Fakirligin ve komünist rejimin
girdaplarina bu kadar kapilan Çin nasil küresel kapitalizmin dinamik merkezi
haline gelmistir?
Çin, ABD
ve Avrupa’da üretilen her seyi yari
fiyatina üretirse ne olur? Bu gelisme hayatimizi nasil etkiliyor?
China Inc., bu algilamasi
zor sorulari zengin ve detayli bir sekilde anlatiyor. Herkesin
gelecek hakkindaki
fikirlerini degistirmesi gerekiyor...
BÜYÜYEN ÇIN - KÜÇÜLEN DÜNYA
Dünyanin
en hizli degisen ekonomisine sahip
olmanin getirdigi güçle
birlikte Çin, tüketici, çalisan ve
vatandas olarak
hepimizin hayatini etkilemekte. Ürün etiketlerinde en sik rastlanan “Made in
China” (Çin Mali) ibaresi neredeyse para kadar küresellesmis durumda. Günümüzde
Çin, herhangi baska bir
ülkeyle kiyaslanamayacak kadar yüksek miktarlarda konfeksiyon ürünü, ayakkabi
ve çocuk oyuncagi
üretiyor. Ayni zamanda teknolojik ürünlerden geri kalmaksizin diger ülkelerden çok daha
fazla sayida TV, DVD oynatici, cep telefonu gibi ürünleri piyasaya sunuyor. Son
zamanlarda ise giderek uzmanlastigi biyoteknoloji ve
bilgisayar imalati konularinda ilerliyor. Bu gelisme simdiye
kadar görülen en kapsamli ekonomik kalkinma olarak degerlendiriliyor.
Çin
ekonomik gelismenin her
basamagini hizla
ve saglam
adimlarla tirmaniyor. Baska hiçbir
ülke küresel ekonomik hiyerarsiyi
bu siddette
sarsamiyor; çünkü Çin, ekonomi oyununu en iyi sekilde oynuyor.
Çin’e
daha yakindan bakalim; yüzölçümü bu denli büyük olan bir ülkede, (bir yandan
Boeing 757’lerin parçalarini bir yandan yerel üretim füzeler imal eden) ulusun
çogunlugu, sayilari 100-160’i bulan
1 milyonu askin
nüfuslu sehirlerde
yasamakta.
Amerika’da bu nüfusa sahip sehir sayisi 9 iken, tüm Avrupa’da 36’yi ancak buluyor.
Çin
uluslararasi petrol sahalari satin almanin yaninda, Rusya ve Suudi
Arabistan sirketleriyle
ayricalikli petrol ve gaz tedarik anlasmalarina imza atiyor. Günümüzde Çin, kendisini gittikçe artan
bir sekilde
sanayilesmenin en
üst kademesine dogru
konumlandirmakta. Dünyanin en gözde yatirim yeri olan Çin’e, basta bilgisayar ve diger endüstrilerden asiri miktarda sermaye akisi gerçeklesiyor. Mao yönetiminde
komünist bir rejimle, tarima dayali ekonomiden ileri sanayi devleti düzeyine
zorlu ve dramatik geçisini
çoktan tamamlayan Çin, simdi diger sanayilesmis ülkelerin
teknolojilerini geride birakiyor.
Çin’in
mucizevi ekonomik gücü her an karsimiza çikabilir. Gazetelerin ekonomi ve is dünyasi sayfalarini
okumayanlar için bile, merdiveni tirmanan Çin’in ayak sesleri her yandan
duyulmaktadir ve aslinda gündelik hayatimizin bir parçasi olmustur. Bir yandan, fabrikatör
bir arkadasiniz kusaklardir ailesine ait isyerinin Çin rekabeti
yüzünden ne kadar zor durumda kaldigindan sikayet
eder; diger yandan
herhangi bir göçmen tarafindan isletilen bir dükkanda pilden, cep telefonu aksesuarlarina kadar her seyin Çin mali oldugunu fark edebilirsiniz.
Ya da
Amerika’da bir üniversitede ögretim
görevlisi arkadasinizdan,
Amerikan biyoloji fakültelerindeki tüm bilginin Musevi profesörler tarafindan,
hevesli, genç Çinli kadinlara aktarildigini duyarsiniz. Diger taraftan
arastirma
görevlisi Çinli bir tanidiginiz
Çin’in su anda
firsatlar diyari oldugunu
söyleyerek ülkesine dönme karari aldigindan heyecanla bahseder. Bir yandan büyük sirketlerin Çin’le rekabet
edebilmek için isçilerini
isten
çikarttigini
duyarsiniz veya Sangay’da Ingilizce ögretmeni olan bir arkadasiniz ultramodern bir
klinikte sadece 600 dolara mal olan lazer göz ameliyatindan ne kadar memnun
kaldigini
anlatirken ayni islemin
Amerika veya Avrupa’da on katina mal olacagini hesaplarsiniz. Hostes arkadasiniz dünya markalarinin Çin’den aldigi taklitlerini gösterirken sanat galerisi sahibi arkadasiniz ise paranizi Çinli
sanatçilarin eserlerine yatirmanizi ögütlemektedir.
Baska bir örnek; dijital fotograf kamerasi almaya karar
verdiniz ve üstün teknolojisine güvendiginiz Japon markasi Nikon’un sayisiz modellerinden birinde karar
kilmaya çalisirken
parçalara dikkatli baktiginizda
ufacik puntolarla yazilmis ‘Made
in China’ – Çin Mali ibaresini görürsünüz. Dünyanin çesitli yerlerinde imalatçilar
Çin rekabetine yenik düsüp
bildikleri isi
birakmak zorunda kalmislardir
çünkü ayni mali Çinlilerden daha ucuza nasil mal edecekleri hakkinda hiçbir
fikirleri yoktur.
Dünyanin
herhangi bir kozmopolit sehrinde
ve özellikle Amerika’da, gün geçtikçe daha çok Çinliye rastlamaniz isten degildir. Ancak Çin’den
Amerika’ya ulasan sadece
çaliskan ve
azimli Çinliler degildir,
Çin’deki fabrikalarin bacalarindan sizan arsenik ve diger sanayi atiklariyla karisik bir toz bulutu Pasifik
okyanusunu asarak
Kaliforniya üzerine çökmektedir. Küresel çevre kirliligi açisindan bakildiginda yogun sanayilesme, kalabalik nüfus ve
otomobil kullanimindaki artisla
birlikte Çin’in rolü yadsinamaz hale gelmistir.
Dünyadaki
dengeleri sarsan Çin’in dünü ve bugünü iyi kavranirsa yariniyla ilgili yorum
yapmak mümkün olabilir. Geçmiste
kalabalik nüfusunu istihdam etmekte oldukça zorlanan Çin, su anda tüm insanligin beste birini olusturan nüfusuyla dünyanin en
büyük pazarini olusturmakta.
Baska bir
deyisle,
dev sirketlerin
en cazip müsterisi
konumundadir. Iste tam da
bu nedenle Çin, farkli bir sekilde ele alinmali ve yenidünya düzeninin belirleyicisi olacak en
kritik toplum olarak algilanmalidir.
Devasa Isgücü
Çin’in
son 25 yildir geçirdigi hizli
ekonomik degisimin temelinde yüksek
nüfusu bulunmaktadir. Bu rakam resmi verilere göre 1.3 milyar, tahmini olaraksa
1.5 milyardir. Bu iki sayim arasindaki fark bile Almanya, Fransa ve Ingiltere’nin toplam
nüfusunu geride birakmaktadir. Genel kaninin aksine Çin en ucuz isgücüne sahip degildir. Saati 25 cent olanlar
bile, daha fakir Uzakdogu veya
Afrika ülkelerine oranla daha yüksektir. Ancak Çin uluslararasi imalatçilara
göreceli olarak dengeli ve güvenilir bir ortam yaninda kabiliyetli ve
disiplinli isgücü
sunmaktadir. Bu nedenle Çin dünya çapinda tercih edilen bir atölyeye dönüsmüstür. Gelisen piyasa kapitalizmi ve
devletin tarima yönelik tesviklerini
kesmesi nedeniyle 90-300 milyon arasinda insan kirsal alandan sehirlere göç etmistir. 2010 yilina geldigimizde Çin nüfusunun
yarisinin kentsel alanlarda yasayacagi öngörülmektedir. Bu
veriler, üretim gücü yüksek, maliyeti düsük imalat makinasi Çin’in milyari asan tüketici nüfusunun kabaran istahiyla birlikte dünyanin en büyük dogal kaynagina dönüsecegini göstermektedir.
Çinlilerin ve dünyanin geri kalaninin bu kaynagi nasil kullanacagi küresel
ekonomiyi ve diger
ekonomileri sekillendirecektir.
Bu gelismenin
etkisi en az Amerikan sanayilesmesi ve
genislemesinin
geçtigimiz
yüzyil boyunca süren etkisi kadar olacaktir.
Erozyona Ugrayan Amerikan Isgücü
Çin’de
son dönemde gerçeklesen
ekonomik gelisimin
etkisi, sadece Amerika Birlesik
Devletlerinde 2000 yilindan beri, üretim sektöründeki 2,9 milyon çalisanin issiz kalmasina neden olmustur. Bu nedenle, ne
vergiler ne bütçe açiklari ne de teröre karsi sürdürülen savasin maliyeti
Çin’in yarattigi etkinin
önüne geçememistir.
Amerika’nin politik ve ekonomik gündemini zemin alan kamuoyunun Çin hakkindaki
tepkileri hizla degismektedir. Örnegin 2003 yilinda, Bush
yönetiminin önde gelen ekonomi yetkilileri, Harley Davidson fabrikasini ziyaret
ettiklerinde isçi ve
yöneticilerin isyaniyla karsilasmislardir. Çünkü Amerikan
ikonlarindan biri haline gelmis Harley
Davidson motosikletlerini üreten tesisin ne kadar dayanabilecegi Amerikan hükümetinin Çin
rekabetine karsi alacagi tavra baglidir. Diger imalathanelerdeki
tepkiler de aynidir. Dünyanin en yüksek nüfusa sahip ülkesinin büyüyen gücüne
karsi
mücadele veren küçük ve orta ölçekli isletmeler ve çalisanlarinin
kaygilari ve öfkeleri sürekli artmaktadir. En fazla sesi çikan Cumhuriyetçilerin
yaninda solcusu, sagcisi, tüm
çalisanlar
Amerikan hükümetinin, Çin’in ayak seslerine kulak vermesini ve önlem almasini
istemektedir. Amerika’daki imalat isçilerinin islerini
kaybetmelerine yol açan Çin’in, rekabet nedeniyle de gerekli oldugunu unutmamak gerek. Su anda Çin dünyanin
fabrikasi olmakla beraber dünyanin en büyük pazari konumundadir. Gelisen dünyanin imkânlarini
elinden almak bir yana, Çin’in doymak bilmeyen ekonomisi fakir ülkelere kazanç
saglamaktadir.
Çin, elindeki üretim ve isgücü kapasitesiyle
tüm dünyada fiyatlari düsürmektedir.
Bu dinamigi
açiklamanin kolay bir yolu yoktur ancak esi görülmemis bir
degisim söz konusudur.
Rakamlar, Gösterdikleri ve
Göstermedikleri
Her
ne sekilde
ölçülürse ölçülsün, Çin ekonomisinin büyüdügü tartisilmaz bir
gerçektir. 2005 yilinda Çin yetkililerince açiklanan verilere göre GSYIH %17 oraninda artmis ve böylece 1,98
trilyon dolarlik ekonomik üretimle, dünyanin en büyük dördüncü ekonomisi
olarak Italya’nin
önüne geçmistir. 2004
yilina ait 11,75 trilyon dolarlik GSYIH ile ABD, hala dünyanin en büyük ekonomisi olarak Çin’in yaklasik alti kati büyüklüge sahip görünmektedir.
Ancak veriler yaniltici olabilir, çünkü Çin’den gelen ekonomik bilginin
güvenilirligi her
zaman tartismaya
açiktir. Çinliler her zaman rakamlarla oynama egiliminde olmustur. Bir
zamanlar Çinli yetkililerin iyi is yaptiklarini kanitlamak için rakamlari yüksek beyan etmis olduklari
bilinmektedir. Oysa günümüz süphecileri, ortadaki rakamlarin düsük oldugunu
haykirmaktadir. Bunun arkasindaki asil neden, merkezi yönetimin yoksul
bölgeleri gelistirme
amaci gütmesine ragmen,
ülkenin dogusunda
bulunan ve ekonomik reformlardan en çok yararlanan yerel yönetimlerin mali
destegi
kaybetmemek için rakamlari düsük
göstermesidir. Ayni egilim gelismekte olan baska bölgelerde de görülmekte
ve bölgesel rakamlarla merkezi rakamlar arasinda büyük tutarsizliklara neden
olmaktadir. Buna ek olarak, resmi rakamlar sadece Çin’in yasal ekonomisini
kapsamakta, dolayisiyla kayit disi ekonomi rakamlari çok yüksek oldugu halde hiçbir sekilde hesaplanamamaktadir.
Çin’in
dünya ekonomileri arasinda ancak dördüncü sirada olmasinin nedeni, kendi para
birimini dolara endekslemesine bagli olarak ortaya çikan düsük ekonomik hacim olabilir. Dünyanin baslica para birimleri piyasa
kosullarina
göre dolar karsisinda degiskenlik gösterir. Normal kosullarda Çin kadar güçlü bir
ülkenin para biriminin degerlenmesi
beklenirken Çin, elinde bulundurdugu döviz rezervinden kaynaklanan güçle piyasa kosullari ne olursa olsun
kendi para birimini dolarla ayni degerde tutabilmektedir. Kesin olan sudur ki, dolar dünya
piyasasinda son zamanlarda bu kadar deger kaybetmemis olsaydi,
Çin siralamada bir veya iki kademe yukari çikmis olurdu. Dolarin her ülkedeki alim gücünü temel alan ekonomik
analistler, Çin’in yerinin daha üst siralarda oldugunu belirtmektedir. Japon
makinalari, Arap petrolü, Fransiz modasi gibi bazi ürünlerin, küresel standart
fiyatlari bulunmaktadir. Ancak Çin ekonomisinin büyük çogunlugunu belirleyen arz talep
faktörüne dayali kendi imalati olan ürünler kendi içinde dengelenmektedir.
Çin’de 1 dolarin alim gücü Amerika’nin Indianapolis kentinde 4.75 dolara esdegerdir. Buna göre Çin’in
1.98 trilyon dolarlik ekonomisi Amerikan Istihbarat ajansi CIA’in hesaplamalarina göre 7.3 trilyon dolara esdegerdir. Baska bir deyisle, Çin ekonomisi
Amerika’nin altida biri degil, daha
çok beste
dördüne esittir.
Çin son
25 yilda çok hizli ve kapsamli bir büyüme göstermistir. 1982-2002 yillarinda
ABD’nin GSYIH artisi %3.3 olarak belirlenmistir. Buna karsilik Çin’in büyüme orani
bundan en azindan iki kat fazladir. Ucuz üretimde Çin’e rakip olarak
gösterilmesine ragmen Latin
Amerika ülkelerinin toplam büyüme orani çok daha düsüktür. Çinli yetkililer,
pazara dahil olanlara yeteri kadar is saglamak
için %7’den daha fazla büyümeleri gerektigini belirtmektedirler. Çin büyümeye öylesine odaklanmistir ki; Çinlilere sorsaniz,
büyüme kendi istekleriyle gerçeklesebilecek gibidir. Kaliforniya Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi
Dekani Orville Schell, Sanal Tibet adli kitabinda, Çinlilerin
önce kapitalizme karsi,
bugünlerde ise kapitalizm lehine gösterdikleri birlige odakli yaklasimin temelinde paralellik
bulundugunu savunmaktadir. Her iki durum asiriliga yol açmaktadir. Su anki durumuyla kapitalist
Çin, modernlesmenin karanlik
yüzünü görmezden gelmeye meyillidir ve ekonomik gelisimin ülkenin tüm
sorunlarinin çözümü oldugu
kanaatindedir.
Öte
yandan, Çin’in kendi ekonomi uzmanlarindan bazilari sadece istemekle büyümenin
gerçeklesemeyecegi fikrindedir. Ayni zamanda
Çin toplumundaki bu coskun
arzunun ekonomide sabun köpügü etkisi
yapabilecegini de
bilmektedirler. Bu kosullar
altinda enerjik ve heyecanli Çin ekonomisini kontrol etmek de oldukça zordur.
Buna ragmen Çin
ekonomisi için en kötüsünün öngörüldügü zamanlarda bile ekonomi dur durak bilmeden büyümeye devam
etmekte, daha güçlü sanayiler yaratarak daha çok ithalat ve ihracat yapmakta ve
böylece daha fazla yabanci sermaye çekmektedir. Çin, iktisadi reformlarini
yaklasik bir kusak önce tamamladigindan beri, resmi rakamlara
göre yillik %9,5’lik büyüme izlenmektedir. Ekonomik reform geçirmis ülkelere kiyasla
Çin’in büyüme oraninin tarihte esi yoktur. Düsünün ki;
1980’ler ve 90’larda patlayan ekonomisiyle Amerika 1978’den beri Çin’le ayni
oranda büyümüs olabilseydi,
günümüzde mevcut büyüklügüne ek
olarak iki Japon ekonomisini de kapsayacak boyutta olurdu. Buna göre, Çin’in
büyüme orani dünya ekonomisindeki yerini belirlemektedir. Çin dünyada üretilen
her seyin
yirmide birini üretmekte, böylece küresel sahnede yeni bir üretim merkezi
rolünü üstlenmektedir. Serbestçe harcama, tehdit etme, istihdam saglama ve maas oranlarini belirleme
özgürlügüne
sahiptir ve köklü rakipleri ortadan kaldirma gücüne erismistir. Küresel anlamda
herkesin is anlayisini degistirmistir. Mesela 2004 yilinda
Çin, Amerika’ya aldigindan 162
milyar dolar daha fazla satis yapmistir.
Aslinda
Amerikalilarin gündemindeki temel endiseyi bu olusturmaktadir.
Genel kaninin aksine, Çinlilerle yapilan ticaret açigi Amerikalilarin ulusal
zenginliklerinin harcandigi anlamina
gelmez. Su ana
kadar Çin, kazanimini, bir zamanlar Amerikan dolarini çeken diger Asya ülkeleri gibi baska ekonomilerden çalarak
elde etmistir.
Bundan Amerika ve dünyanin kalani daha karli çikmaktadir, Çin ise baskalarinin ürettigini daha ucuza imal edebildigi için kazanmaktadir.
Bir
zamanlar pahali tüketim ürünleri olan elektronik esyalar, deri ceketler, vb.
ürünleri genis kitlelerin
ulasabilecegi tüketim mallarina dönüstürmüstür. Siradan bir
Amerikalinin evinde bulunan birçok gereksiz ürün önceleri de ithal edilmekteydi
ancak günümüzde Çin bu ithal ürünlerin açik arayla önde gelen üreticisi
konumuna gelmistir ve bu
ürünleri diger
imalatçilardan daha ucuza küresel piyasaya sunabilmektedir.
Örnegin Amerikan hazir giyim
endüstrisi, Çin ortaya çikmadan çok daha evvel düsüse geçmistir. Burada tek degisen, siparislerin diger Asya ve Latin Amerika
ülkelerinden Çin’e kaymasidir. Amerikan mobilya endüstrisinin akibeti de farkli
degildir.
2000’de Çin’in Amerika’ya ihraç ettigi mobilyanin degeri 360
milyon dolar iken; bu rakam 2003 yilinda 1.2 milyar dolara ulasmistir. Bu 840 milyon dolarlik
fark Amerikan ahsap
mobilya fabrikalarinda 35.000 kisilik isgücü
kaybina yol açmistir.
Bugün Çin, Amerika’da satilan tüm mobilyanin %40’ini üretmektedir. Basarinin ardindaki tezat ise
Çin’in klasik Amerikan ve Avrupali tasarimlari, Amerikan üreticilerinden daha
iyi sekilde
sunmasidir.
Diger ülkeler için Çin,
vazgeçilmez bir tedarikçi olmanin yaninda, çok büyük bir müsteri haline gelmistir. Ülke, dünyanin en
büyük makina ve ekipmani alicisidir. Çin, Almanya ve Japonya’nin ürettigi sanayi gereçlerini, yine
Almanya ve Japonya’nin ürettigi mekanik
ve elektronik ekipmanlari imal edebilmek için satin almaktadir. Dogal kaynaklari zengin
ülkeler, Çin’in sayisiz fabrikasinda sekillenecek hammadde ve enerji satmaktadir. Morgan Stanley’e göre;
Çin 2003 yilinda dünya petrolünün %7’sini, tüm alüminyum ve çeligin %25’ini, dünyanin demir
ve kömür rezervlerinin nerdeyse üçte birini ve üretilen tüm çimentonun %40’ini
satin almistir. Bu
pay gittikçe artmaktadir.
Artçi Sarsintilar
Amerikalilar
mobilya, Japonlar televizyon, Italyanlar ipek, Almanlar noel süsleri endüstrilerini çoktan
Çinlilere kaptirmistir. Bu
kayiplar o denli sarsici olmasa da, Çin’in gelismis teknolojik
ürünlere yönelik yaptigi
atilimlar, gösterdigi büyük
gelisim ve
imalatin her yönden Çin’e kaymasi gelecegin hatlarinin nasil sekillenecegi, gelismis ülkeleri en çok endiselendiren unsurlardir.
Günümüzde hizlanan bu büyük degisimle Çin, çamasir makinasi, bilgisayar,
uçak parçalari imalatiyla sinirli kalmayip bu gelismis ürünlerin tamamini
imal edebilecek hale gelmistir.
Otomotiv, uçak, gemi, telekomünikasyon sistemleri, fabrikalar, denizaltilar,
uydu ve roketleri de kapsayan birçok endüstriyi de Çinliler ele geçirmektedir.
Paranin Adresi: Çin
Çin’in
büyümeyi sürdürmesinin en önemli nedenlerinden biri, tüm dünyadan gelen sermaye
akisidir. Istatistiklere göre Çin’in
endüstriyel üretiminin üçte biri, 1978’den beri ülkeye giren 500 milyar
dolarlik yabanci sermaye sayesinde gerçeklesmektedir. Daha önceleri Amerika en çok yabanci sermaye çeken
ülkeyken, artik Çin rekor kirmaktadir. 2003 yilinda yabanci sermaye ile dünya
üzerinde en fazla is kurma
yatirimi Çin’de yapilmistir.
2004’te Çin’deki yabanci sermaye akisi 67 milyar dolar iken, Amerika 107 milyar dolarlik yabanci
sermaye çekerek Çin’i geçmis gibi
görünmesine karsin bu
paranin önemli kismi Çin sirketlerinden
gelmistir ve
Çin sermayeli yatirimlarin veya ortakliklarin sayisi Amerika’da her yil daha da
artmaktadir.
Görünen
odur ki paranin yaninda bilgi de Çin’e akmaktadir. Imalat, bankacilik, bilisim, reklamcilik ve
mühendislik alanlarinda uzman Avrupali, Asyali ve Amerikalilar Çin’e akin
etmektedir. Günümüzde ticaretin yarisindan fazlasi yabanci sirketlerin kontrolündedir.
Yabanci sirketler
Çin’in ticaret hacmini o kadar büyütmüstür ki, su anda
Amerika ve Almanya’nin ardinda, Japonya’nin önünde üçüncü büyük ticaret gücü
olmustur.
Kendi nis endüstrilerini
korumak isteyen hükümetler, Çin’in güçlü kozlarinin farkinda olmalidir. Bugün
Çin, Amerikanin ihraç etmeyi hedefledigi tüm büyük kalemleri durdurabilme kapasitesine sahiptir. Diger ülkelerin elindeki
kozlar daha da azdir. Dünya ülkelerinin çogu kendi ekonomik gelisimleri açisindan Çin’in kritik rolünü kabul etmektedir. Tüm dünya,
Çin’i mutlu bir müsteri,
etkin bir tedarikçi ve sinirlari çizilmis bir rakip olarak dengede tutmaya çalismaktadir.
Çin
kapitalist yola bas koydugundan beri, gelecegi hakkinda çok degisik fikirler ortaya atilmistir. Gelinen nokta heyecan,
korku, hayranlik ve kinizm duygularinin bir karisimidir. Bu duygular içinde sermaye akisi, her sirketin stratejik planlari
ve politik hesaplar süregelmektedir. Çin ile ilgili akla gelen sorular sunlardir; yönetim
düzgün mü yoksa güç delisi mi? Halki gelismelerden memnun mu yoksa
baski altinda mi? Bankalari iflas mi edecek yoksa küresel oyunculara mi dönüsecek? Kirsaldan kentlesmeye geçis dertsiz mi yoksa
sorunlu mu olacak?...
Bu
sorularin yanitlanmasi zamanla mümkün olacaktir ancak hem Çin hükümeti hem de
dünya kamuoyu Çin halkina hak ettigi saygiyi göstermelidir. Çinliler ne üretirse üretsin etkileri
küresel olacaktir. Sadece 50 milyon orta gelirli Çinli ailenin varligi bile tüm dünyanin Çin
piyasasi pesinde kosmasina yetecektir. Dahasi
Çin yönetimi kapitalizmin getirdigi serbest bilgi akisiyla veya ticari sinifin büyüyen gücüyle uzlasamasa bile simdiye kadar kapisini asindiran dünya sirketleri geri çekilmeyecek
ve fabrikalarini terk etmeyecektir. Çin’de is yapan bu sirketler Çin Komünist Partisinin kendilerine uygun oldugunu simdiden göstermistir. Mao’nun yeniden
dirilme olasiligini bir
yana atarsak, Kuzey Kore veya
Tayvan’la
çikacak bir savas veya
Amerika’nin uygulayacagi agir vergiler bile Çin’in
büyüme hizini kesmeye yetmeyecektir. Son yüzyilda iki dünya savasi, bir büyük bunalim, iki
borsa faciasi ve birçok gerileme yasayan Amerika’nin vardigi noktaya bakildiginda,
Çin’in Amerika’dan daha zorlu bir rekabetçi olacagi kesindir. Amerikali ekonomist Jeffrey Sachs, 2050 yilinda Çin
ekonomisinin Amerika’dan %75 daha büyük olacagini öngörmektedir.
Çin’in
yükselisini
kabullenmek Çin’e teslim olmak anlamina gelmez fakat hepimizin önündeki bir
gerçegin
farkina varmasi demektir. Hayatlarimizi böylesine etkiledigine göre Çin’de olup
bitenleri bilmemiz sarttir.
BÖLÜM 1
HIZLI ÇIN’DE YAVAS BIR GEZI
Modern
Çin’de degisimin en iyi gözlenecegi yer, zaten birkaç
yüzyildir degisime sahne olan Sangay’dir. 1930’lar
öncesine kadar Sangay;
Londra, Paris, New York ve Tokyo ile beraber dünyanin en önemli bes ticaret merkezi ve
ikinci en islek liman
kentiydi.19. yüzyil ortalarinda Batililarin isgal ettigi ve
sonrasinda 1895’te Japonlarin hak iddia ettigi sehir,
yabancilarin ticaretlerini sürdürebilmek adina yarattigi bagimsiz bir merkez haline
dönüsmüstü. Kentin ortasindan geçen
Huangpu nehrinin Bati yakasindaki Bund denilen bölge, herhangi bir Avrupa sehrindeki hareketli bir
merkezi andiriyordu.
Bund
bölgesindeki bankalar, Batili ve Japon makina, pamuklu kumas, ilaç ve afyon
tüccarlarina aracilik ediyordu. Çin fabrikalari yabancilarin üretebildiginden daha ucuza giyim, kagit ve diger basit islenmis mallari imal
ediyordu. Ticaret akisi iki
yönlü olarak büyük miktarlarda gerçeklesiyordu. Yabancilar Sangay’i küresel bir liman olarak yaratmis olsa da sehir ayni zamanda, is arayan Çinlilerin
veya sosyal huzursuzluk dönemlerinde saklanmak isteyenlerin çekim merkezi olmustur. Sangay’in aldigi göç ve yabancilarin sehri kaybetme korkusu
zamanla kentin belirli bölgelere ayrilmasina neden olmustur.
Sangay sömürgeci dönemde,
Çinlilerin girmesinin yasaklandigi (‘’imtiyazlar” diye adlandirilan) sömürgecilerin oturdugu bölge ve yerli halka
ayrilan bölge olarak ikiye bölünmüstür. Paradoksal olarak, Avrupalilarin Sangay üzerinde resmi bir
yerel hükümet dayatmasiyla Çin’in ilk modern sehri ortaya çikmistir. Asli Ingilizce olan ‘modern’
sözcügü Çincede
ilk defa Sangay’da
karsilik
bulmustur
ve sehir her
daim yenilikle birlikte anilmistir. Sangay Batililarin
yönetiminde büyük binalara, önemli bankalara, arabalara ve akan suya kavusmustur. Sehri modernlestirenler sadece Avrupali
veya Amerikalilar olmamistir.
Bu
modernlesmenin basini çekenler arasinda,
dünyanin çesitli
yerlerinden buraya göç etmis küçük
ama etkili, bir grup Musevi isadami
vardir. Bu azinlik, ellerinde bulundurduklari emlak, eglence ve finansal is sahalarini
kullanarak Sangay’in
ne Dogulu ne de
Batili olan çehresini yaratmistir.
Yenilikçi zihniyet her zaman eski önyargilari kirmaya yeterli olmamistir ve Batililarin
kendilerini üstün görmesinin izleri Çin toplumunun belleklerinden hala
silinmemistir. Buna
en somut örnek, sömürgeci Ingilizlerin
kurdugu Huangpu
parkinin girisinde bir
zamanlar asili olan ‘Köpekler ve Çinliler Giremez’ tabelasinin hala anlatiliyor
olmasidir.
Sangay bugün oldugu gibi geçmiste de tezatlari içinde
barindirmistir. Asya’nin
kapitalist merkezi olmasina ragmen
1921’de Çin Komünist partisinin ilk toplantisina taniklik etmistir. Sehir II. Dünya Savasi sirasindaki durusuyla Nazi Avrupasindan
kaçan ve yukarida bahsedilen 30.000 Musevinin kurtulus yeri olmustur.
1949’da
Komünistlerin ülkeyi ele geçirmesiyle Sangay 40 yil boyunca girisimcilikten mahrum kalmistir. Sehrin
görkemi ayni hizla tükenmistir.
Günümüzde Sangay
yine Çin’in en modern ve küresel sehridir. Ancak geçmisteki yabanci egemenligi hala Çin’in kapanmamis ulusal yaralarindan biridir. Bu kolektif aci, Çin’in su anki isleyisini etkiledigi kadar yabancilarla alisverislerini de sekillendirmektedir. Çin
yönetimi Sangay’in
karanlik geçmisini sik
sik hatirlatir. Yabancilarin Sangay’i bir zamanlar ‘Asya’nin Fahisesi’ olarak
adlandirmasini, halkina onlari disarida bekleyen düsman bir
dünya ve Çin’in sanli
medeniyetini ayaklar altina almak isteyen bir zihniyetin varligini hatirlatmak için
kullanir.
Tarihte
yasadiklari
asagilanmislik hissi’ne ragmen veya belki de bu
nedenle Sangaylilar,
tüm Çin’de kendine güveni en yüksek olan kesimdir. Çin’in kalani Sangaylilari kibirli diye
görürken onlar kendilerini ülkenin en iyi isadamlari-kadinlari, en yetkin kamu yöneticileri, küresel görüsü en genis, risk almaya en
cesaretliler olarak görür. Dolayisiyla, Komünist Parti üst yönetiminin
neredeyse tamaminin Sangay’dan
çikmis olmasi,
ana karada Hong Kong’u geçecek bir finans üssü ve ardindan dünyanin en önemli
ticaret merkezi olma beklentileri tesadüf degildir.
1980
dönemindeki ekonomik liberallesme ile
birlikte sehir,
fiziksel sinirlarini tekrar zorlamaya baslar. Komünist rejim nedeniyle bakimsiz kalan hatta terk edilen
Bund bölgesindeki satafatli
binalar 90’lardan sonra eski islekligine kavusur. Günümüzde dünyanin tüm
lüks ürünlerin satildigi
dükkanlar, sanat galerileri, eglence
merkezleri burada kendine yer edinmistir. Tüm bu degisime olanak veren sehrin gerçek zenginligidir.
Sangay’da maaslar ülke ortalamasinin
yaklasik on
katidir. Senede 10.000 $ veya daha fazla kazanan hatiri sayilir bir orta sinifa
ve çok daha fazla kazanan bir üst sinifa sahiptir. Vergilendirilen kazancin
üstüne fazladan kazanilan paraya verilen resmi bir isim bile olusmustur – “ek kaynaklar”. Artan
gelirle olgunlasan
serbest pazar insaat ve
konut sektörünü patlatmistir.
100.000 $ ve üstünde seyreden konut fiyatlarina erisebilmek için mutlaka ek
kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadir. Uluslararasi insaat sektörü devleri 1980’lerin sonlarindan baslayarak Sangay’a adeta hücum etmis ve sehir gökdelenlerle dolmustur.
Sadece
2004 yilinda 5000’in üzerinde 15 ve daha çok katli bina insa edilmistir. Emlak sektörüne 90’li
yillarda yatirim yapma cesaretini gösterenler senede %20’lik oranlarda kar etmislerdir. Pek çok konut üç
yilda degerini
ikiye katlamistir. Bu
patlamanin sonucu olarak Sangay’in
yeni genç zenginleri varliklarinin nasil olustugunu tam
olarak kavrayamayan bir kesim olusturmaktadir.
Bir
zamanlar sokaklarinda bagimli
yerel halka afyon pazarlanan Sangay, simdi
gücünü kendi enerjisinden aliyor. Sehir, her gün artan nüfusuyla sürekli katlanarak büyüyen ekonomisi
ve bu ortamda yetisen yeni
neslin iyimserligiyle kusatilmis durumda. Bundan kisa
zaman önce dükkanlar ve sokak saticilariyla dolu yerel çarsi ve mahalle okulu
etrafinda gruplasan 3-4
katli evlerden olusan semtlerde,
kendi kendine yeten topluluklar halinde yasayan Sangaylilar simdi gökdelenlerde yasamakta, alisveris merkezlerini
doldurmaktadir.
Bir
anlamda Çin’deki gelisimin
lokomotifi olan ve her gün degisen Sangay’da, kalici olan
tek sey
ilerleme hirsidir.
Tayvanlilar ve Sangay
Sangay’in su anki halini
almasinda, sehre akan
yabanci para, enerji ve yetenekli insanlarin payi büyüktür. Yüzyil öncesinde
oldugu gibi,
1990’dan itibaren Sangay’a
tekrar hücum eden yabancilar için, sehirde Gubei adli lüks bir semt olusturulmustur.
Yüksek katli binalarla dolu bu bölgeyi yabancilar, yasam tarzlarina uygun olarak
kendileri için yaratmistir.
Gubei semtinde agirlikli
olarak Tayvanlilar, ardindan Koreliler, Japonlar, Uzakdogu Asya ve Hong Kong’dan
gelen Çinliler yasamaktadir.
Yeni gelenlerin ilk dalgasi ‘deniz asiri Çinliler’ kategorisine giren Tayvanlilardir.
Resmi
rakamlara göre 500.000’e yakin Tayvanli Sangay’da yasamaktadir. Is kurmak için yatirilan
paranin, yarisindan fazlasi Tayvanlilar tarafindan harcanmaktadir. Çin’e tasinan Tayvanli sirketlerden çogu A.B.D.’ye ihracat
yapmaktadir. Ayrica 5.000’den fazla Tayvanlinin, sehre giren yatirimin 10
milyar dolarlik yabanci sermayesini temsil ettigi beyan edilmistir. Öyle
ki Tayvan ekonomisinin Çin’e isgücü ve isyeri göçü nedeniyle tamamen
çökmesinden korkulmaktadir. Tayvan ve Çin iliskisi bir baba-ogul iliskisine benzetilebilir.
Tayvan’da ki demokratik gelisim ve bagimsizlik rüzgari Çin’i
ilgilendirmiyor gibi görünse de Çin’de yasayan Tayvanlilarin politik toplantilar yapmasi yasaktir. Ancak
zaten Çin’de yasayan
Tayvanlilar
çoktandir birlikten yana olduklarini ilan etmis ve daha büyük bir Çin için Sangay’da durmadan çalismaktadir.
Politik
korumadan yoksun sekilde Sangay’a yerlesen Tayvanlilarin
avantaji Sangay’in
reddedemeyecegi
iki seye sahip
olmalaridir; para ve bilgi birikimi. Tayvanlilar Çin’e geldiklerinde
beraberlerinde para, bilgi, deneyim, ileri teknoloji ve dünya çapinda baglantilar getirmislerdir. Amerika veya
Avrupa’da egitim
görmüs bu
Tayvanlilar sehrin
çehresini Çin’in daha önce tanik olmadigi biçimde degistirmistir. Bu ortamda dünyanin en
kalabalik dördüncü nüfusuna sahip Endonezya ve Serbest Ticaret Anlasmasiyla yatirim miknatisi
olacagi düsünülen Meksika’nin çektigi kadar yabanci
sermayeyi, Sangay tek
basina
çekmeyi basarmistir. Fitili atesleyenlerin bir bakima Sangay’da yasayan Tayvanlilar oldugu söylenebilir.
Göklere Uzanan Binalar
Sangay sehir silüeti reformlara
paralel olarak büyük degisimler geçirmistir. Hizli degisime tanik olmak için en iyi
yer, cam binalariyla bilimkurgu filmlerini animsatan Pudong bölgesidir. Gerçek
bir mucize olan bu bölgeye resmi makamlar “Çin ekonomik mucizesinin
Mikrokozmosu” adini yakistirmistir. Sadece Pudong’da bugün
6.000’i askin
yabanci sermayeli sirket
bulunmakta ve bunlardan neredeyse 300’ü “Global Fortune 500” sirketi listesindendir. Çin
hükümeti destegi ile
hayata geçirilen Özel Ekonomik Bölge (SEZ) ayricaliklariyla Pudong,
yabanci sirketlere
sayisiz avantaj sunabilmektedir. Sangay’in bu bölgesi Komünist Parti umut propogandasinin da temel
tasini olusturur.
Inanilmaz yatirimlarla,
birden bire Paris büyüklügüne ulasan bu mahalle, bir çok
soruyu da beraberinde getirmektedir. Çin hükümeti sadece bu bölgenin altyapisi
için 12 milyar dolardan fazla yatirim yapmistir. Üstüne, halkin parasiyla veya halktan borç alarak yapilan
sayisiz gökdelen insa edilmistir. En çok konusulan prestij projelerinden
biri ise saatte 480 km. hiz yapacak Sangay-Pekin hizli tren hattidir. 16 milyar dolarlik maliyetiyle bu
projenin temel amaci Japonlarin benzer bir atilimla kazandiklari teknolojik
sayginliga erismektir. Bunu yaparak dünya
kamuoyunda paranin satin alamayacagi olumlu bir etki yaratmak, Çinliler için en büyük ödül olacaktir.
Çinliler, hizli trenleriyle birlikte 38 milyar dolar ayirarak hazirlandiklari
2008 Yaz Olimpiyatlarini, bu yolda atilacak en önemli adim olarak görmektedir.
Garip
olan, tüm bunlarin ekonomik bir karsiligi olup
olmadigi ile
ilgili fazla soru sorulmadigidir. Iyimserlik su ana kadar Çin’in oyunu
götürmesini saglamistir, iyimserligin süregelmesi içinse
apayri bir sosyal yapi islemektedir. Sangay bu sosyal yapinin
sadece bir bölümünü yansitmaktadir. Sangay, binalarin bir gecede göge erdigi,
erkeklerin büyük miktarlarda sahte viagra kullandigi ve her firsatta yeni
projelerini agiz
sulandirarak anlatan yöneticilerin sehri. Her proje temelinden en büyük, en yüksek, en uzun, en hizli
veya baska
en’leri kapsamaktadir. Tüm bu en’ler çok özenli bir sekilde kaydedilmekte ve
devlet eliyle Ingilizce
olarak basilan günlük Shangai Daily gazetesinde
yayinlanmaktadir. Söylem sürekli olarak “Asya irkinin yükselisi” mesajini vermektedir.
Amaçlanan, toplumu daha çok çalismaya ve gelismeye tesvik etmektir. Bu
sadece Sangaylilara
verilen bir mesaj degil tüm
Çin halki için geçerlidir. Sangay’in geldigi nokta
Çinlileri hakli olarak dünyanin merkezine tasiyacaktir ve Çin, hak ettigi saygiyi kesinlikle elde etmenin yaninda belki de korkulacak bir
güce dönüsecektir.
Zaten
Çinliler, dünyanin en büyük ekonomisine sahip olmayi kaderleri olarak görmektedir
ve bu herkesin sandigindan
çabuk olacaktir. Su
kesindir ki; Çin’le yakin temas halinde olmak insanin mümkün olanla, izin
verilen hakkindaki düsüncelerini
degistirir. Kalabalik, komünist
etkiler, mantar gibi çogalan
yüksek binalar ve herkeste açikça sezilen parayi zamanla degistirme arzusu gibi, Çin’e disaridan bakildiginda bazilarina öcü gibi
görünenler, yakindan bakildiginda akla
yatkin gelmeye baslayip
zenginlik olarak algilanabilir. Çin sahneye çiktigindan beri tüm ülkelerin dünya görüslerini degistirmeleri gerektigi kesindir.
BÖLÜM 2
KOMÜNIST DEVRIME KARSI DEVRIM
Çin’in
geçirdigi büyük
degisimde en önemli etkenlerden
biri kirsal nüfusun büyük çogunun Sangay gibi büyük sehirlere veya yeni kurulan
kentlere göç etmesidir. On yil içinde 200 milyon Çin köylüsünün daha kentlere
göç edecegi tahmin
edilmektedir. Mao iktidari zamaninda devlet izni olmadan yer degistiremeyen köylüler simdi bir çanta esya ile nerede is imkani varsa oraya tasinmakta ve sürekli yer degistirmektedir. Resmi Çin
nüfus sayiminin kapidan kapiya gidilerek yapildigi düsünüldügünde ikameti belli olmayan
sürekli hareket halindeki sayilari milyonu asan bu insanlarin nüfus sayimina katilmadigi açiktir. Çin’de meydana
gelen kirsaldan kente göç dünya üzerinde simdiye kadar görülen en yogun göçtür. Bu devinimin etkisiyle hizlanan sosyal ve ekonomik kosullar birçok girisime uygun zemin hazirlamistir. Ekonomik hareketlilik
ve kentlesme ile
birlikte Çin halki özgürlük pesinde kosmaya baslamistir.
21.yüzyila
girerken, özgürlük ve güç arayisindaki
Çin halkiyla ilgili en büyük paradoks, tüm bu degisimin özel
girisimin bas düsmani olarak görülen Çin
Komünist Partisinin gözetimi altinda gerçeklesmesidir. Tüm engellere ragmen Çin’in katettigi yola
bakarak, gelecekte ne kadar sarsici olacagini tahmin etmek zor olmayacaktir. Çin’in nasil bu noktaya geldigini anlayabilmek için
komünist dönemde olup biteni özetlemek gerekir.
Çin’in basarisinin arkasinda yatan baslica nedenlerden biri
devletin, istemeyerek de olsa hedefe odakli ve yeterli kaynaga sahip halkinin, bu eski
radikal rejimi degistirecek gücünün farkinda
olarak, insanlarinin önünde durmamasidir. Komünist Partinin en önemli
reformlari, baska ülke
devletleri veya uluslararasi ajanslar tarafindan güdülmemis, tersine kendi içinden
çikmistir. Ülke
topraklarinin mülkiyet hakkinin devlete ait olmasi, komünist rejimin gelisimi kisitlayan baslica engel olmustur.
1949’da
Mao Zedong liderliginde baslayan Komünist devrim
Çin’de yüzyillardir hüküm süren toprak mülkiyeti sistemini sona erdirmistir. Marksist teoriyi
benimseyen Mao, basindan
beri Çin sosyalist devriminin sehirli çalisanlardan
degil,
köylülerden çikacagina
inanmistir. Mao
liderligindeki
köylü ordusu, 1930-40’li yillardaki Japon istilasi ve Çin’deki iç savas sirasinda büyük
zorluklara gögüs germistir. Çogu köylü olan 4,5 milyon
üyeli Komünist Parti, Çin Halk Cumhuriyetini Ekim 1949’da kurmustur. Ilk birkaç yilini altyapi
yatirimlarina ayiran hükümet gözle görülür bir ilerleme sagladi.
Ancak Çin
yönetiminin ‘devlet düsmanlarina’
karsi baslattigi kampanya gecikmedi ve
1950’de Tarim Reform Kanunu ile yasal hale getirildi. Devletin tek bir
hamlesiyle, sahislarin
Çin’de toprak sahibi olma hakki sona erdirildi ve devlet, ülkenin tüm
topraklarinin tek sahibi konumuna gelmistir. Böylece köylülere topragini kiralayan zengin agalarin yaninda güçlükle bir parsele sahip olmus köylüler de
topraklarini kaybetmis oldu.
Kollektiflesme ve Karsitlari
1950’lilerin
ortalarinda Çin yönetimi, Stalin’in bireysel toprak kullanim hakkini öngören
modelini benimsemistir.
Zamaninda Rusya’da büyük umutlarla benimsenen SSCB kolektiflestirme programi Stalin’in
vahset anlayisiyla sekillenmis, sonunda binlerce köylünün
ölümü ve milyonlarin da Sibirya gibi yerlere sürüldügü bir uygulamaya dönüsmüstür. Aslinda kolektif sistemin
altinda yatan fikir, bireysel daginik tarim üretimine kiyasla, tek tip ürün yetistirilen genis tarlalarin daha
verimli olacagiydi. Bu
sayede gelismis çiftlik gereçleri
daha etkin kullanilabilir, ek is gücü
ise baraj ve sulama sistemleri gibi altyapi projelerinde çalistirilabilirdi. Devrimin basindan beri bunu arzulayan
Çin Komünist Partisi, ilk reformuyla sistemi uygulamaya koymustur. Tüm topraklar,
hayvanlar, çiftçi araç-gereçleri kolektiflestirme kapsamina alinmistir. Uygulama bununla sinirli kalmayip Çinlilerin en temel sosyal
kurumu olan aileleri de hedef almistir. Aile fertlerinin ayri düsebilecegi büyük
yatakhaneler kurulmus, tahsis
edilen topraklar, yüzlerce insan tarafindan toplu halde islenmistir.
Maocu
Çin’in kolektif uygulamada diger amaci
ise, Çin’in büyük köylü nüfusunu yeniden sekillendirmekti. Mao’nun kilit doktrinlerinden biri, Çin
köylülerini kolay hareket edebilen bir isgücüne dönüstürmekti.
Dolayisiyla kirsal isgücünün,
Partinin sanayilesme
projelerinde “yedek ordu” rolünü üstlenerek sayisiz kampanyaya katilmasi saglanmisti. Halkin sisteme itaati,
devlet tarafindan toplumsal ve ideolojik baskilar ve sahsi tehditlerle olusturuldu.
Kolektiflestirme süreci Çin’in kirsal
nüfusunu bir içe kapanma devrine sokmustur. Tarimla ugrasan halkin yani sira kirsal
bölgelerdeki tüm ticari faaliyetler de son bulmustur. Küçük isletmelere
el konmus hatta
bakkallar bile devlet eliyle isletilmistir. Bu durum, çiftçilikle
ugrasmayan esnaf kesimini bile
yeniden tarima dönmeye zorlamistir. 1956
yilinda çikarilan bir kanunla devlet tekelindeki fabrika, maden, insaat ve ulasim sektörlerinde kirsal
kökenli isgücü
istihdami yasaklanmistir.
Dahasi, radikal Hukou sistemiyle devlet, çiftçinin feodal
efendisine dönüsmüstür.
Ancak
sonrasinda, 1959-60 yillari arasinda, Parti tarafindan desteklenen Büyük
Atilim’a bagli
sanayilesme
hedefleri kapsaminda, kirsal isgücüne sehirdeki sirketlerde çalisma hakki taninmistir. Açiklanan 19 milyon kisilik istihdam kapasitesine
karsin, 50
milyon kisi sehirlere hücum etmistir. Çin, bu siralarda gelismek bir yana adeta aç kalmistir. Ardindan kirsal
kesimdeki kitliktan kaçan on milyonlarca köylü daha sehirlere göç etmistir. Kentli çalisanlarini korumak için
harekete geçen parti, kirsaldan gelen bütün göçmenleri geri yollamistir. Böylece komünistler,
halkin büyük çogunlugunu kirsal kesimde
sinirlayarak sadece dünyadan degil ülke
içindeki diger sehirlerden de kopmasina
neden olmustur.
Kirsaldan kente göçü engellemek için güvenlik birimleri de halka karsi görevlendirilmisti ve Hukou sistemiyle
bireylerin nüfus, kütük, meslek, vb. tüm bilgilerini içeren aile cüzdani
uygulamasina gidilmisti. Bu
cüzdanlar yemek karnesi olarak da kullaniliyordu ancak çiftçiler devletten gida
alabilmek için ayni zamanda devlete ürettigi gidayi tedarik etmeliydi. Kolektif çiftliklerce yapilan üretimin
hepsi sehirlerin
ihtiyaçlarinin karsilanmasi
için devlete teslim ediliyordu. Bu nedenle ülkenin gidasini tedarik eden
çiftçiler kitlik durumunda ilk aç kalan kesim olmustu.
Çiftçilere
ayrilan tesvik
yoksunlugu genellikle
komünizmde görülen düsük
verimliligi
açiklamaktadir. Çünkü, çiftçiler ne kadar üretirse üretsin, devletten aldiklari
yardim degismeyecegi için gerektiginden fazla çalismak islerine gelmiyordu. Zira,
Komünist partinin basarisinda
büyük rol oynayan köylüler, yine komünistler tarafindan baski altinda tutulmus ve yokluk çeken
kirsal kesim, Çin kentlerinin kölesi haline getirilmisti. Çin’in kirsal nüfusu,
günümüzde oldugu gibi o
zamanlarda da sehirlilerin
ayrimciligina maruz
kalmaktaydi. 60’li ve 70’li yillari kapsayan bu dönemde, kitlik ülkeyi kasip
kavurmus ve
on binlerce insan telef olmustur.
Çin’i Kurtaran 18 Çiftçi
1970’ler
boyunca, Çin’in birçok bölgesinde çiftçilerin yillik geliri 2.5 dolari
geçmiyordu1. Tüm ürettiklerine devlet tarafindan el konan
köylülerden 18 cesur çiftçi, ailelerine daha çok yiyecek saglamak amaciyla, isledikleri topragi her aileye bir parsel düsecek sekilde gizlice böldü.
Devlete vermek zorunda olduklari tahil vergisini ödedikten sonra, kendi
aralarinda artakalan ürünü satmak veya takas etmek üzere 1978’de anlastilar. Böylesine bir anlasma kesinlikle yasadisiydi ve cezasi ölümle
sonuçlanabilirdi.
Ancak
çiftçiler her seyi göze
alarak devlete vermeleri gerekenden fazlasini üreterek kendilerine ayirmaya basladilar. Bu kararin
etkileri neredeyse hemen fark edilmis, yillar süren ideolojik ve merkezci planlamanin basaramadigini gözü pek çiftçiler,
sadece birkaç ay içinde becermistir.
Üretim, sasirtici sekilde yükselmis ve dönemin yenilikçi
lideri Deng Xiaoping’in dikkatini çekmistir. Yerel yönetim çikarlari oldugu için bu yasadisi
uygulamalarin filizlenmesine göz yummustur. Kaynaklari yetersiz olan devlet, verimin arttigini fark ederek çiftçilerin
bu girisiminin
ilerlemesini kalkinma yolunda bir adim olarak kabul etmistir. Deng’in destegiyle, benzer anlasmalarin en fakir bölgelerde
deneme amaçli uygulanmasina izin verilmistir.
1980’de
Çin hükümeti bu sistemi resmilestirerek
‘hane sorumluluk sistemi’ adi altinda yürürlüge koymustur.
Uygulama çiftçilere belirlenen kotayi temin etmelerine karsilik fazla ürünü kar amaçli
olarak satmalarina izin veriyordu. Böylece Çin’deki serbest piyasa çiftçiler
sayesinde baslamis oldu. Kirsal kesimden
çikan ekonomik reformlar ayni zamanda kirsal halka Çin’in zenginliklerinin ilk
dalgasini ulastirmistir. Çin’in en fakir
bölgelerine kadar dagilmaya baslayan bu zenginlik sanstan dolayi degil kaybedecek hiçbir seyi olmayan insanlarin
cesaretiyle kazanilmistir.
Çinli çiftçiler sehirlere
gelip mallarini sattikça elde ettikleri gelir, kentli nüfusu hayrete düsürmüstür. Çiftçilerin bu girisimi kentlileri de serbest
piyasanin varligi
konusuna uyandirmistir.
Hatiri sayilir bir gelir elde etmeye baslayan çiftçiler, paralarina para katmak istemislerdir. Çiftçiler ve yerel
yönetimler birikimleriyle kooperatifler olusturarak yatirimlar yapmaya baslamistir.
Kasaba ve köylerde olusturulan
bu girisimler
kamu ve özel sektör arasinda üçüncü bir kol olusturmustur.
Hatta bazilari piyasadaki en rekabetçi olusumlara dönüsmüslerdir. Bugün Çin’de
gerçeklesen büyük
çapli girisimlerinin
çogu,
paralarini degerlendirmek
isteyen çiftçilerin olusturdugu fonlarla hayata geçmistir.
Yatirimcilarla
devletin çikarlarini birbirinden kesin çizgilerle ayirmayan bu kendine özgü
yapiyla, Çin is dünyasi
bas döndürücü
hale gelmektedir. Yillarca süren reformlar sonucunda Çin; hükümetin, kendileri
de yatirimci olan veya kurumsal kardan pay alan resmi görevlilerin, hissedar
durumundaki halkin ve özel girisimcinin
mali çikarlarini birlestiren
tarzda, sayisiz kolektif melez isletmeye sahiptir. Böylesine karmasik bir yapinin gelismenin önündeki en büyük etkenlerden biri oldugunu savunanlar çikacaktir.
Ancak durum tam tersini isaret
etmektedir. Çin’in dünya ekonomisine olan etkisini ve bulundugu noktayi anlayabilmek
için, ekonomik büyümenin temel yapitasi kabul edilen mülkiyet hakki ve kanunlari olmadigi halde, Çinlilerin nasil
bu kadar ilerlediklerini degerlendirmek
gerekmektedir.
Komünizmin Atesledigi Sermaye Askerleri
Uzun
yillar süren baskidan sonra özgürlesen Çin çiftçileri, Çin’in piyasa ekonomisinin patlamasinda basrol oyuncularidir. Etkileri
dünyayi sarsan bu ekonomik atilimin baslangicinda ise üretim fazlasi sebzelerin satisa sunulmasi bulunmaktadir.
Bu gelismeler
ayni zamanda kirsaldan kente yeni göç dalgalarini da beraberinde getirmistir. Yillarca devlet
kontrolüyle geri püskürtülen sehre göç egilimi
zaptedilemez hale gelmistir. Son
bir kaç sene hariç, Çin’de son 50 yilda yasanan sehirlesme orani dünya’nin diger gelisen ülkelerindekine göre
daha yavas ilerlemistir. Ancak durum hizla degismektedir. Birlesmis Milletler
tahminlerine göre 2010 yilinda Çin nüfusunun %45’i sehirli olmus olacak, 2030’da ise
%60’a varmis olacaktir.
Bu asamada,
dünyadaki her bes insandan
biri ve her üç çiftçiden birinin Çinli oldugunu unutmamak gerek. Çin’in küresel ekonomideki bu hizli ilerleyisi, nüfusunu dünya ticaret
arenasindan silip atan komünizme karsi tepki olarak görülebilir. Çin’in uzun soluklu gelisimi isiginda degerlendirildiginde, benzer sekilde sasirtici olan, komünist
kolektiflestirme
çalismalarinin
uysal ve yönlendirilmeye uygun yüzlerce milyon kisilik bir is gücü
yaratmasidir.
Çin
tarihi farkli liderler, reformistler ve sömürgecilerin amaç ve çikarlarina
hizmet edecek sekilde
manipüle edilmistir.
70’lerde Çin’de yasayan,
halen Chicago Üniversitesinde görevli tarih profesörü Prasenjit Duara’ya göre
ironik olan Çin’de 1978 itibariyle kapitalizmin ortaya çikmasidir. Marksist ve
Maoist teoriyi iliklerine dek benimseyen ve canla basla çalisan Çinliler için
tarihlerindeki ani dönüsten çok,
akil ve mantiklarini altüst eden iste bu ironidir. Marksist teoride, köylüleri sömüren kapitalist
kesimin tersine, Çin’deki pratik uygulama, çiftçilerin kendi isletmelerini baslatmak adina komünist
devleti sikistirmasiyla sekillenmistir. Ayrica Çin
kapitalizminin kendine buldugu zemin,
yine Mao’nun reformlaridir. Komünizmin yarattigi is gücü
sürekli çalistirilabilecek,
yönetilmesi kolay, organize bir emekçi toplulugudur. Saglik ve
sosyal hizmetler adina kaynaklarini tüketen komünistler, bilmeden
kapitalistlere egitimli isgücü hazirlamis olmustur.
Dolayisiyla
hazir egitilmis bu isgücüyle Çin günümüz
imalatçilarini miknatis gibi çekmektedir. Fabrikalarini tasiyacak yer arayan veya
üçüncü kisilere is vermek isteyen
Amerikan ve Avrupali sirketler
için Çin, isletme ve
yönetim giderlerinin en aza indirgenecegi bir yerdir. Bundan sonrasi için de tarihe eklenecek ironi
muhtemelen sudur;
ayni Amerikan ve Avrupa sirketleri,
Çin sirketlerine
bu uyumlu isgücünden
nasil yararlanilacagini ögreterek kendilerine karsi küresel pazarda rekabet
avantaji saglamalarina
sebep olacaktir.
BÖLÜM 3
KÜRESEL ÇAPTA ÜRETIM IÇIN ÖNCE KANUNLARI ÇIGNE
Çin’deki
reformlar kirsal nüfusu kalkindirmis olmasina ragmen, tasra hala yokluk diyaridir.
Yeni ekonominin mucizeleri köylere ulasmadigi için,
sadece köylerde degil
kasabalarda yasayan genç
nüfus da büyük sehirlere
gitmektedir. Ülkenin ortasinda bulunan Hubei bölgesi, Çin’in tahil ve sebze
ambari olmanin yani sira çok tartisilan Three Gorges (Üç Vadi) Barajinin yapimi için
seçilmistir.
Ülke
içinde ekonomik canlanmayi hedefleyen yeterli elektrik üretimini karsilamak üzere tasarlanan
baraj ayni zamanda Yangtze nehrinin mevsimsel su taskinlarini da önleyecektir.
Dünyanin en büyük beton yapisi olacak barajin kurulacagi bölgedeki yerlesimlerde yasayan sayilari bir milyonu askin nüfus yer degistirmistir. Yalnizca Hubei’de degil Çin’in kirsal
bölgelerinde de durum aynidir. Bir zamanlarin verimli tarlalarini, islenmedikleri için yabani
otlar bürümüstür.
Gençler basta olmak
üzere hiç kimse, birakin köyde çiftçi olmayi, tasrada memur olmayi bile istememektedir.
Cografi nedenlere bagli olarak, Çin’deki
ekonomik firsatlar bir hayli esitsiz dagilmaktadir. Yeni bir reform
kapsaminda, yerli halkin okul gibi sosyal hizmetlere destek vermesi zorunluluk
haline getirilmistir.
1998’de Egitim
Bakanliginin
bölünmesiyle kirsal kesimin egitimi
neredeyse kendi haline birakilmistir. Çin’in en yoksul bölgelerinde bir çocugun temel ögretim alma sansi yok denecek kadar
azdir. Kiz çocuklari için durum daha vahimdir. Ayrica tasradan sehre göçün bir nedeni de
yerel memurlarin açgözlü ve despot tavirlaridir. Johns Hopkins Üniversitesi
görevlisi Dan Wright’in belirttigi gibi Çin’in artan bereketi, fakir nüfusunun yoksullugunu ve yoksunluk hissini
daha da arttirmistir.
Çin
köylüsünün durumunu arastiran bir
çiftin yayinladigi kitap,
milyonlarca satmis ancak
yarattigi tepki
nedeniyle kisa bir süre içinde hükümet tarafindan yasaklanmistir; buna ragmen korsan kopyalar yasadisi yollarla tüm ülkeye
yayilmistir.
Parasi çikismadigi için ölüme terkedilen
hastalar, evlenmek isteyen çiftlerden alinan vergiler, 1990’lardan bu yana
kazançlari arttigi halde
vergilerin de artmasi... Tüm bu nedenlere bagli olarak kirsal nüfusun tahmini mümkün olmayan yoksullugunu, tasrada tarifsiz kötülügün kol gezdigini, yarim yüzyillik tarim
reformlari ve sürekli yeni vergiler çikaran sömürücü yerel yönetimler
sebebiyle, hiçbir seyi
kalmayan köylünün çilesini anlatan kitap, yozlasmis sistemin
berbatligini
gözler önüne sermistir.
Hem
kitabin yarattigi etki
hem de Çin’in zengin bölgeleri ve tasra arasindaki dengesizligin ülkenin stabilitesini ve ilerlemesini tehdit edebilecegi korkusuyla, Çin hükümeti
2004 yilini çiftçilerin sikayetlerini
degerlendirmeye
adamistir.
Vergi indirimi, mali tesvik ve
yatirimlarin tasraya yönlendirilmesi
gibi olumlu gelismelere
imza atilmistir.
Ancak bu reformlar ufak çiftlikleri Çin endüstrisinin gelisim motoruna dönüstüremez. Çünkü hükümetin tasradaki yoksullugu gidermeye yönelik
stratejisi aslinda insanlari çiftlikten çikarmaya odaklanmistir. Zaten köyde
yüzyillardir ayni yöntemlerle sürdürülen hayatlar simdi, sehre göç eden bir aile
ferdinin köye gönderecegi paraya
baglidir.
Gelecegi Satin Almak için Kredi
Sehirlere dogru yola koyulan göçmenler
sikça sömürü, ayrimcilik ve hirsizlar tarafindan soyulma tehdidiyle karsilasir. Sehirlere varmak için
saatler süren tren yolculugu 10$
olsa da bu miktar çiftçi bir ailenin aylarca çalisip zorlukla kazandigina esittir. Sehre vardiklarinda sansli olanlari daha önce
göç etmis akrabalari
tarafindan karsilanir ve
ise yerlestirilirler. Yoksul
köylülerin sehre
gelip tutunabilmesi kendi kisisel baglantilarina baglidir. Is kurma finansmani ise
çogunlukla sehre gelen köylülere bir çesit banka hizmeti veren
nüfuzlu ve varlikli sahislardir.
Son döneme kadar özel isletmelere
kredi vermek yasa disi
olmasina ragmen
Çin’deki bu sistem birçok ülkenin resmi bankacilik hacmini kat kat asmaktadir.
Serbest
pazar egiliminin
basladigi 1978’den bugüne kadar 30
milyon özel sirket
kurulmustur ve
bunlarin hepsinin bir baslangiç
sermayesine ihtiyaci olmustur.
Çin’in bu mevcut kredi aginin en
dikkat çekici özelligi
sistemin yasal koruma altinda olmadan isleyebilmesidir. Çin’de gayrimenkul devlete ait oldugundan, kredi alanlar
mülkleri teminat olarak gösteremez. Bunun yerine aile ve akrabalarindan
toplayabildigi sermaye
ile risk alirlar. Küçük yerlerde sosyal akit, saygi duyulan ve insanlarin
genelde borçlarini eksiksiz ödemelerini saglayan bir anlasma seklidir. Ancak yozlasmanin getirdigi yüzsüzlükle beraber sehirlerde zenginlik bulan
bazi köylüler borçlarini ödememistir. Bu da sistemin sekil degistirmesine neden olmustur. Artik kredi, ailenin
en yetenekli ve genç üyesine verilir, karsiliginda
köyde kalan akrabalari ve onlarin sahip olduklari degerler borca teminat olmustur. Borcunu ödemeyen kisilerin ailelerine, borç
veren tarafindan yapilan eziyet insanlarin sehirde bulduklari her ise sikica sarilip en kisa zamanda ailelerini bu baskidan kurtarmak
için çabalamalarina neden olur. Evden uzakta yeteneklerini gelistirmekle kalmayan bu
seçilmis fertler
iletisim aglarini da gelistirerek ileride kendi girisimlerine yönelik ilk
adimlari atar.
Küresel Pazar Payi için Tek
Bir Kasaba
Özel
kredi sistemi sadece var olan sehirleri degistirmekle kalmayip kirsal
yerlesimlerin
de çehresini degistirmektedir. Pirinç
tarlalariyla çevrili kasabalar bir anda tüm dünyaya ihracat yapan sanayi
merkezlerine dönüsmektedir.
Özel isletme
payinin %90 oldugu
Zhejiang ili neredeyse tamamen köylülerin özel kredi sistemiyle filizlenmis bir basari hikâyesidir.
Zamaninda
merkezi yönetimin yok saydigi bu
fakir bölge liberallesme
hareketleriyle birlikte çogu
Tayvandan geri gelen insanlarin, kendi isletmelerini kurma yarisina sahne olmustur.
Günümüzde Çin’in en basarili
özel sirketleri
ve en zengin isadamlari
bu ilden gelmektedir. Zhejiang içindeki lokomotif ise Wenzhou sehridir. Burasi, Tayvan bogazinin karsisinda yer aldigi için zamaninda Çin Halk
Cumhuriyetiyle küçük Çin Cumhuriyeti arasina sikismis sinir
kasabasidir. 1992’ye kadar demir yolundan bile yoksun olan Wenzhou, su anda Çin’in ekonomik
yazgisini belirleyen karmasik tarzin
dogdugu yerlerden biridir. Peki
bu nasil gerçeklesti? Tipki
gizlilik içinde ortaklik yürüten 18 çiftçi gibi, Çinli girisimciler de ilerleme için
kanunu çignemenin
gerektigine karar
vermislerdir. O
dönemde Çin’de özel is kurmak
yasak oldugundan,
bunu gerçeklestirmek
için, irade, cesaret, politik beceri, kararlilik ve bunlarin yaninda rüsvet, gizlilik en önemlisi
de sistemi oyuna getirecek fikir yaratma yetenegi gerekliydi. Halen, Çin’de is yapan ya da Çin ekonomisiyle rekabette olan yabancilar için
belki de en çildirtici olani Çinlilerin yazili anlasmalara karsi ciddiyetsizligi ve yasalara olan
itaatsizligidir.
Ancak Çin sirketlerinin
kendilerine bulduklari zemin tam da bu kanun disi durumdur. Çin’in mantar gibi üreyen isletmelerinin kosullari, aslinda
Amerika’daki yasakli dönemde kayitdisi ekonominin kosullariyla
benzerlik göstermisti.
Örnegin Wenzhou’daki özel istirakler Deng’in
reformundan önce baslamistir. Bölge hükümet
açisindan sakincali olarak görülse de elde edilen basari ve ekonomik
hareketlilik gözden kaçirilmamisti.
Deng’in gelismeleri degerlendirecegini su sözlerinden
anlayabiliriz: “Fare yakaladigi sürece, kedinin siyah ya da beyaz olmasi
farketmez”. 1960’larda politik tartismalara konu olan bu sözler günümüzde fareyi yakalamayi
beceremeyen komünist sistemi elestirmek için kullanilir.
Kirsal
nüfusun girisimciligine izin verilmesinden
sonraki bes yil
içinde, küçük sanayi isletme
sayisi 80 bin aileye ulasmis; 1986’da ise bu rakam 110
bini bulmustur. Sehrin sundugu 300 bin kisilik istihdam olanagi Çin’deki göçü tetikleyen
dönüm noktasi olmustur. Tüm
bu gelismeler,
neredeyse hiçbir yabanci finansman olmadan bölgenin kendi öz sermayesiyle
gerçeklestirilmistir. Ortalikta hiçbir yabanci
danisman
olmaksizin, Wenzhou ihtiyaci olan finansmani elde etmek için binbir çesit yolla daha önce
duyulmamis tüzel
kisilikler yaratmistir. Örnegin, bir aile sirketini herhangi bir kamu
kurulusunun
uzantisi olarak göstererek banka hesaplari açabilmis, devletten kolayca kredi
alabilmis ve
vergiden muaf kalabilmistir.
Ortaya çikan melez isletmelere
‘Kirmizi Sapka’ isletmeleri adi takilmistir. Arastirmalar, sahte kolektif
sahiplerinin birçogunun
devlet tesvikiyle
cesaretlenen kamu görevlileri oldugunu ortaya koymaktadir. Pekin Üniversitesi profesörlerinden Tian’a
göre,
‘Çin is adaminin zekâsina en
iyi kanit, bu kadar kisitlama altinda bu denli basari gösterebilmesidir’.
1978’de Deng, Mao ve takipçilerinin geçmiste yaptiklari hatalari
düzeltebilmek adina bir dizi reform baslatmistir.
Ülkenin sosyal ve ekonomik açilardan gelismesi için aydinlari da yanina alarak sinif çatismasi ve üst sinifin
engellenmesi konularini arka plana atmistir. Ekonomik kalkinmanin ölçülü adimlarla gerçeklestirilmesi gerektigine inanan Deng, reformlari
yurt geneline yaymadan önce, hareketlilik farkettigi Wenzhou gibi bölgelerde
deneme uygulamalari baslatmistir. Çiftçilere verdigi ekonomik özgürlük, girisimcilerin hizla yeni isler kurmasina neden olmustur. Yeni açilan bir
pazarda isini ne
üzerine kuracagini
bilemeyen insanlar komünist devir öncesi hatiralardan ilham almaya çalistilar ve isleyen formülleri
kopyalamaya odaklandilar. Tek bir ürüne yogunlasan birçok
kasaba ulusal üretim merkezi olurken bunlardan bazilari kendi pazarini
doyurarak kendi sonlarini getirmistir. Ancak ayakta kalabilenler ‘lideri takip et taktigiyle’ ilerledi. Deng, bu
süreçte halka “nehri geçerken bastiginiz taslara dikkat edin” diyerek
Çinlilerin sinif atlama ve daha iyi bir hayata dogru çiktiklari yolu dikkatli ve adim adim katetmelerini
telkin etmistir.
Wenzhou halki tüm taslara
dikkat etmis hem
de bunu kosar adim
yapmistir.
Örnegin, girisimci ruhlu ilkokul ögretmeni bir bayan, 70’lerde
evindeki dikis makinasiyla
çorap üretmeye baslamis ve onu takip edenlerin
ardindan Wenzhou bugün 8 milyar çift çorap üreten bir yere dönüsmüstür. Bu dünya ihtiyacinin
üçte biri anlamina gelir. Wenzhou yerel halkin baslattigi
ve simdi
dünyanin bütün büyük toptancilarini cezbeden baska birçok sektörün de merkezidir. Görünen odur ki; bu bölgede
kurulan fabrikalar ve Çin’in her yerinden akin eden göçmenlerin sagladigi ucuz isgücüyle Wenzhou, ayaklarini
yere daima saglam
basacaktir. Wenzhou’yu örnek alan binlerce sehirdeki Çin’in kopyaci is adamlari, ellerindeki ucuz ve sonsuz isgücü sayesinde dünyanin
neredeyse her endüstrisini emin adimlarla ele geçirme kapasitesine sahiptir.
Ekonomik gelismede
geleneksel beklenti, tarimsal üretimden düsük-teknoloji ürünlere, ardindan daha gelismis ürünler ve hizmet
sektörüne geçistir.
Ancak Çin’in gelisimi o
kadar yogun olmustur ki, tüm bu asamalari ayni anda ele
alabilmistir.
Endüstriyel rakipleri Çin’in üretim gücünü siklikla yanlis yorumlamaktadir.
Sürekli, Pekin’in baska bir
stratejik sanayi dalini daha devirecek planlar yaptigi korkusuyla yasarlar. Japonya, Tayvan,
Kore gibi belli bir sektöre odaklanmis ülkelerin neler basarabilecegine geçmiste taniklik ettik. Ancak
Çin’in ekonomik rekabet gücü hakkinda endise duyanlar devlet destekli dev sirketlerden degil, kisa
sürede çok para kazanmak isteyen zengin yatirimcilardan korkmalidir. Çinliler,
kapitalizmin acimasizligini kisa
sürede anladiklarindan geçirdikleri büyük degisimden sag çikabilmek amaciyla
duygusalliga pek yer
birakmamistir.
Birçok Çinlinin çalismaya
heves gösterdigi kosullari Amerika’daki
Meksikali kaçak tarim isçileri
bile kabul etmeyebilir. Yine de Çin’deki reformlar ve özel girisimciligin yükselisi beraberinde yeni bir
fakirlik dalgasi yaratmaktadir. En büyük zarari gören kamu istirakleridir. 1978’den beri
yaklasik 40.000
kamu sirketi
kapanmis,
1996-2001 yillari arasinda 53 milyon kamu çalisani issiz kalmistir. Bu Amerika’daki tüm
imalat isçileri
sayisinin iki katidir.
Kamu isletmelerinin sonunu baslatan dinamik, kirsal
kooperatiflerin zamanla devlet tekelindeki sirketleri ele geçirip kendi sirketlerini kurmaya yönelmesidir. O günlerde degisimi saskinlikla izleyen Deng,
1987’de ziyarete gelen Yugoslav temsilcilere “Kirsal reformlar çok hizli
ilerliyor, istek çok büyük. Köy ve kasaba endüstrilerinin sahlanmasi planlamadigimiz bir olay. Bu
hükümetimizin basarisi degil, bir sürprizdir” demistir.
Bugün sasirtici olan ise
Çin’de girisimci
halkin baslattigi ve komünist reformlarla
desteklenen gelisimin ulastigi noktada, kamu sirketleri toplam sanayi
üretiminin sadece %20’sini, özel sektörün ise Çin üretiminin %50’sini ve GSYIH’nin %25’ini olusturmasidir. Çin bütün
dünyayi endiselendiredursun,
Çinliler kendi iç rekabetlerinin ne kadar fazla is kaybina neden oldugunu tartmak durumundadir. Kirsal fakirlik, büyük iç göç, liberallesen finans sektörü ve
kendini tüketen bir rekabet ortami günümüzde Çin’in yüksek nabizli kapitalizm
anlayisini sekillendirmektedir.
BÖLÜM 4
UZAY KENTLER VE GENÇ NÜFUS
Mao
liderliginde
Çin’in on yillar süren zorunlu kis uykusu, Deng reformlari ve çiftçilerin baslattigi ticari devrimle birlikte
sona ermistir. Su anda Çin’in metropolleri
ekonomik dinamizminin pistonlaridir. Tüm dünya sehirleri pastadan pay almak
için savas verir,
ancak Çin’de bu süreç çok daha acimasizdir. Büyük zorluklar çeken Çin halki,
eline geçen firsatin ve gelirin geldigi hizla yok olup gidecegi telasindadir.
Bilinmezliklere
karsi degisik yollar yaratmayi bilen
bu halk, kendine bir gelecek garanti etmek için sürekli olarak birikim yapar.
Çinliler gelirlerinin ortalama %40’ini biriktiren bir halktir. Çin’de genel
kani isler
yolundayken kendini garantiye almaktir. Bu bilgiler isiginda, Çinlilerin disa dönük iyimserligi ve herseyi hizli ve büyük
bir sekilde insa etme gayretinin
gelecekten duyduklari kaygidan kaynaklandigi çikarilabilir.
Çin’in
modern sehirleri
güncelliklerini sosyal enstitü ve arastirma merkezleriyle korumayi hedefler. Çin’in geçirdigi degisimi görmeye hevesli
yüzlerce arastirmaci
bu sehirleri
ziyaret eder, bilgi alir. Karsiliginda Çinliler dünyanin gelismis merkezlerini ziyaret
ederek vizyonlarini genisletir
ve sehirlerine
uygulamak üzere ise
koyulur. Mesela Çin’in prestijli kenti Sangay’in hedefi, sehir planlamasinda Tokyo gibi Asya büyüksehirleriyle degil; Londra Paris gibi Bati
metropolleriyle yarismaktir.
Çin hükümeti tüm sehirlerin
yesil
alanlarini arttirmalari yönünde bir sart koymustur. Sehirlerde parklar, yapay
göletler olusturulmus, hatta ormanlardan kocaman
agaçlar
sökülüp yeni yaratilan bu yesil
alanlara dikilmistir. Ayni
zamanda çevreyi kirleten sanayi tesisleri de sehir disina tasinmaktadir. 1960’larda
Amerika’da oldugu gibi
eski herseyi yikip
yerine modern binalar yapma hevesi Çinlilerde de görülmektedir. Ancak Sangay ve diger Çin sehirleri dünya için çekim
merkezi olmayi hedefledigine göre,
hala ayakta duran sömürge dönemi binalari, Yahudi mahallesi ve eski liman
depolari gibi yapilari acilen koruma altina almalidir.
Tüm ihtisamina ragmen Çin’deki kentsel dönüsümün en hayranlik
uyandirici sehri Sangay degildir. Bu sifati daha çok
hak eden Hong Kong yakinlarinda etrafi pirinç tarlalariyla kapli, 1980’lerde 70
bin nüfuslu bir balikçi kasabasiyken günümüzde bir çekim merkezine dönüsen Shenzhen’dir. Deng, baslattigi reformist denemelerin
yapilacagi
yerlerden biri olarak burayi seçmis ve piyasa kapitalizmini baslatarak Çin’in ilk Özel Ekonomik Bölgesi ilan etmistir. Issizlik ve ekonomik durgunlugu düzeltmek, ayrica hazine
kaynaklarini arttirmak amaciyla baslatilan uygulama, Hong Kong isletmeleri ve yabancilarin yatirimlarini özellikle dövizi buraya
çekmistir.
Sonunda diger
bölgelere yayilan bu girisim
tahminlerin ötesinde sonuçlanarak Çin’in kaderini degistirmistir.
Deng’e
göre Çin özelliklerine uygun bir sosyalizm olusturulmali, yabanci teknoloji kopyalanmak yerine ögrenilerek gelistirilmeli ve kendi
tarihlerinden çikardiklari derslerle, evrensel Marksist degerlerle birlestirilmelidir. Fakat, Çin
özelliklerine uygun sosyalizme özel girisim de dahil olacaktir. Bu sayede Özel Ekonomik Bölgelere isletme açan girisimciler, vergi
indirimlerinden yararlanmis ve
bu ilerleme 80’lerde yaratilan kendine özgü kapitalizmi uygulayan yerel deneme
bölgelerinden tasip tüm
ülkeye yayilmaya baslamistir. Böylece Çin halki tüm
umudunu devletin “ruhsal kirlenme” olarak nitelendirdigi tüketime baglamistir. 80’lerde imalat devi
olan Hong Kong’da üreticiler 2000’lere gelindiginde çoktan baska
yerlere tasinmis ve sehirde turizm ve ticaret
sektörleri daha öne çikmistir.
Shenzhen’de kurulan fabrikalar bir yandan Hong Kong’daki isadamlarinin ve yabancilarin
yatirimlarini çekerken bir yandan da ülkenin her yerinden gelen yaslari 30’u bulmayan sayisiz
göçmene kapilarini açarak dünyanin en genç nüfuslu sehrine dönüsmüstür. Shenzen Çinli bir genç
için tüm rüyalarin gerçeklesebilecegi bir macera kenti halini
almistir.
Shenzen
ve Pekin dahil, Çin’de gelismekte
olan birçok sehir Sangay büyüsünü biraz bile
olsa yaratabilmek için her seyi yapma çabasindadir. Çin sehirleri, disaridan
bakildiginda
kavramakta zorlanacagimiz bir
hiz ve ölçekte gelismektedir.
Gelisim
organize is gücüyle
gerçeklesmekte; sehirlerde görevlerine göre
farkli renklerde tulumlarla dolasan isçiler,
sabah 8’den aksam 7’ye
kadar haftanin 6 günü durmaksizin çalismaktadir. Insaat isçileri de sehirlesme yarisinda ön siralardadir.
Avrupa ve Amerika’da insaat
sektörü yatirimlarinin malzeme ve isgücü arasinda dagilmasi
binalarin gittikçe daha basit görünümlü olmasina sebep olmaktadir. Oysa Çin’de
durum böyle degildir.
Çin’de proje üreten mimar ve mühendislere göre, Çin metropollerindeki
gökdelenler dünyanin diger
yerlerine kiyasla çok daha ihtisamli
yapilabilmektedir. Çünkü isgücü
ucuzdur ve bütçelerde malzemeye daha çok pay ayrilabilmektedir. Iste bu yüzden Sangay, Pekin, Shenzhen veya
Guangzhou birer uzay sehrini
andirmaktadir.
Insaat sektöründeki bu
hareketlilik Sangay’i
dünyanin en sicak emlak piyasasina dönüstürmüstür. Daha
önce de bahsettigimiz gözü
açik Wenzhou’lu isadamlari,
bu sektöre de el atarak içi para dolu torbalari ve cep telefonlariyla santiyelerden alim yapmakta,
emlak piyasasinin altini üstüne getirmektedir. Çin’deki mantik söyledir; emlak sektörünün
bir felakete dogru yol
almasi, yatirimlarin iki katina çikartilmasi anlamina gelir. 1990’larda insa edilen birçok apartman bos kalmis oldugu halde, ekonomik ölümden
dönerek yeniden dirilen Çin, bu gayrimenkulleri de canlandirmayi becermistir. Çünkü 2000’lerde
yapilan yeni binalara gücü yetmeyen veya kira artisiyla kendini sokakta bulan
sayisiz insan, düsük
kiralar istenen göreceli eski binalari doldurmustur. Sadece Sangay degil Çin’in gelisen tüm kentlerinde de durum
böyledir. Sehre yeni
gelen göçmenlerin kazançlarina göre kendilerine yasam alani bulmasi aslinda
kentlesmeyle
birlikte tüm dünyada görülen bir sosyal hareketliliktir. Ancak Çin’de bu
hareket hep yukari dogru
gerçeklesmektedir.
Göçmenlerin bazilari yoksul olmaya bir süre daha devam etmek zorunda kalsa
bile, çogu kendine
bir is bularak sehirde tutunmayi becerir.
Hatta bazilari kendi isyerlerini
kurarak köy veya kasabalarindaki akrabalarinin yanlarina çalismaya gelmesine olanak saglamakta, dolayisiyla göç
akil almaz bir hizla devam etmektedir.
Isçi Kadinlar
Çin
genelinin aksine, Shenzen’de kadin nüfusu erkeklerin sayisini geçmektedir. 2002
rakamlarina göre sadece bu sehirdeki 4.75 milyon fabrika isinin 3.5 milyonu kadinlar tarafindan üstlenilmistir. Endüstri devriminin ilk
yillarindan beri hafif sanayide çalistirilan genç kadinlar, imalatçilarin iddiasina göre, detayli
fabrika islerini
yapmada daha sabirli ve yeteneklidirler. Aslina bakarsaniz, isverenler tarafindan genç
kadinlarin tercih edilmesinin nedeni erkeklere oranla daha uysal ve görece
kolay yönetilebilir olmalaridir. Aslinda genç çalisanlarin seçilmesinin
nedeni, daha yasli
olanlarin Kültürel Devrim kapsaminda ögrendikleriyle birlikte haklari konusunda daha israrci ve sikayetçi olmalaridir. Sirf
bu yüzden on milyonlarca insan devlet tarafindan isletilen fabrikalardan
çikarilmistir.
Çin’in yeni fabrikalarini dolduran genç kadin isçiler, dünyayi tehdit eden bir is gücü olusturmaktadir.
Çin’i dünya devi yapan elektronik fabrikalarinin üretim bantlarinda genç
kadinlar siralanmistir.
Çinli isçi
kadinlarin kisa sürede ayakkabi, konfeksiyon ve tekstil fabrikalarini
doldurmasinin dünya ekonomisini dogrudan etkilemesi beklenmektedir. Bu özellikle tekstil ve
konfeksiyon sektörlerinin yogun oldugu ve yine çogunlukla kadin isçilerin çalistirildigi Türkiye, Pakistan,
Banglades,
Hindistan gibi dünyanin diger
yerlerinde milyonlarca insanin islerine son verilmesine neden olacaktir. Yeni uluslararasi
düzenlemeler kota sistemini kaldirdigindan, tekstil ve deriden yapilan her sey Çin tarafindan dünya
pazarina sürülecektir.
ABD’nin
Çin’den ithal ettigi mallar
üç katina çikarken diger
ülkelerden yapilan ithalat %14 düsmüstür.
Çin’de Shenzhen’de genç kadinlar çok az ücretle, çok uzun saatler boyunca, çok
emek harcayarak çalismaya razi
olduklarindan, tüm dünyada rekabeti silip süpürmüslerdir. Daha önce yanasamadigi
pazarlara girmesine izin verilen Çinli imalatçilar, var olan fiyatlari %44
oraninda düsürmüs ve Avrupa genelinde
fiyatlarin %42 oraninda düsürülmesini
zorunlu kilmistir.
2002
verilerine göre, çogu 18 yasin altinda olan Shenzhen
kadin isçileri,
ayda ortalama 72$ kazanir. Fabrika yanina kurulmus havasiz ve sikisik yatakhanelerde kalirlar. Çalisma süreleri haftada 7 gün, ortalama 70 saattir. Kanunun bu sürenin
ancak yarisina izin vermesine ragmen, fazla mesai daha çok para anlamina gelir. Ücretleri düsük bulan veya masraflarini
karsilamaya
yetecek kadar kazanamayan birçok kadin ise, fabrika isini terkedip sehrin gece hayatinin gözde
mekanlari karaoke kulüplerini mesken tutarlar. Bazi büyük kulüplerde binden
fazla kadin çalisir.
Buralarda parali yasli
erkeklerle parasiz genç kadinlar arasindaki yakinlasma kaçinilmaz olur. Tanismalar kulüplerle sinirli
kalmaz. Otel odasinda uyumaya çalisirken çalan telefonun diger ucunda tele-pazarlama yöntemiyle kendini tanitan bir bayanla
karsilasmak ve randevulasmak ihtimali gayet
yüksektir.
Seks
endüstrisine adim atan kadinlar bir fabrika isçisinden 3 kat fazla kazanir. Bu kadinlarin esas amaci biran önce
evlerine dönüp is sahibi
olmak, ailelerine bakabilmek ve daha iyi kocalar bulmaktir. Geri döndükleri
zaman, evden uzaktayken ne yaptiklarini kimse sormaz, bunun önemi yoktur. Isin ilginç yani, tüm bu fuhus sektöründe kaba
kuvvet yok denecek kadar azdir. Siddet hikayeleri çabuk yayilip genç kadinlari korkutacagindan pazar buna izin
vermez. Çünkü sektörde çalismaya
hevesli, sürekli yenisi eklenen genç kadinlara ihtiyaç vardir. Bir sekilde güç kadinlarin
elindedir, müsteriyle
ne yapacaklarini kendileri belirler ve müsteriyi ona göre seçerler. Tabi ki her sey toz pembe degildir, sektörün kurbanlari
az degildir.
Bugün Çin’de yaklasik 1
milyon AIDS hastasi vardir.
BM’ye
göre bu sayi 2010 yilinda 10 milyona ulasabilir. Bunun esas nedeni Çinli isadamlarinin korunmasiz seks için kadinlara daha fazla para teklif
etmesidir. Bu denli yüksek hastalik potansiyeline karsin, Çin hükümeti durumu
nerdeyse görmezden gelmis ve
2004 yilina kadar bu konuda herhangi bir faaliyet göstermemistir. Diger taraftan 2001
sayimlarina göre, son 20 yilda Shenzhen’de dogan gayri mesru çocuk
sayisi 520 bindir ve bu da baska bir
sosyal sorun olusturmaktadir.
Shenzhen’de
sosyal sorunlari beraberinde getiren sanayilesmeyle gelen ekonomik büyüme, burayi lüks bir sehre dönüstürmüstür. Bu ortamda para artisi, gösteris ve hiz, geçicilige karsi konulan sinirlar degil bunun yarattigi meyvelerdir. Yine de
Shenzhen yüksek teknolojik durusunu
bulmadikça zenginligi ansizin
bulmus gelismis bir kasabadan öteye
geçemeyecektir. Bu da göçmen erkeklere oldugundan çok, genç kadin isçilerin sendikalasmadan
mümkün oldugunca
ucuza çalistirilabilmesine
baglidir.
Çogalan Erkek Nüfus
Kadinlarin
fabrikalarda çalismak üzere
tercih edilmesine ragmen
Çin’in geri kalaninda durum bunun tam tersidir. Ataerkil toplum, soyun devami
ve Konfiçyus inanislari ailelerin
erkek çocuklarini tercih etmesine sebep olur. Bu da dogal olmayan yollar ve
müdahalelerle cinsiyet belirlenmesine yol açar. Bunlara ek olarak, devletin
aile planlamasi politikasi da durumu körüklemistir. Mao’nun baslattigi vatansever çiftlere daha
çok çocuk yapma zorunluluguyla
patlayan Çin nüfusu, 1979’da uygulamaya konan tek çocuk yapma kuraliyla
dengelenmeye çalisilmistir. Ancak çiftlere verilen
tek çocuk yapma sansi
ailelerin çocuklarinin cinsiyetini belirleme ve dolayisiyla erkekleri tercih
etme egilimini
arttirmistir.
Bugün
Çin’de her 118 erkek çocuga karsi 100 kiz çocuk dünyaya
gelmektedir (dünya ortalamasi 106 erkek 100 kiz). Ailelerin büyük çogunlugu, kürtaj, yabanci ailelere
evlatlik verme ve insanliga sigmayan sekillerde bebekleri terk
etme seklinde
kiz çocuklardan kurtulma yolunu izlemektedir. 1991’den beri, neredeyse tamami
kiz olan 50 binden fazla çocuk yurtdisina evlatlik verilmistir. Bunlardan 35 bini Amerikan aileleri tarafindan alinmistir. Bu sayede, Çin
kültürüyle çok yakindan ilgilenen ve potansiyel olarak ileride kültürel bir
köprü görevi görecek bir mikro nüfus olusmustur.
Kirsal
kesimde erkek çocuk dogumu o
kadar artmistir ki;
son dönemde devlet politikasini degistirerek
ilk çocugu kiz
olanlara tekrar çocuk yapma hakki tanimaya baslamistir.
Günümüzde Çin’deki erkeklerin sayisi kadinlardan 20 milyon daha fazladir. Bu
fark önümüzdeki 10 yil içinde 60 milyona çikabilir. Bu uygulamanin sosyolojik
sonuçlari, parali yetenekli ve egitimli erkeklerin evlenebildigi fakir ve egitimsiz
erkeklerin evlenemedigi bir
durum yaratarak daimi dislanmis bir alt kültür olusturabilecekken Çin’in gelisen ekonomisi baska bir sürpriz olusturmaktadir. Evlilik sanslarini arttirmak isteyen
milyonlarca köylü, tatminsizlikten siddet ve teröre basvuracagina, fabrika veya santiyelerde kendine is aramaktadir.
Böylece sehirler
hem is hem
es bulmanin
adresi olmustur. Bu
da göçü tetikleyen baska bir
nedendir.
Altin Madalya Pesindeki Pekin
Çin’in baskenti Pekin, tipki Sangay gibi modern mimariyi
kullanarak ekonomik çekim gücünü arttirmayi hedeflemektedir. Simdiye kadar Pekin’deki
mimari, Çin süslemeleriyle bezenmis komünist binalarin hakimiyetindeydi. Ancak yaklasan olimpiyatlarla birlikte
dünya çapinda taninmis,
yenilikçi modern mimarlar istihdam etmektedir. Bunun var olan isgücü potansiyeliyle birlesmesiyle Pekin, dünyanin en
büyük santiyesi
halini almistir.
Yeni sehir
planlamasi stratejisi, bazilari 1300 yilindan beri ayakta kalmis labirenti andiran
eski mahalleri yikip yerine modern binalar insa etmek üzerinedir.
Sehir planlama komisyonuna
parlak fikirlerle gelen para babasi müteaahitler, insaat için gerekli alani
devletten kiralar. Buralarda yasayan
insanlar, devletin belirledigi
tazminatlarla rizalari olsun olmasin, evlerinden ayrilmaya mecbur tutulur.
Belediyenin insaat
iznini onaylamasiyla birlikte seçilen bölgede elektrik ve sular kesilmekte ve
karsi
çikanlar tehditlerle savusturulmaktadir.
Haksizliga ugradigina inanan insanlar,
sokaklara dökülmekte hatta bazen, meydanlarda kendilerini atese vermektedir. Budist inanisin yaygin oldugu Çin kültüründe bir
insanin kendini yok etmesi (yakmasi, vs.) çok derin anlamlari olan yalin bir
protesto seklidir.
Bireyin kendini feda etmesi toplumun çile çeken diger bireyleri için bir umut
teskil eder.
Bu gibi durumlar yönetimin basarisizligini ifsa ettigi gibi sosyal tehlikelere
de isaret
eder. Protestolarin ciddiyeti hükümeti insan haklarina aykiri önlemler almaya
itmistir.
Önlemler arasinda protestoculara siddet uygulama hapse atma gösterileri engelleme ve en trajigi protestocularin intihar
etmesini yasaklamasi bulunmaktadir. Denklemin bir tarafinda evsiz kalan
insanlar diger
tarafinda devlet arazilerini kiralamaktan sorumlu rüsvet yiyen yetkililer
vardir. Genel kani, izni veren belediye yetkilisinin araziyi kiralama bedelinin
%30’u kadar para ve yaninda ev, araba gibi hediyeler aldigidir. Eskiden beri Çin,
modernlesme
planlarini engelleyen her seyi
ortadan kaldirma konusunda israrci olmustur. Çin’in büyüyen gücüne karsi rekabet eden dünya ayni zamanda devletinin acimasiz modernlesme anlayisiyla da yüzlesmek durumundadir.
Daha Çok Enerji Daha Çok
Kirlilik
Çin’in
yenilenmesi sadece kasabalarinin görüntüsünü degistirmekle
kalmayip ayni zamanda dünyanin enerjisini de tüketmektedir. 2004 yilinda Çin,
ihtiyaci olan enerjinin sadece %80’ini üretebilmistir. Bazi bölgeler 2-3 günlük kesintilere maruz kalmaktadir. Bu
nedenle enerji tüketimlerini azaltacak teknolojilerin kullanimi yayginlasmaktadir. Buna en iyi örnek
Pekin Üniversitesine bagli
bir sirket
tarafindan gelistirilen
ve su anda
tüm dünyada yaygin sekilde
kullanilan su isitma amaçli basit günes kollektörüdür. Günes enerjisi kullanimi tasarrufun yani sira, asiri kalabalik sehirlerde, elektrigin karneyle dagitildigi veya hiç olmadigi yerlerde kolayca ulasilir olmasi nedeniyle
tercih edilmektedir. Çin, konutlarda su isitma amaçli kullanim açisindan
dünyanin en önde gelen günes enerjisi
kullanicisidir. Bu teknolojinin yaygin kullanimina karsin sehirlesme ve sanayilesme enerjiye olan ihtiyaci
sürekli körüklemektedir. Bu durum hem Çin hem dünyanin kalani için büyük soru isaretleri getirmektedir.
Ekonomik
reformlardan önce bile çevre duyarliligi olmaksizin gelisimini
sürdüren Çin, reform sonrasi artan fabrika sayisi ve patlayan araba satislari yüzünden dünyayi
kirletme potansiyelini katlamistir.
Demir-çelik ve otomotiv endüstrisi en fazla enerji tüketen sektörlerdir.
Çimento ise üretiminde havaya en fazla CO2 salan sanayi dalidir. Çin’in bu
üçlüye olan inanci ve bitmek bilmeyen istahi, büyük sehirlerde
insan sagligini tehdit edecek kirlilik
düzeyine neden olmaktadir. Çin’in en büyük 340 kentinde yapilan hava kalitesi
analizi, hiçbirinin temiz hava kriterlerine uymadigini ortaya çikarmistir. Hatta, bu kentlerden
200’ünde kirlilik tehlikeli boyutlarda degerlendirilmistir.
Dünya Saglik
Örgütü (WHO), dünyanin en kirli 10 kentinden 7’sinin Çin sinirlari içinde oldugunu belirtmektedir. Ülkede
her yil yaklasik 400
bin insan hava kirliligi
kaynakli hastaliklardan hayatini kaybetmekte, topraklarin %30’una asit yagmuru yagmaktadir. Sorun sadece
Çin’i etkilemez. Arastirmalar
Japonya ve Güney Kore’deki hava kirliliginin %40’inin Çin kaynakli oldugunu belirlemistir. Asit
yagmurlarindan
büyük zarar gören Japonya, çevre dostu projeler için Çin’e bugüne kadar toplam
3.1 milyar dolar kredi ve hibe saglamistir.
1998-2002
yillarinda kirliligini
sevindirici sekilde düsüren Çin, 2003’te elektrik
ihtiyacinin %15 artmasiyla tekrar kontrolden çikmistir. Endise verici olan, Çin’in
enerji ihtiyacini çevreyi en çok kirleten kaynak olan düsük kaliteli kömürden elde
etmeye yogunlasmis olmasidir. Bu da
gezegenin eko-sistemi açisindan ciddi bir tehdit olusturmaktadir. Dünyada,
kömürle çalisan
elektrik santrallerinin yarisi Çin’de insa edilmektedir. Çevreye duyarli enerji teknolojilerini gelistiren dünya sirketleri, ürettikleri
teknolojilerin Çinliler tarafindan kopyalanmasindan korktugu sürece, Çin’in daha temiz
enerjiye geçisi
gecikecektir. Çin ürettigi kirliligi kontrol edemediginden, ne kadar imkansiz
olsa da dünyanin kalani sadece temiz enerji kullanirsa küresel bir denge
kurulma sansi
olabilir.
Bu baglamda otomotiv sanayisi de
devlet destegiyle
hayret verici sekilde
ilerlemistir.
Hükümet otomotiv endüstrisinin çarklarin dönmesinde en önemli role sahip oldugunu düsündügünden bu sektörü tesvik etmektedir. Hatta sehir merkezlerinde, birçok
sokak bisikletlere yasaklanarak sadece otomobil trafigine tahsis edilecek kadar
ileri gidilmektedir. Sehirler
otomobil almaya gücü yetecek büyük bir orta sinif yaratmistir. 2004 yilinda günde 14
bin araç trafige katilmistir. 10 yil içinde bu
rakamin yilda 8 milyon yeni araca ulasmasi beklenmektedir. %9’luk ulusal büyüme nedeniyle mevcut
tüketime ek olarak her gün 1 milyon varil daha petrole ihtiyaç duyulmaktadir.
Otomobillerin yani sira, elektrik üretmek için petrol yakan tesislerin de
artmasi dünya petrol fiyatlarini Çinlilerin ihtiyaci tarafindan belirlenecegi kanisini
güçlendirmektedir. Merkezi hükümet, çevre kirliligini önlemek için daha yüksek standartlar getirme vaadinde bulunsa
bile, bu uygulamalar yerel yönetimlerin takipçiligine ve insiyatifine baglidir.
Çin’de
araba kullanimindaki artis bu
hizla devam ederse 20 yil içinde motorlu tasit kaynakli hava kirliliginde ABD’ye ulasmis olacaktir. Otomobil
satislarindaki
patlama dogal olarak
yol altyapisinin gelistirilmesini
de zorunlu kilmistir. Bu
alanda büyük bir pazar olusmustur. Yapilan otoyollar
devlete ait olmakla birlikte yap-islet-devret modeliyle özel sektöre ihale edilmekte ve kar amaçli isletilmektedir. Örnegin Zhejiang ili yerel
yönetimi, bu konuda ilginç bir uygulamayla, devletten alamadigi mali destegi Hong Kong borsasindan
elde ettigi karla
saglamis ve her otoyolu kendi
maliyetini karsilayan
birer sirket
gibi düzenlemistir. Bu
durum dünyanin fakli yerlerinden yeni yatirimlari bölgeye çekmektedir. Halkin
cebinden bir kurus çikmadan
böylesine bir altyapi kurulmus ve
bu sayede yerel yönetim 30 milyar dolar gelir elde etmistir.
Ilk olarak yol yapimi için
kullanilan bu model, günümüzde her türlü kamu hizmeti için uygulanir hale gelmistir. Merkezi hükümet,
büyük sehirlere
modern atik su aritma ve içme suyu tedarik tesisleri kurma zorunlulugu getirmektedir. Yüzlerce
aritma tesisi planlama asamasinda
olmasina ragmen halen
Çinlilerin sadece %15’i musluk suyu içebilmektedir. Projelere finansman saglamak için bazi yerel yönetimler
su kaynaklarini da özellestirmektedir.
Sistem temelde herkesin kullandigi kadar ödedigi etkin
hizmet aglari
yaratmaktadir. Bu sayede tasarrufa daha istekli bir toplum olusmaktadir. Öte yandan
Amerika’da, otoyollarin genelde ücretsiz olmasi ve suyun sübvansiyonla çok
ucuza temin edilmesi asiri
tüketimi körüklemektedir. Eger bir
ekonominin daha önemsiz varliklari yeniden kurularak veya tasinarak yurtdisinda üretilebiliyorsa
ülkeleri birbirinden ayiran kriter tasinmazlari olacaktir. Yol, su, elektrik, belediye hizmetleri gibi
eski moda kamu mallari, uzman mühendisler, telekomünikasyon ve patent haklari
kadar önemli hale gelecektir.
Yol ve diger altyapi çalismalarinin hizli sekilde özellestirilmesi Çin’in bu denli
çabuk büyümesinin anlasilmasina
açilan bir kapidir. Herhangi bir kentte bir insaatin yapilmasinin ardindaki nedenlerden biri üstünde bulundugu toprak parçasinin devlete
sürekli olarak para kazandirmasidir. Genel anlamda Çin’in gelisimi ve yarattigi kirlilik bu ulusun
zenginligi,
komünistlerin özel mülkiyetten kurtarmak için milyonlarca insan feda ettigi “toprak”tan baska bir sey degildir.
BÖLÜM 5
KARLI BIR PAZARLAMA YÖNTEMI: MAO
Sangay’da, doganin sehrin içinde var olmayi
sürdürebildigi yegane
yerlerden biri evcil hayvan pazaridir. Günün her saati yogun olan bu bölgede bambu
filizlerinden cins kuslara
kadar çesit çesit evcil hayvan ve bitki
satilmaktadir. Komünist devirde evcil hayvan beslemek yasakken günümüz Çin’inde
bir statü sembolü, zenginligin
göstergesidir. Eskiden yasak olan birçok sey günümüzde fazlasiyla popüler hale gelmis ve bu durum köyden
gelen birçok göçmen için istihdam saglamistir.
Buradaki dükkan sahipleri özel isletme izni çiktiginda
cesur davranan ilk girisimcilerdendir,
seyyar saticilar ise köyden yeni gelmis hayata tutunmaya çalisan yoksullardir. Evcil hayvan yemi olarak solucan satan siska
köylü kadinlar, yeni GM Otomobil fabrikasi kadar itibar görmese de, ilk
harekete geçen ve sadece Çin’i degil tüm dünyayi degistirenin esasinda kirsal
nüfus oldugunu
hatirlatir. Reformdan önce solucan satarak para kazanmak olanak disiydi. Bu tarzda bir
faaliyet komünist ideolojinin doga, is ve
sosyal sinif hakkindaki görüslerine
tamamen aykiriydi. Mao’ya göre doga fethedilmeli, halki devlete hizmet etmeli ve lüks sinifi tesvik eden herhangi bir is alani varolmamaliydi.
Ideolojinin baskisi
altindaki isgücüyle
ilerleyen ve Çin’i yeniden sekillendiren dev kamu projelerini duyaniniz vardir. Pek bilinmeyen
baska bir
seferberlik dogal hayati
kontrol altina almak için uygulanan en acayip ve vahsi yöntemlerdir. 1955-1965
yillari arasinda uygulanan “Dört Zararlinin Imhasi” projesi ülkedeki tüm fare, sinek, sivrisinek ve serçeleri
ortadan kaldirmak üzere tasarlanmisti. Ilkokul ögrencilerinden olusturulan bir ekiple birlikte
tüm halk, bu canlilara karsi
organize bir temizlik kampanyasina yönlendirilmisti. Kus yuvalari
ve yumurtalar tek tek bulunup ezilmis, tencere tavalara sürekli vuran ekiplerle kuslar korkudan ve sürekli
uçmanin getirdigi
yorgunluktan telef olmustur. Bu
dönemde sadece serçeler degil
neredeyse tüm kus nüfusu
yok olmustur. Kuslarin yoklugu çekirge ve diger tarla zararlilari
nüfusunda patlama yaratmis, asiri ilaçlama nedeniyle
toprak zehirlenmistir. Tüm
bunlar, tarimsal üretimin 1960’larda çökmesine neden olmustur. 30 milyon insanin açliktan
ölmesiyle sonuçlanan bu kampanya insan eliyle yapilmis en büyük felaket
olarak tarihe geçmistir.
Komünist yönetimin ilk yillari kirsal kesime önemli gelismeler saglamis olmasina ragmen, Büyük Atilimla
birlikte endüstriyel hedefler agir basmis ve ciddi hatalar
yapilmistir.
Mao’nun çelik üretiminde Ingiltere’yi
geçme hirsi tüm çiftçilerin ellerindeki her türlü metal araç ve gereci eritip
devlete teslim etmelerini zorunlu kilmistir. Kalitesiz metal yiginlari devletin isine
yaramadigi gibi
aletlerinden yoksun kalan çiftçiler aç kalmistir.
Komünist
dönemde neredeyse yok olan baska
bir sey yemek
kültürüdür. Sadece devletin izin verdigi mahsuller üretiliyor ve gida devlet tarafindan dagitiliyordu. Restoranlar
bile devlet tarafindan isletiliyordu
ancak yemekler daima kalitesizdi. Ekonomik liberallesme basladiktan çok sonra bile disarida yemek yemeye mecbur
olanlar ve turistler için tek seçenek bu devlet lokantalariydi. Piyasayi
serbestlestiren
reformlarin ardindan ilk atilimlar, sistemde yer edinememis kaybedecek bir seyi olmayanlardan geldi. Bu
tür insanlarin yemek sattigi seyyar
tezgahlar kisa sürede sokaklari doldurdu. 1949’dan sonra baslayan kitlik dönemi düsünülünce bugün Çin’de var
olan zengin yemek kültürü hayret vericidir. Solucan saticilari gibi seyyar
yemek saticilari da kirsalda baslayan degisimi en iyi sekilde temsil eder. Artik
Çinli köylülerin hareket edebilme, kendi firsatlarini yaratabilme ve bir süre
öncesine kadar yasak olan zevkleri tattiracak mal ve hizmetleri satabilme
kabiliyetine eristiklerini
ispatlar.
Son
yillarda ise, Çin’in sehirlerinde
mantar gibi çogalan
restoranlar kaliteli yemek ve hizmet sunmaktadir. Hatta istahin da küresellesmesine hizmet eden Çin
mutfagi tüm
dünyaya yayilmis ve
belki de milyonlarca insan tarafindan kozmopolit sehirlerde en çok tüketilen
yemek çesidine
dönüsmüstür. Çin’de neredeyse her
yemek Mao’nun en sevdigi yemek
olarak pazarlanmaktadir. Yasattigi tüm sikintilara ragmen Mao, Çinliler için hala
en popüler ikondur. Satis yöntemi
olarak Mao’nun ismi veya yüzü siklikla kullanilmaktadir. Ayni durum bir
zamanlar komünist manifesto olarak yayinlanan Küçük Kirmizi Kitap için
de geçerlidir. Eski yayinlar veya yeni basimlari, hem turistlerin hem de
Çinliler için nostaljik, “kitsch” bir nesne olarak yogun ilgi görmekte ve çok
satmaktadir. Herhangi bir ürün Mao’nun imajini veya ismini kullanarak reklam
yapabilir. Günümüzde Mao’nun serbest pazarda hiçbir politik anlami yoktur ve
Çin’de Mao; bir tas çorba satmak için kullanilan bir figürden baska pek bir sey ifade etmemektedir. Satislari arttiracak her yol
mübahtir. Mao’nun bile piyasada bir ürüne dönüstürülmesi Çinlilerin geçmisi sirtlarinda bir yük olarak görmediklerinin göstergesidir. Çünkü
Çin’de is her
zaman istir. Ve
geçmis her
zaman geçmistir.
Ekonomik
gelisme Çin tarihinin
önüne geçmis bulunmaktadir.
Çin yöneticilerini endiselendiren
bunun ne kadar daha devam edecegidir.
1989’da Tiananmen Meydaninda sistem karsiti ögrenci
protestolarinda yasanan
kanli olaylari halka unutturmak kolay degildir. Hong Konglular anakarada yasayan Çinlilere oranla bu konuda daha hassas davranmakta ve
sorumlulari yüzlesmeye
zorlamaktadir. Yöneticiler ise bunu bir tehdit olarak gördüklerinden bölgesel
ekonomik gelisimlere
katki saglayarak
durumun önüne geçmeyi ummaktadir.
Çinlilerin
en büyük avantaji geçmiste yasananlar ne denli aci olursa
olsun gelecege
odaklanmalaridir. Bir zamanlar kendilerini veya ailelerini asagilayan sahislar veya ailelerle
hiçbir sey olmamisçasina, is yapmayi ve toplum
içinde beraber yasamayi
becerebilmektedirler. Hatta, eski zamanlarda Çin geleneginde yogun sekilde görülen kan davalari
bile Kültürel Devrimin etkisiyle geçmise gömülmüstür.
Birkaç kusaktir, basta kan davalari olmak
üzere, gelismeye
engel olarak görülen her seyin
unutulmasi tercih edilmistir.
Geçmiste basarilar kadar basarisizliklar da yasanir. Fakat Çinliler ne
olursa olsun umutla yollarina devam ederler.
Aslinda
onlarin istedigi 20.
yüzyildan koparak kaybettikleri zamani geri kazanmanin yaninda, kendilerini
zorlayacak hesaplasmalari ve
suçlamalari bir yana birakmaktir. Çinliler tarihlerini, politik söylemler veya
ayrimcilik yaratacak sekilde
kullanmak yerine, yemekten sanata kültürel hayatlarini zenginlestirmek için kullanir. Çogu genç kasitli olarak,
toplumun diger
bireyleriyle sorun çikarabilecek soyagaçlarini detayli olarak ögrenmemektedir. Bu sayede geçmis garezlerden arinmis olarak gelecegin toplumunu yaratma çabasina hevesle dahil olabilmektedir.
Aslinda günümüzde modern dünyayi bölen ve buna devam eden, geçmisten gelen unutulamamis garezlerdir. Ve Çin
kendine özgü yöntemleriyle bir 20-30 yil daha, kendisini raydan çikarma
potansiyeli olan geçmisini
bugününe karistirmadan
devam ettigi
takdirde, siddet
dolu ulusal mirasini bir kenara itmis olacaktir. Insanlik tarihinde ilerleme adina bundan daha saglikli bir tepki olamaz.
BÖLÜM 6
ÇIN MERCEK ALTINDA
Bir
zamanlar Çin, dünyanin ucunda tuhaf bir ülke olarak görülmekteydi. 60-70’li
yillarda ise komünist Çin Amerikan rüyasina karsi bir tehdit olarak görüldü ama çok uzakta olmasi durumun ciddiye
alinmasina engelledi. 19. yüzyila bakacak olursak Çin, Amerikalilar için ipek,
porselen ve çay ticaretinden ibaretti. Ancak su anda Çin, Amerika’da en
fazla istihdami saglayan
sektör olan tarimi etkileyen baslica
etkenlerden biri olarak karsimizda.
Çin’de gelisimin ilk asamasi, halkin komünist
sistemin sagladigi yiyecekten daha fazlasina
olan istegini karsilamak üzere çiftçiler
tarafindan baslatilan
reformlarla gerçeklesmistir. Su anki kosullar, yeni zengin
Çinlilerin sofralarini donatma arzularinin, dünya çiftçilerine gittikçe büyüyen
Çin pazarini tatmin etme firsati saglayacagini düsündürmektedir.
Çinliler
gelirleri yükseldikçe sofralarinin vazgeçilmezi pirincin yani sira daha çok
protein içeren gidalara yönelmektedir. Bu ihtiyaç Amerikan tarim ürünlerinin
Çin’e ihraç edilmesini saglamaktadir. Ilginçtir ki; günümüzde
Çin’e ihraç edilen misir üretiminin çogu Amerikan tarlalarindan saglanmaktadir. Ayrica Çin’de yogun sekilde yasanan köyden kente göç, bir
zamanlar çiftçi olanlarin bir anda alici konumuna geçmesine neden olmaktadir
ki; bu da Çin’e ihracat yapan Amerikan çiftçilerinin isine gelmektedir. Diger yandan Çin’de sanayilesme ve kentlesmeyle nedeniyle tarim
arazileri kaybedilmektedir.
Çin’de
1990 ortalarindan bu yana 17 milyon hektar tarimsal alan yok olmustur. 2004 yilina gelindiginde ise Çin, tarihinde ilk
defa tahil ithalatçisi durumuna düsmüstür.
Kalabalik nüfusu göze alindiginda
Çin’in tarimsal üretimdeki kaybi, dünyanin diger ülkelerinde yapilan tarim açisindan kazanç olarak
algilanabilir. Dünya Bankasina göre ülkenin 2020 itibariyle gida
ithalati, simdikine
oranla kat kat artacaktir.
2001
yilinda Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne (DTÖ) katilmasiyla tarimsal açidan Çin’in
büyük bir pazar olacagini hayal
eden Amerikalilar hiç beklemedikleri sorunlarla karsilasmislardir. Çin’e ihracat
yapmayi hedefleyen Amerikali çiftçiler ithalat sinirlamalari, ürünlerin
kalitesiyle ilgili iftiralar gibi ansizin ortaya çikan sebepler yüzünden
önlerini göremediklerinden ne kadar üretim yapacaklarini kestirememektedir.
Çin
hükümetinin diger
ülkelere uyguladigi ticari
engeller, Çin çiftçisini iyi zamanlarda destekleyip kötü zamanlarda korumak
üzerine temellendirilmistir.
Amerikan çiftliklerinin ortalama 469 hektar olmasina karsin Çinli bir çiftçiye düsen ortalama tarim arazisi
sadece 1.2 hektardir. Çin hükümeti tabi ki bunun farkindadir. Öte yandan,
DTÖ’ye üye olusundan
beri Çinin tarimsal ürün ihracati ithalatinin dört katina ulasmis ve Amerikalilarin
Çinlilere satmayi planladigi temel
tarim ürünlerini ihraç eder duruma gelmistir.
Herhangi
bir anlasmanin ilk
yillari durumu net olarak açiklamaya yeterli olmasa da, Amerika ile Çin
arasindaki tarimsal ticaret evrim geçirmektedir. Amerikan çiftçilerinin
umutlarinin sürmesine ragmen,
Brezilyadaki sol görüslü
hükümet, Çin’le yakin iliskilere
girerek Amerikalilarin ihraç etmeyi düsündügü tarim
ürünlerini Çin’e satmayi hedeflemektedir. Brezilya’nin Çin’e yaptigi tarimsal ihracat 2003
yilinda üç kat artarak 1.2 milyar dolara ulasmistir,
ticaret hacminin katlanmasi beklenmektedir. Çin’in gelisimi diger Asya ülkelerini de
etkiledikçe dünya çiftçileri doyurulmasi gereken daha büyük pazarlar
bulacaktir. Su ana
kadar Çin’in kaynaklara olan istahi
güney Asya’daki komsularinin
faydasina olmustur ancak
bu durumun sürekliligi,
Tayland ve Malezya gibi ülkeleri tamamen sanayiden uzaklastirarak ciddi ekonomik
sikintilara sokma potansiyeline sahiptir.
Dünya
ticareti, siyasi çikarlar ve tarimsal kayiplar yetmezmis gibi Çin bankalarinin
mali durumu da Amerikan çiftçilerini etkiler hale gelmistir. Mali sikintiya giren
birçok sirket
siparis ettigi mallari satin alamamis, mallar limanlarda heba
olmus bu
yüzden soya fasulyesi gibi birçok ürünün degeri borsalarda %5’ten fazla düsüs göstermistir. Yine de uzun vadede
Amerikan çiftçileri, Amerikan imalat sanayinin Çin’e kaymasindan karli
çikabilir. Bir yandan Çin’in tarimsal ürün ihtiyaci artarken diger yandan Çin ekonomisinin
güçlü küresel etkileri Amerikan çiftçisine isini daha rahat yürütme imkani tanima potansiyeline sahiptir. ABD
Çin arasindaki ticaret hacmi Amerika’daki faiz oranlarini düsürmekte, tarim arazi
fiyatlarini yükseltmekte ve çiftçinin kredi alma sansini arttirmaktadir.
Hesap nasil yapilirsa yapilsin Çin, Amerikan çiftçisinin gelecegini sekillendirmektedir.
Çin’le Basa Çikabilmek
Çin’le
rekabet ABD’deki fabrikalarin ayakta kalabilmek için çok farkli stratejiler
uygulamasina neden olmustur. Örnegin madencilikte kullanilan
agir makina
parçalari üreten Excel Foundry Machine firmasi karliligini sürdürebilmek için
üretim kapasitesinin %20’sini Çin’e tasimistir.
Yakin zamanda bu oranin artacagini
öngörmektedir. Makina parçalarinin, Çin’deki imalathanelerde kolayca ve daha
ucuza üretilebilmesi Amerika’daki kalifiye teknik isgücünün Arastirma-Gelistirme faaliyetlerine
odaklanmasina ve sadece katma degeri yüksek ürünlerin imalatina yogunlasmasina
imkan tanimistir. Degisime en iyi kimin ayak
uydurdugunu zaman
gösterecektir.
Çin’in
maden ve hammaddelere olan bitmeyen talebi, madencilik sektöründe çalisacak kalifiye eleman
ihtiyacini dünya genelinde arttirmistir. Fakat Amerika ve diger sanayilesmis ülkelerde basit
imalat sektörünü kariyer olarak görmeyenler çogunluktadir ve sirketler bu konularda deneyimli personel bulmakta zorlanmaktadir.
Çin’de ise durum her sektörde tam tersidir. Hem her iste çalisacak niteliksiz eleman hem
de iyi egitim
görmüs teknik
personel bulmak çok kolaydir. Çin’de meslek okullari mezunlari hemen is bulmakta ve böylece
bir sirket
kurulusundan
birkaç yil sonra dünyada sektör devi haline dönüsebilmektedir. Bunun ötesinde Çin hükümetinin verdigi tesvikler, devlet
bankalarindan alinan ve çogu zaman
geri ödenmeyen krediler Amerikali sanayicilerin asla sahip olamayacaklari
avantajlardir. Tüm bunlarin yaninda, Amerika’nin Çin’e uyguladigi tekstil kotalarinin
kalkmasiyla Çin imalati tekstil ürünlerinin piyasayi isgal etmesi duruma baska bir boyut
kazandiracaktir.
Çin’in
ucuz imalat merkezi haline gelmesi bir zamanlarin sanayi devi Chicago’yu bile
altetmistir. Imalathanelerin kapanmasi
onlara hizmet veren diger sirketleri de etkilemis, dolayisiyla on binlerce
kisi issiz kalmistir. Dahasi Meksika sayisiz
imalat isini Çin’e
kaptirmis ve
bu issiz kalan
Meksikalilarin ABD’ye akin etmesine neden olmustur. 1994 yilinda imzalanan NAFTA anlasmasini takiben tüm imalatin
Meksika’ya kayacagini zannederek
korkanlar, simdi hem
Amerikan hem Meksika imalat sektörlerinin risk altinda oldugunun farkina varmistir. Veriler ortadadir:
Meksika Çalisma
Bakanligina göre
ülkenin imalat isçi
gelirleri 1993 yili gelirlerinden bile düsüktür. ABD Ticaret Müstesarligina göre
2002-2003 yillari arasinda Meksika’nin önde gelen 20 sektöründen 13’ü Çin’e
pazar payi kaptirmistir.
Meksika
ve Amerika Çin’in ekonomik gelismesi karsisinda bu denli kaygili
oldugu halde,
Avustralya bu konuda en az Çin kadar heyecanlanmaktadir. Çünkü Çin’in en önemli
hammadde saglayicisi
Avustralya’dir. Hammadde ve enerji konularinda sayisiz anlasmalar
imzalanmaktadir. Iki ülke
arasindaki is hacmi
milyarlarca dolardir. Avustralya halki ve basini tarafindan ülkeyi ziyaret eden
Çin baskani Hu Jintao
ne denli coskuyla karsilandiysa Amerikan baskani George Bush’un
ziyareti de o denli ilgisizlikle izlenmistir.
Çin’e karsi mücadele için Çin’le
birlikte çalismayi
seçen baska bir
Amerikan sirketi,
bu sayede dünyanin en büyük sirketi haline gelen perakende devi Wal-Mart’tir. Kurulusunda Amerikan Mali satin
alinmasini tesvik eden
pazarlama stratejisiyle yola çikan Wal-Mart’ta
1995’te
mallarin sadece %6’si yurtdisindan
ithal edilirken; günümüzde ithal mallarin orani %50-85 arasinda degismektedir. 2003 yilinda 260
milyar dolarlik satis yapan
magazalar
zincirinde günde 14 milyon kisi alisveris yapmaktadir. Müsterilerine piyasadaki en
ucuz ürünleri sunma amaciyla benimsedigi stratejiler arasinda, çalisanlarina düsük
ücretle uzun saatler mesai yaptirmak bulunmaktadir. 1.4 milyon çalisaniyla Wal-Mart’in ekonomik
gücü, Çin’in bir imalat devine dönüsmesiyle çok yakindan alakalidir. Su anda, Çin’in Amerika’ya
ihraç ettigi
ürünlerin %13’ü Wal-Mart raflarinda bulunmaktadir. Daima en ucuzu bulabilmek
için Wal-Mart, dünyanin teknolojik olarak en gelismis ve
kapsamli sistemini kurmus,
mallarin takibi için uzaya uydular yerlestirmis ve
Çin’de her gün yeni anlasmalar pesinde olan 560 kisilik özel bir ekip istihdam
etmistir.
Wal-Mart o kadar güçlüdür ki, sirketleri çalisma
düzenlerini degistirmek zorunda birakarak
fiyatlari belirleme ayricaligina
sahiptir. Dünyada hiçbir sirket
Çin’in potansiyelini daha iyi degerlendirememis ve
dünya çapinda imalatçilarin Çin’e tasinmasinda bu kadar etkili olmamistir. Wal-Mart düsük maliyetli
üretim dayatmasi nedeniyle tedarikçilerinin %80’inden fazlasi ya Çin’e tasinmis ya da rekabete
dayanamayip kapanmistir.
Amerika’daki imalatçilar ise Çin’deki rakiplerinin isgücüne ayirdiginin kat kat fazlasini çalisanlarinin maaslarina yatirmaktadir. Dolayisiyla
ne yaparlarsa yapsinlar Çin’in becerdiginden daha düsük
maliyetle imalat yapmalarina olanak yoktur.
Almanya ve Çin
Almanya’da
pek çok imalathane Çin’in ekonomik atilimi yüzünden kepenk indirdigi halde Almanlar, Çin’le
olan ekonomik iliskilerini
genel olarak olumlu kabul etmektedir. ABD ve Çin arasinda giderek Çin’in lehine
ilerleyen tek tarafli ticari iliskinin aksine, Almanya ve Çin arasindaki ticaret hacmi esitligini simdilik korumaktadir. Bunda
en önemli etken, Almanya’nin, Çin’in binlerce fabrikasinda islemekte olan makinalari
üretmesidir. Çinlilerin mekanik aletlere, kaliplara ve bilgisayar destekli
üretim bantlarina olan ihtiyacini, Alman firmalari karsilamaktadir. Çinlilerle is yaparken Almanlar isin kendisine odaklanarak
politika, insan haklari, Tibet, Tayvan gibi güncel konulari tartismayi ABD’ye birakir. Sanayi
makinalarina olan talep Avrupa genelinde küçülmesine ragmen, Çin pazari Almanlara
büyümeyi sürdürecek satis yapmaya
olanak tanir. Baska bir
deyisle,
Almanya’nin II.Dünya Savasi
sonrasinda yakaladigi
devinimi sürekli kilmasina Çin’le ticari iliskisi yardimci olmus ve
olmaktadir.
Çin’e ilk
giden Alman sirketlerden
biri Volkswagen’dir. Ülkenin önde gelen otomobil üreticisi, yillarca pazarin
%50’sine hakim olmustur.
Günümüzde pazar payi %30 oldugu halde,
Çin otomobil pazarinin büyümesi, Volkswagen’in basarisini devam ettirmesini saglamaktadir. Alman yaklasiminin tabii ki riskleri bulunmaktadir. Alman makinalari Çin
pazarina girdikçe beraberinde Alman mühendis ve egitmenleri getirmekte ve böylelikle Çinli müsterilere egitim programlari saglanmaktadir. Bu sayede Çin
ürünlerinin kalitesi çok hizli sekilde artmistir.
Ürettikleri ürünler Almanlarinki kadar kaliteli olan Çinliler, hammaddeye
Almanlar kadar para vermesine ragmen, isgücü ücretlerinin
düsüklügü Çinlilere daima avantaj
saglamaktadir.
Almanlar, dünyanin her yerinde oldugu gibi isgücünü ve
kaynaklarini Çin’le rekabet edebilmek için daha iyi kullanmak ve daha çok çalismak durumundadir. Alman isadamlarinin vizyonu
herhangi bir politik çözümden daha ileri görüslüdür. Birçok Alman sirketi Çin’e kadar gitmese bile üretimlerini isgücünün ucuz oldugu Dogu Avrupa’ya kaydirmaya baslamistir. Arastirmalar küçük ve orta
ölçekli sirketlerin
bile üretim maliyetlerini düsürmek
için diger ülkelere
tasinmayi düsündügünü göstermektedir. Degisimin getirdigi baski, ülke içinde
yillardir uygulanan isçi ve
çalisma
haklarini bile etkiler hale gelmistir. Alman isçiler, bagli olduklari sirketlerin imalatini Çin’e
veya baska bir
ülkeye tasimasi
tehditleri üzerine daha uzun saatler çalismaya razi olmus ve
daha az tatil yapmak zorunda kalmistir.
Japonya ve Çin
Almanlara
benzer sekilde
Japonlar da Çinli sirketlere
Japon mali endüstriyel ekipmanlar satmaktadir. Günümüzde Çin, Japonya’nin imal
ettigi
her seyi düsük maliyetle imal
edebilmekte ve daha ucuza satabilmektedir. Japon üretiminin giderek Çin’e
kaymasi, bugün Çin’le Japonya’nin birbiri için önde gelen ticaret ortaklarina
dönüsmesine
neden olmustur ve
Amerika-Japonya arasindaki iliskinin
önüne geçmistir.
Çinlilerin Japonlara sattigi
mallarin çogu,
Japon sirketlerinin
kendi iç pazarlari için tasarladigi ürünlerdir. Üretimin Japonya disina kaymasinin baska bir
nedeni demografik durumdur. Japonya adasinda nüfus hizla azalmakta ve yaslanmaktadir. Japon sirketleri, Çin’de fabrika
açarak büyüyen Çin pazarina daha iyi hizmet edebileceklerini anlamislardir. Hatta daha ileri
giderek gelecekteki basarilarini
Çin’e endekslemislerdir.
Baska
ülkelerin de Çin’e benzer umutlar baglamasi sasirtici degildir. Çünkü Çin’in
büyümesi tüm dünyayi etkilemekte ve küresel pazarda en büyük payi olusturmaktadir.
Japonlar
Avrupalilar gibi, kendi pazarlarinin durgunlugunu Çin’in büyümesiyle telafi etmek amacindadir. Japonya’nin önde
gelen makina ve elektronik üreticileri Çin’de devasa fabrikalar açarak
Çinlilerin çorap, ayakkabi ve tekstilde elde ettikleri basariyi tekrarlamayi
hedeflemektedir. Son yillarda Japonlarin Çin’de yaptigi yatirimlarin üçte biri
elektronik makina üreten tesislerin kurulumuna harcanmistir. Çin tasit pazarinda büyük planlari
olan Japonlarin bütçesinde otomotiv fabrikalari yatirimlari giderek
artmaktadir.
Ancak iki
ülkenin birbirine olan ekonomik bagimliligi oldukça
hassas bir konudur. Küresel ekonominin aci sonuçlarindan biri, taraflar
arasinda yakinlasmanin
artmasiyla korku, nefret, kin ve milliyetçilik duygularinin da artmasidir.
Çinlilerin 19. ve 20.yüzyillarda maruz kaldigi Japon siddeti,
belleklerden silinmemistir.
Basitçe ifade etmek gerekirse Çinliler Japonlardan nefret eder. Birçok Çinli,
Amerika hakkinda olumsuz düsüncelere
sahip olsa bile; konu Japonlar oldugunda, herhangi bir Çinlinin bir Japonla arkadasligi toplum tarafindan
imkansiz olarak kabul edilmektedir. Çincede “seytan” sözcügü ayni
zamanda Japon anlamina gelir. Iki toplum arasinda bu kadar nefret varken herhangi bir konuda anlasmasi üstüne birlikte is yapabilmesi hayret
vericidir. Tüm bunlara ragmen Çin,
Japon ekonomisinin hizli sanayilesmesi ve modernlesmedeki basarisini takdir etmeyi
bilir. Çinli akademisyenler ve maliye bakanlari Japonya’nin büyük bankalari ve
uluslararasi sirketlerinin
yatirim gücünün farkindadir. Dolayisiyla Çinliler firsatlari degerlendirmekte ve
Japonya’nin Çin’deki en büyük rakibi Almanya’yi da oyuna dahil ederek durumdan
karli çikmaktadir. Japonlarin Çin hükümetinden aldigi önemli ihaleler ve tesvikler, Çin’in tarihte yasananlari gözardi ederek
ekonomik degisime ne denli odaklandiginin kanitidir.
BÖLÜM 7
ÇIN FIYATI: Mümkün olan En ucuz
Fiyat
Is dünyasi için, Çin
fiyati uzun süredir ‘mümkün olan en ucuz fiyat’ anlamina
gelmektedir. Sirketlerin
herhangi bir faaliyetini Çin’e tasimasinin maliyetlerde kayda deger bir düsüs sagladigi günümüzde ortak kani
haline gelmistir.
Kalifiye isgücü ve
ekipman sayesinde üretim ucuz oldugu kadar, çogunlukla
kalitelidir. Çinlilerin atesledigi en ucuz fiyat politikasi
dünyanin her yerinde imalat aliskanliklarini
degistirmekte dolayisiyla tüm
insanlari etkilemektedir. Çin’in büyüyen gücü, dünyadaki imalat islerini kayba ugratmakta ve fabrikalari
içten içe kemirmektedir. Yapilan arastirmalara göre 2000 yilindan itibaren baslayan üç yillik gerileme
sonucunda, Amerika’da alti aydan uzun süredir issiz kalan insan sayisi ikiye katlanmistir. Amerikali birçok
yetkili, Çin rekabetini takinti haline getirmis ve ülkenin düsük maliyetle çalisan fabrikalariyla
nasil basa
çikilacagi
hakkinda sayisiz rapor hazirlamistir. Basta çogunlukla geri ödenmeyen
banka kredileri, devlet hibeleri olmak üzere Çin’in pek çok avantaji vardir.
Amerika’ya her sene 6 milyar dolarlik kaçak mal sokan Çin, sadece bu faaliyetiyle
Amerika’da 300 fabrikanin kapanmasina neden olacak kapasitededir. Bazen kapanan
fabrikalar son kazançlarini, ellerindeki makinalari kapanmalarina neden olan
rakiplerine satarak saglamaktadir.
Açik arttirmayla satilan bu kullanilmis aletlerin en büyük alicilari Çin, Hindistan ve Meksika’dir.
2004
Davos zirvesinde konusan Çin
Merkez Bankasi Baskani “Amerika
kendine yeni bir yer edinmek zorunda. Imalat kaybedildi, hizmet
sektörü de yok olmak üzere. ABD daha gelismis üretime yogunlasmalidir” diyerek
Amerika’ya nasihat vermistir. Bu açiklama karamsar görünse bile dogruluk payi kabul
edilmelidir. Çünkü, imalat ve hizmet sektöründeki is olanaklarinin göçü
genellikle birbirine baglidir.
Ancak Baskanin
kaçirdigi nokta;
Amerikan imalat sektörü tamamen yok oldugunda tavsiye edilen gelismis ürünlerin
imalatini saglayacak
endüstriyel uzmanlik ve altyapinin da kaybedilecek olmasidir. Görünen odur ki;
Amerikan fabrika isçisinin
gelecegi parlak
degildir.
2003 yilinda yapilan bir arastirma,
imalatlarini baska ülkelere
kaydiran isletmeler
nedeniyle ortaya çikacak isgücü
kaybinin 2005’te 830 bin, 2015’te ise 3.3 milyona ulasmasi tahmin edilmektedir.
On yil içinde 14 milyon hizmet sektörü isinin Amerika disina
kayacagi
öngörülmektedir, bu sayi toplam Amerikan isgücünün %10’una denk gelir.
Veriler
parlak görünmese de Amerika’da bugünkü imalat sanayi hala güçlüdür ve aslinda
dolar bazinda Çin ekonomisinin tamamina esdegerdir. Imalat is olanaklarinin sayisi
gün geçtikçe azalirken, Amerikan imalatçilarinin ürettigi ürünlerin sayisinda büyük
artis izlenmistir. Büyümeyi
sürdürebilmenin temelinde imalat verimliligindeki gelisme yatar.
Amerikan imalatçilari verimlilikte o denli ilerlemistir ki; günümüzde ABD, saat
basina
kazanilan para ve isçi basina düsen ücret bazinda dünya
lideridir. Bu gelismeden
fazlasiyla yararlananlar, 30 yil öncesine kadar var olmayan elektronik ve ulasim ekipmanlari üretim
sektöründeki Amerikan firmalari olmustur. Yine de büyük endüstrilerin ve güçlü imalatçilarin birkaç
sene içinde ortaya çikmasi ve birçok endüstrisinin bundan daha kisa sürede
üretimini baska
ülkelere tasimasinin
mümkün oldugu bir
dünyada hiçbir ülkenin endüstriyel gücü Çin rekabetine bagisik degildir.
Çin, ucuz
isgücü ve
gelismis teknolojiye giderek
daha kolay ulasmasi
sayesinde, elindeki kozlari fazlasiyla güçlendirmistir. Dünya küçüldükçe
ulusal endüstriler önemini kaybetmektedir. Geçmis, hiçbir sekilde
gelecegin
garantisi degildir;
gelecegi sekillendirecek olan Çin’in
imalat gücüdür. Çin’in cografi ve
demografik boyutlari ucuz maliyetli imalata zemin yaratmakla kalmaz, ayni
zamanda bunu zorunlu kilar. Giderek daha anlasilir hale gelen bir diger gerçek, Çin isletmelerinin
ve tüketicilerinin kendileri için seçtikleri yolun Amerikan ekonomisinin nasil
isleyecegini belirlemesidir. Ne yazik
ki Amerika’nin Çin ekonomik tehdidi hakkindaki politik tartismalari bu dinamigi tamamen gözardi
etmektedir. Ohio Üniversitesinden ekonomist Profesör Shenkar’in su sözleri durumu
özetlemektedir:
“Önceleri
toptan fiyat vardi, ardindan perakende fiyat geldi. Simdi ise tek gerçek fiyat
Çin fiyati.”
Dünya
imalatçilarinin Çin fiyati kadar düsük fiyatlarla ürün sunabilmesi Çin’in kendine özgü is kültürü nedeniyle
neredeyse imkansizdir. Rekabet edebilmek için ticaret yapan ülkenin kültürünü
ve politik yapisini iyi kavramak gerekir. Ancak Çin’in karmasik yapisi nedeniyle oyunun
kurallarini anlamak kolay degildir.
Öncelikle ülkenin kalabalik nüfusu, bilinen kurallari degistirmektedir. Rakamlar, çok
az kar edilse dahi basariyi
büyük yansitmaktadir. Çin’in dünya çapinda fiyatlari düsürme gücüne en iyi örnek,
son senelerde DVD oynatici pazarinda görülmüstür. 1997’de piyasaya ilk çiktiginda Amerika’da 1000 dolara satilan bu alet, Çinlilerin
müdahalesiyle 30 dolara kadar düsmüstür.
Dijital
formatin kolayca kopyalanmasi, korsan filmlerin 1 dolarin altinda satilmasi Çin
iç pazarinda DVD teknolojisinin fazlasiyla ragbet görmesine yol açmis; böylece Çin’deki üretim fazlasi dünya pazarina aktarilmis; sonuçta fiyatlar
inanilmaz derecede düsmüstür. Çinliler, DVD formatini
üretirken, teknolojiyi gelistiren
Philips - Sony – Toshiba sirketlerine
telif hakki ödemedigi gibi,
modellerine Mp3 çalar gibi birçok özellik ekleyerek bu sirketlerin modellerini hem
fiyat hem teknolojik özellik anlaminda geride birakmistir. Çinliler satilan alet
basina 1
dolar kar etmesine ragmen,
sürümden kazanmakta ve küresel tüketici elektronik piyasasinda kaliciligini kanitlamaktadir. Üç yil
öncesine kadar hiçbir elektronik fuarinda gözükmeyen Çinliler, su anda dünya elektronik
piyasasini pesinden sürüklemektedir.
BÖLÜM 8
BIRINCILIGE OYNAMAK
Otomotiv Sektörü ve Yan
Sanayi
Çin’in
gelecegin
otomotiv devi olacaginin baska bir göstergesi, binek
araci üreten 120’den fazla sirketin bulunmasidir. Simdiye kadar, dünyada hiçbir ülke böyle bir rakama ulasamamistir. Çin’de araba sahibi
olmak o kadar önemlidir ki, alicilarin tek umursadigi arabalarin görünümünden
ziyade fiyatlarin uygunlugudur.
Otomotiv pazari giderek büyümektedir ancak üretim yapan sirketlerin gelecegi hiçbir sekilde garanti altinda degildir. Çin pazari tartismasiz en vahsi rekabetin yasandigi ortamdir. Son on yilda bu
sektöre, yerli ve yabanci sirketler
12 milyar dolar yatirim yapmistir.
Önümüzdeki
15 sene içinde Çin’in dünyanin en büyük otomotiv pazari olacagi öngörülmektedir. Otomotiv
üretiminde, Çin, 2010 yilina kadar Almanya’yi, 2015 yilina kadar da Japonya’yi
geride birakacaktir. Çin’de araba alabilecek ekonomik güce sahip orta sinif
nüfusun yakinda 100 milyonu asacagi düsünülünce iç pazarda
yaratacagi büyüme
kaçinilmazdir. Potansiyeli 20 yil evvel fark eden Volkswagen’i, General Motors,
Ford, Honda, Toyota ve Nissan takip etmistir. Birbiriyle yarisan birçok sirket,
üretim kapasitesini arttirdikça Çin otomotiv pazarinda deflasyon bas göstermistir. Çin’deki otomotiv
piyasasinin bir baska
boyutu, büyük otomotiv firmalarina mal saglayan yan sanayi sirketlerinin daha ucuz fiyatlar pesinde Çin’e kaymasiyla diger ülkelerin ulusal sektörleri için tehdit olusturmasidir. Yan
sanayi sirketlerinin
bir kismi Dogu Avrupa
ve Meksika’ya yönelirken çogunluk, iç
pazarinin potansiyeli daha cazip geldigi için Çin’i tercih etmektedir. Çin 2004’de 5.6 milyar dolar,
2005’de ise 10 milyar dolarlik otomotiv yan sanayi parçasi üretmistir.
Dünya
otomotiv endüstrisi için üretim merkezini Çin’e tasimak her zaman kazanç
anlamina gelmemektedir. Çünkü yabanci sirketlerle ortaklik kuran Çinli sirketler, yabanci kaynakli
tüm teknolojiyi ögrenerek
modellerin tipatip aynisini baska bir
isimle piyasaya sunmaktadir. Çin hükümetinin yaptirimlari ise otomotiv
sektöründe birçok yabanci sermaye ortakligini devletle isbirligi yapmak durumunda
birakmakta ve teknolojinin ortaklik eden Çinli sirketler tarafindan diger Çinli sirketlere sizdirilmasini
yasal olarak mümkün kilmaktadir. Böylece dünya çapindaki otomotiv devleri Çin
piyasasina gelince kendilerini tamamen kontrolleri disinda bir ortamda bulur. Çin
hükümetinin yaptirimlari karsisinda
çaresiz kalan yabanci sirketlerin
atilimina ilk örnek Japon sirketi
Honda’dan gelmistir.
Honda, üretilen tüm araçlari ihraç edecegine dair Çin devletine verdigi garanti karsiliginda, devletle ortaklik
kurmaksizin isleyebilecek
ilk fabrikanin iznini almayi basarmistir. Iç pazardaki bu rekabet
Çin’in otomotiv ihracatina basladigini görmezden gelmemize
neden olmustur. Çin
markalari degil ama
Çin’de yapilan küresel marka otomobiller dünyanin her tarafina ihraç
edilmektedir. Ayrica tüm dünyada oldugu gibi Çin’de otomobil üretimi fazlasi bulunmasi Çinlilerin bir an
önce bu otomobilleri ihraç etmek isteyeceklerine isaret eder. Sonuçta,
Çin’deki yüksek talep tüm dünyada otomobil fiyatlarinin düsmesine neden olmaktadir.
Telekomünikasyon
Günün en
ileri teknolojisiyle kurulan iletisim altyapisi sayesinde, Çin’in ücra köselerinde cep telefonuyla
konusmak
Amerika’da oldugundan çok
daha kolaydir. 300 milyon cep telefonu kullanicisiyla Çin, dünya iletisim pazarinda en büyük paya
sahiptir. Çin, diger tüm
pazarlar doygunluga ulasmisken, her sene 5 milyon yeni
abone kapasitesiyle dünya cep telefonu üreticilerine büyüme firsati
tanimaktadir. Piyasada 800’den fazla model vardir ve genç nüfus ortalama 8 ayda
bir cep telefonu degistirir. Yaklasik 20 yil evvel
Motorola sirketi,
Çin devlet
yetkilileriyle
yaptigi
efsanelesmis bir anlasmayla bu pazarin
temellerini atmistir. Sirket, Çin’e teknoloji
transfer etmenin, ciddi Çinli rakipler yaratacagini bildigi halde
Çin pazarina erken girmenin en basarili strateji olacagina karar vermistir.
Kimsenin önceden tahmin edemedigi ise Çin
pazarinin bu kadar kalabalik hale gelecegiydi.
Su anda Nokia ve Motorola
pazar lideri konumundadir. Ancak dünyanin diger üreticileri ve daha önemlisi bir gecede üreyen Çinli
üreticilerle rekabet etmek giderek güçlesmektedir. Çin’de rekabet evreler halinde gerçeklesir. Ilk basta yabancilar ürettiklerini
Çinlilerden daha ucuza imal eder, ancak yerel üreticiler uluslararasi sirketlere parça saglamaya baslayinca kendi markalarini
gelistirerek
yabanci sirketlerden
çok daha düsük
maliyetlerle üretime geçecek duruma gelirler. Motorola ve diger küresel markalarin karsisindaki en büyük zorluk,
Çin tedarikçilerinin her gün daha basarili hale gelmesidir. Bugün Çin cep telefonu pazarinin %40’i
Çinli markalarin elindedir. Bazi markalar rekabete dayanamayip piyasadan
çekilse bile Motorola geri adim atmamakta kararlidir. Hatta yatirimlarini
arttirma karari almistir.
Çünkü, gelisen
Çin sirketlerinin
uluslararasi rekabetten uzak kaldiklari takdirde, kimsenin basa çikamayacagi bir güce dönüseceklerinin farkindadir.
Egitim ve Arastirma-Gelistirme
Bir sirket kalitesini sürekli
yükseltirken fiyatlarini düsürmek istegindeyse Çin’de bolca
bulunan iyi egitimli ve
dinamik genç nüfusu istihdam etmelidir. Üretim yapmak için Çin’e gelen pek çok
yabanci sirket
burada karsilastiklari kalifiye isgücü karsisinda hayrete düser. Hükümet, dünyanin en
büyük sanayi toplumunu yaratmak için büyük kaynaklar ayirmaktadir. Çin’de 17
milyon üniversite ve yüksek lisans ögrencisi vardir. Her sene 325 bin tane mühendis mezun olmaktadir.
Bunun yaninda özel sirketler
çok gelismis endüstriyel arastirma merkezleri kurmakta
ve üniversitelerle birlikte basarili ögrenciler için burs
programlari sürdürmektedir. Çin 2004 yilinda 60 milyar dolarla arastirma ve gelistirmeye en kabarik bütçeyi
ayiran üçüncü ülke olmustur.
Amerika ve Japonya’da bu miktar daha fazlaymis gibi görünse bile, Çin’deki isgücü ucuzlugu
sayesinde aslinda arastirmaci
sayisi daha fazladir ve dolayisiyla daha çok çalisma yapilmaktadir. Bu kadar arastirma-gelistirme
çalismasinin
sonucunda elbette üretim kapasitesinde fazlalik meydana gelecektir. Bu demektir
ki; ayakkabi ve çorap üretiminde oldugu gibi Çin’in egitimli
sanayicileri dünyanin gözbebegi yüksek
teknoloji pazarlarinda daha çok söz sahibi olacaktir.
Ilaç Endüstrisi
Geleneksel
tip Çin kültüründe gelecekte dahi önemini koruyacak olsa da Bati ilaçlarina
olan talep her geçen gün artmakta. Çin ilaç endüstrisi 2004 yilinda 7.5 milyar
dolarlik satis yapmis ayni zamanda Batida
gelistirilmis 3.5 milyar dolarlik
ilaç ihracati gerçeklestirmistir. Çinlilerin ürettigi, çogunlugu telif hakki ödenmemis kopya Batili ilaçlar,
yaptirimlarin zayif olan ve ucuz ilaca ihtiyaç duyan pek çok ülke tarafindan
memnuniyetle ithal edilmektedir.
Batili
ilaç sirketleri
Çin’e çekimser yaklasir. Çünkü
Çin ilaç endüstrisi, bu sirketlerin
kazancinda büyük pay sahibi olan patent ve telif haklarini ödeme konusunda
isteksizdir. Baska
sektörlerin aksine, ilaç endüstrisi yasalar geregi ilacin formülünü devlete açiklamak zorundadir. Fakat Çin’de bu
gizli bilgiler, yasalara aykiri sekilde iç piyasaya sizdirilmaktadir. Dünyanin en karli sirketlerinden Batili ilaç devleri
Çin piyasasina girmekle formüllerini Çin ilaç sektörünün eline teslim etme
tehlikesi ile karsilasmistir. Belli bir ilaci gelistirmek için 15 yillik
laboratuar çalismalari ve
harcanan 250 milyon dolar yerine, Çinliler sadece 100 bin dolar harcayarak ayni
ilaci birkaç sene içinde piyasaya sürebilecek hatta ihraç edecek
hale geldiler. Batili ilaç sirketlerinin fikir hirsizligina karsi dava
açmasina ragmen, Çin
mahkemelerinden çikan karar, ülkede daha önce basariyla kopyalanmis ve
pazarlanmis ilaçlarin
formüllerini patent korumasi altina girmedigidir.
Çin
hükümeti Batililarin mahkeme yoluyla sonuca ulasma aliskanligini görmezden gelerek
pazarlik yöntemini seçer ve durum çogu kez Çinli ilaç firmalarinin lehine sonuçlanir. Tüm bu
olumsuzluklara ragmen Çin
pazarindan çikmayi hiçbir sirket
göze alamaz, hatta bazilari sirf piyasada kalabilmek için esi görülmemis ödünler verir. Çin
hükümetinin ülkenin en büyük ilaç alicisi konumunda olmasi ve fiyatlari sürekli
düsük tutma
istegi sirketleri yönlendirecek
kadar güçlüdür. Uygulanan stratejiler basarili olmakta ve bu sayede dünyanin en ucuz ilaç fiyatlari Çin’de
bulunmaktadir.
Çin
hükümetinin Batili ilaç sirketlerine
daha sert yaklasmasinin
baska bir
sebebi, dünyaca ünlü ilaç firmalarinin tarihteki en karli sirketler olmasidir. Çin en
kisa sürede kopyaci konumundan çikip ilaca olan dis bagimliligini ortadan kaldirmayi ve
bu kardan pay almayi hedeflemektedir. Çin, amacina ulasmak için biyo-teknoloji arastirmalari konusunu çok
ciddiye alir. Kendi okullarinda pek çok arastirmaci yetistirirken
ayni zamanda yurtdisina göç
etmis deneyimli
beyinleri de cazip maaslarla
ülkeye geri dönmeye tesvik eder.
Günümüzde
Çin’deki laboratuarlar Batidaki benzerlerinden daha ilkel olmasina ragmen, gelisime odakli Çin’de genel
kabul görmüs “arastirmada özgürlük” anlayisi sayesinde, Batida etik disi sayilan ve arastirilmasi mümkün olmayan
konularda çalisma
yapmaya firsat tanir. Böylece birçok yabanci ilaç sirketi Çin’de çok gelismis laboratuarlar kurmaya
baslamistir. Tartismali konularin basinda Amerikan kilisesinden
de büyük tepki gören embriyonik kök-hücre arastirmasi vardir. Çin’in doymak bilmeyen gelisme istegi, tibbi kurumlar,
üniversiteler ve uluslararasi sirketler arasinda mükemmel isbirliklerinin kurulmasina da neden olmustur. Bunlara ek olarak
yüzlerce biyo-teknoloji laboratuari kurulmus, konu üzerinde arastirmalar için yilda 600 milyon dolar bütçe ayrilmistir.
Uzmanlar
Çin biyo-teknoloji pazarinin yilda %13.5 büyüme ile 8.8 milyar dolarlik satisa ulasacagini tahmin etmektedir.
Çinli sirketler
olgunlastikça ve
ucuz beyin gücü pesindeki
yabanci sirketler
ülkeye ulastikça bu
alandaki gelisim
hizlanacaktir. Arastirmalar
tibba oldugu kadar
tarima da odaklanmaktadir. Artan nüfus ve kaybedilen tarim alanlari Çin’e
genetigi degistirilmis tohum kullanimi gibi
pek çok tartismali
yöntemi benimsetmektedir. Çin’de ticari biyo-teknoloji alanindaki potansiyel
daha yeni ortaya çikmaktadir ve degisim
kaçinilmazdir.
Havacilik
Çin, ilaç
sektöründe oldugu gibi
havacilik sanayisinde de en kisa sürede disa bagimliligini sona erdirmek
amacindadir. Uçak yapabilmek büyük kazançlarin yaninda prestij anlamina gelir.
Amerikan Boeing ve Avrupali Airbus arasindaki rekabeti görmezden gelmek
imkansizdir. Her iki firma pazar paylarini büyütmek ve daha gelismis uçaklar gelistirmek için çabalamakta,
endüstrinin önemini iyi kavramis ülke
yönetimleri bu sirketlere
destek olmaktadir. Batiya göre bakir Çin pazari bu iki sirketin istahini kabartir. Çin bir
süredir kendi tasarladigi savas uçagini imal edebilecek teknolojiyi
yakalamis olsa
bile henüz bir yolcu uçagi gelistirememistir. Satislari büyüyen Airbus sirketi, Çin havacilik
sektörünün 2020 yilina kadar 5 kat büyüyerek 140 milyar dolarlik bir pazara
dönüsecegini öngörmektedir. Boeing
ise potansiyeli daha önce fark etmis ve Çin piyasasina erken adim atmistir.
Bu sayede
yolcu uçagi satislari anlaminda %65’lik
pazar payina ulasmistir. Buna ek olarak sirket, yerel imalatçilari
önemli birer tedarikçiye dönüstürerek
Çin havacilik sanayinin temellerini atmistir. Çinliler uçak aldiklari sirketi düzenli olarak degistirerek
hem fiyat düsürmekte
hem de hangi teknolojiden neyi transfer edecegini iyi tahlil edebilmektedir. Havacilik sirketleri büyümelerini
sürdürebilmek için Çin pazarindan pay kapmak zorundadir. Bunu garantilemek için
de Çin havacilik sanayisine bilgilerini aktarmaktadir. Çin’de satis yapabilmek ve
parçalarini bu ülkede üretmek küresel havacilik sanayisine çok yakinda ciddi
bir rakip kazandiracaktir.
BÖLÜM 9
KORSAN ULUS
Her gün
gazetelerde Çin’deki korsan faaliyetler hakkinda birçok haber yayinlanmaktadir.
Sahte kuduz asilarindan,
taklit motosiklet ve otomobillere; telif haklarindan, elektronik alet ve
tekstile kadar Çin’in sahtecilik veya korsan ürünlerde el atmadigi sektör kalmamistir. Çin dünyanin fabrikasi
haline gelmis olabilir
ancak, ayni zamanda piyasaya 250 milyar dolarlik sahte ürün sürmektedir. Kesin
olan sudur;
Çin’in dünya ticaretindeki payi arttikça ürettigi sahte mallarda ayni sekilde artacaktir.
Ingiliz CARRATU sirketine göre dünya ticaretinin
%9’u sahte ürünlerden olusur. Ancak
Çin’in ekonomik varligi
arttikça bu rakamin on yil içinde ikiye katlanacagi öngörülmektedir. Çin kanunlarina bakilinca ticari sahtecilik
konusunda herhangi bir gelismis ülke kadar yaptirim
oldugu
kanisina varilabilir. Bir kusak
öncesine kadar fikir haklarinin korunmasi hakkinda hiçbir kanunu olmayan,
ayrica kopyalama ve ödünç alma aliskanliklari geçmisten gelen
bir ülkede, devletin sahtecilige karsi son yillarda yaptigi baskinlar bazilari için
umut verici olabilir ancak kesin sonuç elde etmek imkansiz görünmektedir.
Sokaklarda, pazarlarda satilan sahte Çin mallarinda hiçbir azalma yoktur.
Genele
baktigimizda
ise Çin ekonomisi sahte mal üreticileriyle deyis yerindeyse kumar oynamistir. Sahte mal üreticileri halka ucuz mal saglar ve çogu zaman bunlar ilaç, tibbi
malzeme, gida, okul kitaplari ve giysi gibi vazgeçilmez ürünlerdir.
Yaptirimlarla sahteciligi
engellemenin, en ucuzunu arayan yoksul halkini zor durumda birakacagini bilen devlet, bu
konuda simdiye
kadar ciddi bir çaba göstermemistir.
Sahte üreticiler ayni zamanda Çinlilere, gelisimin vazgeçilmezi ithal teknolojinin kopyasini düsük fiyatlarla sunmaktadir.
Pekin’de,
hazir giyim ve deri ürünleri, saat, çanta, çakmak vb. aksesuarlar, gibi birçok
malin satildigi,
dünyaca ünlü markalarin sahtelerini bulabileceginiz Silk Alley adinda kocaman bir çarsi bulunmaktadir. Günde 10
bin ziyaretçi çeken bu pazarda Çinlilerin yaninda sik hosteslere, bavul
ticareti yapan Dogu Avrupalilara
ve her milletten turiste rastlanabilir. Sadece Pekinle sinirli kalmayan bu
pazarlarda satilan mallarin %90’i sahtedir. Satis yapan isletmelerin
çogu yerel
yönetimle sabit bir vergi anlasmasi
yaparak satis izni
almakta ve faaliyetlerini araliksiz sürdürmektedir. Diger yandan, Çin’de yabanci
sermaye ve bilgi birikimiyle kurulan fabrikalar ayni zamanda sahte mallarin
daha kaliteli biçimde üretilmesine neden olur. Dolayisiyla sahteciligin ekonomiye katkisinin
bilincinde olan yerel yetkililer bu faaliyetleri görmezden gelir.
Daha genis bir kapsamda ele
alirsak, Çin’in sahte üreticilerinin dünyanin gelismis ekonomilerini hiçe
saydigini
söyleyebiliriz. Herhangi bir Çinli yetkiliye sorsaniz, sahte ve korsan
ürünlerle savasmanin ne
kadar zor oldugundan
bahsedecektir. Onlara göre ülke ilk önce insanlarini doyurabilmeli ve ekonomik
gelisimin
önünü açmalidir. Bu konuda haksiz degiller. Aslinda devlet, sahteciligi, müdahale edilmesi gereken ciddi bir öncelik olarak görmez.
Sahtecilik istihdam saglar ve
yerel ekonomileri ayakta tutar. Merkezi hükümet, uluslararasi ortamda sahtecilige karsi sorunlari tanisa bile
yaptirim ve uygulama yetkisi yerel hükümetlerdedir. Ancak kamu çalisanlarinin çogunun, arka sokaklarda sahte
mal üreten bir imalathaneye ortakligi veya korsan DVD, CD kopyalayan bir akrabasi vardir...
Korsan Ulusun Akilli
Gençleri
Kontenjanlari
nüfusa oranla yetersiz olan Çin üniversitelerine giris prosedürü hiç kolay
degildir.
Sadece zorlu sinava en iyi hazirlanan akilli ve hirsli ögrenciler, geleceklerini
garanti altina alacak bir yüksekögrenim programina girme hakkini elde edebilir. Egitimin hayli kaliteli
ve
disiplinli oldugu
üniversitelerden mezun olanlar çok iyi Ingilizce konusur, dünya
basinini, dünyaca ünlü ekonomi teorisyenlerinin makale ve kitaplarini takip
eder. Mezunlar iletisim aginin açtigi kapilara önem verir ve
kendi islerini
kurmakta gecikmezler. Ellerindeki bilgi birikimi ve piyasanin sundugu firsatlar göze alindiginda, bu insanlarin çok
farkli ve yenilikçi projeler pesinde kosmasi sasirtici olmaz. Ancak
beklenilenin aksine, yaratici fikirlerin pesinde gitmektense önemli bir kismi telekomünikasyon sektörüne
yönelmistir.
Gençler özellikle cep telefonu servisleri dahilindeki oyun, melodi ve bilgi
hizmetlerine odaklanmistir.
Bunun baslica
sebebi, bu hizmetlerin fikir hirsizligina karsi en
korunakli sektörde yer almasidir.
Tasarim
ve fikirlerin bir çirpida çalindigi Çin pazarinda, bu tip hizmetler bir sekilde dokunulmazliga sahiptir. Çünkü, cep
telefonu araciligiyla
verilen mesaj ve eglence
hizmetleri sadece operatörler tarafindan kullaniciya ulastirilabilir. Bir oyun 1
dolarin altinda kullanici telefonuna yüklense de ayni oyunun milyonlarca kez
milyonlarca kullanici tarafindan cep telefonlarina indirilmesinden dogacak kazanç büyüktür. Çin
gençlerinde yenilikçi fikirlerin bolluguna ragmen, her
biri bilgi hirsizliginin
yarattigi
tehlikenin farkindadir ve korunmak için sahteciligin en az oldugu
alanlarda çalismaya
meyillidir.
Korsan Yazilim
Dünyanin
gelismis ülkelerinde alacaginiz herhangi bir
bilgisayar neredeyse istinasiz bir sekilde Windows veya benzeri bir isletim sistemi ile birlikte satilir. Bu ülkelerdeki bilgisayar
üreticileri bu yazilimlarin lisans ücretlerini sirkete pesin ödeyip faturayi son
kullaniciya keser. Öte yandan Çin’de alacaginiz hiç bir bilgisayar hazir yüklenmis yazilim ile sunulmaz.
Çinli tüketiciler bu tarz bir uygulamanin bir lüks ve dahasi gereksiz olduguna inanir. Çinliler seri
üretim bir ürünün, ancak üzerine basildigi mecradan (CD, DVD gibi) bir kaç kurus fazlasina satilmasini
kabul eder. Daha pahali olan her ürünün kopyalanmasini bir gereklilik olarak
görürler. CD ve DVD’lerde oldugu gibi,
Çin’de yazilim korsanligi çok
yaygindir.
Çinli
bilgisayar pazarlamacilarinin bir iki dakika içinde gerekli yazilimlari
yüklemesi o kadar kolay ve sik uygulanan bir islemdir ki, lisansli yazilim satin alanlara enayi gözüyle
bakilmaktadir. Dünyanin en çok kullanilan yaratici yazilim paketi, ABD’de 750
dolara satilmaktayken Çin’de ödenecek miktar 2 dolardan fazla degildir. Isin ilginç yani, Çin
sürümleri sürekli güncel tutuldugundan, Batili kullanicilar yeni aldiklari bir sistemi güncellemek
için internette saatler geçirirken, Çinli kullanicilar korsanlar sayesinde bu
dertlerden uzaktir. Çinliler islerini
düzgün yapmalarina yardimci olacak tüm gelismis yazilimlara
nerdeyse bedavaya sahip olabilmektedir. Dahasi ilk yükleme sirasinda eksik
kalan yazilimlar Çinli korsanlarin islettigi
internet sitelerinden bulunabilir veya güncellenebilir. Dünyada çok az ülke
böylesine organize ve iyi çalisan bir
korsan piyasaya sahiptir.
Bu gevsek ortamda korsan yazilim
orani %90’dir ve dünya yazilim sanayisine getirdigi zarar 3.8 milyar dolar civarindadir. Microsoft’un 2004 yili
gelirinin 8.1 milyar dolar oldugu düsünülünce bu rakam o kadar
ciddi görünmeyebilir ancak Çin’de ayni sene satilan 10 milyon bilgisayardaki
yazilimlarin %90’inin korsan oldugu düsünülünce,
zarar 10 milyar dolari geçmis gibi
görünmektedir. Çin pazarinin her sene %10 büyüdügünü de hesaba katinca çok daha büyük kayiplar ortaya çikmaktadir.
Korsan
yazilimin Çin’de bir gece içinde yasaklandigini varsaysak bile toplumun çogunlugu, her
biri 500-1000 dolar arasinda seyreden yazilimlari alacak güçte degildir. Çinliler bu durumun
fakindadir. Savunmalari ise fiyatlar bu kadar yüksek seyrettikçe korsan
yazilimin görmezden gelinecegidir.
Rekabeti olmayan Microsoft ürünlerinin çok pahali oldugu kanisi yaygindir. Bu
noktada Çin’in sordugu kilit
soru: Tüketiciler, korsani olmadikça bir ürünü zaten satin
alamayacaksa, üretici sirketler nasil satis kaybindan bahsedebilir? Elde edilecek
kar yoksa, kayiplardan da
söz edilemez...
Bu iddia
oldukça inandiricidir. Dolayisiyla, küresel bilgisayar üreticilerinin Çin
politikalarini revize etmeleri konusunda etkili olmustur. Microsoft, fiyatlarini
düsürmemekte
kararli oldugu halde,
Çin pazarinin çogunlugunu elinde tutan
üreticilerle lisans anlasmalari
yapmak zorunda kalmistir.
Bunlara ragmen
Microsoft’un karliligi garanti
degildir.
Kizgin rekabet, iyi donanimli bilgisayar fiyatlarini Çin’de 350 dolara kadar düsürmüstür. Sürekli düsen fiyatlarin arkasinda;
teknolojik gelisim ve is gücü ucuzlugunun yani sira makinalarin
yazilimsiz olarak satilmasi yatar.
Korunmasi
gereken fikir ve telif haklari çok olan Batili ülkeler, konuyu yasal yönden
algilayacaklarina durumu küresel çapta politik bir güç oyunu olarak görmelidir.
Geçen zaman, Çin’in sahte ve korsan ürünlerden kayip yerine kazanç elde ettigini ve dünyanin diger ekonomilerine olan dehset verici etkilerini
umursamadigini
göstermektedir.
Sömürgecilerden Intikam
Çin
devletinin uluslararasi fikir ve telif haklari korsanligini kontrol altina almadaki
sözde basarisizligi aslinda is yerlerine ve halkina
milyarlarca dolar degerinde tesvik, hibe yardim anlamina
gelmektedir. Baska bir
deyisle,
Çin’in kapsamli sahtecilik ve korsan faaliyetleri sömürgeci ordularin bir
zamanlar yaptigi gibi
kurbanlarinin ekonomilerini isgal
etmekte, en degerli
varliklarini ellerinden almakta ve böylece kurbanlarinin karsi koyabilme direncini yok
etmektedir. Çin’in küresel gücü arttikça ülkeye yasal olmayan yollardan giren
ve kullanilan bilgide patlama olacaktir.
Kusaklardir ortaya konan
emekle bir araya getirilen dünya zenginliginin dagilmasina
neden olan tek unsur, Çin’in bu davranisi olamaz. Sorumlularin arasinda Çin olsa da, esasinda dünyanin
geri kalani kendine dönüp bir bakmalidir. Çin, zenginligini ve gücünü arttiracak
firsatlari degerlendirmek
isteyen herhangi bir ulustan farkli davranmamistir. Su ana
kadar fikir hirsizligi Çin’e
çok az kayip vermis, tersine
fazlasiyla fayda saglamistir. Çin’in dünya çapinda
kabul görmüs kaliteli
mallar üretmesi için yapilan yatirim, aktarilan uzmanlik, tedarik edilen
donanim ve yazilim ayni zamanda dünyanin en gelismis, büyük
ve basarili
yasadisi imalat
merkezini de yaratmaktadir. Yillarca acimasiz sömürgecilerle ezilip asagilanan Çin halki, hakli
olarak, yabancilardan çalinacak hiç bir sey için pek merhamet göstermez.
BÖLÜM 10
ÇIN-AMERIKAN EKONOMISI
Çin’in
dünya çapinda etkisini hissetmek için insanlarin Çin mali DVD oynaticilar veya
bir Isviçre
markasi saatin orjinalinden zor ayirdedilen taklitlerini kullaniyor olmasi
yeterlidir. Hele islerini
Çin rekabeti yüzünden kaybetmis olanlar
için Çin’in varligi çok
daha farkedilir durumdadir. Oysa genel çerçeveye bakildiginda Çin, Amerika dahil
dünyanin tüm bölgelerinde her alanda kendini gösterir. Çin disinda her yerde kapanan
imalathaneler, çöken ulusal sektörler, Çin talebinin artmasiyla yükselen petrol
fiyatlari, korsan piyasanin ötesinde, aslolan Amerikan hatta dünya ekonomisinin
Çin’e ayrilmaz sekilde bagimli hale gelmesidir. Bunun
nedenleri açiklanirken soyut ögeler
kullanilsa bile iyice kavrandiginda
cebinizdeki bozuk para kadar somut bir gerçege dönüsür.
Perakende
satis yapan
herhangi bir magazada
fiyat etiketleri kontrol edildiginde, Çin
mallarinin tüketiciye tasarruf sagladigi açiktir.
2004 yilinda Çin’den Amerika’ya yapilan 170 milyar dolarlik ticaret hacmine
göre, Çin mallari Amerikali tüketicilere yaklasik 150 milyar dolar kadar tasarruf ettirmistir. Arastirmayi yapan Amerikan
hükümetinin Çin Politikasindan sorumlu ekonomist Hufbauer, Çin fiyatlarinin tüm
dünyada fiyatlarin düsmesine
neden oldugunu
söylemektedir. Daha önceleri baska
ülkelerden ithal edilen mallar, simdi çok daha ucuza Çin’den getirilmektedir ve böylece daha ucuza
Amerikan iç piyasasina sunulabilmektedir. Çin’in tüketiciye sagladigi tasarruf, nerdeyse
Amerikan hükümetinin uygulamaya koydugu vergi indirimleri ve yasal düzenlemeler kadar etkilidir. Isin ilginç yani, ucuz Çin
mallarinin sagladigi tasarrufa en çok ihtiyaci
olanlar arasinda Çin rekabeti yüzünden isini kaybetmis insanlar
gelir.
Geçmiste hammadde tutarindaki
artis dogrudan fiyatlara dolayisiyla
tüketiciye yansitilirken, Çin rekabeti sayesinde bu dinamik degismistir. Çin imalatçilarinin
fiyatlari asagi çeken baskisi,
hammaddenin pahalilastigi su günlerde bile etkisini
sürdürmektedir. Çin’deki ekonomik patlama 2003- 2004 arasinda çelik, bakir,
alüminyum, nikel, plastik gibi neredeyse her çesit endüstriyel maddenin fiyatini yükseltirken otomobil
fiyatlarinda düsüse neden olmustur. Bunun en önemli nedeni
Çin’in ürettigi ucuz
araba parçalaridir. 2003’te pamuk son yedi yildir en yüksek fiyata ulastigi halde, Amerikan magazalarinda satilan
konfeksiyon ürünlerinin fiyatlarinda düsüs görüldü.
Aslinda 1998-2004 yillari arasinda Amerika’da Çin’den ithal edilen her çesit mal, düsük fiyatlarla piyasaya
sunulmustur. Kisisel bilgisayar fiyatlari
%28; televizyon %12, kamera ve oyuncak fiyatlari %8’lik düsüs gösterdi, ayrica
elektronik, konfeksiyon, ayakkabi ve sofra takimlarinin fiyatlari da inanilmaz
derecede ucuzladi. Fiyatlardaki bu düsüsün
yaninda, ayni dönemde ABD’de hayat pahaliliginin %16 oraninda arttigini belirtmek gerekir. Bu nedenle Çin’in piyasa fiyatlarini düsürmesi Amerikan tüketicisi
tarafindan memnuniyetle karsilanmistir.
Amerika’nin
ithalat yaptigi ülkelerin
basinda
yüksek gelirli ülkeler geldiginden,
Çin gelecekte de Amerikan tüketicisine uygun fiyatlar sunmaya devam edecektir.
Ancak Amerika, düsük
gelirli 58 ülkeden mal almayi sürdürmektedir. Haiti, Kongo, Nepal gibi sorunlu
bölgelerin yaninda Hindistan ve Endonezya gibi ticari umut vaat eden ülkelerden
de ithalat yapmaktadir. Tüm bu ülkelerde çalisanlar, ortalama bir Amerikalinin kazandiginin yirmide birini veya
daha azini kazanir. Bahsedilen düsük gelirli ülkeler bir yana, Amerika ve dünya ticaretinde Çin basroldedir. Gidisata bakilirsa, 2011’e geldigimizde, basta Çin olmak üzere ihracat
yapan düsük
gelirli ülkeler, Amerikanin ithal ettigi her seyin
%24’ünü üretiyor olacaktir.
Çinmallari
genellikle mümkün olan en ucuz fiyattan satilir, ancak istisnalara rastlanir.
Fiyati belirleyen satilan malin ne olduguna ve söz konusu endüstrinin devlet korumasi için yaptigi lobi faaliyetlerinin basarisina baglidir. Sektörler kendi
çikarlarinin pesinde kosarken, korunmaya en çok
ihtiyaci olan tüketicinin çikarlari gözardi edilir. Örnegin, Amerikan iç giyim
endüstrisini milyonlarca dolarlik kayiptan kurtarmak için Bush yönetiminin
2003’te Çin ürünlerine koydugu kota
nedeniyle Amerikan firmalarinin zarari önlenmesine ragmen tüketicinin faturasi
kabarmistir.
Para Hakkinda
Çin’le
ekonomik iliskiye
girmekten kaçinmak, yatirimcilar için Amerikan veya Japon ekonomisinden uzak
durmak kadar imkansizdir. Bunun temel nedeni, Çin para biriminin hala Amerikan
dolarina siki sikiya bagli
olmasidir. Çin hükümeti zaman içinde para birimini serbest pazar degerine daha yakin hale
getirecegini iddia
eder ancak bunu bilinçli sekilde
gayet agirdan
alir. Daha degerli bir
“yuan” Çin ekonomisinde büyük sorunlar yaratir. Etkileneceklerin basinda çogunlukla fakir, ürünleri
göreceli pahali, altyapisi yetersiz olan çiftçiler gelir. Çin para biriminin degerlenmesi halinde Çin
piyasasindaki ithal ürünlerin Çin’de üretilenlerden daha ucuz fiyatlara
satilmasina neden olabilir. Bu durum Çin çiftçisini zenginlestirmek isteyen devlet
politikalarina ters düser.
Kendi
parasinin degerini
dolara sabitlemek için hükümet, Çin’deki tüm döviz islemlerini resmi kurdan ve
sadece devlet kontrolündeki bankalar araciligiyla yapilmasina izin verir. Çin’deki dolarin neredeyse tamami
merkez bankasinda saklanir. Ihracat yapan Çin sirketlerinin kazançlari ve yabanci yatirimcilarin paralari
devletin hesaplarinda birikir. 2005 yili sonunda Çin’in döviz rezervleri 794
milyar dolara ulasarak
rekor kirmistir. Bu
rakam Çin’in GSYIH’sinin
üçte birine esdegerdir. Bir örnek vermek
gerekirse Çin’in döviz rezervleri dünyanin 15. büyük ekonomisi olan Brezilya’da
2005 yilinda alinip satilan her seye esittir.
Para biriminin kontrolünü elinde tutmak için Çin, dolarlari devlet bankalarina
satmalari için insanlarina daha iyi kurdan alim garantisi verir.
Bir süre
öncesine kadar hiçbir ulus veya endüstri Çin’in uyguladigi bu sistemden sikayetçi degildi. Isin basinda Çin ekonomisinin
boyutlari tehdit unsuru olusturmuyordu.
1990’li yillarda yasanan Asya
Krizi yüzünden Kore, Endonezya ve Tayland para birimleri dibe vurmusken Çin, para biriminin
devalüasyonuna izin vermek yerine dolara bagli kalmayi seçti. Böylece diger ülkelerin toparlanmasi yillar sürerken Çin ilerlemesini
sürdürdü. Dolara bagli yuan,
ihracat anlaminda diger
ülkelere essiz
firsatlar verirken ülkeyi döndüren güç olan yabanci sermayeyi çekmeyi basardi.
Simdilerde olayin
boyutlarini idrak eden dünya ekonomilerine göre Çin, yuani fazlasiyla degersiz göstermektedir.
ABD’deki Uluslararasi Ekonomi Enstitüsü, yuanin, gerçek degerinin %15-25 altinda islem gördügünü hesaplamistir. Uygulamanin
adaletsizligini
savunanlarin basinda
Amerikan imalat sektörü gelir. Sikayetler üzerine harekete geçen bazi Amerikali avukatlar IMF
kurallarini temel alarak Çin’in yaptigi kur düzenlemelerinin yasal olmadigini beyan etmistir.
Suçlamalarin blöf oldugu kanisi
yaygindir. Hiç kimse uluslararasi bir mahkemenin Çin’in uyguladigi para politikalarini
yargilayabilecegine
inanmaz. Çin’in yasadisi bir is yapip yapmadigi IMF kurallarini okuyanin
yorumuna kalmistir.
Isin pratigine bakacak olursak, Çin’in
politikalarinin yasal olup olmadiginin bir önemi yoktur, çünkü Amerika dahil hiçbir ülke, Çin gibi
bir güce, ekonomi politikalarini degistirmesini
dayatamaz. Durumdan rahatsizliklarini birebir iletmek isteyen G7 ülkeleri
Çin’le Ekim 2004’te toplanmistir. Her
zaman oldugu gibi
Çin, degismeye söz vermis ancak bunu ne zaman
ve nasil yapacagini beyan
etmemistir.
Dahasi, Çin yetkilileri, kendi çikarlari ve dolayisiyla digerlerinin çikarlari dogrultusunda politikalar
benimseyip uygulayacaklari konusundaki kararliliklarini dile getirmislerdir. Çin Merkez Bankasi
Baskani Li,
konu hakkinda yaptigi
açiklamada; “Çin’i degisime
zorlamak ABD’ye zarar verir. Altin yumurtlayan tavuk kesilmez” yorumunu
yapmistir.
Halkini
fakirlikten kurtarmak için Çin’in gelismesi gerekmektedir. Bunu basarmak, halkina ucuz fiyatlarla mal temin edebilen bir para
birimine baglidir.
Çinli yöneticiler zamansiz bir degisimin Çin
ekonomisine zarar vereceginin,
hatta tüm dünyanin ekonomilerine olumsuz etkisi olacaginin farkindadir. Bu yüzden
Çin’in ekonomik sistemini degistirmesi ani ve radikal bir
biçimde olmayacaktir.
Dolar Sersemligi
Dünya
üzerinde düsük yuana
sirtini yaslayan yalnizca Çin degildir. Jeopolitik ve ekonomik nedenlerden dolayi Amerika’nin ve
dolayisiyla dünyanin geri kalaninin Çin para birimine bagimliligi giderek artmaktadir. Bu
karmasik durum,
Çin’in para birimini istedigi degerde tutabilmek için
uyguladigi
politikalarin boyutu ve tarziyla ilgilidir. Uluslararasi para piyasalarinda,
ülkelerin para birimleri temsil ettikleri ekonomilerin inis çikislarina göre
temellendirilir.
Örnegin; dünya çapinda Norveç
yapimi kazaklara talep birdenbire artsa, Norveç kronunun degeri de ayni oranda artar.
En azindan teoride böyledir. Amerikalilara göre, dünya çapinda Çin ürünlerine
olan talep Çinlilerin diger ülke
ürünlerine olan talebinden kat kat fazladir. Ancak daha önce bahsettigimiz gibi, gerçekler
farklidir. Çin’in ithalati ihracatina hemen hemen esittir. Öyleyse Çin para
biriminin taleple dogru
orantili olarak deger
kazanmasi için fazla neden yoktur. Kaideyi bozan ise Çin’in Amerikan dolari
rezervinin büyüklügüne neden
olan ülkeye giren yabanci para akisidir. Eger Çin
bütün dolarlarini harcasaydi, piyasa dolar doygunluguna ulasir ve dolarin degeri hizla düserdi. Ancak hesabini iyi
yapan Çin, elindeki dolarlari satarak dolarin degerini düsürecegine parasini ABD
tahvillerine yatirarak aslinda Amerika’ya borç vermektedir. Isin asli oldukça karmasiktir.
Çin o
kadar çok tahvil satin almaktadir ki, sadece Amerikan para biriminin degerini arttirmakla kalmayip
Amerikanin genel borcunu da yükseltmektedir. Çin, yüksek miktarda Amerikan
hazine bonolari ve diger kamu
ve özel borçlanma kagitlarina
yatirim yaparak ayni zamanda, Amerikan faiz oranlarinin düsmesine neden olur.
Çin
yatirimlari, devlet tahvilleri ile sinirli kalmayip degerli ABD sirketlerinin hisselerini de
kapsar hale gelmistir. Isin ilginç yani, alinan
hisselerin çogunun
Çin’de servet kazanan ABD sirketlerine
ait olmasidir. Böylelikle Çin, Çin’de kar yapan Amerikan sirketleri üzerinden
dolayli sekilde
kazanç elde eder. Çin, ABD’ye borç vermeye devam ettikçe Amerikan vatandasi daha düsük faizlerle
borçlanabilmekte ve bu, faiz oranlarinin Çin dahil, dünya çapinda düsük olmasini saglamaktadir. ABD faiz
oranlari Çin bankalarinin nasil borçlandigini belirler. Bunun neden oldugu düsük yerel
faiz oranlari ülkenin sinai gelisimini hizli ve kontrolsüz hale getirmekte, el atilan her sektörde
üretim fazlasi yaratmaktadir. Iste tüm bunlar dolara baglanmis yuanin
dünya üzerindeki dalgali etkileridir.
Altin Yumurtalar
Bu sayede
ABD ve Çin birbirine giderek bagimli hale
gelmistir. Çin,
ihracat ve istihdami sürdürebilmek için, degeri düsük bir
para birimine ihtiyaç duyar. Ancak degeri düsük bir
yuan, Çin halkini dünya pazarlarindan mal alirken kayiplara ugratmaktadir. Benzer sekilde, bankada yatan
parasi, getirisi az Amerikan devlet tahvillerine aktarilan Çinli yatirimcilar,
getiri olasiligi kat kat
fazla ancak riski yüksek olan Çin ekonomisinin kazançlarindan mahrum birakilir.
Bu kapsamda bakarsak, Amerikalilardan ortalama 14 kat az kazanan Çinliler,
Amerikan vatandasinin
bitmek bilmez alis-veris çilginligini sübvanse etmektedir.
Çin bu oyunda yanliz degildir. Japonya basta olmak
üzere, dünyanin önde gelen ekonomileri ABD’ye borç vermekte ancak yine de
ABD’nin 2.2 trilyon dolarlik dis borcunun
yaklasik
%25’ini Çinliler karsilamaktadir.
Mevcut ABD ekonomisi borç içindedir. 2004 yili rakamlarina göre devlet borcu
7.5 trilyon dolar ve Amerika’nin kollektif borcu 9.5 trilyon dolarla tüm
zamanlarin en yüksek degeridir.
Amerikalilar, düsük faiz
oranlarindan faydalanarak borçlarini kapatmak yerine, bu ortami daha çok
harcamak için bir bahane olarak kabul etmis gibi görünmektedir. Çin ise simdilik bu hovardaligi finanse etmeyi tercih
eder.
Dogal
olarak, yatirim yapilabilecek ABD tahvilinin bir sinir vardir. Çin’in çaldigi ikinci kapi AB’dir. Euro,
dolar ve dolayisiyla yuana karsi
sabitlenmis olmadigindan Euro tahvillerine
yatirim yapmak, Euro’ya, ABD ve Çin para birimleri karsisinda deger kazandirir. Tüketiciler
için bu durum, Çin mallarinin Avrupalilar için daha ucuz olmasina, Avrupa sirketlerinin ise Çin
rekabetine daha rahat karsi
koymasina imkan tanir. Ancak Çin, basta Almanya olmak üzere Avrupa’nin uzmanlasmis sirketleri için giderek daha
ciddi bir tehlike haline gelmektedir.
Yuan bir gün deger kazanacak mi?
ABD ve
Çin arasindaki bu bagimliligin saglikli bir sekilde sürmesi neredeyse
imkansizdir. ABD’nin sonsuza kadar büyük borçlar altina girip daha yüksek
ticaret açiklari vermeye devam etmesine olanak yoktur. Clinton hükümetinin
ekonomi danismanlarindan
J. Frenkel’e göre “Bir zamanlar ev sahibi olan Amerikalilar, hayat
tarzlari nedeniyle artik kiraci konumuna gelmistir. Kiraci konumunda
olanlar dikkatli yasamak
durumundadir.” Frenkel, Asyali yatirimcilarin pazardan çekilmesiyle
Amerikan halkinin yüksek faiz oranlariyla karsilasacagini ve ekonomik ortamin
hizla inise geçecegini öngörmektedir: “Benzer süreçlerden
geçen ülkelerde insanlar panige kapilmistir.
Böyle bir denklemin Amerika’nin politik varligini kesinlikle zedeleyecegini söylemek güç ancak
böyle bir ihtimal mevcut”.
ABD, ulusal zenginligini tüketime ve verimsiz devlet harcamalarina akittigi sürece, ekonomi
üzerindeki olumsuz etkilerinin kalici olmasina neden olacak, ülkeyi kaçinilmaz
bir çöküse
sürükleyecektir. Bu en kötü senaryodur. Arjantin ve Brezilya örneklerinde oldugu gibi bu hatalar büyük
ülkeleri çökme noktasina getirmekte, ekonomilerini tekrar ayaklandirmaya
yardimci olacak aygitlardan yoksun birakmaktadir. Ve yine, Çin ve ABD’nin
zengin bir gelecek için seçtigi yol,
iki ülkeyi de büyük riskler altina sokmaktadir. Mallarini satin alacak bir
ABD’den yoksun Çin, gelisimini
sürekli kilamaz; Çinlilerden borç alamayan bir Amerika harcama yapamaz. Baska ülkeleri besleyen
Çin-ABD ikilisinin çöküsü ise tüm
dünyayi etkileyebilir.
Elbette en kötü senaryo gerçeklesmek zorunda degil.
Çin’in serbest bir para piyasasina geçisi kademeli olabilir. Diger yandan, daha degersiz bir
dolar, Amerikan insanina tasarrufu ve disiplinli devlet bütçeleri
uygulamalarinin önemini hatirlatabilir.
BÖLÜM 11
ÇIN ASRI
Dünya ve
özellikle Amerika, Çin’de olan bitenden gerçekte ne kadar haberdardir? Yüzeysel
olarak bakarsak her sey açik
görünmektedir. Ancak, her gün duydugumuz haberler gerçek oldugu kadar hayali bir Çin’i resmetmeye devam eder. Çin’in nasil degistigini gerçekten iyi özümsemek
için hepimizin hayret uyandiran basari hikayelerinden ötesini görmemiz gerekir. Bunu söylemek kolay
olsa bile olayin aslini görmenin önündeki engeller nicedir. Bir yandan Çin’in
devlet kontrolündeki haber kaynaklari, diger yandan savas ve
iç politikayla mesgul dünya
ülkeleri olayin kapsamli sekilde
idrak edilmesine engel olmaktadir. Dahasi Çin’de olan bitenlerle en çok
ilgilenmesi gereken 18-34 yas arasi
egitimli
nüfus konuya ilgisizdir. Endise verici
diger bir
konu ise, gelismis toplumlarin Çin’in
yarattigi köklü
degisikliklere karsi aldiklari önlemler
hakkinda konusmaktan
kaçinmalaridir.
Aslinda
sorulmasi gereken ilk soru istihdamin gelecegi hakkindadir. Amerika’daki tüm gazeteler tasinan ve kapanan isyeri ilanlariyla dolup tasar fakat ABD hükümeti ucuz
is gücüne
kaptirilan is kayiplariyla
ilgili resmi istatistik bulundurmaz. Güvenilir veriler, bu göç egiliminin daha iyi anlasilmasina yardimci olabilir.
Verilerdeki eksiklikleri kapatmak isteyen ABD-Çin Ekonomik ve Güvenlik Arastirma Komisyonu, yetersiz
kalmakla birlikte 2004 yilinin ilk çeyregini kapsayan bir sayim tamamlamistir.
Buna göre
ABD, Avrupa, Güney Amerika ve Asya ülkelerinden Çin’e tasinan sirketlerde, 3 sene öncesine
göre büyük bir artis vardir.
Ortaya çikan baska bir
gerçek ise üretimini Çin’e tasimayi
planlayan Amerikali sirketlerin,
eszamanli
olarak üretimini ucuz isgücü
sunan baska
ülkelere de tasidigidir. Bunun nedeni ucuz isgücü saglayan diger ülkelerin, Çin
rekabetiyle basa çikmak
için fiyatlarini düsürmesi
sayesinde Amerikan sirketleri
için cazip hale gelmeleridir. Arastirma ayrica Çin’e tasinan ABD sirketlerinin
profilinde degisiklikler kaydetmistir. 2004 yilinda tasinan sirketler genellikle köklü,
büyük, halka açik ve karliligi
yüksektir. Bu egilimden
en çok zarar görenlerin sendikalara üye isçileri olan sektörler oldugunu tahmin etmek zor degildir. Sendikal haklarini talep etmeyen bir isgücünü yegleyen yöneticiler için, Çin
fazlasiyla çekicidir. ABD’de bu sektörlerdeki istihdam azalirken bir yandan
sendikalarin kendileri de güçsüzlesmektedir. Isçinin
hakkini devlet ve sirketler
nezdinde arayan bu örgütlerin zayiflamasi, isçi haklarini sinirlayacagi gibi sirketlerin
de Çin’e tasinma
hizini arttiracaktir.
ABD’de
kurulan Rekabet Konseyi baskani D.
Wince-Smith’e göre, ABD’nin ulusal güvenligini ve gelisimini
devam ettirecek tek yöntem sürdürülebilir yenilikçiliktir. Smith yenilikçiligin, rekabet kabiliyetini ve
ekonomik büyümenin temelini olusturan
üretimi körükleyecegi görüsündedir. Ancak bu noktada
unutulmamasi gereken sey,
yenilikçiligin izole
olmus küçük
gruplar tarafindan degil,
sektör hakkinda güncel bilgi ve deneyim temin eden bir çevrede ortaya çiktigidir. Çin böyle bir ortam
sunabildigi için
yenilikler yaratabilmektedir. Amerika’nin yenilikçi ekonomik bir güç olarak var
olabilmesi için “eksiksiz ekonomi” olmasi gerekir. Bunun için,
girisimci
Amerikalilar uzak diyarlarda zenginlik aramadan önce, Amerikan is dünyasinin yok
olmanin esigindeki dinamik iletisim agini onarmaya vakit
ayirmalidir.
Iletisim ve Egitim
Yapilacaklar
bununla sinirli degildir.
Amerikan halki yabanci dil ögrenmeye
daha hevesli olmalidir. Çin, Ingilizce ögrenmenin
önemini çok iyi kavramistir. Bu
altyapi Çin’in daha etkin iletisim
kurmasina, bilim ve teknoloji alanlarinda ilerlemesine ve daha önce el
atamadiklari sektörlere girismesine
yardimci olmaktadir. Ayrica, Çin’in sekillendirdigi bir
dünyada rekabeti sürdürmek isteyen bir Amerika’nin egitim sistemini acilen
gözden geçirmesi gerekir. Emlak vergilerinin yükselmesini istemeyen
toprak zenginleri, ABD okullarina yapilan yatirimin önünü kesmektedir. Bu
yüzden okullar bakimsiz kalmakta, yetenekli ögretmenler geçim sikintisi nedeniyle baska islere geçmekte, kalifiye
olmayan ögretmenler
ise
alinmakta ve sonuçta egitim
seviyesi yetersiz ögrenciler
mezun olmaktadir. Temel egitim
daima bir öncelik olarak kalmalidir ve bu sadece bilinçli bir halkin baskisiyla
gerçeklesebilir.
Öte yandan yüksek ögrenim
kurumlari da gerilemektedir. Bir zamanlar dünyanin en zeki insanlari için bir
miknatis olan ABD üniversiteleri çekiciliklerini yitirmektedir. 11 Eylül
olaylarini takip eden süreçte basta vize ve güvenlik sorunlari baska ülke üniversitelerinin pazar paylarini büyütmesine yardimci
olmustur.
Düsük maliyetli ve yetenekli isgücüne sahip Çin’le rekabet
edebilmek her is kolunu
teknolojik anlamda gelismis hale getirmeyi
zorunlu kilar. Bu talep Amerikan çiftçisini bile bilgi ekonomisinin bir
parçasina dönüstürmüstür. Siradan bir çiftçi
güne bilgisayarindan borsa tahil fiyatlarini, 5 günlük hava raporunu
inceleyerek baslayabilir.
GPS ekipmani ile donatilmis son
model biçerdöverine koordinatlari girerek tarlada zaman kaybetmek yerine bir
sonraki sene ekecegi hibrit
tohumlari satin almaya gidebilir. Bu verimlilik sayesinde Amerika’nin fasulye
ve misir fiyatlari, Çin pazarinda, Çinli çiftçilerin ürettiginden daha ucuz
olabilmektedir. Sadece çiftçiler degil, perakende ve hizmet sektörü çalisanlari da karmasik ekipmanlar
kullanmak, veritabanlari idare etmek ve yeni teknolojileri daima takip etmek
durumundadir.
Amerikan
isgücünün
tamaminin yüksek teknoloji sektörünün parçasi olmasi mümkün degildir. Ancak egitim sistemi mümkün olan en
fazla yüksek teknoloji çalisani mezun
etmeye yogunlasabilir. Ne yazik ki
günümüzde bu tarzda ulusal bir irade yoktur. Tarih tekerrür ettiginden, böyle bir iradenin
ancak bir kriz ortaminda ortaya çikmasi muhtemeldir.
Peki
Amerika rekabet krizinden ne kadar uzaktir? Sonuçta Çin, dünyayi sarsacak bir
teknoloji ürünü gelistirmedikçe
gelismis ekonomiler
mertebesine ulasmis kabul edilmeyecektir.
Ancak Çin elbette böyle bir ürün gelistirecek ve bu tek bir sektörle sinirli kalmayacaktir. Bu degisken ortamda ülkelerin bel
bagladigi ekonomiler bir gecede
buharlasabilir
haldedir. Ar-Ge’ye gerektigi kadar
ödenek bulamayan beyinler birer birer Çin’e transfer olmaktadir. Örnegin süper-bilgisayar gelistirmeye yogunlasan Çin, 2005’te biyonik islemcilerle ilgili fikir
haklarinin tek sahibi konumuna gelmistir. Çin’in bu sekilde benimsedigi
sektörler arttikça dünyanin en kalabalik ülkesinin elde edemeyecegi herhangi bir ürün veya
bilgi kalmayacaktir. Amerika bu rekabetten sag çikmak için her anlamda gayret göstermeli ve kendini
gerçekten yeni bir yere dönüstürmelidir.
Zoraki Bir Gülümseme
Akla
gelen baska bir
soru, Amerika’nin daha önce yüzlesmedigi güçte
bir rakibe nasil ayak uyduracagidir.
Bilginin, yetenegin ve
paranin yer degistirmesi devinimin bir
parçasi mi? Amerika’nin olan bitenleri engelleyecek gücü var mi?
Çin’in,
acilen Amerika politik gündemindeki ciddi konular arasina alinmasi zorunludur.
Seçim zamani uyguladigi bir kaç
kota haricinde Amerikan yönetimi Çin’in yükselisini, serbest pazar rüyasinin gerçeklesmesi olarak kabul etmis gibi görünmektedir.
Diger
yandan, tüm gözler sözde Dogu-Bati
medeniyetleri çatismasina
çevrilmisken uzun
vadede dünyanin gidisatini en
fazla degistirecek unsurun Çin olacagi unutulmaktadir.
Çin Komünist
Partisinin belki de en büyük basarisi
halkini belirsizlikle degil
optimizm ile yönetmeye basarili bir
geçis yapmis olmasidir. Ülkedeki
fakirlik hala inanilmaz boyutlarda olsa da optimizmin ne kadar önemli bir güç
oldugu anlasilmistir. Halka asilanan iyimserligin temel kaynagi ise devlet kontrolündeki
medyadan baskasi degildir. Gazete
sayfalari “iyi insanlar hakkinda basari hikayeleri” ile
dolmaya devam etmektedir. Çin’deki olumlu ortami dünyaya aktarmak
ise ülkede yatirim yapmis yabanci sirket yöneticilerine
kalmaktadir. Geldikleri ülkenin devlet yönetimlerini düsmanmisçasina elestiren yöneticiler, Çin
hükümetine karsi ayri
telden çalmaktadir. Çin hükümetini memnun etmeye hevesli bu insanlar,
söylemleriyle bir bakima Çin Propaganda Bakanliginin gayri-resmi çalisanlari gibi hareket eder.
Çin’de yasayan bir Batiliya; insan
haklari, Tibet, inanç kisitlamalari, sansür, aile planlamasi, tek partili
sistem ve bunun gibi önemli baska
konular hakkinda görüslerini
sordugunuzda,
Çin hükümetinin görüslerini
ezberlemisçesine
konusmasi
hayret vericidir. Bu insanlar, Çin’de güvende olduklarini, Çin’in bas düsmaninin reformun getirecegi kaos oldugunu, hükümetin fakirlikle
etkin bir sekilde
mücadele ettigini ve
hatta belki Amerika’nin savas gibi
baska
sorunlari oldugunu
söyleyecektir. Çin’de sürekli yasayan Alman haber muhabirlerinden biri:
“Üstünüzdeki
etkisi inanilmaz. Bir gazeteci olmama ragmen kendimi verilen mesajin etkisinde buluyorum ve bunu ancak
ülkeden disari çiktigimda fark edebiliyorum.
Çinlileri alkislamak
gerek, akil oyunlarinda üstlerine yok” demektedir.
Elbette bu
olumlu konusmalarin
hepsi içten degildir
ancak Çin’de varliklarini sürdürebilmeleri için sarttir. Çin ile is yapan hiç kimse Çin
yönetimiyle; ticaret sinirlamalari, dövizin degeri, hükümetin Çinli sirketlere tek tarafli yaklasimi, telif ve fikir haklari gibi konularda rahatça konusamaz. Hele çevre kirliligi, insan haklari inanç
özgürlügü gibi
konulari agzina
alanlarin basina
gelmeyen kalmaz. Çin hükümeti, ülkelerinde is yapan herkesten kosulsuz destek beklemektedir.
Yeni Dünyanin Kutuplari
Çin’i bu
kadar güçlü yapanin günümüz Amerika’sinin dünyadaki durusu oldugunu unutmamak gerekir.
Pekin’i ardi ardina ziyaret eden dünya liderleri, sadece milyarlarca dolarlik
ticaret anlasmalari
yapmakla kalmaz ayni zamanda güç dengelerini konusmaya gelir. Burada sadece kendi güçlerini degil, ayni zamanda Amerika’ya
karsi olan
güçlerini de tartisirlar.
Dünyanin Çin’e karsi dile
getirdigi tüm
ciddi sikayetlere
karsin
herkes, sadece bu ülkenin Amerika’nin ekonomik ve politik agirligini sarsacak güçte oldugunun farkindadir. Örnegin Fransiz baskani Chirac, 2004’te
beraberindeki diplomat ve isadami
ordusuyla yaptigi Çin
çikarmasinda nükleer santraller, Airbus uçaklari ve askeri donanimi kapsayan 4
milyar dolarlik siparis almis olsa da gezinin bir
de politik unsuru vardi. Iki ülke
baskaninin
hazir bulundugu tarihi
bir anlasmayla
Fransiz Atomik Enerji Komisyonu, Çin Bilim ve Teknoloji Bakanligi ile nükleer enerji
teknolojisindeki engin deneyimini paylasmaya karar vermistir. Ayni
anlasma
çerçevesinde, her türlü bilgisayar donanimi ile uyumlu Linux Isletim sisteminin gelistirilmesi ve yayginlastirilmasi bulunur, ve bu
Microsoft’un tahtini sallama potansiyeline sahiptir. International Herald
Tribune gazetesi yazari Cabestan’a göre: “Fransa Amerika’ya
kasi Çin
kartini oynamaktan hoslaniyor.
Chirac çok kutuplu bir dünyaya inaniyor ve ekonomi bunu basarmanin en önemli parçasi.”’
Sadece
Fransa degil, diger Avrupa ülkeleri de Çin
kartini oynamaktadir. G.Washington Universitesi’nden D. Shambaugh, Avrupa-Çin
iliskilerinin
çok boyutlulugunu
takdir etmekte ve iliskinin
küresel öneminin dünyada yeni eksenler yarattigina inanmaktadir: “Iki taraf arasindaki ticaret hacmi 2003’te %25 ve
2004’te %40 artarak 200 milyar dolara ulasmistir. AB,
2004 yilina kadar Çin’e 40 milyar dolar yatirmis ve bir 30 milyar
dolar daha yatirma vaadinde bulunmustur. Çin’de su anda AB sermayesi ve bilgisiyle islemekte olan 18.000 sirket bulunmakta.”
Jeopolitik
açidan bakarsak, (ABD’ye ek olarak) Fransa ve Ingiltere Çin ile ortak
askeri tatbikatlar yapmaktadir. AB üyesi ülke baskanlarinin tamami uluslararasi arenada Çin’e askeri mallarin satisini engelleyen ambargoyu
kaldirmaya ugrasmaktadir. Shambaugh’un
altini çizdigi baska bir konuysa Çin devlet
adamlarinin Avrupa’daki sosyal demokrat partilerle girdigi sayisiz temaslardir. “Bu
temaslar Çin bürokratlarinin politik evrim ve reform hakkinda ögrenecegi çok sey olduguna isaret ediyor olabilir”.
Peki,
Çin’in Avrupa’yla olan iliskisi ABD
ile iliskisinden
daha mi rahat olacak? Cevap muhtemelen evettir. Avrupa “tek bir Çin”
politikasinin arkasinda durdugundan,
Çin-Tayvan sorunuyla iliskilendirilmemistir. Ayrica AB ülkelerinin
Asya’daki stratejik çikarlari fazla degildir. Öte yandan ABD’nin Asya ve Pasifik bölgelerde hatiri
sayilir bir askeri varligi vardir
ve pazarliga açik
olmayan iddialari bulunmaktadir. Daha da önemlisi, Çin ve pek çok AB ülkesinin
ABD’ye karsi besledigi güvenin gün geçtikçe
azalmasidir. Almanya, Fransa ve diger pek çok AB ülkesinde ortak görüs, Çin’in dünya stabilitesini korumada, saldirgan ABD’den daha
etkin oldugudur.
Shambaugh’a göre Fransa ve Çin, ABD’yi sürekli olarak BM gibi uluslararasi
kuruluslar
nezdinde sikistirmaktadir.
Olusan bu çok
kutuplu dünya düzenini hemen destekleyenlere Almanya, Ispanya ve Iskandinav ülkeleri de
eklenmistir.
Amerika’nin
Irak’ta sürdürdügü savas dogru olsun olmasin artik pek
çok Avrupa ülkesi Amerika’ya karsi çekimser yaklasmaktadir.
II. Dünya Savasinin
ardindan ABD duragan
politikasini devam ettirmis ve
Sovyet cephesine karsi
Avrupa’nin karsisinda
durmustur.
Beklentiler ABD’nin bu yaklasimini
sürdürecegi yönünde
olmustur.
Ancak kamuoyu, ABD’nin özgürlüge giden
yolu asker, bomba, silah ve tanklarla açtigini gördükçe fikrini degistirmistir. Amerikan politikasi
sürekliligini
kaybetmistir. Çin
ve yeni ortagi Avrupa
kendi iliskilerinin
yarattigi ekseni,
Amerika’nin istikrarsizligina karsi alternatif bir plan
olarak görmektedir.
Amerika’nin
üstünlügünü sona
erdirmek için Çin’e oynayan Avrupa’nin görmesi gereken, bu isin sonunda ABD’nin olusturdugu tehlikeleri daha güçlü ve
zengin bir Çin’in de rahatlikla yaratabilecegidir. Chicago Universitesi’nden siyaset bilimci J. Mearsheimer ‘da
son kitabinda Avrupa’nin Çin’e yaklasimindan dogabilecek
sorunlardan bahseder. Mearsheimer’a göre büyük ülkeler güçlerini askeri
üstünlükle kanitlama egilimindedir.
Çin’in ABD’yi tehdit edecek askeri güce ulasmasina daha çok vardir ancak yapilan yatirimlar Çin ordusunu, her
gün daha zengin, iyi donanimli, teknolojik olarak gelismis hale getirmekte ve bu
da Çin’e, baska
ülkelerle yaptigi
stratejik görüsmelere
yeni bir boyut eklemektedir. Amerika’nin Kuzeydogu Asya’da bulundurdugu askeri güç, birbirine düsman ülkelerin yillarca sicak çatismaya girmesine engel olmayi basardi. Fakat Çin gelistikçe ve Avrupa yeni bir eksen haline geldikçe bölge barisini korumak giderek zorlasabilir.
Çin’in
sadece Avrupa ile degil diger Asya ülkeleriyle iliskilerine de bakmak gerekir.
Çin, tansiyonu yüksek bir geçmise sahip
bölgedeki varligini “barisçil gelisme”ye olan inancini sik sik
yineleyerek arttirmak hedefindedir. 2003 yilinda ASEAN (Güneydogu Asya Ülkeleri Birligi)’ne üye olan Çin, iyi
niyetini göstermek için tartismali
bölgelerde askeri yiginak
yapmayi engelleyecek süreçlere destek verecegini söylemistir. Ayni
anlasma
dahilinde diger ASEAN
ülkeleriyle ortak askeri tatbikat yapmayi kabul etmistir. Yapilan anlasmalar umut verse de Çin’in
bunlari kabul etmesindeki amacin belirsizligi endise
yaratmaktadir. Son olarak
2004
yilinda hükümet Çinli sirketlere,
Dogu Çin
Denizinin Japonlarin kendine ait gördügü bir bölgede dogal gaz
arama izni vermistir. Bu
hakki iddia ettikten hemen sonra Çin, olayi politik bir tartismaya çevirerek Japon askeri
ve siyasi gücünü sinama yolunu seçmistir.
Çin’in
bölge ekonomisini ayakta tuttugunu da
unutmamak gerek. Eger Çin bu
kadar tüketmeseydi Asya pazarinin ticari hacmi bugün bulundugu noktada olamazdi. Çin’e
sayisiz is kaptiran
ASEAN ülkeleri yine de Çin’le müzakere yolunu seçmistir. Avrupa’yla oldugu gibi Asya ülkeleriyle
gelistirilen
iliskiler
Asya’daki ABD gücünün azalmasina neden olabilir. Zaten Çin’in bu siyasi
gereçleri kullanarak hedefledigi
amaçlardan biri de budur. Böyle bir seyin gerçeklesmesine
daha zaman vardir. Sonuçta Amerika’nin bölge genelinde önemli varligi sürmekte ve buradaki
ülkelerle sürekli yeni anlasmalar
yapilmaktadir. Yine de Asya’da, Çin ile ABD arasindaki güç oyunu küçük
adimlarla da olsa kesinlikle baslamistir.
Agresif Egilimler
Daha önce
de bahsedildigi gibi,
Çin’de milliyetçilik yükselistedir.
Devlet propagandasi adeta ileride ortaya sürülecek iddialara zemin hazirlar
tarzdadir ve siklikla diplomatik anlamda gerginliklere neden olmaktadir.
Tayvan
meselesinde, Çin’i kasip kavuran ekonomik büyüme ve adim attigi küresel arena, geçmisten gelen birlesme hirsini az da olsa yavaslatmistir. Ancak Çin bir yandan, kazandigi ekonomik güçle politik
durusuna
taraftar toplarken diger yandan
askeri anlamda elde ettigi gelisimle Tayvan adasina bir o
kadar daha yaklasmistir. Çin hükümeti, gerek
görürse Tayvan’a saldirma hakkini sakli tuttugunu defalarca çok net bir sekilde ifade etmistir. ABD
Savunma Bakanliginin 2004
yilinda Çin askeri gücünü degerlendirmek
için yaptigi arastirma, Tayvan üzerinde
artan baskinin Çin’in isterse adayi ele geçirebilecegine olan inancinin arttigini gösterir.
Daha
zengin bir Çin’in daha yaptirimci olmasini beklemek için daha pratik nedenler
vardir. Çin, madencilik ve petrol konularinda faaliyet gösteren küresel bir
organizasyon agi olusturmaktadir. Bu degerli mallarin seyahat ettigi rotalari koruma altina
alma istegi
kaçinilmazdir. Diger yandan,
Rusya’dan baslayan ve
Tayland üzerinden ülkeye gelecek yeni petrol boru hatlarinin politik bir
nedenden dolayi kapanmamasini saglayacak yaptirima sahip olmasi gerekecektir.
Çin’in
büyüyen uluslararasi gücü illa ki askeri hedeflerini genisletmesine veya dahasi ABD
ile bir çatismaya
girmesine neden olmak zorunda degildir. Akilci diplomasi her zaman en iyi çözümdür. Bir de, ABD-Çin
arasindaki ekonomik bagimliligi düsünürsek akilci davranmak
her zaman tercih edilecektir. Ancak gözden kaçirilmamasi gereken, ekonomisindeki
büyümenin Çin’in jeopolitik, siyasi ve stratejik gücünü arttirmasiyla, diger ülkelerin Çin’i daha
adil kosullarda
rekabet etmeye zorlamasi güçlesmekte
oldugudur.
Fransa ve
diger
ülkeler, ABD’ye karsi Çin
kozunu oynamakla ne kadar mantikli davranmaktadir? Çin hükümetini memnun etmek
için olusan
rekabet ortaminda; tek bir kanunun geçerliligini saglamak,
yapilanlari Dünya Ticaret Örgütüne uyumlu hale getirmek veya fikir hirsizligina karsi yaptirim getirmek
imkânsiz hale gelmektedir. Ayni kapsamda, Çin’i çevre kirliligi, çalisan haklari ve hatta
jeopolitik güdüler konusunda kontrol etmek güçlesmektedir.
Çin’e
yatirilan milyarlarca dolar ve Çin’le ayni telden çalan hükümetler ve sirketler varken, Tayvan,
bir saldiri durumunda kendisine kimin destek çikacagini bekleyebilir? Çin, ABD
ve Avrupa’nin askeri tepkisini çekmeden komsu ülkelerin sinirlarindan ne kadar çalabilir? Baska ülkeler Çin’in
büyümesinden pay çikaracak anlasmalardan
medet umarken Çin, kozlarini sürekli olarak güçlendirir. Yabanci sermaye akisi, dünyanin en gelismis teknolojisi ve elde
edilen yeni stratejik güçler bunlarin basinda gelir. Çin kurallari çignemekte hiç zorlanmamistir, artik kurallari kendisi koymaktadir.
Dogal Kaynak Avi
Çin’in
ulusal zenginligini çok
farkli sekillerde
degerlendirdigini hatirlatmakta fayda
var. Eylül 2004 tarihli “China Daily” Gazetesi “Para zengini, kaynak
yoksunu Çin’in alis-veris çilginligi” baslikli haberinde hükümetin
elindeki fazla dövizi, baska
ülkelerde dogal
kaynaklar elde etmek için kullanmaya basladigini
belirtti. Çin kamu sirketleri
son on yil içinde yurt disindaki
petrol ve dogal gaz
sahalarina 5 milyar dolardan fazla para harcadi. Son olarak Güney Kore’de 550
milyon dolara bir petrol rafinerisi satin alarak Çinliler, yurtdisinda tamami Çin
sermayesi sirketler
kurma hevesini yineledi. Çin’in kaynak avina baska bir örnek, petrol devi PetroChina’nin Kanadali petrol-gaz
arama sirketi
EnCana sirketinin
Ekvator’daki hisseleriyle ilgilenmesidir. Çinli bir konsorsiyum Kanada’nin en
büyük madencilik sirketini
satin almak için teklif vermistir. Yine
devlet sermayeli bir Çin sirketi,
Amerika’nin en büyük petrol sirketlerinden birini satin almak için ciddi bir teklifte bulunmustur ancak Amerikan
Senatosunda gelisen siyasi
baskilar görüsmeleri
sonlandirmistir. Ayni
siralarda bir kamu sirketi
olan Çin Ulusal Petrol Sirketi
Kanada’da 4.2 milyar dolara bir petrol sirketi satin almis ve
adini PetroKazakistan koymustur. Satis serefine verilen davette
Kanada, ABD’ye karsi Çin
kozunu oynayarak, Dogal
Kaynaklar Bakanliginin
Çinli sirket
yöneticileriyle islenmemis rezervler hakkinda
görüsmesini saglamistir.
Tabi ki
Çinliler benimsedikleri yolda sorunlarla karsilasabilir.
Çinli yatirimcilar bir anda, yüklü miktarlar ödeyerek aldiklari sirketlerin mali agirligi altinda kalabilir. Diger yandan Çinlilerin satin
aldigi
rezervler, yine Çinlilerin dünya fiyatlarini belirlemesine ve kendi
ihtiyaçlarini karsilamasina
yeterli olabilir. Bunun ilk örnegi, Çinlilerin Kanada sirketlerini aldiktan sonra Kanada borsasinda yasanan yükselmedir. Çin,
ekonomik olarak büyüyüp fakirligin
üstesinden gelemezse diger süper
güçlerin tarih boyunca defalarca yaptigi gibi ekonomik-politik nedenleri bahane göstererek askeri güce basvurabilir. Yurt disina yatirdiklari
milyarlarca dolar beklenen getiriyi elde edemezse (hatta etse bile) Çin,
küresel silah pazarina yapacagi
harcamalara daha çok önem verebilir.
Çin’in
insanlarin daha önce karsilasmadiklari bir süper güç
olacagi
kesindir. Diger dünya
ülkelerini ekonomik olarak geride birakmis ancak hala büyük bir fakir nüfusa sahip bir süper güç. Bu
boyutta bir ülkede hayat standartlarinda olacak en küçük gelisme ulusal ekonominin
inanilmaz sekilde
ilerlemesine neden olmaktadir. Her zaman oldugu gibi rakamlar durumu daha net ifade edecektir. Bugün Amerika,
dünyanin en büyük ekonomisidir ve büyük ülkeler arasinda kisi basina en yüksek gelire sahip
ülke konumundadir. Ancak Çin’de kisi basina gelir
bir gecede iki katina çiksaydi, Çin ekonomisi aninda ABD ekonomisinden büyük
olurdu. Böyle bir gelisim olsa
bile Çin yine fakir bir ülke olarak kalacak ve Amerikan gelirinin ancak %25’ine
ulasmis olacaktir. Ancak
Çin’de kisi basina gelir Amerika’nin
yarisi kadar olursa Çin ekonomisi ABD ekonomisinden 2.5 kat büyük olacaktir.
Çin’in gelecekte
dünyamizi tam olarak nasil sekillendirecegini
bilmemiz gerçekten imkansiz.
SONSÖZ
Bu kitap
tamamlandiginda,
hizla degisen Çin gerçegi nedeniyle bahsettigim varsayimlar ve ortaya
attigim tartismalarin geçersiz
kilinabilecegi endisesi vardi. Fakat gelismeler iddialarimi
onaylar sekilde
oldu. Kitapta anlatilan dinamik ve öngörüler 2005 yili içerisinde de varligini sürdürmüstür. Çin, basta petrol olmak üzere dünya
dogal
kaynaklarini satin almaya, yurtdisinda sirketler
devralmaya, jeopolitik ve ekonomik gücünü arttirmaya, fikir ve telif haklarini
daha rahat bir sekilde
çalmaya devam etmistir. Çin
hükümeti büyümeyi yavaslatacak
önlemleri yürürlüge
koymasina ragmen,
ekonomi %9.5’lik bir büyüme elde etmistir.
Henüz ne
Amerika ne de Çin’le rekabette olan diger ülkeler, Çin’in büyümesini bir tehdit olmaktan çikarip tüm
dünyaya yarayacak motor islevini
öne çikaran mantikli ve cesur politikalar ortaya atmamistir. Amerikan hükümeti;
Irak isgali, iç
güvenlik ve sosyal güvence hususlariyla gündemini mesgul tutarken Çin dizginleri
eline alma yolundadir. 2005’te Washington’a yaptigim ziyaretlerde bürokratlarin Çin’in hizina yetismek için gösterdigi çabayi takdirle karsiladim. Baskan Bush bile Çin
meselesini dile getirdiginde iki
ülke arasindaki iliskinin
“önemli” ve “karmasik” oldugunu belirtmistir. Tüm bunlara ragmen ne hükümet, ne sanayi
kollari, ne çalisanlar ne
de toplum, Amerikanin Çin ile nasil daha iyi basedebilecegine yanit
bulabilmistir.
Dahasi Amerika’nin Çin’in büyüyen ekonomik ve politik etkisine karsi hazirlanmis ulusal bir stratejisi
yoktur. Tersine, Çin’in Amerika’nin gelecegini nasil etkileyecegi konusundaki belirsizlik artmaktadir.
Çin
hakkinda bana sorulan sorularin basinda; Çin’in büyümesinin sürdürülebilir olup olmadigi gelir. Genel olarak baktigimizda, su anda dünyada Çin’in
büyümesi disinda
istikrarli baska
bir sey
yoktur. Çin’de düzen karsiti
protestolar artsa bile Komünist Parti sagladigi sürekli
ekonomik büyümeyle baskinligini
sürdürmeye devam edecektir. Ülke ayni zamanda Amerika’yla paylastigi ekonomik bagimliligi pek bozmayacagina dair isaretler vermistir. 2005 Haziraninda
Amerikan hükümetinin baskisiyla para birimini tekrar gözden geçirmek zorunda
birakilan Çin büyük görünen küçük ayarlar yöntemine basvurmustur. Çin herkesin korktugunun aksine ABD’ye borç
vermeye devam etmistir.
Nobel ödüllü Joseph Stiglitz
“Çin’in
bu hareketiyle dünyanin ve Amerikanin rahat bir nefes aldigini” belirtmistir. Ayrica sunlari eklemistir: “Çin elindeki döviz
fazlasini Amerika’da harcayacagina kendi iç ekonomisine akitabilirdi. ABD’nin
yüksek miktardaki ticaret açigi, hükümetin ve toplumun asiri harcamasi ve asiri borçlanmasiyla ilgilidir, dolayisiyla Çin mali degil tamamen Amerikan
malidir, Amerikanin kendi içinden kaynaklanmaktadir.”
Çinliler
uluslararasi döviz kozlarini iyi oynarken Çin sirketlerinin agresifligi de artmistir. Levono adindaki Çin
bilgisayar sirketi
Amerikan ikonlarindan IBM’in PC kolunu satin almis ve Dell ve HP’den sonra dünyanin 3.büyük bilgisayar markasi
konumuna gelmistir. Is petrole gelince durum
daha karmasiklasir. Çin devletinin
hissedarligiyla
CNOOC, Asya’da rezervleri bulunan Amerikan petrol devi Unocal’a talip olmustur. Politik nedenlerle bu
satis durduruldugu halde Çin’in bu konuda
uzun vadeli planlari oldugu ve
kesinlikle bunlara uyacagi akildan
çikarilmamalidir. Amerika ve Çin arasindaki iliski gittikçe daha karmasik ve politik bir konuma ulasmaktadir. Amerikan isletmelerinin Çin’de ve Çin’e karsi is yapmayi
sürdürebilmeleri için uzlasmayi ve
ikili ticaretin faydalarini öne çikarmayi hedeflemeleri ve uzayip giden bir
ticaret savasina dönüstürmemeleri gereklidir.
Çin,
dünyanin en iyi teknolojilerini emerek temel ve uygulamali bilim-mühendislik
konularinda basamaklari inanilmaz bir hizla tirmanmakta ve dünya lideri
konumuna ulasmaktadir.
Çin, DTÖ üyesi oldugu halde
yabanci sirketleri
kendi sinirlari içinde is yapabilmek
için Çinli firmalarla ortaklik kurmaya zorlamakta ve ileri teknolojinin Çin’e
kaymasini saglamayi
sürdürmektedir. Tabi ki bunlar yalnizca zorlamayla gerçeklesmez. Ekonomik sorunlari nedeniyle
birçok yüksek teknoloji firmasi kendi istegiyle Çin’e tasinmayi
sürdürmektedir. Sadece yabanci teknoloji sirketleri tarafindan yeni açilan ileri teknoloji laboratuarlarinin
sayisi iki yüzdür. Bu sayede 2005 yilinda dünyada satilan elektronik çiplerin
%15’ini Çin tasarimlari olusturmustur. Gidisata bakilirsa, Çin çip
tasariminda Japonya’yi kisa sürede sollayacak ve Amerika’nin ardindan dünya
siralamasinda ikincilige
yükselecektir.
Bu
kitapta bahsedilen savlarin gerçeklesmesinin arkasinda yatan baslica nedenlerden biri, Çin hükümetinin patentler, telif ve fikir
haklari konusundaki duyarsizliginin daha
da yayginlasmasidir.
Çin’in büyümeye devam etmesinin nedeni hem is yapma tarzlari hem de Çinlilerden mal alan
uluslararasi sirketlerin
durumdan faydalaniyor olmasidir. Bundan en çok Amerika ve Japonya zarar
görmektedir. Örnegin,
ABD’de bir mühendislik firmasi, tek bir bilgisayarda kullandigi gelismis endüstriyel tasarim
yazilimi için 60.000 dolar harcamaktayken, Çin’de benzer alanlarda faaliyet
gösteren sirketler
kaçak yazilimlar kullanarak milyonlarca dolar tasarruf etmektedir. Zarari
temsil eden rakamlar Çin’in nasil bu kadar zorlu bir rakip oldugunu açiklamaya yetmez.
Herkesin en kisa sürede anlamasi gereken, Çin’den ihraç edilen her ürünün
ülkede uygulanmakta olan kontrol disi fikir haklari rejiminden faydalaniyor oldugudur. Bu ürünler
Amerika-Çin arasindaki 160 milyar dolarlik ticaret açiginin da nedenlerindendir.
Isin zor tarafi, Çinlileri
fikir haklarinin korunmasina ikna etmek, ekonomik mucizelerini besleyen temel
unsurlardan birinden vazgeçmelerini istemek anlamina geliyor olmasidir. Simdiye kadar Çin’deki
uluslararasi sirketlerin
ortaya koydugu en
iddiali ancak ise
yaramasi kesin olmayan strateji, ileri arastirma tesislerini Çin’e tasiyip Çinlilere kendi gelistirdikleri fikirlerin haklarini koruma ve bu kavrami benimsetme
çabalaridir. Bunun kisa sürede gerçeklesmesi olanak disidir.
Daha etkin bir yaklasim,
ABD’nin Çin’den gelen çalinti teknolojiyle imal edilen ürünlere ek vergiler
uygulamasi, Çin’i fikir haklarinin korunmasi konusunda daha somut adimlar
atmaya zorlamasi olabilir. Amerika’nin su anda düsük
gelirli ülkelerdeki tedarikçilerine örnegin çocuk isçilerin
çalistirilmadigina dair uyguladigi denetimler Çin’deki
imalathanelerin korsan teknoloji kullanimini engellemeye yönelik olarak
düzenlenebilir.
Eger Amerika ve diger gelismis ekonomiler geleneksel
imalat islerini
birakip daha ileri bilgi gerektiren islere odaklanacaksa, “yeni ekonomi”yi Çin’e bedavaya kaptirmaya
engel olacak bir yol izlenmelidir. Ekonomilerimizi simdiden koruma altina
almazsak, ekonomimizin temellerini olusturan tüm birimlerin Çin’de klonlanmasindan sonra rekabet edecek
gücümüz kalmayacaktir. Amerika ve dünyanin kalani Çin’in dünyanin çikarlarina
dair aldigi
kararlari beklemeyip nasil rekabet edeceklerinin ve geliseceklerinin cevabini kendi
kendilerine bulmalari daha verimli olacaktir. Hatta Çin’le rekabet eden herkes
kendi çözümünü gelistirmek
zorundadir. Bazilari Çin’le karli ortakliklar kurmanin yollarini arayacak
bazilari ise kendi yeteneklerini gelistirerek essiz
avantajlar elde edeceklerdir.
Inaniyorum ki bu kitap
kamuoyunun Çin hakkindaki görüslerini
(zayif ve fakir bir ülke olmak yerine dev bir güce sahip olduguna dair) degistirmeye katkida bulunmustur. Kendi adima Çin’den
bahsederken bu ülkeye hayranlik duymamiz gerektiginin altini çiziyorum. Çin’i hala halkindan çok iktidari düsünen bir grup elitin
kontrolündeki komünist bir ülke olarak görenler bu görüse karsi çikabilir. Ancak ne yazik
ki bu tip düsünceler
bizi körlestirir.
Böyle düsünürsek
Çin’in sasirtici gelisimini anlayamaz ve
beraberinde getirdigi
zorluklarla hiçbir sekilde bas edemeyiz.
Kitap
hakkinda aldigim
ve siddetle
itiraz ettigim elestirilerden biri de; Çin’le
bas edebilmek
için egitimin
gelistirilmesini
önermemdir. Çin ailelerinin çocuklarinin egitimiyle ilgili ciddiyetlerini gören ve Çin’in lise ve
üniversitelerinin çok kisa bir sürede çag atladigini fark
eden akli basinda
birinin Çin’in egitime ne
denli önem verildigini inkar
etmesi imkansizdir. Sonuçta, Çin egitime bu kadar önem veriyorsa biz de egitim sistemimizi acilen
gözden geçirmeli ve gelistirmeliyiz.
Çin’in gelisiminin
devam edecegini göz
önünde bulundurarak kisa vadeli çözümler yerine sürekli çözümler üretmeliyiz.
Çinlileri kötüleyerek kimse bir yere varamaz. Ancak, bu ülkenin ve insanlarinin
büyüyen güçlerine saygi duyarak inceler ve takdir edersek saglam yanitlar bulacagimiza inancim sonsuzdur.