Demokrasi Dergisi,Ocak 2015, Cilt: 26, Sayi: 1, 25. Yildönümü Sayisi,Demokrasi Çöküs mü yasiyor?
Fevzi BOZKURT
Felsefe
25. Yildönümü Sayisi Demokrasi Dergisi Ocak
2015, Cilt: 26, Sayi: 1
Demokrasi Çöküs mü yasiyor?
Francis Fukuyama * Robert Kagan
Marc F. Plattner * Larry Diamond
* Thomas Carothers Philippe C. Schmitter * Steven Levitsky & Lucan Way
Alfred Stepan * Alina Mungiu-Pippidi
Scott Mainwaring & Aníbal Pérez-Li~nán
E. Gyimah-Boadi * Tarek Masoud
Otoriter Dirilis: Çin’in Zorlu
Imtihani
Andrew J.Nathan
Michnik’in Havel’e Saygisi
Carl Gershman
Rusya: Emperyalizm ve Çöküs
Lilia Shevtso
Larry Diamond
Larry Diamond Demokrasi Dergisi’nin kurucu yardimci editörü, Stanford Üniversitesi’ne bagli Uluslararasi
Arastirmalar üzerine çalisan Hoover Enstitüsü ve Freeman Spogli Enstitüsü’nün
kidemli çalisani ve Stanford Demokrasi, Gelisim ve Hukuk Prensibi Merkezi’nin
müdürüdür.
2014 yilinda, Protekiz’de Samuel P. Huntington’nun
küresel demokratiklesmenin “üçüncü dalgasi” olarak adlandirdigi akimi baslatan
Karanfil Devrimi’nin kirkinci yildönümü anildi. Bugün küresel demokrasinin
durumuna iliskin yapilan herhangi bir degerlendirmenin ilk adimi, parmak
isirtan bu tarihi dönüsümün sürekliliginin taninmasi ve kabul edilmesi
olmalidir. 1974 yilinda üçüncü dalga basladiginda, dünya üzerindeki bagimsiz
devletlerin yalnizca yüzde 30’u, vatandaslarinin sahip olduklari evrensel oy
kullanma haklari ile düzenli, özgür, adil ve anlamli bir seçim süreci sonucunda
kendi liderlerini seçme ve degistirme haklarinin oldugu “seçim demokrasisine”
iliskin kriterleri karsilar nitelikteydi.1 O dönemde dünya üzerinde demokrasi ile yönetilen yalnizca 46 ülke
bulunmaktaydi. Bunlarin çogu, aralarinda Ingiliz sömürgeleri olan küçük ada
devletlerinin de bulundugu zengin Batinin liberal demokrasileriydi. Öte yandan,
gelismekte olan demokrasileri ile birkaç ülke daha bulunmaktaydi: Hindistan,
Sri Lanka, Kosta Rika, Kolombiya, Venezuela, Israil ve Türkiye.
Takip eden otuz yil içerisinde, demokrasi küresel
anlamda ciddi bir yükselis yasadi; öyle ki, 1975 ve 2007 yillari arasinda
demokrasi ile yönetilen devletlerin sayisi her yil istisnasiz olarak ya
degismedi, ya da artis gösterdi. Dünya tarihinde demokrasinin bu sürekli
gelisiminin bir benzeri görülmemistir. Sözü geçen bu “demokrasilerin” bir kismi
liberal olmayan demokrasiler olsa da – kimi zaman öyle bir hal almislardir ki,
Steven Levitsky ve Lucan Way bunlari “rekabetçi otoriter” rejimler2 olarak adlandirmislardir- olumlu
yönde ilerleyen otuz yil trendi, özgürlük (her yil Freedom House tarafindan
degerlendirilen siyasi haklar ve insan haklari) düzeyleri açisindan benzer
sekilde istikrarli ve önemli bir gelisme ile birlikte yürümüstür. 1974 yilinda,
dünya üzerindeki ortalama özgürlük düzeyi 4.38 olarak belirlenmistir
(degerlendirmede iki adet yedi noktali ölçek kullanilmistir; 1 = en özgür, 7 =
en baskici). Daha sonra bu deger 1970’li ve 1980’li yillarda giderek
küçülmüstür, fakat 1990 yilinda 3.85’e kadar ulasan bu deger, Berlin Duvarinin
çöküsüne kadar olan süreç içerisinde 4.0’ün altina düsmemistir. 1974 ve 2005
yillari arasindaki 32 senenin 25’inde, dünya üzerindeki ortalama özgürlük
düzeyi iyilesme göstermis ve en nihayetinde 2005 senesinde 3.22’ye ulasmistir.
Daha
sonra, 2006 senesi civarinda, dünya üzerindeki özgürlük ve demokrasinin gelisimi
uzun bir duraksama sürecine girmistir. 2006 yilindan beri 114 ve 119 (dünya
devletlerinin yaklasik yüzde 60’i) arasinda seyreden seçim demokrasisi
sayisinda net bir artis olmamistir. Sekil 1’de gördügümüz gibi, seçim
demokrasileri ve liberal demokrasilerin 2006 yilindan sonra bir düsüs yasadigi
ve daha sonra ise düzlestigi görülmektedir.3 2006’dan bu yana, dünya üzerindeki ortalama özgürlük düzeyi hafifçe
kötüye gitmis ve 3.30 civarinda bir degere ulasmistir.
Bu deneysel egilimleri incelemenin
iki yolu vardir. Bunlardan biri, bir esitleme dönemi teskil ettiklerini
düsünmektir; özgürlük ve demokrasi gelisimlerini devam ettirmemekle beraber,
herhangi bir düsüs de göstermemektedirler. Hatta kimileri bunu demokrasi
akiminin önemli ve beklenmeyen sürekliliginin bir disavurumu olarak
degerlendirebilir. Yoksulluk (örnegin, Liberya, Malavi, Sierra Leone) ya da
stratejik baskilar (örnegin, Gürcistan ve Mogolistan) nedeniyle demokrasinin
sürdürülebilmesi için nesnel kosullarin uygunsuz oldugu ülkelerin sayisinin
artmis oldugu düsünülürse, birçok yerde mantiksal olarak açik ve rekabetçi
politik sistemlerin hayatta kalmis olmalari (ya da yasama dönmeleri)
etkileyicidir. Bu daha iyi niyetli yorumlamanin bir diger sekli olarak Levitsky
ve Way Derginin bu sayisinda demokrasinin aslinda Freedom House’un algiladigi
kadar büyük bir gelisme göstermedigini ileri sürmüslerdir. Bu yüzden, son on-on
bes yil içerisinde demokrasinin gözle görülür basarisizliklari, rekabetçi ve
otoriter rejimlerin ortaya çikislarindan bu yana gösterdigi sertlesmeler ya da
bozulmalar oldugunu iddia etmislerdir.
Öte yandan, bazilari geçtigimiz
on yillik süreci, demokrasinin en azindan düsüs baslangici yaptigi dönem olarak
görebilirler. Bunun dogrulugunu gösterebilmemiz için, yalnizca demokrasilerin
istikrarsizligini ve durgunlugunu degil, Thomas Carothers’in “gri bölge”
ülkeleri (demokrasi olup olmadiklarina göre açiklanmalari zor olan)4 olarak adlandirdigi ülkelerin
demokrasilerinde yasanan kademeli düsüsü, demokratik olmayan yönetimlerdeki
derinlesen otoriter rejimi ve dünya üzerindeki yerlesik, zengin
demokrasilerinin isleyisi ve özgüveninde yasanan düsüsü de incelememiz
gerekmektedir. Ileriki bölümlerde bu konuyu ele alacagim.
Demokratik dönüslerde bir düsüs yasanip
yasanmadigina iliskin tartisma, bir yönden bizim bu konuyu nasil ele
aldigimizla ilgili olmaya basladi. Bilimsel arastirmalarin ortaya koymus oldugu
büyük ve kaçinilmaz ironilerden biri de karsilastirmali demokrasi
arastirmalarina gösterilen büyük ragbete, demokrasinin nasil tanimlanacagi ve
ölçülecegine iliskin önemli bir uzlasmazligin eslik ediyor olmasidir. Bu ebedi
kavramsal problem üzerinde uzlasilabilen tek bir dogru cevap olduguna ya da olabilecegine
hiçbir zaman ihtimal vermedim. Demokrasi üzerine çalisan bilim insanlarinin
çogu, rejimlerin kategorik olarak siniflandirilmasinin ve bu yüzden hangi
rejimlerin demokrasi oldugunu ve hangilerinin olmadigini belirlemenin anlamli
oldugu konusunda ortak bir fikre sahiptirler.
Fakat demokrasi birçok açidan bir sürekli degiskendir. Birden fazla
partinin ve adaylarin seçim kampanyasi yapma ve mücadele etme özgürlügü; oy
kullanma hakkinin kapsamliligi; seçim uygulamalarinin adil ve tarafsiz olmasi;
ve seçimle basa gelenlerin ne ölçüde yönetme gücüne sahip olduklari gibi
demokrasinin temel bilesenleri bir sürekli ölçek (kontinyum) üzerinde
çesitlilik gösterirler (demokrasinin niteliginin diger boyutlari gibi, örnegin
insan haklari, hukuk prensibi, yolsuzluklarin denetimi, sivil toplumun dinçligi
vb.). Bu sürekli degiskenlik kodlayicilarin, çok partili seçim rekabetinin
hilesiz ve güçlü fakat bazi önemli yönlerden kusurlu oldugu, belirsiz, gri
bölge içerisinde yer alan rejimleri nasil siniflandiracaklarina iliskin zor kararlar
almaya mecbur etmektedir. Çok partili rekabet içerisindeki hiçbir sistem mükemmel
derecede adil ve seffaf degildir. Çok partili seçim sistemlerinin bazilarinin
demokrasi kriterlerini karsilamadiklari açikça görülmektedir. Digerleri ise
ciddi kusurlara sahip olsalar da, bu durum onlarin genel demokratik
tabiatlarini tamamiyla yok saymamaktadir. Bu yüzden, kusurlari nasil
degerlendirecegimiz ve siniri hangi noktada çizecegimiz konusundaki kararlar, her
ne kadar zor olsa da alinmasi gereken kararlardir.
Rejimlerin siniflandirilmasina (demokrasi olup
olmadiklarina) yönelik pek çok yaklasim, demokrasileri ve demokrasi olmayanlari
ayirt etmek için gelisigüzel belirlenmis olan bir çizgi ile birlikte önemli
degiskenlerin (örnegin, Yönetim Biçimi Ölçeginde oldugu gibi siyasi haklar, ya
da Freedom House’da oldugu gibi hem siyasi haklar hem insan haklari) sürekli
ölçümlerine yaslanmaktadir.5 Benim kullandigim yöntem, ikna edici nitelikte çeliskili
bulgular elde ettigim kisimlar haricinde, Freedom House’un kodlamaya dair
kararlarini kabul etmektedir. Bu durum benim Freedom House’un 1989’dan beri öne
sürdügünden iki ila bes arasinda daha az demokrasi tespit etmeme yol açti; bazi
seneler için, aramizdaki bu uyusmazlik çok daha fazlaydi.6
Demokratik Gerileme: Çöküs ve Asinmalar
Dünya 2006 yilindan beri hafif,
fakat uzun süreli bir demokratik gerileme süreci içerisine girmistir. Demokrasi
ve özgürlügün küresel düzeyde gelisim açisindan geri kalmisligi ve orta
derecede bozulmalar yasamasinin ötesinde, düsünülmesi gereken birkaç baska
neden daha bulunmaktadir. Ilk olarak, önemli ve hizlanan bir demokratik bozulma
yasanmaktadir. Ikinci olarak, demokrasinin niteligi ve istikrarli yapisi, benim
“salincak devlet” olarak adlandirdigim, stratejik olarak önem tasiyan, büyük
yükselen piyasa ülkelerinde bir düsüs yasamaktadir. Üçüncü olarak, otoriterizm,
büyük ve stratejik açidan öneme sahip ülkelerde de derinlesmeye basladi. Ve
dördüncü olarak, Birlesik Devletler basta olmak üzere yeryüzünde kurulmus olan
demokrasiler, git gide daha kötü bir performans sergilemeye ve demokrasiyi yurt
disinda etkin bir sekilde ilerletmeleri için gereken iradeyi ve öz güveni
yitirmeye basladilar. Bunlardan her birini sirayla inceleyecegim.
Öncelikle, demokratik çöküslerin oranlarina
bakalim. 1974 ve 2014’ün sonu arasindaki dönemde, dünya üzerinde bulunan tüm
demokrasilerin yüzde 29’u çökmüstür (Bati disindaki demokrasilerde bu oran
yüzde 35’tir). Ilk on yilda ve yeni yüzyilin yarisinda, basarisizlik orani
(yüzde 17.6) daha önceki on bes yillik dönemden daha fazladir (yüzde 12.7). Öte
yandan, üçüncü dalga dönemini kendisini olusturan dört adet on yila ayirirsak,
1980’lerden itibaren her bir on yilda demokratik basarisizligin biraz daha
artmis oldugunu görürüz. Üçüncü dalganin ilk on yilinda (1974-83) yüzde 16 olan
demokratik basarisizlik orani, ikinci on yil içerisinde (1984-93) yüzde 8’e
düsmüstür, fakat üçüncü on yil içerisinde (1994-2003) tekrar yüzde 11’e
yükselmistir ve günümüze en yakin dönemde yüzde 14’e ulasmistir (2004-13).
(Eger 2014 yilinda yasanan üç adet basarisizligi daha eklersek, bu oran yüzde
16’nin üstüne çikar.)
2000 yilindan beri, saydigima
göre dünya üzerinde 25 adet demokrasi rejimi çökmüstür; bunun sebebi yalnizca
açikça gerçeklestirilen askeri ve idari darbeler araciligiyla degil, ayni
zamanda sonucunda demokratik sistemi rekabetçi otoriterizme dogru sürükleyen,
demokratik haklarin ve yöntemlerin önemli ölçüde ve giderek artan bir bozulma
yasiyor olmasidir (Tabloya bakiniz). Bu çöküslerden bazilari düsük kaliteli
demokrasilerde yasanmistir; yine de her bir durumda, makul, adil ve çok partili
seçim rekabetinin yasandigi bir sistem, ya minimum demokrasi standartlarin
altinda bir noktaya yerlestirilmistir ya da bu noktaya gerilemesine neden
olunmustur.
Fakat bir çogu bunun Boris Yeltsin altinda yürüyen (fakat zorlu ve liberal
olmayan) bir seçim demokrasisi olduguna inanir. Eger 1993 yilini demokrasinin
Rusya’da (Freedom House’un yaptigi gibi) ortaya çiktigi sene olarak düsünürsek,
hangi seneyi demokrasinin sona erdigi sene olarak belirleyecegiz? Bu durumda
(ve birçok baska durumlarda), Peru Cumhurbaskani Alberto Fujimori’nin 1992
senesinde Kongreyi dagitarak ve anayasal olmayan yönetimi ele geçirerek
gerçeklestirdigi autogolpe’ü gibi, basari
elde eden bu karari yönlendiren belirli tek bir olay olmamaktadir. Vladimir Putin’e
belirsiz bir ilk-seçim zaferi yasatan hileli seçim süreci ve hemen arkasindan
gelen siyasi ve medeni çogulculugun yönetsel anlamda yasadigi bogulma
tarafindan bildirilmis oldugu gibi, Rusya’nin siyasal sisteminin 2000 yilinda
seçim demokrasisine iliskin asgari kosullarin da altina düsmüs oldugunu öne
sürmekteyim. (Freedom House bu basarisizligi 2005 yilina atfetmektedir)
Sorun halen devam etmektedir ve
günümüzle de oldukça ilgilidir. Bugüne kadarki birkaç senelik süreç içerisinde,
Türkiye Adalet ve Kalkinma Partisi (AKP) ülke içerisindeki demokratik
çogulculugu ve özgürlügü her geçen gün biraz daha asindirmistir. Genel siyasi
egilimlerin nitelendirilmesi zordur; çünkü AKP siyaset içerisinde bagimsiz bir
veto hakkina sahip olan ordunun bu hakkini elinden alarak, halkin ordu
üzerindeki kontrolünü genisleterek ve Kemal Atatürk’ün koyu bir biçimde laiklik
taraftari olan mirasi ile ilgili “derin devlet” yapilarina saldiran siyasi partilerin
engellenmesini zorlastirarak demokratik bir adim atmis oldu. Ancak, AKP parti
mensuplarinin yargi ve bürokrasi üzerindeki hâkimiyetini arttirarak,
gazetecileri tutuklatarak ve karsit görüslü kisileri basin önünde ve akademik
çevrelerde asagilayarak, isletmeleri muhalefet partiye mali destek sagladiklari
takdirde intikaminin alinacagi yönünde tehdit ederek ve sözüm ona darbe
planlari ile ilgili oldugu iddia edilen kisileri tutuklayip kovusturma açarak
ve mantiksizca suikastçi olmakla suçlanan birçok kisiyi sosyal hayatlarindan
alikoyarak kendi siyasi hegemonyasini gün be gün kemiklestirmistir.
Bu durum, uzun süredir Türkiye’nin
basbakani olan ve Agustos 2014 yilinda cumhurbaskani seçilen Recep Tayyip
Erdogan‘in gün be gün korkusuzca yogunlastirdigi, dudak uçuklatan kisisel gücü
ile örtüsmektedir. Türkiye’de yetkinin kötüye kullanimi ve kisisellestirilmesi
ve rekabet alaninin ve özgürlüklerin kisitlanmasi, tipki Putin’in 2000’li yillarin baslarinda yaptigi gibi
üstü kapali ve artarak ilerleyen bir süreç olmustur. Fakat simdiye kadar, bu
egilimler ülke demokrasisini asgari standartlarin da altina çekerek, bir esige
gelinmis oldugunu gösteriyor. Eger bu gerçeklestiyse, ne zaman gerçeklesti?
2014 yilinda, AKP’nin hegemonik yönetiminin Mart ayinda gerçeklestirilen yerel
hükümet seçimleri ile saglamlastirmasi ve Agustos ayinda gerçeklestirilen
cumhurbaskanligi seçimleri midir? Ya da bazi liberal Türklerin üzerinde israr
ettikleri gibi, birkaç yil önce, medya özgürlügünün gözle görülür bir biçimde
yok olmasi ve darbe komplosu kurduklari iddia edilen kimselerden olusan ve git
gide genisleyen çemberin oldukça politiklestirilmis Ergenekon durusmalarinda
hedef alinmalari midir?
Benzer bir problem, öncesinde uzun süre iktidarda
kalan Botsvana Demokratik Partisi (BDP) tarafindan yapilanlarin ötesinde,
kariyerinde bir ordu geçmisi olan ve sivil topluma karsi bir hosnutsuzluk ve
muhalefete karsi bir tahammülsüzlük sergileyen Botsvana Cumhurbaskani (Ian
Khama) için de geçerlidir. Muhalefet partilere mensup kisileri asagilamak, Ekim
2014 parlamento seçimleri öncesinde muhalefet lideri olan bir adayin
öldürülmesi ve istihbarat teçhizatlarinin siyasi muhalefete baski ve zorbalik
yapmak üzere kullanilmasi gibi eylemlerle artan siyasi vahset ve tehditler,
siyasi sistemi daha otoriter bir dogrultuda ilerlemesine neden olmustur.
Bagimsiz medya üzerindeki artan baskilar, devlet televizyonlarinin BDP
tarafindan küstahça kötüye kullanimi ve iktidarin Cumhurbaskani Khama (iktidar
partisini ikiye ayirirken kendi kisitli aile ve arkadas çevresini
genisletiyordu) tarafindan git gide kisisellestirilmesi ve merkezilestirilmesi,
Bostvana’da krize yol açmasa bile, demokrasinin çökmeye basladiginin
sinyallerini veriyordu.7 Tekrardan, Levitsky ve Way birkaç sene önce Bsotvana’nin baslangiçta
hakiki bir demokrasi olmadigini ileri sürdüler.8 Yine de, son birkaç on yilda bu
ne çesit bir sistem olursa olsun “hukuk prensibine ve açilan kurumlara ve
yapilan islemlere duyulan saygi” 1998 yilinda, eski ordu komutani “otomatik olarak
cumhurbaskani oldugunda” azalmaya basladi.9
Gri bölgedeki rejimlerin nasil siniflandirilacagina
iliskin girilen açmaza dair elimizde herhangi bir basit veya belirgin bir cevap
bulunmamaktadir. Kimileri bu muglâk rejimlerin halen demokrasi olarak anilip
anilmayacaklari ya da herhangi bir dönemde gerçek bir demokrasi olup
olmadiklari hususunda tartisabilirler. Demokrasinin çöküsünün gerçekligini
kabul edenler bunun ne zaman meydana geldigini de tartisabilirler. Fakat
tartismanin ötesinde, son on yil içerisinde güçlerinin kötüye kullanan
yöneticilerin kisisel güçlerini arttirma ve iktidar partinin hegemonyasini
saglamlastirmaya yönelik niyetlerinin bir sonucu olarak, adil seçim sürecinde siyasi
çogulculuga ve muhalefet ve karsit görüse iliskin kamu alaninda meydana gelen
önemli bozulmalar yasanmistir. 1999 yilindan beri bu konuya iliskin en bilindik
olgular, eski popülist subay Hugo Chavez (1999-2013)’in bu yüzyilin ilk on yili
boyunca demokratik çogulculugun git gide önünü tikadigi ülkeler olan Rusya ve Venezuela’da gözlenmistir. Daniel Ortaga 2000 yilinda Nikaragua’da
tekrar cumhurbaskani olduktan sonra, Chavez’in otoriter senaryosundan bazi
sayfalari ödünç almis, solcu-popülist otoriter cumhurbaskanlari olan Bolivya
cumhurbaskani Evo Morales ve Ekvador cumhurbaskani Rafael Correa benzer bir
dogrultuda ilerlemekteydi. Bu duruma sagladiklari katkilarda, Scott Mainwaring
ve Anibal Perez-
Linan demokraside yasanan bozulmanin 2000 yilindan
itibaren Honduras, Bolivya, Ekvador’da oldugu kadar, dört Latin Amerika
ülkesinin hepsinde de yasandigini öne sürmüstür ve günümüzde Honduras “yari
demokratik” rejimi ile topallamaktadir.
Tablo’da verilen, 2000 yilindan
bu yana gerçeklesen çöküslerin on sekizi 2005 yilindan sonra meydana gelmistir.
Bu 25 çöküsten yalnizca sekiz tanesi askeri müdahale sonucu gerçeklesmistir (bu
sekiz çöküsün yalnizca dört tanesi, Tayland’da iki defa yasandigi gibi,
geleneksel anlamda, bariz bir sekilde meydana gelen askeri darbe
niteligindedir). Diger iki hadise (Nepal ve Madagaskar) demokratik yollarla
seçilmis, fakat demokratik olmayan diger güçler (sirasiyla hükümdar ve siyasi
muhalefet) tarafindan iktidari elinden alinmis olan yöneticilere taniklik
etmistir. Yasanan çöküslerin birçogu, on üç tanesi, yetkinin kötüye kullanimi
ve demokratik kurumlarin ve prosedürlerin demokratik yöntemlerle seçilen
yöneticiler tarafindan kirletilmesi sonucunda meydana gelmistir. Bunlardan
dördü yaygin seçim hileleri seklinde gerçeklesmis ya da Banglades’te oldugu
gibi, seçim uygulamalari kurallarinda (seçimden önce bakim alan hükümet
uygulamasinin kaldirilmasi) yapilan tek tarafli degisiklikler seklinde
olmustur. Seçim baglaminda oyun alanini devirmis ve bir muhalefet boykotunu
tetiklemistir. Yönetimin kötüye kullanilmasi sonucunda gerçeklesen diger dokuz
basarisizlik, demokrasinin yine demokrasi ile basa gelmis olan yöneticiler (bu
da Viktor Yanukovych baskanligindaki [2010-14] Ukrayna gibi seçim hilelerinin
bazilarinda meydana gelmis olmasina ragmen) tarafindan giderek artan bir
sekilde önünün tikanmasina yol açmistir. Genel olarak, yaklasik her bes
demokrasiden biri bu yüzyil dönümünden itibaren basarisizlikla sonuçlanmistir.
Özgürlügün Yitirilmesi ve Hukuk Prensibi
Demokraside yasanan basarisizlik
bir yana, 2005 yilindan itibaren bazi ülkelerde ve bölgelerde özgürlüklerin
yitirildigi yönünde bir egilim gözlenmektedir. Bu konuya dair en çok
alintilanan istatistiksel veri, Freedom House’un 2006 yilindan 2013 yilina
kadar birbirini takip eden her bir yilda daha çok ülkenin özgürlük baglaminda
düsüs yasadigina dair elde ettigi bulgulardir. Aslinda, dengelerin neredeyse
yüksek seviyede elverisli oldugu Soguk Savas sonrasi dönemden sonra,
reformcularin gericilerden ikiye bir gibi (ya da daha fazla) bir oranla üstün
geldikleri, 2006 yilinin basindan itibaren dengeler tersine dönmeye basladi.
Fakat hikâyenin tamami bundan ibaret degil
Iki önemli olguyu söz etmeye
deger buluyorum; ve bunlarin her ikisi de Afrika’da görülebilir olgulardir. Ilk
olarak, düsüsler zamanla kristallesmeye yatkindir. Bu yüzden eger 2005 yilinin
sonundaki özgürlük puanlarini 2013 yilinin sonunda elde edilen puanlarla
karsilastirirsak, 49 Sahra alti Afrika ülkesinin 29’unun (neredeyse yüzde 60)
özgürlük açisindan düsüs yasamislar, öte yandan yalnizca 15 tanesi (yüzde 30’u)
gelisme kaydetmis, geriye kadar besi ise herhangi bir degisim göstermemistir.
Dahasi, bölgedeki yirmi devlet siyasi haklar, insan haklari veya her ikisi
açisindan da yedi-noktali ölçek üzerinde ifade edilebilecek kadar önemli derecede
bir düsüs sergilemistir (yalnizca on bir ülke gözle görülür bir gelisme
kaydetmistir). Sahra alti Afrika ülkelerinden daha büyük olanlar (on milyondan
fazla nüfusa sahip) çok fazla olmasa da biraz daha iyi durumdadir: Özgürlükler
25 ülkeden on üçünde düsüs göstermis, sadece sekizinde gelisme kaydedilmistir.
Diger sorun ise demokratik kurumlarda yasanan
bozulmanin hizi, disaridan gözlemleyenler için her zaman görülür degildir.
Güney Afrika gibi bazi ülkelerde demokrasiyi kaniksiyoruz, fakat bunu yapmamaliyiz.
Aslinda, Afrika kitasi üzerinde demokrasini siki bir sekilde güçlendirildigi ve
güvence altina alindigi tek bir ülke dahi yoktur; örnegin, Güney Kore, Polonya
ve Sili gibi üçüncü dalga demokrasilerde oldugu gibi. Demokrasiyi destekleyen
küresel milletlerde, aktörlerden bazilari daha liberal, gelisen demokrasilerin
kirilganligina dair artan isaretlere dikkat etmektedir; liberal olmayanlarina
deginmeye gerek dahi görmüyorum.
Neden özgürlük ve demokrasi birçok ülkede
gerilemektedir? En önemli ve yaygin cevap, kisaca, kötü yönetimdir. Freedom
House’un siyasi haklar ve insan haklari üzerine yaptigi ölçümler hukuk prensibi
ve seffaflik (rüsvet de dahil) ile dogrudan baglantili alt kategoriler
içermektedir. Eger bu alt kategorileri Freedom House’un siyasi haklar ve insan
haklarina iliskin puanlarindan çikarir, hukuk prensibi ve seffaflik skorlari
ile üçüncü ayri bir ölçek olusturursak, sorun çok daha görünür olacaktir.
Afrika ülkeleri (dünya üzerindeki diger çogu ülke gibi) hukuk prensibi ve
seffaflik konusunda, siyasi haklar ve insan haklari konusunda oldugundan çok
daha kötü puanlar almislardir.10 Dahasi, hukuk prensibi ve siyasi haklar kavramlarinin her ikisi de
Sahraalti Afrika ülkeleri arasinda gözle görülür bir düsüs yasarken, insan
haklari bir sekilde daha fazla dalgalandigi görülmüstür. Freedom House’un bu üç
yeniden sekillendirilmis ölçekleri ve 0 ve 1 arasinda degisen standardize
edilmis puanlarina iliskin verilerini gösteren bu deneysel egilimler Sekil 2’de
verilmistir.11
Afrika’daki demokrasiye iliskin en önemli problem
rüsvetin ve yetkilerin kötüye kullaniminin kontrol altina alinmasidir.
Yönetimdeki bozulmalar, 2005 ve 2013 yillari arasinda hukuk prensibi ve
seffafliga (.79’dan .63’e) iliskin puanlarinda istikrarli düsüsten muzdarip
olan Güney Afrika gibi en iyi yönetilen Afrika ülkelerinde dahi gözle görülür
biçimdedir. Afrika’da kurulan ve petrolün yayilmasini önleyen ikinci çitin
hizmete açilmasi ile, her geçen gün daha fazla Afrika ülkesi kaynaklar açisinda
zengin hale gelmekte ve hükümetin nitelikleri biraz daha bozulmaktadiir Bu durum Afrika’nin en liberal ve önemli demokrasilerinden biri olan Gana’da
yasanmaya baslanmistir
Bu yalnizca Afrika’ya özgü bir problem degildir.
Dünyanin her bir bölgesi standardize edilmis seffaflik ve hukuk prensibi
ölçeklerinden, siyasi haklar ya da insan haklari ölçeklerinden aldiklarindan
daha düsün puan alma egilimindedir. Aslinda, Latin Amerika, komünizm sonrasi
Avrupa ve Asya’da seffaflik ve hukuk prensibi Afrika’da oldugundan çok daha
belirgin bir sekilde diger iki ölçegin gerisinde kalmaktadir (Sekil 3). Daha
düsük gelirli ve orta ve üst-orta gelirli ülkelerdeki birçok demokrasi
(özellikle Arjantin) Francis Fukuyama’nin “neo-patrimonyal” olarak adlandirdigi
egilimlerin canlandirilmasi ile mücadele etmektedir.12 Bunun sorumlulugundan
kurtulabilecegini düsünen liderler, kavramsal limitleri ve normatif
sinirlamalari etkisiz kilarak ve kendileri, aileleri, akrabalari, müsterileri
ve partileri için güç ve zenginlik biriktirerek demokratik kuvvetler ayriligina
zarar vermistir.
Bu süreç içerisinde, yollarina çikan muhalefeti
kötülestirir, asagilar ve kurban ederler (zaman zaman hapse atar, hatta öldürürler).
Muhalefet partileri, sivil toplum ve medyaya ayrilan alan git gide küçülür, ve
diger ülkelerden kendilerine saglanan destek azalmaya baslar. Etnik, dini ve
diger farkli kimlikler, bu ayrimlari yönetmek amaciyla kurulmus olan, iyi bir
sekilde organize edilmis demokratik kurumlarin yetersiz oldugu toplumlarda kutuplasmaktadir. Devletin yapisinin zayif ve geçirgen
oldugu; düzenin saglanamadigi, haklarin korunamadigi, en temel sosyal
ihtiyaçlarin dahi karsilanamadigi, bozulmalarin, iltimaslarin, yagmaci
dürtülerin arttigi görülmektedir.
Partiler ve parlamentolar gibi demokratik kurumlar genelde yetersiz
kalmis, bürokrasi siyasi uzmanlardan yoksun ve ekonomiyi etkin bir sekilde
yönetecek olan yetkililerin az, bagimsizlik ve nesnellik ise hasar almistir.
Zayif ekonomik performans ve artan esitsizlik, yetkilerin kötüye kullanilmasi,
seçimlere hile karistirilmasi ve demokrasiye iliskin kurallarin ihlali gibi
sorunlarin alevlenmesine neden olmustur.
Stratejik Baglamda Salincak Devlet
Demokrasinin küresel durumuna iliskin farkli bir
bakis açisi da dikkatlerin bölgesel ve küresel egilimler üzerinde degil, en
agir yükselen piyasa ülkeleri üzerine yogunlastirilmasidir. Bu ülkeler genis
nüfusa (elli milyondan fazla) veya gelismis bir ekonomiye sahiptir (200 milyon
Amerikan dolari’ndan daha fazla). Ben bu ülkelerin 27 tane olduklarini saptadim
(her iki kriteri de karsilamayan, fakat oldukça fazla derecede stratejik öneme
sahip Ukrayna’da dâhil). Bu 27 salincak devletin on ikisinin ortalama özgürlük
puanlari, 2013 yilinin sonlarinda bakildiginda, 2005 yilinin sonlarina kiyasla
daha düsük oldugu görülmektedir. Bu düsüsler tablonun her yerinde
görülebilmektedir: liberal demokrasilerde (Güney Kore, Tayvan ve Güney Afrika),
daha az liberal demokrasilerde (Kolombiya, Ukrayna, Endonezya, Türkiye, Meksika
ve 2014 askeri darbe öncesi Tayland); ve otoriter rejimleride (Etiyopya,
Venezuela ve Suudi Arabistan). Ek olarak, diger üç ülkenin bugün, 2005’te
olduklarindan daha az özgür olduklarini düsünüyorum: Vladimir Putin’in 2012
yilinda tekrar cumhurbaskanligina dönmesi ile baskici otoriter rejimin
baglarinin daha da sikilastigi Rusya, Mübarek rejiminden (1981-2011) bile daha
hosgörüsüz, kontrolcü ve ölüm saçan eski General Abdel Fattah al-Sisi
yönetimindeki ve ordunun hâkimiyeti altindaki yeni hükümeti ile Misir; ve
demokrasinin 2014 senesinin baslarinda çöktügü (yukarida belirtildigi gibi)
Baglades. Yanizca iki ülke (Singapur ve Pakistan) bugün 2005’te olduklarindan
daha özgürdürler (yalnizca orta derecede). Bazi baska ülkeler ise en azindan
herhangi bir degisiklik göstermemislerdir. Sili liberal demokrasi açisindan bir
basari öyküsü olmaya devam etmektedir; Filipinler, Cumhurbaskani Gloria Macapagal-Arroyo
(2001-10) yönetimi altinda bir otoriter ara dönem geçirdikten sonra saglikli
demokrasi rejimine geri dönüs yasamis; ve Brezilya ve Hindistan ise devam eden
zorluklara ragmen güçlü demokrasilerini koruyabilmislerdir. Fakat genel olarak
bakildiginda, bu 27 ülke arasinda (Çin, Malezya, Nijerya ve Birlesik Arap
Emirlikleri de dâhil) demokratik gelismeler açisindan elde edilen bulgular
oldukça azdir. Demokrasi açisindan istikrarli ve demokratik Bati ülkeleri
disindaki önemli ülkelerin gelisimleri durmus ya da gerilemistir.
Otoriter Rejimin Dirilisi
Küresel demokratik gerileme öyküsünün önemli bir
kismini da otoritarizmin derinlesmesi olusturmaktadir. Bu, birçok sekilde
olmustur. Rusya’da siyasi muhalefet, prensip sahibi muhalefet ve yöneticiler
tarafindan kontrol altina alinmayan sivil toplum faaliyetlerinin sayisi git
gide azalmaktadir.13 Çin’de insan haklari savunuculari ve sivil toplum aktivistleri artan
tacizlerde karsilasmakta ve zorbaliga maruz kalmaktadirlar.
(Temel olarak) Sanghay Dayanisma Kurumunun, Rusya
ve Çin arasindaki is birliginin merkez ekseninde konumlanmis komünizm sonrasi otokrasileri
çok daha koordine ve iddiali bir durusa sahiptir. Her iki ülke de, bölgesel
sorunlar üzerinde komsulari ile anlasmak için masaya otururken, agresif bir
biçimde güç gösterisinde bulunmaktadirlar. Ve ayrica uluslar arasi medya
(örnegin, Rusya’nin 7/24 yayin yapan küresel televizyon “haber” kanali RT), Çin’in
Confucius Enstitüleri, çok sayida konferanslari ve degisim programlari gibi
yumusak güç araçlarini kullanarak, kendi model ve normlarini yükseltmek
isterken, Bati demokrasilerinin itibarini ve genel anlamda demokrasiyi
zedelemek için demokratik normlari ortadan kaldirmak istemektedirler.14 Bu, rejim yanlisi hikayeler,
muhalefetin kötülestirilmis imaji ve liberal olmayan, milliyetçi ve Amerikan-karsiti
sert elestirilerin eklektik bir karisimini meydana getirip söylemek amaciyla
devletçe isletilen medyanin (hem geleneksel hem dijital) kullaniminda sarf
edilen, tazelenmis otoriter beceri ve enerjiye iliskin daha genis bir
egilimdir. 15
Afrikali otokratlar, Batinin
demokrasi ve iyi yönetimine karsi bir güç olarak Çin’in gelisen yardim ve
yatirimlarini (ve Islamci terörizme iliskin yeni bölgesel savas) gün be gün
kullanmislardir. Ayrica, kendi derinlesen baskici rejimlerini hakli çikarmak
amaci ile, Çin’in demokrasi olmaksizin gerçeklestirdigi devlet kaynakli hizli
gelisimin formülüne dikkat çekmekten asiri bir mutluluk duymuslardir. Venezuela’da
otoriter popülizmin mengenesi sikistirilmis ve hükümetin orta sinif muhalefeti
hareketsiz kilmak pahasina cezai vahsete olan toleransi (ya da organizasyonu)
artmistir. “Arap Bahari” en baskici devletlerde dahi, ya da Libya’da oldugu
gibi geride bir devlet bile birakmayarak, Tunus’un kurtulusunda payi olan her
bir ülkede patlamistir.
Geçtigimiz sekiz sene boyunca otoriter rejimin
canlanmasi, genel olarak kullanilan araç ve yaklasimlarin yayilmasi ile ivme
kazanmistir. Bunlarin arasinda en belirgin olani, otoriter rejimler içerisinde
gerçeklesen demokrasiler ve demokratik partiler, hareketler, medya, seçim
gözlemcileri ve sivil toplum kuruluslari arasindaki uluslar arasi baglamda
gerçeklestirilen finansal ve teknik yardim akisinin yasa disi sayilmasi ve NGO
(Sivil Toplum Örgütü)’larin otokratlar adina çalisan (ulusal ve uluslar arasi
olarak) sahte NGO’lar yaratma ve isletme kabiliyetleri üzerindeki daha kapsamli
kisitlamalardir. Bati disindaki 98 ülke ile yürütülen bir çalisma, bu
ülkelerden 51 tanesinin siki kontrole iliskin açikça görülen bir küresel egilim
ile sivil toplumun yabanci kaynak almasini kisitlamakta veya engellemekte
oldugunu; sonuç olarak, uluslar arasi demokratik yardim akisinin en çok ihtiyaç
duyulan yerlerde hizli bir biçimde düsmekte oldugunu göstermektedir.17 Ilaveten, otoriter (ve hatta
bazi demokratik) devletler internet özgürlügünün baskilanmasi ve sivil toplumun
engellenmesi, yikilmasi ve kontrol edilmesi amaciyla sanal gerçekligin
kullanilmasina iliskin olarak çok daha fazla kaynaga sahip, daha egitimli ve
pismanlik duymayan bir yapiya sahip olmuslardir. 18
Gerileyen Bati Demokrasisi
Demokratik gerilemenin belki de en çok
endiselenilmesi gereken boyutu, Birlesik Devletler de dâhil olmak üzere
Batidaki demokratik etkinligin, enerjinin ve öz güvenin düsüs yasiyor
olmasidir. Hem ulusal hem de uluslar arasi baglamda Birlesik Devletler’deki
demokratik rejimin, yönetimin karsilastigi baslica problemlere seslenmekte
yetersiz kaldigi yönünde git gide artan bir inanis vardir. Yasamanin ivme kaybetmesi,
Meclisin bütçe geçme konusundaki azalan kabiliyeti ve 2013 yilinda federal
hükümetin çalismayi durdurmasi, siyasi sistemin (ve daha genis bir siyasi
yapinin) artan bir sekilde kutuplastigi ve çikmaza girdigini gösteren
olgulardan yalnizca birkaçidir. Bunun sonucunda, Meclisin toplum tarafindan
onanmasi ve halkin hükümete duydugu güven tarihte kalmistir. Seçim
kampanyalarinin git gide artan maliyeti, politika içerisindeki seffaf olmayan
paranin artan rolü ve oy kullananlarin sayisinin azalmasi da demokrasinin ne
kadar sagliksiz oldugunun bazi göstergeleridir.
Uluslar arasi baglamda, demokrasiyi yurtdisinda tanitmak, halkin yurt
disi politikalarina verdigi önceligin hemen altinda yer almaktadir. Uluslar
arasi algi ise, demokrasinin desteklenmesinin ABD dis politikasinin gerçek
anlamda önceligi haline geldigi yönündedir.
Tüm dünya bunlarla ilgilenmektedir. Otoriter devlet
medyasi, demokrasinin itibarini genel anlamda düsürmek ve ABD’nin baskilarina
karsi otoriter yönetimini yayginlastirmak için büyük bir keyifle Amerikan
demokrasisinin bu sancilarinin duyulmasini sagliyor. Zayif devletler bile,
otokratlar baskinin ortadan kalkmis oldugu algisina sahipler: medyayi
sansürlemek, muhalefeti ezmek, kendi yönetimlerini sürdürmek için hemen her
istediklerini yapabiliyorlar ve Avrupa ve Amerika’nin bunu yutacagini
düsünüyorlar. Silik sözel protestolar meydana gelebilir, fakat her ne olursa
olsun yardim akisi devam edecek ve diktatörler White House’da ve Elysée Palace’da
hos karsilanmaya devam edeceklerdir.
Üçüncü dalga süresince demokrasinin küresel anlamda
genislemesine önayak olan ABD demokrasisinin varligini sürdürmesinin ve öz
güveninin ne kadar önemli oldugunu söylemek yerinde olacaktir. Demokratiklesen
her bir ülke kendi dönüsümünü gerçeklestirirken, Birlesik Devletler ve Avrupa’dan
gelen baski ve dayanisma, demokratik degisime ve bazi durumlarda demokratik
bütünlesmeye karsi dengeli durumlar saglanmasina yardimci olan çok mühim ve
elverisli bir ortam yaratmistir. Eger bu bütünlesme simdi azalmaya basladiysa,
demokratik gelisimin hayata döndürülmesi ve sürdürülmesi için gereken yakin
zamanli küresel beklentiler meydana gelecektir.
Daha Aydinlik Bir Ufuk?
Demokrasi son birkaç on yilin büyük bir
çogunlugunda gerileme göstermistir ve bu gerilemenin çok daha kötü bir duruma
gelecegine iliskin git gide artan bir tehlike bas göstermektedir. Yalnizca
marjinal stratejik öneme sahip yoksul ülkelerde degil, Endonezya ve Ukrayna
(tekrardan) gibi büyük salincak ülkelerde de daha bir çok demokrasi
basarisizlikla sonuçlanabilir. Türkiye de halen acimasiz demokratik durum dis
çevrelerce az miktarda da olsa taninmaktadir ve demokrasinin tekrardan Tayland’a
ya da Banglades’e dönmeyeceginin de bir garantisi yoktur. Avrupa ve Birlesik
Devletler’in sergiledigi kayitsiz ve uyusuk tutum, demokrasiye iliskin tüm
geriye dönüsleri ve baska birçok devletteki otoriter rejimlerin önüne konan engelleri
azaltmaktadir.
Yine de, resim tam anlamiyla iç karartici sayilmaz.
Henüz “üçüncü geriye dönüs dalgasi”’na taniklik etmedik. Küresel baglamda,
ortalama özgürlük seviyesi az da olsa düsmüstür, fakat felaket olarak
adlandirilacak nitelikte bir düsüs degildir. Daha önemlisi, demokrasiye yönelik
halk desteginde önemli bir bozulma olmamistir.
Aslinda, Afrobarometre demokrasi için var olan popüler talep ve rejim
tarafindan bu talebin karsilanabilmesi için sunduklari arasindaki bosluga
isaret etmektedir; ki bu bosluk bazi Afrika ülkelerinde derin bir yarik halini
almaktadir. Bu yalnizca demokrasinin iyi bir sey oldugunu söyleyen birkaç sig,
belirsiz ifadeye dayanmamaktadir. Afrikalilarin birçogu siyasi güvenirlik,
seffaflik, hukuk prensibi ve yetkilerin kisitlanmasi gibi olgularin önemini
kavramislardir ve hükümetlerinin de bu meziyetleri sergiledigini görmek
istemektedirler.
Demokrasinin sergilemis oldugu performansin ilham
verme konusunda basarisiz olurken, otoriterizm çetin sorunlarla yüzlesmektedir.
Uzun vadede istikrar gösteren diktatör rejim neredeyse yok denecek kadar azdir.
Rejimin istikrari konusunda tek güvenilir kaynak, mesruiyettir ve yeryüzünde
herhangi bir otoriter rejimin içinde mesruiyet barindirdigina inananlarin sayisi
her geçen gün azalmaktadir. Ekonomik gelismeler, küresellesme ve bilgi devrimi,
otoritenin her türünü ve yöneticileri git gide zayiflatmaktadir. Degerler
degismekte ve bizlerin küresel “aydinlanmaya” giden herhangi bir teleolojik yol
izlememesi gerekirken, hareket otoriteye olan güvensizligin artmasi ve
sorumluluga, özgürlüge ve siyasi seçimlere iliskin taleplerin artmasi
yönündedir. Önümüzdeki yirmi yilda, bu egilimler Çin, Vietnam, Iran ve Arap
Devletlerindeki yönetimleri, Hindistan, Avrupa ve Amerika’daki yönetimlerden
daha fazla zorlayacaktir. Demokratiklesme hareketi, Malezya’nin git gide artan
rekabetçi seçim politikalarinin ufkunda görülmeye baslamistir ve bir sonraki
nesilde Singapur’da da ayni durum yasanacaktir.
Kisa vadede yapilmasi gereken en önemli hareket,
üçüncü dalga süresince ortaya çikan ve çogunlugu liberal olamamis ve
istikrarsiz bir durumda olan demokrasilerin yenilenmesi ve saglamlastirilmasi
için çalismaktir. Uluslar arasinda daha güçlü baglarla, daha dikkatlice ve
zengin kaynaklarla kurulan anlasmalar ile, Endonezya, Filipinler, Güney Afrika
ve Gana gibi ülkelerde demokrasinin daha derinlere batmasi önlenebilir ve
köklerinin devamliligini sürdürmesi saglanabilir. Ukrayna ve Tunus’taki
(basarisi ile Arap Dünyasinda önemli bir yayilma etkisi yaratabilme
kapasitesine sahip) yeni demokrasilerin istikrarli bir yapiya kavusmalarini
saglamak mümkün oldugu kadar, son derece önemlidir. Tayland ve Banglades’i
tekrar seçim demokrasisine dogru ilerlemesine yardimci olmak mümkün olabilir,
ancak kullanilan yöntemler her bir ülkede parti kutuplasmasini tetikleyebilir.
Zamanla Türkiye’deki seçimsel otoriter rejim projesi artan rüsvet olaylari ve
zaten ciddi boyutlara ulasmis olan yetkilerin kötüye kullanilmasi gibi olgular
neticesinde kendi itibarini yerle bir edecektir. Iran ve Venezuela’daki petrol
temelli otokrasiler, ekonomik performans ve siyasi mesruiyet baglaminda agir
krizler yasayacaklardir.
Demokratlarin kurulmus olan demokrasilere
inançlarini yitirmemeleri hayati önem tasimaktadir. Demokratlar daha iyi
fikirleri olan bireylerdir. Demokrasi uygulamada geriliyor olsa da, halen
küresel anlamda insanlarin en çok deger verdigi
ve arzuladigi kavramlardan biridir.
Bu durum, demokrasinin gelismesi için önemli ve yeni firsatlar meydana
getirmektedir. Eger demokrasinin içinde bulundugu orta dereceli gerileme bir
depresyona dönüsürse, bunun sebebi var olan demokrasilerdeki bize en büyük
düsmanin yine kendimiz olusundan kaynaklanacaktir.
NOT
Bu makaleyi yazarken sagladiklari muhtesem
yardimlardan ötürü Erin Connors, Emmanuel Ferrario ve Lukas Friedmann’e
tesekkür etmek istiyorum.
1.
Bu tanimin daha ayrintili hali
için, Larry Diamond, The Spirit of
Democracy: The Struggle to Build Free
Societies Throughout the World’e bakiniz
(New York: Times Books, 2008), 20–26.
2.
Steven Levitsky and Lucan Way, Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes After the Cold War (New York:
Cambridge University Press, 2010); ayrica
bu konu üzerne yazdiklari diger makaleye de bakiniz.
3.
Hem sipasi haklar hem de insan
haklari ölçeginden (7 üzerinden) 1 veya 2 puan almis olan tüm rejimleri liberal
demokrasi olarak kabul ediyorum.
4.
Thomas Carothers, “The End of the
Transition Paradigm,” Journal of Democracy 13 (January 2002): 5–21. Larry Diamond 155
5.
Freedom House 1989 yilindan
günümüze kadar dünya üzerinde var olan tüm rejimleri demokrasi ve demokrasi
olmayan sekilde siniflandirmaktadir ve siniflandirma yaparken sunlari baz
almaktadir: a) siyasi haklarin “seçim süreci” ölçeginden 12 üzerinden en az 7
puan almalari, b) siyasi haklar ölçeginden 40 üzerinden en a 20 ham puan almis
olmalari, c) son zamanlardaki parlamento ve baskanlik seçimlerinin özgür ve
adilce yapilmis olmasi, d) seçilmis yetkililerin yetkisini asan önemli ve gizli
herhangi bir güç kaynaginin olmamasi, ve e) son zamanlarda yapilan ve gelecek
seçim özgürlügünü kisitlayacak herhangi bir hukuki degisikligin olmamasi.
Uygulamada bu durum genis bir demokrasi rejimi listesinin olusmasina yol
açmaktadir; benim bakis açima göre bu sayi oldukça fazla, fakat en azindan her
yil belirlenen demokrasi sayisinin makul bir “üst limitinin” olusmasina yok
açmistir Levitsky ve Way bu konuya iliskin olarak, Freedom House’un siyasi
haklar ve insan haklari ölçeklerinin birlesiminden ortalama en az 2.5 puan
alinmis olmasi gereken Özgür siniflandirmasinin, demokrasi için daha iyi bir
standart olacagini iddia etmislerdir. Fakat ben bu standardin gerçek, fakat
liberal olmayan birçok demokrasiyi disarida tutacagini düsünüyorum.
6.
Benim 1998-2002 yillari arasina
ait elde ettigim seçim demokrasileri sayisi Freedom House’un elde ettigi
rakamdan 8-9 ülke; ve 1999 yilina ait elde etigim rakam ise 11 ülke daha azdir.
Örnegin, ben 1992-2002 yillari arasinda Gürcistan’i, 1994-2004 yillari arasinda
Ukrayna’yi, 1994-2008 arasinda Mozambik’i, 1999-2003 arasinda Nijeryayi, 2001-2004
arasinda Rusya’yi ve 2004-2008 arasinda Venezuela’yi listeden çikardim.
7. Amy R.
Poteete, “Democracy Derailed? Botswana’s Fading Halo,” AfricaPlus,
20 October 2014, http://africaplus.wordpress.com/2014/10/20/democracy-derailed-botswanas-
fading-halo/.
8. Levitsky
and Way, Competitive Authoritarianism,
20.
9.
Kenneth Good, “The Illusion of
Democracy in Botswana,” in Larry Diamond and Marc F. Plattner, eds., Democratization in Africa: Progress and
Retreat,
2nd ed.
(Baltimore: Johns Hopkins University Press, 2010), 281.
10. Buradaki ve sekil 2’deki karsilastirmalar, seffaflik ve hukuk prensibi
alt ölçekleri kaldirildiktan sonra, yeniden sekillendirilmis siyasi haklar ve
insan haklari ölçekleriyle birlikte alinmistir. (asagidaki 11 numarali nota
bakiniz)
11. Seffaflik ve hukuk prensibi ölçeklerini olusturmak için, C2 (rüsvetin
kontrol altina alinmasi) ve C3 (sorumluluk ve seffaflik) alt ölçeklerini siyasi
haklar ölçeginden ve F’nin (hukuk prensibi) dört alt ölçegini de insan haklari
ölçeginden çikardim. Bu alt ölçeklerdeki belirli maddeler için, Dünya
üzerindeki Özgürlük metodolojisine bakiniz, www.freedomhouse.org/report/freedom-world-2014/methodology#.VGww5vR4qcI.
12. Francis Fukuyama, Political Order
and Political Decay: From the Industrial Revolution to the Globalization of Democracy (New York: Farrar,
Straus and Giroux, 2014). Ayrica bu
konuda yazdigi ve Journal of Democracy’de
yayimlanan makalesine bakiniz.
13. Rusya ile ilgili olarak, Miriam Lanskoy and Elspeth Suthers, “Putin
versus Civil Society: Outlawing the Opposition,” Journal of Democracy 24 (July 2013): 74–87.’e bakiniz.
14. Andrew
Nathan’s essay “China’s Challenge” on pp. 156–70’e bakiniz.
15. Christopher
Walker and Robert W. Orttung, “Breaking the News: The Role of
State-Run
Media,” Journal of Democracy 25
(January 2014): 71–85.
16. Carl
Gershman and Michael Allen, “The Assault on Democracy Assistance,”
Journal of
Democracy 17 (April
2006): 36–51; William
J. Dobson, The
Dictator’s
Learning Curve: Inside the Global Battle for Democracy (New York: Doubleday, 2012).
17. Darin Christensen and Jeremy M. Weinstein, “Defunding Dissent:
Restrictions on Aid to NGOs,” Journal of
Democracy 24 (April 2013): 77–91.
18. Larry Diamond and Marc F. Plattner, Liberation
Technology: Social Media and the
Struggle for Democracy (Baltimore: John Hopkins University Press, 2012) ve Citizen Lab’in halen sürdürdügü ve
çigir açan çalismasina bakiniz. https://citizenlab.org/.