ANAYASACILIK
Anayasa
teorisi, mevcut anayasal sorunlara çözüm önerirken iki temel varsayimdan
hareket eder. Birincisi, siyasal iktidar dogasi geregi yozlastirmaya
meyillidir, bunun için etkili bir sinirlandirilmasi gerekir. Ikincisi
farkliliklarin çogulcu bir düsünceyle yönetilmesi gerekir. Lord Acton ve
Friedrich Hayek’ te bu görüste birlesmislerdir. Hukuk devleti hukukun ne olmasi
gerektigi hakkinda ve yasalarin kendisine uygun olmasi için, hangi genel
niteliklere sahip olmasi gerektigi hakkinda ilkeler ortaya koyar. Insan hakki
denince bireyin sadece insan olmaktan dolayi sahip oldugu haklardir. Dogustan
gelen devredilemez haklardir. Devlet ne herhangi bir doktrini digerlerinden
farkli olarak kayirmaya ne de bu özel doktrini kabul edenlere daha fazla yardim
edebilir. Iktidarin üç kullanim alani olan yürütme, yasama, yargi ayri
birimlere verilmelidir. Liberal anayasa teorisi devlet gücünü sinirlandirma ve
toplum hayatindaki farkliliklari bir arada yasatma konusundaki gayretleri
gerçekte özerk bireyin ve onun sahip oldugu hak ve özgürlüklerin korunmasina
yöneliktir. Liberal anayasa hosgörü ve siyasal tarafsizligi merkez kavram
olarak görmüstür. Liberal anayasaciligi anlamada Rawls’ un çikislari önemlidir.
Rawls’ a göre herkesin temel haklara sahip olmasi ekonomik ve sosyal
dengesizliklerin toplumdaki en az avantajlilarin lehine olacak sekilde
bölünmesi gerekir.
Anayasalar Ve Mesruluk Sorunu
Türkiye’
de anayasanin mesrulugu sorunu vardir. Sami Selçuk TÜRK, Türk Anayasasi için
mesruluk delisi sifira yaklasmis diye bir tani koymustur. Son yillarda Avrupa
Birligi uyum sürecinde yapilan degisiklikler bir nevi debiyi yükseltmistir.
Jürgen Habemas mesrulugu bir siyasal düzenin taninmasi olarak görür. Dogruluk
ve adil olmayi sart kosar. Mesruluk iki tarafi keskin bir kiliç gibidir. En
sert diktatörler bile kendilerini mesru göstermislerdir. Mesruluk herkese göre
degisir. Iktidar için mesruluk söz konusu iken muhalefet için gayri mesru durum
vardir. Hiçbir devlet insanlarin bir araya gelerek bütün konularda fikir
birligine vararak dogmamistir. Genellikle ilk basta yönetilenlerin rizasi
olmadan ya gaspla yada fetihler sonucu kurulmustur. Ülkemizde 1961 ve 1982
anayasalarinin mesrulugu tartismaya açiktir. Birinde % 40’ lik bir hayir digerinde ise
seçime dayanmayan atanmis kisilerin anayasa yapmasi görünmezden gelinmistir.
Demokratlara göre mesruluk halk iradesidir. Mesrulugun kaynagi katilimdir.
Liberaller için ise öncelik bireysel haklar ve özgürlüklerdir. Anayasalarin
mesrulugu tartismali olsa bile anayasayi tatbik eden mahkemelerin hak eksenli
olmalari gerekir. Bireyin hakkini siyasal otorite karsisinda korumalidirlar.
Ideoloji eksenli olmamalidirlar. Türk Anayasasi hem biçimsel hem de maddi
mesruluk bakimindan irdelenmelidir. Anayasa Mahkemesi özgürlükçü bir yaklasimla
anayasanin mesrulastirilmasinda rol oynayabilir.
Devletin Hukuku, Hukuk Devleti Ve Özgürlük
Sarkaci
Kutsallik ve Hikmeti Hükümet
tanimini ön plana alan devletler keyfilige ve ceberutluga yönelebilir.
Konfüçyüs ceberut devleti yirtici kaplandan daha tehlikeli görmüstür. Bu yüzden
iktidarin etkili bir sekilde sinirlandirilmasi sosyal düzenin en önemli
unsurudur. Özgürlük sarkaci devletin hukuku ile hukuk devletin arasinda gider
gelir.
Anayasal Devlet Ve Siyasal Tarafsizlik
Anayasal devlet sinirli devlet
manasina gelir. Bu sinirliligi saglayan niteliklerden biri siyasal
tarafsizliktir. Tarafsiz devlet özel bir doktrini digerleri aleyhine korumaz.
Devlet görevi bir görüsü dayatmak degil, yurttaslarin kendi iyi anlayislarini
gelistirecekleri, yasayacaklari bir ortami hazirlamaktir. Liberal tarafsizlik
devlete bu gözle bakar. Yarginin siyasallasmasi ve laikligin yozlastirilmasi tarafsizlik
ilkesinin tam olarak anlasilmadigindan kaynaklanir. Devletin tarafsizligi
saglamasi kolay degildir, Çünkü konulari çok girift ve çözümü zordur. Birkaç
örnek verecek olursak din derslerinin zorunlu olmasi, homoseksüellik,
pornografi, kürtaj, ötenazi gibi. Liberal tarafsizligin en azindan anayasal
düzeyde olmasi demokratik bir siyasal yapi için kaçinilmazlardan biridir. Aksi
halde devletin bazi anlayislari iyi bazilarini kötü olarak nitelemesi toplumsal
barisi ters yönde etkiler. Devlet bu durumda bir kesimin güvenini kaybeder.
Sonuç olarak hiçbir resmi makami politikada, milliyetçilikte, dinde veya
düsüncede herhangi bir dogrunun tek dogru olmadigini görmesi tarafsizliktir.
Postmodern Söylem Ve Insan Haklari
Insan haklari modernitenin özne
merkezli ve evrenselci söyleminin bir sonucu olarak algilanmaktadir.
Postmodernistler insan haklarini açikça dislamazlar. Postmodernistler insan
haklarina duyarsiz kalmazlar. Çünkü etik sorununu göz önüne alirlar. Insan
haklari etik alaninda önemli bir yere sahiptirler. Bauman Postmodern Ethics
adli kitabinda “ Büyük Etik Meslekler, Insan Haklari gibi hiçbir sekilde
güncelliklerini kaybetmediler” görüsüne ulasmistir.
Türk Anayasaciliginin Kökenleri, Osmanli
Tecrübesi Üzerine Düsünceler
Türk Anayasaciligi, modernlesme
serüveninin bir ayrilmazidir. Modernlesme ve çagdaslasma ise farkli algilama ve
tatbik etme bakimindan farkli olsa da gerek Osmanli tarafindan gerekse
Cumhuriyetin kuruculari tarafindan ayni anlamda kullanilmistir. Osmanlida
anayasa çalismalari olarak Sened- i Ittifak, Birinci Mesrutiyet, Ikinci
Mesrutiyet, Tanzimat ve Islahat Fermanlari göze çarpar. Osmanli Anayasacilik
hareketinin basarisizlikla sonuçlanmasinda su nedenler dikkate alinmalidir ;
1- Osmanlinin geleneksel ve sosyal yapisinin yikilmasi, Osmanlinin
daha merkeziyetçi bir yapiya kavusmasi görülebilir.
2-Ikinci bir neden reformcularin (Elitist) tutumu
olabilir. Yönetenle ile yönetilen arasinda kültürel uçurum büyümüstür.
3-Reformcularin sahip oldugu (Militarist) zihniyet
anayasaciligi olumsuz yönde etkileyen faktörlerdin bir digeridir.
Rousseau’ nun Hayaletleri; Yeni Devlet Eski
Söylem
Ulrich Beck modern devlet için su
tespiti yapmistir. Modern devlet hakkinda birbirini karsit seyler söylemek
mümkündür. Devlet bir yandan sönmektedir, bir yandan ise yeniden icat edilmesi
gerekir. Küresellesmeyle devletin sonlanmasi ve kendini yeniden olusturmasi
farkli bir anlam kazanmistir. Birincisi Insan Haklari ve Demokrasinin Ulus
ötesi bir alanda tesisine yönelik basvurular ulusal egemenligin sinirlanmasi ve
paylasilmasini beraberinde getirmistir.
Temel Hak Ve Özgürlüklerin Sinirlanmasi
3 Ekim 2001 tarihinde anayasada
yapilan degisiklikler insan haklari bakimindan yapici olmustur. Anayasanin 13.
maddesindeki degisiklik kimine göre ilerici kimine göre ise geriye dogru bir
adim olmustur. Anayasanin metni önemli oldugu kadar ondan daha önemlisi
anayasanin yorumlanmasi ve uygulanmasidir. 13. madde ile 12 Eylül döneminde
çikarilan ve temel haklarla dogru eksenli olmayan çok sayida yasanin uygunluk
denetimi için artik anayasal engel kalmamistir.
ABD Yüksek Mahkemesi Ve Ifade Özgürlügü
Düsünceler
ifade edildigi zaman deger kazanir. Descartes’ in Cogitosunu “Ifade ediyorum, o
halde varim” seklinde okumak yanlis olmasa gerek. Ifade özgürlügü bir kanunun
ötesinde bir yasam biçimidir. Bunu belirleyen zamana ve sartlara göre ayarlayan
ise yüksek mahkemedir. Yüksek mahkemenin kararlari dikkate alindiginda
yargiçlarin siyaset teorisine vakif olduklari kanaatine varmak mümkündür.
Amerikan Yüksek Mahkemesinin içtihatlari birey olarak kendimizi kavramada,
baskalarini anlamada ve hayatimiza yön vermemizde bize katki saglayacaktir.
Albert Camus’ un “Eger konusmamizin bir anlami yoksa hiçbir seyin anlami
yoktur” sözü de dikkate alinmalidir.
Ifade Özgürlügünün Sinirlarini Yeniden Düsünmek
Bireyselligin
önündeki en önemli psikolojik mani özgürlük korkusudur. Güçsüzlük, tek basina
kalmislik ve yabancilasmanin dogurdugu korku bunun yaninda özgürlükten kaçisi
getirir. Özgürlük korkusunun yenilmesi gerekir. Yükseklik korkusu gibi özgürlük
korkusunu da yenmek siki bir terapiyi gerektirir. Amerikan Yüksek Mahkemesinin liberal
yargiçlarindan Hugo Black bu konuda “Özgür olmaktan korkmamaliyiz” demistir.
Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi Ve Türk
Anayasa Yargisi; Uyum Sorunu Ve Çözümler
Anayasa yargisini alakadar eden
konularda uyumsuzluklari gidermede sadece yasama organini göstermek çözüm için
yeterli degildir. Anayasa Mahkemesi hak eksenli bir yaklasim benimsemelidir.
Anayasa Mahkemesi, Strasbourg Mahkemesi içtihatlarini dikkate almali, bu
uyumsuzluklari gidermede önemli karar olacaktir. Anayasa mahkemesinin özellikle
siyasi parti davalarinda sözlesmenin 11. maddesini göz önüne almasi uyumsuzlugu
gidermede önemli olmustur. Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi onu yorumlayanlar
tarafindan yasayan bir belge olarak nitelenmektedir. Sözlesme maddesi degisen
haller ve gelismeler aydinliginda yorumlanabilmekte ve degisebilmektedir. Burada
önemli olan Strasbourg yargiçlarinin hak eksenli yaklasimi benimsemeleri
olmustur.
Anayasa
Mahkemesinin Siyasi Partiler Politikasi
Yapilan anayasa degisikliklerine
karsin hala Strasbourg hukuku ile Türk hukuku arasinda uyusmazliklar oldugu
görülebilir. Burada özellikle örgütlenme özgürlügüne iliskin uyumsuzluklar
dogrudan anayasa yargisinin alanina girmektedir. Anayasa mahkemesi bu
uyumsuzlugu gidermede hak eksenli bir yaklasim benimsemelidir. Anayasa
mahkemesi Strasbourg mahkemesinin içtihatlarini göz önüne alarak karar vermesi
uyumsuzluklari en aza indirecektir. Anayasa mahkemesinin Strasbourg ile
yüzlesme vakti gelmistir. Anayasa mahkemesi özellikle siyasi parti davalarinda
sözlesmenin 11. maddesini kullanmasi uyumsuzluklari gidermede önemli mesafeler alinmasinda
rol oynamistir. Türk Anayasa Mahkemesi, Strasbourg içtihatlarini kullanmak
konusunda daha istekli olmalidir. Avrupa Insan Haklari mahkemesinin koydugu
minumum standartlari geçmesi ve daha özgürlükçü açilimlar yapmasi Türk anayasa
mahkemesinden beklenebilir. Bu yöndeki beklentiler sözlesmenin de daha
özgürlükçü bir çizgide anlasilmasina katki saglayacaktir. Avrupa Insan Haklari
sözlesmesi onu yorumlamakta görevli organlarin sik sik belirttigi gibi yasayan
bir belgedir. Yorumun getirdigi bu esneklik sayesinde 1950’ li yillarin sartlarinda
hazirlanan kaygilarla çevrilmis bir metin yarim asir sonrada uygulama degerini
kaybetmeyecektir. Yargiçlarin hak eksenli yaklasimi birakip onun yerine soguk
savas döneminden kalma ideoloji eksenli yaklasimi kabul etmeleri sözlesmenin
sadece sözden ibaret oldugu kanaatini ortaya çikarir. Sonuç olarak hem
sözlesmenin hem de ulusal anayasalarin özgürlükleri ve haklari koruyucu
belgeler olarak yasayabilmesi özgürlükçü yorum topluluklarinin varligi
sayesinde olacaktir. Iyi yargiç varsa kötü yasa yoktur. Siyasal haklar söz
konusu oldugunda birbiriyle çatisan iki hukuksal paradigmanin varligindan söz
edebiliriz. Bunlardan birincisi liberal degerlere yaslanan hak eksenli
paradigma, ikincisi ise otoriter nitelige sahip ideoloji eksenli paradigmadir.
Hak
eksenli paradigma bireye ve onun haklarina devlet karsisinda öncelik verirken
ideoloji eksenli paradigma devleti ve onun üzerine yaslandigi resmi söylemi
koruma taraftaridir. Anayasal denetimin dolayisiyla Anayasa Mahkemelerinin
demokrasilerdeki yeri ve mesrulugu çok uzun zamandir devam eden bir tartismanin
konusu olmustur. Ancak bu gün gelinen noktada ulusal irade ile birlikte insan
haklari demokrasinin tanimsal unsuru olarak kabul edilmistir. Insan haklarinin
korunmasi Anayasa Mahkemelerinin mesruluk temeline dayanmistir. Anayasa
Mahkemesi, anayasa da ve siyasi patiler kanununda korunan bölünmez bütünlük
konusunda oldukça hassas bir davranis göstermektedir. Bölünmez bütünlük yasagi
genis yorumlanmakta, devletin yapisi ve bazi toplumsal sorunlarla ilgili hemen
her türlü farkli görüs ve öneriler yasak kapsamina dahil edilmektedir. Anayasa
mahkemesi siyasi parti davalarinda kapatma davalarini haklilastirmak için
çarpici bir yola basvurmaktadir. Bu yol klasik anlamiyla yazma ve konusma
sanati olarak anlasilmaktadir. Kimi siyasal nedenlerle dis etkenlerden
kaynaklanan kimi varsayim bahane ve yorumlara dayanan insan haklari ve özgürlük
tanimlari ile yogunlastirilan sakincali hedeflere geçerlilik tanimaz. Devlet
tekdir, ülke tümdür, ulus birdir görüsünü savunur.
Anayasa
Mahkemesinin laiklik yorumu da ideoloji eksenli görülmektedir. Anayasa
mahkemesine göre laiklik Türkiye’ nin yasam biçimidir. Hak ve özgürlüklerin son
siniri bu ilkedir. Anayasal ayricaliga sahip laiklik ilkesi demokrasiye aykiri
olmadigi gibi tüm hak ve özgürlüklerin temelini olusturdugu savunulur. Bu
konuda anayasa mahkemesi son derece kati bir yaklasim göstermistir. Tipki
bölünmez bütünlük konusunda oldugu gibi burada da farkli görüs ve önerilerin
laiklikten taviz verilecegi anlamina gelecegi düsünülerek yasaklanmasi
düsünülmüstür. Anayasa mahkemesinin bir baska kararinda; kamusal kuruluslarda
ve ögretim kurumlarinda basörtüsü kullanilmasi, partilerin kapatilmasi
nedenlerinden biri saymistir. Anayasa mahkemesi kararlarina uyulmasini
beklemekte hakli olabilir. Ancak ortaya attigi laiklik yorumunu bütün
partilerin benimsemesi beklenemez.
Türk Anayasa
Yargisinda Yeniden Yapilanma; Elestirel Bir Degerlendirme
Avrupa’ da anayasa yargisi
post-otoriteryen dönemlerin mahsulü olarak dogmustur. Bu açidan Huntington’ in
demokratlasma dalgalarina benzer sekilde anayasa yargisinin üç halde yayildigi
söylenebilir. Birinci dalga ikinci dünya savasindan sonra Avusturya, Almanya ve
Italya’ da fasist rejimlere tepki olarak olusan ve yeniden kurulan hür
demokratik düzeni korumayi amaçlayan anayasa mahkemelerini meydana getirmistir.
Ikinci dalga Güney Avrupa’ da ortaya çikmis ve bunun sonucunda Yunanistan,
Ispanya, Portekiz’ de anayasa mahkemeleri kurulmustur. Son dalga ise 1989
yilindan itibaren özellikle Berlin Duvarinin yikilmasi ile baslayan Dogu Avrupa
ülkelerinde meydana gelen anayasa yargisidir. Türk Anayasa Mahkemesi ise 27
Mayis 1960 askeri müdahalenin ortaya çikardigi 1961 Anayasasiyla kurulmustur.
Anayasa mahkemesinin kurulus ve islevlerini askeri müdahaleler sonucu ortaya
çikan olagan üstü durumlar belirlemistir. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden
sonra olusan 1982 anayasasi, 1961 ‘ de kurulan anayasa mahkemelerinin
islevlerine pek fazla dokunmamistir. Bu nedenle görülüyor ki Türk Anayasa
Mahkemesi olagan üstü ortamlarin ürünüdür.
Anayasa
Mahkemesine Reform Önerileri Sunlar Olabilir
1- Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için asgari yas 50’ dir. Bu yasin, ortalama
ömür dikkate alindiginda 40 olarak korunmasi daha mantiklidir.
2- Mahkemeye
seçilen ögretim üyesi sayisi bir. Bu sayi en az bese çikartilmalidir.
3- Seçilecek
ögretim üyelerinin profesör olmasi yerine ögretim üyesi olmasi yeterli
olabilir.
4- Mahkeme
üyeligine seçilen ögretim üyeleri üniversitelerde ders verebilmelidir.
5-Bireysel
basvuru yollari arttigindan Avrupa Konseyinin tecrübelerinden faydalanilarak
tek yargiçli karar seçenegi göz ününe alinmalidir.
Dünyanin en aktif mahkemelerinden
biri olan Türk Anayasa Mahkemesinin meydana gelmesinde meclise söz hakki
verilmemesi dikkat çekicidir. Anayasa yargisinda islevsel ve yapisal sekilde
radikal degisiklikler yapmayi amaçlayan anayasa degisikligi normallesmenin
saglanmasi açisindan büyük bir sanstir. Bu önerinin disaridan degil de anayasa
mahkemesinin bizzat kendisinde gelmesi kurumsal ve bireysel düzeyde kendini
yenileme ve öz elestiri iradesine ve gelenegine pek fazla sahip olmayan ülkemiz
bakimindan ayrica örnek bir girisimdir. Bu reform girisiminin basarila
olabilmesi siyaset korkusunun giderilmesine baglidir. Bu korkunun giderilmesi ise
sadece anayasa yargisi ile yasama organi arasindaki kötü iliskiyi
normallestirmeye degil ayni zamanda Türkiye’ de ki bürokratik kusatmaya maruz
kalmis demokratik siyasetinde önünün açilmasina katki saglayacaktir. Siyasetin
ve onun temeli olan ulusal iradenin önüne yeni ve saglam bir duvar çekmenin
demokrasiyi geri götürecegi katidir. Ülkenin gerçekleri veya memleketin
özelligi gibi söylemlerin bu güvensizligi beslemesini artik son verilmelidir.
Ülkenin hiçbir gerçegi parlamentonun anayasa mahkemesi üyelerinin çogunlugunu
seçmesine engel degildir. Ikinci dünya savasindan sonra nazi dönemine karsi
olarak ortaya çikan Alman Anayasa Mahkemesine seçilen bütün üyelerin parlamento
tarafindan olusturulmasi ülkenin gerçeklerine karsi görüsmemistir. Oysa
ülkemizde tek parti dönemi dahil hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi
kendisine yönelik böyle bir güvensizligi hak etmemistir. 1961’ de kurulan anayasa
mahkemesi, 1923’
de kurulan parlamentonun tecrübesine ve demokratik birikimine artik
güvenmelidir. Ülkenin gerçekleri ve yasadigimiz demokrasi açigi bu güveni
kaçinilmaz kilmaktadir. Elbette bu demokratik mesrutiyet tek basina yeterli
görülmemelidir. Yapisal ve biçimsel degisiklikler yaninda asil önemli olan
anayasa mahkemesinin varlik nedenini halk eksenli bir paradigmayla yeniden
olusturmasidir. Bu paradigmatik degisim hem anayasa mahkemesinin kurumsal
mesrutiyetini saglamlastiracak hem de gerçekten liberal demokratik düzenin
korunmasina ciddi bir katki yapacaktir.