Bu yazidan sonra yukaridaki basligin hiç bir öneminin kalmadigi, haddi zatinda da ülkelerin bir birleri ile dost olabilecegi tezini asla kabul etmeyen bir olarak, her ülke kendi halkini ve çikarini düsünür düsünmek zorundadir. Aksi bir durum ülkeye ihanet ile yargilanmaktir.....
'Adinin zikredilmemesini isteyen bir dosttan, bir agabeyden gelen bu yazi; Osmanli'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar Anadolu topraklari üzerine asirlar önce kurgulanan "çökertme plani"ni tarih tarih gerekçeleriyle ortaya koyuyor!..'
AMERIKA…
Yil 1786 idi.
Ilk defa, ABD bandirali bir gemi Osmanli limanlarindan birine yanasti.
Adi “Grand Türk” idi…
Içine tasidigi yolcular ise, Anadolu’ya ekilmek üzere gönderilen ilk nifak tohumlari olan misyonerlerdi.
Ilk önce Izmir ve çevresine yuvalandilar.
Türk devletinin genis hosgörüsünden (aslinda gafletinden) yararlandilar!
Anadolu’da birçok misyoner okulu açtilar. Okullarina ögrenci olarak da daha çok Bulgarlari, Ermenileri, Rumlari, Ingilizleri, Yahudileri ve Kürtleri aldilar!
Yeni kiliseler kurdular etrafinda cemaatler olusturdular, Matbaalar kurdular ve maalesef bu milletin aleyhinde binlerce kitap, dergi vb. basmak suretiyle kararli bir sekilde faaliyetlerine devam ettiler!
1863 yilina gelindiginde bu matbaalarda Ermenice, Rumca, Bulgarca, Ibranice, Kürtçe ve Türkçe olmak üzere basilan kitap sayisi 160.000’i asmaktaydi. 1900 yilina gelindiginde ise sadece Anadolu’da (Istanbul dâhil) 400’ü askin okulda 17.500 civarinda ögrenci okutmaktaydilar.
Daha dogrusu, nifak tohumlarini bu ögrencileri zehirlemek suretiyle ekmekteydiler!
Bir karsilastirma yapabilmek açisindan ayni dönemdeki Türk okullarinin sayilarini da vermek gerekmektedir. 1913-1914 yillarinda sadece Anadolu degil, bütün Imparatorluk dâhilindeki Sultaniye ve Idadilerin sayisi 63 ve buralarda okutulan ögrenci sayisi ise sadece 6.800 civarinda idi.
Osmanli devleti, 1869’dan itibaren her türlü yabanci okulu yakindan izlemeye baslayinca, gözdagi vermek için Osmanli karasularina ABD savas gemilerinin gönderilmesini dahi gündeme getirdiler!
Çünkü dönemin ABD Baskani Theodore Roosevelt’e göre dünyada herkesten önce ezilmesi gereken bir Türk gücü vardi.
Zaten misyonerlere verilmis olan talimatta da öz olarak baska bir sey denilmiyordu. Misyonerleri Anadolu’ya gönderen güç, onlara verdigi talimatta: “Bir fetih savasina girmis askerler oldugunuzu unutmayin. Ve her ne kadar mücadele manevi alanda, kafanin kafayla, kalbin kalple mücadelesi ise de ve sizin silahiniz Tanri’nin inayeti ile güçlendirilmis manevi bir silahsa da Napolyon’un askeri girisimleri kadar arastirma, bilgi ve düsünmeye ihtiyaç gösterir. Bu mukaddes ve vaat edilmis topraklar silahsiz bir Haçli Seferi’yle geri alinacaktir” denilmekte idi.
Yani, “Grand Türk”’ün yolculari aslinda; “Büyük Türk”ü “Küçük Türk” yapabilmek için gelmislerdi…
Bulgaristan'i kuranlar, basta Robert Koleji olmak üzere bu okullarda yetistirildiler.
Sonunda bagimsiz Bulgaristan kuruldu!
Sonra, sonra ne mi oldu?
Neler olmadi ki?
Bir yandan misyonerler araciligi ile Anadolu’da nifak tohumlari ekilmeye, Anadolu’da yasayan halklar birbirinden sogutularak düsman edilmeye çalisilirken, bir yandan da Anadolu’da can vermek üzere olan Hiristiyanliga can suyu verilerek Anadolu yeniden Hiristiyanlastirilmaya çalisiliyordu!
Yeter mi? Tabi ki yetmez…
1948’den baslayarak, etkileri 1970’li yillara kadar devam eden Marsal Yardimi kapsaminda; o dönemde Anadolu’da her evde koyun, keçi veya sigir (süt hayvani) bulundugu halde, içine ne katildigi bilinmeyen süt tozlari bütün Türk çocuklarina (okullarda) dagitilip içirilerek geri zekâli bir nesil olusturulmaya çalisildi!
Buna ragmen Menderes döneminde Kore'ye gittik ve onlar için savastik. Kan döktük can verdik.
Hatta sarkilar bile besteledik. Yasi 60’in üzerinde olanlar bu sarkiyi çok iyi hatirlarlar:
“Amerika Amerika,
Türkler dünya durdukça,
Beraberdir seninle,
Hürriyet savasinda.
Bu bir dostluk sarkisidir,
Kardesligin yankisidir.
Kore'de olduk kan kardesi,
Sönmez bu yanginin atesi…”
Ama kazin ayagi hiç de öyle degildi.
1960 yilina geldigimizde ise yeni bir tezgâh daha sahneye konulmustu.
O yil ABD büyükelçiliginde bir albay baskanliginda 18 kisiden olusan bir Kürt Isleri Bürosu kuruldu ve bu büro araciligi ile özellikle dogu illerimizde ABD adina görev yapacak çok iyi Kürtçe konusabilen ve bölge hakkinda çok genis bilgilerle donatilan yeni ajanlar yetistirilmeye, hiç vakit kaybetmeden Anadolu’ya yollanmaya baslandi!
Bu ajanlara, seytanin silah arkadasi olan Fransa Paris’te Kürtçe ögretildi.
Ajanlarin çok büyük bir bölümü çok zeki, çok genç ve çok güzel kizlardan olusuyordu. Bu güzel kizlari, o yolu yolagi olmayan Kürt köylerinde gören Kürt ve Türk gençlerinin ise içleri gidiyordu. Ne kadar da güzellerdi…
O zamanlar, Türkiye’de devam eden bir savas olmamasina ragmen, bölgede görevlendirilen bu ajanlara “Amerikan Baris Gönüllüleri” deniliyordu…
1969 yili itibariyle 69 ilimizde toplam 232 baris gönüllüsü bulunmaktaydi.
Bu sözünü ettigimiz “Baris Gönüllüleri (Peace Corps) projesi”, ABD tarafindan 1961 yilinda dönemin ABD Baskani olan Jonn F.Kenedy tarafindan, parlamento karari ile baslatilan bir projeydi.
Proje kapsaminda ülkemize gelen gönüllü (pardon ajan) sayisi resmi rakamlara göre 1201 idi, ancak gerçek sayinin ne kadar oldugu hiçbir zaman tespit edilemedi!
Sonrasi?
Dogu’daki PKK hareketinin baslangici bir 10 yil sonraya rast gelir!
Yani bu baris gönüllülerinin icraatlari bu topraklara saçilan kin tohumlarina mükemmel birer gübre olmustu!
Bizler ise Amerikan baris gönüllülerinin saçtigi zehri unuttuk. Bu zehre karsi panzehir üretmeyi ve kullanmayi maalesef yeterince akil edemedik.
Ne mi yaptik?
Sadece zehirlenmis kardeslerimize düsman olduk!
Bu Amerikan ajanlarinin yillar önce insanlarimiz arasina yavas yavas ektikleri nifak tohumlarinin zehirli meyvelerini son 20/30 yildir sik sik yemek zorunda kaldik.
Bu zehirli meyveleri hala yemeye devam etmiyor muyuz?
Biz her seye ragmen saf saf Amerika’yi dost ve müttefik olarak görmeye devam ederken, 1974 yilinda gerçeklestirdigimiz Kibris Türk Baris Harekati'na karsi çikan, bu harekati durdurmak için Akdeniz'e deniz filosu gönderen ve Harekattan sonra da uzun yillar ülkemize silah, mühimmat ve askeri malzeme ambargosu uygulayan da bu dost Amerika idi!
Yine ayni yillarda, ABD'nin Nihat Erim Hükümetine baski yaparak Türkiye'de afyon ekimini yasaklattigini ve Ecevit'in iktidara gelmesiyle ABD'ye meydan okuyarak afyon ekiminin 1973 yilinda yeniden baslatildigini, Amerikan ambargosunun sebeplerinden birinin de bu afyon (hashas) ekimi krizi oldugunu unutmayalim.
Zaman ilerledi, 1992 yilina geldigimizde baska bir Amerikan ihaneti ile karsi karsiya gelmistik. 10 Aralik 1992'de ABD’ye ait Çekiç Güç helikopteri Cudi Dagi’ndaki PKK’lara silah, mühimmat ve malzeme attilar!
Yani ABD’nin PKK, PYD gibi Türk düsmanlarina yardim yapmasi hiç de yeni degildir.
Bu olayin Türk Jandarma ve Istihbarat Timleri tarafindan fotograflanip tespit edilmesi üzerine, Esref Bitlis Pasa tarafindan konu Genelkurmay Baskanligi’na intikal ettirdi.
Bunun üzerine, 17 Aralik 1992’de Çekiç Güce bagli ABD helikopterleri, Irak’in Selahaddin Kenti’ne gitmekte olan Esref Bitlis’in helikopterine ates açtilar! Ama Pasa simdilik kaydiyla kurtulmustu.
Ve takvimler 01 Ekim 1992’yi gösterirken, ABD tarafindan bir muhribimiz resmen (yanlislikla) vuruldu! Adi Muavenet idi.
Adini Çanakkale Savasi’nda Ingilizlerin Goliath Zirhlisi’ni batiran ünlü “Muavenet-i Milliye Muhribi”nden alan “Muavenet” adli muhribimiz; dost ve stratejik ortak olarak bildigimiz Amerika tarafindan; Ege Denizi’nde gerçeklestirilen NATO Kararlilik Gösterisi-92 Tatbikati sirasinda, USS Saratoga (CV-60) uçak gemisinden üst üste ateslenen füzeler tarafindan, kaptan köskü ve savas harekât merkezinden vuruldu!
Bu elim olayda, yasamlarinin henüz baharinda olan bes denizcimiz kallesçe sehit edildi, 22 denizcimiz de yaralandi!
“Muavenet Muhribi 1 Ekim’de vuruldu, 4 Ekim’de ise Irak’ta Kürt Federe Devleti’nin ilan edildi!
Oysa Türkiye Irak’ta kurulacak bir Kürt devletini asla istemiyor ve hatta bunu savas nedeni sayiyordu.
Diger bir gelisme ise; Muavenet vuruldugunda Esref Bitlis Pasa tarafindan; Kuzey Irak’ta PKK’ya karsi büyük bir harekât baslatilmisti, ancak ABD bu harekâtin yapilmasini istemiyordu.
Artik bu Esref Pasa Amerika için çok olmaya baslamisti…
Nitekim üzeninden çok zaman geçmeyecek ve Esref Bitlis Pasa; 1993 yilinda uçagi düsürülerek (ABD parmagi oldugu düsünülen saibeli bir uçak kazasinda) sehit edilecekti!
1991 Yilindaki 1. Körfez Savasi’nin ardindan, 1996 yilinda Saddam Hüseyin bölgedeki gücünü arttirinca, Kuzey Irak’ta barinamayacaklari anlasilan tam 7.500 CIA pesmergesi Kürt, ABD tarafindan 1996 yazinda bölgeden kaçirilmak zorunda kalindi.
Ayni yil ABD tarafindan Washington’da bir Kürt Enstitüsü kuruldu, basina da Mike Amitay adli bir Yahudi getirildi…
Iste Irak’taki bugünkü sözde Kürt Devleti Projesi’nin taslak planlari, daha önce Güneydogu Anadolu’da defalarda inceleme gezisi süsü verilen istihbarat faaliyetlerinde yöneticilik görevi yapmis olan bu Yahudi ABD ajani tarafindan hazirlandi.
ABD’nin Kuzey Irak’tan kaçirdigi bu Kürtler ile Avrupa, Türkiye, Suriye ve Iran gibi ülkelerden seçilen yetenekli Kürtler; bu Enstitü tarafindan, ileride düsünülen isgal sonrasi yapilacak operasyonlar için özel olarak yetistirildiler!
Neler mi ögretildi?
Bir bölgenin demografik yapisi nasil degistirilir, nüfus ve tapu kayitlari nasil sabote edilir, oylar nasil degistirilir ve Kerkük gibi kentlere göçmenler nasil kaydirilir gibi “ince isler” ögretildi.
Ayni Enstitüde baska bir grup ise kurulacak Kürt Devletinin ihtiyaç duyacagi bürokrasiyi olusturmak üzere yetistirildi.
2002 yilina gelindiginde ise 24 Temmuz – 15 Agustos tarihleri arasinda Kaliforniya’daki Nevada Çölü’nde, ABD tarihinin en büyük tatbikati düzenlendi. Tatbikatin adi “Millennium Challenge-2002”, yani Türkçesi “Bin Yilin Meydan Okumasi-2002” idi. Binlerce askerin katildigi bu tatbikatta; ABD askerlerine, Türkiye'yi isgal egitimi yaptiriliyordu.
Tatbikatin senaryosu ve baslangiç tarihi ise çok manidardi. Yani ABD, hedef tahtasina Türkiye’yi koydugu tatbikatin baslangiç tarihi olarak, Lozan Anlasmasi’nin imzalandigi 24 Temmuz’u seçiyor ve Türkiye’ye karsi bin yilin meydan okumasini yapiyordu!
Takvimler 20 Mart 2003’ü gösterirken “Özgürlestirme Operasyonu” adi altinda ve naklen verilen dehset dolu görüntülerle beklenen isgal hareketi baslatildi!
ABD özel kuvvetleri ve ABD’de yetistirilen Kürt gruplar 09 Nisan’da Kerkük’e, 10 Nisan’da da Musul’a girdiler ve buralari isgal ettiler.
Türk sehirlerine giren CIA Kürtleri 1. Körfez Savasinda oldugu gibi yine Tapu ve Nüfus Dairelerini yagmadilar!
Türk sehirlerindeki Tapu ve Nüfus kayitlarinin yok edilmesinin asil sebebi ise, bölgedeki Türk kimligini yok etmekti. Neden mi? Çünkü mevcut belgeler buralarin Türklere ait oldugunu gösteriyordu. Öyleyse önce bunlar yok edilmeliydi.
Asil amaç bölgede bir Kürt Devleti kurmakti ve bu nedenle bölge Türksüz ve Arapsiz hale getirilmeliydi! Öyle de yapildi!
2’nci Körfez Savasi ile Irak’ta gücünü ve etkinligini arttiran ABD artik Irak’ta hiçbir Türk’ü istemiyordu.
Tarihler 04 Temmuz 2003’ü gösterirken ABD askerleri, Kuzey Irak’ta görev yapan Türk Özel Kuvvetlerine baskin yaptilar 11 askerimizi derdest ederek tutukladilar ve baslarina da ÇUVAL geçirdiler.
Bu çuval bütün Türk milletinin basina geçirilmis bir çuval idi.
ABD tarafindan bu baskinda hirsizlik da yapilmistir.
Türk Timi’nin karargâhi darmadagin edildi, odalardaki her sey kirildi, döküldü, parçalandi. Türk bayraklari ve Atatürk tablolari yerlere atildi. Karargâhtaki askeri uydu sistemi tahrip edildi, 30 tüfek, bilgisayar, harita, uydu fotograflari, çelik kasada bulunan 106.000 dolar para, telsizler, bir adet jeep, iki kamyonet ve bir otomobil çalindi.
Çok daha önemlisi, bu baskinda çok önemli bir MILLI KRIPTO Cihazimiza da el konuldu.
Daha sonraki yillarda da Amerika’nin Türkiye aleyhindeki faaliyetleri ve Türk düsmanlarina yardimlari hiç hiz kesmeden devam etti.
2016 yilinda ABD güdümündeki Irak’taki kukla hükümete gaz verilerek Musul’daki, Basika’daki askeri varligimiz tehdit edildi, tehlikeye sokuldu ve Irak’tan çikmaya zorlandi.
Aslinda geçmise yönelik anlatilacak çok sey var ama isterseniz kisa keselim ve gelelim bu güne…
Ney yazik ki, Türk milletine zararli Amerikan faaliyetleri azalmadigi gibi artarak devam etti ve halen de artarak devam etmektedir.
Artik gün; dün degil, bugün…
Gelen haberlere göre;
ABD tarafindan, Suriye'nin Afrin bölgesinde bölücü örgüt PKK adina bir ‘TERÖR AKADEMISI' kuruldu!
Su anda birçok ülkeden gelen kürtçü teröristler bu kampta Türk milletine karsi egitilmektedir!
Türk istihbarat birimleri tarafindan Basbakan Binali Yildirim'a sunulan rapora göre; sadece 2016 yilinda PKK'ya verilen silahlarla ‘modern bir ordu' kurulmasi mümkündür!
Son günlerde PKK/PYD'nin, önemli miktarda cephaneyi Münbiç-El Bab-Afrin hattina naklettigi bilgisi de gelen bilgiler arasindadir!
PKK'ya verilen silahlar arasinda uçaksavarlar, roketatarlar, Dockalar, Kalesnikof, Zagros, Dragunov ve G- 3 otomatik piyade tüfekleri de yer almaktadir!
Bu su demektir: ABD tarafindan PKK/PYD/YPG, simdiye kadar hiç olmadigi ölçüde Türkiye’ye karsi güçlendirilmekte, egitilmekte, donatilmakta ve silahlandirilmaktadir.
Burada verdigimiz fotograf da zaten her seyi açikça ortaya koymaya yetmektedir. Afrin'de yeni çekilen bu fotograf, Türkçe Konusan Ülkeler Uluslararasi Gazeteciler Dernegi (TKÜUGD) Suriye Medya Ofisi tarafindan yayinlanmistir.
Ne diyelim?
Böyle dost, böyle ortak... Düsman basina…
Aslinda en güzelini, yillar önce Asik Mahzuni Serif söylemistir:
“Devleti devlete çatar,
It gibi pusuda yatar,
Kan döktürür silah satar,
Su diye yutturur buzu,
Gafil düstük kuzu kuzu!
Bunca milletlere yazik,
Sömürülmüs bagri ezik,
Seni sevenin fikri bozuk,
Ülkemizi parçalamaya çalisan dis güçlere karsi, Türk milleti ve bu topraklarda yasayan herkes din, dil, irk, cinsiyet, milliyet, etnik köken farki gözetmeksizin el ele, omuz omuza tek vücut olmali, birlik, beraberlik içinde birbirimize kardesçe, dostça, sevgi ve saygiyla davranarak bu cennet vatanimizi korumaliyiz.
Sevgiyle, akilla, bilinçle ve mutlulukla kalin...