DERIN VATAN

1-Milleti esir almayin

2-Herkese yeter bu vatan

3-Gere gere gerici ve bu basliklar altinda da ara basliklar yer almakta, bunlar;

Ordumuzun dünyanin en büyük altinci ordusu oldugu, fakat ülkemizdeki insanlarin yasam standartlari dünyadaki 174 ülke arasinda orta siralarda yer aldigini ve güzel bir örnekle Sovyetler Birliginin kizil ordusunun dünyanin birinci ordusu iken totallik akiminin çökmesi neticesinde, en büyük silahli kuvvet olmanin yeterli olmadigini,

Ordunun Avrupa Birligine bakisinda, Türkiye Avrupa Birligine girmeli fakat laik ve üniter yapisini korumak sartini istedikleri. Bu görüsle Türk Silahli Kuvvetlerinin Avrupa Birligine güvensizlik duyduklari, komutanlar bu yapida taviz verilmemesini bildirmekte ve askerin Avrupa Birligine girmek istemedigini anlatmakta.

Türkiye’nin Avrupa Birligi üyeliginin önündeki en büyük engelin kendimizin oldugu, iç düsmanin birinci sirada yolsuzluk, ikinci sirada yoksulluk oldugu, üçüncü sirada ise egitimsizligin geldigini, ülkemizde dis etkenlerin ne kadar yogun oldugu ama yinede bir Türk’ün dünyaya bedel oldugunu anlatmakta.

Türkiye’nin Avrupa Birligi’ne girmek için kendisinin çaba göstermesi gerektigini, Türkiye’nin nüfusunun yogunlugu, demokrasinin generallerin emrinde ve halkin büyük çogunlugunun devlet nezdinde tehdit unsuru oldugunu anlatmakta.

Genel Kurmay Baskanliginin ülkemizde yetki ve gücünün sinirlarinin tespit edilemedigi bir makam oldugu, 1923 tarihinden bu zamana kadar genelkurmay baskanligi yapmis baskanlarin görev ve yasadiklari olaylardan bir kesit anlatmis.

Taskesen Pasanin genelkurmay baskani olmasi beklenirken bir anda emekliye ayrilmasi ve yerine su anda görev yapmakta olan genelkurmay baskani Yasar BÜYÜKANIT’in geçmesini anlatmakta.

Emekli Korgeneral Altay TOKAT Pasa’nin milleti dinç ve diri tutmak için bir tür uyandirma sistemi gelistirdikleri ile ilgili konulari anlatmakta.

PKK’li teröristlerin Çinarcik katliamini Temmuz 1987’de ilk ciddi çikislarini yaptiklari, bu örgüte ne gibi bir isimli hitap edilecegi PKK ile sadece dövüstügümüzü ve bir yol kat edemedigimizi gün geçtikçe PKK sorununun istenmedigi tezleri haklilik kazandigi seklinde anlatmistir.

PKK’nin kanli bir örgüt olmasi ve kendisini güçlü hissettigi yerlerde eylem yapmasi ancak Dogu ve Güneydoguda olan bütün olaylari PKK’ya yikmak yerine baska istihbarat örgütlerinin yaptigi, içimizdeki hainlerin yaptiklarini ayirt etmemiz gerektigini anlatmakta,

Tansu ÇILLER zamaninda 1993-1995 yillarinda genel kurmay baskani Dogan GÜRES ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR’a tam yetki verdikten sonra PKK’nin büyük bir sekteye ugradigi, su anda da hükümetin genel kurmay baskani ile birlikte bu konuya tamamen egilmesi gerektigini,

Tarihimizin en meshur menemen olayi ile Allahuekber daglarinda binlerce askerimizin Sarikamis’ta donarak ölmesi olayini karsilastirdigi,

Bu yazisinda EMASYA (Emniyet Asayis Yardimlasma)nin anlaminin yani askere gerekli görüldügü zaman toplumsal olaylara müdahale yetkisi veren bir protokol, anlasma oldugunu fakat bu karari sadece Valilerin verebilecegini anlatmakta.

Jandarmanin kurulus amaci ve NATO görevleri disindaki bir yapi olarak anlatilmis, Jandarmanin ülkemizin ihtiyaci oldugu bir durumda ‘Savasmak üzere görev almis olan tamamen askeri bir yapi oldugunu’ anlatmakta.

Bir kisim insanin Ülkenin tehlike altinda oldugunu ve Atatürkçü rejimin degisecegi kaygisi ile Orduya ragmen ordulasma içerisinde olduklari ile ilgili yazisinda konuyu anlatmakta.

Ülkemiz sinir komsularinda ve etrafinda meydana gelen Çeçenlerin Ruslarla, Azerilerin Ermenilerle mücadelesi, Iran’in Irak’la yaptigi amansiz mücadele, Arap ülkelerinin Israil ile kapismasi ve bölge insaninin ülkeye zarar veren bir unsur oldugunu anlatmakta.

Emekli askerlerin ölme-öldürme yemini ile kurmus olduklari derneklerin hakkinda, 312. maddeden dolayi herhangi bir sekilde islem yapilmadigi ve genelkurmay baskanligindan bu kuvvaci, ulusalci ve vatansever kisilerin ellerinden kurtar bizi diye yazisi.

Dünyada iki çesit ordunun oldugunu, birincisi savasan ordular, ikincisi ise kendi halklarini kontrol etmek için kurulan ordular oldugu ve dünya ülkelerindeki ordulardan örnekler vererek konuyu anlatmis.

Eski Hava Kuvvetleri Komutani Orgeneral Faruk CÖMERT’ in bir konusmasinda birbirimizden kusku duymak yerine birbirimizi daha iyi anlamaya çalistigimizda, sorunlarimizi açik yüreklilikle konusarak çözemeyecegimiz hiçbir sorunun kalmayacagi seklinde yaptigi açiklamanin ülkenin ilerlemesi ve huzurlu bir ortamin olusmasi için bu sekilde hareket edilmesi gerektigini anlatmakta.

Daglica saldirisinin daha önceden planlandigi ve saldirini olabilecegi seklinde rütbeli askerlerce rapor olarak verildigi halde bu konuya müdahale edilmedigi seklinde iddialar yer aliyor.

PKK ile mücadelede yapilan yanlisliklar nasil bazi vatandaslari PKK sempatizani yaptiysa günümüzde irtica ile mücadelede yapilan kasitli yanlislarin halkin üzerinde vatan millet Sakarya duygusunu zedeledigini ve dogdugun yer mi yoksa doydugun yer mi sorusu yerine dogdugun yer mi yoksa dayak yemedigin yer mi diye sorulmasi gerektigini anlatmakta.

Toplum nasil layik oldugu yöneticileri çikariyorsa yine toplum müstahak oldugu suçlulari da ortaya çikardigini. Bu olayin gerçeklesmemesi için saydam bir devlet ve yargi bagimsizliginin gerekli oldugunu anlatmakta.

Vatan Millet duygusunun yurt disinda kalmayanlarin vatanin insan için ne ifade ettigini bilemeyeceklerini, bu duygularda asinmalar olsa da bunlari hiçbir sekilde ruhu insandan söküp atilamayacagi ve ‘bülbülü altin kafese koysalar da yine de vatanim dedigi gibi vatan konusunun önemini anlatmakta.

Türkiye’deki yolsuzluk ekonomisinin ana unsurunun medya oldugu, bir medya sahibinin sadece medya sahibi degil, yaninda holding ve banka sahibi de oldugu, basin medya gücüyle holding ve bankalarina yolsuzlukla gelir elde ettigi ve ülkenin en büyük tehditlerinden birincisinin yolsuzluk oldugunu anlatmakta.

Ülkemizde ABD’ye ait nükleer silahlarin konuslandirilmasina izin verilmis, izin sebebi ABD’nin dis güçlere karsi Türkiye’yi korumasi ve soguk savas zamaninda ABD Yunanistan’da bulunan nükleer silahlarini 2000 yilinda kaldirmaya basladigi, Türkiye’de bu olaya baslanilmadigi ve kimsenin bu konu ile ilgilenmedigini anlatmakta .

Milli Türk Talebe Birliginin 1916 yilinda Tevfik ILERI tarafindan Imparatorluk gençliginin politik ve askeri gelecek hakkinda karar alma süreçlerine etkin katilimi saglamak ve özellikle balkanlarda toprak kayiplarina tepki göstermek amaciyla kuruldugunu, hükümetin basinda olan kisilerin ögrencilik yillarindan baslamak üzere Milli Türk Talebe Birligi saflarinda yer aldiklari, örnek olarak Cumhurbaskanimiz Abdullah GÜL, Basbakan Recep Tayyip ERDOGAN’ in, Mehmet Ali SAHIN’ in ve parlamentoda yer alan birçok ismin de bulundugunu anlatmakta.

Basbakan Recep Tayyip ERDOGAN’ in Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün dünya Türkiye’den bahsediyor sözünün ünlü yazar Hupe POPE’ nin Türkiye’ye bir seyler oluyor yazisiyla destekledigini, Türkiye’nin Avrupa Birligi haricinde Orta Dogu Ülkeleriyle iyi bir iliski içerisinde oldugu, Osmanlinin cografi konumunu kullandigi gibi Türkiye’nin de bogazlar ve Anadolu’nun hâkimiyetini iyi kullandigi, bunun uzun soluklu bir plan oldugunu anlatmakta.

Avrupa Birligi Yolunda ülkemizde bazi yasalarin degistirildigini bunlarin içinde en önemlisinin idam cezasinin kaldirilmasi oldugunu, rahmetli eski Basbakan Adnan MENDERES’in idam edilmesi ve bu olayin fotograf karelerine alinarak yayinlanmasinin ve diger idam edilen kisilerin aleni olarak fotograflarinin bulunmadigini. O zaman mahkemelerin acaba dogru karar verip veremedigi, idam edilenlerin daha sonra suçsuz olduklari anlasildiginda ne yapildigini anlatmakta.

Saddam’in idam görüntülerini izlerken rahmetli Basbakan Adnan MENDERES’in gözler önüne geldigini, ne adina olursa olsun tarafli mahkemeler tarafindan verilen idam cezasinin rencide edici oldugunu. Saddam’in idamini seyredenlerin tarafli bir görüsle idam ettirenlere lanet okundugu, Saddam ve Adnan MENDERES’in kendisini asanlara karsi davranislarini yazanlar, Menderes’in korkak bir kedi, Saddam’i ise cesur bir aslan ilan ettikleri, bu sorunun yani Saddam’i asanlarin isgalciler oldugu, rahmetli Adnan MENDERES’i asanlarin ise kendi askerimiz oldugunu düsünmelerinin gerektigini anlatmakta.

Milli Istihbarat Teskilati Müstesari Emre TANER’ in kara göründü diyerek Türkiye’nin doguya dogru genislemesinin gerektigini bölgede sadece büyük Türkiye projesi olmadigi, Israil ve Iran’in da büyük projelerinin oldugunu, komsumuz Irak’ta Amerika Birlesik Devletinin oldugunu, niyetinin bozuk olabilecegi ve bu nedenle doguya dogru büyümenin gerekli görüldügünü anlatmakta.

Türkiye’de etkin basinin ikiyüzlü oldugu, 301. maddenin gündeme geldigi zaman Orhan PAMUK, Perihan MADEN ve Hrant DINK’ in isimlerinin duyuldugu, yelpazenin saginda kalan kisilerden bahsedilmedigi, Orhan PAMUK’ un Nobel ödülü alirken Fransa’nin Türk Milletini igneledigini Fransa’nin Türk Milletini Türkiye’nin soykirim saflarinda gösterdigi gün Orhan PAMUK’a Nobel Ödülünün verilmesinin düsündürücü oldugunu anlatmakta.

Trabzon’da faaliyet gösteren bazi gruplarin Türkiye elden gidiyor, topraklarimiz yabancilara satiliyor, din elden gidiyor, gençlerimiz Hiristiyanlastirilmak isteniyor, her yerde kiliselerin açildigi ile ilgili olarak CD’ler çogaltilip Trabzon halkina dagitiliyor ve Rahip Tantora cinayetinin Trabzon’dan çikmasinin bu dagitilan CD’ler sayesinde kisileri potansiyel bir katil ruhuna ittigi anlatiliyor.

Abdulkadir AKSU’nun Içisleri Bakanligi yaptigi zamanlarda büyük siyasi cinayetlerin gerçeklestigi, bunun son örneginin de Hrant Dink oldugu Çetin EMEÇ, Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY, Danistay üyesi Mustafa Yücel ÖZBILGIN ve diger isimlerin öldürülme zamanlarinin Abdulkadir AKSU’nun Içisleri Bakanligi zamaninda gerçeklestigini anlatmakta.

Hrant DINK cinayetinin o zamanlarda Kuzey Irak ile olan gündemin degismesi, hükümetin köseye sikistirilmak istenmesi, Ermenilerin tuzak kurmus olabileceklerinin yorumlarinin ve siyasilerin bu olaylar karsisinda takinmis olduklari tavirlari anlatmaktadir.

Türkiye’nin iki sorununun oldugunu, bunlardan birincisinin etnik terör sorunu oldugu, ikincisinin ise laiklik sorunu oldugunu. Laikliginin tek basina bir sorun teskil etmedigini, kendilerini laik olarak tanitan kisilerin kati laiklik uygulamak istemeleri ve dindar kesimin Allahin emirleri ile kati laikçilerin uygulamalari arasinda kalmalarindan kaynaklandigini, laikligin sadece din devlet islerinin birbirinden ayrilmasi olarak tarif edilmesinin yetersiz kaldigini anlatmakta.

Insanlarin manevi degerlerinin elinden alinmasi ile insanlarin bu degerleri cemaatlerde, tarikatlara girerek elde etmek istedikleri. Toplumu çaglar boyu ayakta tutan ve birbirlerine kaynasmasini saglayan bu kurumun Diyanet Isleri Baskanligi oldugunu ancak bu kurumunda görevini tam yapamadigi, su anda ise okullarda din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin içeriginden uzaklastirmak isteyerek halkin bütünlesme kaynasmasini önleme istediklerini anlatmakta.

Irticanin tanimi olmayan bir sey oldugu, bu anlamda neyin irticaya ait oldugu belli olmayan girdigi her kapta kabin seklini alan bir sey oldugu, Türk Dil Kurumu tarafindan yapilan tanimin ise gericilik oldugu ama bazi kiliflara giydirilerek irticanin tehlikeli oldugu seklinde yorumlara karsi yapilan irtica tarifini anlatmakta

11 ay içinde olumlu anlamda satir aralarinda dinle ilgili haber yayinlamayan medyamizin ramazan ayi içerisinde en ufak bir olayda olsa dinle ilgili bu olayi mansetlere tasidiklari, bu olaylarin da dine hükümete zarar verdigi, bu haberlerin ülkeyi dörde bese bölmek istediklerini ve halki huzursuz etmeye yeterli oldugunu anlatmakta.

Türkiye’ye seriat gelir mi diyen bu kisilerin Türkiye ve Dünyayi tanimadiklari anlamina geldigini, bu soruyu soranlarin Türkiye’yi laikçilik dikeni üstünde tutarak islerini yürüten kisilerin olduklarini, bu kisilerin seriat gelmesinden degil, ülkenin yönetiminde hakli, adaletli ve demokratik bir dengenin olmasindan korktuklarindan dolayi seriat unsurlarini istemekte. Bu kisilerin ne kadar istemezlerse istemesinler eninde sonunda taslarin yerine oturmasini, seriatla degil demokrasi ile gerçeklesecegini anlatmakta,

Ülkemizde Alevilik ve Sünnilik diye ayrimlarin oldugu, aslinda Alevilik diye bir unsurun olmadigi, herkesin birbirine samimiyet içinde destek olarak kendimize ortak deger olarak Hz. Ali’yi örnek alarak yasamamiz gerektigini ve hükümetin asure zamani yapmis oldugu iftar yemeginin güzel bir adim oldugunu anlatmakta.