Insan bu iste ne hayvana benzer, ne meyve olur, ne
sebze. Sahsina münhasir seklen fiziken belki benzeri olsa dahi
ruhen asla bir benzeri olmayan tipki bedeninde tasidigi
parmak izleri gibi essiz ve benzersiz…
Evet tahmin ettiginiz üzerine kendisine ruh üfleyen
bir bedende yekvücut eden yoktan var eden yaratici gibi
tek ve sahsina münhasiran….
Iste bu insan yavrusu dogar büyür adam oldugunu zannettigi bir vakitte ruh ikizi zannettigi, onsuzlukta nefessiz kaldigini
hissettigi, yasam dünyasinin merkezine koydugu karsi
cinse âsik olur...
Artik çevresinde erkek olmustur, is yerinde mesleginde bir statüsü;
hizmetli, memur, amele, isçi, doktor, mühendis
vs. vs, evde de koca olmustur, baba olmustur.
Zaman ilerler hayatinin merkezine koydugu, bir zamanlar onsuz hiç
oldugunu düsündügü hayat arkadasi, yoldasi ile mesafeler girer aralarina,
bir zamanlar ayni seyleri düsünen ayni seylere gülen aglayan iki insan farklilasmaya baslar.
Bence aslinda farklilasma degil bunun adi KENDIN olmak demek.
Hani Âsik oldugu insani elde etmek için asik olduguna kavusmak için
kendinden geçer kisiligini bir kenara koyar, ‘’O’’ olmayi kabul eder....
Kabul eder de nereye kadar insan rol yapabilir ki. Iste filmin koptugu an, ...
‘Ne seni unutabiliyorum ne de senden kalanlari,
Beynimin içinde büyüyor büyüyorsun ...
diye agit yakan Ademoglu, ayni çati altinda olmayi birakin ayri
gezegenlerde bile olmaya tahammül edemeyen bir varlik
haline dönüsüveriyor...
Peki neden ?
Bu kadar mi ucuz Adam/Kadin olmak, ….
Bu kadar mi zor INSAN olmak, ….