Cehennem Vadisi adli kitap Türkiye’de islenen derin cinayetleri konu almaktadir. Diyarbakir’da bir
ögretmenin öldürülüp fail veya faillerinin bulunamamasiyla bu cinayetin seri
cinayetlerin habercisi olabilecegi degerlendirilerek Istihbaratçi Yüzbasi
Hüseyin ve polis müfettisi Safa beyin katilin izini sürmek için bölgeye gönderilmesi
ile süreç baslar. Diyarbakir’a ulasan Hüseyin Bey ve Safa Bey bölgede gerekli
baglanti ve görüsmelere baslayarak olayin aydinlatilmasi için bölgede yapilan
çalismalarda tansiyonun çok yüksek oldugu ser odaklarinin terörü patlatmak için
her türlü yolu denedigi bölge halkinin tedirgin oldugunu tespit ederek gerekli
önlemlerin bir an önce alinmasi kanisina varmislardi. Bölge insani ile
görüsmeler yapiyorlar, bir yandan ilgili kurumlardaki yetkililer ile
görüsmelerde bulunuyorlar adeta sehri tepeden tirnaga süzerek çok titiz bir
sekilde çalisma yaparak ileride olabilecek cinayetleri önlemek ve gerekli
tedbirleri almak için tüm gayretleri ile çalisiyorlardi. Karsilarinda o kadar
karisik bir yapi vardi ki Safa Bey’in anlattigi bir örneginde bir soför ile
yaptigi yolculuk sirasinda aralarinda geçen konusmalarinda çok sasiriyor soför
öyle konulardan bahsediyor ki kendisi soförü orta dogu uzmani zannediyor soförün
kullandigi cümlelerde en çok dikkatini çeken cümlesi Beyim burada herkes adam
öldürür. PKK, Hizbullah, MOSSAD, MIT, CIA, FBI… Istihbarat cenneti burasi kirli
eller, kirli isler zirve durumuna gelmistir demesi Safa Bey’in dikkatini
çekerek islerinin kolay olmadigi kanisi bir daha akillarina gelmistir. Safa Bey
Dag kapi’ya gelince indi. Soförün parasini ödedi. Vedalasti. Bes on adim
yürüdükten sonra geriye bakti. Taksi yerinde duruyor, soför iyiden iyiye
kendisini süzüyordu. Bir anlam veremedi, içine bir kurt düstü. Emniyete
gitmeden önce bir otele yerlestikten sonra emniyete gitmek üzere otelden
ayrildi. Emniyetten onu inanilmaz bir sürpriz bekliyordu. Gaffar OKKAN
emniyette kendisini karsilamisti. Biraz konustuktan sonra müfettis hemen
sehirdeki puslu havayi anlatti. Emniyet müdürü kendinden emindi. Her seyin
kendinden soruldugunu anlatiyor. Kendisinin sehre gediginde nefes almanin
mümkün olmadigini anlatarak çogu seylerin düzeldigini anlatiyordu.
Vatandasla çok iyi bir diyalogunun oldugundan bahsediyordu. Kendinden çok emindi. Müfettis müdür beye
taksi soförü ile arasindaki konusmalari aktardi. Burayi karistiran vatandas
degil diyerek Istihbarat örgütlerini atlamamasi yönünde tavsiyelerde bulundu.
Ortamin çok tehlikeli oldugunu belirterek dikkatli olmasi yönünde telkinde
bulundu. Müdür bey de bos ver diyerek onlarin sehrin havasini bozmasina izin
vermem diyerek karsilik verdi. Daha sonra Müfettis ve Hüseyin Bey baska bir is
sebebiyle emniyetten ayrilarak yola koyuldular. Ilgili yere gelip araçtan
inerken müfettisin telefonu çaldi. Zahide’nin sesiydi. Bagiriyordu: Müfettis
kaç! Arabadan uzaklasmasini istiyordu. Müfettis Hüseyin’e kaçmasini söyleyerek
hizla uzaklastilar. Arkalarindan korkunç bir patlama sesi gelince hemen yere
yattilar. Araba havaya uçmustu. Ayrica silah sesleri geliyordu. Hüseyin kanlar
içinde kalmisti, ikisi de çok büyük tehlike atlatmislardi. Yara bere içinde
kalmislardi etraflarina bakiyorlardi. Hüseyin agir yaralanmisti. Müfettis onu
sirtlayarak taksiye binip hastaneye götürmüstü. Daha sonra Müdür beyi arayarak
baslarina gelen olayi anlatti. Kendisini dinleyen Emniyet müdürü sasirarak
hemen görüselim diyerek telefonu kapatti. Müdür Safa’yi görünce yanina geldi,
geçmis olsun, dedi. Vakayi anlatmasini istedi, birlikte makam otosuna gittiler.
Safa bey olayi oldugu gibi en ince detayina kadar anlatti. Dinledikten sonra
emniyet müdürlügüne gidiyoruz diyerek araba hareketlendi. Müfettis bey daha
sonra istihbarat daire baskanini arayarak bilgi verdi, baskanin sesi hiç iyi
gelmiyordu, kendisine bir an önce oradan ayrilmasi yönünde telkinde bulundu.
Müfettis dona kaldi ama gitmeyecekti o gün sabaha kadar hiç uyumadi müdür beyle
beraber bir dizi operasyonlari yönetti. Gündüz bombalamadan dolayi
giremedikleri eve gece girmeye karar verdiler. Çünkü oradan alacaklari bilgiler
olayi çözmede büyük fayda saglayacakti. Buna ragmen gece girdikleri evde
karsilarina 50-55 yaslarinda biri çikti adinin Vahab KAYA oldugunu söylüyordu.
Adam üzüntülüydü, ama sorulan sorulara da cevap vermemeye kararli görünüyordu.
Sivil polisler adami alip
ekip arabasina atarak merkeze götürdüler. Müfettis çocuklarin korku dolu halini
görünce bütün bu acilar neden yasaniyor diye kendi kendine sordu. PKK olmasa
halk örgüte destek vermese, ülkenin kaynaklari teröre harcanmasa bu çocuklar
daha iyi egitilebilse daha iyi bir gelecekleri olabilir diye düsünerek
hayiflandi. Daha sonra merkeze dönerek sorgulamalari yaptilar. Kimse konusmuyor
dogru dürüst bilgi vermiyordu. Geç saat olmustu, müfettis koltuk üzerinde uyuya
kalmis sabah kalkip etrafina baktiginda gözleri kapali birinin sandalyede
oturdugunu görür ve hemen onu taksi soförüne benzetir kendilerine bombali saldiri
yapan onun oldugunu anladi. Sinirlendi hemen adama sorular yöneltti, konusmasi
için telkinlerde bulundu ama adam tek laf etmedi. Iyicene sinirlenen müfettis
alin bunu hücreye tikin dedi çünkü vali ile önemli bir toplantilari vardi. Emniyet
müdürü ve müfettis gerekli hazirliklari yaparak toplanti için valilige
geldiler. Toplantidan sonra müfettis hastaneye gelerek Hüseyin hakkinda
doktorlardan bilgi alarak daha sonra tekrar emniyete döndü. Semdin KÖK
dosyasini isteyerek tekrar inceledi, yeniden degerlendirmelerde bulundu, çok
yönlü düsünerek konuyu aydinlatmaya çalisiyordu. Emniyet müdürü ile bu dosyayi
tekrar görüserek kendisini dikkatli olmasi yönünde sürekli uyariyordu. Müfettis
tekrar otele döndü, gördügü manzara karsisinda sasirmisti, gözler sürekli onun
üzerindeydi kaldigi otelin artik güvenilir, olmadigi kanisina vardi çünkü otel
adeta ajanlar oteli olmustu herkes birbiri hakkinda bilgi toplamaya
çalisiyordu. Bunun farkina varan müfettis derhal emniyet müdürü ile görüsme
yaparak otele operasyon yapmaya karar verdiler.
Oteldeki bütün görevlileri
gözaltina aldilar. Yabancilara oteli terk etmeleri yönünde telkinde bulunarak,
emniyete geçerek gerekli sorgulamalara basladilar. Ertesi gün mesaiye erken
basladilar, müfettis sorgulamalara bizzat katiliyor olup biteni anlamaya ve bu
karisik yapiyi çözmeye çalisiyordu, faillerle aralarinda ilginç diyaloglar
geçiyordu, özellikle birisi kendine öyle konulardan bahsetti ki, ülkede olagan
seylerin dis güçlere nasil servis edildigi, PKK ile derin çeteler arasinda ki derin
baglantilar, ülkeyi kontrol altinda tutmak için dis güçlerle yapilan
antlasmalar, emniyet müdürü ve kendisinin hedefte oldugu gibi ifadeleri
duyan müfettis adeta dona kalmisti. Sorgulamadan sonra emniyet müdürünün
makamina gitti. Müdür beyi yerinde bulamayinca Hüseyin’in yanina gitme karari
alarak yola koyuldu. Hüseyin’in saglik durumu
hakkinda bilgi aldiktan sonra kaldigi yerden devam etmek için hastaneden
ayrildi. Müfettis daha sonra Albay Oguz beyle görüsme karari alarak makaminda
ziyarete gitti. Kendisi ile olup bitenler hakkinda sohbet ederek fikirlerini
sordu, ama albayin tutum ve davranislari bölgeye baris ve huzur getirecek türden
olmadigi kanaatine vararak kendisinin çözebildigi kadar albayi aydinlatmaya
çalisiyordu, albay susuyordu hava buz gibi olmustu. Albay mosmor olmustu. Müfettis
yardim beklerken tehdit almisti. Adam resmen kendine dikkat et, suikasta kurban
gitme, diyordu. Müfettis saskinlikla oradan ayrilmisti. Son bir ümitle MIT’le
görüsmeyi düsündü. Sokakta dalgin sekilde yürüyordu. MIT binasina geldi, kapida
baskan Ilker bey tarafindan karsilandi, birlikte odaya geçtiler. Müfettis hemen
konuya girdi.
Sehirde olup biten konularla
ilgili fikirlerini söyledi müfettisi dikkatli bir sekilde dinleyen Ilker beyde
mosmor olmustu. Sinirli bir sekilde konusmaya baslayan baskan davranis ve tutumlariyla
albaydan bir farki olmadigi kanaatini olusturdu müfettis de müfettisin morali
çok bozulmus ve müsaade istemisti. Kendini karsilamaya gelen baskan yerinde
dahi kalkmamisti ve müfettisi ugurlarken tehdit içeren cümlelerine devam
etmisti, morali iyice bozulan müfettis oradan ayrilarak yola çikti, günlerdir.
Yorgun yarali ve halsiz düsen müfettis iyice umudunu kaybediyordu. Emniyet
müdürü ve kendisinin çok büyük zorluklarla karsilasacagini öngörerek ilerde olabilecek
provokatör eylemlere karsi nasil tedbirler alinmasi gerektigini düsünüyordu.
Ilerleyen günlerden bir gün cami çikisinda bir el omzuna dokundu. Hemen dönüp
bakti karsisinda tebessüm eden biri vardi. Tanisiyor muyuz? Dedim. Kitapçi
oldugunu söyledi ve kendilerinden kitap aldigimi söyledi, güçlü bir hafizasi
oldugunu söyledim. Beni çay içmeye çagirdi beraber çay içmeye gittik. Sohbet
ederken radyo 13 haberlerini okumaya basladi. Müfettis dikkat kesildi:
Diyarbakir emniyetinde gözaltinda bulundugu sirada ölen Kemal Koç’un cenazesi
kaldirilirken olay çiktigi, PKK lehine sloganlar atildigi, emniyet güçlerine
saldirildigi belirtiliyordu. Grup’a saldiran polis biber gazi ve tazyikli su
kullandi. Çatismalarda üç kisi öldü, yirmi yedi kisi yaralandi, yaralilarin bir
kismi agir yarali seklinde haberi dinleyen müfettisin surati kireç kesmisti.
Hemen ayaga kalkti, düsünüyordu. Emniyet müdürünü arayip konusarak olay yerine
intikal etti. Olay yerine geldiginde müdür kalabaligi dagitiyor, herkese emir
veriyordu. Bir araya geldiler kisa bir durum degerlendirmesi yaptilar.
Kalabaligi mezarliga dogru dagitarak onlari provoke eden kisilere yogunlasarak
onlari gözaltina aldilar. Daha sonra onlari emniyete götürerek sorgulayip konusturmaya
çalistilar. Bu gibi provoke olaylar memleketin her bir yanina yayilmaya
basladi. Insanlar ölüyor, yaralaniyordu. Müfettis ve emniyet müdürü toplanti
üstüne toplanti yapiyor, kameralari inceliyor, sorgulamalar yapiyor her türlü fedakârliktan
kaçinmiyorlardi. Çalismalar sonucunda karsilarina PKK, Hizbullah elemanlari,
Jitem ve MIT’in bazi elemanlari, CIA ve öteki istihbarat gruplari da çikinca
afallamislardi.
Çok sasirtici ve karistirici
bir yapi ile karsi karsiya idiler. Müfettis, emniyet müdürü ile beraber çay
içerken hizla biri yaklasti, müdür hedef oldugunu anlayarak hemen kendini yere
atarak gelen kisiye ates edip onu yaraladi. Yarali yere düsmüstü müdür yanina
gelerek sicagi sicagina sorular sordu. Kim emir verdi deyince yarali albay oguz
dedi. Müdür jandarma ha diyerek sasirdi, bir türlü anlam veremiyordu kendisi
herkesin iyiligini istiyordu ama kendisine neden böyle yapiyorlardi. Sehirde
asayis ve huzurun saglanmasini istemiyorlardi. Müdür o gece makaminda sabahladi
yakalanan adamlari sorguladi. Hastanedekiler de konusmuyordu yumrugunu masaya
vurdu, yerinden kalkti, çok sinirlenmisti, vücudunun titredigini hissederek biraz
olsun uzanip dinlenmeye çekildi. Ertesi gün oldu müfettis mesaj almisti.
Kendisini degerlendirme yapmak için
Ankara’ya çagiriyorlardi, gitme karari aldi. Bilet almak için disari çikti,
biletini alip oradan ayrilirken maskeli iki kisi müfettisi bayiltarak kaçirdi.
Müfettisten haber alinamayinca emniyet alarma geçti. Emniyet müdürü bütün
maharetini kullanarak saga sola emirler yagdirdi, yerinde duramiyordu. Ama
kimse izine rastlamamisti, ikinci gün, üçüncü gün, besinci gün hala müfettiste
haber alinamamisti. Zahide aramalarda netice alamayinca Ankara’ya döndü,
açliktan bitkin düsmüstü. Masaya bir seyler hazirladi. Saat 19’geliyordu. Haber
dinlemek üzere televizyonu açti. Ilk haber Diyarbakir’dandi ve Emniyet müdürü
Gaffar Okkan’a suikast düzenlenmisti. Ekrani hurdaya dönen araçlar, yerlere
serpilmis polis memurlari, motosikletler kaplamisti. Olay yerinde çok sayida
kalasnikof mermisi bulundu. Emniyet müdürlügüne çok yakin bir mesafede önce
eskortluk eden ekiplerin tarandigini, sonra koruma arabalarinin, sonra da
Gaffar Okkan’in aracinin makineli tüfek atesine tutuldugunu anlatiyordu. Gaffar
okkan olay yerinde can verdi. Okkan’la birlikte polis memurlari da can
vermisti. Sehre büyük bir sessizlik çökmüstü, herkes yasa bogulmustu, çünkü
emniyet müdürü kendini kisa sürede sevdirmis halkin gözünde yeri çok farkli
olan biri idi. Bu durumu kabullenemeyen ser odaklari ona her türlü kötülügü
yapmis, her firsatta öldürmeye çalismislardi, basarili da olmuslardi.
Olay karakola 100 metre
uzaklikta olmustu ama katiller yakayi ele vermeden kaçmislardi. Içisleri bakani
ve Emniyet genel müdürü olayi bizzat yerinde incelemek için bölgeye gitme
karari almisti. Nitekim itirafçi Abdülkadir Aygan’in itiraflarinda Gaffar Okkan
Hizbullah’i bitiren müdür olarak biliniyordu, onlara 250 operasyon yapmis 20
bin sayfa doküman ve 3300 örgüt elemanini yakalatmisti. Hizbullah’a agir
darbeler vurmustu. Nitekim suikastta kullanilan silah ve yapilis sekli
Hizbullah terör örgütünün eylemine benziyordu. Ayrica böylesine büyük bir eylem
dis odakli olma ihtimalini de beraberin de getiriyordu. Çünkü Hizbullah’a
yapilan operasyonlarla lideri öldürülmüs ve agir darbeler vurulmustu. Genel
istihbarat örgütlerine baktigimizda böyle bir taktigi MOSSAD kullaniyordu.
Anlasilan emniyet müdürü o kadar basarili ve çaliskandi ki dis güçlerin de
hedefi olmustu. Diger taraftan Hüseyin ve Elizabet Istanbul’a gelmislerdi,
hiçbir seyden haberleri olmadan Istanbul’u geziyorlardi, Hüseyin çok mutlu idi.
Ama mutlulugu gazete mansetlerini görünce son bulmus her sey tersine dönmüstü.
Hemen irtibatlar kurarak Diyarbakir’a gitmek istedi, müfettise ulasamiyordu.
Çok saskindi, elinden hiçbir sey gelmiyordu. Irtibat kurdugu kisiler
gelmemesini söylüyordu, kendisinden bilindigini gelirsen çok sikintilar
yasayabilecegini söylüyorlardi. Bir taraftan da elizabet onu New York’a götürmeye
çalisiyordu. Ama bir sey yapamayacagini anlayinca elizabetle beraber New York’a
gitmek için uçaga bindiler. Yolculuktan sonra New York’a indiklerinde sabah
vaktiydi. Uçaktan inerek evlerine geçip istirahat ettiler. Hüseyin uyandiktan
sonra hemen internete girerek Diyarbakir da olup bitenleri takip ediyordu.
Gördügü haberler de herkes onun için gözyasi döküyordu. 300 operasyon yapilmis,
300’den fazla kisi gözaltina alinmisti. Diyarbakir ve yakin iller adeta
ablukaya alinmis kus uçurtulmuyordu. Daha sonra Messenger ve Hotmail araciligi
ile gerekli kisilerle görüsmeler yapmisti. Amerika’nin savasçi tutumlari
herkesten tepki aliyordu, herkes Amerika’ya savas açilmisti. Baskan kendisi ve
Amerika’nin imajini kurtarma pesindeydi. Yakinda Dünya Ticaret Merkezine
saldiri yapilacagi konusuluyordu. Bu eylemin yapilmasi için gerekli adimlar
atilmaya baslanmisti. Dünya savasin esigine dogru sürükleniyordu, Hüseyin
hastaneye tasinmisti, Amerika’nin ajanlari sürekli Hüseyin ile görüsüyordu.
Hatta Elizabeth CIA baskani Tenet ile de görüsme ayarladi.
Ikili arasinda ilginç
diyaloglar geçiyordu, Hüseyin ikiz kulelerin patlatilmasi fikrini begenen
baskana saskinlikla bakiyordu. FBI baskani ile görüsmeler de bulunmustu,
hepsinin ortak kanaatinin bu eylemi yapmak oldugu izlenimini seziyordu.
Hüseyin’in sancilari artmisti, odaya doktor girdi, bu sekil de
iyilesemeyecegini hatirlatarak uyarilar da bulundu. Bundan sonra kendinden
izinsiz görüsme yapmamasini istedi. Ama Hüseyin’in derdi. Türkiye üzerine
oynanan oyunlari engelleyebilmek ve tabiî ki müfettisin izini bulmakti.
Ilerleyen günlerde yapilan görüsmelerde saldirinin yapilacagi kanaatine
varmisti. Aylar sonra Hüseyin hastaneden ayrilarak eve yerlesti, ama hala
sagligina tam olarak kavusamamisti, günler öyle geçiyordu. Televizyonu
haberleri izlemek için açmisti. Uçaklar kulelerin içinden geçiyordu sonunda
söylediklerini yapmislardi. Hüseyin ve elizabet hayretler içinde haberi
izliyorlardi, olay yerinde ki enkazi gösteriyorlar, herkes perisan haldeydiler,
sehir de hayat adeta durma noktasina gelmisti. Enkaz da yaralilari arama
çalismalari sürerken bir yandan çikan cesetleri kapatiyorlardi. Dünya çapinda
büyük ses getirmis bir terör olayi gibi görünse de madalyonun görünmeyen kismin
da bir taraftan petrol bulunan Islam ülkelerine ilk önce terörist damgasi vurma
daha sonra da petrolleri ele geçirme adina büyük bir firsat gibi görünüyordu.
Hüseyin büyük bir dikkatle konulari takip etse de ihtimal dahi vermedigi
sürekli elizabetle dalga geçtigi halde olanlar karsisinda saskinligini
gizleyemiyordu. Bu olay ve Türkiye de bir dizi gelisen olaylari CIA Baskani
George Tenet ile görüsmek üzere sabah erkenden ofisine gitmek için yola çikti.
Ilk önce hizli trene binerek gara indi oradan taksiye binerek ofise geçmisti.
Bina ya geldi, yanina bir refakatçi verildi. Baskan Hüseyin’in geldigini görünce
ayaga kalkti ve karsiladi. Siki bir orta dogu konusmasi ve Türkiye de olan son
olaylari konustular, çünkü Hüseyin’in akli hala müfettisin kaçirilmasi ve
emniyet müdürüne kimlerin pusu kurdugunu ögrenmekti. Konusmalardan sonra
Hüseyin ofisten ayrildi. Ani bir karar alarak sessiz bir sekilde önce
Istanbul’a daha sonra da Diyarbakir’a geldi. Müfettisi bulup sirli olaylari
çözmek için çok kararliydi. Grand otele yerlesti. Resepsiyona Semdin kök sordu,
öyle biri yok diye cevap aldi, yorgundu. Istirahat etmek için odasina çikti.
Yatagina uzanmisti, uykuya dalacakken yüzü maskeli iki kisi kapiyi kirarak
odaya girdi. Silahina davrandi ama yetistiremedi, maskeli kisiler Hüseyin’i baglayarak
baska bir yere götürdüler. Elleri bagli ve kafasina torba geçirmislerdi,
gittigi yer çok soguktu. Sabaha kadar dua etti, yakardi. Önce tüm gücüyle
kafasinda ki torbayi çikardi, daha sonra sirt üstü yatarak ayagindaki iplerden
ve daha sonrada ellerindeki ipleri çözerken dolaptan ses geldigini fark etti,
ellerini de çözerek dolabin kapisini zorlayarak açti, karsisinda müfettis büyük
bir sevinçle dolaptan çikararak ellerini, ayaklarini ve agzinda ki bandi
çikardi. Müfettisin saçi sakalina karismis, zayiflamis çok yorgun oldugu yüz
ifadesinden belli oluyordu. Birbirlerine sarildilar, müfettis Hüseyin’e
gelecegini biliyordum diyerek ona olan güvenini ve bir taraftan da kurtulmanin
sevincini yasiyordu. Oradan hemen ayrilarak kendilerine güvenli bir yer
ayarladilar. Ikisi de sirlari çözmeye kararliydi. Semdin Kök’ü yakalayip
sorguya aldilar, ellerinde birçok soru ve isim vardi, tek tek sorulari ve
isimleri incelediler. Yeni gelen emniyet müdürü Atilla Bey de titizlikle
çalisiyordu, olayin aydinlatilmasi için ögrendikleri bilgilerden sonra savci
ile görüsme karari aldilar. Adliyeye giderek savcinin makamina girdiler, savci
kendilerini ayakta karsiladi. Müfettis ve Hüseyin kendini tanitarak olayi
anlattilar, konusmaya çalistilar savcinin elleri titriyor, alnindan terler
akiyordu, sorulara yuvarlama cevaplar veriyor, sesi titrek çikiyordu. Ama
müfettis ve Hüseyin kaçirilma anlarini baslarina neler geldigini bir bir
anlatiyorlardi. Savcinin tedirginligi devam ediyor, fazla bir sey söylemiyordu.
Benim basimi belaya sokacaksiniz diye hayiflaniyordu. Müfettis ve Hüseyin
oradan ayrildilar. Polis evine gelerek aksam yemegini yiyorlardi, bir taraftan
da nasil bir taktik izlemeleri gerektigini konusuyorlardi. Bu arada Yener albay
Hüseyin ve müfettisi Ankara’ya çagiriyordu. Hüseyin ve müfettis Ankara’ya
gittiler. Hüseyin Polis evine yerleserek manzarayi izliyordu. Diger gün
müfettis polis evine gelerek Hüseyin’i alip albayla toplanti yapmak için yola koyuldular.
Genelkurmay’a giris yaptilar, albayin odasina geldiler. Albay kendilerini
ayakta karsiladi. Masa etrafina oturarak geçmis ile alakali ve gündemdeki
konularla ilgili genis çapli bir görüsme yaptilar. Ama en önemlisi de
Amerika’nin Irak’ a olan ilgisini arastirmakti. Izlenecek yol haritasini
belirledikten sonra vedalastilar. Hüseyin ve müfettis albayin yaninda ayrilarak
yola çiktilar. Daha sonra Hüseyin Irak’a gitme karari aldi. Oraya giderek
Amerika’nin ne yapmaya çalistigi ve Türkiye’nin bu süreçte nasil etkilenecegini
gözlemlemekti, kendisinin verecegi rapor yönünde ülke’nin atacagi adimlarda
etkili olacakti, bu yüzden çok hassas davranmasi gerektiginin farkindaydi.
Hüseyin etraf ta geziniyor, sürekli nabiz yokluyor, gerekli kisilerle irtibat
kuruyor ve her türlü seçenegi deniyordu. Ama artik is isten geçmisti, dünya
çapinda ki bütün istihbarat örgütleri Irak’a yerlesmisti. Tabi ki bunlarin
basini CIA çekiyordu. Ikiz kulelerine düzenlenen saldiri ile de alt yapisi
kurulmustu. Amerika’nin Irak’a saldirmasi an meselesiydi. Hüseyin bu
izlenimlerini Türkiye’ye aktariyordu. Günler hizla geçiyordu, zaman Irak
aleyhine isliyordu. Kirli oyun, petrol için insan haklari ve demokrasi
katlediliyordu. Amerika önderliginde Irak’a saldirilar baslamisti, her sey planladiklari
gibi gidiyordu.
Sehirler bombalaniyordu,
halk sefalet içinde birakilmis, demokrasi disi her türlü senaryolar sessizce
isleme konmustu. 9 Nisan günü Bagdat düsmüstü. Panzerler sehre girdi, öyle
büyük bir direnisle karsilasmadilar. Bagdat gözyasi seline boguldu. Tam bu
sirada meydana vinç geldi. Saddam’in heykeline halatlar takildi, heykel yerle
bir edildi. Ülkelerine demokrasi gelecegini zanneden halk daha da kötü
sartlarla karsi karsiya kalmisti. Hüseyin Irak’i terk etmeden önce son kez sehri
gözlemleyerek üzgün bir sekilde ayrilmisti. Elizabet ile Hüseyin Istanbul’a
döndüler, yerlesmeye karar vermislerdi. Bir hafta boyunca gezdiler, Istanbul’u
çok seviyorlardi. Irakta ki isgalden sonra sinirlardaki güvensiz ortamdan dolayi
Hakkari ve yöresinin de karisacagi istihbarati geliyordu. Çünkü ülkede istikrar
ve huzur vardi, bu birilerini rahatsiz ediyordu. Ilk oylalar Silopi’de üç ayri
nokta da bomba patlatilmasiyla basladi.
Terörü hizla
tirmandiriyorlardi, bir taraftan da Silopi’de ki olaylari Semdinli’ye tasimaya
çalisiyorlardi. Bölge de toplanti üstüne toplanti yapiliyordu, bu olaylardan
sonra müfettis ve Hüseyin Semdinli’ye gitmek üzere yola çiktilar, geldiklerin
de sehir de tansiyon çok yüksekti, emniyet müdürlügüne geçtiler, bir dizi
görüsmeler yapiyorlardi. Bu sirada sehrin orta yeri Umut kitap evin de bomba
patlamisti. Ölenler, yaralananlar vardi. Olay yerine toplanan kalabaligi
galeyana getirmeyi basarmislardi, kalabalik slogan atmaya baslamis, sehir adeta
kayniyordu. Kalabalik Emniyet müdürlügünün camlarini tasladi, saga sola
saldiriyorlardi. Müfettis belediye baskanlari ile görüserek toplumun önüne
çikarmaya ve sagduyulu konusmalar yapmaya ikna etmisti. Baskanlarin konusmalari
etkili olmustu, kalabalik sakinlesmeye baslamisti. Müfettisin bu fikri takdire
sayandi, bu olayi duyan ve sükûnetin saglanmasinda etkili olan müfettisi
Basbakan ve ilgili bakanlar da tebrik ederek onlari kahraman ilan etmislerdi.
Bu süreci firsat bilen müfettis ve Hüseyin bölge de kurumlarla uyumlu bir sekil
de çalisarak birçok basarili operasyonlar ve sorgulamalar yaparak birbiri ile
baglantili birçok olayi ve faili meçhul cinayetleri aydinlatmayi basarmislardi.
Bu basarili çalismalardan sonra müfettis ile Hüseyin bölge de gerekli
tedbirlerin alinacagi inanci ve terör örgütünün çözülecegi ümidiyle Ankara’ya
dönmüslerdi.
CEHENNEM VADISI
Ali Erkan KAVAKLI
NESIL