DÜNYA DINLERI GIZLI TARIHI

DÜNYA DINLERI GIZLI TARIHI

Fevzi BOZKURT
Felsefe


Kitap, ezoterik dünya dinlerinin büyük bir bölümüne deginilen ilk bölüm ve ezoterik bâtinî Islâmî inançlar konusunu ele alan ikinci bölüm ile birlikte iki bölümden olusmaktadir.
 
Ezoterizm sözcügü “iç yüz, içteki, içte kalan” anlamlarini ifade eder. Ezoterik bilgiler ise; herkese açiklanmayan, ancak bu konuda belli egitimden geçmis ve o bilgileri almaya hak kazanmis kisilere verilen özel bilgilerdir. Ezoterizmin zit anlamlisi dis, harici anlamlina gelen Egzoterizm’dir. Ezoterik bilgilerin aktarimi yazili kaynaklar yerine sözlü aktarimla olmustur. Bu yapiyi Türk Saman geleneginde de görmekteyiz. Ezoterik düsüncenin temelinde var olan her seyin Tanri’dan dogdugu ve onunla özdes oldugu anlayisi yani tek tanricilik vardir. Ezoterik-Batinî doktrinler, felsefi alanda Panteizm olarak ifade edilir. Panteizm, Tümtanricilik, Doga tanricilik anlamlari tasir. Genel anlamda, evrenin tümünü Tanri kabul eden felsefi bir görüstür.
 
Günümüze kadar sadece isimleri bilinen Mu ve Atlantis birçok bilim adami ve arastirmacinin dikkatini çekmistir. Arastirmalara göre Mu uygarligindan Atlantis ve Uygur Imparatorluklarinin çiktigi, bugün anilan Antik Misir, Çin, Hint ve Maya uygarliklarinin temelinde Mu uygarliginin yattigi sonucu ortaya çikiyor. Mu uygarligina benzeyen bir baska kayip uygarlik olan Atlantis, Misirli rahipler tarafindan kesfedildigi sonucuna ulasiliyor. Mu Uygarligi’nin, ilk kolonilerinden biri oldugu varsayilan Mayalarin kökleri M.Ö. 3000 yillarina kadar dayanir. Astronomi, mimarlik, matematik, heykel ve hiyeroglif yazi gibi pek çok alanda ileri olan Mayalar el sanatlarina da önem vermislerdir. Bugünkü Mayalar, Meksika ve Guatemala’da yasamlarini devam ettirmekte olup nüfusu on milyon civarindadir ve ülkenin en alt gelirine sahip halkidir. Yapilan arastirmalara göre Mu Uygarligi’ndan çikip bütün dünyaya dagilan insanlarin Dogu kolunun Maya Uygarligini ve Maya Imparatorlugu’nu kurduklari ve buradan Atlantis’e geçtikleri oradan da Akdeniz kiyilarina ulastiklari belirtilmektedir. Kayip kita Mu’nun kolonisi ve ondan sonra en büyük uygarligi ve Imparatorlugu Uygurlar’dir.
 
 
Çok sayida bilim adami ve arastirmacilari pesinden sürükleyen konularin basinda piramitler gelmektedir. Yapilis sekilleri konusunda kesin bilgilerin bulunmadigi piramitlerin ilk kez yaklasik M.Ö. 3000 yillarinda eski krallik döneminde yapildigi sanilmaktadir. Bu yapilarin insan gücü ile yapilabilme olasiligi halen tartisilmakta olup günümüz teknolojisi ile bile yapilsa yüzyillar süren bir yapim süreci alacagi söylenmekte. Arap efsanelerinde bu tas bloklarin tasimi için, bir rahibin elindeki bir asa ile taslara dokundugu sirada taslarin bir tüy kadar hafifledigi ve istenilen yere havada götürüldügü anlatilir. Çogu bilim adaminca piramitlerin sadece firavun mezarlari olarak yapilmadigi belirtilmektedir.
 
Dogu Ve Uzak Dogu Kökenli Ezoterik inançlardan olan Budizm, Brahmanizm’den dogan bir dindir ve evrende ne varsa önce o kurulur, gelisir, geriler, yok olur ve yeniden dogar anlayisini savunur. Dogu Ve Uzak Dogu Kökenli dinlerden biri olan Samanizm bir din olarak görülmemekte, bunun yaninda kan bagina dayali bir inanç sistemi olarak kabul edilmektedir. Türk kavimlerinde Saman sözcügü yerine “Kam” sözcügü kullanilmistir. Saman inancinda giysilere özel bir önem verilirdi. Bu giysileri ile çesitli korkunç figürler tasiyan Saman, daha korkunç ve dogaüstü güçlere sahip oldugunu göstermek isterdi. Samanist inancin izlerini Anadolu ve Balkanlarda görebilmek mümkündür. Içki içmek, mezar taslari ve esyalarla gömülme, dag, tas ve agaçlara saygi, beyaz kaz beslemek, ay ve günese niyaz, nazar gibi bazi inanislari olan Samanizmin ölünün ardindan yemek verme ve yeni dogan çocuklarin uzun ömürlü olmasi için bir yatirin yahut bir evliya isminin verilmesi de yine Samanist izleri yansitmaktadir.
 
Ezoterik inançlarin ezoterik okullarda beslendigi ve günümüz uygarliklarina da etki yapan iki büyük kaynaktan Misir ve Antik Yunan medeniyetlerinde de bu tür okullarin bulundugu bilinmektedir. Misir Okullarinda genellikle Ibrani, Arami, Asur ve Keldani dilleri kullanilmis, Grek dillerinde ise Latin agirlikli egitim yapilmistir.
 
Ezoterik-batini dinlerden olan Hristiyanlik dininin yerlesimi Hz. Isa’nin dogdugu yer olarak bilinen Galile bölgesidir. Hristiyan dininin kurucusu Isa, Esseni mezhebinin bir üyesiydi. Esseni “Isiyim” kelimesinin çoguludur. Ibranicede “Ketum kisi” anlamina gelir. Isa isminin buradan geldigi söylenir. Hristiyanlik âlemi, Isa’nin Yahudi toplumu tarafindan asirlarca beklenen Mesih olduguna inanirlar. Mesih sözcügü Ibranicede “Kutsal yag ile ovmak, kutsamak” anlamlarinda kullanilir. Isa, aslindan saptirilmis olan Hz. Musa dininin ve Tevrat’in aslina uygun olarak tekrar taninmasi için, büyük çaba harcar. Isa’nin sirrini ve neslini koruma amaçli pek çok örgüt, tarikat çikmistir. Burada en çok bilinenlerden Tapinak Sövalyeleri, Sion Tarikati, Gül ve Haç Kardesligidir.
 
Katharizm, Ortaçag’da Fransa’da ortaya çikan ve büyüyüp gelisen bir Hristiyan tarikatidir. Kathar inancinda toplum iki kisima ayrilir. Ilk grup olan Perfectiler Hristiyan kilisesini temsil ederler. Sade bir hayat yasarlar. Mavi elbiseleri ile dolasirlar. Hayirseverlik, saflik, sadelik, dua, vaaz ile hayatlarini sürdüren bu gruptakiler fazla yemek yemeleri yasaklar arasindadir.
Kitabin ikinci bölümünü olusturan Ezoterik Islâmî Inançlarda ise Islamiyet, insanlarin inançsal yapilarina yeni bir hareket getirir. Tek tanrili olan bu din peygamberligin son halkasini olusturuyordu. Islam sözcügü, “Allah’a baglanmak” anlamina gelir. Hz. Muhammed’in (S.A.V) vefatindan sonra teorik olarak çikacak sorunlari çözmek için Ehlisünnet ve Ehli bid’at olmak üzere iki mezhep ortaya çikar. Ehlisünnet mezhepleri olarak Imam Ahmet ibn Hanbel’in temsil ettigi Hanbelîlik, Imam Safiî’nin temsilcisi oldugu Safiîlik, Imam Ebû Hanîfe’nin temsilcisi Hanefilik ve son olarak ta Imam Mâliki’nin Mâlikîlik mezhepleri bulunmaktadir. Ehli bid’at mezheplerinde ise Kaderiye, Sifatiyye, Müsebbihe, Mûtezile, Siîlik, Bâtinîlik, Ismailîlik gibi mezhepler siralanabilir. Alevîlik bu son bölüm içinde konumlandirilir. Tamamen bir devlet dini olan Müslümanlik dininde Peygamber döneminden sonra gelen halifeler (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) ayni zamanda devleti de yönetmislerdir.
 
Islami felsefeler Tabiîyyûn, Dehrîyyûn, Bâtinîlik, Ihvanüs Safâ, Mesâîlik ve Isrâkîlik olarak siralanabilir. Bâtinîlik, Islamiyet üzerinde derin etkiler birakmistir. Tanri yaradan degil, var olandir. Tanri tüm evrenin toplamidir anlayisini savunur. Ezoterizm, Bâtin ilmi demektir. Islam’da ezoterizmin karsiligi tasavvuftur.
 
Sözcük olarak candan, samimi dostlar, kardesler anlamina gelen Ihvani Safa 11. yüzyil ortalarina dogru önce Basra’da daha sonra da Bagdat’ta bir düsünce akimi olarak ortaya çikar. Seriatin yanlis uygulamalariyla bozulan Müslümanligi yeni felsefelerle bulusturma amacini tasiyan Ihvani Safa’nin özünde, insan ruhunu Tanri’ya yaklastirmak esas alindigi için bütün varliklarin merkezine insan konur.
 
Bâtinî akimlardan bir digeri de Ismailîlik’tir. Birçok akimdan etkilenen Ismailîlik Müslümanligin en etkili ezoterik-bâtinî koludur. Îsmailîlere bagli bir grup insanin Kahire’de Dâr-ül Hikme adinda dinsel bir kurum kurduklari, bu kurumun amacinin Allah adina ilahi görevleri üstlenecek kisilerin en iyi sekilde yetistirilmesini saglamakti. Siki denetime sahip olan bu kurumda dokuz asamali bir süreç mevcuttur. Ismailîlik’in ana temalarindan biri de ‘Mehdi’dir. Islam dini Mehdi ve onun soyundan gelenlerin yönetiminde zafer kazanacaktir. Islam bir mesih dini degildir. Asil Mehdi’nin iki asamali bir hayati oldugunu belirten yazarimiz Mehdi kavraminin özünde üstlendigi misyonun zalimlerin iktidarini yikip, adaleti saglama oldugunu söylüyor. Seriatin kati kurallari karsisinda daha esnek, insani merkez alan bir ögreti gelistiren Ismaililikte dua, temizlik, oruç, hac ve vilayet gibi ritüelleri mevcuttur.
 
Iran-Irak kaynakli olan Ehl-i Haklar; hakikat ehli, hakikat yolunda olanlar, bu yolu seçenler anlamlarini tasir. Çogunlugunu Safii mezhebine bagli Sünnî Müslümanlar olusturmaktadir. Bu mezhebin kurucusu degisik kaynaklara göre farkliliklar gösterir. Ehl-i Hakk’lara göre, insan, gelisimi ve aydinlanmasi için dört dönem geçirmistir. Seriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat dönemleri. Ehl-i Hakk inancinin tipki Alevîlige benzer bir ögretiye sahip oldugunu söyleyebiliriz. Her iki toplulukta da ruhun bedene dönüs sürekliligi, Zât-i Mutlak’in bir bedende zuhur etmesi, Haci Bektas’in her iki toplulukta kutsal görülmesi, onun bedeninde Ali’ye ait emarelerin var olduguna inanma gibi örnekleri mevcuttur.
 
Anadolu batiniliginde düsünce babasi olarak kabul edilen ve Ene’l Hak yani Ben Tanri’yim diyen Hallâc-i Mansur ayni zamanda Alevî düsüncesinin temel taslarindan biridir. Dogru bildigi ve inandigi bir düsünce ugruna canini ortaya koymasi onu Alevî ve bâtinî toplumlar içinde ölümsüzlestirmistir. Hallâc-i Mansur’un hayati ile ilgili çeliskili bilgiler bulunmaktadir. Asil isminin Hüseyin bin Mansur oldugu bilinen Hallâc-i Mansur’un Ene’l Hak” sözcügünü ne zaman ve hangi kosullarda sarf ettigi tartismalidir. Ene’l Hak (Ben Tanri’yim) anlamina geldigi gibi, “Ben hakikatim” anlamina da gelmektedir. Kaynaklara göre Hallâc-i Mansur’un ruhunu arindirmak ve iç dünyasina dönmek amaciyla üç kez hac ziyareti yaptigi bilinmektedir.
 
Islam tasavvufunda akla gelen ilk isimlerden olan Muhhiddin Ibni Arabi’nin kullandigi “Muhhiddin” lakabi dini ihya eden anlamina gelir. Bunun disinda kendisine “Seyh’ül Ekber” yani büyük seyh deniliyordu. Ibni Arabi, akil ile inanci bir potada eritmek isteyen büyük bir mutasavviftir. Düsüncesine göre Yaratan ve yaratilan diye iki varlik vardir. Fakat bu ayrilik sadece isimdedir. Gerçekte bunlar ayni varliklardir. Ibni Arabi’nin bazi kehanetlerde bulundugu ve söylediklerinin daha sonra da gerçeklestigi rivayetler edilmektedir. Bir eserinde kendi mezar yeri hakkinda bilgi vermektedir.
 
Bektasî tarikatinin da kurucusu olan Haci Bektas-i Velî Anadolu ve Balkanlar bâtinîliginin büyük ulu piridir. Haci Bektas’in Anadolu’ya gelisi ve kimler tarafindan ve ne amaçla geldigi tartismali konular arasindadir. Çogu kaynaklar onun Ahmed Yesevî’den feyz aldigini belirtmektedir. Bektasîlik içinde Yesevîlik, Vefaîlik, Babaîlik, Haydarîlik, Horasan Melâmetiligi, Hurufîlik ve Siîlik motiflerini görmekte mümkündür.
 
Simdi de Alevîlik-Bektasîlik inancindan bahsedelim. Arapça’da iki anlam ifade eden Alevî kelimesinin ilk anlami Hz. Ali’nin soyundan gelen kisi, ikinci anlami ise; Hz. Ali’nin taraftarlarina verilen isim olmasidir. Alevilik Allah’a kul, Hz.Muhammed’e ümmet, Hz. Ali’ye talip olmak, Hz. Hüseyin gibi ser vermek ve o yolda gitmek ve de (nasip) alarak bir seyh’e, Dede’ye, Baba’ya, Seyyid’e veya Ocak’a bagli mürit olmakla Alevî olunur. Anadolu Alevîliginin ikinci büyük ana kaynagini Iran Bâtinîligi olusturmaktadir. Anadolu Bâtinîliginin inançsal yapisini olusturan Alevîlik-Bektasîlik inancinin saglam zeminlere oturmasi, bu inancin gelecek nesillere aktarilmasinda önemli bir unsurdur. Anadolu bâtinîliginin ayrilmaz ikilisi kabul edilen Pîr ve Talip yolun devami için önemlidir. Alevîlik, Pîr makaminin Muhammed-Ali’den geldigine inanir. Ocak Sistemi Alevîligin sosyal yapilanmasinda önemli bir yer tutar. Alevîlik, Alevi bir anne ve babadan dogmakla baslar. Kendi inançlarina mensup kisilerle evlenmeye dikkat ederler. Alevilikte dört kapi kirk makam anlayisi kamil insan olma adina önemlidir. Her kapi on makami temsil eder. Alevîlikte Kirklarin büyük bir önemi vardir. Ermislik makamina ulasan ancak kim olduklari bilinmeyen, varliklarina ve kutsalliklarina inanilan kirk kisilik evliya, ermis topluluguna Kirklar adi verilir. Alevîlerde üçler, besler ve yediler ile kirklar çok önemli rakamlardir. Digerlerinin pek önemi yoktur. Alevîler bu rakamlari açiklamazlar.
 
Hz. Ali Alevî-Bektasî inancinin ana unsurlarindan biridir. Ali ile birlikte ailesi ve evlatlari da kutsanmistir. Ali, haktir ve Hz. Peygamber’in Ali hakkinda pek çok söylemi bulunmaktadir.
Alevilikte üçler, besler, yediler, on dört masumlar ve on yedi kemerbestler makamlari bulunmakta olup Üçler makami Hak- Muhammed-Ali ya da Muhammed-Ali-Fatma seklindedir. Besler: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in olusturduklari topluluktur.
 
Günümüzde hala Alevî-Bektasî kesimlerde ve Siî anlayista Kur’an ve gelisi konusunda bazi ikilemler yasanmaktadir. Alevî-Bektasîler arasindaki genel kaniya göre Kur’an Hz. Muhammed’in sagliginda toplanmamistir. Alevî inanç esasinda Kur’an, insan gibi kutsal bir varlik olarak kabul edilir. Alevîlik insan merkezli bir inançtir. Insan bütün varliklarin en kutsalidir. Insan her zaman merkezdedir. Alevîlik kâmil insani kutsal, seçilmis bir varlik olarak görür. Insan-i Kâmil; evreni ve insanligi temsil eder. Alevîlik kadin ve erkek ayirimini yapmaz. Her iki cinsi esit görür.
 
Alevî inanci içerisinde yerini bulan Bektasîlik, Alevîlik içindeki siniri belirlenemeyen iç içe geçmis bir binanin yapi tasi gibidir. Bektâsilikte de diger Batini dinlerde oldugu gibi giris kiriterleri uygulanmistir. Bektâsî olmak isteyen kisi, önce bir kurban keser, yeme-içme masraflari karsilar. Bununla baslayan ve çesitli asamalardan geçen kisi bu merasimde kisinin eline, beline, diline sahip olmasi söylenir. Edebiyatta da ele alinan Alevî-Bektasî inanci Kaygusuz Abdal ile baslar. Ancak; Alevî-Bektasî edebiyatinin kutsal saydigi Nesîmî, Hatayî, Fuzulî, Yeminî, Viranî, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet’in yer aldigi Yedi Ulu Ozani da ekledigimiz zaman baslangiç tarihi daha da gerilere gidecektir.
 
Kitabimizin son bölümlerine yaklasirken yazarimiz Mevlevilik ve Mevlana Celaleddin Rumi’ye de genisçe yer vermistir. Babasinin ölümünden sonra kendi müridleri tarafindan pir ilân edilen Mevlâna, hocasinin ölümünden sonra karsilastigi Sems ile bulusma Mevlâna’nin hayatinda yeni dönüm noktasini olusturur. Sems, kendisinin de söyledigi gibi, mürsit aramak üzere yola çikmis, Konya’da Mevlâna’yi bulunca ona intisap etmis, onun halifesi olmustur. Mevlâna; düsünceleri ile gelecege isik tutmustur. Mevlâna’nin dünya görüsünde bir evrensellik var. Insanlar arasinda ayirim yapmaz. Mevlevîlige göre; tasavvuf egitiminin amaci; insanin kendisini tanimasina yardimci olmaktir. Yapilan zikirler ve çileler, gerçege ulasmanin temel yöntemleri degildir. Zikir ve çile; düsünmeyi, akli harekete geçirdiginde yararli olur.
 
Ezoterik-bâtinî anlamda bir inanç da Nusayrîliktir. Hakkinda çok az bilgi edindigimiz bir inanç kolu olan Nusayrîlik, diger Alevî-Bektasî zümrelere göre daha gizli ve kapali bir cemaat yapilandirmasina sahiptir. Nusayrîlik yedi kola ayrilir ve kollar arasinda inançsal yönden farkliliklar yoktur. Nusayrîlik hareketi Muhammed bin Nusayr ile birlikte Suriye’de baslamis olup Nusayrilige giris üç asamadan olusur. Nusayrîler inançsal gizlerini, çok uzun süre sir gibi saklanmayi basarmislardir. Nusayrîlikte “nur” inanci önemlidir. Nur, Allah’in isimlerindendir. Nusayrîler tarafindan kutsal sayilan iki ana kitap vardir. Birincisi Kur’an-i Kerim, Ikincisi ise Kitabu’l Mecmu’dur. Nusayri inancinda “arinma” önemli bir yer tutar. Arinma Hakk’a yönelmenin ilk basamagi olarak kabul edilmektedir. Nusayrîler, cenazelerine büyük önem verirler. Ölünün ardinda agitlar yakarlar.
 
Hakkinda yeteri kadar bilgi ve belge bulunmayan Seyhîlik; ezoterik-bâtinî karakterde bir Islâmî inanç biçimi olarak karsimiza çikar. Seyhîlikte Peygamber ve Imâmlar, Ilâhî varliklardir; onlarin iradeleri, Tanri iradesidir. Birazda Hurufîlik’ten bahsedelim. 14. yüzyil sonlarina dogru Iran’da ortaya çikan ezoterik- bâtinî bir inançtir. Kurucusu, “Fazlullah Esterâbâdî”dir. Hurufîlik bir mezhep mi bir tarikat mi ya da bir din mi sorusuna halen kesin bir cevap bulunamamistir. Gaybi bilgilerde veren Fazlullah rüya yorumlamasi da yapmistir. Fazlullah, kendi ögretisini; yazmis oldugu eserlerindeki ana temalar üzerinde ve halifeleri araciligiyla yaymistir. Hurufîlik inanç esaslarini hem Sia’dan hem de Sünnilikten yararlanarak olusturmustur. Hurufilikte Ilm-i Cifr; harflere birer sayisal deger yükleyerek anlamlar çikarma, gelecek ya da geçmis olaylar hakkinda isaretler arama yöntemidir. Cifr ilmi için gereken harf-sayi bagdasimi, “Ebced” hesabiyla yapilir. Ebced, Arapça’daki her harfin bir sayiya denk düstügü sistemdir. Ebced hesabi, harflerin sayisal degerleri yoluyla tarih düsürmede kullanilan bir yöntemdir.
 
Hurufilikte namaz oldukça önemlidir. Fazlullah namaz kilmayanin cennete giremeyecegini söyler. Hurufîlere göre kâinatin devri, Nübüvvet, Imâmet ve Ulûhiyet olmak üzere üç esas üzerindedir. Hurufilikteki Ahiret inanci, diger bâtinî anlayislara daha yakin olmasiyla dikkat çekmistir. Hurufîlik, pek çok inanç ve kisiyi etki alani içerisine almis bir inanç sistemidir. Kapali toplum özelliginin bulunmasindan dolayi ibadetleri sünnî inancina göre tarif etmekle birlikte Hurufîler, mezheplerinin ötesinde bir felsefe gelistirmislerdir.
 
Kitabimizin vermek istedigi mesaj; düsüncelerin de inançlar gibi çesitliliginin bulundugu, demokratik toplumlarda inanç çesitliligine karsi hosgörü saglamak mümkün olsa da, kapali toplumlarda kendi inançlarinin daha baskin oldugudur. Kitabin çesitli kaynaklardan beslendigini belirten yazarimiz kitap için uzun yillar çaba gösterdigini ve bunu da yaparken okuyucunun elinde bir kaynak kitap bulunmasini, tamamen okuyucuya yönelik, okuyucunun faydalanacagi bir kitap olmasini amaçladigini belirtmektedir.
 
 
 
DÜNYA DINLERI GIZLI TARIHI
ZEYNEL ÖZTÜRK
SOKAK KITAPLARI
                                                                                 2012

Benzer Kitaplar