Kitap, ezoterik dünya dinlerinin
büyük bir bölümüne deginilen ilk bölüm ve ezoterik bâtinî Islâmî inançlar
konusunu ele alan ikinci bölüm ile birlikte iki bölümden olusmaktadir.
Ezoterizm sözcügü “iç yüz,
içteki, içte kalan” anlamlarini ifade eder. Ezoterik bilgiler ise; herkese
açiklanmayan, ancak bu konuda belli egitimden geçmis ve o bilgileri almaya hak
kazanmis kisilere verilen özel bilgilerdir. Ezoterizmin zit anlamlisi dis,
harici anlamlina gelen Egzoterizm’dir. Ezoterik bilgilerin aktarimi yazili
kaynaklar yerine sözlü aktarimla olmustur. Bu yapiyi Türk Saman geleneginde de
görmekteyiz. Ezoterik düsüncenin temelinde var olan her seyin Tanri’dan dogdugu
ve onunla özdes oldugu anlayisi yani tek tanricilik vardir. Ezoterik-Batinî
doktrinler, felsefi alanda Panteizm olarak ifade edilir. Panteizm, Tümtanricilik,
Doga tanricilik anlamlari tasir. Genel anlamda, evrenin tümünü Tanri kabul eden
felsefi bir görüstür.
Günümüze kadar sadece
isimleri bilinen Mu ve Atlantis birçok bilim adami ve arastirmacinin dikkatini
çekmistir. Arastirmalara göre Mu uygarligindan Atlantis ve Uygur
Imparatorluklarinin çiktigi, bugün anilan Antik Misir, Çin, Hint ve Maya
uygarliklarinin temelinde Mu uygarliginin yattigi sonucu ortaya çikiyor. Mu
uygarligina benzeyen bir baska kayip uygarlik olan Atlantis, Misirli rahipler
tarafindan kesfedildigi sonucuna ulasiliyor. Mu Uygarligi’nin, ilk
kolonilerinden biri oldugu varsayilan Mayalarin kökleri M.Ö. 3000 yillarina
kadar dayanir. Astronomi, mimarlik, matematik, heykel ve hiyeroglif yazi gibi
pek çok alanda ileri olan Mayalar el sanatlarina da önem vermislerdir. Bugünkü
Mayalar, Meksika ve Guatemala’da yasamlarini devam ettirmekte olup nüfusu on
milyon civarindadir ve ülkenin en alt gelirine sahip halkidir. Yapilan
arastirmalara göre Mu Uygarligi’ndan çikip bütün dünyaya dagilan insanlarin
Dogu kolunun Maya Uygarligini ve Maya Imparatorlugu’nu kurduklari ve buradan
Atlantis’e geçtikleri oradan da Akdeniz kiyilarina ulastiklari
belirtilmektedir. Kayip kita Mu’nun kolonisi ve ondan sonra en büyük uygarligi
ve Imparatorlugu Uygurlar’dir.
Çok sayida bilim adami ve
arastirmacilari pesinden sürükleyen konularin basinda piramitler gelmektedir.
Yapilis sekilleri konusunda kesin bilgilerin bulunmadigi piramitlerin ilk kez yaklasik
M.Ö. 3000 yillarinda eski krallik döneminde yapildigi sanilmaktadir. Bu
yapilarin insan gücü ile yapilabilme olasiligi halen tartisilmakta olup günümüz
teknolojisi ile bile yapilsa yüzyillar süren bir yapim süreci alacagi
söylenmekte. Arap efsanelerinde bu tas bloklarin tasimi için, bir rahibin
elindeki bir asa ile taslara dokundugu sirada taslarin bir tüy kadar
hafifledigi ve istenilen yere havada götürüldügü anlatilir. Çogu bilim adaminca
piramitlerin sadece firavun mezarlari olarak yapilmadigi belirtilmektedir.
Dogu Ve Uzak Dogu Kökenli
Ezoterik inançlardan olan Budizm, Brahmanizm’den dogan bir dindir ve evrende ne
varsa önce o kurulur, gelisir, geriler, yok olur ve yeniden dogar anlayisini
savunur. Dogu Ve Uzak Dogu Kökenli dinlerden biri olan Samanizm bir din olarak
görülmemekte, bunun yaninda kan bagina dayali bir inanç sistemi olarak kabul
edilmektedir. Türk kavimlerinde Saman sözcügü yerine “Kam” sözcügü
kullanilmistir. Saman inancinda giysilere özel bir önem verilirdi. Bu giysileri
ile çesitli korkunç figürler tasiyan Saman, daha korkunç ve dogaüstü güçlere
sahip oldugunu göstermek isterdi. Samanist inancin izlerini Anadolu ve
Balkanlarda görebilmek mümkündür. Içki içmek, mezar taslari ve esyalarla
gömülme, dag, tas ve agaçlara saygi, beyaz kaz beslemek, ay ve günese niyaz,
nazar gibi bazi inanislari olan Samanizmin ölünün ardindan yemek verme ve yeni
dogan çocuklarin uzun ömürlü olmasi için bir yatirin yahut bir evliya isminin
verilmesi de yine Samanist izleri yansitmaktadir.
Ezoterik inançlarin ezoterik
okullarda beslendigi ve günümüz uygarliklarina da etki yapan iki büyük
kaynaktan Misir ve Antik Yunan medeniyetlerinde de bu tür okullarin bulundugu
bilinmektedir. Misir Okullarinda genellikle Ibrani, Arami, Asur ve Keldani
dilleri kullanilmis, Grek dillerinde ise Latin agirlikli egitim yapilmistir.
Ezoterik-batini dinlerden
olan Hristiyanlik dininin yerlesimi Hz. Isa’nin dogdugu yer olarak bilinen
Galile bölgesidir. Hristiyan dininin kurucusu Isa, Esseni mezhebinin bir
üyesiydi. Esseni “Isiyim” kelimesinin çoguludur. Ibranicede “Ketum kisi”
anlamina gelir. Isa isminin buradan geldigi söylenir. Hristiyanlik âlemi,
Isa’nin Yahudi toplumu tarafindan asirlarca beklenen Mesih olduguna inanirlar.
Mesih sözcügü Ibranicede “Kutsal yag ile ovmak, kutsamak” anlamlarinda
kullanilir. Isa, aslindan saptirilmis olan Hz. Musa dininin ve Tevrat’in aslina
uygun olarak tekrar taninmasi için, büyük çaba harcar. Isa’nin sirrini ve
neslini koruma amaçli pek çok örgüt, tarikat çikmistir. Burada en çok
bilinenlerden Tapinak Sövalyeleri, Sion Tarikati, Gül ve Haç Kardesligidir.
Katharizm, Ortaçag’da
Fransa’da ortaya çikan ve büyüyüp gelisen bir Hristiyan tarikatidir. Kathar
inancinda toplum iki kisima ayrilir. Ilk grup olan Perfectiler Hristiyan
kilisesini temsil ederler. Sade bir hayat yasarlar. Mavi elbiseleri ile
dolasirlar. Hayirseverlik, saflik, sadelik, dua, vaaz ile hayatlarini sürdüren
bu gruptakiler fazla yemek yemeleri yasaklar arasindadir.
Kitabin ikinci bölümünü
olusturan Ezoterik Islâmî Inançlarda ise Islamiyet, insanlarin inançsal
yapilarina yeni bir hareket getirir. Tek tanrili olan bu din peygamberligin son
halkasini olusturuyordu. Islam sözcügü, “Allah’a baglanmak” anlamina gelir. Hz.
Muhammed’in (S.A.V) vefatindan sonra teorik olarak çikacak sorunlari çözmek
için Ehlisünnet ve Ehli bid’at olmak üzere iki mezhep ortaya çikar. Ehlisünnet
mezhepleri olarak Imam Ahmet ibn Hanbel’in temsil ettigi Hanbelîlik, Imam Safiî’nin
temsilcisi oldugu Safiîlik, Imam Ebû Hanîfe’nin temsilcisi Hanefilik ve son
olarak ta Imam Mâliki’nin Mâlikîlik mezhepleri bulunmaktadir. Ehli bid’at
mezheplerinde ise Kaderiye, Sifatiyye, Müsebbihe, Mûtezile, Siîlik, Bâtinîlik,
Ismailîlik gibi mezhepler siralanabilir. Alevîlik bu son bölüm içinde
konumlandirilir. Tamamen bir devlet dini olan Müslümanlik dininde Peygamber
döneminden sonra gelen halifeler (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali)
ayni zamanda devleti de yönetmislerdir.
Islami felsefeler Tabiîyyûn,
Dehrîyyûn, Bâtinîlik, Ihvanüs Safâ, Mesâîlik ve Isrâkîlik olarak siralanabilir.
Bâtinîlik, Islamiyet üzerinde derin etkiler birakmistir. Tanri yaradan degil,
var olandir. Tanri tüm evrenin toplamidir anlayisini savunur. Ezoterizm, Bâtin
ilmi demektir. Islam’da ezoterizmin karsiligi tasavvuftur.
Sözcük olarak candan, samimi
dostlar, kardesler anlamina gelen Ihvani Safa 11. yüzyil ortalarina dogru önce
Basra’da daha sonra da Bagdat’ta bir düsünce akimi olarak ortaya çikar.
Seriatin yanlis uygulamalariyla bozulan Müslümanligi yeni felsefelerle
bulusturma amacini tasiyan Ihvani Safa’nin özünde, insan ruhunu Tanri’ya
yaklastirmak esas alindigi için bütün varliklarin merkezine insan konur.
Bâtinî akimlardan bir digeri
de Ismailîlik’tir. Birçok akimdan etkilenen Ismailîlik Müslümanligin en etkili
ezoterik-bâtinî koludur. Îsmailîlere bagli bir grup insanin Kahire’de Dâr-ül
Hikme adinda dinsel bir kurum kurduklari, bu kurumun amacinin Allah adina ilahi
görevleri üstlenecek kisilerin en iyi sekilde yetistirilmesini saglamakti. Siki
denetime sahip olan bu kurumda dokuz asamali bir süreç mevcuttur. Ismailîlik’in
ana temalarindan biri de ‘Mehdi’dir. Islam dini Mehdi ve onun soyundan
gelenlerin yönetiminde zafer kazanacaktir. Islam bir mesih dini degildir. Asil
Mehdi’nin iki asamali bir hayati oldugunu belirten yazarimiz Mehdi kavraminin
özünde üstlendigi misyonun zalimlerin iktidarini yikip, adaleti saglama
oldugunu söylüyor. Seriatin kati kurallari karsisinda daha esnek, insani merkez
alan bir ögreti gelistiren Ismaililikte dua, temizlik, oruç, hac ve vilayet gibi
ritüelleri mevcuttur.
Iran-Irak kaynakli olan Ehl-i
Haklar; hakikat ehli, hakikat yolunda olanlar, bu yolu seçenler anlamlarini
tasir. Çogunlugunu Safii mezhebine bagli Sünnî Müslümanlar olusturmaktadir. Bu
mezhebin kurucusu degisik kaynaklara göre farkliliklar gösterir. Ehl-i
Hakk’lara göre, insan, gelisimi ve aydinlanmasi için dört dönem geçirmistir.
Seriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat dönemleri. Ehl-i Hakk inancinin tipki
Alevîlige benzer bir ögretiye sahip oldugunu söyleyebiliriz. Her iki toplulukta
da ruhun bedene dönüs sürekliligi, Zât-i Mutlak’in bir bedende zuhur etmesi,
Haci Bektas’in her iki toplulukta kutsal görülmesi, onun bedeninde Ali’ye ait
emarelerin var olduguna inanma gibi örnekleri mevcuttur.
Anadolu batiniliginde
düsünce babasi olarak kabul edilen ve Ene’l Hak yani Ben Tanri’yim diyen
Hallâc-i Mansur ayni zamanda Alevî düsüncesinin temel taslarindan biridir. Dogru
bildigi ve inandigi bir düsünce ugruna canini ortaya koymasi onu Alevî ve
bâtinî toplumlar içinde ölümsüzlestirmistir. Hallâc-i Mansur’un hayati ile
ilgili çeliskili bilgiler bulunmaktadir. Asil isminin Hüseyin bin Mansur oldugu
bilinen Hallâc-i Mansur’un Ene’l Hak” sözcügünü ne zaman ve hangi kosullarda
sarf ettigi tartismalidir. Ene’l Hak (Ben Tanri’yim) anlamina geldigi gibi,
“Ben hakikatim” anlamina da gelmektedir. Kaynaklara göre Hallâc-i Mansur’un ruhunu
arindirmak ve iç dünyasina dönmek amaciyla üç kez hac ziyareti yaptigi
bilinmektedir.
Islam tasavvufunda akla
gelen ilk isimlerden olan Muhhiddin Ibni Arabi’nin kullandigi “Muhhiddin”
lakabi dini ihya eden anlamina gelir. Bunun disinda kendisine “Seyh’ül Ekber” yani
büyük seyh deniliyordu. Ibni Arabi, akil ile inanci bir potada eritmek isteyen büyük
bir mutasavviftir. Düsüncesine göre Yaratan ve yaratilan diye iki varlik
vardir. Fakat bu ayrilik sadece isimdedir. Gerçekte bunlar ayni varliklardir. Ibni
Arabi’nin bazi kehanetlerde bulundugu ve söylediklerinin daha sonra da gerçeklestigi
rivayetler edilmektedir. Bir eserinde kendi mezar yeri hakkinda bilgi
vermektedir.
Bektasî tarikatinin da
kurucusu olan Haci Bektas-i Velî Anadolu ve Balkanlar bâtinîliginin büyük ulu
piridir. Haci Bektas’in Anadolu’ya gelisi ve kimler tarafindan ve ne amaçla
geldigi tartismali konular arasindadir. Çogu kaynaklar onun Ahmed Yesevî’den
feyz aldigini belirtmektedir. Bektasîlik içinde Yesevîlik, Vefaîlik, Babaîlik,
Haydarîlik, Horasan Melâmetiligi, Hurufîlik ve Siîlik motiflerini görmekte
mümkündür.
Simdi de Alevîlik-Bektasîlik
inancindan bahsedelim. Arapça’da iki anlam ifade eden Alevî kelimesinin ilk
anlami Hz. Ali’nin soyundan gelen kisi, ikinci anlami ise; Hz. Ali’nin
taraftarlarina verilen isim olmasidir. Alevilik Allah’a kul, Hz.Muhammed’e ümmet,
Hz. Ali’ye talip olmak, Hz. Hüseyin gibi ser vermek ve o yolda gitmek ve de
(nasip) alarak bir seyh’e, Dede’ye, Baba’ya, Seyyid’e veya Ocak’a bagli mürit
olmakla Alevî olunur. Anadolu Alevîliginin ikinci büyük ana kaynagini Iran
Bâtinîligi olusturmaktadir. Anadolu Bâtinîliginin inançsal yapisini olusturan
Alevîlik-Bektasîlik inancinin saglam zeminlere oturmasi, bu inancin gelecek
nesillere aktarilmasinda önemli bir unsurdur. Anadolu bâtinîliginin ayrilmaz
ikilisi kabul edilen Pîr ve Talip yolun devami için önemlidir. Alevîlik, Pîr
makaminin Muhammed-Ali’den geldigine inanir. Ocak Sistemi Alevîligin sosyal
yapilanmasinda önemli bir yer tutar. Alevîlik, Alevi bir anne ve babadan
dogmakla baslar. Kendi inançlarina mensup kisilerle evlenmeye dikkat ederler.
Alevilikte dört kapi kirk makam anlayisi kamil insan olma adina önemlidir. Her
kapi on makami temsil eder. Alevîlikte Kirklarin büyük bir önemi vardir.
Ermislik makamina ulasan ancak kim olduklari bilinmeyen, varliklarina ve
kutsalliklarina inanilan kirk kisilik evliya, ermis topluluguna Kirklar adi
verilir. Alevîlerde üçler, besler ve yediler ile kirklar çok önemli
rakamlardir. Digerlerinin pek önemi yoktur. Alevîler bu rakamlari açiklamazlar.
Hz. Ali Alevî-Bektasî
inancinin ana unsurlarindan biridir. Ali ile birlikte ailesi ve evlatlari da
kutsanmistir. Ali, haktir ve Hz. Peygamber’in Ali hakkinda pek çok söylemi bulunmaktadir.
Alevilikte üçler, besler,
yediler, on dört masumlar ve on yedi kemerbestler makamlari bulunmakta olup Üçler
makami Hak- Muhammed-Ali ya da Muhammed-Ali-Fatma seklindedir. Besler: Hz.
Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in olusturduklari
topluluktur.
Günümüzde hala Alevî-Bektasî
kesimlerde ve Siî anlayista Kur’an ve gelisi konusunda bazi ikilemler
yasanmaktadir. Alevî-Bektasîler arasindaki genel kaniya göre Kur’an Hz.
Muhammed’in sagliginda toplanmamistir. Alevî inanç esasinda Kur’an, insan gibi
kutsal bir varlik olarak kabul edilir. Alevîlik insan merkezli bir inançtir.
Insan bütün varliklarin en kutsalidir. Insan her zaman merkezdedir. Alevîlik
kâmil insani kutsal, seçilmis bir varlik olarak görür. Insan-i Kâmil; evreni ve
insanligi temsil eder. Alevîlik kadin ve erkek ayirimini yapmaz. Her iki cinsi
esit görür.
Alevî inanci içerisinde
yerini bulan Bektasîlik, Alevîlik içindeki siniri belirlenemeyen iç içe geçmis
bir binanin yapi tasi gibidir. Bektâsilikte de diger Batini dinlerde oldugu
gibi giris kiriterleri uygulanmistir. Bektâsî olmak isteyen kisi, önce bir
kurban keser, yeme-içme masraflari karsilar. Bununla baslayan ve çesitli
asamalardan geçen kisi bu merasimde kisinin eline, beline, diline sahip olmasi
söylenir. Edebiyatta da ele alinan Alevî-Bektasî inanci Kaygusuz Abdal ile
baslar. Ancak; Alevî-Bektasî edebiyatinin kutsal saydigi Nesîmî, Hatayî,
Fuzulî, Yeminî, Viranî, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet’in yer aldigi Yedi Ulu
Ozani da ekledigimiz zaman baslangiç tarihi daha da gerilere gidecektir.
Kitabimizin son bölümlerine
yaklasirken yazarimiz Mevlevilik ve Mevlana Celaleddin Rumi’ye de genisçe yer
vermistir. Babasinin ölümünden sonra kendi müridleri tarafindan pir ilân edilen
Mevlâna, hocasinin ölümünden sonra karsilastigi Sems ile bulusma Mevlâna’nin
hayatinda yeni dönüm noktasini olusturur. Sems, kendisinin de söyledigi gibi,
mürsit aramak üzere yola çikmis, Konya’da Mevlâna’yi bulunca ona intisap etmis,
onun halifesi olmustur. Mevlâna; düsünceleri ile gelecege isik tutmustur. Mevlâna’nin
dünya görüsünde bir evrensellik var. Insanlar arasinda ayirim yapmaz. Mevlevîlige
göre; tasavvuf egitiminin amaci; insanin kendisini tanimasina yardimci
olmaktir. Yapilan zikirler ve çileler, gerçege ulasmanin temel yöntemleri
degildir. Zikir ve çile; düsünmeyi, akli harekete geçirdiginde yararli olur.
Ezoterik-bâtinî anlamda bir
inanç da Nusayrîliktir. Hakkinda çok az bilgi edindigimiz bir inanç kolu olan Nusayrîlik,
diger Alevî-Bektasî zümrelere göre daha gizli ve kapali bir cemaat
yapilandirmasina sahiptir. Nusayrîlik yedi kola ayrilir ve kollar arasinda
inançsal yönden farkliliklar yoktur. Nusayrîlik hareketi Muhammed bin Nusayr
ile birlikte Suriye’de baslamis olup Nusayrilige giris üç asamadan olusur. Nusayrîler
inançsal gizlerini, çok uzun süre sir gibi saklanmayi basarmislardir. Nusayrîlikte
“nur” inanci önemlidir. Nur, Allah’in isimlerindendir. Nusayrîler tarafindan
kutsal sayilan iki ana kitap vardir. Birincisi Kur’an-i Kerim, Ikincisi ise
Kitabu’l Mecmu’dur. Nusayri inancinda “arinma” önemli bir yer tutar. Arinma Hakk’a
yönelmenin ilk basamagi olarak kabul edilmektedir. Nusayrîler, cenazelerine
büyük önem verirler. Ölünün ardinda agitlar yakarlar.
Hakkinda yeteri kadar bilgi
ve belge bulunmayan Seyhîlik; ezoterik-bâtinî karakterde bir Islâmî inanç
biçimi olarak karsimiza çikar. Seyhîlikte Peygamber ve Imâmlar, Ilâhî
varliklardir; onlarin iradeleri, Tanri iradesidir. Birazda Hurufîlik’ten
bahsedelim. 14. yüzyil sonlarina dogru Iran’da ortaya çikan ezoterik- bâtinî
bir inançtir. Kurucusu, “Fazlullah Esterâbâdî”dir. Hurufîlik bir mezhep mi bir
tarikat mi ya da bir din mi sorusuna halen kesin bir cevap bulunamamistir. Gaybi
bilgilerde veren Fazlullah rüya yorumlamasi da yapmistir. Fazlullah, kendi
ögretisini; yazmis oldugu eserlerindeki ana temalar üzerinde ve halifeleri
araciligiyla yaymistir. Hurufîlik inanç esaslarini hem Sia’dan hem de Sünnilikten
yararlanarak olusturmustur. Hurufilikte Ilm-i Cifr; harflere birer sayisal
deger yükleyerek anlamlar çikarma, gelecek ya da geçmis olaylar hakkinda
isaretler arama yöntemidir. Cifr ilmi için gereken harf-sayi bagdasimi, “Ebced”
hesabiyla yapilir. Ebced, Arapça’daki her harfin bir sayiya denk düstügü
sistemdir. Ebced hesabi, harflerin sayisal degerleri yoluyla tarih düsürmede
kullanilan bir yöntemdir.
Hurufilikte namaz oldukça
önemlidir. Fazlullah namaz kilmayanin cennete giremeyecegini söyler. Hurufîlere
göre kâinatin devri, Nübüvvet, Imâmet ve Ulûhiyet olmak üzere üç esas
üzerindedir. Hurufilikteki Ahiret inanci, diger bâtinî anlayislara daha yakin
olmasiyla dikkat çekmistir. Hurufîlik, pek çok inanç ve kisiyi etki alani
içerisine almis bir inanç sistemidir. Kapali toplum özelliginin bulunmasindan dolayi
ibadetleri sünnî inancina göre tarif etmekle birlikte Hurufîler, mezheplerinin
ötesinde bir felsefe gelistirmislerdir.
Kitabimizin vermek istedigi
mesaj; düsüncelerin de inançlar gibi çesitliliginin bulundugu, demokratik
toplumlarda inanç çesitliligine karsi hosgörü saglamak mümkün olsa da, kapali
toplumlarda kendi inançlarinin daha baskin oldugudur. Kitabin çesitli
kaynaklardan beslendigini belirten yazarimiz kitap için uzun yillar çaba
gösterdigini ve bunu da yaparken okuyucunun elinde bir kaynak kitap
bulunmasini, tamamen okuyucuya yönelik, okuyucunun faydalanacagi bir kitap
olmasini amaçladigini belirtmektedir.
DÜNYA DINLERI GIZLI TARIHI
ZEYNEL ÖZTÜRK
SOKAK KITAPLARI
2012