Milliyetçilik ideolojisi etrafinda genis bir kitle bulunmaktadir. Sosyal çevrede gelisen milliyetçilik planlari, bilimsel çevrede de yeni akil kazandirmaktadir. Özellikle toplumda, günlük iliskilerde ortaya çikan milliyetçi ve irkçi çatismalar, sorunlari çok daha karmakarisik hale getirmektedir. Tüm bu gelismeler sonucunda milliyetçilik gerçegini derinden tahlil etmeyi zorunlu hale getirmistir.
Tüm
insanligi büsbütün saran milliyetçilik ve etnik köken tartismalari insanlari birbirinden ayiran, ortak noktalarini yok eden, insanlar arasina ayrisma
tohumu eken bir ideolojik düsüncedir. Bu sorun yüzyillardir degisik sifatlara bürünerek hep kendini kamufle
etmeyi basarmistir. Tarih boyunca, ulus
devletlerin destegiyle kapsamli bir çalisma
olarak varligini korumayi basardi. Toplumsal dünya ise kisir bir ideoloji etrafinda
toplandi.
Tarih
içinde gerek devlet eliyle, gerek çesitli
dis güçlerin destekleriyle
milliyetçilik ve irkçilik kiskirtilmaya çalisilmistir. Hep dillerinde “Türkiye Türklerindir” sözü dolaniyordu. Bu tarzdaki düsünceler Türklügün kutsal bir makam oldugunu
o makama ise erismenin o kadar kolay
olamayacagini düsünüyorlardi. Belki de bütün dünyaya maglup
olmanin ve imparatorlugu kaybetmenin acilarinin derin tepkilerini bu sekilde
gösteriyorlardi. Insanlarimiz yüzyillardir ayni topraklar üzerinde kardesçe ve baris içinde yasadi, hiç bu tür sorunlar ile
karsi karsiya gelmedi. Bunun en güzel örnegini
atalarimiz 600 yil huzur içinde bir
hayat sürerek tüm dünyaya göstermislerdir.
Günümüzde dünya toplumunda milliyetçiligin
etrafinda yogun
tartismalar
devam etmektedir. Bunlarin en
belirgin nedenlerinden bir tanesi de, tüm dünyada çok farkli bölgelere dagilan milliyetçi ve irkçi çatismalarin varligindandir. Bu çatismalarin sonucunda yüzlerce insanimiz hayatini kaybetmekte, çok daha fazla insan ise
kendi yasadiklari ve büyüdükleri, tüm hatiralarinin oldugu dünyalarindan göç etmeye zorlanmis
olmalaridir.
Milliyetçilerinin
iddia ettigi gibi
ideolojik kaynaklari Göktürklere, orta
Asya’ya dayanmaz. Basbayagi bir modern
ideoloji olarak Fransiz ihtilali
ile birlikte gündeme gelmis ve
"Devlet-i Aliye’yi nasil kurtaririz" sorusuna cevap aramak için ortaya çikmistir, ne yazik ki sonucu
amacindan farkli olmustur. Türk milliyetçiligi, tarihin
ve günümüzün, devlete
tapan, kamusal alani yücelten, bürokrasiyi
halkina yeg tutan devletçi anlayisin bütün zihinsel
verilerini, Türk milliyetçiligi ve köylülük ideolojisi el ele vererek kodlamistir. Türk milliyetçiligi ayni
topraklar üzerinde yasayan insanlarin yine ayni vatanin menfaatlerini korumasi
üzerine kurulmustur. Fakat zaman içerisinde bu
amaç kötü niyetli insanlar tarafindan bir silah
olarak kullanilmis ve amacindan
saptirilmistir.
Degisen dünya sartlarina milliyetçilikte ayak uydurdu ve zamanla degisime ugradi. Bu degisimi Post-Türkçülük adiyla tanimlayabiliriz.
Köklü bir degisimin isaretlerini
devlet siyaseti olarak kullanilan, milliyetçilik
kavrami bu degisimle de son
bulmustur. Son yillarda gelisen Türkiye sartlarinda farkli kültürel çogulculugun
ve farklilikla yasama
arayislarinda uyumlu davranmaya yönelebilen yepyeni bir Türkiye döneminin baslayacaginin en belirgin isaretleriydi
bunlar. Bu dönemden sonra artik Türkçülük devlet ideolojisi degildi.
Devletin halk üzerindeki
baskisi artik giderek gücünü
kaybetmeye baslamisti. Bu esitligin
ayak sesleriydi. Artik
insanlara zorla “Türkçe Konus” baskisi yada zorunlu göç… gibi
sindirme politikalari tarihe karisacakti. Bundan sonra Türkçülük
siyaseti toplumdan elini ayagini çekmeliydi, yoksa iç savas ve
kargasalardan
kurtulmanin önüne geçilemeyecekti. Kafalarda kaliplasmis
olan “Türkiye Türklerindir”, “Türk olmayanlar Gayri-Müslimlerden olusmaktadir.” düsüncesi silinmeliydi, yoksa gelisimden
söz etmek mümkün degildi. Küresellesen dünyada atalarimizdan bizlere kalan bu
siyasal miras büyük restlesmelerle
ve çekismelerle
karsi karsiya kalmaktaydi. Bunlarin en
basinda Kürtlerin istekleri
gelmektedir. Bu istekler terör örgütünün de istahini kabartarak, terör olaylarini
tetikleyerek içinden çikilamaz bir hale geldi. Bunun yaninda terörizm ve çatismalar kendi faaliyetlerinin neticesinde, bütünleserek ve etnik isteklerinin de varligi büyük önem tasimaktadir. Türkiye’de yaklasik 50 yili asan bir zaman dilimi içinde küçük çapli bir iç savas yasamaktadir. Bu iç savasin en büyük temelini Türklestirme çabalarina meydan
okumak olarak söylememiz gayet mümkündür. Terör ve çatismalar sonucunda ailelerde parçalanmalar, büyük göçler ve bölgeler
arasinda anlasmazlik, savas ekonomisinin büyük giderleri, çetelesmelerden (Susurluk’tan, Yüksek Ova Çetesinden ve son olarak Ergenekon’dan) ve millet düsüncesinin çatlamasi riski ile
karsi karsiya kalmasi gibi çok büyük problemler ortaya
çikmaktadir.
Tüm bu problemlerin çözülebilmesi için devlet
siyasal tiryakiligini, sartlandigi ideolojisini ve kutsal saydigi yargilarini konusmaya açarak böylelikle
kocaman bir degisime ugramaktadir.
Bunlarin sonunda tüm kültürel farkliliklar,
etnik kimlikler kabul görür bir hal almaya basliyor. Türkçülük siyaseti de terk edilmeye çalisiliyor, sonucunda ise Türklügü daha makul ve mantikli bir seviyeye götürmekte veyahut sinirini daha da genisletmektedir. Post-Türkçülük degisimin mimaridir, küresellesen dünyada kendi alanini var edebilme çabasi içinde olan ve
Türk milliyetçiligine yeni seviye katan bir olgudur. Bu yeni düzende farkliliklar zenginliktir anlayisi benimsetilmeye çalisilmaktadir. Farkli etnik kökenler, farkli kimlikler, farkli düsünceler bir arada düsünülebilir bir hale gelmektedir.
Tüm bunlar Türk
milliyetçiliginin kitalar ötesi bir kültürel meydan okumayla yan yana gelmesidir. Milliyetçilik tüm yeni gelismeleri bir parçalanma, bölünme ya da isgal olarak görür hale geldi. Milliyetçilik olgusu Çanakkale savasinda da ülkenin isgal altinda oldugunu bu sebepler neticesinde kurtulmasi gerektigini söyleyerek kendisine bir tutar bir kol bulmustur.
Post-Türkçülük, milliyetçiligin devletlerin siyasetinden çikartilmasi ve
toplum içerisinde çesitli kitlelerin, STK'larin ve partilerin siyaseti haline dönüsmesidir. Türkçülügün kamusal alanlardan sivil toplumsal alanlara tasinmasidir. Post-Türkçülük, Türkçülügün siyasetteki hükümranliginin sonunu anlatmaktadir. Bunlar, Türklügün sonu oldugunu Ifade etmez.
Türkçülügün sonu ile Türklügün sonu geldigi anlami çikmaz. Çünkü Türkçülük ile Türklük ayni anlamlara gelmemektedir. Islamcilik ve Islam nasil farkli gerçeklerse, Türkçülük ve Türklük de farksiz biçim birbirlerinden ayrismaktadirlar. Türkler tarih içerisinde birbirlerinden çok farkli siyasetleri
kabullenmislerdir. Son yüzyillarda dahi Islamcilik, Baticilik ve Türkçülük bunlarin ortasinda
yer aliyordu. Ancak Türkçülük üstün bir siyaset biçimi olarak devlet tarafindan
uzunca yillar benimsenebildi. Ulus devletin en temel ideolojilerinden biri
olmayi basardi.
Günümüzde Türkçülük politikasini benimsemeyen Türkler daha çogunluktadirlar. Bu sebeple Türkler ve Türkçülük politikasinin birbirlerinden farkli parçalar,
gerçekler ve varliklar olduklarini unutmamak gerekmektedir. Ulus devletlerin
Türkçülük politikasini terk etmesi, yalniz birakmasi Türklerin sonu manasina
gelmez. Sadece ve sadece devletin ve Türklerin yeni bir politika biçimine dönüstüklerini göstermektedir.