CHINA *INC

CHINA *INC

Fevzi BOZKURT
Felsefe


Fakirligin ve komünist rejimin girdaplarina bu kadar kapilan Çin nasil küresel kapitalizmin dinamik merkezi haline gelmistir?
Çin, ABD ve Avrupa’da üretilen her seyi yari fiyatina üretirse ne olur? Bu gelisme hayatimizi nasil etkiliyor?
China Inc., bu algilamasi zor sorulari   zengin ve detayli   bir sekilde anlatiyor. Herkesin
gelecek hakkindaki fikirlerini degistirmesi gerekiyor...
BÜYÜYEN ÇIN - KÜÇÜLEN DÜNYA
Dünyanin en hizli degisen ekonomisine sahip olmanin getirdigi güçle birlikte Çin, tüketici, çalisan ve vatandas olarak hepimizin hayatini etkilemekte. Ürün etiketlerinde en sik rastlanan “Made in China” (Çin Mali) ibaresi neredeyse para kadar küresellesmis durumda. Günümüzde Çin, herhangi baska bir ülkeyle kiyaslanamayacak kadar yüksek miktarlarda konfeksiyon ürünü, ayakkabi ve çocuk oyuncagi üretiyor. Ayni zamanda teknolojik ürünlerden geri kalmaksizin diger ülkelerden çok daha fazla sayida TV, DVD oynatici, cep telefonu gibi ürünleri piyasaya sunuyor. Son zamanlarda ise giderek uzmanlastigi biyoteknoloji ve bilgisayar imalati konularinda ilerliyor. Bu gelisme simdiye kadar görülen en kapsamli ekonomik kalkinma olarak degerlendiriliyor.
Çin ekonomik gelismenin her basamagini hizla ve saglam adimlarla tirmaniyor. Baska hiçbir ülke küresel ekonomik hiyerarsiyi bu siddette sarsamiyor; çünkü Çin, ekonomi oyununu en iyi sekilde oynuyor.
Çin’e daha yakindan bakalim; yüzölçümü bu denli büyük olan bir ülkede, (bir yandan Boeing 757’lerin parçalarini bir yandan yerel üretim füzeler imal eden) ulusun çogunlugu, sayilari 100-160’i bulan 1 milyonu askin nüfuslu sehirlerde yasamakta. Amerika’da bu nüfusa sahip sehir sayisi 9 iken, tüm Avrupa’da 36’yi ancak buluyor.
Çin uluslararasi petrol sahalari satin almanin yaninda, Rusya ve Suudi Arabistan sirketleriyle ayricalikli petrol ve gaz tedarik anlasmalarina imza atiyor. Günümüzde Çin, kendisini gittikçe artan bir sekilde sanayilesmenin en üst kademesine dogru konumlandirmakta. Dünyanin en gözde yatirim yeri olan Çin’e, basta bilgisayar ve diger endüstrilerden asiri miktarda sermaye akisi gerçeklesiyor. Mao yönetiminde komünist bir rejimle, tarima dayali ekonomiden ileri sanayi devleti düzeyine zorlu ve dramatik geçisini çoktan tamamlayan Çin, simdi diger sanayilesmis ülkelerin teknolojilerini geride birakiyor.
Çin’in mucizevi ekonomik gücü her an karsimiza çikabilir. Gazetelerin ekonomi ve is dünyasi sayfalarini okumayanlar için bile, merdiveni tirmanan Çin’in ayak sesleri her yandan duyulmaktadir ve aslinda gündelik hayatimizin bir parçasi olmustur. Bir yandan, fabrikatör bir arkadasiniz kusaklardir ailesine ait isyerinin Çin rekabeti yüzünden ne kadar zor durumda kaldigindan sikayet eder; diger yandan herhangi bir göçmen tarafindan isletilen bir dükkanda pilden, cep telefonu aksesuarlarina kadar her seyin Çin mali oldugunu fark edebilirsiniz.
Ya da Amerika’da bir üniversitede ögretim görevlisi arkadasinizdan, Amerikan biyoloji fakültelerindeki tüm bilginin Musevi profesörler tarafindan, hevesli, genç Çinli kadinlara aktarildigini duyarsiniz. Diger taraftan arastirma görevlisi Çinli bir tanidiginiz Çin’in su anda firsatlar diyari oldugunu söyleyerek ülkesine dönme karari aldigindan heyecanla bahseder. Bir yandan büyük sirketlerin Çin’le rekabet edebilmek için isçilerini isten çikarttigini duyarsiniz veya Sangay’da Ingilizce ögretmeni olan bir arkadasiniz ultramodern bir klinikte sadece 600 dolara mal olan lazer göz ameliyatindan ne kadar memnun kaldigini anlatirken ayni islemin Amerika veya Avrupa’da on katina mal olacagini hesaplarsiniz. Hostes arkadasiniz dünya markalarinin Çin’den aldigi taklitlerini gösterirken sanat galerisi sahibi arkadasiniz ise paranizi Çinli sanatçilarin eserlerine yatirmanizi ögütlemektedir.
Baska bir örnek; dijital fotograf kamerasi almaya karar verdiniz ve üstün teknolojisine güvendiginiz Japon markasi Nikon’un sayisiz modellerinden birinde karar kilmaya çalisirken parçalara dikkatli baktiginizda ufacik puntolarla yazilmis ‘Made in China’ – Çin Mali ibaresini görürsünüz. Dünyanin çesitli yerlerinde imalatçilar Çin rekabetine yenik düsüp bildikleri isi birakmak zorunda kalmislardir çünkü ayni mali Çinlilerden daha ucuza nasil mal edecekleri hakkinda hiçbir fikirleri yoktur.
Dünyanin herhangi bir kozmopolit sehrinde ve özellikle Amerika’da, gün geçtikçe daha çok Çinliye rastlamaniz isten degildir. Ancak Çin’den Amerika’ya ulasan sadece çaliskan ve azimli Çinliler degildir, Çin’deki fabrikalarin bacalarindan sizan arsenik ve diger sanayi atiklariyla karisik bir toz bulutu Pasifik okyanusunu asarak Kaliforniya üzerine çökmektedir. Küresel çevre kirliligi açisindan bakildiginda yogun sanayilesme, kalabalik nüfus ve otomobil kullanimindaki artisla birlikte Çin’in rolü yadsinamaz hale gelmistir.
Dünyadaki dengeleri sarsan Çin’in dünü ve bugünü iyi kavranirsa yariniyla ilgili yorum yapmak mümkün olabilir. Geçmiste kalabalik nüfusunu istihdam etmekte oldukça zorlanan Çin, su anda tüm insanligin beste birini olusturan nüfusuyla dünyanin en büyük pazarini olusturmakta. Baska bir deyisle, dev sirketlerin en cazip müsterisi konumundadir. Iste tam da bu nedenle Çin, farkli bir sekilde ele alinmali ve yenidünya düzeninin belirleyicisi olacak en kritik toplum olarak algilanmalidir.
Devasa Isgücü
Çin’in son 25 yildir geçirdigi hizli ekonomik degisimin temelinde yüksek nüfusu bulunmaktadir. Bu rakam resmi verilere göre 1.3 milyar, tahmini olaraksa 1.5 milyardir. Bu iki sayim arasindaki fark bile Almanya, Fransa ve Ingiltere’nin toplam nüfusunu geride birakmaktadir. Genel kaninin aksine Çin en ucuz isgücüne sahip degildir. Saati 25 cent olanlar bile, daha fakir Uzakdogu veya Afrika ülkelerine oranla daha yüksektir. Ancak Çin uluslararasi imalatçilara göreceli olarak dengeli ve güvenilir bir ortam yaninda kabiliyetli ve disiplinli isgücü sunmaktadir. Bu nedenle Çin dünya çapinda tercih edilen bir atölyeye dönüsstür. Gelisen piyasa kapitalizmi ve devletin tarima yönelik tesviklerini kesmesi nedeniyle 90-300 milyon arasinda insan kirsal alandan sehirlere göç etmistir. 2010 yilina geldigimizde Çin nüfusunun yarisinin kentsel alanlarda yasayacagi öngörülmektedir. Bu veriler, üretim gücü yüksek, maliyeti düsük imalat makinasi Çin’in milyari asan tüketici nüfusunun kabaran istahiyla birlikte dünyanin en büyük dogal kaynagina dönüsecegini göstermektedir. Çinlilerin ve dünyanin geri kalaninin bu kaynagi nasil kullanacagi küresel ekonomiyi ve diger ekonomileri sekillendirecektir. Bu gelismenin etkisi en az Amerikan sanayilesmesi ve genislemesinin geçtigimiz yüzyil boyunca süren etkisi kadar olacaktir.
Erozyona Ugrayan Amerikan Isgücü
Çin’de son dönemde gerçeklesen ekonomik gelisimin etkisi, sadece Amerika Birlesik Devletlerinde 2000 yilindan beri, üretim sektöründeki 2,9 milyon çalisanin issiz kalmasina neden olmustur. Bu nedenle, ne vergiler ne bütçe açiklari ne de teröre karsi sürdürülen savasin maliyeti Çin’in yarattigi etkinin önüne geçememistir. Amerika’nin politik ve ekonomik gündemini zemin alan kamuoyunun Çin hakkindaki tepkileri hizla degismektedir. Örnegin 2003 yilinda, Bush yönetiminin önde gelen ekonomi yetkilileri, Harley Davidson fabrikasini ziyaret ettiklerinde isçi ve yöneticilerin isyaniyla karsilasmislardir. Çünkü Amerikan ikonlarindan biri haline gelmis Harley Davidson motosikletlerini üreten tesisin ne kadar dayanabilecegi Amerikan hükümetinin Çin rekabetine karsi alacagi tavra baglidir. Diger imalathanelerdeki tepkiler de aynidir. Dünyanin en yüksek nüfusa sahip ülkesinin büyüyen gücüne karsi mücadele veren küçük ve orta ölçekli isletmeler ve çalisanlarinin kaygilari ve öfkeleri sürekli artmaktadir. En fazla sesi çikan Cumhuriyetçilerin yaninda solcusu, sagcisi, tüm çalisanlar Amerikan hükümetinin, Çin’in ayak seslerine kulak vermesini ve önlem almasini istemektedir. Amerika’daki imalat isçilerinin islerini kaybetmelerine yol açan Çin’in, rekabet nedeniyle de gerekli oldugunu unutmamak gerek. Su anda Çin dünyanin fabrikasi olmakla beraber dünyanin en büyük pazari konumundadir. Gelisen dünyanin imkânlarini elinden almak bir yana, Çin’in doymak bilmeyen ekonomisi fakir ülkelere kazanç saglamaktadir. Çin, elindeki üretim ve isgücü kapasitesiyle tüm dünyada fiyatlari düsürmektedir. Bu dinamigi açiklamanin kolay bir yolu yoktur ancak esi görülmemis bir degisim söz konusudur.
Rakamlar, Gösterdikleri ve Göstermedikleri
Her ne sekilde ölçülürse ölçülsün, Çin ekonomisinin büyüdügü tartisilmaz bir gerçektir. 2005 yilinda Çin yetkililerince açiklanan verilere göre GSYIH %17 oraninda artmis ve böylece 1,98 trilyon dolarlik ekonomik üretimle, dünyanin en büyük dördüncü ekonomisi olarak Italya’nin önüne geçmistir. 2004 yilina ait 11,75 trilyon dolarlik GSYIH ile ABD, hala dünyanin en büyük ekonomisi olarak Çin’in yaklasik alti kati büyüklüge sahip görünmektedir. Ancak veriler yaniltici olabilir, çünkü Çin’den gelen ekonomik bilginin güvenilirligi her zaman tartismaya açiktir. Çinliler her zaman rakamlarla oynama egiliminde olmustur. Bir zamanlar Çinli yetkililerin iyi is yaptiklarini kanitlamak için rakamlari yüksek beyan etmis olduklari bilinmektedir. Oysa günümüz süphecileri, ortadaki rakamlarin düsük oldugunu haykirmaktadir. Bunun arkasindaki asil neden, merkezi yönetimin yoksul bölgeleri gelistirme amaci gütmesine ragmen, ülkenin dogusunda bulunan ve ekonomik reformlardan en çok yararlanan yerel yönetimlerin mali destegi kaybetmemek için rakamlari düsük göstermesidir. Ayni egilim gelismekte olan baska bölgelerde de görülmekte ve bölgesel rakamlarla merkezi rakamlar arasinda büyük tutarsizliklara neden olmaktadir. Buna ek olarak, resmi rakamlar sadece Çin’in yasal ekonomisini kapsamakta, dolayisiyla kayit disi ekonomi rakamlari çok yüksek oldugu halde hiçbir sekilde hesaplanamamaktadir.
Çin’in dünya ekonomileri arasinda ancak dördüncü sirada olmasinin nedeni, kendi para birimini dolara endekslemesine bagli olarak ortaya çikan düsük ekonomik hacim olabilir. Dünyanin baslica para birimleri piyasa kosullarina göre dolar karsisinda degiskenlik gösterir. Normal kosullarda Çin kadar güçlü bir ülkenin para biriminin degerlenmesi beklenirken Çin, elinde bulundurdugu döviz rezervinden kaynaklanan güçle piyasa kosullari ne olursa olsun kendi para birimini dolarla ayni degerde tutabilmektedir. Kesin olan sudur ki, dolar dünya piyasasinda son zamanlarda bu kadar deger kaybetmemis olsaydi, Çin siralamada bir veya iki kademe yukari çikmis olurdu. Dolarin her ülkedeki alim gücünü temel alan ekonomik analistler, Çin’in yerinin daha üst siralarda oldugunu belirtmektedir. Japon makinalari, Arap petrolü, Fransiz modasi gibi bazi ürünlerin, küresel standart fiyatlari bulunmaktadir. Ancak Çin ekonomisinin büyük çogunlugunu belirleyen arz talep faktörüne dayali kendi imalati olan ürünler kendi içinde dengelenmektedir. Çin’de 1 dolarin alim gücü Amerika’nin Indianapolis kentinde 4.75 dolara esdegerdir. Buna göre Çin’in 1.98 trilyon dolarlik ekonomisi Amerikan Istihbarat ajansi CIA’in hesaplamalarina göre 7.3 trilyon dolara esdegerdir. Baska bir deyisle, Çin ekonomisi Amerika’nin altida biri degil, daha çok beste dördüne esittir.
Çin son 25 yilda çok hizli ve kapsamli bir büyüme göstermistir. 1982-2002 yillarinda ABD’nin GSYIH artisi %3.3 olarak belirlenmistir. Buna karsilik Çin’in büyüme orani bundan en azindan iki kat fazladir. Ucuz üretimde Çin’e rakip olarak gösterilmesine ragmen Latin Amerika ülkelerinin toplam büyüme orani çok daha düsüktür. Çinli yetkililer, pazara dahil olanlara yeteri kadar is saglamak için %7’den daha fazla büyümeleri gerektigini belirtmektedirler. Çin büyümeye öylesine odaklanmistir ki; Çinlilere sorsaniz, büyüme kendi istekleriyle gerçeklesebilecek gibidir. Kaliforniya Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi Dekani Orville Schell, Sanal Tibet adli kitabinda, Çinlilerin önce kapitalizme karsi, bugünlerde ise kapitalizm lehine gösterdikleri birlige odakli yaklasimin temelinde paralellik bulundugunu savunmaktadir. Her iki durum asiriliga yol açmaktadir. Su anki durumuyla kapitalist Çin, modernlesmenin karanlik yüzünü görmezden gelmeye meyillidir ve ekonomik gelisimin ülkenin tüm sorunlarinin çözümü oldugu kanaatindedir.
Öte yandan, Çin’in kendi ekonomi uzmanlarindan bazilari sadece istemekle büyümenin gerçeklesemeyecegi fikrindedir. Ayni zamanda Çin toplumundaki bu coskun arzunun ekonomide sabun köpügü etkisi yapabilecegini de bilmektedirler. Bu kosullar altinda enerjik ve heyecanli Çin ekonomisini kontrol etmek de oldukça zordur. Buna ragmen Çin ekonomisi için en kötüsünün öngörüldügü zamanlarda bile ekonomi dur durak bilmeden büyümeye devam etmekte, daha güçlü sanayiler yaratarak daha çok ithalat ve ihracat yapmakta ve böylece daha fazla yabanci sermaye çekmektedir. Çin, iktisadi reformlarini yaklasik bir kusak önce tamamladigindan beri, resmi rakamlara göre yillik %9,5’lik büyüme izlenmektedir. Ekonomik reform geçirmis ülkelere kiyasla Çin’in büyüme oraninin tarihte esi yoktur. Düsünün ki; 1980’ler ve 90’larda patlayan ekonomisiyle Amerika 1978’den beri Çin’le ayni oranda büyümüs olabilseydi, günümüzde mevcut büyüklügüne ek olarak iki Japon ekonomisini de kapsayacak boyutta olurdu. Buna göre, Çin’in büyüme orani dünya ekonomisindeki yerini belirlemektedir. Çin dünyada üretilen her seyin yirmide birini üretmekte, böylece küresel sahnede yeni bir üretim merkezi rolünü üstlenmektedir. Serbestçe harcama, tehdit etme, istihdam saglama ve maas oranlarini belirleme özgürlügüne sahiptir ve köklü rakipleri ortadan kaldirma gücüne erismistir. Küresel anlamda herkesin is anlayisini degistirmistir. Mesela 2004 yilinda Çin, Amerika’ya aldigindan 162 milyar dolar daha fazla satis yapmistir.
Aslinda Amerikalilarin gündemindeki temel endiseyi bu olusturmaktadir. Genel kaninin aksine, Çinlilerle yapilan ticaret açigi Amerikalilarin ulusal zenginliklerinin harcandigi anlamina gelmez. Su ana kadar Çin, kazanimini, bir zamanlar Amerikan dolarini çeken diger Asya ülkeleri gibi baska ekonomilerden çalarak elde etmistir. Bundan Amerika ve dünyanin kalani daha karli çikmaktadir, Çin ise baskalarinin ürettigini daha ucuza imal edebildigi için kazanmaktadir.
Bir zamanlar pahali tüketim ürünleri olan elektronik esyalar, deri ceketler, vb. ürünleri genis kitlelerin ulasabilecegi tüketim mallarina dönüstürmüstür. Siradan bir Amerikalinin evinde bulunan birçok gereksiz ürün önceleri de ithal edilmekteydi ancak günümüzde Çin bu ithal ürünlerin açik arayla önde gelen üreticisi konumuna gelmistir ve bu ürünleri diger imalatçilardan daha ucuza küresel piyasaya sunabilmektedir.
Örnegin Amerikan hazir giyim endüstrisi, Çin ortaya çikmadan çok daha evvel düsüse geçmistir. Burada tek degisen, siparislerin diger Asya ve Latin Amerika ülkelerinden Çin’e kaymasidir. Amerikan mobilya endüstrisinin akibeti de farkli degildir. 2000’de Çin’in Amerika’ya ihraç ettigi mobilyanin degeri 360 milyon dolar iken; bu rakam 2003 yilinda 1.2 milyar dolara ulasmistir. Bu 840 milyon dolarlik fark Amerikan ahsap mobilya fabrikalarinda 35.000 kisilik isgücü kaybina yol açmistir. Bugün Çin, Amerika’da satilan tüm mobilyanin %40’ini üretmektedir. Basarinin ardindaki tezat ise Çin’in klasik Amerikan ve Avrupali tasarimlari, Amerikan üreticilerinden daha iyi sekilde sunmasidir.
Diger ülkeler için Çin, vazgeçilmez bir tedarikçi olmanin yaninda, çok büyük bir müsteri haline gelmistir. Ülke, dünyanin en büyük makina ve ekipmani alicisidir. Çin, Almanya ve Japonya’nin ürettigi sanayi gereçlerini, yine Almanya ve Japonya’nin ürettigi mekanik ve elektronik ekipmanlari imal edebilmek için satin almaktadir. Dogal kaynaklari zengin ülkeler, Çin’in sayisiz fabrikasinda sekillenecek hammadde ve enerji satmaktadir. Morgan Stanley’e göre; Çin 2003 yilinda dünya petrolünün %7’sini, tüm alüminyum ve çeligin %25’ini, dünyanin demir ve kömür rezervlerinin nerdeyse üçte birini ve üretilen tüm çimentonun %40’ini satin almistir. Bu pay gittikçe artmaktadir.
Artçi Sarsintilar
Amerikalilar mobilya, Japonlar televizyon, Italyanlar ipek, Almanlar noel süsleri endüstrilerini çoktan Çinlilere kaptirmistir. Bu kayiplar o denli sarsici olmasa da, Çin’in gelismis teknolojik ürünlere yönelik yaptigi atilimlar, gösterdigi büyük gelisim ve imalatin her yönden Çin’e kaymasi gelecegin hatlarinin nasil sekillenecegi, gelismis ülkeleri en çok endiselendiren unsurlardir. Günümüzde hizlanan bu büyük degisimle Çin, çamasir makinasi, bilgisayar, uçak parçalari imalatiyla sinirli kalmayip bu gelismis ürünlerin tamamini imal edebilecek hale gelmistir. Otomotiv, uçak, gemi, telekomünikasyon sistemleri, fabrikalar, denizaltilar, uydu ve roketleri de kapsayan birçok endüstriyi de Çinliler ele geçirmektedir.
Paranin Adresi: Çin
Çin’in büyümeyi sürdürmesinin en önemli nedenlerinden biri, tüm dünyadan gelen sermaye akisidir. Istatistiklere göre Çin’in endüstriyel üretiminin üçte biri, 1978’den beri ülkeye giren 500 milyar dolarlik yabanci sermaye sayesinde gerçeklesmektedir. Daha önceleri Amerika en çok yabanci sermaye çeken ülkeyken, artik Çin rekor kirmaktadir. 2003 yilinda yabanci sermaye ile dünya üzerinde en fazla is kurma yatirimi Çin’de yapilmistir. 2004’te Çin’deki yabanci sermaye akisi 67 milyar dolar iken, Amerika 107 milyar dolarlik yabanci sermaye çekerek Çin’i geçmis gibi görünmesine karsin bu paranin önemli kismi Çin sirketlerinden gelmistir ve Çin sermayeli yatirimlarin veya ortakliklarin sayisi Amerika’da her yil daha da artmaktadir.
Görünen odur ki paranin yaninda bilgi de Çin’e akmaktadir. Imalat, bankacilik, bilisim, reklamcilik ve mühendislik alanlarinda uzman Avrupali, Asyali ve Amerikalilar Çin’e akin etmektedir. Günümüzde ticaretin yarisindan fazlasi yabanci sirketlerin kontrolündedir. Yabanci sirketler Çin’in ticaret hacmini o kadar büyütmüstür ki, su anda Amerika ve Almanya’nin ardinda, Japonya’nin önünde üçüncü büyük ticaret gücü olmustur. Kendi nis endüstrilerini korumak isteyen hükümetler, Çin’in güçlü kozlarinin farkinda olmalidir. Bugün Çin, Amerikanin ihraç etmeyi hedefledigi tüm büyük kalemleri durdurabilme kapasitesine sahiptir. Diger ülkelerin elindeki kozlar daha da azdir. Dünya ülkelerinin çogu kendi ekonomik gelisimleri açisindan Çin’in kritik rolünü kabul etmektedir. Tüm dünya, Çin’i mutlu bir müsteri, etkin bir tedarikçi ve sinirlari çizilmis bir rakip olarak dengede tutmaya çalismaktadir.
Çin kapitalist yola bas koydugundan beri, gelecegi hakkinda çok degisik fikirler ortaya atilmistir. Gelinen nokta heyecan, korku, hayranlik ve kinizm duygularinin bir karisimidir. Bu duygular içinde sermaye akisi, her sirketin stratejik planlari ve politik hesaplar süregelmektedir. Çin ile ilgili akla gelen sorular sunlardir; yönetim düzgün mü yoksa güç delisi mi? Halki gelismelerden memnun mu yoksa baski altinda mi? Bankalari iflas mi edecek yoksa küresel oyunculara mi dönüsecek? Kirsaldan kentlesmeye geçis dertsiz mi yoksa sorunlu mu olacak?...
Bu sorularin yanitlanmasi zamanla mümkün olacaktir ancak hem Çin hükümeti hem de dünya kamuoyu Çin halkina hak ettigi saygiyi göstermelidir. Çinliler ne üretirse üretsin etkileri küresel olacaktir. Sadece 50 milyon orta gelirli Çinli ailenin varligi bile tüm dünyanin Çin piyasasi pesinde kosmasina yetecektir. Dahasi Çin yönetimi kapitalizmin getirdigi serbest bilgi akisiyla veya ticari sinifin büyüyen gücüyle uzlasamasa bile simdiye kadar kapisini asindiran dünya sirketleri geri çekilmeyecek ve fabrikalarini terk etmeyecektir. Çin’de is yapan bu sirketler Çin Komünist Partisinin kendilerine uygun oldugunu simdiden göstermistir. Mao’nun yeniden dirilme olasiligini bir yana atarsak, Kuzey Kore veya
Tayvan’la çikacak bir savas veya Amerika’nin uygulayacagi agir vergiler bile Çin’in büyüme hizini kesmeye yetmeyecektir. Son yüzyilda iki dünya savasi, bir büyük bunalim, iki borsa faciasi ve birçok gerileme yasayan Amerika’nin vardigi noktaya bakildiginda, Çin’in Amerika’dan daha zorlu bir rekabetçi olacagi kesindir. Amerikali ekonomist Jeffrey Sachs, 2050 yilinda Çin ekonomisinin Amerika’dan %75 daha büyük olacagini öngörmektedir.
Çin’in yükselisini kabullenmek Çin’e teslim olmak anlamina gelmez fakat hepimizin önündeki bir gerçegin farkina varmasi demektir. Hayatlarimizi böylesine etkiledigine göre Çin’de olup bitenleri bilmemiz sarttir.
BÖLÜM 1
HIZLI ÇIN’DE YAVAS BIR GEZI
Modern Çin’de degisimin en iyi gözlenecegi yer, zaten birkaç yüzyildir degisime sahne olan Sangay’dir. 1930’lar öncesine kadar Sangay; Londra, Paris, New York ve Tokyo ile beraber dünyanin en önemli bes ticaret merkezi ve ikinci en islek liman kentiydi.19. yüzyil ortalarinda Batililarin isgal ettigi ve sonrasinda 1895’te Japonlarin hak iddia ettigsehir, yabancilarin ticaretlerini sürdürebilmek adina yarattigi bagimsiz bir merkez haline dönüsstü. Kentin ortasindan geçen Huangpu nehrinin Bati yakasindaki Bund denilen bölge, herhangi bir Avrupa sehrindeki hareketli bir merkezi andiriyordu.
Bund bölgesindeki bankalar, Batili ve Japon makina, pamuklu kumas, ilaç ve afyon tüccarlarina aracilik ediyordu. Çin fabrikalari yabancilarin üretebildiginden daha ucuza giyim, kagit ve diger basit islenmis mallari imal ediyordu. Ticaret akisi iki yönlü olarak büyük miktarlarda gerçeklesiyordu. Yabancilar Sangay’i küresel bir liman olarak yaratmis olsa da sehir ayni zamanda, is arayan Çinlilerin veya sosyal huzursuzluk dönemlerinde saklanmak isteyenlerin çekim merkezi olmustur. Sangay’in aldigi göç ve yabancilarin sehri kaybetme korkusu zamanla kentin belirli bölgelere ayrilmasina neden olmustur.
Sangay sömürgeci dönemde, Çinlilerin girmesinin yasaklandigi (‘’imtiyazlar” diye adlandirilan) sömürgecilerin oturdugu bölge ve yerli halka ayrilan bölge olarak ikiye bölünmüstür. Paradoksal olarak, Avrupalilarin Sangay üzerinde resmi bir yerel hükümet dayatmasiyla Çin’in ilk modern sehri ortaya çikmistir. Asli Ingilizce olan ‘modern’ sözcügü Çincede ilk defa Sangay’da karsilik bulmustur ve sehir her daim yenilikle birlikte anilmistir. Sangay Batililarin yönetiminde büyük binalara, önemli bankalara, arabalara ve akan suya kavusmustur. Sehri modernlestirenler sadece Avrupali veya Amerikalilar olmamistir.
Bu modernlesmenin basini çekenler arasinda, dünyanin çesitli yerlerinden buraya göç etmis küçük ama etkili, bir grup Musevi isadami vardir. Bu azinlik, ellerinde bulundurduklari emlak, eglence ve finansal is sahalarini kullanarak Sangay’in ne Dogulu ne de Batili olan çehresini yaratmistir. Yenilikçi zihniyet her zaman eski önyargilari kirmaya yeterli olmamistir ve Batililarin kendilerini üstün görmesinin izleri Çin toplumunun belleklerinden hala silinmemistir. Buna en somut örnek, sömürgeci Ingilizlerin kurdugu Huangpu parkinin girisinde bir zamanlar asili olan ‘Köpekler ve Çinliler Giremez’ tabelasinin hala anlatiliyor olmasidir.
Sangay bugün oldugu gibi geçmiste de tezatlari içinde barindirmistir. Asya’nin kapitalist merkezi olmasina ragmen 1921’de Çin Komünist partisinin ilk toplantisina taniklik etmistir. Sehir II. Dünya Savasi sirasindaki durusuyla Nazi Avrupasindan kaçan ve yukarida bahsedilen 30.000 Musevinin kurtulus yeri olmustur.
1949’da Komünistlerin ülkeyi ele geçirmesiyle Sangay 40 yil boyunca girisimcilikten mahrum kalmistir. Sehrin görkemi ayni hizla tükenmistir. Günümüzde Sangay yine Çin’in en modern ve küresel sehridir. Ancak geçmisteki yabanci egemenligi hala Çin’in kapanmamis ulusal yaralarindan biridir. Bu kolektif aci, Çin’in su anki isleyisini etkiledigi kadar yabancilarla alisverislerini de sekillendirmektedir. Çin yönetimi Sangay’in karanlik geçmisini sik sik hatirlatir. Yabancilarin Sangay’i bir zamanlar ‘Asya’nin Fahisesi’ olarak adlandirmasini, halkina onlari disarida bekleyen düsman bir dünya ve Çin’in sanli medeniyetini ayaklar altina almak isteyen bir zihniyetin varligini hatirlatmak için kullanir.
Tarihte yasadiklari asagilanmislik hissi’ne ragmen veya belki de bu nedenle Sangaylilar, tüm Çin’de kendine güveni en yüksek olan kesimdir. Çin’in kalani Sangaylilari kibirli diye görürken onlar kendilerini ülkenin en iyi isadamlari-kadinlari, en yetkin kamu yöneticileri, küresel görüsü en genis, risk almaya en cesaretliler olarak görür. Dolayisiyla, Komünist Parti üst yönetiminin neredeyse tamaminin Sangay’dan çikmis olmasi, ana karada Hong Kong’u geçecek bir finans üssü ve ardindan dünyanin en önemli ticaret merkezi olma beklentileri tesadüf degildir.
1980 dönemindeki ekonomik liberallesme ile birlikte sehir, fiziksel sinirlarini tekrar zorlamaya baslar. Komünist rejim nedeniyle bakimsiz kalan hatta terk edilen Bund bölgesindeki satafatli binalar 90’lardan sonra eski islekligine kavusur. Günümüzde dünyanin tüm lüks ürünlerin satildigi dükkanlar, sanat galerileri, eglence merkezleri burada kendine yer edinmistir. Tüm bu degisime olanak veren sehrin gerçek zenginligidir.
Sangay’da maaslar ülke ortalamasinin yaklasik on katidir. Senede 10.000 $ veya daha fazla kazanan hatiri sayilir bir orta sinifa ve çok daha fazla kazanan bir üst sinifa sahiptir. Vergilendirilen kazancin üstüne fazladan kazanilan paraya verilen resmi bir isim bile olusmustur – “ek kaynaklar”. Artan gelirle olgunlasan serbest pazar insaat ve konut sektörünü patlatmistir. 100.000 $ ve üstünde seyreden konut fiyatlarina erisebilmek için mutlaka ek kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadir. Uluslararasi insaat sektörü devleri 1980’lerin sonlarindan baslayarak Sangay’a adeta hücum etmis ve sehir gökdelenlerle dolmustur.
Sadece 2004 yilinda 5000’in üzerinde 15 ve daha çok katli bina insa edilmistir. Emlak sektörüne 90’li yillarda yatirim yapma cesaretini gösterenler senede %20’lik oranlarda kar etmislerdir. Pek çok konut üç yilda degerini ikiye katlamistir. Bu patlamanin sonucu olarak Sangay’in yeni genç zenginleri varliklarinin nasil olustugunu tam olarak kavrayamayan bir kesim olusturmaktadir.
Bir zamanlar sokaklarinda bagimli yerel halka afyon pazarlanan Sangay, simdi gücünü kendi enerjisinden aliyor. Sehir, her gün artan nüfusuyla sürekli katlanarak büyüyen ekonomisi ve bu ortamda yetisen yeni neslin iyimserligiyle kusatilmis durumda. Bundan kisa zaman önce dükkanlar ve sokak saticilariyla dolu yerel çarsi ve mahalle okulu etrafinda gruplasan 3-4 katli evlerden olusan semtlerde, kendi kendine yeten topluluklar halinde yasayan Sangaylilar simdi gökdelenlerde yasamakta, alisveris merkezlerini doldurmaktadir.
Bir anlamda Çin’deki gelisimin lokomotifi olan ve her gün degisen Sangay’da, kalici olan tek sey ilerleme hirsidir.
Tayvanlilar ve Sangay
Sangay’in su anki halini almasinda, sehre akan yabanci para, enerji ve yetenekli insanlarin payi büyüktür. Yüzyil öncesinde oldugu gibi, 1990’dan itibaren Sangay’a tekrar hücum eden yabancilar için, sehirde Gubei adli lüks bir semt olusturulmustur. Yüksek katli binalarla dolu bu bölgeyi yabancilar, yasam tarzlarina uygun olarak kendileri için yaratmistir. Gubei semtinde agirlikli olarak Tayvanlilar, ardindan Koreliler, Japonlar, Uzakdogu Asya ve Hong Kong’dan gelen Çinliler yasamaktadir. Yeni gelenlerin ilk dalgasi ‘deniz asiri Çinliler’ kategorisine giren Tayvanlilardir.
Resmi rakamlara göre 500.000’e yakin Tayvanli Sangay’da yasamaktadir. Is kurmak için yatirilan paranin, yarisindan fazlasi Tayvanlilar tarafindan harcanmaktadir. Çin’e tasinan Tayvanli sirketlerden çogu A.B.D.’ye ihracat yapmaktadir. Ayrica 5.000’den fazla Tayvanlinin, sehre giren yatirimin 10 milyar dolarlik yabanci sermayesini temsil ettigi beyan edilmistir. Öyle ki Tayvan ekonomisinin Çin’e isgücü ve isyeri göçü nedeniyle tamamen çökmesinden korkulmaktadir. Tayvan ve Çin iliskisi bir baba-ogul iliskisine benzetilebilir. Tayvan’da ki demokratik gelisim ve bagimsizlik rüzgari Çin’i ilgilendirmiyor gibi görünse de Çin’de yasayan Tayvanlilarin politik toplantilar yapmasi yasaktir. Ancak zaten Çin’de yasayan
Tayvanlilar çoktandir birlikten yana olduklarini ilan etmis ve daha büyük bir Çin için Sangay’da durmadan çalismaktadir.
Politik korumadan yoksun sekilde Sangay’a yerlesen Tayvanlilarin avantaji Sangay’in reddedemeyecegi iki seye sahip olmalaridir; para ve bilgi birikimi. Tayvanlilar Çin’e geldiklerinde beraberlerinde para, bilgi, deneyim, ileri teknoloji ve dünya çapinda baglantilar getirmislerdir. Amerika veya Avrupa’da egitim görmüs bu Tayvanlilar sehrin çehresini Çin’in daha önce tanik olmadigi biçimde degistirmistir. Bu ortamda dünyanin en kalabalik dördüncü nüfusuna sahip Endonezya ve Serbest Ticaret Anlasmasiyla yatirim miknatisi olacagi düsünülen Meksika’nin çektigi kadar yabanci sermayeyi, Sangay tek basina çekmeyi basarmistir. Fitili atesleyenlerin bir bakima Sangay’da yasayan Tayvanlilar oldugu söylenebilir.
Göklere Uzanan Binalar
Sangay sehir silüeti reformlara paralel olarak büyük degisimler geçirmistir. Hizli degisime tanik olmak için en iyi yer, cam binalariyla bilimkurgu filmlerini animsatan Pudong bölgesidir. Gerçek bir mucize olan bu bölgeye resmi makamlar “Çin ekonomik mucizesinin Mikrokozmosu” adini yakistirmistir. Sadece Pudong’da bugün 6.000’i askin yabanci sermayeli sirket bulunmakta ve bunlardan neredeyse 300’ü “Global Fortune 500” sirketi listesindendir. Çin hükümeti destegi ile hayata geçirilen Özel Ekonomik Bölge (SEZ) ayricaliklariyla Pudong, yabanci sirketlere sayisiz avantaj sunabilmektedir. Sangay’in bu bölgesi Komünist Parti umut propogandasinin da temel tasini olusturur.
Inanilmaz yatirimlarla, birden bire Paris büyüklügüne ulasan bu mahalle, bir çok soruyu da beraberinde getirmektedir. Çin hükümeti sadece bu bölgenin altyapisi için 12 milyar dolardan fazla yatirim yapmistir. Üstüne, halkin parasiyla veya halktan borç alarak yapilan sayisiz gökdelen insa edilmistir. En çok konusulan prestij projelerinden biri ise saatte 480 km. hiz yapacak Sangay-Pekin hizli tren hattidir. 16 milyar dolarlik maliyetiyle bu projenin temel amaci Japonlarin benzer bir atilimla kazandiklari teknolojik sayginliga erismektir. Bunu yaparak dünya kamuoyunda paranin satin alamayacagi olumlu bir etki yaratmak, Çinliler için en büyük ödül olacaktir. Çinliler, hizli trenleriyle birlikte 38 milyar dolar ayirarak hazirlandiklari 2008 Yaz Olimpiyatlarini, bu yolda atilacak en önemli adim olarak görmektedir.
Garip olan, tüm bunlarin ekonomik bir karsiligi olup olmadigi ile ilgili fazla soru sorulmadigidir. Iyimserlik su ana kadar Çin’in oyunu götürmesini saglamistir, iyimserligin süregelmesi içinse apayri bir sosyal yapi islemektedir. Sangay bu sosyal yapinin sadece bir bölümünü yansitmaktadir. Sangay, binalarin bir gecede göge erdigi, erkeklerin büyük miktarlarda sahte viagra kullandigi ve her firsatta yeni projelerini agiz sulandirarak anlatan yöneticilerin sehri. Her proje temelinden en büyük, en yüksek, en uzun, en hizli veya baska en’leri kapsamaktadir. Tüm bu en’ler çok özenli bir sekilde kaydedilmekte ve devlet eliyle Ingilizce olarak basilan günlük Shangai Daily gazetesinde yayinlanmaktadir. Söylem sürekli olarak “Asya irkinin yükselisi” mesajini vermektedir. Amaçlanan, toplumu daha çok çalismaya ve gelismeye tesvik etmektir. Bu sadece Sangaylilara verilen bir mesaj degil tüm Çin halki için geçerlidir. Sangay’in geldigi nokta Çinlileri hakli olarak dünyanin merkezine tasiyacaktir ve Çin, hak ettigi saygiyi kesinlikle elde etmenin yaninda belki de korkulacak bir güce dönüsecektir.
Zaten Çinliler, dünyanin en büyük ekonomisine sahip olmayi kaderleri olarak görmektedir ve bu herkesin sandigindan çabuk olacaktir. Su kesindir ki; Çin’le yakin temas halinde olmak insanin mümkün olanla, izin verilen hakkindaki düsüncelerini degistirir. Kalabalik, komünist etkiler, mantar gibi çogalan yüksek binalar ve herkeste açikça sezilen parayi zamanla degistirme arzusu gibi, Çin’e disaridan bakildiginda bazilarina öcü gibi görünenler, yakindan bakildiginda akla yatkin gelmeye baslayip zenginlik olarak algilanabilir. Çin sahneye çiktigindan beri tüm ülkelerin dünya görüslerini degistirmeleri gerektigi kesindir.
BÖLÜM 2
KOMÜNIST DEVRIME KARSI DEVRIM
Çin’in geçirdigi büyük degisimde en önemli etkenlerden biri kirsal nüfusun büyük çogunun Sangay gibi büyük sehirlere veya yeni kurulan kentlere göç etmesidir. On yil içinde 200 milyon Çin köylüsünün daha kentlere göç edecegi tahmin edilmektedir. Mao iktidari zamaninda devlet izni olmadan yer degistiremeyen köylüler simdi bir çanta esya ile nerede is imkani varsa oraya tasinmakta ve sürekli yer degistirmektedir. Resmi Çin nüfus sayiminin kapidan kapiya gidilerek yapildigi düsünüldügünde ikameti belli olmayan sürekli hareket halindeki sayilari milyonu asan bu insanlarin nüfus sayimina katilmadigi açiktir. Çin’de meydana gelen kirsaldan kente göç dünya üzerinde simdiye kadar görülen en yogun göçtür. Bu devinimin etkisiyle hizlanan sosyal ve ekonomik kosullar birçok girisime uygun zemin hazirlamistir. Ekonomik hareketlilik ve kentlesme ile birlikte Çin halki özgürlük pesinde kosmaya baslamistir.
21.yüzyila girerken, özgürlük ve güç arayisindaki Çin halkiyla ilgili en büyük paradoks, tüm bu degisimin özel girisimin bas düsmani olarak görülen Çin Komünist Partisinin gözetimi altinda gerçeklesmesidir. Tüm engellere ragmen Çin’in katettigi yola bakarak, gelecekte ne kadar sarsici olacagini tahmin etmek zor olmayacaktir. Çin’in nasil bu noktaya geldigini anlayabilmek için komünist dönemde olup biteni özetlemek gerekir.
Çin’in basarisinin arkasinda yatan baslica nedenlerden biri devletin, istemeyerek de olsa hedefe odakli ve yeterli kaynaga sahip halkinin, bu eski radikal rejimi degistirecek gücünün farkinda olarak, insanlarinin önünde durmamasidir. Komünist Partinin en önemli reformlari, baska ülke devletleri veya uluslararasi ajanslar tarafindan güdülmemis, tersine kendi içinden çikmistir. Ülke topraklarinin mülkiyet hakkinin devlete ait olmasi, komünist rejimin gelisimi kisitlayan baslica engel olmustur.
1949’da Mao Zedong liderliginde baslayan Komünist devrim Çin’de yüzyillardir hüküm süren toprak mülkiyeti sistemini sona erdirmistir. Marksist teoriyi benimseyen Mao, basindan beri Çin sosyalist devriminin sehirli çalisanlardan degil, köylülerden çikacagina inanmistir. Mao liderligindeki köylü ordusu, 1930-40’li yillardaki Japon istilasi ve Çin’deki iç savas sirasinda büyük zorluklara gögüs germistir. Çogu köylü olan 4,5 milyon üyeli Komünist Parti, Çin Halk Cumhuriyetini Ekim 1949’da kurmustur. Ilk birkaç yilini altyapi yatirimlarina ayiran hükümet gözle görülür bir ilerleme sagladi.
Ancak Çin yönetiminin ‘devlet düsmanlarina’ karsi baslattigi kampanya gecikmedi ve 1950’de Tarim Reform Kanunu ile yasal hale getirildi. Devletin tek bir hamlesiyle, sahislarin Çin’de toprak sahibi olma hakki sona erdirildi ve devlet, ülkenin tüm topraklarinin tek sahibi konumuna gelmistir. Böylece köylülere topragini kiralayan zengin agalarin yaninda güçlükle bir parsele sahip olmus köylüler de topraklarini kaybetmis oldu.
Kollektiflesme ve Karsitlari
1950’lilerin ortalarinda Çin yönetimi, Stalin’in bireysel toprak kullanim hakkini öngören modelini benimsemistir. Zamaninda Rusya’da büyük umutlarla benimsenen SSCB kolektiflestirme programi Stalin’in vahset anlayisiyla sekillenmis, sonunda binlerce köylünün ölümü ve milyonlarin da Sibirya gibi yerlere sürüldügü bir uygulamaya dönüsstür. Aslinda kolektif sistemin altinda yatan fikir, bireysel daginik tarim üretimine kiyasla, tek tip ürün yetistirilen genis tarlalarin daha verimli olacagiydi. Bu sayede gelismis çiftlik gereçleri daha etkin kullanilabilir, ek is gücü ise baraj ve sulama sistemleri gibi altyapi projelerinde çalistirilabilirdi. Devrimin basindan beri bunu arzulayan Çin Komünist Partisi, ilk reformuyla sistemi uygulamaya koymustur. Tüm topraklar, hayvanlar, çiftçi araç-gereçleri kolektiflestirme kapsamina alinmistir. Uygulama bununla sinirli kalmayip Çinlilerin en temel sosyal kurumu olan aileleri de hedef almistir. Aile fertlerinin ayri düsebilecegi büyük yatakhaneler kurulmus, tahsis edilen topraklar, yüzlerce insan tarafindan toplu halde islenmistir.
Maocu Çin’in kolektif uygulamada diger amaci ise, Çin’in büyük köylü nüfusunu yeniden sekillendirmekti. Mao’nun kilit doktrinlerinden biri, Çin köylülerini kolay hareket edebilen bir isgücüne dönüstürmekti. Dolayisiyla kirsal isgücünün, Partinin sanayilesme projelerinde “yedek ordu” rolünü üstlenerek sayisiz kampanyaya katilmasi saglanmisti. Halkin sisteme itaati, devlet tarafindan toplumsal ve ideolojik baskilar ve sahsi tehditlerle olusturuldu.
Kolektiflestirme süreci Çin’in kirsal nüfusunu bir içe kapanma devrine sokmustur. Tarimla ugrasan halkin yani sira kirsal bölgelerdeki tüm ticari faaliyetler de son bulmustur. Küçük isletmelere el konmus hatta bakkallar bile devlet eliyle isletilmistir. Bu durum, çiftçilikle ugrasmayan esnaf kesimini bile yeniden tarima dönmeye zorlamistir. 1956 yilinda çikarilan bir kanunla devlet tekelindeki fabrika, maden, insaat ve ulasim sektörlerinde kirsal kökenli isgücü istihdami yasaklanmistir. Dahasi, radikal Hukou sistemiyle devlet, çiftçinin feodal efendisine dönüsstür.
Ancak sonrasinda, 1959-60 yillari arasinda, Parti tarafindan desteklenen Büyük Atilim’a bagli sanayilesme hedefleri kapsaminda, kirsal isgücüne sehirdeki sirketlerde çalisma hakki taninmistir. Açiklanan 19 milyon kisilik istihdam kapasitesine karsin, 50 milyon kissehirlere hücum etmistir. Çin, bu siralarda gelismek bir yana adeta aç kalmistir. Ardindan kirsal kesimdeki kitliktan kaçan on milyonlarca köylü daha sehirlere göç etmistir. Kentli çalisanlarini korumak için harekete geçen parti, kirsaldan gelen bütün göçmenleri geri yollamistir. Böylece komünistler, halkin büyük çogunlugunu kirsal kesimde sinirlayarak sadece dünyadan degil ülke içindeki diger sehirlerden de kopmasina neden olmustur. Kirsaldan kente göçü engellemek için güvenlik birimleri de halka karsi görevlendirilmisti ve Hukou sistemiyle bireylerin nüfus, kütük, meslek, vb. tüm bilgilerini içeren aile cüzdani uygulamasina gidilmisti. Bu cüzdanlar yemek karnesi olarak da kullaniliyordu ancak çiftçiler devletten gida alabilmek için ayni zamanda devlete ürettigi gidayi tedarik etmeliydi. Kolektif çiftliklerce yapilan üretimin hepsi sehirlerin ihtiyaçlarinin karsilanmasi için devlete teslim ediliyordu. Bu nedenle ülkenin gidasini tedarik eden çiftçiler kitlik durumunda ilk aç kalan kesim olmustu.
Çiftçilere ayrilan tesvik yoksunlugu genellikle komünizmde görülen düsük verimliligi açiklamaktadir. Çünkü, çiftçiler ne kadar üretirse üretsin, devletten aldiklari yardim degismeyecegi için gerektiginden fazla çalismak islerine gelmiyordu. Zira, Komünist partinin basarisinda büyük rol oynayan köylüler, yine komünistler tarafindan baski altinda tutulmus ve yokluk çeken kirsal kesim, Çin kentlerinin kölesi haline getirilmisti. Çin’in kirsal nüfusu, günümüzde oldugu gibi o zamanlarda da sehirlilerin ayrimciligina maruz kalmaktaydi. 60’li ve 70’li yillari kapsayan bu dönemde, kitlik ülkeyi kasip kavurmus ve on binlerce insan telef olmustur.
Çin’i Kurtaran 18 Çiftçi
1970’ler boyunca, Çin’in birçok bölgesinde çiftçilerin yillik geliri 2.5 dolari geçmiyordu1. Tüm ürettiklerine devlet tarafindan el konan köylülerden 18 cesur çiftçi, ailelerine daha çok yiyecek saglamak amaciyla, isledikleri topragi her aileye bir parsel düsecek sekilde gizlice böldü. Devlete vermek zorunda olduklari tahil vergisini ödedikten sonra, kendi aralarinda artakalan ürünü satmak veya takas etmek üzere 1978’de anlastilar. Böylesine bir anlasma kesinlikle yasadisiydi ve cezasi ölümle sonuçlanabilirdi.
Ancak çiftçiler her seyi göze alarak devlete vermeleri gerekenden fazlasini üreterek kendilerine ayirmaya basladilar. Bu kararin etkileri neredeyse hemen fark edilmis, yillar süren ideolojik ve merkezci planlamanin basaramadigini gözü pek çiftçiler, sadece birkaç ay içinde becermistir. Üretim, sasirtici sekilde yükselmis ve dönemin yenilikçi lideri Deng Xiaoping’in dikkatini çekmistir. Yerel yönetim çikarlari oldugu için bu yasadisi uygulamalarin filizlenmesine göz yummustur. Kaynaklari yetersiz olan devlet, verimin arttigini fark ederek çiftçilerin bu girisiminin ilerlemesini kalkinma yolunda bir adim olarak kabul etmistir. Deng’in destegiyle, benzer anlasmalarin en fakir bölgelerde deneme amaçli uygulanmasina izin verilmistir.
1980’de Çin hükümeti bu sistemi resmilestirerek ‘hane sorumluluk sistemi’ adi altinda yürürlüge koymustur. Uygulama çiftçilere belirlenen kotayi temin etmelerine karsilik fazla ürünü kar amaçli olarak satmalarina izin veriyordu. Böylece Çin’deki serbest piyasa çiftçiler sayesinde baslamis oldu. Kirsal kesimden çikan ekonomik reformlar ayni zamanda kirsal halka Çin’in zenginliklerinin ilk dalgasini ulastirmistir. Çin’in en fakir bölgelerine kadar dagilmaya baslayan bu zenginlik sanstan dolayi degil kaybedecek hiçbir seyi olmayan insanlarin cesaretiyle kazanilmistir. Çinli çiftçiler sehirlere gelip mallarini sattikça elde ettikleri gelir, kentli nüfusu hayrete düsürmüstür. Çiftçilerin bu girisimi kentlileri de serbest piyasanin varligi konusuna uyandirmistir. Hatiri sayilir bir gelir elde etmeye baslayan çiftçiler, paralarina para katmak istemislerdir. Çiftçiler ve yerel yönetimler birikimleriyle kooperatifler olusturarak yatirimlar yapmaya baslamistir. Kasaba ve köylerde olusturulan bu girisimler kamu ve özel sektör arasinda üçüncü bir kol olusturmustur. Hatta bazilari piyasadaki en rekabetçi olusumlara dönüsslerdir. Bugün Çin’de gerçeklesen büyük çapli girisimlerinin çogu, paralarini degerlendirmek isteyen çiftçilerin olusturdugu fonlarla hayata geçmistir.
Yatirimcilarla devletin çikarlarini birbirinden kesin çizgilerle ayirmayan bu kendine özgü yapiyla, Çin is dünyasi bas döndürücü hale gelmektedir. Yillarca süren reformlar sonucunda Çin; hükümetin, kendileri de yatirimci olan veya kurumsal kardan pay alan resmi görevlilerin, hissedar durumundaki halkin ve özel girisimcinin mali çikarlarini birlestiren tarzda, sayisiz kolektif melez isletmeye sahiptir. Böylesine karmasik bir yapinin gelismenin önündeki en büyük etkenlerden biri oldugunu savunanlar çikacaktir. Ancak durum tam tersini isaret etmektedir. Çin’in dünya ekonomisine olan etkisini ve bulundugu noktayi anlayabilmek için, ekonomik büyümenin temel yapitasi kabul edilen mülkiyet hakki ve kanunlari olmadigi halde, Çinlilerin nasil bu kadar ilerlediklerini degerlendirmek gerekmektedir.
Komünizmin Atesledigi Sermaye Askerleri
Uzun yillar süren baskidan sonra özgürlesen Çin çiftçileri, Çin’in piyasa ekonomisinin patlamasinda basrol oyuncularidir. Etkileri dünyayi sarsan bu ekonomik atilimin baslangicinda ise üretim fazlasi sebzelerin satisa sunulmasi bulunmaktadir. Bu gelismeler ayni zamanda kirsaldan kente yeni göç dalgalarini da beraberinde getirmistir. Yillarca devlet kontrolüyle geri püskürtülen sehre göç egilimi zaptedilemez hale gelmistir. Son bir kaç sene hariç, Çin’de son 50 yilda yasanan sehirlesme orani dünya’nin diger gelisen ülkelerindekine göre daha yavas ilerlemistir. Ancak durum hizla degismektedir. Birlesmis Milletler tahminlerine göre 2010 yilinda Çin nüfusunun %45’i sehirli olmus olacak, 2030’da ise %60’a varmis olacaktir. Bu asamada, dünyadaki her bes insandan biri ve her üç çiftçiden birinin Çinli oldugunu unutmamak gerek. Çin’in küresel ekonomideki bu hizli ilerleyisi, nüfusunu dünya ticaret arenasindan silip atan komünizme karsi tepki olarak görülebilir. Çin’in uzun soluklu gelisimi isiginda degerlendirildiginde, benzer sekilde sasirtici olan, komünist kolektiflestirme çalismalarinin uysal ve yönlendirilmeye uygun yüzlerce milyon kisilik bir is gücü yaratmasidir.
Çin tarihi farkli liderler, reformistler ve sömürgecilerin amaç ve çikarlarina hizmet edecek sekilde manipüle edilmistir. 70’lerde Çin’de yasayan, halen Chicago Üniversitesinde görevli tarih profesörü Prasenjit Duara’ya göre ironik olan Çin’de 1978 itibariyle kapitalizmin ortaya çikmasidir. Marksist ve Maoist teoriyi iliklerine dek benimseyen ve canla basla çalisan Çinliler için tarihlerindeki ani dönüsten çok, akil ve mantiklarini altüst eden iste bu ironidir. Marksist teoride, köylüleri sömüren kapitalist kesimin tersine, Çin’deki pratik uygulama, çiftçilerin kendi isletmelerini baslatmak adina komünist devleti sikistirmasiyla sekillenmistir. Ayrica Çin kapitalizminin kendine buldugu zemin, yine Mao’nun reformlaridir. Komünizmin yarattigi is gücü sürekli çalistirilabilecek, yönetilmesi kolay, organize bir emekçi toplulugudur. Saglik ve sosyal hizmetler adina kaynaklarini tüketen komünistler, bilmeden kapitalistlere egitimli isgücü hazirlamis olmustur.
Dolayisiyla hazir egitilmis bu isgücüyle Çin günümüz imalatçilarini miknatis gibi çekmektedir. Fabrikalarini tasiyacak yer arayan veya üçüncü kisilere is vermek isteyen Amerikan ve Avrupali sirketler için Çin, isletme ve yönetim giderlerinin en aza indirgenecegi bir yerdir. Bundan sonrasi için de tarihe eklenecek ironi muhtemelen sudur; ayni Amerikan ve Avrupa sirketleri, Çin sirketlerine bu uyumlu isgücünden nasil yararlanilacagini ögreterek kendilerine karsi küresel pazarda rekabet avantaji saglamalarina sebep olacaktir.
BÖLÜM 3
KÜRESEL ÇAPTA ÜRETIIÇIN ÖNCE KANUNLARI ÇIGNE
Çin’deki reformlar kirsal nüfusu kalkindirmis olmasina ragmen, tasra hala yokluk diyaridir. Yeni ekonominin mucizeleri köylere ulasmadigi için, sadece köylerde degil kasabalarda yasayan genç nüfus da büyük sehirlere gitmektedir. Ülkenin ortasinda bulunan Hubei bölgesi, Çin’in tahil ve sebze ambari olmanin yani sira çok tartisilan Three Gorges (Üç Vadi) Barajinin yapimi için seçilmistir.
Ülke içinde ekonomik canlanmayi hedefleyen yeterli elektrik üretimini karsilamak üzere tasarlanan baraj ayni zamanda Yangtze nehrinin mevsimsel su taskinlarini da önleyecektir. Dünyanin en büyük beton yapisi olacak barajin kurulacagi bölgedeki yerlesimlerde yasayan sayilari bir milyonu askin nüfus yer degistirmistir. Yalnizca Hubei’de degil Çin’in kirsal bölgelerinde de durum aynidir. Bir zamanlarin verimli tarlalarini, islenmedikleri için yabani otlar bürümüstür. Gençler basta olmak üzere hiç kimse, birakin köyde çiftçi olmayi, tasrada memur olmayi bile istememektedir.
Cografi nedenlere bagli olarak, Çin’deki ekonomik firsatlar bir hayli esitsiz dagilmaktadir. Yeni bir reform kapsaminda, yerli halkin okul gibi sosyal hizmetlere destek vermesi zorunluluk haline getirilmistir. 1998’de Egitim Bakanliginin bölünmesiyle kirsal kesimin egitimi neredeyse kendi haline birakilmistir. Çin’in en yoksul bölgelerinde bir çocugun temel ögretim alma sansi yok denecek kadar azdir. Kiz çocuklari için durum daha vahimdir. Ayrica tasradan sehre göçün bir nedeni de yerel memurlarin açgözlü ve despot tavirlaridir. Johns Hopkins Üniversitesi görevlisi Dan Wright’in belirttigi gibi Çin’in artan bereketi, fakir nüfusunun yoksullugunu ve yoksunluk hissini daha da arttirmistir.
Çin köylüsünün durumunu arastiran bir çiftin yayinladigi kitap, milyonlarca satmis ancak yarattigi tepki nedeniyle kisa bir süre içinde hükümet tarafindan yasaklanmistir; buna ragmen korsan kopyalar yasadisi yollarla tüm ülkeye yayilmistir. Parasi çikismadigi için ölüme terkedilen hastalar, evlenmek isteyen çiftlerden alinan vergiler, 1990’lardan bu yana kazançlari arttigi halde vergilerin de artmasi... Tüm bu nedenlere bagli olarak kirsal nüfusun tahmini mümkün olmayan yoksullugunu, tasrada tarifsiz kötülügün kol gezdigini, yarim yüzyillik tarim reformlari ve sürekli yeni vergiler çikaran sömürücü yerel yönetimler sebebiyle, hiçbir seyi kalmayan köylünün çilesini anlatan kitap, yozlasmis sistemin berbatligini gözler önüne sermistir.
Hem kitabin yarattigi etki hem de Çin’in zengin bölgeleri ve tasra arasindaki dengesizligin ülkenin stabilitesini ve ilerlemesini tehdit edebilecegi korkusuyla, Çin hükümeti 2004 yilini çiftçilerin sikayetlerini degerlendirmeye adamistir. Vergi indirimi, mali tesvik ve yatirimlarin tasraya yönlendirilmesi gibi olumlu gelismelere imza atilmistir. Ancak bu reformlar ufak çiftlikleri Çin endüstrisinin gelisim motoruna dönüstüremez. Çünkü hükümetin tasradaki yoksullugu gidermeye yönelik stratejisi aslinda insanlari çiftlikten çikarmaya odaklanmistir. Zaten köyde yüzyillardir ayni yöntemlerle sürdürülen hayatlar simdi, sehre göç eden bir aile ferdinin köye gönderecegi paraya baglidir.
Gelecegi Satin Almak için Kredi
Sehirlere dogru yola koyulan göçmenler sikça sömürü, ayrimcilik ve hirsizlar tarafindan soyulma tehdidiyle karsilasir. Sehirlere varmak için saatler süren tren yolculugu 10$ olsa da bu miktar çiftçi bir ailenin aylarca çalisip zorlukla kazandigina esittir. Sehre vardiklarinda sansli olanlari daha önce göç etmis akrabalari tarafindan karsilanir ve ise yerlestirilirler. Yoksul köylülerin sehre gelip tutunabilmesi kendi kisisel baglantilarina baglidir. Is kurma finansmani ise çogunlukla sehre gelen köylülere bir çesit banka hizmeti veren nüfuzlu ve varlikli sahislardir. Son döneme kadar özel isletmelere kredi vermek yasa disi olmasina ragmen Çin’deki bu sistem birçok ülkenin resmi bankacilik hacmini kat kat asmaktadir.
Serbest pazar egiliminin basladigi 1978’den bugüne kadar 30 milyon özel sirket kurulmustur ve bunlarin hepsinin bir baslangiç sermayesine ihtiyaci olmustur. Çin’in bu mevcut kredi aginin en dikkat çekici özelligi sistemin yasal koruma altinda olmadan isleyebilmesidir. Çin’de gayrimenkul devlete ait oldugundan, kredi alanlar mülkleri teminat olarak gösteremez. Bunun yerine aile ve akrabalarindan toplayabildigi sermaye ile risk alirlar. Küçük yerlerde sosyal akit, saygi duyulan ve insanlarin genelde borçlarini eksiksiz ödemelerini saglayan bir anlasma seklidir. Ancak yozlasmanin getirdigi yüzsüzlükle beraber sehirlerde zenginlik bulan bazi köylüler borçlarini ödememistir. Bu da sistemin sekil degistirmesine neden olmustur. Artik kredi, ailenin en yetenekli ve genç üyesine verilir, karsiliginda köyde kalan akrabalari ve onlarin sahip olduklari degerler borca teminat olmustur. Borcunu ödemeyen kisilerin ailelerine, borç veren tarafindan yapilan eziyet insanlarin sehirde bulduklari her ise sikica sarilip en kisa zamanda ailelerini bu baskidan kurtarmak için çabalamalarina neden olur. Evden uzakta yeteneklerini gelistirmekle kalmayan bu seçilmis fertler iletisim aglarini da gelistirerek ileride kendi girisimlerine yönelik ilk adimlari atar.
Küresel Pazar Payi için Tek Bir Kasaba
Özel kredi sistemi sadece var olan sehirleri degistirmekle kalmayip kirsal yerlesimlerin de çehresini degistirmektedir. Pirinç tarlalariyla çevrili kasabalar bir anda tüm dünyaya ihracat yapan sanayi merkezlerine dönüsmektedir. Özel isletme payinin %90 oldugu Zhejiang ili neredeyse tamamen köylülerin özel kredi sistemiyle filizlenmis bir basari hikâyesidir.
Zamaninda merkezi yönetimin yok saydigi bu fakir bölge liberallesme hareketleriyle birlikte çogu Tayvandan geri gelen insanlarin, kendi isletmelerini kurma yarisina sahne olmustur. Günümüzde Çin’in en basarili özel sirketleri ve en zengin isadamlari bu ilden gelmektedir. Zhejiang içindeki lokomotif ise Wenzhou sehridir. Burasi, Tayvan bogazinin karsisinda yer aldigi için zamaninda Çin Halk Cumhuriyetiyle küçük Çin Cumhuriyeti arasina sikismis sinir kasabasidir. 1992’ye kadar demir yolundan bile yoksun olan Wenzhou, su anda Çin’in ekonomik yazgisini belirleyen karmasik tarzin dogdugu yerlerden biridir. Peki bu nasil gerçeklesti? Tipki gizlilik içinde ortaklik yürüten 18 çiftçi gibi, Çinli girisimciler de ilerleme için kanunu çignemenin gerektigine karar vermislerdir. O dönemde Çin’de özel is kurmak yasak oldugundan, bunu gerçeklestirmek için, irade, cesaret, politik beceri, kararlilik ve bunlarin yaninda rüsvet, gizlilik en önemlisi de sistemi oyuna getirecek fikir yaratma yetenegi gerekliydi. Halen, Çin’de is yapan ya da Çin ekonomisiyle rekabette olan yabancilar için belki de en çildirtici olani Çinlilerin yazili anlasmalara karsi ciddiyetsizligi ve yasalara olan itaatsizligidir. Ancak Çin sirketlerinin kendilerine bulduklari zemin tam da bu kanun disi durumdur. Çin’in mantar gibi üreyen isletmelerinin kosullari, aslinda Amerika’daki yasakli dönemde kayitdisi ekonominin kosullariyla benzerlik göstermisti.
Örnegin Wenzhou’daki özel istirakler Deng’in reformundan önce baslamistir. Bölge hükümet açisindan sakincali olarak görülse de elde edilen basari ve ekonomik hareketlilik gözden kaçirilmamisti. Deng’in gelismeleri degerlendirecegini su sözlerinden anlayabiliriz: “Fare yakaladigi sürece, kedinin siyah ya da beyaz olmasi farketmez”. 1960’larda politik tartismalara konu olan bu sözler günümüzde fareyi yakalamayi beceremeyen komünist sistemi elestirmek için kullanilir.
Kirsal nüfusun girisimciligine izin verilmesinden sonraki bes yil içinde, küçük sanayi isletme sayisi 80 bin aileye ulasmis; 1986’da ise bu rakam 110 bini bulmustur. Sehrin sundugu 300 bin kisilik istihdam olanagi Çin’deki göçü tetikleyen dönüm noktasi olmustur. Tüm bu gelismeler, neredeyse hiçbir yabanci finansman olmadan bölgenin kendi öz sermayesiyle gerçeklestirilmistir. Ortalikta hiçbir yabanci danisman olmaksizin, Wenzhou ihtiyaci olan finansmani elde etmek için binbir çesit yolla daha önce duyulmamis tüzel kisilikler yaratmistir. Örnegin, bir aile sirketini herhangi bir kamu kurulusunun uzantisi olarak göstererek banka hesaplari açabilmis, devletten kolayca kredi alabilmis ve vergiden muaf kalabilmistir. Ortaya çikan melez isletmelere ‘Kirmizi Sapka’ isletmeleri adi takilmistir. Arastirmalar, sahte kolektif sahiplerinin birçogunun devlet tesvikiyle cesaretlenen kamu görevlileri oldugunu ortaya koymaktadir. Pekin Üniversitesi profesörlerinden Tian’a göre,
‘Çin is adaminin zekâsina en iyi kanit, bu kadar kisitlama altinda bu denli basari gösterebilmesidir’.
1978’de Deng, Mao ve takipçilerinin geçmiste yaptiklari hatalari düzeltebilmek adina bir dizi reform baslatmistir. Ülkenin sosyal ve ekonomik açilardan gelismesi için aydinlari da yanina alarak sinif çatismasi ve üst sinifin engellenmesi konularini arka plana atmistir. Ekonomik kalkinmanin ölçülü adimlarla gerçeklestirilmesi gerektigine inanan Deng, reformlari yurt geneline yaymadan önce, hareketlilik farkettigi Wenzhou gibi bölgelerde deneme uygulamalari baslatmistir. Çiftçilere verdigi ekonomik özgürlük, girisimcilerin hizla yeni isler kurmasina neden olmustur. Yeni açilan bir pazarda isini ne üzerine kuracagini bilemeyen insanlar komünist devir öncesi hatiralardan ilham almaya çalistilar ve isleyen formülleri kopyalamaya odaklandilar. Tek bir ürüne yogunlasan birçok kasaba ulusal üretim merkezi olurken bunlardan bazilari kendi pazarini doyurarak kendi sonlarini getirmistir. Ancak ayakta kalabilenler ‘lideri takip et taktigiyle’ ilerledi. Deng, bu süreçte halka “nehri geçerken bastiginiz taslara dikkat edin” diyerek Çinlilerin sinif atlama ve daha iyi bir hayata dogru çiktiklari yolu dikkatli ve adim adim katetmelerini telkin etmistir. Wenzhou halki tüm taslara dikkat etmis hem de bunu kosar adim yapmistir.
Örnegin, girisimci ruhlu ilkokul ögretmeni bir bayan, 70’lerde evindeki dikis makinasiyla çorap üretmeye baslamis ve onu takip edenlerin ardindan Wenzhou bugün 8 milyar çift çorap üreten bir yere dönüsstür. Bu dünya ihtiyacinin üçte biri anlamina gelir. Wenzhou yerel halkin baslattigi ve simdi dünyanin bütün büyük toptancilarini cezbeden baska birçok sektörün de merkezidir. Görünen odur ki; bu bölgede kurulan fabrikalar ve Çin’in her yerinden akin eden göçmenlerin sagladigi ucuz isgücüyle Wenzhou, ayaklarini yere daima saglam basacaktir. Wenzhou’yu örnek alan binlerce sehirdeki Çin’in kopyaci is adamlari, ellerindeki ucuz ve sonsuz isgücü sayesinde dünyanin neredeyse her endüstrisini emin adimlarla ele geçirme kapasitesine sahiptir. Ekonomik gelismede geleneksel beklenti, tarimsal üretimden düsük-teknoloji ürünlere, ardindan daha gelismis ürünler ve hizmet sektörüne geçistir. Ancak Çin’in gelisimi o kadar yogun olmustur ki, tüm bu asamalari ayni anda ele alabilmistir.
Endüstriyel rakipleri Çin’in üretim gücünü siklikla yanlis yorumlamaktadir. Sürekli, Pekin’in baska bir stratejik sanayi dalini daha devirecek planlar yaptigi korkusuyla yasarlar. Japonya, Tayvan, Kore gibi belli bir sektöre odaklanmis ülkelerin neler basarabilecegine geçmiste taniklik ettik. Ancak Çin’in ekonomik rekabet gücü hakkinda endise duyanlar devlet destekli dev sirketlerden degil, kisa sürede çok para kazanmak isteyen zengin yatirimcilardan korkmalidir. Çinliler, kapitalizmin acimasizligini kisa sürede anladiklarindan geçirdikleri büyük degisimden sag çikabilmek amaciyla duygusalliga pek yer birakmamistir. Birçok Çinlinin çalismaya heves gösterdigi kosullari Amerika’daki Meksikali kaçak tarim isçileri bile kabul etmeyebilir. Yine de Çin’deki reformlar ve özel girisimciligin yükselisi beraberinde yeni bir fakirlik dalgasi yaratmaktadir. En büyük zarari gören kamu istirakleridir. 1978’den beri yaklasik 40.000 kamu sirketi kapanmis, 1996-2001 yillari arasinda 53 milyon kamu çalisani issiz kalmistir. Bu Amerika’daki tüm imalat isçileri sayisinin iki katidir.
Kamu isletmelerinin sonunu baslatan dinamik, kirsal kooperatiflerin zamanla devlet tekelindeki sirketleri ele geçirip kendi sirketlerini kurmaya yönelmesidir. O günlerde degisimi saskinlikla izleyen Deng, 1987’de ziyarete gelen Yugoslav temsilcilere “Kirsal reformlar çok hizli ilerliyor, istek çok büyük. Köy ve kasaba endüstrilerinin sahlanmasi planlamadigimiz bir olay. Bu hükümetimizin basarisi degil, bir sürprizdir” demistir.
Bugün sasirtici olan ise Çin’de girisimci halkin baslattigi ve komünist reformlarla desteklenen gelisimin ulastigi noktada, kamu sirketleri toplam sanayi üretiminin sadece %20’sini, özel sektörün ise Çin üretiminin %50’sini ve GSYIH’nin %25’ini olusturmasidir. Çin bütün dünyayi endiselendiredursun, Çinliler kendi iç rekabetlerinin ne kadar fazla is kaybina neden oldugunu tartmak durumundadir. Kirsal fakirlik, büyük iç göç, liberallesen finans sektörü ve kendini tüketen bir rekabet ortami günümüzde Çin’in yüksek nabizli kapitalizm anlayisini sekillendirmektedir.
BÖLÜM 4
UZAY KENTLER VE GENÇ NÜFUS
Mao liderliginde Çin’in on yillar süren zorunlu kis uykusu, Deng reformlari ve çiftçilerin baslattigi ticari devrimle birlikte sona ermistir. Su anda Çin’in metropolleri ekonomik dinamizminin pistonlaridir. Tüm dünya sehirleri pastadan pay almak için savas verir, ancak Çin’de bu süreç çok daha acimasizdir. Büyük zorluklar çeken Çin halki, eline geçen firsatin ve gelirin geldigi hizla yok olup gidecegi telasindadir.
Bilinmezliklere karsi degisik yollar yaratmayi bilen bu halk, kendine bir gelecek garanti etmek için sürekli olarak birikim yapar. Çinliler gelirlerinin ortalama %40’ini biriktiren bir halktir. Çin’de genel kani isler yolundayken kendini garantiye almaktir. Bu bilgiler isiginda, Çinlilerin disa dönük iyimserligi ve herseyi hizli ve büyük bir sekilde insa etme gayretinin gelecekten duyduklari kaygidan kaynaklandigi çikarilabilir.
Çin’in modern sehirleri güncelliklerini sosyal enstitü ve arastirma merkezleriyle korumayi hedefler. Çin’in geçirdigi degisimi görmeye hevesli yüzlerce arastirmaci bu sehirleri ziyaret eder, bilgi alir. Karsiliginda Çinliler dünyanin gelismis merkezlerini ziyaret ederek vizyonlarini genisletir ve sehirlerine uygulamak üzere ise koyulur. Mesela Çin’in prestijli kenti Sangay’in hedefi, sehir planlamasinda Tokyo gibi Asya büyüksehirleriyle degil; Londra Paris gibi Bati metropolleriyle yarismaktir. Çin hükümeti tüm sehirlerin yesil alanlarini arttirmalari yönünde bir sart koymustur. Sehirlerde parklar, yapay göletler olusturulmus, hatta ormanlardan kocaman agaçlar sökülüp yeni yaratilan bu yesil alanlara dikilmistir. Ayni zamanda çevreyi kirleten sanayi tesisleri de sehir disina tasinmaktadir. 1960’larda Amerika’da oldugu gibi eski herseyi yikip yerine modern binalar yapma hevesi Çinlilerde de görülmektedir. Ancak Sangay ve diger Çin sehirleri dünya için çekim merkezi olmayi hedefledigine göre, hala ayakta duran sömürge dönemi binalari, Yahudi mahallesi ve eski liman depolari gibi yapilari acilen koruma altina almalidir.
Tüm ihtisamina ragmen Çin’deki kentsel dönüsümün en hayranlik uyandirici sehri Sangay degildir. Bu sifati daha çok hak eden Hong Kong yakinlarinda etrafi pirinç tarlalariyla kapli, 1980’lerde 70 bin nüfuslu bir balikçi kasabasiyken günümüzde bir çekim merkezine dönüsen Shenzhen’dir. Deng, baslattigi reformist denemelerin yapilacagi yerlerden biri olarak burayi seçmis ve piyasa kapitalizmini baslatarak Çin’in ilk Özel Ekonomik Bölgesi ilan etmistir. Issizlik ve ekonomik durgunlugu düzeltmek, ayrica hazine kaynaklarini arttirmak amaciyla baslatilan uygulama, Hong Kong isletmeleri ve yabancilarin yatirimlarini özellikle dövizi buraya çekmistir. Sonunda diger bölgelere yayilan bu girisim tahminlerin ötesinde sonuçlanarak Çin’in kaderini degistirmistir.
Deng’e göre Çin özelliklerine uygun bir sosyalizm olusturulmali, yabanci teknoloji kopyalanmak yerine ögrenilerek gelistirilmeli ve kendi tarihlerinden çikardiklari derslerle, evrensel Marksist degerlerle birlestirilmelidir. Fakat, Çin özelliklerine uygun sosyalizme özel girisim de dahil olacaktir. Bu sayede Özel Ekonomik Bölgelere isletme açan girisimciler, vergi indirimlerinden yararlanmis ve bu ilerleme 80’lerde yaratilan kendine özgü kapitalizmi uygulayan yerel deneme bölgelerinden tasip tüm ülkeye yayilmaya baslamistir. Böylece Çin halki tüm umudunu devletin “ruhsal kirlenme” olarak nitelendirdigi tüketime baglamistir. 80’lerde imalat devi olan Hong Kong’da üreticiler 2000’lere gelindiginde çoktan baska yerlere tasinmis ve sehirde turizm ve ticaret sektörleri daha öne çikmistir. Shenzhen’de kurulan fabrikalar bir yandan Hong Kong’daki isadamlarinin ve yabancilarin yatirimlarini çekerken bir yandan da ülkenin her yerinden gelen yaslari 30’u bulmayan sayisiz göçmene kapilarini açarak dünyanin en genç nüfuslu sehrine dönüsstür. Shenzen Çinli bir genç için tüm rüyalarin gerçeklesebilecegi bir macera kenti halini almistir.
Shenzen ve Pekin dahil, Çin’de gelismekte olan birçok sehir Sangay büyüsünü biraz bile olsa yaratabilmek için her seyi yapma çabasindadir. Çin sehirleri, disaridan bakildiginda kavramakta zorlanacagimiz bir hiz ve ölçekte gelismektedir. Gelisim organize is gücüyle gerçeklesmekte; sehirlerde görevlerine göre farkli renklerde tulumlarla dolasan isçiler, sabah 8’den aksam 7’ye kadar haftanin 6 günü durmaksizin çalismaktadir. Insaat isçileri de sehirlesme yarisinda ön siralardadir. Avrupa ve Amerika’da insaat sektörü yatirimlarinin malzeme ve isgücü arasinda dagilmasi binalarin gittikçe daha basit görünümlü olmasina sebep olmaktadir. Oysa Çin’de durum böyle degildir. Çin’de proje üreten mimar ve mühendislere göre, Çin metropollerindeki gökdelenler dünyanin diger yerlerine kiyasla çok daha ihtisamli yapilabilmektedir. Çünkü isgücü ucuzdur ve bütçelerde malzemeye daha çok pay ayrilabilmektedir. Iste bu yüzden Sangay, Pekin, Shenzhen veya Guangzhou birer uzay sehrini andirmaktadir.
Insaat sektöründeki bu hareketlilik Sangay’i dünyanin en sicak emlak piyasasina dönüstürmüstür. Daha önce de bahsettigimiz gözü açik Wenzhou’lu isadamlari, bu sektöre de el atarak içi para dolu torbalari ve cep telefonlariyla santiyelerden alim yapmakta, emlak piyasasinin altini üstüne getirmektedir. Çin’deki mantik söyledir; emlak sektörünün bir felakete dogru yol almasi, yatirimlarin iki katina çikartilmasi anlamina gelir. 1990’larda insa edilen birçok apartman bos kalmis oldugu halde, ekonomik ölümden dönerek yeniden dirilen Çin, bu gayrimenkulleri de canlandirmayi becermistir. Çünkü 2000’lerde yapilan yeni binalara gücü yetmeyen veya kira artisiyla kendini sokakta bulan sayisiz insan, düsük kiralar istenen göreceli eski binalari doldurmustur. Sadece Sangay degil Çin’in gelisen tüm kentlerinde de durum böyledir. Sehre yeni gelen göçmenlerin kazançlarina göre kendilerine yasam alani bulmasi aslinda kentlesmeyle birlikte tüm dünyada görülen bir sosyal hareketliliktir. Ancak Çin’de bu hareket hep yukari dogru gerçeklesmektedir. Göçmenlerin bazilari yoksul olmaya bir süre daha devam etmek zorunda kalsa bile, çogu kendine bir is bularak sehirde tutunmayi becerir. Hatta bazilari kendi isyerlerini kurarak köy veya kasabalarindaki akrabalarinin yanlarina çalismaya gelmesine olanak saglamakta, dolayisiyla göç akil almaz bir hizla devam etmektedir.
Isçi Kadinlar
Çin genelinin aksine, Shenzen’de kadin nüfusu erkeklerin sayisini geçmektedir. 2002 rakamlarina göre sadece bu sehirdeki 4.75 milyon fabrika isinin 3.5 milyonu kadinlar tarafindan üstlenilmistir. Endüstri devriminin ilk yillarindan beri hafif sanayide çalistirilan genç kadinlar, imalatçilarin iddiasina göre, detayli fabrika islerini yapmada daha sabirli ve yeteneklidirler. Aslina bakarsaniz, isverenler tarafindan genç kadinlarin tercih edilmesinin nedeni erkeklere oranla daha uysal ve görece kolay yönetilebilir olmalaridir. Aslinda genç çalisanlarin seçilmesinin nedeni, daha yasli olanlarin Kültürel Devrim kapsaminda ögrendikleriyle birlikte haklari konusunda daha israrci ve sikayetçi olmalaridir. Sirf bu yüzden on milyonlarca insan devlet tarafindan isletilen fabrikalardan çikarilmistir. Çin’in yeni fabrikalarini dolduran genç kadin isçiler, dünyayi tehdit eden bir is gücü olusturmaktadir. Çin’i dünya devi yapan elektronik fabrikalarinin üretim bantlarinda genç kadinlar siralanmistir. Çinli isçi kadinlarin kisa sürede ayakkabi, konfeksiyon ve tekstil fabrikalarini doldurmasinin dünya ekonomisini dogrudan etkilemesi beklenmektedir. Bu özellikle tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin yogun oldugu ve yine çogunlukla kadin isçilerin çalistirildigi Türkiye, Pakistan, Banglades, Hindistan gibi dünyanin diger yerlerinde milyonlarca insanin islerine son verilmesine neden olacaktir. Yeni uluslararasi düzenlemeler kota sistemini kaldirdigindan, tekstil ve deriden yapilan her sey Çin tarafindan dünya pazarina sürülecektir.
ABD’nin Çin’den ithal ettigi mallar üç katina çikarken diger ülkelerden yapilan ithalat %14 düsstür. Çin’de Shenzhen’de genç kadinlar çok az ücretle, çok uzun saatler boyunca, çok emek harcayarak çalismaya razi olduklarindan, tüm dünyada rekabeti silip süpürmüslerdir. Daha önce yanasamadigi pazarlara girmesine izin verilen Çinli imalatçilar, var olan fiyatlari %44 oraninda düsürmüs ve Avrupa genelinde fiyatlarin %42 oraninda düsürülmesini zorunlu kilmistir.
2002 verilerine göre, çogu 18 yasin altinda olan Shenzhen kadin isçileri, ayda ortalama 72$ kazanir. Fabrika yanina kurulmus havasiz ve sikisik yatakhanelerde kalirlar. Çalisma süreleri haftada 7 gün, ortalama 70 saattir. Kanunun bu sürenin ancak yarisina izin vermesine ragmen, fazla mesai daha çok para anlamina gelir. Ücretleri düsük bulan veya masraflarini karsilamaya yetecek kadar kazanamayan birçok kadin ise, fabrika isini terkedip sehrin gece hayatinin gözde mekanlari karaoke kulüplerini mesken tutarlar. Bazi büyük kulüplerde binden fazla kadin çalisir. Buralarda parali yasli erkeklerle parasiz genç kadinlar arasindaki yakinlasma kaçinilmaz olur. Tanismalar kulüplerle sinirli kalmaz. Otel odasinda uyumaya çalisirken çalan telefonun diger ucunda tele-pazarlama yöntemiyle kendini tanitan bir bayanla karsilasmak ve randevulasmak ihtimali gayet yüksektir.
Seks endüstrisine adim atan kadinlar bir fabrika isçisinden 3 kat fazla kazanir. Bu kadinlarin esas amaci biran önce evlerine dönüp is sahibi olmak, ailelerine bakabilmek ve daha iyi kocalar bulmaktir. Geri döndükleri zaman, evden uzaktayken ne yaptiklarini kimse sormaz, bunun önemi yoktur. Isin ilginç yani, tüm bu fuhus sektöründe kaba kuvvet yok denecek kadar azdir. Siddet hikayeleri çabuk yayilip genç kadinlari korkutacagindan pazar buna izin vermez. Çünkü sektörde çalismaya hevesli, sürekli yenisi eklenen genç kadinlara ihtiyaç vardir. Bir sekilde güç kadinlarin elindedir, müsteriyle ne yapacaklarini kendileri belirler ve müsteriyi ona göre seçerler. Tabi ki her sey toz pembe degildir, sektörün kurbanlari az degildir. Bugün Çin’de yaklasik 1 milyon AIDS hastasi vardir. 
BM’ye göre bu sayi 2010 yilinda 10 milyona ulasabilir. Bunun esas nedeni Çinli isadamlarinin korunmasiz seks için kadinlara daha fazla para teklif etmesidir. Bu denli yüksek hastalik potansiyeline karsin, Çin hükümeti durumu nerdeyse görmezden gelmis ve 2004 yilina kadar bu konuda herhangi bir faaliyet göstermemistir. Diger taraftan 2001 sayimlarina göre, son 20 yilda Shenzhen’de dogan gayri mesru çocuk sayisi 520 bindir ve bu da baska bir sosyal sorun olusturmaktadir.
Shenzhen’de sosyal sorunlari beraberinde getiren sanayilesmeyle gelen ekonomik büyüme, burayi lüks bir sehre dönüstürmüstür. Bu ortamda para artisi, gösteris ve hiz, geçicilige karsi konulan sinirlar degil bunun yarattigi meyvelerdir. Yine de Shenzhen yüksek teknolojik durusunu bulmadikça zenginligi ansizin bulmus gelismis bir kasabadan öteye geçemeyecektir. Bu da göçmen erkeklere oldugundan çok, genç kadin isçilerin sendikalasmadan mümkün oldugunca ucuza çalistirilabilmesine baglidir.
Çogalan Erkek Nüfus
Kadinlarin fabrikalarda çalismak üzere tercih edilmesine ragmen Çin’in geri kalaninda durum bunun tam tersidir. Ataerkil toplum, soyun devami ve Konfiçyus inanislari ailelerin erkek çocuklarini tercih etmesine sebep olur. Bu da dogal olmayan yollar ve müdahalelerle cinsiyet belirlenmesine yol açar. Bunlara ek olarak, devletin aile planlamasi politikasi da durumu körüklemistir. Mao’nun baslattigi vatansever çiftlere daha çok çocuk yapma zorunluluguyla patlayan Çin nüfusu, 1979’da uygulamaya konan tek çocuk yapma kuraliyla dengelenmeye çalisilmistir. Ancak çiftlere verilen tek çocuk yapma sansi ailelerin çocuklarinin cinsiyetini belirleme ve dolayisiyla erkekleri tercih etme egilimini arttirmistir.
Bugün Çin’de her 118 erkek çocuga karsi 100 kiz çocuk dünyaya gelmektedir (dünya ortalamasi 106 erkek 100 kiz). Ailelerin büyük çogunlugu, kürtaj, yabanci ailelere evlatlik verme ve insanliga sigmayan sekillerde bebekleri terk etme seklinde kiz çocuklardan kurtulma yolunu izlemektedir. 1991’den beri, neredeyse tamami kiz olan 50 binden fazla çocuk yurtdisina evlatlik verilmistir. Bunlardan 35 bini Amerikan aileleri tarafindan alinmistir. Bu sayede, Çin kültürüyle çok yakindan ilgilenen ve potansiyel olarak ileride kültürel bir köprü görevi görecek bir mikro nüfus olusmustur.
Kirsal kesimde erkek çocuk dogumu o kadar artmistir ki; son dönemde devlet politikasini degistirerek ilk çocugu kiz olanlara tekrar çocuk yapma hakki tanimaya baslamistir. Günümüzde Çin’deki erkeklerin sayisi kadinlardan 20 milyon daha fazladir. Bu fark önümüzdeki 10 yil içinde 60 milyona çikabilir. Bu uygulamanin sosyolojik sonuçlari, parali yetenekli ve egitimli erkeklerin evlenebildigi fakir ve egitimsiz erkeklerin evlenemedigi bir durum yaratarak daimi dislanmis bir alt kültür olusturabilecekken Çin’in gelisen ekonomisi baska bir sürpriz olusturmaktadir. Evlilik sanslarini arttirmak isteyen milyonlarca köylü, tatminsizlikten siddet ve teröre basvuracagina, fabrika veya santiyelerde kendine is aramaktadir. Böylece sehirler hem is hem es bulmanin adresi olmustur. Bu da göçü tetikleyen baska bir nedendir.
Altin Madalya Pesindeki Pekin
Çin’in baskenti Pekin, tipki Sangay gibi modern mimariyi kullanarak ekonomik çekim gücünü arttirmayi hedeflemektedir. Simdiye kadar Pekin’deki mimari, Çin süslemeleriyle bezenmis komünist binalarin hakimiyetindeydi. Ancak yaklasan olimpiyatlarla birlikte dünya çapinda taninmis, yenilikçi modern mimarlar istihdam etmektedir. Bunun var olan isgücü potansiyeliyle birlesmesiyle Pekin, dünyanin en büyük santiyesi halini almistir. Yeni sehir planlamasi stratejisi, bazilari 1300 yilindan beri ayakta kalmis labirenti andiran eski mahalleri yikip yerine modern binalar insa etmek üzerinedir.
Sehir planlama komisyonuna parlak fikirlerle gelen para babasi müteaahitler, insaat için gerekli alani devletten kiralar. Buralarda yasayan insanlar, devletin belirledigi tazminatlarla rizalari olsun olmasin, evlerinden ayrilmaya mecbur tutulur. Belediyenin insaat iznini onaylamasiyla birlikte seçilen bölgede elektrik ve sular kesilmekte ve karsi çikanlar tehditlerle savusturulmaktadir. Haksizliga ugradigina inanan insanlar, sokaklara dökülmekte hatta bazen, meydanlarda kendilerini atese vermektedir. Budist inanisin yaygin oldugu Çin kültüründe bir insanin kendini yok etmesi (yakmasi, vs.) çok derin anlamlari olan yalin bir protesto seklidir. Bireyin kendini feda etmesi toplumun çile çeken diger bireyleri için bir umut teskil eder. Bu gibi durumlar yönetimin basarisizligini ifsa ettigi gibi sosyal tehlikelere de isaret eder. Protestolarin ciddiyeti hükümeti insan haklarina aykiri önlemler almaya itmistir. Önlemler arasinda protestoculara siddet uygulama hapse atma gösterileri engelleme ve en trajigi protestocularin intihar etmesini yasaklamasi bulunmaktadir. Denklemin bir tarafinda evsiz kalan insanlar diger tarafinda devlet arazilerini kiralamaktan sorumlu rüsvet yiyen yetkililer vardir. Genel kani, izni veren belediye yetkilisinin araziyi kiralama bedelinin %30’u kadar para ve yaninda ev, araba gibi hediyeler aldigidir. Eskiden beri Çin, modernlesme planlarini engelleyen her seyi ortadan kaldirma konusunda israrci olmustur. Çin’in büyüyen gücüne karsi rekabet eden dünya ayni zamanda devletinin acimasiz modernlesme anlayisiyla da yüzlesmek durumundadir.
Daha Çok Enerji Daha Çok Kirlilik
Çin’in yenilenmesi sadece kasabalarinin görüntüsünü degistirmekle kalmayip ayni zamanda dünyanin enerjisini de tüketmektedir. 2004 yilinda Çin, ihtiyaci olan enerjinin sadece %80’ini üretebilmistir. Bazi bölgeler 2-3 günlük kesintilere maruz kalmaktadir. Bu nedenle enerji tüketimlerini azaltacak teknolojilerin kullanimi yayginlasmaktadir. Buna en iyi örnek Pekin Üniversitesine bagli bir sirket tarafindan gelistirilen ve su anda tüm dünyada yaygin sekilde kullanilan su isitma amaçli basit günes kollektörüdür. Günes enerjisi kullanimi tasarrufun yani sira, asiri kalabalik sehirlerde, elektrigin karneyle dagitildigi veya hiç olmadigi yerlerde kolayca ulasilir olmasi nedeniyle tercih edilmektedir. Çin, konutlarda su isitma amaçli kullanim açisindan dünyanin en önde gelen günes enerjisi kullanicisidir. Bu teknolojinin yaygin kullanimina karsin sehirlesme ve sanayilesme enerjiye olan ihtiyaci sürekli körüklemektedir. Bu durum hem Çin hem dünyanin kalani için büyük soru isaretleri getirmektedir.
Ekonomik reformlardan önce bile çevre duyarliligi olmaksizin gelisimini sürdüren Çin, reform sonrasi artan fabrika sayisi ve patlayan araba satislari yüzünden dünyayi kirletme potansiyelini katlamistir. Demir-çelik ve otomotiv endüstrisi en fazla enerji tüketen sektörlerdir. Çimento ise üretiminde havaya en fazla CO2 salan sanayi dalidir. Çin’in bu üçlüye olan inanci ve bitmek bilmeyen istahi, büyük sehirlerde insan sagligini tehdit edecek kirlilik düzeyine neden olmaktadir. Çin’in en büyük 340 kentinde yapilan hava kalitesi analizi, hiçbirinin temiz hava kriterlerine uymadigini ortaya çikarmistir. Hatta, bu kentlerden 200’ünde kirlilik tehlikeli boyutlarda degerlendirilmistir. Dünya Saglik Örgütü (WHO), dünyanin en kirli 10 kentinden 7’sinin Çin sinirlari içinde oldugunu belirtmektedir. Ülkede her yil yaklasik 400 bin insan hava kirliligi kaynakli hastaliklardan hayatini kaybetmekte, topraklarin %30’una asit yagmuru yagmaktadir. Sorun sadece Çin’i etkilemez. Arastirmalar Japonya ve Güney Kore’deki hava kirliliginin %40’inin Çin kaynakli oldugunu belirlemistir. Asit yagmurlarindan büyük zarar gören Japonya, çevre dostu projeler için Çin’e bugüne kadar toplam 3.1 milyar dolar kredi ve hibe saglamistir.
1998-2002 yillarinda kirliligini sevindirici sekilde düsüren Çin, 2003’te elektrik ihtiyacinin %15 artmasiyla tekrar kontrolden çikmistir. Endise verici olan, Çin’in enerji ihtiyacini çevreyi en çok kirleten kaynak olan düsük kaliteli kömürden elde etmeye yogunlasmis olmasidir. Bu da gezegenin eko-sistemi açisindan ciddi bir tehdit olusturmaktadir. Dünyada, kömürle çalisan elektrik santrallerinin yarisi Çin’de insa edilmektedir. Çevreye duyarli enerji teknolojilerini gelistiren dünya sirketleri, ürettikleri teknolojilerin Çinliler tarafindan kopyalanmasindan korktugu sürece, Çin’in daha temiz enerjiye geçisi gecikecektir. Çin ürettigi kirliligi kontrol edemediginden, ne kadar imkansiz olsa da dünyanin kalani sadece temiz enerji kullanirsa küresel bir denge kurulma sansi olabilir.
Bu baglamda otomotiv sanayisi de devlet destegiyle hayret verici sekilde ilerlemistir. Hükümet otomotiv endüstrisinin çarklarin dönmesinde en önemli role sahip oldugunu düsündügünden bu sektörü tesvik etmektedir. Hatta sehir merkezlerinde, birçok sokak bisikletlere yasaklanarak sadece otomobil trafigine tahsis edilecek kadar ileri gidilmektedir. Sehirler otomobil almaya gücü yetecek büyük bir orta sinif yaratmistir. 2004 yilinda günde 14 bin araç trafige katilmistir. 10 yil içinde bu rakamin yilda 8 milyon yeni araca ulasmasi beklenmektedir. %9’luk ulusal büyüme nedeniyle mevcut tüketime ek olarak her gün 1 milyon varil daha petrole ihtiyaç duyulmaktadir. Otomobillerin yani sira, elektrik üretmek için petrol yakan tesislerin de artmasi dünya petrol fiyatlarini Çinlilerin ihtiyaci tarafindan belirlenecegi kanisini güçlendirmektedir. Merkezi hükümet, çevre kirliligini önlemek için daha yüksek standartlar getirme vaadinde bulunsa bile, bu uygulamalar yerel yönetimlerin takipçiligine ve insiyatifine baglidir.
Çin’de araba kullanimindaki artis bu hizla devam ederse 20 yil içinde motorlu tasit kaynakli hava kirliliginde ABD’ye ulasmis olacaktir. Otomobil satislarindaki patlama dogal olarak yol altyapisinin gelistirilmesini de zorunlu kilmistir. Bu alanda büyük bir pazar olusmustur. Yapilan otoyollar devlete ait olmakla birlikte yap-islet-devret modeliyle özel sektöre ihale edilmekte ve kar amaçli isletilmektedir. Örnegin Zhejiang ili yerel yönetimi, bu konuda ilginç bir uygulamayla, devletten alamadigi mali destegi Hong Kong borsasindan elde ettigi karla saglamis ve her otoyolu kendi maliyetini karsilayan birer sirket gibi düzenlemistir. Bu durum dünyanin fakli yerlerinden yeni yatirimlari bölgeye çekmektedir. Halkin cebinden bir kurus çikmadan böylesine bir altyapi kurulmus ve bu sayede yerel yönetim 30 milyar dolar gelir elde etmistir.
Ilk olarak yol yapimi için kullanilan bu model, günümüzde her türlü kamu hizmeti için uygulanir hale gelmistir. Merkezi hükümet, büyük sehirlere modern atik su aritma ve içme suyu tedarik tesisleri kurma zorunlulugu getirmektedir. Yüzlerce aritma tesisi planlama asamasinda olmasina ragmen halen Çinlilerin sadece %15’i musluk suyu içebilmektedir. Projelere finansman saglamak için bazi yerel yönetimler su kaynaklarini da özellestirmektedir. Sistem temelde herkesin kullandigi kadar ödedigi etkin hizmet aglari yaratmaktadir. Bu sayede tasarrufa daha istekli bir toplum olusmaktadir. Öte yandan Amerika’da, otoyollarin genelde ücretsiz olmasi ve suyun sübvansiyonla çok ucuza temin edilmesi asiri tüketimi körüklemektedir. Eger bir ekonominin daha önemsiz varliklari yeniden kurularak veya tasinarak yurtdisinda üretilebiliyorsa ülkeleri birbirinden ayiran kriter tasinmazlari olacaktir. Yol, su, elektrik, belediye hizmetleri gibi eski moda kamu mallari, uzman mühendisler, telekomünikasyon ve patent haklari kadar önemli hale gelecektir.
Yol ve diger altyapi çalismalarinin hizli sekilde özellestirilmesi Çin’in bu denli çabuk büyümesinin anlasilmasina açilan bir kapidir. Herhangi bir kentte bir insaatin yapilmasinin ardindaki nedenlerden biri üstünde bulundugu toprak parçasinin devlete sürekli olarak para kazandirmasidir. Genel anlamda Çin’in gelisimi ve yarattigi kirlilik bu ulusun zenginligi, komünistlerin özel mülkiyetten kurtarmak için milyonlarca insan feda ettigi “toprak”tan baska bir sey degildir.
BÖLÜM 5
KARLI BIR PAZARLAMA YÖNTEMI: MAO
Sangay’da, doganin sehrin içinde var olmayi sürdürebildigi yegane yerlerden biri evcil hayvan pazaridir. Günün her saati yogun olan bu bölgede bambu filizlerinden cins kuslara kadar çesit çesit evcil hayvan ve bitki satilmaktadir. Komünist devirde evcil hayvan beslemek yasakken günümüz Çin’inde bir statü sembolü, zenginligin göstergesidir. Eskiden yasak olan birçok sey günümüzde fazlasiyla popüler hale gelmis ve bu durum köyden gelen birçok göçmen için istihdam saglamistir. Buradaki dükkan sahipleri özel isletme izni çiktiginda cesur davranan ilk girisimcilerdendir, seyyar saticilar ise köyden yeni gelmis hayata tutunmaya çalisan yoksullardir. Evcil hayvan yemi olarak solucan satan siska köylü kadinlar, yeni GM Otomobil fabrikasi kadar itibar görmese de, ilk harekete geçen ve sadece Çin’i degil tüm dünyayi degistirenin esasinda kirsal nüfus oldugunu hatirlatir. Reformdan önce solucan satarak para kazanmak olanak disiydi. Bu tarzda bir faaliyet komünist ideolojinin doga, is ve sosyal sinif hakkindaki görüslerine tamamen aykiriydi. Mao’ya göre doga fethedilmeli, halki devlete hizmet etmeli ve lüks sinifi tesvik eden herhangi bir is alani varolmamaliydi.
Ideolojinin baskisi altindaki isgücüyle ilerleyen ve Çin’i yeniden sekillendiren dev kamu projelerini duyaniniz vardir. Pek bilinmeyen baska bir seferberlik dogal hayati kontrol altina almak için uygulanan en acayip ve vahsi yöntemlerdir. 1955-1965 yillari arasinda uygulanan “Dört Zararlinin Imhasi” projesi ülkedeki tüm fare, sinek, sivrisinek ve serçeleri ortadan kaldirmak üzere tasarlanmisti. Ilkokul ögrencilerinden olusturulan bir ekiple birlikte tüm halk, bu canlilara karsi organize bir temizlik kampanyasina yönlendirilmisti. Kus yuvalari ve yumurtalar tek tek bulunup ezilmis, tencere tavalara sürekli vuran ekiplerle kuslar korkudan ve sürekli uçmanin getirdigi yorgunluktan telef olmustur. Bu dönemde sadece serçeler degil neredeyse tüm kus nüfusu yok olmustur. Kuslarin yoklugu çekirge ve diger tarla zararlilari nüfusunda patlama yaratmis, asiri ilaçlama nedeniyle toprak zehirlenmistir. Tüm bunlar, tarimsal üretimin 1960’larda çökmesine neden olmustur. 30 milyon insanin açliktan ölmesiyle sonuçlanan bu kampanya insan eliyle yapilmis en büyük felaket olarak tarihe geçmistir. Komünist yönetimin ilk yillari kirsal kesime önemli gelismeler saglamis olmasina ragmen, Büyük Atilimla birlikte endüstriyel hedefler agir basmis ve ciddi hatalar yapilmistir. Mao’nun çelik üretiminde Ingiltere’yi geçme hirsi tüm çiftçilerin ellerindeki her türlü metal araç ve gereci eritip devlete teslim etmelerini zorunlu kilmistir. Kalitesiz metal yiginlari devletin isine yaramadigi gibi aletlerinden yoksun kalan çiftçiler aç kalmistir.
Komünist dönemde neredeyse yok olan baska bir sey yemek kültürüdür. Sadece devletin izin verdigi mahsuller üretiliyor ve gida devlet tarafindan dagitiliyordu. Restoranlar bile devlet tarafindan isletiliyordu ancak yemekler daima kalitesizdi. Ekonomik liberallesme basladiktan çok sonra bile disarida yemek yemeye mecbur olanlar ve turistler için tek seçenek bu devlet lokantalariydi. Piyasayi serbestlestiren reformlarin ardindan ilk atilimlar, sistemde yer edinememis kaybedecek bir seyi olmayanlardan geldi. Bu tür insanlarin yemek sattigi seyyar tezgahlar kisa sürede sokaklari doldurdu. 1949’dan sonra baslayan kitlik dönemi düsünülünce bugün Çin’de var olan zengin yemek kültürü hayret vericidir. Solucan saticilari gibi seyyar yemek saticilari da kirsalda baslayan degisimi en iyi sekilde temsil eder. Artik Çinli köylülerin hareket edebilme, kendi firsatlarini yaratabilme ve bir süre öncesine kadar yasak olan zevkleri tattiracak mal ve hizmetleri satabilme kabiliyetine eristiklerini ispatlar.
Son yillarda ise, Çin’in sehirlerinde mantar gibi çogalan restoranlar kaliteli yemek ve hizmet sunmaktadir. Hatta istahin da küresellesmesine hizmet eden Çin mutfagi tüm dünyaya yayilmis ve belki de milyonlarca insan tarafindan kozmopolit sehirlerde en çok tüketilen yemek çesidine dönüsstür. Çin’de neredeyse her yemek Mao’nun en sevdigi yemek olarak pazarlanmaktadir. Yasattigi tüm sikintilara ragmen Mao, Çinliler için hala en popüler ikondur. Satis yöntemi olarak Mao’nun ismi veya yüzü siklikla kullanilmaktadir. Ayni durum bir zamanlar komünist manifesto olarak yayinlanan Küçük Kirmizi Kitap için de geçerlidir. Eski yayinlar veya yeni basimlari, hem turistlerin hem de Çinliler için nostaljik, “kitsch” bir nesne olarak yogun ilgi görmekte ve çok satmaktadir. Herhangi bir ürün Mao’nun imajini veya ismini kullanarak reklam yapabilir. Günümüzde Mao’nun serbest pazarda hiçbir politik anlami yoktur ve Çin’de Mao; bir tas çorba satmak için kullanilan bir figürden baska pek bir sey ifade etmemektedir. Satislari arttiracak her yol mübahtir. Mao’nun bile piyasada bir ürüne dönüstürülmesi Çinlilerin geçmisi sirtlarinda bir yük olarak görmediklerinin göstergesidir. Çünkü Çin’de is her zaman istir. Ve geçmis her zaman geçmistir.
Ekonomik gelisme Çin tarihinin önüne geçmis bulunmaktadir. Çin yöneticilerini endiselendiren bunun ne kadar daha devam edecegidir. 1989’da Tiananmen Meydaninda sistem karsiti ögrenci protestolarinda yasanan kanli olaylari halka unutturmak kolay degildir. Hong Konglular anakarada yasayan Çinlilere oranla bu konuda daha hassas davranmakta ve sorumlulari yüzlesmeye zorlamaktadir. Yöneticiler ise bunu bir tehdit olarak gördüklerinden bölgesel ekonomik gelisimlere katki saglayarak durumun önüne geçmeyi ummaktadir.
Çinlilerin en büyük avantaji geçmiste yasananlar ne denli aci olursa olsun gelecege odaklanmalaridir. Bir zamanlar kendilerini veya ailelerini asagilayan sahislar veya ailelerle hiçbir sey olmamisçasina, is yapmayi ve toplum içinde beraber yasamayi becerebilmektedirler. Hatta, eski zamanlarda Çin geleneginde yogun sekilde görülen kan davalari bile Kültürel Devrimin etkisiyle geçmise gömülmüstür. Birkaç kusaktir, basta kan davalari olmak üzere, gelismeye engel olarak görülen her seyin unutulmasi tercih edilmistir. Geçmiste basarilar kadar basarisizliklar da yasanir. Fakat Çinliler ne olursa olsun umutla yollarina devam ederler.
Aslinda onlarin istedigi 20. yüzyildan koparak kaybettikleri zamani geri kazanmanin yaninda, kendilerini zorlayacak hesaplasmalari ve suçlamalari bir yana birakmaktir. Çinliler tarihlerini, politik söylemler veya ayrimcilik yaratacak sekilde kullanmak yerine, yemekten sanata kültürel hayatlarini zenginlestirmek için kullanir. Çogu genç kasitli olarak, toplumun diger bireyleriyle sorun çikarabilecek soyagaçlarini detayli olarak ögrenmemektedir. Bu sayede geçmis garezlerden arinmis olarak gelecegin toplumunu yaratma çabasina hevesle dahil olabilmektedir. Aslinda günümüzde modern dünyayi bölen ve buna devam eden, geçmisten gelen unutulamamis garezlerdir. Ve Çin kendine özgü yöntemleriyle bir 20-30 yil daha, kendisini raydan çikarma potansiyeli olan geçmisini bugününe karistirmadan devam ettigi takdirde, siddet dolu ulusal mirasini bir kenara itmis olacaktir. Insanlik tarihinde ilerleme adina bundan daha saglikli bir tepki olamaz.
BÖLÜM 6
ÇIN MERCEK ALTINDA
Bir zamanlar Çin, dünyanin ucunda tuhaf bir ülke olarak görülmekteydi. 60-70’li yillarda ise komünist Çin Amerikan rüyasina karsi bir tehdit olarak görüldü ama çok uzakta olmasi durumun ciddiye alinmasina engelledi. 19. yüzyila bakacak olursak Çin, Amerikalilar için ipek, porselen ve çay ticaretinden ibaretti. Ancak su anda Çin, Amerika’da en fazla istihdami saglayan sektör olan tarimi etkileyen baslica etkenlerden biri olarak karsimizda.
Çin’de gelisimin ilk asamasi, halkin komünist sistemin sagladigi yiyecekten daha fazlasina olan istegini karsilamak üzere çiftçiler tarafindan baslatilan reformlarla gerçeklesmistir. Su anki kosullar, yeni zengin Çinlilerin sofralarini donatma arzularinin, dünya çiftçilerine gittikçe büyüyen Çin pazarini tatmin etme firsati saglayacagini düsündürmektedir.
Çinliler gelirleri yükseldikçe sofralarinin vazgeçilmezi pirincin yani sira daha çok protein içeren gidalara yönelmektedir. Bu ihtiyaç Amerikan tarim ürünlerinin Çin’e ihraç edilmesini saglamaktadir. Ilginçtir ki; günümüzde Çin’e ihraç edilen misir üretiminin çogu Amerikan tarlalarindan saglanmaktadir. Ayrica Çin’de yogun sekilde yasanan köyden kente göç, bir zamanlar çiftçi olanlarin bir anda alici konumuna geçmesine neden olmaktadir ki; bu da Çin’e ihracat yapan Amerikan çiftçilerinin isine gelmektedir. Diger yandan Çin’de sanayilesme ve kentlesmeyle nedeniyle tarim arazileri kaybedilmektedir.
Çin’de 1990 ortalarindan bu yana 17 milyon hektar tarimsal alan yok olmustur. 2004 yilina gelindiginde ise Çin, tarihinde ilk defa tahil ithalatçisi durumuna düsstür. Kalabalik nüfusu göze alindiginda Çin’in tarimsal üretimdeki kaybi, dünyanin diger ülkelerinde yapilan tarim açisindan kazanç olarak algilanabilir. Dünya Bankasina göre ülkenin 2020 itibariyle gida ithalati, simdikine oranla kat kat artacaktir.
2001 yilinda Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne (DTÖ) katilmasiyla tarimsal açidan Çin’in büyük bir pazar olacagini hayal eden Amerikalilar hiç beklemedikleri sorunlarla karsilasmislardir. Çin’e ihracat yapmayi hedefleyen Amerikali çiftçiler ithalat sinirlamalari, ürünlerin kalitesiyle ilgili iftiralar gibi ansizin ortaya çikan sebepler yüzünden önlerini göremediklerinden ne kadar üretim yapacaklarini kestirememektedir.
Çin hükümetinin diger ülkelere uyguladigi ticari engeller, Çin çiftçisini iyi zamanlarda destekleyip kötü zamanlarda korumak üzerine temellendirilmistir. Amerikan çiftliklerinin ortalama 469 hektar olmasina karsin Çinli bir çiftçiye düsen ortalama tarim arazisi sadece 1.2 hektardir. Çin hükümeti tabi ki bunun farkindadir. Öte yandan, DTÖ’ye üye olusundan beri Çinin tarimsal ürün ihracati ithalatinin dört katina ulasmis ve Amerikalilarin Çinlilere satmayi planladigi temel tarim ürünlerini ihraç eder duruma gelmistir.
Herhangi bir anlasmanin ilk yillari durumu net olarak açiklamaya yeterli olmasa da, Amerika ile Çin arasindaki tarimsal ticaret evrim geçirmektedir. Amerikan çiftçilerinin umutlarinin sürmesine ragmen, Brezilyadaki sol görüslü hükümet, Çin’le yakin iliskilere girerek Amerikalilarin ihraç etmeyi düsündügü tarim ürünlerini Çin’e satmayi hedeflemektedir. Brezilya’nin Çin’e yaptigi tarimsal ihracat 2003 yilinda üç kat artarak 1.2 milyar dolara ulasmistir, ticaret hacminin katlanmasi beklenmektedir. Çin’in gelisimi diger Asya ülkelerini de etkiledikçe dünya çiftçileri doyurulmasi gereken daha büyük pazarlar bulacaktir. Su ana kadar Çin’in kaynaklara olan istahi güney Asya’daki komsularinin faydasina olmustur ancak bu durumun sürekliligi, Tayland ve Malezya gibi ülkeleri tamamen sanayiden uzaklastirarak ciddi ekonomik sikintilara sokma potansiyeline sahiptir.
Dünya ticareti, siyasi çikarlar ve tarimsal kayiplar yetmezmis gibi Çin bankalarinin mali durumu da Amerikan çiftçilerini etkiler hale gelmistir. Mali sikintiya giren birçok sirket siparis ettigi mallari satin alamamis, mallar limanlarda heba olmus bu yüzden soya fasulyesi gibi birçok ürünün degeri borsalarda %5’ten fazla düsüs göstermistir. Yine de uzun vadede Amerikan çiftçileri, Amerikan imalat sanayinin Çin’e kaymasindan karli çikabilir. Bir yandan Çin’in tarimsal ürün ihtiyaci artarken diger yandan Çin ekonomisinin güçlü küresel etkileri Amerikan çiftçisine isini daha rahat yürütme imkani tanima potansiyeline sahiptir. ABD Çin arasindaki ticaret hacmi Amerika’daki faiz oranlarini düsürmekte, tarim arazi fiyatlarini yükseltmekte ve çiftçinin kredi alma sansini arttirmaktadir. Hesap nasil yapilirsa yapilsin Çin, Amerikan çiftçisinin gelecegini sekillendirmektedir.
Çin’le Basa Çikabilmek
Çin’le rekabet ABD’deki fabrikalarin ayakta kalabilmek için çok farkli stratejiler uygulamasina neden olmustur. Örnegin madencilikte kullanilan agir makina parçalari üreten Excel Foundry Machine firmasi karliligini sürdürebilmek için üretim kapasitesinin %20’sini Çin’e tasimistir. Yakin zamanda bu oranin artacagini öngörmektedir. Makina parçalarinin, Çin’deki imalathanelerde kolayca ve daha ucuza üretilebilmesi Amerika’daki kalifiye teknik isgücünün Arastirma-Gelistirme faaliyetlerine odaklanmasina ve sadece katma degeri yüksek ürünlerin imalatina yogunlasmasina imkan tanimistir. Degisime en iyi kimin ayak uydurdugunu zaman gösterecektir.
Çin’in maden ve hammaddelere olan bitmeyen talebi, madencilik sektöründe çalisacak kalifiye eleman ihtiyacini dünya genelinde arttirmistir. Fakat Amerika ve diger sanayilesmis ülkelerde basit imalat sektörünü kariyer olarak görmeyenler çogunluktadir ve sirketler bu konularda deneyimli personel bulmakta zorlanmaktadir. Çin’de ise durum her sektörde tam tersidir. Hem her iste çalisacak niteliksiz eleman hem de iyi egitim görmüs teknik personel bulmak çok kolaydir. Çin’de meslek okullari mezunlari hemen is bulmakta ve böylece bir sirket kurulusundan birkaç yil sonra dünyada sektör devi haline dönüsebilmektedir. Bunun ötesinde Çin hükümetinin verdigi tesvikler, devlet bankalarindan alinan ve çogu zaman geri ödenmeyen krediler Amerikali sanayicilerin asla sahip olamayacaklari avantajlardir. Tüm bunlarin yaninda, Amerika’nin Çin’e uyguladigi tekstil kotalarinin kalkmasiyla Çin imalati tekstil ürünlerinin piyasayi isgal etmesi duruma baska bir boyut kazandiracaktir.
Çin’in ucuz imalat merkezi haline gelmesi bir zamanlarin sanayi devi Chicago’yu bile altetmistir. Imalathanelerin kapanmasi onlara hizmet veren diger sirketleri de etkilemis, dolayisiyla on binlerce kisi issiz kalmistir. Dahasi Meksika sayisiz imalat isini Çin’e kaptirmis ve bu issiz kalan Meksikalilarin ABD’ye akin etmesine neden olmustur. 1994 yilinda imzalanan NAFTA anlasmasini takiben tüm imalatin Meksika’ya kayacagini zannederek korkanlar, simdi hem Amerikan hem Meksika imalat sektörlerinin risk altinda oldugunun farkina varmistir. Veriler ortadadir: Meksika Çalisma Bakanligina göre ülkenin imalat isçi gelirleri 1993 yili gelirlerinden bile düsüktür. ABD Ticaret Müstesarligina göre 2002-2003 yillari arasinda Meksika’nin önde gelen 20 sektöründen 13’ü Çin’e pazar payi kaptirmistir.
Meksika ve Amerika Çin’in ekonomik gelismesi karsisinda bu denli kaygili oldugu halde, Avustralya bu konuda en az Çin kadar heyecanlanmaktadir. Çünkü Çin’in en önemli hammadde saglayicisi Avustralya’dir. Hammadde ve enerji konularinda sayisiz anlasmalar imzalanmaktadir. Iki ülke arasindaki is hacmi milyarlarca dolardir. Avustralya halki ve basini tarafindan ülkeyi ziyaret eden Çin baskani Hu Jintao ne denli coskuyla karsilandiysa Amerikan baskani George Bush’un ziyareti de o denli ilgisizlikle izlenmistir.
Çin’e karsi mücadele için Çin’le birlikte çalismayi seçen baska bir Amerikan sirketi, bu sayede dünyanin en büyük sirketi haline gelen perakende devi Wal-Mart’tir. Kurulusunda Amerikan Mali satin alinmasini tesvik eden pazarlama stratejisiyle yola çikan Wal-Mart’ta
1995’te mallarin sadece %6’si yurtdisindan ithal edilirken; günümüzde ithal mallarin orani %50-85 arasinda degismektedir. 2003 yilinda 260 milyar dolarlik satis yapan magazalar zincirinde günde 14 milyon kisi alisveris yapmaktadir. Müsterilerine piyasadaki en ucuz ürünleri sunma amaciyla benimsedigi stratejiler arasinda, çalisanlarina düsük ücretle uzun saatler mesai yaptirmak bulunmaktadir. 1.4 milyon çalisaniyla Wal-Mart’in ekonomik gücü, Çin’in bir imalat devine dönüsmesiyle çok yakindan alakalidir. Su anda, Çin’in Amerika’ya ihraç ettigi ürünlerin %13’ü Wal-Mart raflarinda bulunmaktadir. Daima en ucuzu bulabilmek için Wal-Mart, dünyanin teknolojik olarak en gelismis ve kapsamli sistemini kurmus, mallarin takibi için uzaya uydular yerlestirmis ve Çin’de her gün yeni anlasmalar pesinde olan 560 kisilik özel bir ekip istihdam etmistir. Wal-Mart o kadar güçlüdür ki, sirketleri çalisma düzenlerini degistirmek zorunda birakarak fiyatlari belirleme ayricaligina sahiptir. Dünyada hiçbir sirket Çin’in potansiyelini daha iyi degerlendirememis ve dünya çapinda imalatçilarin Çin’e tasinmasinda bu kadar etkili olmamistir. Wal-Mart düsük maliyetli üretim dayatmasi nedeniyle tedarikçilerinin %80’inden fazlasi ya Çin’e tasinmis ya da rekabete dayanamayip kapanmistir. Amerika’daki imalatçilar ise Çin’deki rakiplerinin isgücüne ayirdiginin kat kat fazlasini çalisanlarinin maaslarina yatirmaktadir. Dolayisiyla ne yaparlarsa yapsinlar Çin’in becerdiginden daha düsük maliyetle imalat yapmalarina olanak yoktur.
Almanya ve Çin
Almanya’da pek çok imalathane Çin’in ekonomik atilimi yüzünden kepenk indirdigi halde Almanlar, Çin’le olan ekonomik iliskilerini genel olarak olumlu kabul etmektedir. ABD ve Çin arasinda giderek Çin’in lehine ilerleyen tek tarafli ticari iliskinin aksine, Almanya ve Çin arasindaki ticaret hacmi esitligini simdilik korumaktadir. Bunda en önemli etken, Almanya’nin, Çin’in binlerce fabrikasinda islemekte olan makinalari üretmesidir. Çinlilerin mekanik aletlere, kaliplara ve bilgisayar destekli üretim bantlarina olan ihtiyacini, Alman firmalari karsilamaktadir. Çinlilerle is yaparken Almanlar isin kendisine odaklanarak politika, insan haklari, Tibet, Tayvan gibi güncel konulari tartismayi ABD’ye birakir. Sanayi makinalarina olan talep Avrupa genelinde küçülmesine ragmen, Çin pazari Almanlara büyümeyi sürdürecek satis yapmaya olanak tanir. Baska bir deyisle, Almanya’nin II.Dünya Savasi sonrasinda yakaladigi devinimi sürekli kilmasina Çin’le ticari iliskisi yardimci olmus ve olmaktadir.
Çin’e ilk giden Alman sirketlerden biri Volkswagen’dir. Ülkenin önde gelen otomobil üreticisi, yillarca pazarin %50’sine hakim olmustur. Günümüzde pazar payi %30 oldugu halde, Çin otomobil pazarinin büyümesi, Volkswagen’in basarisini devam ettirmesini saglamaktadir. Alman yaklasiminin tabii ki riskleri bulunmaktadir. Alman makinalari Çin pazarina girdikçe beraberinde Alman mühendis ve egitmenleri getirmekte ve böylelikle Çinli müsterilere egitim programlari saglanmaktadir. Bu sayede Çin ürünlerinin kalitesi çok hizli sekilde artmistir. Ürettikleri ürünler Almanlarinki kadar kaliteli olan Çinliler, hammaddeye Almanlar kadar para vermesine ragmen, isgücü ücretlerinin düsüklügü Çinlilere daima avantaj saglamaktadir. Almanlar, dünyanin her yerinde oldugu gibi isgücünü ve kaynaklarini Çin’le rekabet edebilmek için daha iyi kullanmak ve daha çok çalismak durumundadir. Alman isadamlarinin vizyonu herhangi bir politik çözümden daha ileri görüslüdür. Birçok Alman sirketi Çin’e kadar gitmese bile üretimlerini isgücünün ucuz oldugu Dogu Avrupa’ya kaydirmaya baslamistir. Arastirmalar küçük ve orta ölçekli sirketlerin bile üretim maliyetlerini düsürmek için diger ülkelere tasinmayi düsündügünü göstermektedir. Degisimin getirdigi baski, ülke içinde yillardir uygulanan isçi ve çalisma haklarini bile etkiler hale gelmistir. Alman isçiler, bagli olduklari sirketlerin imalatini Çin’e veya baska bir ülkeye tasimasi tehditleri üzerine daha uzun saatler çalismaya razi olmus ve daha az tatil yapmak zorunda kalmistir.
Japonya ve Çin
Almanlara benzer sekilde Japonlar da Çinli sirketlere Japon mali endüstriyel ekipmanlar satmaktadir. Günümüzde Çin, Japonya’nin imal ettigi her seyi düsük maliyetle imal edebilmekte ve daha ucuza satabilmektedir. Japon üretiminin giderek Çin’e kaymasi, bugün Çin’le Japonya’nin birbiri için önde gelen ticaret ortaklarina dönüsmesine neden olmustur ve Amerika-Japonya arasindaki iliskinin önüne geçmistir. Çinlilerin Japonlara sattigi mallarin çogu, Japon sirketlerinin kendi iç pazarlari için tasarladigi ürünlerdir. Üretimin Japonya disina kaymasinin baska bir nedeni demografik durumdur. Japonya adasinda nüfus hizla azalmakta ve yaslanmaktadir. Japon sirketleri, Çin’de fabrika açarak büyüyen Çin pazarina daha iyi hizmet edebileceklerini anlamislardir. Hatta daha ileri giderek gelecekteki basarilarini Çin’e endekslemislerdir. Baska ülkelerin de Çin’e benzer umutlar baglamasi sasirtici degildir. Çünkü Çin’in büyümesi tüm dünyayi etkilemekte ve küresel pazarda en büyük payi olusturmaktadir.
Japonlar Avrupalilar gibi, kendi pazarlarinin durgunlugunu Çin’in büyümesiyle telafi etmek amacindadir. Japonya’nin önde gelen makina ve elektronik üreticileri Çin’de devasa fabrikalar açarak Çinlilerin çorap, ayakkabi ve tekstilde elde ettikleri basariyi tekrarlamayi hedeflemektedir. Son yillarda Japonlarin Çin’de yaptigi yatirimlarin üçte biri elektronik makina üreten tesislerin kurulumuna harcanmistir. Çin tasit pazarinda büyük planlari olan Japonlarin bütçesinde otomotiv fabrikalari yatirimlari giderek artmaktadir.
Ancak iki ülkenin birbirine olan ekonomik bagimliligi oldukça hassas bir konudur. Küresel ekonominin aci sonuçlarindan biri, taraflar arasinda yakinlasmanin artmasiyla korku, nefret, kin ve milliyetçilik duygularinin da artmasidir. Çinlilerin 19. ve 20.yüzyillarda maruz kaldigi Japon siddeti, belleklerden silinmemistir. Basitçe ifade etmek gerekirse Çinliler Japonlardan nefret eder. Birçok Çinli, Amerika hakkinda olumsuz düsüncelere sahip olsa bile; konu Japonlar oldugunda, herhangi bir Çinlinin bir Japonla arkadasligi toplum tarafindan imkansiz olarak kabul edilmektedir. Çincede “seytan” sözcügü ayni zamanda Japon anlamina gelir. Iki toplum arasinda bu kadar nefret varken herhangi bir konuda anlasmasi üstüne birlikte is yapabilmesi hayret vericidir. Tüm bunlara ragmen Çin, Japon ekonomisinin hizli sanayilesmesi ve modernlesmedeki basarisini takdir etmeyi bilir. Çinli akademisyenler ve maliye bakanlari Japonya’nin büyük bankalari ve uluslararasi sirketlerinin yatirim gücünün farkindadir. Dolayisiyla Çinliler firsatlari degerlendirmekte ve Japonya’nin Çin’deki en büyük rakibi Almanya’yi da oyuna dahil ederek durumdan karli çikmaktadir. Japonlarin Çin hükümetinden aldigi önemli ihaleler ve tesvikler, Çin’in tarihte yasananlari gözardi ederek ekonomik degisime ne denli odaklandiginin kanitidir.
BÖLÜM 7
ÇIN FIYATI: Mümkün olan En ucuz Fiyat
Is dünyasi için, Çin fiyati uzun süredir ‘mümkün olan en ucuz fiyat’ anlamina gelmektedir. Sirketlerin herhangi bir faaliyetini Çin’e tasimasinin maliyetlerde kayda deger bir düsüs sagladigi günümüzde ortak kani haline gelmistir. Kalifiye isgücü ve ekipman sayesinde üretim ucuz oldugu kadar, çogunlukla kalitelidir. Çinlilerin atesledigi en ucuz fiyat politikasi dünyanin her yerinde imalat aliskanliklarini degistirmekte dolayisiyla tüm insanlari etkilemektedir. Çin’in büyüyen gücü, dünyadaki imalat islerini kayba ugratmakta ve fabrikalari içten içe kemirmektedir. Yapilan arastirmalara göre 2000 yilindan itibaren baslayan üç yillik gerileme sonucunda, Amerika’da alti aydan uzun süredir issiz kalan insan sayisi ikiye katlanmistir. Amerikali birçok yetkili, Çin rekabetini takinti haline getirmis ve ülkenin düsük maliyetle çalisan fabrikalariyla nasil basa çikilacagi hakkinda sayisiz rapor hazirlamistir. Basta çogunlukla geri ödenmeyen banka kredileri, devlet hibeleri olmak üzere Çin’in pek çok avantaji vardir. Amerika’ya her sene 6 milyar dolarlik kaçak mal sokan Çin, sadece bu faaliyetiyle Amerika’da 300 fabrikanin kapanmasina neden olacak kapasitededir. Bazen kapanan fabrikalar son kazançlarini, ellerindeki makinalari kapanmalarina neden olan rakiplerine satarak saglamaktadir. Açik arttirmayla satilan bu kullanilmis aletlerin en büyük alicilari Çin, Hindistan ve Meksika’dir.
2004 Davos zirvesinde konusan Çin Merkez Bankasi Baskani “Amerika kendine yeni bir yer edinmek zorunda. Imalat kaybedildi, hizmet sektörü de yok olmak üzere. ABD daha gelismis üretime yogunlasmalidir” diyerek Amerika’ya nasihat vermistir. Bu açiklama karamsar görünse bile dogruluk payi kabul edilmelidir. Çünkü, imalat ve hizmet sektöründeki is olanaklarinin göçü genellikle birbirine baglidir. Ancak Baskanin kaçirdigi nokta; Amerikan imalat sektörü tamamen yok oldugunda tavsiye edilen gelismis ürünlerin imalatini saglayacak endüstriyel uzmanlik ve altyapinin da kaybedilecek olmasidir. Görünen odur ki; Amerikan fabrika isçisinin gelecegi parlak degildir. 2003 yilinda yapilan bir arastirma, imalatlarini baska ülkelere kaydiran isletmeler nedeniyle ortaya çikacak isgücü kaybinin 2005’te 830 bin, 2015’te ise 3.3 milyona ulasmasi tahmin edilmektedir. On yil içinde 14 milyon hizmet sektörü isinin Amerika disina kayacagi öngörülmektedir, bu sayi toplam Amerikan isgücünün %10’una denk gelir.
Veriler parlak görünmese de Amerika’da bugünkü imalat sanayi hala güçlüdür ve aslinda dolar bazinda Çin ekonomisinin tamamina esdegerdir. Imalat is olanaklarinin sayisi gün geçtikçe azalirken, Amerikan imalatçilarinin ürettigi ürünlerin sayisinda büyük artis izlenmistir. Büyümeyi sürdürebilmenin temelinde imalat verimliligindeki gelisme yatar. Amerikan imalatçilari verimlilikte o denli ilerlemistir ki; günümüzde ABD, saat basina kazanilan para ve isçi basina düsen ücret bazinda dünya lideridir. Bu gelismeden fazlasiyla yararlananlar, 30 yil öncesine kadar var olmayan elektronik ve ulasim ekipmanlari üretim sektöründeki Amerikan firmalari olmustur. Yine de büyük endüstrilerin ve güçlü imalatçilarin birkaç sene içinde ortaya çikmasi ve birçok endüstrisinin bundan daha kisa sürede üretimini baska ülkelere tasimasinin mümkün oldugu bir dünyada hiçbir ülkenin endüstriyel gücü Çin rekabetine bagisik degildir.
Çin, ucuz isgücü ve gelismis teknolojiye giderek daha kolay ulasmasi sayesinde, elindeki kozlari fazlasiyla güçlendirmistir. Dünya küçüldükçe ulusal endüstriler önemini kaybetmektedir. Geçmis, hiçbir sekilde gelecegin garantisi degildir; gelecegsekillendirecek olan Çin’in imalat gücüdür. Çin’in cografi ve demografik boyutlari ucuz maliyetli imalata zemin yaratmakla kalmaz, ayni zamanda bunu zorunlu kilar. Giderek daha anlasilir hale gelen bir diger gerçek, Çin isletmelerinin ve tüketicilerinin kendileri için seçtikleri yolun Amerikan ekonomisinin nasil isleyecegini belirlemesidir. Ne yazik ki Amerika’nin Çin ekonomik tehdidi hakkindaki politik tartismalari bu dinamigi tamamen gözardi etmektedir. Ohio Üniversitesinden ekonomist Profesör Shenkar’in su sözleri durumu özetlemektedir:
“Önceleri toptan fiyat vardi, ardindan perakende fiyat geldi. Simdi ise tek gerçek fiyat Çin fiyati.”
Dünya imalatçilarinin Çin fiyati kadar düsük fiyatlarla ürün sunabilmesi Çin’in kendine özgü is kültürü nedeniyle neredeyse imkansizdir. Rekabet edebilmek için ticaret yapan ülkenin kültürünü ve politik yapisini iyi kavramak gerekir. Ancak Çin’in karmasik yapisi nedeniyle oyunun kurallarini anlamak kolay degildir. Öncelikle ülkenin kalabalik nüfusu, bilinen kurallari degistirmektedir. Rakamlar, çok az kar edilse dahi basariyi büyük yansitmaktadir. Çin’in dünya çapinda fiyatlari düsürme gücüne en iyi örnek, son senelerde DVD oynatici pazarinda görülmüstür. 1997’de piyasaya ilk çiktiginda Amerika’da 1000 dolara satilan bu alet, Çinlilerin müdahalesiyle 30 dolara kadar düsstür.
Dijital formatin kolayca kopyalanmasi, korsan filmlerin 1 dolarin altinda satilmasi Çin iç pazarinda DVD teknolojisinin fazlasiyla ragbet görmesine yol açmis; böylece Çin’deki üretim fazlasi dünya pazarina aktarilmis; sonuçta fiyatlar inanilmaz derecede düsstür. Çinliler, DVD formatini üretirken, teknolojiyi gelistiren Philips - Sony – Toshiba sirketlerine telif hakki ödemedigi gibi, modellerine Mp3 çalar gibi birçok özellik ekleyerek bu sirketlerin modellerini hem fiyat hem teknolojik özellik anlaminda geride birakmistir. Çinliler satilan alet basina 1 dolar kar etmesine ragmen, sürümden kazanmakta ve küresel tüketici elektronik piyasasinda kaliciligini kanitlamaktadir. Üç yil öncesine kadar hiçbir elektronik fuarinda gözükmeyen Çinliler, su anda dünya elektronik piyasasini pesinden sürüklemektedir.
BÖLÜM 8
BIRINCILIGE OYNAMAK
Otomotiv Sektörü ve Yan Sanayi
Çin’in gelecegin otomotiv devi olacaginin baska bir göstergesi, binek araci üreten 120’den fazla sirketin bulunmasidir. Simdiye kadar, dünyada hiçbir ülke böyle bir rakama ulasamamistir. Çin’de araba sahibi olmak o kadar önemlidir ki, alicilarin tek umursadigi arabalarin görünümünden ziyade fiyatlarin uygunlugudur. Otomotiv pazari giderek büyümektedir ancak üretim yapan sirketlerin gelecegi hiçbir sekilde garanti altinda degildir. Çin pazari tartismasiz en vahsi rekabetin yasandigi ortamdir. Son on yilda bu sektöre, yerli ve yabanci sirketler 12 milyar dolar yatirim yapmistir.
Önümüzdeki 15 sene içinde Çin’in dünyanin en büyük otomotiv pazari olacagi öngörülmektedir. Otomotiv üretiminde, Çin, 2010 yilina kadar Almanya’yi, 2015 yilina kadar da Japonya’yi geride birakacaktir. Çin’de araba alabilecek ekonomik güce sahip orta sinif nüfusun yakinda 100 milyonu asacagi düsünülünce iç pazarda yaratacagi büyüme kaçinilmazdir. Potansiyeli 20 yil evvel fark eden Volkswagen’i, General Motors, Ford, Honda, Toyota ve Nissan takip etmistir. Birbiriyle yarisan birçok sirket, üretim kapasitesini arttirdikça Çin otomotiv pazarinda deflasyon bas göstermistir. Çin’deki otomotiv piyasasinin bir baska boyutu, büyük otomotiv firmalarina mal saglayan yan sanayi sirketlerinin daha ucuz fiyatlar pesinde Çin’e kaymasiyla diger ülkelerin ulusal sektörleri için tehdit olusturmasidir. Yan sanayi sirketlerinin bir kismi Dogu Avrupa ve Meksika’ya yönelirken çogunluk, iç pazarinin potansiyeli daha cazip geldigi için Çin’i tercih etmektedir. Çin 2004’de 5.6 milyar dolar, 2005’de ise 10 milyar dolarlik otomotiv yan sanayi parçasi üretmistir.
Dünya otomotiv endüstrisi için üretim merkezini Çin’e tasimak her zaman kazanç anlamina gelmemektedir. Çünkü yabanci sirketlerle ortaklik kuran Çinli sirketler, yabanci kaynakli tüm teknolojiyi ögrenerek modellerin tipatip aynisini baska bir isimle piyasaya sunmaktadir. Çin hükümetinin yaptirimlari ise otomotiv sektöründe birçok yabanci sermaye ortakligini devletle isbirligi yapmak durumunda birakmakta ve teknolojinin ortaklik eden Çinli sirketler tarafindan diger Çinli sirketlere sizdirilmasini yasal olarak mümkün kilmaktadir. Böylece dünya çapindaki otomotiv devleri Çin piyasasina gelince kendilerini tamamen kontrolleri disinda bir ortamda bulur. Çin hükümetinin yaptirimlari karsisinda çaresiz kalan yabanci sirketlerin atilimina ilk örnek Japon sirketi Honda’dan gelmistir. Honda, üretilen tüm araçlari ihraç edecegine dair Çin devletine verdigi garanti karsiliginda, devletle ortaklik kurmaksizin isleyebilecek ilk fabrikanin iznini almayi basarmistir. Iç pazardaki bu rekabet Çin’in otomotiv ihracatina basladigini görmezden gelmemize neden olmustur. Çin markalari degil ama Çin’de yapilan küresel marka otomobiller dünyanin her tarafina ihraç edilmektedir. Ayrica tüm dünyada oldugu gibi Çin’de otomobil üretimi fazlasi bulunmasi Çinlilerin bir an önce bu otomobilleri ihraç etmek isteyeceklerine isaret eder. Sonuçta, Çin’deki yüksek talep tüm dünyada otomobil fiyatlarinin düsmesine neden olmaktadir.
Telekomünikasyon
Günün en ileri teknolojisiyle kurulan iletisim altyapisi sayesinde, Çin’in ücra köselerinde cep telefonuyla konusmak Amerika’da oldugundan çok daha kolaydir. 300 milyon cep telefonu kullanicisiyla Çin, dünya iletisim pazarinda en büyük paya sahiptir. Çin, diger tüm pazarlar doygunluga ulasmisken, her sene 5 milyon yeni abone kapasitesiyle dünya cep telefonu üreticilerine büyüme firsati tanimaktadir. Piyasada 800’den fazla model vardir ve genç nüfus ortalama 8 ayda bir cep telefonu degistirir. Yaklasik 20 yil evvel Motorola sirketi, Çin devlet
yetkilileriyle yaptigi efsanelesmis bir anlasmayla bu pazarin temellerini atmistir. Sirket, Çin’e teknoloji transfer etmenin, ciddi Çinli rakipler yaratacagini bildigi halde Çin pazarina erken girmenin en basarili strateji olacagina karar vermistir. Kimsenin önceden tahmin edemedigi ise Çin pazarinin bu kadar kalabalik hale gelecegiydi.
Su anda Nokia ve Motorola pazar lideri konumundadir. Ancak dünyanin diger üreticileri ve daha önemlisi bir gecede üreyen Çinli üreticilerle rekabet etmek giderek güçlesmektedir. Çin’de rekabet evreler halinde gerçeklesir. Ilk basta yabancilar ürettiklerini Çinlilerden daha ucuza imal eder, ancak yerel üreticiler uluslararasi sirketlere parça saglamaya baslayinca kendi markalarini gelistirerek yabanci sirketlerden çok daha düsük maliyetlerle üretime geçecek duruma gelirler. Motorola ve diger küresel markalarin karsisindaki en büyük zorluk, Çin tedarikçilerinin her gün daha basarili hale gelmesidir. Bugün Çin cep telefonu pazarinin %40’i Çinli markalarin elindedir. Bazi markalar rekabete dayanamayip piyasadan çekilse bile Motorola geri adim atmamakta kararlidir. Hatta yatirimlarini arttirma karari almistir. Çünkü, gelisen Çin sirketlerinin uluslararasi rekabetten uzak kaldiklari takdirde, kimsenin basa çikamayacagi bir güce dönüseceklerinin farkindadir.
Egitim ve Arastirma-Gelistirme
Bir sirket kalitesini sürekli yükseltirken fiyatlarini düsürmek istegindeyse Çin’de bolca bulunan iyi egitimli ve dinamik genç nüfusu istihdam etmelidir. Üretim yapmak için Çin’e gelen pek çok yabanci sirket burada karsilastiklari kalifiye isgücü karsisinda hayrete düser. Hükümet, dünyanin en büyük sanayi toplumunu yaratmak için büyük kaynaklar ayirmaktadir. Çin’de 17 milyon üniversite ve yüksek lisans ögrencisi vardir. Her sene 325 bin tane mühendis mezun olmaktadir. Bunun yaninda özel sirketler çok gelismis endüstriyel arastirma merkezleri kurmakta ve üniversitelerle birlikte basarili ögrenciler için burs programlari sürdürmektedir. Çin 2004 yilinda 60 milyar dolarla arastirma ve gelistirmeye en kabarik bütçeyi ayiran üçüncü ülke olmustur. Amerika ve Japonya’da bu miktar daha fazlaymis gibi görünse bile, Çin’deki isgücü ucuzlugu sayesinde aslinda arastirmaci sayisi daha fazladir ve dolayisiyla daha çok çalisma yapilmaktadir. Bu kadar arastirma-gelistirme çalismasinin sonucunda elbette üretim kapasitesinde fazlalik meydana gelecektir. Bu demektir ki; ayakkabi ve çorap üretiminde oldugu gibi Çin’in egitimli sanayicileri dünyanin gözbebegi yüksek teknoloji pazarlarinda daha çok söz sahibi olacaktir.
Ilaç Endüstrisi
Geleneksel tip Çin kültüründe gelecekte dahi önemini koruyacak olsa da Bati ilaçlarina olan talep her geçen gün artmakta. Çin ilaç endüstrisi 2004 yilinda 7.5 milyar dolarlik satis yapmis ayni zamanda Batida gelistirilmis 3.5 milyar dolarlik ilaç ihracati gerçeklestirmistir. Çinlilerin ürettigi, çogunlugu telif hakki ödenmemis kopya Batili ilaçlar, yaptirimlarin zayif olan ve ucuz ilaca ihtiyaç duyan pek çok ülke tarafindan memnuniyetle ithal edilmektedir.
Batili ilaç sirketleri Çin’e çekimser yaklasir. Çünkü Çin ilaç endüstrisi, bu sirketlerin kazancinda büyük pay sahibi olan patent ve telif haklarini ödeme konusunda isteksizdir. Baska sektörlerin aksine, ilaç endüstrisi yasalar geregi ilacin formülünü devlete açiklamak zorundadir. Fakat Çin’de bu gizli bilgiler, yasalara aykiri sekilde iç piyasaya sizdirilmaktadir. Dünyanin en karli sirketlerinden Batili ilaç devleri Çin piyasasina girmekle formüllerini Çin ilaç sektörünün eline teslim etme tehlikesi ile karsilasmistir. Belli bir ilaci gelistirmek için 15 yillik laboratuar çalismalari ve harcanan 250 milyon dolar yerine, Çinliler sadece 100 bin dolar harcayarak ayni ilaci birkaç sene içinde piyasaya sürebilecek hatta ihraç edecek hale geldiler. Batili ilaç sirketlerinin fikir hirsizligina karsi dava açmasina ragmen, Çin mahkemelerinden çikan karar, ülkede daha önce basariyla kopyalanmis ve pazarlanmis ilaçlarin formüllerini patent korumasi altina girmedigidir.
Çin hükümeti Batililarin mahkeme yoluyla sonuca ulasma aliskanligini görmezden gelerek pazarlik yöntemini seçer ve durum çogu kez Çinli ilaç firmalarinin lehine sonuçlanir. Tüm bu olumsuzluklara ragmen Çin pazarindan çikmayi hiçbir sirket göze alamaz, hatta bazilari sirf piyasada kalabilmek için esi görülmemis ödünler verir. Çin hükümetinin ülkenin en büyük ilaç alicisi konumunda olmasi ve fiyatlari sürekli düsük tutma istegsirketleri yönlendirecek kadar güçlüdür. Uygulanan stratejiler basarili olmakta ve bu sayede dünyanin en ucuz ilaç fiyatlari Çin’de bulunmaktadir.
Çin hükümetinin Batili ilaç sirketlerine daha sert yaklasmasinin baska bir sebebi, dünyaca ünlü ilaç firmalarinin tarihteki en karli sirketler olmasidir. Çin en kisa sürede kopyaci konumundan çikip ilaca olan dis bagimliligini ortadan kaldirmayi ve bu kardan pay almayi hedeflemektedir. Çin, amacina ulasmak için biyo-teknoloji arastirmalari konusunu çok ciddiye alir. Kendi okullarinda pek çok arastirmaci yetistirirken ayni zamanda yurtdisina göç etmis deneyimli beyinleri de cazip maaslarla ülkeye geri dönmeye tesvik eder.
Günümüzde Çin’deki laboratuarlar Batidaki benzerlerinden daha ilkel olmasina ragmen, gelisime odakli Çin’de genel kabul görmüs “arastirmada özgürlük” anlayisi sayesinde, Batida etik disi sayilan ve arastirilmasi mümkün olmayan konularda çalisma yapmaya firsat tanir. Böylece birçok yabanci ilaç sirketi Çin’de çok gelismis laboratuarlar kurmaya baslamistir. Tartismali konularin basinda Amerikan kilisesinden de büyük tepki gören embriyonik kök-hücre arastirmasi vardir. Çin’in doymak bilmeyen gelisme istegi, tibbi kurumlar, üniversiteler ve uluslararasi sirketler arasinda mükemmel isbirliklerinin kurulmasina da neden olmustur. Bunlara ek olarak yüzlerce biyo-teknoloji laboratuari kurulmus, konu üzerinde arastirmalar için yilda 600 milyon dolar bütçe ayrilmistir.
Uzmanlar Çin biyo-teknoloji pazarinin yilda %13.5 büyüme ile 8.8 milyar dolarlik satisa ulasacagini tahmin etmektedir. Çinli sirketler olgunlastikça ve ucuz beyin gücü pesindeki yabanci sirketler ülkeye ulastikça bu alandaki gelisim hizlanacaktir. Arastirmalar tibba oldugu kadar tarima da odaklanmaktadir. Artan nüfus ve kaybedilen tarim alanlari Çin’e genetigi degistirilmis tohum kullanimi gibi pek çok tartismali yöntemi benimsetmektedir. Çin’de ticari biyo-teknoloji alanindaki potansiyel daha yeni ortaya çikmaktadir ve degisim kaçinilmazdir.
Havacilik
Çin, ilaç sektöründe oldugu gibi havacilik sanayisinde de en kisa sürede disa bagimliligini sona erdirmek amacindadir. Uçak yapabilmek büyük kazançlarin yaninda prestij anlamina gelir. Amerikan Boeing ve Avrupali Airbus arasindaki rekabeti görmezden gelmek imkansizdir. Her iki firma pazar paylarini büyütmek ve daha gelismis uçaklar gelistirmek için çabalamakta, endüstrinin önemini iyi kavramis ülke yönetimleri bu sirketlere destek olmaktadir. Batiya göre bakir Çin pazari bu iki sirketin istahini kabartir. Çin bir süredir kendi tasarladigi savas uçagini imal edebilecek teknolojiyi yakalamis olsa bile henüz bir yolcu uçagi gelistirememistir. Satislari büyüyen Airbus sirketi, Çin havacilik sektörünün 2020 yilina kadar 5 kat büyüyerek 140 milyar dolarlik bir pazara dönüsecegini öngörmektedir. Boeing ise potansiyeli daha önce fark etmis ve Çin piyasasina erken adim atmistir.
Bu sayede yolcu uçagi satislari anlaminda %65’lik pazar payina ulasmistir. Buna ek olarak sirket, yerel imalatçilari önemli birer tedarikçiye dönüstürerek Çin havacilik sanayinin temellerini atmistir. Çinliler uçak aldiklari sirketi düzenli olarak degistirerek hem fiyat düsürmekte hem de hangi teknolojiden neyi transfer edecegini iyi tahlil edebilmektedir. Havacilik sirketleri büyümelerini sürdürebilmek için Çin pazarindan pay kapmak zorundadir. Bunu garantilemek için de Çin havacilik sanayisine bilgilerini aktarmaktadir. Çin’de satis yapabilmek ve parçalarini bu ülkede üretmek küresel havacilik sanayisine çok yakinda ciddi bir rakip kazandiracaktir.
BÖLÜM 9
KORSAN ULUS
Her gün gazetelerde Çin’deki korsan faaliyetler hakkinda birçok haber yayinlanmaktadir. Sahte kuduz asilarindan, taklit motosiklet ve otomobillere; telif haklarindan, elektronik alet ve tekstile kadar Çin’in sahtecilik veya korsan ürünlerde el atmadigi sektör kalmamistir. Çin dünyanin fabrikasi haline gelmis olabilir ancak, ayni zamanda piyasaya 250 milyar dolarlik sahte ürün sürmektedir. Kesin olan sudur; Çin’in dünya ticaretindeki payi arttikça ürettigi sahte mallarda ayni sekilde artacaktir.
Ingiliz CARRATU sirketine göre dünya ticaretinin %9’u sahte ürünlerden olusur. Ancak Çin’in ekonomik varligi arttikça bu rakamin on yil içinde ikiye katlanacagi öngörülmektedir. Çin kanunlarina bakilinca ticari sahtecilik konusunda herhangi bir gelismis ülke kadar yaptirim oldugu kanisina varilabilir. Bir kusak öncesine kadar fikir haklarinin korunmasi hakkinda hiçbir kanunu olmayan, ayrica kopyalama ve ödünç alma aliskanliklari geçmisten gelen bir ülkede, devletin sahtecilige karsi son yillarda yaptigi baskinlar bazilari için umut verici olabilir ancak kesin sonuç elde etmek imkansiz görünmektedir. Sokaklarda, pazarlarda satilan sahte Çin mallarinda hiçbir azalma yoktur.
Genele baktigimizda ise Çin ekonomisi sahte mal üreticileriyle deyis yerindeyse kumar oynamistir. Sahte mal üreticileri halka ucuz mal saglar ve çogu zaman bunlar ilaç, tibbi malzeme, gida, okul kitaplari ve giysi gibi vazgeçilmez ürünlerdir. Yaptirimlarla sahteciligi engellemenin, en ucuzunu arayan yoksul halkini zor durumda birakacagini bilen devlet, bu konuda simdiye kadar ciddi bir çaba göstermemistir. Sahte üreticiler ayni zamanda Çinlilere, gelisimin vazgeçilmezi ithal teknolojinin kopyasini düsük fiyatlarla sunmaktadir.
Pekin’de, hazir giyim ve deri ürünleri, saat, çanta, çakmak vb. aksesuarlar, gibi birçok malin satildigi, dünyaca ünlü markalarin sahtelerini bulabileceginiz Silk Alley adinda kocaman bir çarsi bulunmaktadir. Günde 10 bin ziyaretçi çeken bu pazarda Çinlilerin yaninda sik hosteslere, bavul ticareti yapan Dogu Avrupalilara ve her milletten turiste rastlanabilir. Sadece Pekinle sinirli kalmayan bu pazarlarda satilan mallarin %90’i sahtedir. Satis yapan isletmelerin çogu yerel yönetimle sabit bir vergi anlasmasi yaparak satis izni almakta ve faaliyetlerini araliksiz sürdürmektedir. Diger yandan, Çin’de yabanci sermaye ve bilgi birikimiyle kurulan fabrikalar ayni zamanda sahte mallarin daha kaliteli biçimde üretilmesine neden olur. Dolayisiyla sahteciligin ekonomiye katkisinin bilincinde olan yerel yetkililer bu faaliyetleri görmezden gelir.
Daha genis bir kapsamda ele alirsak, Çin’in sahte üreticilerinin dünyanin gelismis ekonomilerini hiçe saydigini söyleyebiliriz. Herhangi bir Çinli yetkiliye sorsaniz, sahte ve korsan ürünlerle savasmanin ne kadar zor oldugundan bahsedecektir. Onlara göre ülke ilk önce insanlarini doyurabilmeli ve ekonomik gelisimin önünü açmalidir. Bu konuda haksiz degiller. Aslinda devlet, sahteciligi, müdahale edilmesi gereken ciddi bir öncelik olarak görmez. Sahtecilik istihdam saglar ve yerel ekonomileri ayakta tutar. Merkezi hükümet, uluslararasi ortamda sahtecilige karsi sorunlari tanisa bile yaptirim ve uygulama yetkisi yerel hükümetlerdedir. Ancak kamu çalisanlarinin çogunun, arka sokaklarda sahte mal üreten bir imalathaneye ortakligi veya korsan DVD, CD kopyalayan bir akrabasi vardir...
Korsan Ulusun Akilli Gençleri
Kontenjanlari nüfusa oranla yetersiz olan Çin üniversitelerine giris prosedürü hiç kolay degildir. Sadece zorlu sinava en iyi hazirlanan akilli ve hirsli ögrenciler, geleceklerini garanti altina alacak bir yüksekögrenim programina girme hakkini elde edebilir. Egitimin hayli kaliteli
ve disiplinli oldugu üniversitelerden mezun olanlar çok iyi Ingilizce konusur, dünya basinini, dünyaca ünlü ekonomi teorisyenlerinin makale ve kitaplarini takip eder. Mezunlar iletisim aginin açtigi kapilara önem verir ve kendi islerini kurmakta gecikmezler. Ellerindeki bilgi birikimi ve piyasanin sundugu firsatlar göze alindiginda, bu insanlarin çok farkli ve yenilikçi projeler pesinde kosmasi sasirtici olmaz. Ancak beklenilenin aksine, yaratici fikirlerin pesinde gitmektense önemli bir kismi telekomünikasyon sektörüne yönelmistir. Gençler özellikle cep telefonu servisleri dahilindeki oyun, melodi ve bilgi hizmetlerine odaklanmistir. Bunun baslica sebebi, bu hizmetlerin fikir hirsizligina karsi en korunakli sektörde yer almasidir.
Tasarim ve fikirlerin bir çirpida çalindigi Çin pazarinda, bu tip hizmetler bir sekilde dokunulmazliga sahiptir. Çünkü, cep telefonu araciligiyla verilen mesaj ve eglence hizmetleri sadece operatörler tarafindan kullaniciya ulastirilabilir. Bir oyun 1 dolarin altinda kullanici telefonuna yüklense de ayni oyunun milyonlarca kez milyonlarca kullanici tarafindan cep telefonlarina indirilmesinden dogacak kazanç büyüktür. Çin gençlerinde yenilikçi fikirlerin bolluguna ragmen, her biri bilgi hirsizliginin yarattigi tehlikenin farkindadir ve korunmak için sahteciligin en az oldugu alanlarda çalismaya meyillidir.
Korsan Yazilim
Dünyanin gelismis ülkelerinde alacaginiz herhangi bir bilgisayar neredeyse istinasiz bir sekilde Windows veya benzeri bir isletim sistemi ile birlikte satilir. Bu ülkelerdeki bilgisayar üreticileri bu yazilimlarin lisans ücretlerini sirkete pesin ödeyip faturayi son kullaniciya keser. Öte yandan Çin’de alacaginiz hiç bir bilgisayar hazir yüklenmis yazilim ile sunulmaz. Çinli tüketiciler bu tarz bir uygulamanin bir lüks ve dahasi gereksiz olduguna inanir. Çinliler seri üretim bir ürünün, ancak üzerine basildigi mecradan (CD, DVD gibi) bir kaç kurus fazlasina satilmasini kabul eder. Daha pahali olan her ürünün kopyalanmasini bir gereklilik olarak görürler. CD ve DVD’lerde oldugu gibi, Çin’de yazilim korsanligi çok yaygindir.
Çinli bilgisayar pazarlamacilarinin bir iki dakika içinde gerekli yazilimlari yüklemesi o kadar kolay ve sik uygulanan bir islemdir ki, lisansli yazilim satin alanlara enayi gözüyle bakilmaktadir. Dünyanin en çok kullanilan yaratici yazilim paketi, ABD’de 750 dolara satilmaktayken Çin’de ödenecek miktar 2 dolardan fazla degildir. Isin ilginç yani, Çin sürümleri sürekli güncel tutuldugundan, Batili kullanicilar yeni aldiklari bir sistemi güncellemek için internette saatler geçirirken, Çinli kullanicilar korsanlar sayesinde bu dertlerden uzaktir. Çinliler islerini düzgün yapmalarina yardimci olacak tüm gelismis yazilimlara nerdeyse bedavaya sahip olabilmektedir. Dahasi ilk yükleme sirasinda eksik kalan yazilimlar Çinli korsanlarin islettigi internet sitelerinden bulunabilir veya güncellenebilir. Dünyada çok az ülke böylesine organize ve iyi çalisan bir korsan piyasaya sahiptir.
Bu gevsek ortamda korsan yazilim orani %90’dir ve dünya yazilim sanayisine getirdigi zarar 3.8 milyar dolar civarindadir. Microsoft’un 2004 yili gelirinin 8.1 milyar dolar oldugu düsünülünce bu rakam o kadar ciddi görünmeyebilir ancak Çin’de ayni sene satilan 10 milyon bilgisayardaki yazilimlarin %90’inin korsan oldugu düsünülünce, zarar 10 milyar dolari geçmis gibi görünmektedir. Çin pazarinin her sene %10 büyüdügünü de hesaba katinca çok daha büyük kayiplar ortaya çikmaktadir.
Korsan yazilimin Çin’de bir gece içinde yasaklandigini varsaysak bile toplumun çogunlugu, her biri 500-1000 dolar arasinda seyreden yazilimlari alacak güçte degildir. Çinliler bu durumun fakindadir. Savunmalari ise fiyatlar bu kadar yüksek seyrettikçe korsan yazilimin görmezden gelinecegidir. Rekabeti olmayan Microsoft ürünlerinin çok pahali oldugu kanisi yaygindir. Bu noktada Çin’in sordugu kilit soru: Tüketiciler, korsani olmadikça bir ürünü zaten satin alamayacaksa, üretici sirketler nasil satis kaybindan bahsedebilir? Elde edilecek
kar yoksa, kayiplardan da söz edilemez...
Bu iddia oldukça inandiricidir. Dolayisiyla, küresel bilgisayar üreticilerinin Çin politikalarini revize etmeleri konusunda etkili olmustur. Microsoft, fiyatlarini düsürmemekte kararli oldugu halde, Çin pazarinin çogunlugunu elinde tutan üreticilerle lisans anlasmalari yapmak zorunda kalmistir. Bunlara ragmen Microsoft’un karliligi garanti degildir. Kizgin rekabet, iyi donanimli bilgisayar fiyatlarini Çin’de 350 dolara kadar düsürmüstür. Sürekli düsen fiyatlarin arkasinda; teknolojik gelisim ve is gücü ucuzlugunun yani sira makinalarin yazilimsiz olarak satilmasi yatar.
Korunmasi gereken fikir ve telif haklari çok olan Batili ülkeler, konuyu yasal yönden algilayacaklarina durumu küresel çapta politik bir güç oyunu olarak görmelidir. Geçen zaman, Çin’in sahte ve korsan ürünlerden kayip yerine kazanç elde ettigini ve dünyanin diger ekonomilerine olan dehset verici etkilerini umursamadigini göstermektedir.
Sömürgecilerden Intikam
Çin devletinin uluslararasi fikir ve telif haklari korsanligini kontrol altina almadaki sözde basarisizligi aslinda is yerlerine ve halkina milyarlarca dolar degerinde tesvik, hibe yardim anlamina gelmektedir. Baska bir deyisle, Çin’in kapsamli sahtecilik ve korsan faaliyetleri sömürgeci ordularin bir zamanlar yaptigi gibi kurbanlarinin ekonomilerini isgal etmekte, en degerli varliklarini ellerinden almakta ve böylece kurbanlarinin karsi koyabilme direncini yok etmektedir. Çin’in küresel gücü arttikça ülkeye yasal olmayan yollardan giren ve kullanilan bilgide patlama olacaktir.
Kusaklardir ortaya konan emekle bir araya getirilen dünya zenginliginin dagilmasina neden olan tek unsur, Çin’in bu davranisi olamaz. Sorumlularin arasinda Çin olsa da, esasinda dünyanin geri kalani kendine dönüp bir bakmalidir. Çin, zenginligini ve gücünü arttiracak firsatlari degerlendirmek isteyen herhangi bir ulustan farkli davranmamistir. Su ana kadar fikir hirsizligi Çin’e çok az kayip vermis, tersine fazlasiyla fayda saglamistir. Çin’in dünya çapinda kabul görmüs kaliteli mallar üretmesi için yapilan yatirim, aktarilan uzmanlik, tedarik edilen donanim ve yazilim ayni zamanda dünyanin en gelismis, büyük ve basarili yasadisi imalat merkezini de yaratmaktadir. Yillarca acimasiz sömürgecilerle ezilip asagilanan Çin halki, hakli olarak, yabancilardan çalinacak hiç bir sey için pek merhamet göstermez.
BÖLÜM 10
ÇIN-AMERIKAN EKONOMISI
Çin’in dünya çapinda etkisini hissetmek için insanlarin Çin mali DVD oynaticilar veya bir Isviçre markasi saatin orjinalinden zor ayirdedilen taklitlerini kullaniyor olmasi yeterlidir. Hele islerini Çin rekabeti yüzünden kaybetmis olanlar için Çin’in varligi çok daha farkedilir durumdadir. Oysa genel çerçeveye bakildiginda Çin, Amerika dahil dünyanin tüm bölgelerinde her alanda kendini gösterir. Çin disinda her yerde kapanan imalathaneler, çöken ulusal sektörler, Çin talebinin artmasiyla yükselen petrol fiyatlari, korsan piyasanin ötesinde, aslolan Amerikan hatta dünya ekonomisinin Çin’e ayrilmaz sekilde bagimli hale gelmesidir. Bunun nedenleri açiklanirken soyut ögeler kullanilsa bile iyice kavrandiginda cebinizdeki bozuk para kadar somut bir gerçege dönüsür.
Perakende satis yapan herhangi bir magazada fiyat etiketleri kontrol edildiginde, Çin mallarinin tüketiciye tasarruf sagladigi açiktir. 2004 yilinda Çin’den Amerika’ya yapilan 170 milyar dolarlik ticaret hacmine göre, Çin mallari Amerikali tüketicilere yaklasik 150 milyar dolar kadar tasarruf ettirmistir. Arastirmayi yapan Amerikan hükümetinin Çin Politikasindan sorumlu ekonomist Hufbauer, Çin fiyatlarinin tüm dünyada fiyatlarin düsmesine neden oldugunu söylemektedir. Daha önceleri baska ülkelerden ithal edilen mallar, simdi çok daha ucuza Çin’den getirilmektedir ve böylece daha ucuza Amerikan iç piyasasina sunulabilmektedir. Çin’in tüketiciye sagladigi tasarruf, nerdeyse Amerikan hükümetinin uygulamaya koydugu vergi indirimleri ve yasal düzenlemeler kadar etkilidir. Isin ilginç yani, ucuz Çin mallarinin sagladigi tasarrufa en çok ihtiyaci olanlar arasinda Çin rekabeti yüzünden isini kaybetmis insanlar gelir.
Geçmiste hammadde tutarindaki artis dogrudan fiyatlara dolayisiyla tüketiciye yansitilirken, Çin rekabeti sayesinde bu dinamik degismistir. Çin imalatçilarinin fiyatlari asagi çeken baskisi, hammaddenin pahalilastigsu günlerde bile etkisini sürdürmektedir. Çin’deki ekonomik patlama 2003- 2004 arasinda çelik, bakir, alüminyum, nikel, plastik gibi neredeyse her çesit endüstriyel maddenin fiyatini yükseltirken otomobil fiyatlarinda düsüse neden olmustur. Bunun en önemli nedeni Çin’in ürettigi ucuz araba parçalaridir. 2003’te pamuk son yedi yildir en yüksek fiyata ulastigi halde, Amerikan magazalarinda satilan konfeksiyon ürünlerinin fiyatlarinda düsüs görüldü. Aslinda 1998-2004 yillari arasinda Amerika’da Çin’den ithal edilen her çesit mal, düsük fiyatlarla piyasaya sunulmustur. Kisisel bilgisayar fiyatlari %28; televizyon %12, kamera ve oyuncak fiyatlari %8’lik düsüs gösterdi, ayrica elektronik, konfeksiyon, ayakkabi ve sofra takimlarinin fiyatlari da inanilmaz derecede ucuzladi. Fiyatlardaki bu düsüsün yaninda, ayni dönemde ABD’de hayat pahaliliginin %16 oraninda arttigini belirtmek gerekir. Bu nedenle Çin’in piyasa fiyatlarini düsürmesi Amerikan tüketicisi tarafindan memnuniyetle karsilanmistir.
Amerika’nin ithalat yaptigi ülkelerin basinda yüksek gelirli ülkeler geldiginden, Çin gelecekte de Amerikan tüketicisine uygun fiyatlar sunmaya devam edecektir. Ancak Amerika, düsük gelirli 58 ülkeden mal almayi sürdürmektedir. Haiti, Kongo, Nepal gibi sorunlu bölgelerin yaninda Hindistan ve Endonezya gibi ticari umut vaat eden ülkelerden de ithalat yapmaktadir. Tüm bu ülkelerde çalisanlar, ortalama bir Amerikalinin kazandiginin yirmide birini veya daha azini kazanir. Bahsedilen düsük gelirli ülkeler bir yana, Amerika ve dünya ticaretinde Çin basroldedir. Gidisata bakilirsa, 2011’e geldigimizde, basta Çin olmak üzere ihracat yapan düsük gelirli ülkeler, Amerikanin ithal ettigi her seyin %24’ünü üretiyor olacaktir.
Çinmallari genellikle mümkün olan en ucuz fiyattan satilir, ancak istisnalara rastlanir. Fiyati belirleyen satilan malin ne olduguna ve söz konusu endüstrinin devlet korumasi için yaptigi lobi faaliyetlerinin basarisina baglidir. Sektörler kendi çikarlarinin pesinde kosarken, korunmaya en çok ihtiyaci olan tüketicinin çikarlari gözardi edilir. Örnegin, Amerikan iç giyim endüstrisini milyonlarca dolarlik kayiptan kurtarmak için Bush yönetiminin 2003’te Çin ürünlerine koydugu kota nedeniyle Amerikan firmalarinin zarari önlenmesine ragmen tüketicinin faturasi kabarmistir.
Para Hakkinda
Çin’le ekonomik iliskiye girmekten kaçinmak, yatirimcilar için Amerikan veya Japon ekonomisinden uzak durmak kadar imkansizdir. Bunun temel nedeni, Çin para biriminin hala Amerikan dolarina siki sikiya bagli olmasidir. Çin hükümeti zaman içinde para birimini serbest pazar degerine daha yakin hale getirecegini iddia eder ancak bunu bilinçli sekilde gayet agirdan alir. Daha degerli bir “yuan” Çin ekonomisinde büyük sorunlar yaratir. Etkileneceklerin basinda çogunlukla fakir, ürünleri göreceli pahali, altyapisi yetersiz olan çiftçiler gelir. Çin para biriminin degerlenmesi halinde Çin piyasasindaki ithal ürünlerin Çin’de üretilenlerden daha ucuz fiyatlara satilmasina neden olabilir. Bu durum Çin çiftçisini zenginlestirmek isteyen devlet politikalarina ters düser.
Kendi parasinin degerini dolara sabitlemek için hükümet, Çin’deki tüm döviz islemlerini resmi kurdan ve sadece devlet kontrolündeki bankalar araciligiyla yapilmasina izin verir. Çin’deki dolarin neredeyse tamami merkez bankasinda saklanir. Ihracat yapan Çin sirketlerinin kazançlari ve yabanci yatirimcilarin paralari devletin hesaplarinda birikir. 2005 yili sonunda Çin’in döviz rezervleri 794 milyar dolara ulasarak rekor kirmistir. Bu rakam Çin’in GSYIH’sinin üçte birine esdegerdir. Bir örnek vermek gerekirse Çin’in döviz rezervleri dünyanin 15. büyük ekonomisi olan Brezilya’da 2005 yilinda alinip satilan her seye esittir. Para biriminin kontrolünü elinde tutmak için Çin, dolarlari devlet bankalarina satmalari için insanlarina daha iyi kurdan alim garantisi verir.
Bir süre öncesine kadar hiçbir ulus veya endüstri Çin’in uyguladigi bu sistemden sikayetçi degildi. Isin basinda Çin ekonomisinin boyutlari tehdit unsuru olusturmuyordu. 1990’li yillarda yasanan Asya Krizi yüzünden Kore, Endonezya ve Tayland para birimleri dibe vurmusken Çin, para biriminin devalüasyonuna izin vermek yerine dolara bagli kalmayi seçti. Böylece diger ülkelerin toparlanmasi yillar sürerken Çin ilerlemesini sürdürdü. Dolara bagli yuan, ihracat anlaminda diger ülkelere essiz firsatlar verirken ülkeyi döndüren güç olan yabanci sermayeyi çekmeyi basardi.
Simdilerde olayin boyutlarini idrak eden dünya ekonomilerine göre Çin, yuani fazlasiyla degersiz göstermektedir. ABD’deki Uluslararasi Ekonomi Enstitüsü, yuanin, gerçek degerinin %15-25 altinda islem gördügünü hesaplamistir. Uygulamanin adaletsizligini savunanlarin basinda Amerikan imalat sektörü gelir. Sikayetler üzerine harekete geçen bazi Amerikali avukatlar IMF kurallarini temel alarak Çin’in yaptigi kur düzenlemelerinin yasal olmadigini beyan etmistir. Suçlamalarin blöf oldugu kanisi yaygindir. Hiç kimse uluslararasi bir mahkemenin Çin’in uyguladigi para politikalarini yargilayabilecegine inanmaz. Çin’in yasadisi bir is yapip yapmadigi IMF kurallarini okuyanin yorumuna kalmistir.
Isin pratigine bakacak olursak, Çin’in politikalarinin yasal olup olmadiginin bir önemi yoktur, çünkü Amerika dahil hiçbir ülke, Çin gibi bir güce, ekonomi politikalarini degistirmesini dayatamaz. Durumdan rahatsizliklarini birebir iletmek isteyen G7 ülkeleri Çin’le Ekim 2004’te toplanmistir. Her zaman oldugu gibi Çin, degismeye söz vermis ancak bunu ne zaman ve nasil yapacagini beyan etmemistir. Dahasi, Çin yetkilileri, kendi çikarlari ve dolayisiyla digerlerinin çikarlari dogrultusunda politikalar benimseyip uygulayacaklari konusundaki kararliliklarini dile getirmislerdir. Çin Merkez Bankasi Baskani Li, konu hakkinda yaptigi açiklamada; “Çin’i degisime zorlamak ABD’ye zarar verir. Altin yumurtlayan tavuk kesilmez” yorumunu yapmistir.
Halkini fakirlikten kurtarmak için Çin’in gelismesi gerekmektedir. Bunu basarmak, halkina ucuz fiyatlarla mal temin edebilen bir para birimine baglidir. Çinli yöneticiler zamansiz bir degisimin Çin ekonomisine zarar vereceginin, hatta tüm dünyanin ekonomilerine olumsuz etkisi olacaginin farkindadir. Bu yüzden Çin’in ekonomik sistemini degistirmesi ani ve radikal bir biçimde olmayacaktir.
Dolar Sersemligi
Dünya üzerinde düsük yuana sirtini yaslayan yalnizca Çin degildir. Jeopolitik ve ekonomik nedenlerden dolayi Amerika’nin ve dolayisiyla dünyanin geri kalaninin Çin para birimine bagimliligi giderek artmaktadir. Bu karmasik durum, Çin’in para birimini istedigi degerde tutabilmek için uyguladigi politikalarin boyutu ve tarziyla ilgilidir. Uluslararasi para piyasalarinda, ülkelerin para birimleri temsil ettikleri ekonomilerin inis çikislarina göre temellendirilir.
Örnegin; dünya çapinda Norveç yapimi kazaklara talep birdenbire artsa, Norveç kronunun degeri de ayni oranda artar. En azindan teoride böyledir. Amerikalilara göre, dünya çapinda Çin ürünlerine olan talep Çinlilerin diger ülke ürünlerine olan talebinden kat kat fazladir. Ancak daha önce bahsettigimiz gibi, gerçekler farklidir. Çin’in ithalati ihracatina hemen hemen esittir. Öyleyse Çin para biriminin taleple dogru orantili olarak deger kazanmasi için fazla neden yoktur. Kaideyi bozan ise Çin’in Amerikan dolari rezervinin büyüklügüne neden olan ülkeye giren yabanci para akisidir. Eger Çin bütün dolarlarini harcasaydi, piyasa dolar doygunluguna ulasir ve dolarin degeri hizla düserdi. Ancak hesabini iyi yapan Çin, elindeki dolarlari satarak dolarin degerini düsürecegine parasini ABD tahvillerine yatirarak aslinda Amerika’ya borç vermektedir. Isin asli oldukça karmasiktir.
Çin o kadar çok tahvil satin almaktadir ki, sadece Amerikan para biriminin degerini arttirmakla kalmayip Amerikanin genel borcunu da yükseltmektedir. Çin, yüksek miktarda Amerikan hazine bonolari ve diger kamu ve özel borçlanma kagitlarina yatirim yaparak ayni zamanda, Amerikan faiz oranlarinin düsmesine neden olur.
Çin yatirimlari, devlet tahvilleri ile sinirli kalmayip degerli ABD sirketlerinin hisselerini de kapsar hale gelmistir. Isin ilginç yani, alinan hisselerin çogunun Çin’de servet kazanan ABD sirketlerine ait olmasidir. Böylelikle Çin, Çin’de kar yapan Amerikan sirketleri üzerinden dolayli sekilde kazanç elde eder. Çin, ABD’ye borç vermeye devam ettikçe Amerikan vatandasi daha düsük faizlerle borçlanabilmekte ve bu, faiz oranlarinin Çin dahil, dünya çapinda düsük olmasini saglamaktadir. ABD faiz oranlari Çin bankalarinin nasil borçlandigini belirler. Bunun neden oldugu düsük yerel faiz oranlari ülkenin sinai gelisimini hizli ve kontrolsüz hale getirmekte, el atilan her sektörde üretim fazlasi yaratmaktadir. Iste tüm bunlar dolara baglanmis yuanin dünya üzerindeki dalgali etkileridir.
Altin Yumurtalar
Bu sayede ABD ve Çin birbirine giderek bagimli hale gelmistir. Çin, ihracat ve istihdami sürdürebilmek için, degeri düsük bir para birimine ihtiyaç duyar. Ancak degeri düsük bir yuan, Çin halkini dünya pazarlarindan mal alirken kayiplara ugratmaktadir. Benzer sekilde, bankada yatan parasi, getirisi az Amerikan devlet tahvillerine aktarilan Çinli yatirimcilar, getiri olasiligi kat kat fazla ancak riski yüksek olan Çin ekonomisinin kazançlarindan mahrum birakilir. Bu kapsamda bakarsak, Amerikalilardan ortalama 14 kat az kazanan Çinliler, Amerikan vatandasinin bitmek bilmez alis-veris çilginligini sübvanse etmektedir.
Çin bu oyunda yanliz degildir. Japonya basta olmak üzere, dünyanin önde gelen ekonomileri ABD’ye borç vermekte ancak yine de ABD’nin 2.2 trilyon dolarlik dis borcunun yaklasik %25’ini Çinliler karsilamaktadir. Mevcut ABD ekonomisi borç içindedir. 2004 yili rakamlarina göre devlet borcu 7.5 trilyon dolar ve Amerika’nin kollektif borcu 9.5 trilyon dolarla tüm zamanlarin en yüksek degeridir. Amerikalilar, düsük faiz oranlarindan faydalanarak borçlarini kapatmak yerine, bu ortami daha çok harcamak için bir bahane olarak kabul etmis gibi görünmektedir. Çin ise simdilik bu hovardaligi finanse etmeyi tercih eder.
Dogal olarak, yatirim yapilabilecek ABD tahvilinin bir sinir vardir. Çin’in çaldigi ikinci kapi AB’dir. Euro, dolar ve dolayisiyla yuana karsi sabitlenmis olmadigindan Euro tahvillerine yatirim yapmak, Euro’ya, ABD ve Çin para birimleri karsisinda deger kazandirir. Tüketiciler için bu durum, Çin mallarinin Avrupalilar için daha ucuz olmasina, Avrupa sirketlerinin ise Çin rekabetine daha rahat karsi koymasina imkan tanir. Ancak Çin, basta Almanya olmak üzere Avrupa’nin uzmanlasmis sirketleri için giderek daha ciddi bir tehlike haline gelmektedir.
Yuan bir gün deger kazanacak mi?
ABD ve Çin arasindaki bu bagimliligin saglikli bir sekilde sürmesi neredeyse imkansizdir. ABD’nin sonsuza kadar büyük borçlar altina girip daha yüksek ticaret açiklari vermeye devam etmesine olanak yoktur. Clinton hükümetinin ekonomi danismanlarindan J. Frenkel’e göre “Bir zamanlar ev sahibi olan Amerikalilar, hayat tarzlari nedeniyle artik kiraci konumuna gelmistir. Kiraci konumunda olanlar dikkatli yasamak durumundadir.” Frenkel, Asyali yatirimcilarin pazardan çekilmesiyle Amerikan halkinin yüksek faiz oranlariyla karsilasacagini ve ekonomik ortamin hizla inise geçecegini öngörmektedir: “Benzer süreçlerden geçen ülkelerde insanlar panige kapilmistir. Böyle bir denklemin Amerika’nin politik varligini kesinlikle zedeleyecegini söylemek güç ancak böyle bir ihtimal mevcut”.
ABD, ulusal zenginligini tüketime ve verimsiz devlet harcamalarina akittigi sürece, ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinin kalici olmasina neden olacak, ülkeyi kaçinilmaz bir çöküse sürükleyecektir. Bu en kötü senaryodur. Arjantin ve Brezilya örneklerinde oldugu gibi bu hatalar büyük ülkeleri çökme noktasina getirmekte, ekonomilerini tekrar ayaklandirmaya yardimci olacak aygitlardan yoksun birakmaktadir. Ve yine, Çin ve ABD’nin zengin bir gelecek için seçtigi yol, iki ülkeyi de büyük riskler altina sokmaktadir. Mallarini satin alacak bir ABD’den yoksun Çin, gelisimini sürekli kilamaz; Çinlilerden borç alamayan bir Amerika harcama yapamaz. Baska ülkeleri besleyen Çin-ABD ikilisinin çöküsü ise tüm dünyayi etkileyebilir.
Elbette en kötü senaryo gerçeklesmek zorunda degil. Çin’in serbest bir para piyasasina geçisi kademeli olabilir. Diger yandan, daha degersiz bir dolar, Amerikan insanina tasarrufu ve disiplinli devlet bütçeleri uygulamalarinin önemini hatirlatabilir.
BÖLÜM 11
ÇIN ASRI
Dünya ve özellikle Amerika, Çin’de olan bitenden gerçekte ne kadar haberdardir? Yüzeysel olarak bakarsak her sey açik görünmektedir. Ancak, her gün duydugumuz haberler gerçek oldugu kadar hayali bir Çin’i resmetmeye devam eder. Çin’in nasil degistigini gerçekten iyi özümsemek için hepimizin hayret uyandiran basari hikayelerinden ötesini görmemiz gerekir. Bunu söylemek kolay olsa bile olayin aslini görmenin önündeki engeller nicedir. Bir yandan Çin’in devlet kontrolündeki haber kaynaklari, diger yandan savas ve iç politikayla mesgul dünya ülkeleri olayin kapsamli sekilde idrak edilmesine engel olmaktadir. Dahasi Çin’de olan bitenlerle en çok ilgilenmesi gereken 18-34 yas arasi egitimli nüfus konuya ilgisizdir. Endise verici diger bir konu ise, gelismis toplumlarin Çin’in yarattigi köklü degisikliklere karsi aldiklari önlemler hakkinda konusmaktan kaçinmalaridir.
Aslinda sorulmasi gereken ilk soru istihdamin gelecegi hakkindadir. Amerika’daki tüm gazeteler tasinan ve kapanan isyeri ilanlariyla dolup tasar fakat ABD hükümeti ucuz is gücüne kaptirilan is kayiplariyla ilgili resmi istatistik bulundurmaz. Güvenilir veriler, bu göç egiliminin daha iyi anlasilmasina yardimci olabilir. Verilerdeki eksiklikleri kapatmak isteyen ABD-Çin Ekonomik ve Güvenlik Arastirma Komisyonu, yetersiz kalmakla birlikte 2004 yilinin ilk çeyregini kapsayan bir sayim tamamlamistir.
Buna göre ABD, Avrupa, Güney Amerika ve Asya ülkelerinden Çin’e tasinan sirketlerde, 3 sene öncesine göre büyük bir artis vardir. Ortaya çikan baska bir gerçek ise üretimini Çin’e tasimayi planlayan Amerikali sirketlerin, eszamanli olarak üretimini ucuz isgücü sunan baska ülkelere de tasidigidir. Bunun nedeni ucuz isgücü saglayan diger ülkelerin, Çin rekabetiyle basa çikmak için fiyatlarini düsürmesi sayesinde Amerikan sirketleri için cazip hale gelmeleridir. Arastirma ayrica Çin’e tasinan ABD sirketlerinin profilinde degisiklikler kaydetmistir. 2004 yilinda tasinan sirketler genellikle köklü, büyük, halka açik ve karliligi yüksektir. Bu egilimden en çok zarar görenlerin sendikalara üye isçileri olan sektörler oldugunu tahmin etmek zor degildir. Sendikal haklarini talep etmeyen bir isgücünü yegleyen yöneticiler için, Çin fazlasiyla çekicidir. ABD’de bu sektörlerdeki istihdam azalirken bir yandan sendikalarin kendileri de güçsüzlesmektedir. Isçinin hakkini devlet ve sirketler nezdinde arayan bu örgütlerin zayiflamasi, isçi haklarini sinirlayacagi gibi sirketlerin de Çin’e tasinma hizini arttiracaktir.
ABD’de kurulan Rekabet Konseyi baskani D. Wince-Smith’e göre, ABD’nin ulusal güvenligini ve gelisimini devam ettirecek tek yöntem sürdürülebilir yenilikçiliktir. Smith yenilikçiligin, rekabet kabiliyetini ve ekonomik büyümenin temelini olusturan üretimi körükleyecegi görüsündedir. Ancak bu noktada unutulmamasi gereken sey, yenilikçiligin izole olmus küçük gruplar tarafindan degil, sektör hakkinda güncel bilgi ve deneyim temin eden bir çevrede ortaya çiktigidir. Çin böyle bir ortam sunabildigi için yenilikler yaratabilmektedir. Amerika’nin yenilikçi ekonomik bir güç olarak var olabilmesi için “eksiksiz ekonomi” olmasi gerekir. Bunun için, girisimci Amerikalilar uzak diyarlarda zenginlik aramadan önce, Amerikan is dünyasinin yok olmanin esigindeki dinamik iletisim agini onarmaya vakit ayirmalidir.
Iletisim ve Egitim
Yapilacaklar bununla sinirli degildir. Amerikan halki yabanci dil ögrenmeye daha hevesli olmalidir. Çin, Ingilizce ögrenmenin önemini çok iyi kavramistir. Bu altyapi Çin’in daha etkin iletisim kurmasina, bilim ve teknoloji alanlarinda ilerlemesine ve daha önce el atamadiklari sektörlere girismesine yardimci olmaktadir. Ayrica, Çin’in sekillendirdigi bir dünyada rekabeti sürdürmek isteyen bir Amerika’nin egitim sistemini acilen gözden geçirmesi gerekir. Emlak  vergilerinin yükselmesini istemeyen toprak zenginleri, ABD okullarina yapilan yatirimin önünü kesmektedir. Bu yüzden okullar bakimsiz kalmakta, yetenekli ögretmenler geçim sikintisi nedeniyle baska islere geçmekte, kalifiye olmayan ögretmenler ise alinmakta ve sonuçta egitim seviyesi yetersiz ögrenciler mezun olmaktadir. Temel egitim daima bir öncelik olarak kalmalidir ve bu sadece bilinçli bir halkin baskisiyla gerçeklesebilir. Öte yandan yüksek ögrenim kurumlari da gerilemektedir. Bir zamanlar dünyanin en zeki insanlari için bir miknatis olan ABD üniversiteleri çekiciliklerini yitirmektedir. 11 Eylül olaylarini takip eden süreçte basta vize ve güvenlik sorunlari baska ülke üniversitelerinin pazar paylarini büyütmesine yardimci olmustur.
sük maliyetli ve yetenekli isgücüne sahip Çin’le rekabet edebilmek her is kolunu teknolojik anlamda gelismis hale getirmeyi zorunlu kilar. Bu talep Amerikan çiftçisini bile bilgi ekonomisinin bir parçasina dönüstürmüstür. Siradan bir çiftçi güne bilgisayarindan borsa tahil fiyatlarini, 5 günlük hava raporunu inceleyerek baslayabilir. GPS ekipmani ile donatilmis son model biçerdöverine koordinatlari girerek tarlada zaman kaybetmek yerine bir sonraki sene ekecegi hibrit tohumlari satin almaya gidebilir. Bu verimlilik sayesinde Amerika’nin fasulye ve misir fiyatlari, Çin pazarinda, Çinli çiftçilerin ürettiginden daha ucuz olabilmektedir. Sadece çiftçiler degil, perakende ve hizmet sektörü çalisanlari da karmasik ekipmanlar kullanmak, veritabanlari idare etmek ve yeni teknolojileri daima takip etmek durumundadir.
Amerikan isgücünün tamaminin yüksek teknoloji sektörünün parçasi olmasi mümkün degildir. Ancak egitim sistemi mümkün olan en fazla yüksek teknoloji çalisani mezun etmeye yogunlasabilir. Ne yazik ki günümüzde bu tarzda ulusal bir irade yoktur. Tarih tekerrür ettiginden, böyle bir iradenin ancak bir kriz ortaminda ortaya çikmasi muhtemeldir.
Peki Amerika rekabet krizinden ne kadar uzaktir? Sonuçta Çin, dünyayi sarsacak bir teknoloji ürünü gelistirmedikçe gelismis ekonomiler mertebesine ulasmis kabul edilmeyecektir. Ancak Çin elbette böyle bir ürün gelistirecek ve bu tek bir sektörle sinirli kalmayacaktir. Bu degisken ortamda ülkelerin bel bagladigi ekonomiler bir gecede buharlasabilir haldedir. Ar-Ge’ye gerektigi kadar ödenek bulamayan beyinler birer birer Çin’e transfer olmaktadir. Örnegin süper-bilgisayar gelistirmeye yogunlasan Çin, 2005’te biyonik islemcilerle ilgili fikir haklarinin tek sahibi konumuna gelmistir. Çin’in bu sekilde benimsedigi sektörler arttikça dünyanin en kalabalik ülkesinin elde edemeyecegi herhangi bir ürün veya bilgi kalmayacaktir. Amerika bu rekabetten sag çikmak için her anlamda gayret göstermeli ve kendini gerçekten yeni bir yere dönüstürmelidir.
Zoraki Bir Gülümseme
Akla gelen baska bir soru, Amerika’nin daha önce yüzlesmedigi güçte bir rakibe nasil ayak uyduracagidir. Bilginin, yetenegin ve paranin yer degistirmesi devinimin bir parçasi mi? Amerika’nin olan bitenleri engelleyecek gücü var mi?
Çin’in, acilen Amerika politik gündemindeki ciddi konular arasina alinmasi zorunludur. Seçim zamani uyguladigi bir kaç kota haricinde Amerikan yönetimi Çin’in yükselisini, serbest pazar rüyasinin gerçeklesmesi olarak kabul etmis gibi görünmektedir. Diger yandan, tüm gözler sözde Dogu-Bati medeniyetleri çatismasina çevrilmisken uzun vadede dünyanin gidisatini en fazla degistirecek unsurun Çin olacagi unutulmaktadir.
Çin Komünist Partisinin belki de en büyük basarisi halkini belirsizlikle degil optimizm ile yönetmeye basarili bir geçis yapmis olmasidir. Ülkedeki fakirlik hala inanilmaz boyutlarda olsa da optimizmin ne kadar önemli bir güç oldugu anlasilmistir. Halka asilanan iyimserligin temel kaynagi ise devlet kontrolündeki medyadan baskasi degildir. Gazete sayfalari “iyi insanlar hakkinda basari hikayeleri” ile dolmaya devam etmektedir. Çin’deki olumlu ortami dünyaya aktarmak ise ülkede yatirim yapmis yabanci sirket yöneticilerine kalmaktadir. Geldikleri ülkenin devlet yönetimlerini düsmanmisçasina elestiren yöneticiler, Çin hükümetine karsi ayri telden çalmaktadir. Çin hükümetini memnun etmeye hevesli bu insanlar, söylemleriyle bir bakima Çin Propaganda Bakanliginin gayri-resmi çalisanlari gibi hareket eder.
Çin’de yasayan bir Batiliya; insan haklari, Tibet, inanç kisitlamalari, sansür, aile planlamasi, tek partili sistem ve bunun gibi önemli baska konular hakkinda görüslerini sordugunuzda, Çin hükümetinin görüslerini ezberlemisçesine konusmasi hayret vericidir. Bu insanlar, Çin’de güvende olduklarini, Çin’in bas düsmaninin reformun getirecegi kaos oldugunu, hükümetin fakirlikle etkin bir sekilde mücadele ettigini ve hatta belki Amerika’nin savas gibi baska sorunlari oldugunu söyleyecektir. Çin’de sürekli yasayan Alman haber muhabirlerinden biri:
“Üstünüzdeki etkisi inanilmaz. Bir gazeteci olmama ragmen kendimi verilen mesajin etkisinde buluyorum ve bunu ancak ülkeden disari çiktigimda fark edebiliyorum. Çinlileri alkislamak gerek, akil oyunlarinda üstlerine yok” demektedir.
Elbette bu olumlu konusmalarin hepsi içten degildir ancak Çin’de varliklarini sürdürebilmeleri için sarttir. Çin ile is yapan hiç kimse Çin yönetimiyle; ticaret sinirlamalari, dövizin degeri, hükümetin Çinli sirketlere tek tarafli yaklasimi, telif ve fikir haklari gibi konularda rahatça konusamaz. Hele çevre kirliligi, insan haklari inanç özgürlügü gibi konulari agzina alanlarin basina gelmeyen kalmaz. Çin hükümeti, ülkelerinde is yapan herkesten kosulsuz destek beklemektedir.
Yeni Dünyanin Kutuplari
Çin’i bu kadar güçlü yapanin günümüz Amerika’sinin dünyadaki durusu oldugunu unutmamak gerekir. Pekin’i ardi ardina ziyaret eden dünya liderleri, sadece milyarlarca dolarlik ticaret anlasmalari yapmakla kalmaz ayni zamanda güç dengelerini konusmaya gelir. Burada sadece kendi güçlerini degil, ayni zamanda Amerika’ya karsi olan güçlerini de tartisirlar. Dünyanin Çin’e karsi dile getirdigi tüm ciddi sikayetlere karsin herkes, sadece bu ülkenin Amerika’nin ekonomik ve politik agirligini sarsacak güçte oldugunun farkindadir. Örnegin Fransiz baskani Chirac, 2004’te beraberindeki diplomat ve isadami ordusuyla yaptigi Çin çikarmasinda nükleer santraller, Airbus uçaklari ve askeri donanimi kapsayan 4 milyar dolarlik siparis almis olsa da gezinin bir de politik unsuru vardi. Iki ülke baskaninin hazir bulundugu tarihi bir anlasmayla Fransiz Atomik Enerji Komisyonu, Çin Bilim ve Teknoloji Bakanligi ile nükleer enerji teknolojisindeki engin deneyimini paylasmaya karar vermistir. Ayni anlasma çerçevesinde, her türlü bilgisayar donanimi ile uyumlu Linux Isletim sisteminin gelistirilmesi ve yayginlastirilmasi bulunur, ve bu Microsoft’un tahtini sallama potansiyeline sahiptir. International Herald Tribune gazetesi yazari Cabestan’a göre: “Fransa Amerika’ya kasi Çin kartini oynamaktan hoslaniyor. Chirac çok kutuplu bir dünyaya inaniyor ve ekonomi bunu basarmanin en önemli parçasi.”
Sadece Fransa degil, diger Avrupa ülkeleri de Çin kartini oynamaktadir. G.Washington Universitesi’nden D. Shambaugh, Avrupa-Çin iliskilerinin çok boyutlulugunu takdir etmekte ve iliskinin küresel öneminin dünyada yeni eksenler yarattigina inanmaktadir: Iki taraf arasindaki ticaret hacmi 2003’te %25 ve 2004’te %40 artarak 200 milyar dolara ulasmistir. AB, 2004 yilina kadar Çin’e 40 milyar dolar yatirmis ve bir 30 milyar dolar daha yatirma vaadinde bulunmustur. Çin’de su anda AB sermayesi ve bilgisiyle islemekte olan 18.000 sirket bulunmakta.”
Jeopolitik açidan bakarsak, (ABD’ye ek olarak) Fransa ve Ingiltere Çin ile ortak askeri tatbikatlar yapmaktadir. AB üyesi ülke baskanlarinin tamami uluslararasi arenada Çin’e askeri mallarin satisini engelleyen ambargoyu kaldirmaya ugrasmaktadir. Shambaugh’un altini çizdigi baska bir konuysa Çin devlet adamlarinin Avrupa’daki sosyal demokrat partilerle girdigi sayisiz temaslardir. “Bu temaslar Çin bürokratlarinin politik evrim ve reform hakkinda ögrenecegi çok sey olduguna isaret ediyor olabilir”.
Peki, Çin’in Avrupa’yla olan iliskisi ABD ile iliskisinden daha mi rahat olacak? Cevap muhtemelen evettir. Avrupa “tek bir Çin” politikasinin arkasinda durdugundan, Çin-Tayvan sorunuyla iliskilendirilmemistir. Ayrica AB ülkelerinin Asya’daki stratejik çikarlari fazla degildir. Öte yandan ABD’nin Asya ve Pasifik bölgelerde hatiri sayilir bir askeri varligi vardir ve pazarliga açik olmayan iddialari bulunmaktadir. Daha da önemlisi, Çin ve pek çok AB ülkesinin ABD’ye karsi besledigi güvenin gün geçtikçe azalmasidir. Almanya, Fransa ve diger pek çok AB ülkesinde ortak görüs, Çin’in dünya stabilitesini korumada, saldirgan ABD’den daha etkin oldugudur. Shambaugh’a göre Fransa ve Çin, ABD’yi sürekli olarak BM gibi uluslararasi kuruluslar nezdinde sikistirmaktadir. Olusan bu çok kutuplu dünya düzenini hemen destekleyenlere Almanya, Ispanya ve Iskandinav ülkeleri de eklenmistir.
Amerika’nin Irak’ta sürdürdügü savas dogru olsun olmasin artik pek çok Avrupa ülkesi Amerika’ya karsi çekimser yaklasmaktadir. II. Dünya Savasinin ardindan ABD duragan politikasini devam ettirmis ve Sovyet cephesine karsi Avrupa’nin karsisinda durmustur. Beklentiler ABD’nin bu yaklasimini sürdürecegi yönünde olmustur. Ancak kamuoyu, ABD’nin özgürlüge giden yolu asker, bomba, silah ve tanklarla açtigini gördükçe fikrini degistirmistir. Amerikan politikasi sürekliligini kaybetmistir. Çin ve yeni ortagi Avrupa kendi iliskilerinin yarattigi ekseni, Amerika’nin istikrarsizligina karsi alternatif bir plan olarak görmektedir.
Amerika’nin üstünlügünü sona erdirmek için Çin’e oynayan Avrupa’nin görmesi gereken, bu isin sonunda ABD’nin olusturdugu tehlikeleri daha güçlü ve zengin bir Çin’in de rahatlikla yaratabilecegidir. Chicago Universitesi’nden siyaset bilimci J. Mearsheimer ‘da son kitabinda Avrupa’nin Çin’e yaklasimindan dogabilecek sorunlardan bahseder. Mearsheimer’a göre büyük ülkeler güçlerini askeri üstünlükle kanitlama egilimindedir. Çin’in ABD’yi tehdit edecek askeri güce ulasmasina daha çok vardir ancak yapilan yatirimlar Çin ordusunu, her gün daha zengin, iyi donanimli, teknolojik olarak gelismis hale getirmekte ve bu da Çin’e, baska ülkelerle yaptigi stratejik görüsmelere yeni bir boyut eklemektedir. Amerika’nin Kuzeydogu Asya’da bulundurdugu askeri güç, birbirine düsman ülkelerin yillarca sicak çatismaya girmesine engel olmayi basardi. Fakat Çin gelistikçe ve Avrupa yeni bir eksen haline geldikçe bölge barisini korumak giderek zorlasabilir.
Çin’in sadece Avrupa ile degil diger Asya ülkeleriyle iliskilerine de bakmak gerekir. Çin, tansiyonu yüksek bir geçmise sahip bölgedeki varligini “barisçil gelisme”ye olan inancini sik sik yineleyerek arttirmak hedefindedir. 2003 yilinda ASEAN (Güneydogu Asya Ülkeleri Birligi)’ne üye olan Çin, iyi niyetini göstermek için tartismali bölgelerde askeri yiginak yapmayi engelleyecek süreçlere destek verecegini söylemistir. Ayni anlasma dahilinde diger ASEAN ülkeleriyle ortak askeri tatbikat yapmayi kabul etmistir. Yapilan anlasmalar umut verse de Çin’in bunlari kabul etmesindeki amacin belirsizligi endise yaratmaktadir. Son olarak
2004 yilinda hükümet Çinli sirketlere, Dogu Çin Denizinin Japonlarin kendine ait gördügü bir bölgede dogal gaz arama izni vermistir. Bu hakki iddia ettikten hemen sonra Çin, olayi politik bir tartismaya çevirerek Japon askeri ve siyasi gücünü sinama yolunu seçmistir.
Çin’in bölge ekonomisini ayakta tuttugunu da unutmamak gerek. Eger Çin bu kadar tüketmeseydi Asya pazarinin ticari hacmi bugün bulundugu noktada olamazdi. Çin’e sayisiz is kaptiran ASEAN ülkeleri yine de Çin’le müzakere yolunu seçmistir. Avrupa’yla oldugu gibi Asya ülkeleriyle gelistirilen iliskiler Asya’daki ABD gücünün azalmasina neden olabilir. Zaten Çin’in bu siyasi gereçleri kullanarak hedefledigi amaçlardan biri de budur. Böyle bir seyin gerçeklesmesine daha zaman vardir. Sonuçta Amerika’nin bölge genelinde önemli varligi sürmekte ve buradaki ülkelerle sürekli yeni anlasmalar yapilmaktadir. Yine de Asya’da, Çin ile ABD arasindaki güç oyunu küçük adimlarla da olsa kesinlikle baslamistir.
Agresif Egilimler
Daha önce de bahsedildigi gibi, Çin’de milliyetçilik yükselistedir. Devlet propagandasi adeta ileride ortaya sürülecek iddialara zemin hazirlar tarzdadir ve siklikla diplomatik anlamda gerginliklere neden olmaktadir.
Tayvan meselesinde, Çin’i kasip kavuran ekonomik büyüme ve adim attigi küresel arena, geçmisten gelen birlesme hirsini az da olsa yavaslatmistir. Ancak Çin bir yandan, kazandigi ekonomik güçle politik durusuna taraftar toplarken diger yandan askeri anlamda elde ettigi gelisimle Tayvan adasina bir o kadar daha yaklasmistir. Çin hükümeti, gerek görürse Tayvan’a saldirma hakkini sakli tuttugunu defalarca çok net bir sekilde ifade etmistir. ABD Savunma Bakanliginin 2004 yilinda Çin askeri gücünü degerlendirmek için yaptigi arastirma, Tayvan üzerinde artan baskinin Çin’in isterse adayi ele geçirebilecegine olan inancinin arttigini gösterir.
Daha zengin bir Çin’in daha yaptirimci olmasini beklemek için daha pratik nedenler vardir. Çin, madencilik ve petrol konularinda faaliyet gösteren küresel bir organizasyon agi olusturmaktadir. Bu degerli mallarin seyahat ettigi rotalari koruma altina alma istegi kaçinilmazdir. Diger yandan, Rusya’dan baslayan ve Tayland üzerinden ülkeye gelecek yeni petrol boru hatlarinin politik bir nedenden dolayi kapanmamasini saglayacak yaptirima sahip olmasi gerekecektir.
Çin’in büyüyen uluslararasi gücü illa ki askeri hedeflerini genisletmesine veya dahasi ABD ile bir çatismaya girmesine neden olmak zorunda degildir. Akilci diplomasi her zaman en iyi çözümdür. Bir de, ABD-Çin arasindaki ekonomik bagimliligi düsünürsek akilci davranmak her zaman tercih edilecektir. Ancak gözden kaçirilmamasi gereken, ekonomisindeki büyümenin Çin’in jeopolitik, siyasi ve stratejik gücünü arttirmasiyla, diger ülkelerin Çin’i daha adil kosullarda rekabet etmeye zorlamasi güçlesmekte oldugudur.
Fransa ve diger ülkeler, ABD’ye karsi Çin kozunu oynamakla ne kadar mantikli davranmaktadir? Çin hükümetini memnun etmek için olusan rekabet ortaminda; tek bir kanunun geçerliligini saglamak, yapilanlari Dünya Ticaret Örgütüne uyumlu hale getirmek veya fikir hirsizligina karsi yaptirim getirmek imkânsiz hale gelmektedir. Ayni kapsamda, Çin’i çevre kirliligi, çalisan haklari ve hatta jeopolitik güdüler konusunda kontrol etmek güçlesmektedir.
Çin’e yatirilan milyarlarca dolar ve Çin’le ayni telden çalan hükümetler ve sirketler varken, Tayvan, bir saldiri durumunda kendisine kimin destek çikacagini bekleyebilir? Çin, ABD ve Avrupa’nin askeri tepkisini çekmeden komsu ülkelerin sinirlarindan ne kadar çalabilir? Baska ülkeler Çin’in büyümesinden pay çikaracak anlasmalardan medet umarken Çin, kozlarini sürekli olarak güçlendirir. Yabanci sermaye akisi, dünyanin en gelismis teknolojisi ve elde edilen yeni stratejik güçler bunlarin basinda gelir. Çin kurallari çignemekte hiç zorlanmamistir, artik kurallari kendisi koymaktadir.
Dogal Kaynak Avi
Çin’in ulusal zenginligini çok farkli sekillerde degerlendirdigini hatirlatmakta fayda var. Eylül 2004 tarihli “China Daily” Gazetesi “Para zengini, kaynak yoksunu Çin’in alis-veris çilginligi” baslikli haberinde hükümetin elindeki fazla dövizi, baska ülkelerde dogal kaynaklar elde etmek için kullanmaya basladigini belirtti. Çin kamu sirketleri son on yil içinde yurt disindaki petrol ve dogal gaz sahalarina 5 milyar dolardan fazla para harcadi. Son olarak Güney Kore’de 550 milyon dolara bir petrol rafinerisi satin alarak Çinliler, yurtdisinda tamami Çin sermayesi sirketler kurma hevesini yineledi. Çin’in kaynak avina baska bir örnek, petrol devi PetroChina’nin Kanadali petrol-gaz arama sirketi EnCana sirketinin Ekvator’daki hisseleriyle ilgilenmesidir. Çinli bir konsorsiyum Kanada’nin en büyük madencilik sirketini satin almak için teklif vermistir. Yine devlet sermayeli bir Çin sirketi, Amerika’nin en büyük petrol sirketlerinden birini satin almak için ciddi bir teklifte bulunmustur ancak Amerikan Senatosunda gelisen siyasi baskilar görüsmeleri sonlandirmistir. Ayni siralarda bir kamu sirketi olan Çin Ulusal Petrol Sirketi Kanada’da 4.2 milyar dolara bir petrol sirketi satin almis ve adini PetroKazakistan koymustur. Satis serefine verilen davette Kanada, ABD’ye karsi Çin kozunu oynayarak, Dogal Kaynaklar Bakanliginin Çinli sirket yöneticileriyle islenmemis rezervler hakkinda görüsmesini saglamistir.
Tabi ki Çinliler benimsedikleri yolda sorunlarla karsilasabilir. Çinli yatirimcilar bir anda, yüklü miktarlar ödeyerek aldiklari sirketlerin mali agirligi altinda kalabilir. Diger yandan Çinlilerin satin aldigi rezervler, yine Çinlilerin dünya fiyatlarini belirlemesine ve kendi ihtiyaçlarini karsilamasina yeterli olabilir. Bunun ilk örnegi, Çinlilerin Kanada sirketlerini aldiktan sonra Kanada borsasinda yasanan yükselmedir. Çin, ekonomik olarak büyüyüp fakirligin üstesinden gelemezse diger süper güçlerin tarih boyunca defalarca yaptigi gibi ekonomik-politik nedenleri bahane göstererek askeri güce basvurabilir. Yurt disina yatirdiklari milyarlarca dolar beklenen getiriyi elde edemezse (hatta etse bile) Çin, küresel silah pazarina yapacagi harcamalara daha çok önem verebilir.
Çin’in insanlarin daha önce karsilasmadiklari bir süper güç olacagi kesindir. Diger dünya ülkelerini ekonomik olarak geride birakmis ancak hala büyük bir fakir nüfusa sahip bir süper güç. Bu boyutta bir ülkede hayat standartlarinda olacak en küçük gelisme ulusal ekonominin inanilmaz sekilde ilerlemesine neden olmaktadir. Her zaman oldugu gibi rakamlar durumu daha net ifade edecektir. Bugün Amerika, dünyanin en büyük ekonomisidir ve büyük ülkeler arasinda kisi basina en yüksek gelire sahip ülke konumundadir. Ancak Çin’de kisi basina gelir bir gecede iki katina çiksaydi, Çin ekonomisi aninda ABD ekonomisinden büyük olurdu. Böyle bir gelisim olsa bile Çin yine fakir bir ülke olarak kalacak ve Amerikan gelirinin ancak %25’ine ulasmis olacaktir. Ancak Çin’de kisi basina gelir Amerika’nin yarisi kadar olursa Çin ekonomisi ABD ekonomisinden 2.5 kat büyük olacaktir.
Çin’in gelecekte dünyamizi  tam olarak nasil sekillendirecegini bilmemiz gerçekten imkansiz.
SONSÖZ
Bu kitap tamamlandiginda, hizla degisen Çin gerçegi nedeniyle bahsettigim varsayimlar ve ortaya attigim tartismalarin geçersiz kilinabilecegi endisesi vardi. Fakat gelismeler iddialarimi onaylar sekilde oldu. Kitapta anlatilan dinamik ve öngörüler 2005 yili içerisinde de varligini sürdürmüstür. Çin, basta petrol olmak üzere dünya dogal kaynaklarini satin almaya, yurtdisinda sirketler devralmaya, jeopolitik ve ekonomik gücünü arttirmaya, fikir ve telif haklarini daha rahat bir sekilde çalmaya devam etmistir. Çin hükümeti büyümeyi yavaslatacak önlemleri yürürlüge koymasina ragmen, ekonomi %9.5’lik bir büyüme elde etmistir.
Henüz ne Amerika ne de Çin’le rekabette olan diger ülkeler, Çin’in büyümesini bir tehdit olmaktan çikarip tüm dünyaya yarayacak motor islevini öne çikaran mantikli ve cesur politikalar ortaya atmamistir. Amerikan hükümeti; Irak isgali, iç güvenlik ve sosyal güvence hususlariyla gündemini mesgul tutarken Çin dizginleri eline alma yolundadir. 2005’te Washington’a yaptigim ziyaretlerde bürokratlarin Çin’in hizina yetismek için gösterdigi çabayi takdirle karsiladim. Baskan Bush bile Çin meselesini dile getirdiginde iki ülke arasindaki iliskinin “önemli” ve “karmasik” oldugunu belirtmistir. Tüm bunlara ragmen ne hükümet, ne sanayi kollari, ne çalisanlar ne de toplum, Amerikanin Çin ile nasil daha iyi basedebilecegine yanit bulabilmistir. Dahasi Amerika’nin Çin’in büyüyen ekonomik ve politik etkisine karsi hazirlanmis ulusal bir stratejisi yoktur. Tersine, Çin’in Amerika’nin gelecegini nasil etkileyecegi konusundaki belirsizlik artmaktadir.
Çin hakkinda bana sorulan sorularin basinda; Çin’in büyümesinin sürdürülebilir olup olmadigi gelir. Genel olarak baktigimizda, su anda dünyada Çin’in büyümesi disinda istikrarli baska bir sey yoktur. Çin’de düzen karsiti protestolar artsa bile Komünist Parti sagladigi sürekli ekonomik büyümeyle baskinligini sürdürmeye devam edecektir. Ülke ayni zamanda Amerika’yla paylastigi ekonomik bagimliligi pek bozmayacagina dair isaretler vermistir. 2005 Haziraninda Amerikan hükümetinin baskisiyla para birimini tekrar gözden geçirmek zorunda birakilan Çin büyük görünen küçük ayarlar yöntemine basvurmustur. Çin herkesin korktugunun aksine ABD’ye borç vermeye devam etmistir. Nobel ödüllü Joseph Stiglitz
“Çin’in bu hareketiyle dünyanin ve Amerikanin rahat bir nefes aldigini” belirtmistir. Ayrica sunlari eklemistir: “Çin elindeki döviz fazlasini Amerika’da harcayacagina kendi iç ekonomisine akitabilirdi. ABD’nin yüksek miktardaki ticaret açigi, hükümetin ve toplumun asiri harcamasi ve asiri borçlanmasiyla ilgilidir, dolayisiyla Çin mali degil tamamen Amerikan malidir, Amerikanin kendi içinden kaynaklanmaktadir.”
Çinliler uluslararasi döviz kozlarini iyi oynarken Çin sirketlerinin agresifligi de artmistir. Levono adindaki Çin bilgisayar sirketi Amerikan ikonlarindan IBM’in PC kolunu satin almis ve Dell ve HP’den sonra dünyanin 3.büyük bilgisayar markasi konumuna gelmistir. Is petrole gelince durum daha karmasiklasir. Çin devletinin hissedarligiyla CNOOC, Asya’da rezervleri bulunan Amerikan petrol devi Unocal’a talip olmustur. Politik nedenlerle bu satis durduruldugu halde Çin’in bu konuda uzun vadeli planlari oldugu ve kesinlikle bunlara uyacagi akildan çikarilmamalidir. Amerika ve Çin arasindaki iliski gittikçe daha karmasik ve politik bir konuma ulasmaktadir. Amerikan isletmelerinin Çin’de ve Çin’e karsi is yapmayi sürdürebilmeleri için uzlasmayi ve ikili ticaretin faydalarini öne çikarmayi hedeflemeleri ve uzayip giden bir ticaret savasina dönüstürmemeleri gereklidir.
Çin, dünyanin en iyi teknolojilerini emerek temel ve uygulamali bilim-mühendislik konularinda basamaklari inanilmaz bir hizla tirmanmakta ve dünya lideri konumuna  ulasmaktadir. Çin, DTÖ üyesi oldugu halde yabanci sirketleri kendi sinirlari içinde is yapabilmek için Çinli firmalarla ortaklik kurmaya zorlamakta ve ileri teknolojinin Çin’e kaymasini saglamayi sürdürmektedir. Tabi ki bunlar yalnizca zorlamayla gerçeklesmez. Ekonomik sorunlari nedeniyle birçok yüksek teknoloji firmasi kendi istegiyle Çin’e tasinmayi sürdürmektedir. Sadece yabanci teknoloji sirketleri tarafindan yeni açilan ileri teknoloji laboratuarlarinin sayisi iki yüzdür. Bu sayede 2005 yilinda dünyada satilan elektronik çiplerin %15’ini Çin tasarimlari olusturmustur. Gidisata bakilirsa, Çin çip tasariminda Japonya’yi kisa sürede sollayacak ve Amerika’nin ardindan dünya siralamasinda ikincilige yükselecektir.
Bu kitapta bahsedilen savlarin gerçeklesmesinin arkasinda yatan baslica nedenlerden biri, Çin hükümetinin patentler, telif ve fikir haklari konusundaki duyarsizliginin daha da yayginlasmasidir. Çin’in büyümeye devam etmesinin nedeni hem is yapma tarzlari hem de Çinlilerden mal alan uluslararasi sirketlerin durumdan faydalaniyor olmasidir. Bundan en çok Amerika ve Japonya zarar görmektedir. Örnegin, ABD’de bir mühendislik firmasi, tek bir bilgisayarda kullandigi gelismis endüstriyel tasarim yazilimi için 60.000 dolar harcamaktayken, Çin’de benzer alanlarda faaliyet gösteren sirketler kaçak yazilimlar kullanarak milyonlarca dolar tasarruf etmektedir. Zarari temsil eden rakamlar Çin’in nasil bu kadar zorlu bir rakip oldugunu açiklamaya yetmez. Herkesin en kisa sürede anlamasi gereken, Çin’den ihraç edilen her ürünün ülkede uygulanmakta olan kontrol disi fikir haklari rejiminden faydalaniyor oldugudur. Bu ürünler Amerika-Çin arasindaki 160 milyar dolarlik ticaret açiginin da nedenlerindendir.
Isin zor tarafi, Çinlileri fikir haklarinin korunmasina ikna etmek, ekonomik mucizelerini besleyen temel unsurlardan birinden vazgeçmelerini istemek anlamina geliyor olmasidir. Simdiye kadar Çin’deki uluslararasi sirketlerin ortaya koydugu en iddiali ancak ise yaramasi kesin olmayan strateji, ileri arastirma tesislerini Çin’e tasiyip Çinlilere kendi gelistirdikleri fikirlerin haklarini koruma ve bu kavrami benimsetme çabalaridir. Bunun kisa sürede gerçeklesmesi olanak disidir. Daha etkin bir yaklasim, ABD’nin Çin’den gelen çalinti teknolojiyle imal edilen ürünlere ek vergiler uygulamasi, Çin’i fikir haklarinin korunmasi konusunda daha somut adimlar atmaya zorlamasi olabilir. Amerika’nin su anda düsük gelirli ülkelerdeki tedarikçilerine örnegin çocuk isçilerin çalistirilmadigina dair uyguladigi denetimler Çin’deki imalathanelerin korsan teknoloji kullanimini engellemeye yönelik olarak düzenlenebilir.
Eger Amerika ve diger gelismis ekonomiler geleneksel imalat islerini birakip daha ileri bilgi gerektiren islere odaklanacaksa, “yeni ekonomi”yi Çin’e bedavaya kaptirmaya engel olacak bir yol izlenmelidir. Ekonomilerimizi simdiden koruma altina almazsak, ekonomimizin temellerini olusturan tüm birimlerin Çin’de klonlanmasindan sonra rekabet edecek gücümüz kalmayacaktir. Amerika ve dünyanin kalani Çin’in dünyanin çikarlarina dair aldigi kararlari beklemeyip nasil rekabet edeceklerinin ve geliseceklerinin cevabini kendi kendilerine bulmalari daha verimli olacaktir. Hatta Çin’le rekabet eden herkes kendi çözümünü gelistirmek zorundadir. Bazilari Çin’le karli ortakliklar kurmanin yollarini arayacak bazilari ise kendi yeteneklerini gelistirerek essiz avantajlar elde edeceklerdir.
Inaniyorum ki bu kitap kamuoyunun Çin hakkindaki görüslerini (zayif ve fakir bir ülke olmak yerine dev bir güce sahip olduguna dair) degistirmeye katkida bulunmustur. Kendi adima Çin’den bahsederken bu ülkeye hayranlik duymamiz gerektiginin altini çiziyorum. Çin’i hala halkindan çok iktidari düsünen bir grup elitin kontrolündeki komünist bir ülke olarak görenler bu görüse karsi çikabilir. Ancak ne yazik ki bu tip düsünceler bizi körlestirir. Böyle düsünürsek Çin’in sasirtici gelisimini anlayamaz ve beraberinde getirdigi zorluklarla hiçbir sekilde bas edemeyiz.
Kitap hakkinda aldigim ve siddetle itiraz ettigim elestirilerden biri de; Çin’le bas edebilmek için egitimin gelistirilmesini önermemdir. Çin ailelerinin çocuklarinin egitimiyle ilgili ciddiyetlerini gören ve Çin’in lise ve üniversitelerinin çok kisa bir sürede çag atladigini fark eden akli basinda birinin Çin’in egitime ne denli önem verildigini inkar etmesi imkansizdir. Sonuçta, Çin egitime bu kadar önem veriyorsa biz de egitim sistemimizi acilen gözden geçirmeli ve gelistirmeliyiz. Çin’in gelisiminin devam edecegini göz önünde bulundurarak kisa vadeli çözümler yerine sürekli çözümler üretmeliyiz. Çinlileri kötüleyerek kimse bir yere varamaz. Ancak, bu ülkenin ve insanlarinin büyüyen güçlerine saygi duyarak inceler ve takdir edersek saglam yanitlar bulacagimiza inancim sonsuzdur.

Benzer Kitaplar