gerçekler ve varliklar olduklarini unutmamak gerekmektedir. Ulus devletlerin Türk­çülük politikasini terk etmesi, yalniz birakmasi Türklerin sonu manasina gelmez. Sadece ve sadece devletin ve Türklerin yeni bir politika biçimine dönüstüklerini göstermektedir.

Benzer Kitaplar