AHMET AKGÜL KIMDIR?
Arastirmaci-Yazar,
Düsünür ve Siyaset Bilimci olarak taninan Ahmet Akgül, Milli Görüs çizgisinde
önemli bir fikir adamidir. 2004 Ocaginda, arkadaslariyla birlikte Istanbul'da
aylik olarak yayinlanan "Milli Çözüm" Dergisini çikarmaya
baslamistir. Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yasamistir ve
kirk yildir bu duyarli ve tutarli tavnni birakmamistir. Inancimiz ve
ihtiyacimiz olan, evrensel hukuk kurallarinin; bütün insanligin ortak degeri ve
hayat düzeni haline getirilmesi, "Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler"
gibi çagdas kurum ve kavramlarin; ilmi ve insani temellere göre yeniden
sekillenmesi...
Ve Türkiye'nin yeni bir
baris ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularinda yogunlasmistir. Milli
siyaset ve sorumluluk düsüncesini farkli bir boyutta ele alan ve yorumlayan
Sayin Akgül, yaklasik 30 yildir Türkiye'mizin her yerinde, Avrupa'da ve Islam
ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katilmaktadir.
Çesitli konularda yayinlanmis ve
hazirlanmis otuz dört kitabi bulunan yazar, evli ve bes çocuk babasidir.
Siyonizmin isbirlikçileri bir bir yikilirken, zalim güçlerin isbirlikçilerini
ise büyük bir telas sarmisti. Acaba sira kendilerine mi gelecekti? Diktatur:
zorba ve zalim idarecilere; demokratur ise; seçim hilesi ve halkin kandirilmasi
ile yönetime gelen isbirlikçilere verilen addir. Amerika BOP adi altinda Islam
cografyasini yeniden sekillendirerek direnis hareketlerine müdahale ediyordu. Tabi
bu da yeterli olmayip bu olayi manipüle etmeye çalisirken, kontrollerin elinden
çikmasindan da dogal olarak endise duyuyordu.
Ilk olarak Tunus’ta baslayip daha
sonra Misir, Suriye, Lübnan, Cezayir ve Yemen’e siçrayan halk hareketleri bir
anda tüm Islam cografyasina yayiliyordu. Bu ayaklanmalari hangi dis güçler
baslatmis olursa olsun, sonunda Müslüman halklarin hayrina sonuçlar doguracagi
olasi bir sonuçtur. Bütün bu gelismeleri Yahudi lobilerinin destegini alarak
manipüle eden Amerika ve Avrupa, elbette milli ve Islami merkezlerin tepkisi ve
müdahalesiyle karsilasacaktir. Batiyi saskinliga sürükleyen barbar yönetimleri
ise taskinliga sevk eden bu gelismeler, müjdelenen büyük mehdiyet inkilabinin
son evreleri de olabilir. Tüm bu yasanan olaylarin Türkiye’yi nasil
etkileyecegini ve olumlu olumsuz hangi gelismeleri tetikleyecek hep birlikte görecegiz.
Bizim ülkemizde Milli Görüsten
koparilan ANAP ve AKP gibi partiler nasil CIA’in güdümüne girdiyse, Islami bir
gaye ile sekillenen bazi Islami hareketler de zamanla degisimler yasamis ve bir
kismi CIA ve MOSSAD’in kontrolüne girmistir. Yahudi sermayesinin elinde bulunun
ve Nobel ödülü verilen ve yine ayni güçlerin elinde bulunan Atom Enerjisi
Ajansi Baskanligina getirilen Muhammed El Baradey’in, simdilerde Misir da Muhalefet
lideri olarak ortaya çikmasi son derece düsündürücüdür. Aslinda siyonizmin
amaçlari dogrultusunda uygulanan senaryo da diyebiliriz. Tunus’ta baslayan ve
diger ülkelere de yayilan bu ayaklanmalar, tüm Islam cografyasin etkilerken, nedense Fas’a ugramadan geçiyordu.Acaba bu bir
tesadüf olabilir miydi? Yoksa sebep Fas Krali’nin yedi sülalesinin Yahudi
olmasindan dolayi mi? Küçük bir bilgi notu vermek gerekirse, küçük Israil’i
kurmak için Anadolu’ya gönderilen Yahudilerin önemli bir kismi, zamaninda Fas’a
göç etmis ve yönetimi ele geçirmislerdir. El Baradey ne ABD’den habersiz gelmistir,
ne de Kahire’deki gösteriler ABD’nin bilgisi olmadan gerçeklesmistir. ABD’nin
izledigi bazi ülke politikalari vardir. Mesela, nasil Mübarek gibi bir virüsü Misir’a monte
ettiyse, Mübarek’in anti-virüsünü de mutlaka gelistirmistir. Baradey’in
yardimciligina getirilen Israil Ajani Ömer Süleyman Misir’i batiya ve Israil’e
bagli tutabilecek tek kisiydi. Ömer Süleyman’in göreve getirilmesiyle birlikte
olaylarin kendi kontrolüne girecegini düsünen ABD, Amerikan ve Mübarek karsiti olan
Müslüman Kardesler ve diger muhalif gruplari hiç hesaba katmamisti. Çünkü bu
gruplarin olaylara müdahil olmasi ile birlikte olayin rengi tamamen degismeye
baslamisti. Nedense, bir anda Türkiye de ve diger ülkelerdeki Amerikan
karsitlari bile Mübarek’e karsi tavir alarak göstericileri desteklemeye
basladi. Ömer Süleyman Misir istihbaratinin basinda yer alarak Israil’e hizmet
ediyordu. Yilin hemen hemen yarisini Israil de meslektaslariyla, Müslüman
Kardesler ve HAMAS’in nasil devredisi kalacaginin müzakerelerini yaparak,
meslektaslariyla bu konu hakkinda görüs alisverisinde bulunarak geçiriyordu.
Hatta 2009 yilinda Israil’de Ömer Süleyman ile ilgili bir makale de sunlar
yazilmisti: Süleyman Misir Istihbaratinin basina atandiktan sonra Israil gizli
servisleri MOSSAD, SHIN BET ve Askeri Istihbarat yöneticileri ile düzenli bir iliski içerisindeydi. Israilli eski bir
istihbarat yetkilisine göre Süleyman’in görevi rejimi ve Mübarek’i korumakti.
Mübarek 1995 yilinda Etiyopya gezisi sirasinda suikasta ugramisti. Süleyman bir
gün öncesinden Baskan’in zirhli Mercedes arabasinin Etiyopya ya gönderilmesi
konusunda israrci olmus ve bu sayede Mübarek’in hayatini kurtararak
aralarindaki dostluk doruk seviyeye ulasmisti. Yani bu olay MOSSAD’in
hazirladigi ve basarili oldugu bir senaryodur.
Tabi yapilan yorumlar sadece bunanla
da sinirli degil. Bu gelismeleri takiben ABD’den farkli yorumlar gelmeye devam
ediyordu. Bir programda ABD’nin ünlü haber programcilarindan Barbara Walters
söyle diyordu:
“Bugüne kadar Hüsnü Mübarek’i ABD’nin
çikarlari dogrultusunda hep destekledik. Mübarek ABD çikarlari dogrultusunda
bölge de liderlik yapti”.
Programin ikinci konugu ise New York
eski Belediye Baskani ve 2008 yilinin Devlet Baskani adayi Rudy Giulinani’ydi.
Giuliani: “Hüsnü Mübarek bize her zaman yardim etti. Ona borçluyuz. Su anda
Mübarek sonrasi hükümeti garanti altina almaliyiz. Hükümette Müslüman
Kardeslerin olmasi bizim açimizdan asla kabul edilemez…” diyordu.
BOP’un Esbaskanligini yürüten AKP iktidari
olanlar karsisinda saskindi. Isbirlikçi bütün Hükümetler devrilirken, ABD’nin
elindeki tek koz Türkiye kalmisti. Misirda isyan ve sonrasi degisim, Iran
devriminden daha fazla etkili olacaktir. Orta Afrika’dan Kuzey Afrika’ya kadar
bütün bölgeyi ve ülkeleri sarsacak, böylece domino etkisi o zaman ortaya
çikacak ve Türkiye nasibini alacaktir. Bu olan olaylar karsisinda ABD’nin dostu
Tayyip Erdogan’i sikintili bir dönem bekliyordu.
Atilla Mehdigil’in su tespitlerine bakmakta fayda var:
“BOP
siyonizmin tetikçisi ABD’nin bir tuzagidir. Projeyi yürütme ve
isbirlikçilik görevi ise Türkiye, Yemen ve Italya Basbakanlarina verilmistir.
Muhterem Erbakan Hoca yillardir Israil’in Arz-u Mevud projesini gerçeklestirmeye
kendi gücünün yetmeyecegini, bunun için diger ülkelerin yöneticilerini
kullanacagini vurgulayip duruyordu.Siyonist düsünce’nin amaci Müslümanlarin
sonu anlamina gelen Armageddon savasina zorlamaktir. Peki na yapmak lazim? Her
Islam ülkesinin kendi Milli Görüsçüleri vardir. Bu dönemde Milli Görüs
temsilcileri bir araya gelerek dünyayi yeniden sekillendirecek yeni kararlar
almak zorundadirlar.”
Geçmisten günümüze kadar gerçeklesen
pek çok savaslar, isgaller ve darbeler acaba halklar tarafindan mi
çikariliyordu yoksa dis güçler tarafindan mi gerçeklestiriliyordu? Buna son
dönemdeki kadife Devrimleri de eklememiz gayet mantikli olur. Aslinda bu
sorunun cevabini da fazla uzakta aramak dogru degil. Ülkemizde geçmiste yasanan
darbeleri incelersek bu konu hakkinda fikir sahibi oluruz. ABD merkez Bankasi
yani FED/Federal Rezerv 1913 yilinda çikarilan bir yasa ile özellestirildi. Çikarilan
bu yasa nedense toplumdan büyük bir titizlikle gizlenmistir. Bir
müddet sonra bu bankanin hisselerinin 5 yahudi ortak tarafindan birlestirildigi
ortaya çikmistir. Bunlar; Rothschild kardesler, Rockafeller kardesler, Morgan
kardesler, Israel Moses Seif kardesler ve Lazard kardeslerdi. Amerikan
Merkez bankasinin yeni durumunu elestiren Kongre üyesi Louis MCFadden bir
müddet sonra zehirlenerek öldürülmüstür. Baskan Kennedy FED’i ABD Devletine
kazandirmaya yönelik kararnameyi çikarttik sonra suikast’e kurban gitmistir.
Ardindan kardesinin yolundan gidecegini söyleyen Robert Kenddy’de bu girisim
karsisinda cani ile cezalandirilacaktir.
Tunus ve Misir’daki halk ayaklanmalarinda
özellikle ordunun izledigi yol gözden kaçirilmamalidir. Çünkü artik rejimlerin
devrilmesinde akla gelecek olan ilk güç ordu olmaktadir. Maalesef Küresel
sistem ordulari da kontrol altina almaya baslamistir. Ama sunu kimse gözden
kaçirmamali, artik Halk Devrimlerinin en güçlü yönü halka dayanmasidir. Tabi bu
ayaklanmalarda bir lider’in bulunmamasi ise en zayif noktasidir. Recep Tayyip
Erdogan’in 2005 yilinda yaptigi Israil gezisinde yaklasik 6 saat ortadan
kaybolmasinin sebebi Israil ile yaptigi gizli anlasmadir. Bu anlasmanin
içerigini ise ABD’nin Türkiye üzerinden Iran’i vurma stratejisi olusturuyordu. Ayrica
Israil’in NATO üyesi olmamasina ragmen, NATO’nun korumasi altina girmesi çok
dikkat çekicidir.
ISBIRLIKÇI KUKLALAR
Wikileaks adli bir internet sitesinin
yayinladigi ABD diplomasisine ait gizli belgeler bir anda ortaligi karistirarak
dünyayi oyalamayi basarmisti. Malesef Bu belgelerde ABD’ye ait hiçbir belgenin
bulunmamasi ve sözde sadece diplomatik tespitlerin yer almasi çok ilginçti.
Ayrica belgelerin çogunlugunu ABD’nin Ankara Büyükelçiligi’nden olmasi da
kafalarda soru isareti birakiyordu. Bazilarinca bunlar “diplomatik dedikodular”
denilerek önemsizlestirilmeye çalisiliyordu. Oysa amaç belgelerin dogrulugu
degil, kamuoyunda yaratmis oldugu çalkanti ve gündemi bir anda degistirmesiydi.
Bu amaçla nelere etki edecegi ve zamanla
ortaya çikaracagi siyasi sonuçlarda çok ama çok önemliydi. Tabi Bu belgelerin ortaya çikmasi ABD’nin
gizli belgelerine sahip çikamadigini da açikça ortaya koymaktadir. Ayrica bu
belgelerin önemli amaçlarindan birisi de basta Islam ülkelerini birbirine
düsürme taktigidir. ABD’nin böylece dünya kamuoyunu hedefleri dogrultusunda
istedigi gibi sekillendirme istegi ortaya çikmistir.
Diger gözden kaçirilmamasi gereken bir
konu ise Dis Iliskiler Konseyidir. Dis Iliskiler Konseyi kisaca CFR adli kurum
Abdullah Gül ile siki bir baglanti içerisindeydi. Bu örgüt dünya’ya yön veren
gizli örgütlerin basinda yer aliyordu. AKP’nin Tüzük ve Parti Programin da
CFR’nin imzasi bulunuyordu. Suan gündemimizde olan yeni anayasa
çalismalarinda CFR yine aktif bir rol izleyerek Federasyon Anayasasi istedigini
Recep Tayyip Erdogan’a iletmisti. Mesala Ingiltere’nin Yahudi lobisi ve gizli
örgütü olan “CHATHAM HOUSE”’un Abdullah Gül’e meshur ödülünü vermesi nasil
açiklanabilir. Ya da Ingiliz Kraliçesi’nin “Büyük Sovalye Nisani”’ni Abdullah
Gül’e takivermesi aralarindaki sicak bagi ortaya koyan en önemli delillerdir. Ülkemizde
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu ders olmaktan çikarilmasi, 301.
Maddenin kaldirilarak Milli benligimize laf söylettirilmesi, escinselligin
serbest birakilmasi, zina’nin suç olmaktan çikarilmasi, Heybeliada Ruhban
Okulunun açilmasi acaba misyonerlerin amaçlarina hizmet etmeyip de kime çikar
sagliyordu. AKP hükümeti çikardigi bu yasalarla neyi amaçliyordu. Acaba
Demokrasinin gereklerini mi yerine getiriyordu, yoksa Siyonistlerin emirlerine
mi riayet ediyorlardi.
14 Mayis’ta Ankara Best otelde
gerçeklestirilen ve MIT, Emniyet, AKP ve DTP’lilerin katildigi 4,5 saatlik
toplanti da alinan kararlar CIA’in ve Abdullah Öcalan’in tekliflerine aynen
uymaktaydi. Bütün bunlar gerçeklesirken Abdullah Gül ise Barzani ile
dostluklarini pekistiriyordu. CIA görevlisi Prof.Dr. Vamik Volkan sik sik
Abdullah Gül ile görüsmekteydi. En son gerçeklestirdikleri görüsmelerde 71
maddelik öneri raporunu kendisine teslim ediyordu.
Bu önerilerinin belli baslilari ise
söyledir:
-Türklük
kavrami yerine Türkiyeli kavrami
-Dünya’nin
en iyi Kürtçe egitim veren Üniversiteleri Mardin ve Siirt’e kurulmali
-Anadilde
egitim yapilmasi ile ilgili düzenlemeler yapilmali
-Anayasa’nin
ilk üç maddesi degistirilmeli
Vamik Volkan kendi kitaplarinda da CIA
adina görev aldigini beyan etmektedir. Filistin’de, Yugoslavya’da, Kuveyt’te,
Bosna Hersek’te, Arnavutluk’ta görev alan Vamik Volkan simdi de Türkiye ile
ilgili görevi üstlenmistir. Amaçlari herkesin malumudur. Yahudi Siyonistlere
hizmet eden bu kisi Türkiye üzerinde oyunlarina baslamisti.
FETULLAHÇILAR
Fetullah Gülen’i gerçekten dini
gayretleri, manevi görevleri olduguna inanarak ona baglanan iyi niyetli
gençleri münasip bir tarzla uyarmak gerekmektedir. Bu cemaate bir özenti sonucu
baglanan dini hassasiyetleri zayif olan kisilerde vardir. Bunlar grup
psikolojisi ile kendilerini bir yere baglanmak isteyenlerdir. Ayrica dini
inançlarinin yogunlugundan dolayi belli is gruplarindan dislanan kisilerde bu
magduriyete inat cemaate baglanmaktadirlar. Bu cemaate ayrica makam, mevki
sahibi olmak için kendini baglayan, yada san söhret ugruna cemaate katilan pek
çok kisi de mevcuttur. Siyonist ve Yahudi lobilerine mensup sahislarda cemaatte
yer almaktadir. Bu konuda ilim Adami Süleyman Karagülle’nin su tespiti çok
önemlidir.”Cemaat ve teskilati büyük bir tehlike altindadir. Bir takim
yanlisliklar ve yamukluklar, Fetullah Gülen’in adina malum merkezlerce
yapilmaktadir. Fetullah Gülen’in bu oyunlara alet olmamasi, ve gereken
cesaretin gösterilerek camiasini uyarmasi gerektigini söylüyordu.”
CIA Ortadogu Masasi eski sefi Fuller
çikartmis oldugu, “Islam’in Olmadigi Bir Dünya” adli kitabinin tanitimini Fetullah
Gülen’in Onursal Baskani oldugu Rumi Forum da yapiyordu. Fuller zamaninda
Fetullah Gülen’in ABD’de kalmasi için referans verenlerden biridir. Acaba bir
Yahudi neden bir müslüman’a böyle sahip çikiyordu. Bunun altinda bir sey
yatmamasi mümkün degil. Ayrica Fetullah Gülen’e referans olan diger bazi
isimleri inceledigimizde de çok ilginç bir gerçekle karsilasiyoruz. Pek çok
önemli Yahudi Fetullah Gülen’e referans oluyordu. Ama kimse nedense
sorgulamiyordu bu gerçekleri.
Iste önemli o isimlerde bazilar:
George
Vidas: CIA’nin disa
açilim ve analiz bölüm direktörü.Kendisi yahudidir.
Morton
Abramowitz: CIA ve
DIA gibi istihbarat konularindan sorumlu Disisleri Bakan Yardimcisi. Abramowitz
de yahudidir.
Paul
Barken: Din
konularini temel alanYahudi bir profesördür.
Aleksander
Karlutsos: ABD Rum
Ortadoks Kilisesi Baspiskopos yardimcisi.
Bu isimler sadece ufak bir kisimdir.. Ama
önemli olan CIA’in 3 önemli isminin referans olmasidir..
Gelelim Diger bir CIA görevlisi Tuncay
Güneye. Son zamanlarda Ergenekon terör örgütü sorusturmasinda adindan en çok
söz edilenlerden birisi olarak karsimiza çikmaktadir. 1972 dogumlu Tuncay Güney
Çorum’da okurken “Agabeyler” tarafindan fark edilerek, Istanbul’a getiriliyordu.
1989-1991 yillari arasinda Fetullah Gülen’in özel kalemi olarak cemaatte görev
aliyordu. Istanbul Altunizade’deki bürosunda randevular düzenliyordu. Bilinen
ve görünen nitelikleriyle Tuncay Güney yeminli bir CIA ajanidir. Ergenekon
Sorusturmasinin da önemli aktörleri arasinda yer aliyordu. Tuncay Güney
Fetullahçi üniversitelerden olan Fatih Üniversitesi’nde “Politika Kulübü” adinda
faaliyet gösteren bu yapi ile birlikte sik sik “Amerika’da Liderlik Programi” adi
altinda geziler tertipliyorlardi. Nedense Gezilerin programinda yer alan yerler
çok dikkat çekiciydi. Bu ziyaret edilen yerlere söyle bir göz attigimiz zaman
karsimiza Siyonist Düsünce Kuruluslari çikmaktaydi. Bunlar arasinda dikkat
çekenler; Georgetown, George Mason, American Catholic gibi kuruluslardir.
Bu tarz geziler düzenleyen cemaat nedense
Gazze’deki ve Irakta’ki vahsete bir türlü ses çikarmiyordu. Üstüne bir
de Mavi Marmara olayinin olmasi ve tepki gelmemesi dikkat çekiciydi. Mavi
Marmara baskininin ardinda Fetullah Gülen Israil’in hakli oldugunu belirten
ilginç bir açiklama yaparak herkesi sasirtmisti. Ama hükümetten de bu konuda destek
gecikmemisti. Bülent Arinç, “Hoca Efendi haklidir” diye açiklama
yapiyordu.
Fetullah Gülen ve Cemaat ile ilgili su
konuda asla gözden kaçirilmamalidir. MIT’in hazirladigi Fetullah Gülen ve
Cemaat ile ilgili rapor neden saklaniyordu acaba? Oysa MIT 1996 yilinda 61
sayfalik “ÇOK GIZLI” ibareli raporunun içerisinde bes sayfalik bir bölüm
Fetullah Gülen örgütlenmesiyle ilgili ayrintilara yer veriyordu. Mit bugün o
raporu kabul etmese de, suan yürütülen Ergenekon Sorusturmasina girmis bulunmaktadir.
TAHRIBATLAR
Türk Tarim ve Siyasetinin bitirilmesi
Siyonist Israil’in en büyük hedeflerinden birisidir. Siyonist Yahudilerin hedef
ülkeler üzerindeki emellerini gerçeklestirmek için önemli protokoller
yapmislardir. Bunlar kisaca;
-Bir devlet, ekonomik yada sosyal
çöküntü ile beraber ya kendi haliyle yada dis müdahale ile yikiliverir. Goyim
Halklari (Siyonist Yahudiler ve Israil disindaki hayvan sürüsü topluluklar)
diye tabir edilen halklar, alkollü içeceklerle sarhos edilip uyutulmalidirlar.
-Insanlarin düsüncelerine yön veren
unsurlarin basinda basin gelmektedir. Goyim halklari bunun farkina varamadan bu
etkin bir sekilde kullanmaliyiz.
-Tüm gizli yöntemler, basin ve medya
araçlari kullanilarak ekonomik krizler tetiklenmeli ve halk sokaklara dökülmelidir.
-Goyimlerin egitimini çok iyi bir
sekilde yönlendirerek milli heves ve ruhlarini yitirici mekanizmalar
olusturmaliyiz.
-Önemli olan sivil ve resmi
kuruluslarin hepsi kendi tarafimiza çekilmelidir.
-Israil’e karsi düsman olan
devletlerin kullanmasi muhtemel her türlü silahlarina sahip olunmalidir.
-Dünyanin her ülkesin mason localari
kurarak sayilarini artirmaliyiz.
Iste yukarida saydigimiz maddeler
Siyonist Israil’in izledigi stratejiyi ortaya koymaktadir. 1926 yilindan
itibaren Türkiye kendi uçagina üretin bir devlet konumundaydi.1926 yilinda
Kayseri uçak fabrikasinda ve 1941 yilinda Etimesgut uçak fabrikalarinin
açilmasiyla birlikte, egitim, saglik ve nakliye uçaklari üretilip hatta
Polonya’ya dahi satilmistir. Ama günümüzde böyle bir sey söz konusu bile
degildir. Israil ile yüz kizartici pek çok ortakligimiz vardir. Bunlarin
basinda ortak füze kalkani projesi, Arrov füzelerinin ortak yapimi, Yesil Çam
radar sistemi, Insansiz hava araçlarinin Israil’den satin alinmasi, Türk m-60
tanklarinin modernizasyonu gibi pek çok anlasmamiz bulunmaktadir. Alinan
Heronlarin arizali olduklari günlerce basinda haber olmustu. Sunu sakin
unutmayalim ki, füze kalkani projesine destek veren Türkiye, tamamen Siyonist
bir düsünceye hizmet ederek Iran’i kaybetme noktasina gelecektir. Buda AKP
hükümetinin sonunu hazirlayacaktir.
ULUSALCILAR
Son zamanda ortaya çikan Ulusalcilar
adli bir yapilanma milliyetçilik ve Atatürkçülük düsüncesinin bir nevi karisimi
olarak karsimiza çikiyordu. Sözde emperyalizim karsiti olan bu grup, özellikle
tam bagimsizlik ilkesi adi altinda faaliyet yürütmektedir. Aydinlik Dergisinden
Hikmet Çiçek “Dincilikle-Anti Emperyalizm olmuyor diyerek bütün Müslümanlari
emperyalizm’in dogal tarafi oldugunu söylüyordu”. Oysa yakin
tarihimizde Çanakkale ve Kurtulus savaslarimizin iman kuvvetleriyle
kazanildiklarini unutmus görülmektedir. Pkk ve Ulusalcilar arasinda olusan
restlesmeler ise tam bir çeliski içerisindedir. PKK Aydinlikçilara “Ingiliz
Ajani, MIT Ajani, Kemalizm’in çanak yalayicilari diye hitap ederek saldiri da
bulunuyordu. Ama bu saldirilara ragmen 1990’li yillarda Dogu Perinçek PKK
kamplarini ziyaret ederek Abdullah Öcalan ile ayni karelerde poz veriyordu.
Hatta Abdullah Öcalan verdigi ifadesinde, Dogu Perinçek’in kendisine teklifte
bulundugunu söylerek, kendi siyasi yapilanmasi içinde görmek istedigini
savcilara bire bir anlatiyordu. Oysa ulusalcilar bu görüsmeyi sadece bir
gazetecilik görevi diyerek geçistirmeye çalisiyordu. Sunu unutmamak gerekiyor
hem Abdullah Öcalan hem de Dogu Perinçek Komünist fikre sahip sahislardir.
Ayrica MBH’cilerin milliyetçilik istismari ile kendilerini ön plana çikarmalari
da göz ardi edilemez. Sadece ülkemizde degil, Kuzey Kibris Türk Cumhuriyetin de
ulusalci geçinen Mehmet Ali Talat ve Serdar Denktas da ABD’nin sinsi planlarina
alet oluyorlardi. Örnegin KKTC’deki Türk Pastörü (Protestan papaz) Kemal
Basaran yaklasik 300 ailenin Hiristiyanligi seçtigini açiklamasi oynanan
oyunlarin diger bir göstergesidir. Ama bizler maalesef uygulanan yalanlari hala
görmemezlikten gelerek, Siyonist fikirlerin aleti olmaktan kendimizi
kurtaramiyoruz.
SIYONISTLERIN ERBAKAN
KORKUSU
Günümüzde kapitalizm halklari futbolla
uyutmaktadir. Recep Tayyip Erdogan’in talimatiyla milyonlarca dolar
harcanilarak yapilan Galatasaray Spor Kulübüne ait stadyum’un açilisi
sirasinda, halk Basbakan’i yuhalamistir. Çünkü insanlar issiz, çaresiz ve
mutsuzdur. Halk burada tepkisiyle, paralarin yanlis yerlere harcandigini bir
nevi göstermektedir. Stadyum seyirciligi Yunanistan’daki çok tanrili dinlerden
kalma bir yapidir. Maalesef AKP iktidari sömürü sermayesinin amaçlarina hizmet
etmektedir. Oysa AKP hükümeti Müslümanligin yapisina uymayan bazi isler kol
kanat geriyordu. Oysa Recep Tayyip Erdogan oraya yatirilan paralar ile yerli
otomobil fabrikasinin temellerini atabilirdi. Oysa Erbakan Hoca 1956 yillinda milli
sanayi’nin temellerini atarak Türkiye’nin ilk yerli motor fabrikasini
kuruyordu. Erbakan’i diger siyasi temsilcilerden ayiran en önemli özellik, onun
olaylar karsisindaki bakis açisidir. En basitinden Siyonizm’i Erbakan Hoca’dan
baska dile getiren baska bir siyasa lider var mi? Iste bu yüzden 28 Subat
süreci ile Erbakan Hoca’nin görmüs oldugu dogrulari bir komplo ile kapatmak
isteyenler maalesef emellerine ulasmis gözükmekteydi. Recep Tayyip Erdogan ne
yapiyordu? Önce “one minute” deyip, arkasindan bütün askeri ihaleleri Israil’e
veriyordu.
1950 yilinda imzalanan antlasmalarla
atilmis olan Türkiye-Israil yakinlasmasi, 1955 yilinda imzalanan “Bagdat
Pakti”’n dan sonra sekteye ugramis ve 1956 yilinda patlak veren Süveys krizi
ile ipler kopma noktasina gelmistir. Bundan sonra ki yillarda da devam eden iliskiler 2000’li
yillara kadar çok büyük bir yol katledilmemistir. Fakat AKP Hükümetinin göreve
gemlisiyle birlikte Türkiye-Israil iliskileri yogun olarak artis göstermistir.
Bunlari bazi göze çarpan örnek ile de açiklayabiliriz. Mesela Israil halkina
mülk satisi Ülkemizde yasakti. Oysa AKP Hükümeti tek tarafli olarak Israil’e
mülk alimi konusunda izin vermistir. Diger bir örnekte Israil’in Suriye
sinirinda ki mayinli arazinin temizlenmesine karsi GAP’a talip olmasidir.
Amaçlari ise Yahudi Kürdistan’in Akdeniz’e açiliminin kolaylastirilmasidir. Yine
bu bölge de TPAO’nun buldugu petrol kuyularinin bir kisminda petrol’e
rastlanmasi, Israil’in mayinli arazilerin temizlenmesi karsiliginda 49
yilligina bu arazinin kiralanmasi istegi muhalefet partilerinin ve askeri
yetkililerin tepkisin çekmistir. Yine AKP döneminde çikarilan Tohumculuk Yasasi
ile yerli tohum kullanimi yasaklanmis ve Israil ile ABD firmalarinin
tohumlarinin alimlari zorla yerine getirilmistir olmaktadir.
Sonuç olarak Siyonist düsüncenin tüm dünya’ya hükmetme çabasi maalesef
yolunda gidildigi kanaati olusturmustur bizlerde. Oysa Milli Görüs çerçevesinde
oynanan bu oyunlarin farkina varmamiz gerekir. AKP hükümeti iktidar oldugu
sürece basta ABD ve Siyonist Israil olmak üzere emperyalist düsünceye hizmetini
layigi ile sürdürmektedir..