BATI MEDYASININ ORTADOGU TASAVVURU (POPÜLER JEOPOLITIK, ORYANTALIZM VE ULUSLARASI ILISKILER)
Fevzi BOZKURT
Ekonomi
Bu
kitaptaki makaleler genel hatlariyla Bati medyasinin Dogu’yu temsil sorunsali
üzerinde durarak, bunun dis politika yansimalarini ve uluslararasi
iliskilerdeki yerini irdelemektedir.
Kitaptaki
makaleler temelde birbiriyle yakindan ilintili iki ayri bölüm altinda
düzenlenmistir. Birinci bölümdeki makaleler genel olarak elestirel siyasi
cografyanin üzerinde durdugu mekan temsili ve bu sorunlu temsilin oryantalizm söylemindeki
yerini irdelemektedir. Bu bölümde ayrica Amerikalilarin dünyaya dair cografi
bilgi kaynaklarindan biri olan National Geographic dergisinin büyüleyici
görselligi, kesfedici yaraticiligi ve etkileyici retorigi yapisal bir
çözümlemeye tabi tutulmustur. Ikinci bölüm daha çok pratik ve siyasi çiktilari
ele alan makalelerden olusmaktadir.
Bu
baglamda bu kitap, siyasi liderlerin, medya kisiliklerinin ve bilgi
uzmanlarinin mobilize ettigi dünya politikasinin cografi açidan daha dogru
anlasilmasi sorunsalina bir katkidir. Diger bir ifadeyle bu kitap, jeopolitik
söylevlerin uluslararasi iliskilerdeki sonuçlarina isaret etmekte ve farkinda
olunmadan her gün medya iletisim araçlariyla tüketilen bu söylevlerin yol
açtigi jeopolitiksel tehlikelere isik tutmaya çalismaktadir. Dahasi bu kitap,
dünya kamuoyunda “tehlikeli öteki” olarak ayrilmis toplumu, yani bizleri, kim
destekler ki sorusunu sormaktadir.
GIRIS
SIYASI COGRAFYA’DA
YENI EGILIMLER VE POPÜLER JEOPOLITIK
Modern
siyasi cografyanin tarihsel gelisimi Bati’nin emperyalist projeleriyle çok
yakindan iliskilidir. Bu samimi baglantinin, siyasi cografyanin en önemli iki
kolu olarak faaliyet gösteren “çevresel determinizm” ve “jeopolitik” düsünce
okullariyla siki bir iliskisi vardir. Bu iki yaklasim cografyaya hem akademide
hem de akademi disinda popülerlik kazandirirken, daha sonralari cografyanin,
özellikle de siyasi cografyanin II. Dünya Savasi sirasinda totaliter rejimlerle
olan siki diyaloglari bu ana bilim dalinin akademide önemli bir itibar kaybina,
uzun bir fetret dönemine girmesine yol açacaktir.
Siyasi
cografya, uzun yillar varligini beseri cografyanin içerisinde sürdürmüs bir
çalisma alanidir. Siyasi cografya, çalisma konusu itibariyle siyasal bir gücün
cografi bir alan üzerinde olusumunu, devamini, eylemselligini ve dönüsümünü
inceler. Ayrica, siyasi cografya siyasal kimliklerin ve sosyo-politik yapilarin
insanlarin siyasi fikir ve davranislarinin mekansal anlamda ve alanda
materyallesmesini ve geçirdikleri degisimleri irdeler. Bir baska deyisle, cografyacilar
politikanin mekansal düzeni nasil etkiledigini ve buna bagli olarak mekansal
düzenin siyasali nasil bilgilendirdigini sorgular.
Çevresel
Determinizm ve Siyasi Cografya
Çevresel
determinizm
(Gerekircilik) insanlarin bireysel hareketlerinin, inançlarinin ve
degerlerinin çevresel faktörler tarafindan kontrol edildigini veya
etkilendigini savunan bir doktrindir. Bu çevre-insan iliskisini düzenleyen
uygulama daha sonra kolaylikla toplumlara, kültürlere ve medeniyetlere de
uygulanmasiyla bilinecektir. Çevrenin insanla olan iliskisi veya toplumlarin
yasadiklari çevreden etkilendikleri düsüncesi çok eskilere, Yunan, Islam ve
diger medeniyetlerin çalismalarina kadar uzatilabilir.
Çevresel
determinizmin temeli su iki konuya yanit aramakla baslar: ilki, insanlarin
yeryüzünde nasil gruplar olusturduklari, cografi dagilimlari ve bu dagilimla
iliskili olan çevrenin ve göçlerin, bireyler ve toplumlar üzerindeki etkileri
konusudur. Ikincisi ve buna bagli olarak, ilgi gören ve üzerinde çalisilan
diger husus ise, özellikle 19. yüzyilda ve 20. yüzyilin ilk çeyregine kadar
Avrupa devletleri ve kültürü ile Avrupa’nin sömürgesi altindaki toplumlarin
yasam standartlari arasindaki farkin incelenmesidir.
Ratzel,
nasil ki fiziki sartlara en iyi sekilde ayak uyduran türlerin ayakta kalmasi
doganin bir yasasiysa, devletlerin de en iyi çevreye, en iyi dogal kaynaklara ve
önemli stratejik geçis yollarina sahip olduklari taktirde ayakta
kalabileceklerini savunur. Bu çevresel determinist yaklasim kendini II. Dünya
Savasi öncesinde hissettiren “klasik jeopolitik” diye tarif edilen olusumda
bulacaktir.
Klasik
Jeopolitik
Jeopolitigin
klasik dönem kullanimi genelde iki anlamda olmustur. Bunlardan biri,
cografyanin, devletlerin siyasi karakterini etkilemesi anlaminda; digeri de
Alman Nasyonal Sosyalistlerin fasizan amaçlarinin mesrulastirilmasinda
kullanilmistir. Birincisi çevresel determinizm karakteri gösterirken, ikincisi
ise milyonlarin ölümüyle sonuçlanan Alman fasizmiyle baglantilasmistir.
Savas
Yillarinda Jeopolitik
Çok
net olarak Alman siyasi cografyacilarinin Hitler’le dogrudan baglantilarinin
oldugu tespit edilememis olsa da, dünya savaslari öncesi ve esnasinda
cografyanin bir disiplin olarak savas stratejistlerinin ve askeri çevrenin yani
basindan ayirmadigi bir bilim dali olarak kaldigi bilinmektedir. Savasla
cografyanin yakin iliskisini göstermek açisindan Alman cografyaci Penck’in su
sözü de özeldir: “Bilgi güçtür, cografi bilgi ise dünya gücüdür” der.
Siyasi
Cografyanin Apolitize Edilmesi
Özellikle
Nazi Almanya’si siyaset adamlarinin Alman hakimiyetinin genisletilebilmesi için
sosyal darwinizmden etkilenerek devleti bir biyolojik organ gibi görüp bu
devletin yasamini sürdürebilmesi için hayati öneme sahip stratejik bölgelere ve
yeralti kaynaklarina hakim olmasi zorunlulugunu bilimsellestirmeye çalismasi ve
bu yayilmaci doktrinin üniversitelerde önemli bir nüfus edinmesi, savas sonrasi
dönemde siyasi cografyanin apolitize olmasina ve istenmeyen bilim dali olmasina
yol açmistir.
Siyasalin
Yeniden Cografyaya Katilmasi
Siyasi
cografyanin yeniden disiplinsel itibarini kazanmasi, cografyacilarin
1960’lardan sonra dünyayi ve özelde de Amerika’yi etkisi altina alan önemli
toplumsal olaylari irdelemeye baslamasiyla gerçeklesecektir. Özellikle
1960’larde daha da yayginlasan ve etkisini arttiran siyahi Amerikalilarin
“medeni haklar” mücadelesi, Afrika, Asya ve Karayiplerde bagimsizliklarini yeni
kazanan eski koloni devletlerinin dünya siyaset sahnesine girmeleri, ABD’nin
Vietnam’da savasi yüksek bir maliyetle kaybetmesi ve 1970’lerdeki petrol krizi
gibi küresel gelismeler konu itibariyle siyasi cografyacilarin ilgisini çekmis
ve bu dönem akademisyenleri, siyasali yeniden cografyaya katmayi
basarmislardir.
Elestirel
Jeopolitik
Elestirel
ya da tenkitçi jeopolitik denilen yaklasim, bahsedilen klasik manada,
jeopolitik anlayisini problem haline getiren ve klasik jeopolitigin cografyayi
uluslararasi siyaseti sebep-sonuç bakimindan etkileyen bir güç olarak sunmasini
tenkit eden bir yaklasimdir. Postyapisalci ve postmodern düsünce okulundan
ilham almis bu elestirel jeopolitik, klasik jeopolitigin objektifligini,
bilimselligini ve dogalligini reddeder.
Bu
çerçevede elestirel jeopolitik, mekansal düzenlerin ancak belli basli anahtar
kisiler ve kurumlar tarafindan dünyayi anlamak ve anlamlandirmak için
olusturulmus söylemler ve semboller üzerinden kurgulandigi olgusuna dayanir.
Yani, elestirel jeopolitiksel yaklasim uluslararasi politikanin mekansal veya
cografi olarak nasil hayal edildigini ve bunu yaparken de siyasetin global
mekani nasil anlamlandirdigini açiga çikarmakla ugrasir.
Pratik,
Formal ve Popüler Jeopolitik
Klasik
jeopolitigin nasil çalistigini daha iyi anlayabilmek için jeopolitigin üç
baslik altinda incelemeye tabi tutulan modeline kisa bir göz atmak gerekir.
Formal jeopolitik, akademisyenlerin ve yorumcularin bilinçli bir sekilde klasik
jeopolitikle baglantili olarak entelektüel geleneklere müracaat ederek nasil
realist jeopolitiksel politikalari devlet aygitlarinin hizmetine sunduklarini
inceler. Ikinci gruba giren pratik jeopolitik ise günbegün politikaya dair
diplomatlarin eylemlerini kapsar. Bu baglamda siyasi liderler ve uluslararasi
iliskilerle ugrasan disisleri mensuplarinin faaliyetleri bu çerçevede
degerlendirilebilir. Üçüncü ve bu kitabi daha yakindan ilgilendiren kategori
ise popüler jeopolitiktir. Popüler jeopolitik basit bir tarifle; medya ve diger
popüler kültüre ait yapitlarin rollerini incelerken bu baglamda insanlarin
çevresinde gelisen olaylari ve bulunduklari cografyayi medya ve genis kitleler
için üretilmis kültürel materyallerin yardimiyla nasil algiladiklarini ve anlamlandirdiklarini
inceler. Tabi bu arada söz konusu üç jeopolitiksel yaklasimi birbirinden
tamamen bagimsiz yaklasimlar olarak anlamak yanlis olacaktir. Bu üç grup
birbiriyle son derece baglantili ve birbirlerini bilgilendiricidir.
Daha
önce de ifade edildigi gibi, postyapisalci yaklasim nasil ki zayif gruplarin ve
egemen sinifin sosyo-kültürel yapilarini söylemler araciligiyla
normallestirilmesini ne rasyonellestirilmesini elestiriyorsa, popüler
jeopolitik de yine kitleler için üretilmis kültürel/eglence materyallerinin
insanlari, olaylari, mekani ve zamani nasil güncellestirdigini arastirir.
Klasik
Jeopolitikte “Dil” ve “Temsil” Sorunsali
Bir
dönemin modern düsünce sistemini ve metodunu hakimiyeti altina almis olan
pozitivist yaklasimlar ve bu yaklasimlarin ürettigi genelleyici “dogru”
irdelemesi, tarafsiz gözlemcilik ve esasa dair açiklamalara süpheyle
yaklasilmis ve elestirilmistir. Bu elestirel düsünürler, modernitenin
düzensizligine, mekanin sabitligine degil aksine aliskanligina ve büyük
teorilerin kesinliginden fazla onlarin belirsizligi esasina vurgu yapmislardir.
Alanin
ve mekanin kisiselligi bir yana, “dil” bir seyi ifade etme biçimi olarak
cografyanin çalisma alani içerisine girecektir. Daha önce de ifade edildigi
gibi, elestirel siyasi cografyacilar popüler kültürün ürettigi ve kitleler
tarafindan tüketilen kitap, dergi, siyasi karikatürler, filmler, haritalar ve
gezi dergileri gibi kaynaklari da jeopolitik bilgi üretimine önemli katkilari
bakimindan inceleme alanlarina dahil ederler. Bu baglamda popüler kültürün ürettigi
ve milyonlarin tükettigi jeopolitiksel metinler olarak da ele alinan görsel,
yazili, mizahi ya da sembolik materyaller, bir ülke ve o ülkenin insani ve
kültürü hakkinda çok seyler söylemesi anlaminda her biri birer siyasi
cografyanin ve dolayisiyla da kitabin konusunu olusturmaktadir.
Sonuç
Toplumsal
olaylar medya iletisi teknolojisinin yardimiyla artik yerel olmaktan çikmis,
küresel ekonomiyi ve siyaseti etkiler hale gelmistir. Artik hiçbir lider, kral,
baskan gücünü halktan almayan iktidarda fazla kalamayacagini anlayacak ve
yüzyillardir ezbere söylenen “Dogu toplumlarinin genetiginde demokrasi yoktur!”
anlayisini da efsane yapacaktir. Bu zihinsel degisim, insanlarin hayatini bir
günde degistirmese de özellikle Ortadogu toplumlarina atfedilen jeopolitiksel
söylemler artik bir bir gözden geçirilmek zorunda kalacaktir. Artik Ortadogu
bir Soguk Savas tanimlamasi olan “üçüncü dünya” kategorisinin ötesinde
anlasilmak ve okunmak zorunda kalacaktir.
BÖLÜM 1
ARAP DÜNYASINA DAIR
MODERN ORYANTALIZM TASAVVURU: NATIONAL GEOGRAPHIC DERGISI (1990-2006)
Geçen
yüzyil boyunca Amerikan popüler kültür ikonu olan National Geographic dergisi,
dünyadaki insanlari kataloglamis ve tasnif edegelmistir. Amerikalilarin cografi
ve kültürel merakini içeren dergi, onlar için ülkeleri disinda kalan dünyaya
dair malumati ve imajlari kesfetmek açisindan birinci kaynak mahiyetindedir. Bu
yazi, fotografçi ve yazarlarin Araplari ve onlarin tabiatlarini tasvir etme
biçimlerini inceleyerek ve bu temsillerin National Geographic’in söylemleriyle
nasil “filtrelenmis” oldugunu dikkate alarak, derginin elestirel bir okumasini
temin etmektir.
Oryantalizm,
Post-Yapisalcilik ve Post-Kolonyalizm
Oryantalizm
kavrami, Bati’li cografi literatürde “öteki”nin tuhafliklari seklinde kültürel
farkliliklarin yansitilmasina ve “Garpli”nin “Sarkli” karsisinda nötrlesmesine
yol açan “Dogu” hakkinda önyargili ve dayaniksiz genellemeye dair kritik bir
görünüme bürünmektedir.
Oryantalizm,
edebi kültürel çalismalardaki post-kolonyal ve post-yapisal teorilere zemin
hazirlamistir. Post-yapisalciligin merkezinde, bütün algilarin teori yüklü
oldugu ve netice itibariyle de bunun kanaatten olustugu varsayimi yatmaktadir.
Zira post-yapisalciliga göre, temsiller ve “gerçek dünya” arasinda dolaysiz bir
irtibat mevcut degildir. Post-yapisalcilik, özellikle toplumlardaki güç
yapilarini sekillendirmekte ve yönlendirmekte olan temsil dilinin gerçegi
etkiledigine inanmaktadir.
Genel
anlamda post-kolonyal teori, kolonyalizmin zirvede oldugu devirde ve çagdas
dönemde hem sömüren hem de sömürülen açisindan ve muhtelif sosyal, iktisadi ve
siyasi uzantilari yönünden incelemektedir. Bu teori, Avrupa ya da Bati’yi tasralastirma
gayesini güden önemli bir projedir.
Metin
Analizi
· Eski
ve Yeni Çatismasi: Eski ve yenidünyalarin çarpismasi bazi
Araplarin zihninde bulunsa dahi, bu tür bir çatisma tüm Arap toplumu için
geçerli degildir ve bölgeyi yansitildigi sekilde tanimlayan bir düsünce de
degildir.
Antik/Hristiyan
Bir Medeniyetin Gölgesinde Yasamak: Arap dünyasindaki
medeniyetin azameti, çogunlukla asla tekrar basarilamayacak, geçmise ait bir
sey gibi sunulmaktadir. “Büyük imparatorluklar dogduklari yerde yok olup
giderler” seklindeki ifadeler artik anlatilacak bir sey kalmadigini öne
sürmektedir. Artik onlar, küresel toplumun aktif üyeleri olmak yerine, sadece
kültürlerinin bitisini kabul eden figüran oyunculardir.
· Ilkel
Insanlar: Günümüzdeki Ortadogulularin, sanki aydinligin ortadan
kaldirdigi ve geriye karanlik dönemde bir mekan biraktigi devirlerle
tasarlanmis bir gölge olan, kültürel gerilemeden dolayi bir sekilde sikinti
yasadiklari varsayilmaktadir. Yerel olanlarla etkilesim, siklikla yerli
sakinlerin anlayis eksikligi tasvirleriyle karakterize edilmektedir. “Uygar”
bir kisinin “münasip” öncelik olarak düzenledigi seylerden mahrum olduklari
gösterilmektedir.
· Siddet
ya da Düsman Tabiatlar: Ister eski devirler olsun ister modern
dönemler, bölge insanlari kaçinilmaz sekilde öfkeli ve gaddar olarak tasvir
edilmektedir. Bu betimleme, okuyucuda korku hissi uyandirmakta ve bu sekilde
tehdit eden bir atmosfer olusturmaktadir. Bölgenin hasin kosullarinin, hasin
insanlar yetistirdigi zihinde canlandirilmaktadir.
· Zorbalar
ve Magdurlar: oryantalist perspektifi yansitan yazilarda,
bir Arabin modern, salahiyetli bir sahis olarak betimlenmesi nadirdir. Bunun
yerine Arap bireyler Arap toplumunun acimasiz is kosullarinda yetismis zayif
bir kurban ve okuyucunun empatisine layik ya da zorbalarin magdurlara dayattigi
barbarlik olarak betimlenir.
Arastirma
Manzaralari
Arap dünyasi tabiatlarini Batililarin asina oldugu ve
daha iyi anlayabilecegi seylerle iliskilendirmek yerine, incelenen makaleler,
Arap dünyasi manzaralarini siklikla neredeyse bilinmedik ve yabancil olarak
tasvir etmislerdir. Bu durum bölgenin “ötekilestirilmesi”ni arttirir ve Arap
dünyasini Batili okurlarin zihninde daha da yabancilastirir.
Fotografsal
Ikonlar
Peçeler, siddet ve kurak arazi ya da çorak çöl
fotograflarinin dergide yayinlanan makalelerde özellikle kullanildigi
savunulmaktadir.
Sonuç
Böyle bir çalisma yapilmasinin amaci, Arap dünyasina dair
National Geographic söylemlerine gömülü olan oryantalist anlatiyi ortaya
koymaktir. Ayrica bu dergi ticari bir tesebbüstür ve bir yerin, gerçege uygun
temsili bir tarafa, belirli sayida müsterilerinin dikkatini çekmesi gerekir.
Çünkü yabani ve tuhaf olan, normal olandan daha cezp edici olacaktir. Halk
kitleleri, bulmayi umduklari sey haricindeki bir mekan hissini sunan literatüre
daha fazla ilgi gösterdikleri müddetçe, oryantalizm gibi felsefi bakis açilari
varligini sürdürecektir.
TEHLIKENIN ÇEHRESI:
AMERIKAN MEDYASININ ARAP, MÜSLÜMAN VE ORTADOGULU TAEMSILLERINDE SAKAL
Akademik literatür ve basin camiasi, bedenle ilgili
uygulamalarda ve Müslüman, Arap ve Ortadogulularin temsillerinde büyük ölçüde
kadina odaklanmaktadir. Bu arastirmada kadinin bedenine benzer sekilde, bir
erkegin bedeninin kimlik ve ötekilestirme insasi için güçlü bölgeler oldugu
ileri sürülüyor ayrica 11 Eylül’den bugüne Amerikan medyasinin sakal
temsilleri, Usame Bin Ladin, Afganistan’in “özgürlestirilmesi” ve Irak Savasi
üzerine odaklanilarak ele alinmistir.
Amerikan Oryantalizmi
ve Pratik Oryantalizm
Amerikan cografi Sark hayalleri büyük oranda soyutlama ve
izlenimlere dayanmaktadir. Avrupa tarzi gibi, “Amerikan Oryantalizmi” de
muhtelif insan gruplarini vasiflandirmakta ve “biz” ve “onlar” arasindaki
farkliliklari dramatize eden popüler tahayyüller üretmektedir. 11 Eylül ve
“terörle savas”in tirmanmasindan bu yana Amerikan oryantalist söylemler
terörizmi Müslümanlar, Araplar ve Ortadogulular ile bir tutmada artan bir
egilime sahip olmustur.
“Pratik Oryantalizm” ile gündelik konusmalar ve
deneyimlerde tortulasan ötekinin hayal biçimleri kastedilmektedir.
Profillestirme, ayrimcilik ve nefret suçlari hadiselerinin ispatladigi üzere,
oryantalist Hayallar, sadece insanin zihninde kalmazlar, ayni zamanda sahneye
koyulur ve uygulanirlar.
Sakallar
ve Çag Disilik
Oryantalist söylemlerde sakal, çogunlukla korkuyu
çagristiran güçlü bir semboldür. Çesitli sebeplerden dolayi sakal birakilmasina
ve sakalin kisinin olmazsa olmaz sinif ya da kültürünün belirtisi olmamasina
ragmen, yine de sakal yüzyillardir çag disi ve Batili olmayan insanlarla
esitlenmektedir. Her kesimden insanin sakal birakmasina ragmen, sakal
birakmayla çag disilik arasindaki iliski günümüzde de hala yaygin ve bu yazida
odaklanildigi gibi sakal, tehlike ve terörizm söylemlerinde siklikla merkezi
konumda yer almaktadir.
Sakalin
Medya Temsillerine Girisi
11 Eylül’den beri birçok National Geographic’teki
makaleler, sakal birakan Müslüman, Arap ve Ortadogululari tehlikeyle
iliskilendiren imajlar içermektedir. Medyadaki Ortadogulu, Arap, Islam,
tehlike, terörizm ve sakal temsillerini tam olarak ele almak için, üç alan
çalismasina yogunlasilmistir.
1. Usame Bin Ladin ve Taliban Temsilleri:
Çogu insan Usame Bin Ladin’i yasamis en serli adam ve Amerikan karsiti olarak
düsünmektedir. Beklendigi gibi, bu simgelesmis tehlikeli öteki, yaygin medyanin
ilgisini çekmekte ve Usame Bin Ladin’in sakali, hem yazili hem de görsel
temsillerde genellikle merkezde yer almaktadir.
2. Afganistan’in “Özgürlestirilmesi”
Medya, Taliban’in devrilmesinin ardindan, yüzlerini açan,
tepeden tirnaga uzanan burkalarini çikaran kadinlarin güçlü sembolik
davranislari üzerine yogunlasmisti. Medya, kadin ve erkek bedenlerini ilgi
odagi haline getirmesiyle “libarellestirme”nin söylemsel ve sembolik yönleri
oldugunu da ispat etmektedir. Açilan kadinlar ve sakalarini kesen erkekler
liberalesmeyi sembolize eden merkezi anlatiyi olusturuyorlardi.
3. Saddam Sonrasi Irak’ta Sakal Birakma ve
Tiras Olma
Taliban sonrasi
Afganistan’in tersine, Saddam sonrasi Irak’ta sakal ve biyiklarin kesilmesi
liberallesmesinin takdir belirtisi olamamistir.
Çünkü Saddam yönetiminde Iraklilar sakal ve biyik birakmada ya da
kesmede kismen özgürdüler. Buna karsilik Amerikan medyasinin Saddam sonrasi
Irak’taki sakal temsilleri, azili ve tehlikeli öteki üzerinde ya da hususi
olarak tüm Batili seyleri yok etme firsati kollayan Islamci militanlar üzerinde
yogunlasti.
POPÜLER
JEOPOLITIKTE MIZAH VE AHMED: ÖLÜ TERÖRIST
Bu
çalisma mizahi, mizahin pratikleriyle, iç içe geçmis sosyal baglamlarla dolu
olan jeopolitik dünya görüsü olusumundaki popüler kültürün önemli bir formu
olarak anlamaya çalismaktadir. Mizah, mizaç teorisiyle kesfediliyor ve ardindan
popüler jeopolitik çalismalari baglamina oturtulmus bir olgu olarak mizahin
kendisini, üretimini ve tekrardan konumlandirmak için harekete geçiliyor.
Mizahin Siyaset Çalismalarina Yönelik
Ehemmiyeti
Siyasi
içerikli çizgi filmler popüler algilardaki degisimlere etki etmek ve farkli
gruplari bir araya getirmek için kullanilmaktadir. Skeçler, grubun izleyici
kitlesindeki yerini pekistirmektedir. Yeni iletisim teknolojileriyle baglantili
olarak katilim yelpazesi genislemekte, çesitli jeopolitik baglamlardaki
bireylerin erisim ve katilimi kolaylasmakta, böylece popüler jeopolitik metnin
potansiyel etkisi büyümektedir.
Mizaç Teorisi
Mizaç
teorisi, jeopolitik mizah analizine, mizah örneklerinin beraberinde getirdigi
sosyal davranislari daha incelikli anlama imkani veren, özellikle de bireyin
daha fazla gelismis sosyal çevre hissiyatina ve bu çevrelerin eglenceli ve
kabul edilebilir söylem olarak gördükleri seyi nasil etkiledigine dair malumat
vermektir. Mizaç teorisi, kisinin içerigini eglenceli buldugu seyi asagilayan
mizahin nasil eglendirici bir sey olarak görülebildigini anlamaya dair bir
çerçeve sunar.
Popüler Jeopolitik ve Mizah
Elit-kaynakli
jeopolitik mizah, eglence üzerine odaklanan popüler kültür elitlerinin bir
ürünüdür. Birçok ülkede bazilari devlet tarafindan fon saglanan siyasi mizah
olarak bilinen medya programlari mevcuttur. Daha genele hitap eden gece yarisi
komedyenleriyle birlikte mizahin jeopolitik vakalari izleyici kitlesinin
anlayabilecegi ya da katilabilecegi seviyedeki mizahi bir tarza dönüstürülmesi
amaçlanmaktadir.
Elit-disi Mizah: Olusum ve Yayilimi
Tüm
vatandaslar için jeopolitik mizah k-hem komedi hem de dramdir. Savas zamani,
gerçek insanlar ölür; jeo-iktisadi durumlarda ise gerçek insanlar islerini
kaybederler. Mizahin üretimi ve yayimi, bir durum ya da benzer egilimi
varsayilan müsterek anlamlandirmasiyla grubu bir araya getirmeye hizmet eder.
Ölü Terörist Ahmed Analizi
Komedyen
Jeff Dunham Ölü Terörist Ahmed karakterini baslangiçta Usame Bin Ladin olarak
düsünmüs, sonra dikkatleri tek bir teröristten teröristlere kaydirmaya karar
vermis ve Ahmed karakterini tekrardan isimlendirmistir. Dunham’in röportajindan
yapilan alintida kendisinin Ahmed’i, kismen karakterinin fazla yetenekli
olmamasi üzerinden ve onun intihar bombacisi olmadaki basarisizligi sebebiyle
sempatik bir karaktere dönüstürerek insancillastirmaya çalistigi ifade
edilmektedir.
Sonuç
Bu
çalisma elit-kaynakli mizah örneklerine odaklanmis olmasina ragmen mizahin
farkli ölçeklere uzanan kisisel aglar vasitasiyla küresel izleyici kitlesine
yayilmasi bizleri jeopolitik kodlarin üreticisi, yayicisi ve hatta uzun bacakli
kukla kisvesi altinda düsman ve tehdit üretmedeki aktif katilimcilari olan
bireylerin rolünü dikkate almaya itmektedir.
En
çok izlenen orijinal sürüm Ahmed videolari 69 milyonun üzerinde
görüntülenmistir ve videonun paylasilmasindan bugüne 95 binin üzerinde yorum
yapilmistir. Yorumlarin büyük bir kisminda videonun komik oldugu ifade
edilirken ya da begenilen yerlerden alinti yapilirken, çogu yorum videonun
jeopolitik dünyasina dahil olmaktadir.
BÖLÜM II
ULUSLARARASI INSAN
HAKLARI: ORTADOGU’DA BEYAZ ADAMIN YENI MISYONU
Bu
makale ilk olarak Birlesmis Milletler Antlasma’sinin giris ve birinci
maddesinin söylemini mevcut geçerlilik ile karsilastiran kisa bir analiz ile
baslayacaktir. Makalenin geri kalaninda iki sey analiz edilmistir. Ilk olara
kolonyal güçlerin “medenilestirme misyonu” ile bugünün dünya siyasetinde
uygulanan insan haklari arasindaki benzerlikler analiz edilmistir. Ikinci
olarak da güçlü devletlerin, öteki devletlerin topraklari üzerindeki emellerini
mesrulastirmak için uluslararasi insan haklarinin gördügü emperyal islevi ve bu
sürece paralel olarak zayif devletlerin egemenliklerinde özellikle insani
müdahaleler yoluyla bir erozyona sebep olundugu gösterilemeye çalisilmistir.
Uluslararasi Insan Haklari: Beyaz Adamin
Yeni Yükü
Uluslararasi
insan haklari uygulamalari uzun zamandan beri güçlü devletlerin ulusal
çikarlarina hizmet ettigi ve özellikle Amerika’nin jeopolitik emellerine ahlaki
mesruluk sagladigi için elestirilmektedir. Güçlü uluslar hedeflerindeki
bölgelerde jeopolitik çikarlarini saglamak üzere medenilestirme misyonunu
üretmislerdir. Bu medenilestirme misyonlari genellikle egemen devletler
tarafindan idare edilmek için yasayan güçsüz insanlarin topraklarinda meydana
gelmistir. Pek çok Amerikalinin gözünde genelde yanlis anlasilmis olan
milletlerden bir tanesi de Ortadogululardir. Ortadogulularin bu sekilde
“ötekilestirilme”si ABD’nin bölgedeki emperyal ve jeopolitik çikarlarini
desteklemekte ve mesrulastirmaktadir.
“Öteki” Hakkinda Bilgi Üretmek:
Medenilestirme Misyonu ve Insan Haklari Söylemi
Kolonyal
dönemde “öteki” hakkinda bilgi üretme araci seyyahlarin anlatilari, hayali
sanatlar, tiyatro oyunlari ve anlatilara dayali romanlardi. Bugünün “öteki”
hakkinda bilgi üretme araci ise popüler görsel ve yazili medya, BM insan
haklari izleme mekanizmalaridir. Uluslararasi toplum, Saddam Hüseyin ve onun
vahsi rejimi hakkinda üretilmis bir bilgiye sahipti; bu nedenle uluslararasi
insan haklari ihlali, kitle imha silahlari ve Irak’i daha derinden anlamak gibi
baska bir kanita ihtiyaç yoktu. Bu önyargi Amerikan popüler medyasinda,
özelikle 11 Eylül olaylarindan sonra her an karsilasilan bir Ortadogu ve
Ortadogulu temsili halini almisti. Bölge hakkinda üretilmis bu bilgi
Amerika’nin Ortadogu’daki egemenligi için yeterli kanit olmustu. Bölgenin
tarihi bizlere gösteriyor ki, Ortadogu halki her zaman dis güçlerin bölgedeki
tahakkümlerini mazur göstermek için “ötekilestirilmis”tir.
Günümüz Insani Müdahalelerin Dogasi
Günümüz
Insanî müdahaleleri uluslararasi insan haklarini çigneyenlere yönelik yumusak
ve fiilî güç unsurlarinin bir karisimini uygulamayi gerektirir. Insan
haklarini uygulama ve ‘gelistirilmesi’ noktasinda Insan Haklari Evrensel
Beyannamesi ve BM Anlasmasinin dilindeki muglakliklar süper güçlere bu ahlak
normlarini kendi ulusal çikarlarina hizmet edecek sekilde yorumlanmasina yol
açmaktadir. Tek tarafli askeri güç yoluyla yapilan Insanî müdahalelerin temel
mesrulugu ‘ahlaki mesruluk’tur. Güçlü devletler dünyanin herhangi bir yerinde
ulusal çikarlarini takip ederlerse Insanî müdahale kendi hususî çikarlarindan
kaynaklanan müdahalelerini maskelemek için uygun bir bahane olmaktadir.
ABD
yetkililerinin bize aktardigi biçimiyle ABD’nin Afganistan müdahalesi 11 Eylül
terörist saldirilarina karsi bir misilleme ise bu dogru amaca götüren dogru bir
politika degildi. Ilk olarak uçak korsanlarinin hepsi Arap'ti (çogu Suudi
vatandasi) ve El-Kaide ile iliskiliydiler ama Afganli degillerdi. Ikinci olarak
bu teröristler Sovyet gücünün Afganistan’daki genislemesini engellemek üzere
ABD tarafindan mobilize edilmis güçlerdi. Belki de ABD yetkilileri
El-Kaide’nin tarihini dogru okumak istemediler veya bölgedeki emperyal
hedefleri vardi. Ve de askerî üstünlügünü uygulamak için ve ‘beyaz adamin yeni
yükü’nü rejim degisikligi, demokrasiyi yayma, insan haklarim götürme ve bölge
insanim özgürlestirme adina Ortadogu’ya yüklemenin uygun zamaniydi.
ABD
Irak’i muglak sebeplerle hatta BM Güvenlik Konseyi’nin onayi olmadan isgal
etmistir. Bu durum da ‘Saddam
Hüseyin’in
seküler Irak rejiminin’ 11 Eylül olaylari ile görünen hiçbir baglantisinin
olmamasina ragmen gerçeklesmis, Saddam
rejimi
Usame bin Ladin ile damgalanmis ve Irak kitle imha silahlarindan men edilmistir.
Irak Savasi’nda görüldügü üzere güçlü devletler ‘uluslararasi kurumlar
tarafindan tek tarafli karar almak noktasinda’ sinirlandirilamamis
ve ulus-devletler uluslararasi toplum adina insan haklarim gelistirmek gibi
ehliyetler baglaminda esit olmamistir. Saddam Hüseyin’in geçmisteki
kitlesel insan haklari ihlalleri Irak Savasi’nin mesrulastirilmasinda önemli
rol oynamistir.
Tarihin
farkli dönemleri insanligi etkileyen farkli uluslar ve imparatorluklar ortaya
çikarmistir. Bunlarin hepsi bir ‘ideoloji’ ortaya atmis ve bu ideolojiyi kendi
çikarlan için bir mesruiyet kaynagi olarak sunmus ve yine hepsi de kendi
ideolojilerinin daha öncekilerden daha insaniyetli oldugunu dile
getirmislerdir. Bu makalede düsmanca bir iliski atmosferinde Insanî degerleri
ve insan haklarini benimsetmenin mümkün olmadigi gösterilmeye çalisilmistir.
YUKARIDAN JEOPOLITIK:
ABD-TÜRKIYE IKILI ILISKILERININ BIR INCELEMESI, 1947-2006
ABD-Türkiye
ikili iliskileri Soguk Savas dönemi boyunca Sovyetler Birligi’nin etkisini
önlemek üzerinden sekillendi. Son yillarda, özellikle 11 Eylül saldirilarindan
sonra, Türkiye’nin ABD için jeopolitik önemi daha da artti. Öte taraftan Amerika
ve Türkiye’nin stratejik çikarlari iki temel sebepten ötürü de gittikçe
farklilasiyordu. Birincisi, Avrupa ve Asya’yi birlikte idare etmek durumunda
bir ülke olarak Türkiye, hem Avrupali hem de Ortadogulu komsulariyla güçlü
ekonomik iliskilere sahipti.
Ikinci
olarak, Türkiye’nin AB için jeopolitik önemi gittikçe artiyor. Bu çalismanin
amaci, 1947 Truman Doktrini’nden günümüze Türkiye ve ABD ikili iliskilerindeki
bu jeopolitik süreklilik ve degisimlerin tarihsel ve çagdas jeopolitik modeller
isiginda izini sürmektir.
Mackinder’in ‘Merkez Bölge Teorisi’ ne göre,
Türkiye hedef bölgenin hemen güneyinde
konumlanir. Bu teori Soguk Savas döneminin büyük kismi boyunca geçerligini
sürdürdü. Spykman’in teorisine göre Bati Avrupa ve Türkiye, ABD için Sovyet
Blogu etkisine karsi tampon bölgelerdi. Cohen Ortadogu ve Güneydogu Asya’yi
birincil çatisma bölgeleri olarak görürken hangi bölgelerin dünyanin çatisma
bölgelerini olusturdugu ile ilgili fikrini birkaç kez gözden geçirmistir.
Sinirlama Teorisi isiginda, ABD yöneticileri
Sovyet topraklarinin ve etki alaninin etrafinda siyasî ve askerî ittifaklar
kurmaya basladi. Bu Soguk Savas ortaminda Edward Erickson’in
deyisiyle baris döneminde Sovyetlere karsi ‘sinirlama’ ve caydiriciligin
uygulanabilmesi için Türkiye hayatî bir müttefikti. Soguk Savas yillan boyunca
ABD-Türkiye ikili iliskilerinin bir safhasini olusturur. ABD-Türkiye ikili
iliskilerinin en basindan beri Türkiye’nin cografî konumu, kalabalik nüfusu ile
ordusunun büyüklügü ve Iktisadî gücüne dayanan kapasitesi nedeniyle birden
fazla boyutu olagelmistir. Soguk Savas bitmesine ve komünizm çökmesine ragmen
ABD ve Türkiye arasinda güçlü bir stratejik isbirligi temeli vardi. Türkiye’nin
cografî konumu ve batiya dönük kimligi stratejik isbirligine olanak verdi.
Türkiye,
Soguk Savas boyunca Sovyetler Birligi ve onun etkisi sürdügü müddetçe ABD için
büyük bir önem kazandi. Türkiye’nin ABD ile yakin iliskiler kurmak için üç
sebebi vardi. Birincisi, SSCB’nin yeni yayilmaci politikasi karsisinda kendini
güvensiz hissediyordu. Ikincisi, Türkiye ABD’nin ekonomik ve askerî yardimina
ihtiyaç duyuyordu. Üçüncüsü, Türkiye’nin Bati Blogu’na katilma istegi sadece
güvenlik kaygilarindan degil, ayni zamanda ülke içindeki ideolojik yapidan
kaynaklaniyordu. Ancak 1964- 1980 arasi ABD-Türkiye iliskileri birçok nedenden
ötürü krize girdi. Iliskiler 1980’lerde, 29 Mart 1980’de imzalanan Savunma ve
Ekonomik Isbirligi Anlasmasi (DECA) üzerine sekillendigi haliyle devam etti.
Soguk
Savas’in Sovyetler Birligi’nin dagilmasiyla sona ermesinin ardindan ABD-Türkiye
iliskileri yeni bir döneme girdi. Bu yeni iliskinin dogasi kabaca, siyasî
düzlemde artan isbirligi, diplomatik istisarede artis ve gelistirilmis ekonomik
ortakliga bir vurgu karsiliginda güvenlik ve savunma meselelerine azalan önem
seklinde tarif edilebilir. Ilk Irak krizi belki de bu yeni Soguk Savas sonrasi
ortamda Türkiye ile ABD arasindaki yakin iliskilerin en erken göstergesiydi.
Türkiye Irak krizinde ABD’ye hatiri sayilir destek verdi.
11
Eylül 2001 sonrasi Türkiye ve ABD arasindaki ikili iliskilerin sekillenmesinde
Türkiye’nin iç siyaseti belirleyici oldu. Amerikan hükümetinin Demokratlardan
Cumhuriyetçilerin eline geçmesi 11 Eylül sonrasi ABD-Türkiye iliskilerini
anlamakta çok önemli bir dönemeçtir. 11 Eylül sonrasi dünyada ABD-Türkiye
iliskilerini anlamada 3 Kasim 2002 seçimleriyle Adalet ve Kalkinma Partisi’nin
hükümete geçmesi de önemlidir. AK Parti’nin ABD ile iliskilerdeki vizyonu
genellikle olumsuz olarak degerlendirilir. AK Parti, Türkiye’nin diger Islam
ülkelerinin gözündeki sayginligini ABD’yi Irak Savasi’nda destekleyerek azaltmak
istemedi. . Eger Türkiye ABD’yi destekleseydi muhtemelen Islam dünyasindan
ihraç edilip Ortadogu ile olan baglarini kaybedecekti. Ayrica, Türkiye savasta
ABD’ye taraftar olmakta israr etseydi AB üyeligi firsati tamamen
kaybedilebilirdi.
Sonuç: Gelecekten Beklentiler
11
Eylülden beri ABD-Türkiye iliskileri Irak’taki gelismeler, Irak Kürt
bölgesinin durumu ve daha keskin Israil sorunu yüzünden göreceli olarak tikandi
hatta belki de felç oldu. Mevcut durum Türkiye ve ABD arasindaki iliskilerde
yeni bir dönem olabilecek bir sürecin baslangicina isaret ediyor. Ancak Türk
hükümeti yeni dönemin zorluk ve baskilari sebebiyle dis siyaseti belirlemede
bir sekilde degisken görünüyor. ABD’nin ‘teröre karsi savas’ta basarisi ile
Türkiye’nin bölgesel hedeflerine ulasmasi kesisebilir. Washington’un ‘teröre
karsi savas’ta önemli Islam ülkelerinin destegi olmadan basardi olmasi zor ve
ABD mevcut siyasetini devam ettirdigi müddetçe bölgedeki ülkelerin samimi
destegini almasi da olanakli degil. Bu yüzden bölgesel ve uluslararasi
güvenlik; ABD ve Türkiye arasinda daha çok isbirligi ve esitlik üzerine
iliskilere dayanacak gözüküyor.
ASAGIDAN JEOPOLITIK: GÜNÜMÜZ
ABD-TÜRKIYE ILISKILERINDE ÖGRENCI ALGISI
Bu çalismanin amaci Türk toplumunun belirli bir kesimini
olusturan üniversite ögrencileriyle ABD-Türkiye iliskilerine dair algilarin ve
bu algilarin ardinda yatan muhtemel faktörleri inceleyip degerlendirmektir. Çalisma,
üç Türk üniversitesinde 288 üniversite ögrencisine anket yapilarak toplanan
deneysel veriler çalismanin birinci bilgi kaynagidir. Anket katilimcilara, ABD-Türkiye
iliskilerinin dogasi, iliskideki mevcut engel ve kisitlamalar ve iki ülke
arasindaki ileriye dönük manzara ve baglarin gücüyle ilgili bir dizi soruyu
yöneltmektedir. Çalisma
örneklemi aile gelirleri, siyasî görüsler ve dinî inanislar bakimindan çesitli
çevrelerden gelen insanlardan olusur. Devletlerarasi ikili iliskilerde kamuoyu
çok önemli bir ögedir. Demokratik bir ülke olarak ABD, Türk
kamuoyu ve Türkiye’nin kendisi ve çevresiyle ilgili politikalariyla
ilgilenmistir.
ABD-Türkiye iliskilerinin dogasina dair anket çalismasi Türk
üniversite ögrencilerinin ikili iliskilerin dogasi hakkinda bütün derinligi ve
karmasikligiyla açik bir fikirleri olmadigini göstermistir. Iliskilerdeki mevcut engel ve sorunlara
dair anket sonuçlan, özellikle ABD’nin Irak Savasi ve bunun Irak ve Türkiye
Kürtleri üzerindeki etkileri göz önüne alindiginda, ABD-Türkiye ittifakinin
sürdürülebilirliginin tartismaya açildigim gösteriyor. Su an ikili iliskiler bazinda tek gerçek
tehlike Kürt sorunu ve bölgede olasi bir bagimsiz Kürdistan kurulmasi
meselesidir. Bir
gün ABD-Türkiye iliskileri beklenmedik bir sona ugrar ya da bir kriz dönemine
girerse, sebep muhtemelen Kürt sorunu olacaktir. Amerika ve Türkiye arasinda kurulacak
baglarin kuvveti ve gelecekten beklentileri ele alan anket sonuçlan, yasanan
son zorluklara ragmen ABD-Türkiye iliskilerinin ticarî ve ekonomik alisveris
ile askerî ve güvenlik isbirligi alanlari da yeniden ivme kazanacagini
öngörüyor. Arastirma
sonuçlarinin gösterdigi gibi ticarî ve ekonomik alisveris ABD-Türkiye
iliskilerinin üzerine kurulacagi alanlardan biridir. Sonuçta Türkiye, gerek Bati Asya’daki
siyasî ve fizikî konumu, gerek Orta Asya’daki genis bir alana yayilan Türki
kültürün kalbi olmasi hasebiyle jeostratejik bir öneme haizdir.
BATI MEDYASININ ORTADOGU TASAVVURU
POPÜLER JEOPOLITIK, ORYANTALIZM VE ULUSLARASI ILISKILER
Mahmat GÖKMEN
ILKE