Kitalarin
bes yüz küsur yil önce politik etkilesime girmesinden bu yana, Avrasya dünya gücünün merkezi olmustur. Avrasya
halklari – genellikle Bati Avrupa kanadindakiler – güç sahibi olmanin verdigi
haklarla dünyanin öteki bölgelerine nüfuz etmis ve egemenlik kurmustur.
yüzyilin
son on yilinda dünya dengelerinde bir kayma görülmüstür. Ilk kez Avrasya'dan
olmayan bir güç, Avrasya'nin güç iliskilerinde yalnizca bas hakem olarak degil,
ayni zamanda dünyanin süper gücü olarak ortaya çikmistir. Sovyetler Birligi'nin
parçalanmasi Amerika'nin tek ve gerçekten global güce ulasmasinda son adim
olmustur.
Ancak
Avrasya jeopolitik önemini korumaktadir. Dünyanin ekonomik ve siyasi gücünün kayda deger bölümünü hala elinde
tutan bati kanadi yani Avrupa kadar, dogu kanadi yani Asya da ekonomik
büyümenin ve siyasi etkinligin önemli bir merkezi haline gelmistir. Hitler ve
Stalin'in açikça ifade ettigi gibi “Avrasya'ya hükmeden, dünyaya hükmeder.”
Dolayisiyla Avrasya, üzerinde global birincilik mücadelesi oynanan bir satranç
tahtasidir ve bu mücadele jeopolitik çikarlarin stratejik yönetimini
gerektirir.
Amerikan
dis politikasi Avrasya üzerindeki etkisini kullanmalidir ki istikrarli bir
denge yaratilsin, siyasi hakem de Amerika olsun. Amerika'nin nihai amaci iyi
niyetli ve vizyoner olmalidir: uzun vadeli egilimlere ve insanligin temel
çikarlarina paralel ve gerçek isbirligi içinde bir global toplum olusturmak.
Fakat bu arada Avrasya'ya hükmedecek ve Amerika'ya kafa tutacak bir rakip
çikmamasi da sarttir. Bu kitabin amaci da kapsamli ve entegre bir Avrasya
stratejisinin formülasyonudur.
Egemenlik
insanlik tarihi kadar eskidir. Fakat Amerika'nin simdiki global üstünlügü
farklidir: hem ortaya çikis hizi, hem de global kapsami ve kullanilma tarzi
açisindan. Amerika yalnizca bir asir içinde nispeten izole halinden çikip
tarihte görülmemis bir yogunluk ve etkinlikte güç haline gelmistir.
Imtiyaz
ve kati hiyerarsiden uzak sosyal yapisi ve serbest piyasa ekonomisi sayesinde yüzyilda hizla gelisen Amerika
I. Dünya Savasi basladiginda dünya
GSMH'sinin %33'ünü
üretiyordu. I. Dünya Savasi gerçekte bir Avrupa savasiydi fakat yikici
karakteri Avrupa'nin siyasi, ekonomik ve kültürel egemenliginin sonunun
baslangicini getirmisti. Nitekim savasin sonucunu da Amerika'nin müdahalesi
belirlemisti.
Bu
savastan sonra Amerika tekrar kabuguna çekildi. Savunma stratejisi, kiyilarini
korumaya yönelikti. Uluslararasi sahada Avrupali oyuncular ve kismen Japonya
vardi.
Dünya
siyasetinde Avrupa dönemi, gerçek bir global savas olan II. Dünya Savasiyla
tamamen sona erdi. Amerika ve Sovyetler Birligi global üstünlügün varisleri
oldular. Amerika denizlere hakim
olurken Sino-Sovyet Bloku
Mogol Imparatorlugu'nu hatirlatan
bir alana yayiliyordu. Fakat kendinden önceki pek çok imparatorluklar gibi
Sovyetler Birligi de sonunda parçalandi; hem de askeri yenilgiden degil
ekonomik ve sosyal gerilimden dolayi. Kaderi bir anlamda siyaset bilimci Donal
Puchale'nin gözlemlerini dogruluyordu.
“Imparatorluklarin
bünyesinde siyasi istikrarsizlik vardir zira alt birimler her zaman daha fazla
özerklik isterler ve birimlerin önderleri daha fazla özerklik elde etmek için
harekete geçerler. Bu yüzden imparatorluklar çökmezler, parçalanirlar, bazen
yavas yavas, bazen de göz açip kapayincaya kadar hizli.”
Amerika
global gücün dört hayati alaninda üstünlügünü kanitlamistir: askeri açidan
görülmemis global uzantiya sahiptir; ekonomik açidan, global büyümenin
lokomotifidir; teknolojik açidan önderligi elinde tutar ve kültürel açidan
rakip tanimayan bir cazibesi vardir. Kendinden önceki imparatorluklarin
otoriter ve mutlakiyete dayanan hiyerarsik rejimlerinin aksine, demokratik
kurumlari ve girisimcilik ruhu (kisisel basari çabasi hem zenginlik yaratir,
hem özgürlük) gibi özünde sahip oldugu
vasiflarla dünyayi etkiler. NATO , IMP, Dünya Bankasi gibi kurumlarla etki ve
nüfuzunu sürdürür.
Avrasya
Satranç Tahtasi
Amerika
için en birinci politik ödül Avrasya'dir. Bes yüz yildir Avrasyalilar dünya
olaylarina hakim olmuslardir. Avrasya dünyanin en büyük kitasi ve
jeopolitik eksenidir. Ekonomik açidan
dünyanin en üretken üç bölgesinden ikisini ve dünya nüfusunun %75'ini
barindirir. Dünyanin fiziki zenginliginin çogu gerek yer alti kaynaklari,
gerekse yerüstü tesisleri olarak ordadir. Global GSMH'nin %60'ini üretir ve
bilinen enerji kaynaklarinin dörtte üçüne sahiptir. Amerika'dan sonra en büyük
alti ekonomi ve askeri silahlanmaya en fazla harcama yapan 6 ülke oradadir.
Amerika'nin politik veya ekonomik rakiplerinin hepsi Avrasyalidir. Kümülatif
olarak Avrasya'nin gücü Amerika'ninkini tamamen gölgede birakir. Ancak ne mutlu
ki tek bir siyasi birim olamayacak kadar büyüktür.
Böylece
Avrasya, üzerinde global birincilik mücadelesinin oynandigi bir satranç tahtasi
olma özelligini sürdürecektir. Ancak bu tahtada iki degil, her biri farkli güç
sahibi birkaç oyuncu vardir. Ana oyuncular, tahtanin dogusuna, batisina,
ortasina ve güneyine yerlesmislerdir. Dogu ve bati uçlar yogun nüfusa sahip,
birkaç güçlü ülkenin yer aldigi bölgelerdir. Ikisi arasinda çok az nüfuslu, su
anda siyasi açidan oturmamis, bir zamanlar Amerika'nin en önemli rakibi
Sovyetler Birligi'nin egemen oldugu topraklar vardir. Büyük Avrasya platosunun
güneyinde, siyasi anarsi içinde fakat hem bati, hem de dogu Avrasya ülkeleri
için hayati önemi haiz, enerji zengini bölge yer alir.
THE
GRAND CHESSBOARD
Lizbon'dan
Vladivostok'a uzanan bu muazzam alan “oyun”un oynandigi alandir. Orta bölge,
Batinin gittikçe genisleyen yörüngesine çekilirse, Güney tek bir oyuncunun
egemenligine girmezse ve Dogu da Amerikan üslerini kovacak sekilde birlesmezse,
Amerika'nin etkisi sürecektir denebilir. Fakat orta bölge Batiyi reddedip basli
basina bir varlik olur veya Güneyin kontrolünü ele geçirir, yahut da en büyük
Dogu oyuncuyla ittifaka girerse
Amerika'nin Avrasya'daki üstünlügü belirgin biçimde azalir.
Aktif
jeostratejik oyuncular, mevcut jeopolitik durumu degistirmek amaciyla kendi
sinirlarinin ötesinde güç ve etki kullanma istegi ve kapasitesi olan
devletlerdir. Jeopolitik pivotlar ise, güçleri ve motivasyonlari sayesinde
degil, hassas konumlari sayesinde önem arz eden devletlerdir. Çogunlukla
pivotlari belirleyen, bulunduklari cografyadir; önemli bölgelere veya
kaynaklara ulasim açisindan özel rol oynarlar. Bazen bir pvotun tek basina
varligi bile, komsusu olan bir aktif jeostratejik oyuncu için çok önemli siyasi ve kültürel sonuçlar yaratabilir.
Bütün
jeostratejik oyuncular önemli ve güçlü ülkelerdir ama bütün önemli ve güçlü
ülkeler otomatikman jeostratejik oyuncu degillerdir.
Avrasya'nin
yeni siyasi haritasinda bes jeostratejik oyuncu ve bes jeopolitik pivot vardir.
Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan önemli ve aktif oyunculardir, oysa
Ingiltere, Japonya ve Endonezya çok önemli ülkeler olmakla birlikte bu vasfa
uymaz. Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve Iran kritik derecede önemli
pivot rolü
oynaklar
ancak Türkiye ve Iran ayni zamanda bir dereceye kadar jeostratejik
oyuncudurlar.
Avrasya'nin
Bati ucundaki iki dinamik oyuncu Almanya ve Fransa'nin her ikisi de birlesmis
Avrupa vizyonuyla statükoyu degistirmek ve yepyeni bir Avrupa sekillendirmek
hevesindedirler. Fransa taktik manevralarla Amerika'ya karsi Rusya'yi,
Almanya'ya karsi Ingiltere'yi oynatirken kendi zayifligini telafi için
Franko-Alman ittifakina bel baglar. Birlesik Avrupa'da hem siyasi merkez olmak
çabasindadir, hem de kendini Akdeniz-Kuzey Afrika grubunun çekirdegi olarak görür.
Almanya,
Avrupa Birligi'nin lideri ve ekonomik lokomotifi, dolayisiyla Avrupa'nin en
önemli ülkesi oldugunun pekala farkindadir. Önceki “Mitteleuropa” nosyonunu
hatirlatir sekilde, yeni özgürlesmis merkez Avrupa'ya karsi sorumlu olduguna
inanir. Hem Fransa, hem Almanya kendisinde Rusya ile iliskilerde Avrupa
çikarlarini temsil yetkisi görmekle birlikte Almanya cografi konumu dolayisiyla
Rusya ile özel iki tarafli iliski içindedir.
Uzun
sürecek görünen zayif ve hastalikli durumuna ragmen Rusya'nin önemli bir
jeostratejik oyuncu oldugu tartisilmaz. Yalnizca varliginin bile eski Sovyetler
Birligi'ne bagli devletler üzerinde muazzam etkisi vardir. Yayilmaci jeopolitik
amaçlarini gizlemeye gerek duymamaktadir. Gücünü yeniden kazandiginda dogu ve
bati komsulari üzerinde belirgin etkisi olacaktir.
Hindistan
su anda bölgesel güç asamasinda olup kendisinde global oyunculuk potansiyeli
görmektedir. Nükleer gücü de ihmal edilemeyecek boyuttadir.
Ukrayna'nin
jeopolitik pivot niteligi, bagimsiz bir ülke olarak Rusya'nin emperyalist
heveslerini engelleyici konumda bulunmasindan kaynaklanir. Ukrayna olmadan
Rusya bir Avrasya imparatorlugu olamaz.
Küçük
boyutlarina ve nüfusuna ragmen Azerbaycan muazzam enerji kaynaklari dolayisiyla
jeopolitik önemi haizdir. Hazar Denizi Havzasi ve orta Asya'nin zenginliklerini
içeren sisenin mantaridir. Azerbaycan Moskova'nin kontrolüne girdigi takdirde
Orta Asya devletlerinin bagimsizliginin anlami kalmaz. Bati pazarlarina
Rusya'nin kontrolündeki topraklardan geçmeyen bir boru hattiyla baglanan bir
Azerbaycan, Batinin enerji zengini Orta Asya ülkelerine geçis yolu
olusturur.Ukrayna kadar, Azerbaycan ve orta Asya'nin gelecegi de Rusya'nin
gelecegini belirleyecektir.
Türkiye
ve Iran, Rusya'nin gücünün gerilemesinden yararlanarak Hazar Denizi-orta Asya
bölgesinde belli derecede etki teessüs etmeye ugrasmaktadirlar. Bu açidan,
jeostratejik oyuncu kabul edilebilirler. Ancak her iki ülke de ciddi iç
sorunlarla karsi karsiya olup, güç dagiliminda büyük degisiklik yapabilme
etkileri sinirlidir. Ayni zamanda rakip olduklarindan biri digerinin etkisini
silip götürme egilimindedir. Örnegin
Türkiye'nin etkin rol kazanmis oldugu Azerbaycan'da Iran'in tutumu daha ziyade
Rusya'dan yanadir.
Ancak
hem Türkiye, hem Iran, birinci derecede önemli jeopolitik pivotlardir. Türkiye,
Karadeniz Bölgesi'ni stabilize
eder, Karadeniz'in Akdeniz'e geçisini kontrolü altinda tutar,
Kafkaslarda Rusya'yi dengeler. Hala Islami köktendincilige karsi bir
antidottur ve NATO'nun güney ayagi
olarak hizmet eder. Istikrarsiz bir Türkiye, güney Balkanlarda siddetin
zincirlerinden bosanmasina yol açmak yaninda Rusya'nin bagimsiz Kafkas devletleri
üzerinde yeniden kontrolü ele geçirmesini saglayabilir. Azerbaycan'a karsi
ikircilikli tutumuna ragmen Iran da ayni sekilde orta Asya'nin siyasi
kararsizligina karsi istikrar destegi saglar. Basra Körfezi'nin Dogu kiyisina
hakim oldugundan, Amerika'yla iyi geçinemese bile Basra Körfezi bölgesinde
Amerika'nin çikarlarina yönelik uzun dönemli Rus tehdidine karsi engel teskil eder.
Son
olarak Uzak Doguda Güney Kore bir jeopolitik pivottur. Amerika'yla sürdürdügü
yakin iliski bir kalkan görevi yaparak Japonya'nin bagimsiz ve önemli bir
askeri güç haline gelmesini önler. Ister Kuzeyle birlesme, ister Çin'in
gittikçe genisleyen etkisi altina girme seklinde olsun Güney Kore'nin durumunda
belirgin bir degisiklik, Amerika'nin Uzak Dogudaki rolü üzerinde dramatik etki
yapacaktir.
Jeostratejik
oyuncularin ve jeopolitik pivotlarin yukarida verilen listesi sabit veya daimi degildir. Zaman zaman bazi ülkelerin
ilave edilip bazilarinin çikarilmasi gerekebilir. Ancak çok büyük bir olay
olmadikça yakin zamanda fazla bir fark beklenmemektedir.
Avrasya Balkanlari
Dünyada
belirsizlik yasanan en önemli bölgelerden biri Orta Avrasya'dir. Çok genis ve
jeopolitik açidan akiskan olan bu bölgenin belirsizligini Türkiye ve Iran
pivotlarinin kendi hassas durumlari büsbütün arttirir. Bölgede, etnik ve dini
açidan son derece heterojen bir yapida, bazilari nükleer silahlara sahip,
hiçbiri siyasi istikrar içinde olmayan 25 ülkede 400 milyon kisi yasamaktadir.
Nefretin
kol gezdigi, güçlü ve birbirine rakip komsularla çevrili bu devasa bölge,
muharebe alani olmaya adaydir; hem ülkeler arasindaki savaslar için hem de
etnik ve dini siddetten dogan iç savaslar için. Türkiye ve Iran'in dahili
sancilari yalnizca daha kötülesmekle kalmayacak, ayni zamanda bu ülkelerin bu
volkanik bölgede oynayabilecekleri stabilizör rolünü de büyük ölçüde dumura
ugratacaktir. Bu tür gelismeler sonucunda yeni Orta Asya ülkelerinin
uluslararasi topluma asimilasyonu güçlesecek, Yugoslavya'da yasanan krizi
gölgede birakan bir kriz dogabilecektir.
THE
EURASIAN CHESSBOARD
Avrasya
Balkanlari diyebilecegimiz bu bölgenin istikrarsizligini arttiran ve potansiyel
patlama tehlikesi yaratan faktör, komsu iki ülkenin – Iran ve Türkiye –
jeopolitik yönelimlerindeki kararsizlik ve kendi içlerindeki kaynamalardir. Bu
iki ülkede kargasa çiktigi takdirde tüm bölgenin muazzam bir kargasa içine
girerek mevcut etnik ve toprak çatismalarinin kontrolden çikmasi ve bölgenin
zaten hassas olan güç dengesinin büsbütün sirazesinden çikmasi çok muhtemeldir.
Bu yüzden Türkiye ve Iran yalnizca önemli jeostratejik oyuncular degil, ayni
zamanda jeopolitik pivotturlar; iç durumlari tüm bölgenin kaderini
etkileyecektir. Buna ragmen her iki ülkenin gelecekteki jeopolitik egilimi,
hatta ulusal bütünlügü belirsizdir.
Imparatorluk
sonrasi hala kimligini tanimlama sürecinde olan Türkiye üç yöne dogru
çekistirilmektedir; modernistler Türkiye'nin bir Avrupa devleti olmasini
istediklerinden Batiya, Islamcilar Ortadogu ve Müslüman topluluguna bagli
olduklarindan Güneye, bölgesinde egemen bir Türkiye için Orta Asyali Türk
halklarina yakinlik duyan milliyetçiler ise Doguya dönüktür. Bu perspektiflerin
her biri ayri bir stratejik eksen demek olup, aralarindaki çatisma, Kemalist
devrimden sonra ilk kez Türkiye'nin bölgedeki rolüne iliskin bir nebze
belirsizlige yol açmaktadir.
Dahasi,
Türkiye'nin kendisi de bölgedeki etnik çatismalarin kismen kurbani olabilir. 65
milyonluk nüfusunun %80'i Türk asilli (Çerkez, Arnavut, Bosnak, Bulgar ve Arap
karisimini da içeren) olmakla birlikte %20'si, belki daha da fazlasi Kürt'tür.
Ülkenin dogusunda yogunlasan Türk Kürtleri Irak ve Iran Kürtlerinin baslattigi
ulusal bagimsiz mücadelesinin içine gitgide daha fazla çekilmektedir. Tüm ülkenin
gidis yönüne iliskin herhangi
bir iç gerilim kuskusuz Kürtleri ayri bir milli kimlik için daha siddetle
bastirmaya kiskirtacaktir.
Geçmiste
Avrupa Balkanlarinda üç imparatorluk kiran kirana rekabet içindeydi: Osmanli,
Avusturya-Macaristan ve Rus Imparatorluklari. Bunlardan birinin zaferi halinde
kendi çikarlarinin zedeleneceginden korkan üç de dolayli katilimci var.
Almanya,
Rusya'nin gücünden korkuyordu; Fransa, Avusturya-Macaristan'a karsiydi.
Ingiltere ise Çanakkale Bogazi'nin kontrolünün diger güçlerdense, zayiflamis
bir Osmanli Imparatorlugunda olmasini tercih ediyordu. 19. yüzyil süresince bu
güçler Balkan çekismelerini hiç kimsenin çikarlarina halel gelmeksizin kontrol
altinda tutmayi basardi fakat 1914'de kaynayan kazan patladi.
THE
GRAND CHESSBOARD
Bugünün
Avrasya Balkanlarindaki rekabet direkt olarak üç komsu gücün arasindadir.
Rusya, Türkiye ve Iran. Bu rekabetin içinde uzaktan uzaga Çin, Ukrayna,
Pakistan, Hindistan ve Amerika da vardir. Üç ana rakip yalnizca jeopolitik ve
ekonomik çikarlarla hareket etmezler; tarihi dürtüler de isin içindedir. Her
biri bir zamanlar bölgede siyasi veya kültürel açidan egemendiler. Her biri
digerine kuskuyla bakar. Aralarinda kafa kafaya bir savas pek olasi degilse de
rekabetin kümülatif etkisi bölgesel kaosa yol
açabilir.
Ruslarin
tutumuna bakarsak, Türklere karsi düsmanliklari saplanti (obsession)
halindedir. Rus medyasi Türkleri bölgenin kontrolünü ele geçirmeye çalisan, Rusya'ya karsi
yerel direnisçileri kiskirtan (Çeçen olayinda pek de haksiz sayilmazlar) ve tüm
Rusya'nin güvenligini tehdit eden unsur olarak nitelendirir. Türkler de
onlardan asagi kalmaz ve kendilerini, kardeslerini uzun süreli Rus baskisindan
kurtarici rolünde görürler. Türkler ve Iranlilar da bölgenin tarihi
rakibidirler. Son yillarda bu rekabet canlanmistir. Iran'in Islam toplumu
kavramina karsi Türkiye modern ve laik bir alternatif olma imajini sunmaktadir.
Kremlinin
arzusu Rusya'yi yeniden bir global güç haline getirmektir. Eski Sovyetler
Birligi'nin kapladigi tüm alani Kremlinin özel jeopolitik çikarlari içinde
görmekte, her türlü siyasi - hatta
ekonomik – etkiden uzak tutmak istemektedir.
Aksine,
Türkiye'nin bölgesel etki yolundaki girisimleri irk-dil birligine dayalidir.
Türkiye'nin siyasi ve askeri gücü daha sinirli oldugundan eksklusif
(baskalarini disarida birakan) bir
siyasi etki alani yaratmasi mümkün degildir. Türkiye kendini Türki konusan toplumun potansiyel lideri
olarak görmektedir, bu amaçla nispeten modern olusunun cazibesinden, dil
yakinligindan ve ekonomik imkanlarindan yararlanarak bölgede en etkin güç
olarak kabul ettirme çabasindadir.
Iran
`in cari jeopolitik hirslari Türkiye kadar
genis kapsamli
olmamakla
birlikte
(daha
ziyade Azerbaycan ve Afganistan'a yöneliktir), bölgedeki tüm Müslüman nüfusu
(Rusya'nin kendisi bile) Iran'in dini çikarlarinin hedefidir. Gerçekten de Orta
Asya'da Islam'i canlandirmak Iran'in baslica hedefleri arasindadir.
Rusya,
Türkiye ve Iran'in birbirine rakip menfaatleri haritada gösterilmektedir.
Rusya'nin jeopolitik atilimi dogrudan Güneyde Azerbaycan ve Kazakistan'i hedef
alan iki okla; Türkiye'nin ki Doguya, Azerbaycan, Hazar Denizi ve Orta Asya'ya
dogru tek okla, Iran'in ki ise kuzeyde Azerbaycan, Kuzeydoguda Türkmenistan, Afganistan
ve Tacikistan'a yönelik iki okla belirtilmistir. Bu oklar birbirleriyle yalniz
kesismekle kalmayip, ayni zamanda çarpismaktadir.
THE
GRAND CHESSBOARD
Öte
yandaki Çin'in genel jeopolitik menfaati Rusya'nin egemen rol arayisiyla
çatisma halinde, Türkiye ve Iran'in tamamlayicisi niteligindedir.
Ayni
sekilde Ukrayna, Azeri petrollerinin batiya giden yolu olma hevesindeki
Gürcistan'i desteklemek, Rusya'nin Karadeniz'deki etkisini zayiflatmak için
Türkiye ile isbirligi yapmakta ve Orta Asya petrollerinin Türk terminallerine
akitmak için Türkiye'nin çabalarina arka çikmaktadir.
Görüldügü
gibi bu cadi kazaninda kaynayanlar jeopolitik güç, muazzam potansiyel
zenginlik, milliyetçi/dinci misyonlarin tatmini ve güvenliktir. Ancak bu
yarisin odak noktasi erisimdir (access). Sovyetler Birligi'nin çöküsüne kadar
bölgeye erisim Moskova'nin tekelindeydi. Bütün demiryollari, gaz ve petrol boru
hatlari, hatta hava ulasimi merkezden geçiyordu. Rus jeopolitikacilari bunun böyle
kalmasini tercih ederler, zira bilmektedirler ki bölgeye erisimi kontrolü
altinda tutan jeopolitik ve ekonomik ödülü de kazanma sansina sahiptir.
Bu
yüzden boru hatti konusu, Hazar Denizi havzasi ve Orta Asya'nin gelecegini
tayin edecektir. Bölgenin boru hatlari Rus topraklarindan geçerek Karadeniz
Novorossisk'deki Rus limanina gelmeye devam ederse, bu durumun politik
sonuçlari kendini hissettirecektir; Ruslarin asikar güç gösterisi olmasa bile
bölge politik bagimliligini sürdürecek, bölgenin yeni zenginliginin nasil
paylasilacagina Moskova karar verecektir. Aksine, bir boru hatti Hazar
Denizi'ni geçerek Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Akdeniz'e, bir digeri de
Afganistan'dan geçerek Arap Denizi'ne ulasirsa, bölgeye erisim yetkesi hiç
kimsenin tekelinde olmayacaktir.
Rusya'nin
genel amaci, bölgedeki politik ve ekonomik etkinligini yeniden kazanmak olmakla
birlikte ilk hedefi Azerbaycan ve Kazakistan'i egemenligi altina almaktir.
Azerbaycan'a egemen oldugu takdirde Rusya Orta Asya'nin batiyla özellikle
Türkiye ile arasina duvar örecek, böylece asi davranan Özbekistan'la petrol
arama haklarinin bölüsülmesi gibi nazik konularda Iran'la taktik isbirligine
giderek Bakü'yü Moskova'nin isteklerine boyun egdirme çabasindadir. Rusya'nin
Azerbaycan'a hakim olmasi, beraberinde Gürcistan ve Ermenistan üzerinde
hakimiyet getirecektir.
Ancak
Azerbaycan yaninda bagimsizligini yeni kazanmis diger Orta Asya ülkeleri
Rusya'nin tekelini reddedip Amerikan, Avrupa, Japon ve son zamanlarda Kore
sermayesine kucak açmakta, böylece ekonomik kalkinma saglayarak tam
bagimsizliklarini garantileyeceklerini ummaktadirlar. Bu yüzden Türkiye ve
Iran'in gittikçe büyüyen rolünü memnuniyetle karsilamakta, bu ülkeleri
Rusya'nin gücüne karsi bir güç ve güneydeki büyük Müslüman dünyasina bir köprü
olarak görmektedirler.
Nitekim
Azerbaycan – Türkiye'nin ve Amerika'nin da tesvikiyle – Rus askeri üslerini
reddetmekle kalmamis, ayni zamanda Rusya'nin Karadeniz limanina inen tek bir
boru hatti dösenmesi yolundaki Rus talebine karsi çikarak Gürcistan üzerinden
Türkiye'ye ulasan ikili çözümü desteklemistir. Bölgedeki Rus etkisini azaltmak
isteyen Kazakistan da Hazar ve Kazak petrolü için ayni yolu desteklemektedir.
Benzer
sekilde, Türkiye ile olan diger iliskiler de sürekli güçlendirilmektedir. Türki
konusan ülkeler, yeni milli ordularinin subaylarinin egitimi ve on bin
ögrencinin egitimi için Türkiye'nin yaptigi teklifi coskuyla kabul etmislerdir.
Ulasim, ticaret, egitim ve kültür alanlarinda isbirligini öngören 1996 Ekim
Taskent zirvesinde görüs birligine varilmistir.
Amerika'nin
bölgedeki jeostratejik konumu çok açiktir: Amerika Avrasya'nin bu kisminda
egemen olamayacak kadar uzak fakat olaylardan uzak duramayacak kadar güçlüdür.
Bölgedeki bütün devletler yasamlarini sürdürmek için Amerikan varligini gerekli
görmektedirler. Rusya, bölgedeki tek egemen devlet olamayacak kadar zayif,
fakat büsbütün dislanamayacak kadar yakin ve güçlüdür. Türkiye ve Iran etkili
olacak kadar güçlüdürler fakat kendi sorunlari dolayisiyla kuzeyin kafa
tutmasini veya bölgenin iç çatismalarini önleyemeyebilirler.
Sonuçta
Amerika'nin birincil menfaati, bu jeopolitik alanda tek basina hiçbir gücün
hakim olmamasini saglamak ve global toplumun buraya finansal ve ekonomik
erisimini temin etmektir. Jeopolitik çogulculugun kalici bir gerçek olabilmesi
için boru hatti ve ulasim yollari sebekesinin hem kadar , nem Akdeniz'den ve
Arap Denizi üzerinden bölgeyi dogrudan dogruya dünyanin büyük ekonomik
merkezlerine baglamasi sarttir.
Amerika'nin
en kuvvetli jeopolitik destegine layik ülkeler Azerbaycan, Özbekistan ve
(bölgenin disinda olmakla birlikte) Ukrayna'dir. Bölgede Amerika, istikrarli ve
batiya dönük bir Türkiye ile ayni ortak çikarlari paylasmaktadir. Türkiye'nin
evrimi (gidisati) ve oryentasyonu (yönelimi) Kafkas ülkelerinin gelecegi için
özellikle belirleyici faktör olacaktir; eger Türkiye Avrupa'ya dönük olmayi
sürdürürse – ve tabi Avrupa da Türkiye'ye kapilarini kapamazsa – Kafkas
devletlerinin de Avrupa yörüngesinin çekim alanina girme olasiligi çok yükselir
ki zaten onlar da buna siddetle heveslidir. Fakat eger iç veya dis nedenlerle
Türkiye'nin Avrupalilasmasi sekteye ugrarsa, Gürcistan ve Ermenistan'in Rus
egilimlerine uymaktan baska çaresi kalmaz.
Orta
Asya'nin gelecegi ise daha da karmasik sartlar bütünü tarafindan
yönlendirilecektir. Orta Asya devletlerinin kaderini Rusya, Türkiye, Iran ve
Çin arasindaki nazik çikar iliskileri kadar Amerika'nin Rusya ile iliskileri
tayin edecektir. Bölgedeki tek bir gücün hakim olamayacagi hemen hemen
kesindir. Esas tercih, bölgenin global ekonomiyle entegrasyonunu saglayacak
hassas bir denge ile, teknik çatismalarin, siyasi bölünmenin,hatta düsmanligin
kol gezdigi bir cadi kazani arasinda olacaktir.
Bölgesel
dengenin kurulmasi ve sürdürülmesi, Amerika'nin Avrasya jeostratejisinin temel
hedefi olmak zorundadir.
Hazar-Orta
Asya'daki büyük çapta uluslararasi yatirim yapilmasi yalnizca yeni ülkelerin bagimsizligini pekistirmekle
kalmayacak, uzun vadede demokratik bir Rusya'nin da yararina olacaktir. Enerji
ve mineral kaynaklarinin islenmesi, zenginlik, istikrar ve güvenlik doguracaktir.
Güney
Kafkaslarda ve Orta Asya'da istikrar ve bagimsizligi tesvik etmek için Amerika
Türkiye'nin dostlugunu kaybetmemeye özen göstermelidir. Girmek istedigi Avrupa
Birligi'nin disinda birakilmis bir Türkiye daha da islamci olacak, sirf inat
olsun diye NATO'nun genislemesini veto edebilecek, laik bir orta Asya'nin
stabilizasyonu ve dünya toplumuna entegrasyonu için Bati ile isbirligi
yapmaktan kaçinabilecektir.
Dolayisiyla
ilerde Türkiye'nin de Avrupa Birligi'ne kabul edilmesi için Amerika Avrupa
üzerindeki nüfuzunu kullanmali ve – Türkiye'nin içi siyaseti islamci yönde
kesin dönüs yapmadigi takdirde – Türkiye'ye bir Avrupa ülkesi gibi davranmaya
mutlak itina göstermelidir. Hazar havzasinin ve Orta Asya'nin gelecegine
iliskin konularda düzenli olarak Ankara'nin fikrini sormak, Türkiye'ye Amerika
ile stratejik ortaklik içinde oldugu duygusunu verecektir. Ayrica, Hazar
havzasi enerji kaynaklarinin ana çikisi olarak Bakü-Ceyhan boru hattini Amerika
siddetle desteklemelidir. Türkiye ile Iran arasinda daha yakin ekonomik
iliskiler kurulmasi da Amerika'nin menfaatinedir.
SONUÇ:
Uzun
vadede global siyaset egemenlik gücünün hiçbir ülkede yogunlasmasina imkan
vermeyecektir. Dolayisiyla Amerika, gerçek anlamda global süper güç olan son
ülkedir. Zira gerçek güç olan bilgi gitgide daha yaygin, daha etkili ve sinir
tanimaz hale gelmekte, bu yüzden ekonomik güç de dagilmaktadir. Avrasya'nin
anahtar ülkeleriyle dostane ve yakin isbirligi, miyadini doldurmus Birlesmis
Milletler strüktürünü de çagdaslastiracaktir. Sorumluluklarin ve imtiyazlarin
dagilimi global gücün gerçeklerini de degistirecektir. Uluslararasi sirketler,
sivil toplum örgütleri, bilim kurumlari ve herseyden önemlisi internet,
kurumsallasmis ve herkesi içine alan isbirligine dayali enformel bir global
sistem yaratmaktadir. Bu isbirligi, uzun süredir dünya istikrari ve barisinin
sorumlulugunu tasiyan Amerika'nin yükünü omuzlarindan alacaktir. Bu yolda
kazanilan jeostratejik basari, Amerika'nin ilk ve son gerçek global süper güç
rolüne yarasir bir miras olacaktir.