DEVRIM SÜRECINDE ORTADOGU

DEVRIM SÜRECINDE ORTADOGU

Fevzi BOZKURT
Felsefe


Orta dogu haklarinin adaleti temin etmek, haklarini korumak ve  düzenli bir sistem olarak düsündükleri demokrasiyi ülkelerine getirmek ve uygulamak için çalismislardir. Bunu yaparken koordineli ve  düzenli olarak çalismalari sonucunda  kimsenin beklemedigi yerden Tunustan içinde bulunduklari diktatörlük rejimime karsi isyanlar çikartarak karsi çikmislardir.
 
 Halkin zaaflarini, fakirliklerini kullandiklari ve bunlarin sonucu olarak halkin destegini saglayarak yönetimi bu tutumlariyla degistirmeyi basarmislardir. Bu olaylarin ilk çikis yerinin Tunus olmasi bir an da halkin da destegi ile olaylarin büyümesine yol açmis ve Zeynel Abidin Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi devrilmistir. Bu yöneticilerin uygulamis olduklari politikalar, insanlar üzerinde baski ve ezerek hakim olmaya çalismalari halki daha da çok imkansiz hale getirmeye çalismalari sonrasi, kendi kendilerini bitirme adimlari olmustur.  Bu yöneticiler bu taktikleri ve baskiciligi uygularken dis ve iç emperyalist güç kaynaklarinin destegini almislardir. Bu güç kaynaklari kendilerine bagimli, kendileri olmadan hareket edemeyen bir sömürge sistemini kullanarak hem yönetimi zor duruma düsürmüsler hem de kendi istediklerini elde etmislerdir.
 
 Orta dogu da bulunan halk adeta çaresiz duruma getirilmis. Hiçbir sekilde kendini ifade edememislerdir. Buralarda bulunan halklarin Müslüman halklar oldugu ve genel olarak da bu insanlarin içlerinde herhangi bir kötülük ve o sekilde bir yaklasim olmadigindan dolayi bu insanlara, yönetici olarak basa gelenler bu insanlarin iyi niyetlerini suiistimal etmislerdir. Müslüman halklar üzerinde baski kurmus ne söyledilerse yaptirmislardir. Ama bir gün bu sirtini batiya dayayarak insanlara eziyet eden ve bu insanlar üzerinde baski kuran insanlarin sonu gelecektir  ve bu sonun baslangici olarak da kivilcim Tunus’ta basladi. Ve diger Ortadogu ülkelerinde de bu kivilcimin devami gelmesi için ugrasilmaktadir. Müslümanlar yeni kuracaklari rejim ve yönetimi kendileri belirleyecekler ve bu dogrultuda daha çok sosyal haklar ve daha çok insan haklariyla rahatlayacaklardir.
 
 Müslümanlar dinlerini yasayarak ve bu yolda kutsal kitabimiz olan Kuran’i Kerim’in açikladigi dogrultuda hareket ederek, peygamber efendimizin buyurdugu sekilde yasayarak dogru ve dürüst çalismanin yani sira dünya teknolojisini ve dünya gündemini de takip ederek gelismelerden geride kalmadan, arastirip bularak bu arastirmalari gelistirerek hareket edip, kazanan, ezilmeyen toplumlar olarak dimdik ayakta durabileceklerdir.
 
Bazi güçler görünen ve görülmeyen bazi güçleri kullanarak dünyanin düzeni üzerinde hakimiyetlerini kurabilirler. Ancak Allah   (c.c.)’ in tüm yapilanlardan bilgisi vardir. Bu güne kadar nerede, ne yapilmis, nasil yapilmissa hepsinden Allah   (c.c.) in bilgisi vardir. O’ nun izni ile olmustur. Eskiden her tabiat olayinin arkasinda  cinler, peri gibi gizemli güçler aranirdi. Genelde Allah (c.c.)’ in takdiri unutulurdu.
 
Bizim Kuran ehli olmamiz, Kuran ehli olmayan cahiller gibi nefsimizin hevesine dayali düsüncelere göre hareket etmememizi gerektiriyor. Yani bizler, istisnasiz her durum ve sartta, mutlaka kitap merkezli hareket etmek durumundayiz. Kur’an’a iman etmeliyiz ve onu tek hayat rehberi edinmeliyiz. Peygamberimizin bizlere gösterdigi gibi her zaman dogru yolu bulup ona göre hareket etmeliyiz. Bu da, dogru yolda, kimseyi kirmadan, incitmeden, kutsal kitabimizda belirtildigi gibi hareket ederek olacaktir. 
 
Inanmayanlarin ileri gelenlerinin plan yaptiklari ve tuzak  kurduklari, Allah’in indinde oldugu ve Allah’in planlarinin onlarinkinden üstün oldugunu bilmeliyiz. Buna  göre, Müslümanlar plan ve komplolara göre degil, Allah’in kitabina göre hareket etmelidirler. Zaten bu planlarin çogundan habersiz olduklari gibi, haberdar bile olsalar hareket tarzlari degismiyor. Müslümanlar Allah’in kitabinin kendilerine sosyal ve siyasal alanda nasil hareket etmeleri gerektigi konusunda gösterdigi yolu arastirmak, anlamak ve  uygulamakla yükümlüdürler.
 
Komplo, olsun olmasin bizlere düsen hakki açikça teblig ve dürüst mücadele etmektir. Bu çizgiyi birakarak, açik ya da gizli güç odaklarinin kurduklarini düsündügümüz komplolarina göre hareket etmek, bizleri Allah’in çizgisinden çikarip yanlislara düsürebilir. Ama bizler bu düsünceye asla kapilmamaliyiz. Çünkü onlarin yaptigi komplolari bilen ve dini koruyan ve muhafaza eden Allah (c.c.) her seyi bilen ve hakim olandir. Kuran ve sünnetten anladigimiz kadariyla, Müslümanlar sadece savas esnasinda plan ve oyun yapabilirler. Yani düsmanin silahi ile silahlanmak ancak savas esnasinda olabilir ki o bile sinirlidir. Mesela, düsmanlar bir savas silahi olarak kadinlara tecavüzü çok sik kullanirlar. Müslümanlarin böyle bir sey yapabilecegini düsünmek bile mümkün degildir. Çünkü Müslümanlarin bunu yaparak böyle bir davranis sergilemesi ahlaklarina aykiri oldugu gibi vicdanlarina da ters düsen bir durumdur. Müslümanlar hiçbir zaman onlar gibi olmazlar olamazlar onlari taklit edemezler. Çünkü onlar da düsmanina ne yaparsan yap savasi kazan mantigi vardir ve o sekilde hareket ederler. Kimsenin esini, çocugunu düsünmezler.  Bunlari da bir çok yerde en yakin örnegi olan Irak’ ta çok açik bir sekilde yapmislardir. Amerika Birlesik Devletleri’ nin Irak’ta yapmis oldugu savas biçimi tüm Müslümanlarin içini yakmistir. Ancak hiç kimse sesini bile çikartamadan sessizce oturup izlemistir. Ama Allah (c.c.) yapilanlari bilip görmüstür ve sessiz kalmamistir. Amerika ordusunun medyada çok güçlü bir sekilde Irak’ta hiçbir sorun yasamadan ele geçirerek yerlestigi söylendi. Ancak neden bu kadar uzun sürdü. Çünkü halkin basarili mücadelesi ve direnisine bir yerlerden yardim geldi. Neden Amerika her gönderdigi tabur asker parça parça her seferinde degistirerek göndermek zorunda kaldi. Çünkü zalimlerin karsisinda duran inançli insanlar vardi. Ve düsmanlarina çok agir darbeler indirdiler. Gündemde ölen Amerikan askeri 200 ler de gösterildi. Ancak bu sayi bazi güvenilir kaynaklara göre 2000 , bazilarina göre de 3000 i geçmis durumdadir. Amerika zalimce erkek, kadin, çocuk, bebek, dinlemeden herkese eziyet ederekten korumasiz insanlara saldirdi. Bu zalimce yapilanlari, Müslümanlar asla  yapamazlar çünkü savasin da kurallari vardir. Bizler onlari taklit edemeyiz.
 
Taklitçilik zaten bu iradeyi ortaya koyma ya da hakkini verme azmini daha bastan zedeleyen bir zemindir. Emeviler döneminde Cebriyye’ ye yapilan atiflar, bir nevi, kaderciligin bu iradeyi tamamen yok sayan bir duruma sebebiyet verdigi üzerinde yillarca yazilip çizilmis. Ve bu durum bize sunu da ögretmisti; Iradeyi kullanmak bir zorunluluktur ve riskler içerir. Çünkü artik  yönlendirilen degil, yönlendirensiniz. Karsinizda daha önce var olan iradelere teslimiyet, artik yerini kendi seçimlerine birakmistir. Tüm güçsüzlük, tecrübesizlik, zayiflik gibi algilanan somut görünenlere ragmen. Tipki gücünü büyücülerle pekistiren, kimin yasayip kimin ölecegine kendisinin karar verdigini ilan ederek topluma onaylatan Firavunun zulmü altinda inim inim inleyen; Hz. Musa’nin yardimlarini da yillarca basina kakip takdir etmekten uzak kalan, pek çok bozukluga hem Firavun döneminde, hem Musa (a.s) ile birlikteyken sahip olan Israil ogullarinin  içinde bulunduklari halin tasviri gibi.
 
Musa (a.s.) elbette gelismelerin nereye dogru seyredecegini bilemezdi, ona uyan az bir genç topluluk da öyle. Ama tarihin bir diliminde Allah’in kendilerine bahsetmis oldugu iradeyi kullandilar; sonuçlarinin nereye varacagini bilmeden kararliliklarini izhar ettiler, “korku duvarlarini astilar ve emeklerini ortaya koydular, hayatlarini ortaya koydular, canlarini ortaya koydular. Hepsiyle birlikte iradelerini ve inançlarini ortaya koydular. Firavun’ un askerleriyle birlikte suda bogulmasindan sonraki hikâyenin devamini hiçbir zaman ögrenemedik ve ögrenemeyecegiz. Çünkü Kuran-i Kerim bundan hiç bahsetmedi. Ama Firavun un acizligini ve onun  büyücülerinden, düzeninin halkin gözünü nasil da boyadigindan, iradesini imana dönüstüren insanlarin ise gerek sarayin içerisinden gerekse disindan bunun nasil da farkina vardiklarindan ve ardindan gelen mücadeleleri anlatti. Umut; Allaha imanin, Onun gücüne sadakatin, Onun büyüklügüne teslimiyetin bir geregi olarak istenir. Umudu besleyen sey irade olduktan sonra, gerisi insanin sorumluluk hanesine eksi puan olarak yazilmayan bir imtihan sürecidir sadece. Gaybi Allah bilir; insanlar bundan sorumlu tutulmaz. Ama temkinlilik adi altinda, Kuran’i Kerim’in konu etmedigi, merkezine almadigi konular üzerinden insanlara asilanan umutsuzluk sendromu sorumluluk getirir; yani hesabi sorulur! Tipki Musa’nin asasiyla yaptigi gösteriye sahit olduklari halde hâlâ Firavun un konumunu korumaya çalisan büyücülerin ya da Musa’ya “Sen gelmezden önce de bize zulmedildi, sen geldikten sonra da!” diye sitem eden; maddi beklentiler içerisinde sunulan nimetleri göremeyen Israil ogullarindan bir kesimin durumu gibi! Birin de, güçsüzlerin elindeki hakikatin bir sekilde Firavun tarafindan yönlendirilecegi beklentisi ve gönülsüz de olsa Firavun a teslimiyet, digerinde ise Degisen ne oldu ki! beklentisi: Niye kalkisildi ki bunca zahmete? Neden bu kadar risk alindi ki? Elimize ne geçti? Umutsuzlugun iki farkli versiyonu ile karsi karsiyayiz. Ama ikisinin de beslendigi kaynak ayni: Iradenin yaratacagi degisimlere inanmamak ve güvenmemek! Kendisinin ve halkin durumuna bakarak Hz. Musa’nin getirdigi inancin ve iradenin kaynagina gölge düsürmek. Böylelikle farkinda olarak ya da olmayarak iradeyi baska güçlerin eline teslime zorlamak! Degisimin kendi ya da birlikte oldugu insanlarin eliyle degil, yine baska belirleyenler eliyle olacagina inanmak. Firavun, askerleri, büyücüleri olabilir ama asla kendisi degil. Çünkü ne kendisi buna hazirdir ne de toplumunda bu isigi görmektedir.
 
Iste bu umutsuzluk döneminin çagdas adi komplo teorileridir. Ve bu komplo teorileri, insani sorumluluktan uzaklastiran, iradeyi sorumsuz kilan bir temelden beslenir. Isin garibi komplo teorisi dogru bile çiksa, bu, sahibine bir sey katmaz. Aksine yenilerinin hazirligina girisilir. Çünkü mükemmeliyetçilik zirhina bürünmüstür. Bir sey olacaksa, bir degisim gerçeklesecekse mükemmel olmalidir; zihnindeki gibi olmalidir; hayal ettigi, yasa haline getirdigi gibi gerçeklesmelidir. Bu olacak olsa bile buna da komplo kilifi bulmaktan baska bir çare yoktur. Bir kisir döngüdür bu. Kimi yerde temsiliyetçi bir taassupla kimi yerde iradeyi islevsiz kilan bir taklitçilikle kimi yerde karinesiz ve olumsuz beklentilerle bezenmis ve yine iradeyi baska ellere tevdi etmis bir temkinlilikle kimi yerde de üretilmis, beserî bir kurgu olan mükemmeliyetçilikle kendini izah eder.
 
Bütün bunlarin hepsine Ortadogu da gerçeklesirken sahit olduk. Her seyden çok emin olduk; her seyi masamizin basinda, avuçlarimizda bildik ama bir kendimizden, ademoglunun fitratindan, iradî tercihlerinden emin olamadik. Güçlülerin hesaplari karsisinda Allah’in da bir hesabinin olabilecegi gerçeginin, sadece Kuran derslerinin kelami konulari arasinda kalmasini tercih ettik. Hayatla bulusmasina izin vermedik! Hayatla bulusup bulusmadigini anlamayi denemedik bile! Umutsuzluk, taassup, taklitçilik, temkinlilik ve mükemmeliyetçilik seklinde zuhur eden bakis açilarimiz, baskalarinin salih amellerine haksizlik yapmayi, canlarini degersiz kilmayi, meydanlardaki feryatlarini umursamamayi beraberinde getirdi. Çünkü bütün bu görünürde olanlari birer halüsinasyon gibi izledik. Bütün bu gerçekliklerin arkasinda Firavun’ un baskaca hesaplari oldugunu düsündük, düsündürttük. Bizlere de dokunur ucu belki diye sessiz kaldik ama bunlara asla sessiz kalmamamiz gerekirdi.
 
Oysa söyle dememiz gerekmez miydi: Böyle bile olsa, bütün  bu düsüncelerim dogru bile olsa; ben safimi belirlemeliyim. Hiçbir sey yapmadan bekleyen degil, destekleyen olmaliyim. Umudu yayginlastirmaliyim. Ben gelecekten, ileride olacaklardan sorumlu degilim, o halde belki ben de hataya düsmüs olabilirim. Bu nedenle vasat  bir yol tutmali ve tüm endiselerime ragmen kardeslerimin, halklarin hakkini teslim etmeliyim. Yüz binlerce insani meydanlara dökenin Firavun’ un büyücüleri olabilecegine dair elimde kanitlar bulunsa bile onlarin bu kötülüklerden kurtulma azmine halel getirmemeliyim! Üstelik böyle yapmakla, belki de Firavun un büyücülerinin oyunlarinin bozulmasina da katki saglamis olabilirim. Mademki bu oyunlarin farkindayim, o halde bu oyunlarin bozulmasi için de gayret göstermeliyim. Zira bütün bu hesaplari Firavun un önceden yapmis olmasiyla, sonradan müdahil olmus olmasi arasinda bir fark olmamali benim için! Peki, ama neden basaramiyorum bunu? Neden bu sekilde bir tavir içerisinde olamiyorum?
 
Bundaki basarisizlik su yargilamadan kaynaklaniyor olabilir mi acaba: Ben bu halklarin benim zihnimdeki evrelerden geçmediklerine inaniyorum. Ve bu aldanmislarin içinde benim kardeslerim bulunsa da onlar için biçilmis düzeni göremiyorlar. Getirilmeye çalisilan düzen Islam degil! Devrim böyle olmaz! Demokrasi, liberalizm, her tür sirk var bu gelismelerin içerisinde. Ve ben demokrasi sehitleri için mi aglayacagim? Tersine, bu tehlikeli gidisati göstermeliyim her alanda. Diktatörler gidiyor ama daha tehlikeli liberal  düzen kuran insanlar geliyor evet bunlar gidenlerden de kötü nasil mi Irak isgal edildiginde, her taraf bertaraf edildiginde insanlar öldügünde, kimse Müslümanlara sahip çikmadi. Misir halkinin ayaklanmasinda Libya da katliamlarin yapilmasinda hiç kimse sesini çikartmadi sadece izledi tüm Müslüman ve gayri Müslimler herkes izledi belki de planli programli yapilmis bir eylemdi bunlarin tamami, orasini bilmiyoruz ama Suriye’de ölen Müslümanlarin da artik ölmemesini akan kanin da artik akmamasini istiyoruz.
 
Karmasik siyasal-sosyal bir olayin gelisme sürecinde birçok çelismenin varligina ragmen bunlardan bir tanesinin varligi ve gelisimi, öteki çeliskilerin varligini ve gelisimini etkileyip belirleyen pozisyonundadir ki bu da bas çeliskidir. Bas çeliski, temel çatisma gibi kategorilerle olaylari ele almanin yanlisligi ya da dogrulugu bir tarafa bugün itibariyle Iran devleti bas çeliski olarak emperyalizmi görmektedir. Iran din! lideri Hamaney ve diger yetkililerin açiklamalari gelisen her olayda bu kriteri esas alarak politikalarini belirlemektedirler. Iran, Ortadogu hareketinin bu anlamda emperyalizme vurulmus bir tokat olarak yorumladi. Lâkin is Suriyeye gelince söylem ve tavir degisti, burada emperyalizmin devreye girdigi ve olaylari yönlendirdigi iddia edilmeye baslandi.
 
Iran’in konuyla ilgili bakisini rehber Hamaney devletin üst düzey yöneticilerine hitap ederken, Amerikalilar bölgede Misir, Tunus, Yemen ve Libya’daki olaylarin benzerini çikartmayi amaçlamis olup, direnis cephesindeki Suriyeyi karistirmak pesindeler. Ancak Suriyedeki olaylarin mahiyeti, bölge ülkelerindeki gelismelerden tamamen farklidir. Bölge ülkelerdeki Islami uyanisin özü, Siyonistlere ve Amerikalilara karsi bir harekete dayanmaktadir. Ancak Suriyedeki olaylarda Amerika ve Israilin parmagi açikça görülmekte olup, biz Iran halkinin bu baglamdaki mantigimiz ve kriterimiz sudur ki, her nerede Amerika ve Siyonizm lehine slogan atilirsa, bu hareket sapmaya ugramistir. Elbette Iran halki ve Islam nizaminin bu mantik ve kritere dayali direnisi düsmani öfkelendirmekte ve onlarin komplolarinin artmasina yol açmaktadir. Ancak, dirençli Iran halki mevcut durusunu gevseklik göstermeksizin sürdürecektir,  seklinde ifade etmekte. Hamaney, hangi eylemi izlemis ya da kim ona bu bilgiyi vermisse, Suriye’de bir yildir direnen Müslümanlarin Amerika ve Israil lehine slogan attiklari iddiasi asla gerçegi yansitmiyor.
 
En önde olan insan bu kadar kolay bir sekilde mahkûm edici ifadeler kullaniyorsa takipçisi olduklarini iddia edenlerin Suriye olaylarini  destekleyen Müslümanlara yönelik her türlü iftirayi atmalari normal oluyor. Çünkü bu yapilanlari tamamen yanlis yansitan insanlar Müslüman ülkelerde bulunan üst düzey dini liderlerdir. Durum böyle olunca da kimse sesini çikartmadan hiçbir tavir sergilemeden öylece izliyorlar. Çünkü baslarindaki insanlar oralardaki Müslümanlara sahip çikmiyorlar ki Müslüman halk da sokaklara dökülüp durdurun bu kani diyebilsin. Bu güne kadar sesini çikaramayan insanlar ezilen toplumlar artik uyanisa ve kendilerini gelistirmek adina bir seyler yapabilsinler. Bunu yapabilmeleri için de öncelikle yöneticilerini degistirmeli üzerlerine kurulmus olan baski düzeninden kurtulmalidirlar. Ama yeni kuracaklari sistemde yer alacak olan insanlari dogru ve dikkatli seçmelidirler. Aksi takdirde yapmis olduklari degisim daha çok pismanlik duyacaklari daha çok ezilerek baski altinda tutulacaklari bir rejime dönüsebilir. Yapilmis olan degisimler sonrasinda hem ülkeleri adina hem de tüm Müslümanlar adina yeni düzenlerinde arastirip çalisarak sömürgecilerin istilasindan kurtulup kendi pazarlarini olusturmalilar ve artik dünyaya kapali pencereler arkasindan bakmadan her seyi görerek ve bilerek hareket etmelilerdir.
 
DEVRIM SÜRECINDE ORTADOGU
MUSA UZER
EKIN YAYINEVI

Benzer Kitaplar