3'ÜNCÜ ALTERNATIF --'The 3rd Alternative' (Hayatin En Zor Sorunlarinin Çözümü)
Fevzi BOZKURT
Psikoloji
Stephen R. COVEY: Time dergisinin seçtigi yirmi bes en etkili Amerikalidan biri, saygin bir uluslararasi liderlik otoritesi,
aile uzmani, egitmen, kurumsal danisman ve hayatini ilke merkezli yasam ve
liderligin ögretilmesine adamis olan bir yazardir. Kitaplari 28 dilde 20
milyonun üzerinde satmis ve “Etkili Insanlarin 7 Aliskanligi”, Is
Dünyasinda 20. Yüzyilin en etkili kitabi olarak nitelendirilmistir.
Geçis Noktasi
Hayat sorunlarla doludur. Çözülmesi
olanaksiz görünen sorunlarla. Tüm insanlar sikinti çeker, genelde sessizce. Çogu
kisi
çalisarak
ve daha iyi bir gelecek umarak, sorunlarina ragmen cesaretle yoluna devam eder.
Birçogu
için terör, yüzeyin hemen altindadir. Bu terörlerin bazilari fiziksel, bazilari
psikolojik, ama hepsi çok gerçektir.
Bu kitaptaki ilkeyi anlar ve ona
uyarak yasarsaniz, sorunlarinizin üstesinden
gelmekle kalmayip, yolunuza devam ederek kendiniz için simdiye
kadar mümkün oldugunu düsündügünüzden daha iyi bir gelecek
yaratabilirsiniz.
20.yüzyil kisisel
olmayan savas çagiydi. 21.yüzyil ise kisisel
fesat çagi
gibi görünüyor. Öfke termometresi çok yüksek. Aileler kavga ediyor, is
arkadaslari
çekisiyor,
siber kabadayilar terör yaratiyor, mahkemeler tiklim tiklim ve fanatikler
masumlari katlediyor. Asagilayici
“yorumcular” medyayi bataga
çeviriyor-ne kadar
acimasizca saldirirlarsa o kadar çok para kazaniyorlar. Yükselmekte olan bu
çatismanin
atesi
bizi hasta edebilir.
Einstein, “yasadigimiz önemli sorunlar, onlari yaratmis? oldugumuz düsünce
düzeyiyle çözülemez,”
demistir. En zor sorunlarimizi çözebilmek için, düsünüsümüzü kökünden degistirmeliyiz-bu kitabin konusu da budur.
3’üncü
Alternatif: Sinerji ilkesi, Paradigmasi ve Süreci
Karsimiza çikan en zor sorunlari, hatta
çözümsüz görünenleri bile çözmenin bir yolu vardir. Hayatin neredeyse tüm
ikilemlerini ve derin ayrimlarini kesip geçen bir yol vardir. Ileriye
dogru
bir yol vardir. Bu senin yolun degildir, benim yolum da degildir.
Bu daha yüksek bir yoldur. Ikimizin de simdiye
kadar düsündüklerimizden
daha iyi bir yoldur. Ben buna “3’üncü Alternatif” diyorum.
2 Alternatifli düsünüs
çogumuzun
içinde bu kadar derinlere Yerlermisse, onu nasil asariz?
Genellikle asmayiz. Sorun ise çogunlukla
ait oldugumuz
“taraflarin’’ meziyetlerinde degil, düsünme biçimimizdedir.
Asil sorun zihinsel paradigmalarimizdadir.
“Paradigma”
sözcügü, davranislarimizi etkileyen düsünce kalibi ya da modeli anlamina gelir. “Paradigmalari’’ degistirirsek,
davranisimiz
ve aldigimiz
sonuçlar da degisir.
Sinerji Ilkesi
3’üncü Alternatife sinerji denilen
bir süreç sayesinde ulasiriz. Sinerji bir mucizedir ve dogal
dünyanin her yerinde isleyen temel bir ilkedir.
Servi agaçlari
saglam
durmak için köklerini iç içe geçirip inanilmaz yüksekliklere erisirler.
“V” olusturan
kuslar,
kanat çirpmalarinin yarattigi çeki? gücü nedeniyle tek bir kustan
neredeyse iki kat uzaga uçabilirler. Yosunda birlesen
yesil
alg ve mantar, baska hiç bir seyin
yetismedigi
çiplak kaya üzerinde gelisip çogalir. Bu örneklerin tümünde “bütün” parçalarinin
toplamindan daha büyüktür.
Ayni sinerji ilkesi insanlar için de
geçerlidir. Bireysel güçlerine dayanarak, yapabileceklerini kimsenin tahmin
etmeyecegi
seyleri
birlikte yapabilirler.
Insan
sinerjisinin üstün örnegi, ailedir elbette. Her çocuk bir
“3’üncü Alternatif”, daha önce hiç var olmami? ve asla aynisi olmayacak yetilerle
donatilmis kendine özgü bir insandir.
Alternatifli Düsünüs
2Alternatifli
düsünürler
yalnizca rekabeti görürler, isbirligini hiç görmezler; baki?
açilari her zaman “onlara karsi bizdir.
Yalnizca sahte ikilemleri görürler;
baki?
açilari her zaman “benim yolum, yani anayoldur.
2Alternatifli düsünürler
genellikle baskalarini münferit insanlar olarak
görmezler; bir tek ideolojilerini görürler. Farkli baki?
açilarina deger vermediklerinden, onlari anlamaya
çalismazlar.
2Alternatifli
düsünceyi
asip
sinerji zihniyetine geçenler, nadir ama etkili, yaratici ve üretkendirler.
Onlar paradigma degisikligi yapan, yenilikçi, oyunu degistiren
kisilerdir.
Biz de onlara katilmak, 3’üncü Alternatif düsünüsüne dogru ilerlemek istiyorsak paradigmalarimizi dört önemli açidan degistirmemiz gerekir.
Ama bu kolay da degildir,
sezgilere ters düser, bizi egoizmden baskalarina
karsi
içten saygiya götüreceklerdir. ?imdi bu paradigmalarin her birine
yakindan bakalim.
Birinci
Paradigma: Kendimi Görüyorum
Bu
ilk paradigma kendimi bagimsiz
yargi ve eyleme muktedir, benzersiz bir insan olarak görmemle ilgilidir.
Ben bir çekismenin
“benim
tarafimdan fazlasiyim.
Önyargilarimin, grubumun ya da yerlesik görüslerimin
toplamindan fazlasiyim. Düsüncelerim ailem, kültürüm ya da sirketim
tarafindan önceden bellenmis degil. Bernard Shaw’in deyisiyle
söylersek: “dünyanin benim-ya da bizim- düsünce tarzimiza uymadigindan yakinan bencil bir küçük sikâyetler yumagi degilim.”
Kendimizi kendi basimiza
asla tam olarak göremeyiz. Aynaya baktigimizda, kendimizin yalnizca bir
parçasini görebiliriz. Kör noktalarimiz vardir. Çatismayla
yüz yüze gelen 2 Alternatifli düsünürler kendi programlarini nadiren
sorgular. Onlara tamamen makul görünen, ama her zaman yetersiz olan kültürel
varsayimlara bel baglarlar. Sinerji yalniz baskalari
hakkinda degil, kendimiz hakkinda da bir ?eyler
ögrenmemize
neden olacaktir; bu kaçinilmazdir. Bu anlayis bizi alçakgönüllü yapar.
Kendinden çok emin olanlar öz
bilinçten yoksundurlar. Kendi baki? açilarinin her zaman sinirli oldugunu
fark edemediklerinden, bildiklerini okumakta diretirler.
Hayatlarimiz
birer öyküdür.
Hepsinin bir baslangici vardir. Bir öykünün ayni
zamanda bir ortasi ve
bir sonu da vardir. Çogumuz öykünün ortasinda bir
yerdeyizdir. Öykünün nasil bitecegine biz karar veririz…
3’üncü Alternatif her zaman kendimle
baslar.
Içten
disa
dogru,
içimin en derin parçasindan, bir güven ve alçakgönüllülük temelinden gelisir.
Kendime disardan bakarak, kendi önyargi ve egilimlerimi
gözlemleyip tartmami saglayan öz bilinç paradigmasindan dogar.
Kendi öykümü kendi yazdigimin kabulünden ve gerekirse yeniden
yazma istekliliginden kaynaklanir; çünkü onun iyi bitmesini isterim.
Ikinci Paradigma: Seni
Görüyorum
Ikinci
Paradigma baskalarini seyler yerine insanlar olarak görmekle ilgilidir.
Baskalarina baktigimizda
ne görürüz? Bir birey mi, yoksa ya?, cinsiyet, irk, siyaset, din,
ulusal köken ya da cinsel yönelim mi?
Onlari
aslinda kendi fikirlerimizi, önceden
edinilmis kavramlarimizi,
hatta onlarla ilgili
ön yargilari gördügümüz kadar görmeyebiliriz.
“Seni görüyorum” paradigmasi,
temelde bir karakter sorusudur. Insan
sevgisi, cömertlik ve dürüst niyetle ilgilidir.
Etkili paradigmaya “Seni görüyorum”
adini vermenin nedeni, Afrikali Bantu halkinin bilgeliginden
gelen bir iç görüdür. O kültürde insanlar birbirini “Seni görüyorum” diye
selamlar. “Seni görüyorum” demek “essiz bireyselligine deger veriyorum” demektir.
“Insanligim seninkine karismis, çözülmez biçimde seninkine baglanmis” demektir.
Elizabeth Lesser bunu söyle
açiklar: “Benim ben olabilmek için sana ihtiyacim var, senin de sen olabilmek için bana ihtiyacin var.”
Psikologlar, çogumuzun
baskalari
hakkinda olumlu seylerden çok olumsuz seyleri
hatirlamaya egilimli oldugumuzu
bilirler. Oscar Ybarra’ya göre. “ Insanlari kötü davranislarindan sorumlu tutar, iyi davranislarinin hakkini vermeyiz.”
Birbirimizi tam olarak gördügümüzde,
Baspiskopos
D. Tutu’nun da dedigi gibi, “dünya bir
merhamet ruhu ve inanilmaz bir cömertlik dalgasiyla canlandiginda; kisa bir süreligine sefkatli insanlik baglariyla
birbirimize baglandigimizda… Daha iyi olani bir an için görürüz.”
“Seni görüyorum” paradigmasinin gücü
budur iste.
Üçüncü
Paradigma: Seni Arayip Buluyorum
Bu
paradigma, birbiriyle çelisen görüslerden kaçinmak ya da kendinizi onlara karsi savunmak yerine onlari bilinçli olarak arayip
bulmakla ilgilidir.
Olaylari sizin gibi görmeyen birine verilecek en
iyi karsilik, “Ayni fikirde degil misin?
Seni dinlemeliyim!” demektir.
Bunu söylerken samimi olun.
Iyi
bir lider çatismayi yadsimaz ya da bastirmaz. Onu
ilerlemek için bir firsat olarak görür. Kiskirtici konular ortaya dökülüp
dürüstçe ele alinmadikça hiçbir gelisim, kesif, yenilik-hatta bari?-olmayacagini
bilir.
Benimle ayni fikirde olmayan biriyle
yüz yüze geldigimde, herkes gibi ben de otomatik
olarak savunmaya geçerim. 3’üncü Alternatif düsüncenin sezgilere bu kadar aykiri
olmasinin nedeni budur iste.
“Hakikat asla katiksiz degildir ve
nadiren basittir,” der
Oscar Wilde. Kimse ona tümüyle sahip degildir.
3’üncü Alternatif düsünürleri, ne kadar çok hakikat
payina sahip olurlarsa, olaylari o kadar oldugu gibi göreceklerini kabul ederler.
Dolayisiyla da bilinçli olarak farkli hakikat dilimlerini arayip bulurlar.
Bende olmayan hakikat sendeyse, bana da ögretebilmen için neden gelip seni
bulmayayim?
Insanlarin
farkli görüslere sahip olmasi yalnizca dogal
degil,
aslidir de. Yillardir pek çok kez, iki insan ayni fikirde ise, birinin gereksiz
oldugunu
söyleyip durdum. Farkliligin olmadigi
bir dünya, hiçbir ilerlemenin mümkün olmayacagi bir aynilik dünyasi olacaktir.
Konusma Çubugu:1 ABD
ve Kanada’daki Yerli Uluslara baskanlik eden Yerli Seflerini
egittikten
sonra, Sefler bana güzel bir armagan
vermislerdi:
Üzerine “Kel Kartal” sözcükleri ilenmis?, oymali, yaklasik
bir buçuk metre uzunlugunda bir “Konusma
Çubugu”.
Bu “Konusma
Çubugu”
yüzyillar boyunca Yerli Amerikan yönetiminin ayrilmaz bir parçasi olmustur.
Gördügüm en etkili iletisim
araçlarindan biridir bu. ?te bunun ardinda yatan kuram:
insanlar her bir araya geldiginde, Konusma
Çubugu
ortaya çikartilir. Yalniz Konusma Çubugunu
elinde bulunduran kisinin konusmasina
izin verilir. Konusma Çubugu
sizde oldugu sürece, anlasildiginiza
ikna olana kadar yalniz siz konusabilirsiniz. Digerlerinin
anlatmak istediklerini,
kendi savlarini, ayni ya da karsi yöndeki fikirlerini belirtmelerine
izin yoktur. Ancak sizi anlamaya çalisir, sonra da anladiklarini açikça
ifade edebilirler.
Anlasildigini hisseder hissetmez, göreviniz Konusma
Çubugunu
siradaki kisiye vermek, sonra da onun anlasildigini
hissetmesini saglamaya çalismaktir.
O kendi demek istedigini anlatirken, gerçekten anlasildigini
hissedene kadar onu dinlemek, ne anladiginizi yeniden ifade etmek ve onunla
empati kurmak zorundasiniz. Bu sekilde, ilgili bütün taraflar, hem konusarak
hem de dinleyerek iletisimin tamamindan sorumlu olur. Her
taraf anlasildigini hissettiginde,
genellikle sasirtici bir ?ey
olur. Negatif enerji dagilir, çekisme
yok olup gider, karsilikli saygi gelisir
ve insanlar yaratici olur. Yeni fikirler ortaya çikar. Üçüncü alternatifler
belirir.
Unutmayin, anlamak
ayni fikirde olmak demek degildir. Sadece karsinizdaki
kisinin
gözünden, onun kalbiyle, zihniyle ve ruhuyla görebilmek demektir. Insan
ruhunun en derin ihtiyaçlarindan biri anlasilmaktir.
Ama bu yogun
anlasilma
ihtiyaci karsilanmadiginda,
ego mücadelesi ortaya çikar. Sahiplenme kavgalari ortaya çikar. Gündem,
savunmaci ve koruyucu iletisim olur. Kimi zaman çekime, hatta siddet
patlak verebilir.
Insanin anlasilma ihtiyaci akcigerin havaya ihtiyacina benzer. Içinde
bulundugunuz odadaki bütün hava birden çekilecek
olsaydi, hava bulmak için nasil motive olurdunuz? Tek bir ?ey
isterdiniz. Ancak hava aldiktan sonra, baska seylere açik olurdunuz. Anlasilma
hissi de psikolojik havanin karsiligidir.
Deneyimlerim ?unu
gösterir: Insanlar
gerçekten birbirini anlamaya çalisirsa, her zaman degilse bile genellikle hemfikir olmaya ba?larlar.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
1 Stephen R. Covey- 8’inci ALI?KANLIK/Bütünlüge Dogru
Empati
Kurmak
Konusma Çubugu
iletisimin
özü, psikologlarin deyisiyle, duygudaslik
kurarak dinlemektir. Hayatimin büyük bir bölümünü empatiyle dinlemeyi ögretmeyi
adadim, çünkü barisin ve sinerjinin anahtari odur.
Empati nedir? Israilli
felsefeci K. Lampert’in su tanimini severim: “Empati, kendimizi… Ötekinin zihninde buldugumuz zaman olusur. Gerçegi onun
gözünden inceleriz, onun duygularini hisseder, acilarini paylasiriz.”
Empati kapasitesi içimize kurulmus
gibidir: yeni doganlar bile diger
bebeklerin agladigini duyunca aglamaya
baslar.
Empatiyle dinleme öteki kisinin
baki?
açisini onayladigimiz anlamina gelmez. O baki?
açisini görmeye çalistigimiz
anlamina gelir. Empatiyle dinlemeyi insanlara “psikolojik hava” aldirmaya
benzetiyorum. Su an boguluyor
olsaydiniz, hava almak disinda hiçbir seyi
umursamazdiniz. Ama bir kez nefes aldiginizda, o ihtiyaç tatmin edilmis
olur. Nefes alma ihtiyaci gibi, bir insanin en büyük psikolojik ihtiyaci, anlasilmak
ve deger verilmektir. Baska birini empatiyle dinlediginizde,
o kisiye
psikolojik hava aldirirsiniz.
Empatiyle dinlemek, yillardir ögrettigim
?u
kurali aliskanlik haline getirinceye kadar
sezgilere ters düser: “Önce anlamaya çalis, sonra anlasilmaya.”
Tersi olmaz.
Baska birinin fikirlerini tekrarlamak
da bir seydir,
ama duygularini yakalamak zordur. Ne var ki denemeyi sürdürürseniz, empatiye ulasirsiniz.
Carl Rogers’in dedigi gibi, Paradigmam “Benimle ayni
oldugun
için seni önemsiyorum” degil. “Benden farkli oldugun
için
seni takdir ediyor ve sana deger veriyorum”
olmalidir.
Dördüncü
Paradigma: Seninle Sinerji Olusturuyorum
Bu son paradigma, birbirine saldirma
döngüsüne kapilmaktansa, herkesin daha önce düsündügünden daha iyi bir çözüm yolu
bulmakla ilgilidir.
Sinerjiye ulasmak
için bir krize ihtiyaç yoktur. Dogru zihniyetle ise
baslarsak,
Sinerjiye dört adimda ulasmak mümkündür.
Sinerjiye
Götüren 4 Adim
Ilk Adim: 3’üncü Alternatif Sorusunu Sorun
“Kimizin su ana dek buldugundan daha iyi bir çözüm aramaya istekli misin?”
Bu soru
her seyi
degistirir.
Yaniti evetse, çatismadaki gerilim sona erer.
Kazanmak zevklidir. Ama kazanmanin
birden fazla yolu vardir. Hayat, tek bir oyuncunun topu agdan
geçirmeyi basardigi bir tenis oyunu degildir.
ki tarafin da kazanmasi, ikisini de memnun eden yeni bir gerçeklik yaratmasi
daha da heyecan vericidir. ?te bu yüzden sinerji süreci ?u
soruyla baslar: “ kimizi de memnun edecek bir
kazan-kazan çözümü aramaya istekli misin?”
Ikinci Adim: Ba sari Kriterlerini Tanimlayin
Anlasmazlik çogu
kez önemsiz bir konudan dogar. Ülkeler küçücük, ise
yaramaz arazi parçalari için birbirine savas açar. Kari-kocalar yemekten sonra bulasik
sirasinin kimde oldugu sorusu yüzünden bosanir.
Sinerjinin mantrasi sudur:
Olabildigince erken bir tarihte olabildigince çok kisiden gelen
olabildigince çok
sayida fikir.
3’üncü Alternatifi arayacaginiz
zaman, basari kriterlerinin listesini
çikarmayi deneyin. Kriterleri bulmak için, kendinize ?unlari
sorun:
•
Kriterlerin belirlenmesine herkes katiliyor mu?
• Hangi sonuçlari gerçekten istiyoruz? Yapilmasi
gereken asil is nedir?
•
Hangi sonuçlar herkes için “kazanç”
sayilacaktir?
•
Katila?mi?
taleplerimizi a?ip daha
iyi bir ?ey ariyor
muyuz?
Yanitlar herkesi tatmin ettiginde,
3’üncü Alternatifler yaratmaya hazir olursunuz.
3.Adim: 3’üncü Alternatifler Yaratin
Sinerji döngüsünü baslatmak
için sadece bir kisi gereklidir: Siz. Bu döngü,
ötekilere “Siz
durumu farkli görüyorsunuz. Sizi dinlemeliyim,” demeye istekli oldugunuzda
baslar.
3’üncü Alternatif kimi zaman iki zit
argümanin birlestirici ögelerinden
dogar.
Örnegin
teslimiyet ve direnis birbirinin karsitidir.
Direni?
genellikle siddeti içerir; teslimiyet siddet
içermez. Ama Gandhi ve onun ardindan Martin Luther King, bu iki fikri siddet
içermeyen direnise dayanan 3’üncü Alternatifte, yani
halklari bütünüyle özgürlüge götüren bir kavramda birlestirmistir.
Artik ortaya önemli bir soru atip
tüm dünyanin sizinle sinerji olusturmasini saglayabilirsiniz.
Çevrimiçi sinerjinin güzel yani, orada bulunmak zorunda olmamanizdir; siz
olmadan da devam eder. Konu yeterince gerçekse ve dogru
topluluga
sahipseniz, büyük sorunuz virüs gibi yayilan kendi hareketini yaratarak yeni
fikirler, beklenmedik içgörürler, 3’üncü Alternatifler-ve daha fazla kiskirtici
soru-doguracaktir.
4. Adim: Sinerjiye Ulasin
3’üncü Alternatife ulastigimizi
nasil biliriz?
3’üncü
Alternatife ulastigimizi odadaki heyecandan anlariz.
Somurtma, kendini savunma, suskunluk sona ermistir.
Kisacasi, “Seninle Sinerji olusturuyorum”
paradigmasi bizi savastan barisa
götürür-yalnizca çatismasizliga
degil,
yeni olasiliklarin filizlenmesine de. Farkliliklari reddetmek yerine
kabullenir.
IS DÜNYASINDA 3’üncü ALTERNATIF
Teknoloji sayesinde, insan zihnini
tutsak eden yapay duvarlarin sonunu görüyoruz. Ama en zorlayici duvarlar hala
yerinde duruyor: insanlar arasindaki duvarlar. Bu duvarlari yikmanin anahtari,
içimizdeki “ben” yerine “biz” diye düsünme gücüdür.
2
Alternatif: Savas ya da Kaç
Her anlasmazlik
duygu yüklüdür. Örnegin ücret konusunda basit bir anlasmazlik
olarak düsünebileceginiz
sey,
aslinda derin korku ve arzularla ilgilidir. Diyelim ki bir kadinsiniz, sef
pozisyonundasiniz ve bir erkek çalisan maasindan mutsuz bir sekilde
size geldi. Çeliskili duygularla için için kaynayan
bir kisiyle
karsi
karsiya
olabilirsiniz.
Eger 2 Alternatife inanan bir
yöneticiyseniz,
Yalnizca iki seçeneginiz
vardir: sava? ya da kaç. Kaçmayi seçebilirsiniz.
Pes edip ona istedigini verebilirsiniz. Çatilma
kuramcilari buna “uyum saglama” derler ve genellikle bu durum
yalnizca daha fazla sorun yaratir. Eger kaçmayi seçerseniz, diger
çalisanlara
haksizlik etmis, kötü bir emsal yaratim?
ve bir sonraki maas görüsmeleri için bu çalisanin
beklentilerini yükseltmis olursunuz. Ya da savasmayi
seçebilirsiniz. Bunu çesitli yollari vardir.
•
Onu
küçültebilirsiniz: “Herkesle ayni maasi aliyorsun.
•
Onu
pohpohlayabilirsiniz: “Sen çok degerli bir elemansin ve daha fazlasini yapmayi çok isteriz.”
• Onunla
boy ölçüsebilirsiniz:
“Ben
hiç zam istemek zorunda kalmadim. Takim
oyuncusu
oldugum için hep gelir artisi beni bulur…”
• Uzlasabilirsiniz:
“Maasini degistiremem,
ama Cuma günleri yarim saat erken
çikmana
izin verebilirim.”
3’üncü
Alternatif: Sinerji
Eger 3’üncü Alternatife inanan bir
yöneticiyseniz, ne kaçar ne de savasirsiniz. Daha iyisini, çalisaniniza
çok büyük bir duygusal getiri saglayacak, firma için de yeni ve
anlamli bir deger yaratacak bir çözüm
arayabilirsiniz.
Bir meydan okumaya verilen dogal,
düsüncesizce
tepki, savasmak ya da kaçmaktir. Hayvanlarin
içgüdüleriyle yaptiklari seydir bu; onlar yalnizca 2
Alternatife sahiptir. Ama olgun insanlar 3’üncü Alternatifi seçebilirler.
Sinerjinin
ilk paradigmasini hatirlayin: “Kendimi Görüyorum”. Ben kendime disardan bakip kendi düsüncelerimle
duygularim hakkinda dü?ünme gücüne sahibim. Kendi
dürtülerimi inceleyebilirim: “Neden kendimi buna kaptirdim? Ben-merkezci mi davraniyorum? Yoksa bu konuda gerçekten endiseli miyim?”
Ama sinerjinin ikinci paradigmasini da hatirlamaliyim: “Seni Görüyorum.” Sana büyük bir saygi duyuyorum;
fikirlerine deneyimlerine, baki? açina ve duygularina deger
veriyorum demektir bu.
Dolayisiyla sinerjinin
üçüncü paradigmasini
uygularim: “Seni arayip buluyorum.”
Aramizdaki uçurum beni büyülüyor,
tehdit etmiyor. Hiçbir sey bir anlasmazligin
olumsuz enerjisini ?u sözlerden daha hizli dagitamaz:
“Sen
durumu farkli görüyorsun. Seni
dinlemeliyim.”
Inanarak
söyleyin bunu.
Bu paradigmalari uygularsaniz, anlasmazligi
geçersiz kilan bir 3’üncü Alternatife ulasirsiniz. “ Ikimizin de düsündügünden daha
iyi bir ?ey arayalim.” Herkes kazanir, herkes enerjiyle dolar. Çogu
zaman, kavganin neyle ilgili oldugunu bile hatirlayamazsiniz.
Bize haksiz davranildigini
düsündügümüzde,
haksizligin
zihnimizi mesgul etmesi çok kolaydir. Çogu
zaman, çatismayla ilgili her türlü sorumlulugu
inkâr ederiz; bütün suç diger kisidedir. Bu durum içimizi kemirerek
bizi daha savunmaci ve kirilgan hale getirebilir ve çatisma
döngüsü isimiz zarar görmeye baslayana
dek siddetlenir.
Farkli bir yola sapabiliriz. Çatisma
halinde oldugumuz kisinin
ihtiyaç ve endiselerine gerçekten kulak vermeyi
seçebiliriz. Ikiyüzlülük ve kurnazlik etmeden
gerçekten anlamaya çalisirsak, baska
bir insandan akip gelen katiksiz bilgi ve anlayis karsisinda tam anlamiyla serseme
dönebiliriz.
Is yerinde
anlasmazlik
yöntemiyle ilgili en son kitaplarda, arabuluculuk, müzakere ve uzlasmaya
yapilan yüzlerce atif görürüz; ama sinerjiye tek bir atif bile yoktur. Bu
kitaplar tümüyle islemsel yaklasim,
yani çatismadan kurtulmayi saglayan
yüzeysel teknikler ve dengenin yeniden kurulmasi üzerinedir.
Bir tartismaya
girdiginizde,
tartismayi
birakip dinlemeye baslayip. Baskin bir “hakli” çikma
ihtiyaci hissediyorsaniz, bunu bir süreligine erteleyip sadece dinleyin. Ve 2
Alternatifli bir tuzaga yakalandiginizda, “ Ikimizin de simdiye kadar düsündügünden daha iyi bir alternatif aramaya istekli misin?” diye sorun.
Kazan-Kazan
Zihniyeti
Kazan-Kaybet, benim tarafimin istedigini
elde etmesi demektir;
Kaybet-Kazan, senin tarafinin istedigini
elde etmesi demektir-bu uzlasma zihniyetidir. Kazan-Kazan
ise 3’üncü Alternatif zihniyetidir.
Senin yolun ya da benim yolum degil; Daha iyi bir yoldur.
Bence Kazan-Kazan zihniyeti yalnizca
i?
dünyasinda degil, ayni zamanda hayattaki tüm iliskilerin
temelidir. Bu zihniyet herhangi bir insanin yüregine giris
biletidir. Kazan-Kazan zihniyeti
olmadan güven, inanç, birlikte ilerleme olmaz.
Kazan-Kazan, iki tarafin da herhangi
bir ?ey
kaybetmemesi, tatmin olmasi ve sonuçtan memnun kalmasi demektir ve bunun yanli?
bir yani yoktur. Ama sinerjik insanlar çok daha iyisini yapabilirler. Birlikte
yapilabileceklerin siniri yoktur.
“Yepyeni” fikrin ya da atilimin
kaynagi
nedir? Yenilik uzmanlari sinerji oldugunu söyleyecektir. Bu konuda belki
de dünyanin en üst düzey düsünürü Prof. Clayton Chrisensen
hasilat rekoru kiran fikrin her zaman rahatsiz edici oldugunu
söylüyor. Bu fikir genellikle farkli baki? açilari ile tuhaf baglantilar
arasinda zengin bir etkilesimin bulundugu
“uçlar”da ortaya çikar. Çogu sirket ofislerinde revaçta olan
homojen düsünceden kaynaklanmaz.
Bu bir paradokstur. Büyük sirketlerin
son derece yenilikçi olabileceginin biliyoruz ama büyük yeniligin
piyasadaki acayip, beklenmedik karmasalardan kaynaklandigini
da biliyoruz. Öyleyse tanimi geregi görece atil “kurumsal Dünya’nin
bir parçasi olan bu basarili kuruluslar
büyük yeniligi nasil yakalar? Arayip bularak!
Sinerjinin nasil isledigini
anlar ve onu etkin bir biçimde gelistirirler. Yaraticilik uzmani Edward De
Bono bu kendine özgü psikolojiyi söyle anlatiyor: “Basi dertte olan ve yeni fikirlere umarsizca ihtiyaç duyan kurumlar,
bunlari en az arayanlardir. Böylesi kurumlar kendilerini, düsünce tarzlarinda bir sorun olmadigini, ama ‘çevrelerindeki Dünya’nin onlara zor
zamanlar yarattigina,
dolayisiyla daha iyi düsünmenin
anlamsiz olduguna inandirmistir… Bir keresinde çok ünlü bir sirkette bana, baslari cidden dertte oldugu için yaraticiliga ayiracak zamanlarinin olmadigini söylemisti! Baslarini o
kadar derde sokan da belki de böyle bir tutumdu.”
Sinerji
Çagi
Bir bakima bildigimiz
isletmeler
artik yok. Müsteriyle çalisan
arasindaki ayrim uçup giderken, içeriyle disarisi arasindaki sinir yikildi.
Herkes müsteri oldu. Teknolojinin gel-git
dalgalari eski zaman ve mesafe bariyerini fark ettirmeden asindirdi.
Amaçsizlik, yalnizlik ve haksizlik
duygularina dikkat edin. Harika bir seyin, kendilerinden daha büyük bir
sinerjik çabanin parçasi olmadiklarini hisseden insanlar, kendilerinden kusku
duyarlar.
Geriye kalan yegane duvarlar artik
kendi içimizdedir. Bunlar kültürel ve zihinsel duvarlardir. “Burada yalnizim. Amacim yok, buraya ait oldugumu hissetmiyorum. Bu degerleri paylasmiyorum.
Hayatimi bu hapishanede geçirir hale nasil geldim?”
Ki?iler arasi duvarlar, küçücük
mintikalarimizin, suçlama ve kendini savunma zihniyetinin içinde bizi kapana
kistirir. “Farkliysan tehdit unsurusun. Olaylari benim gibi görmüyorsan, seninle isim bittiginde görürsün.”
Gerçekten sinerjik bir ekipte çalistiniz
mi hiç? Tek üyesini bile kaybetmeyi göze alamayacaginizi
bildiginiz
bir ekipte?
Her gün biraz daha yakinlastiginiz
ve birlesmis
kapasitelerinizin daha da güçlenecegi bir ekipte? Ürettiginiz
3’üncü Alternatif sonuçlarina sasakaldiginiz bir ekipte?
Ben bu deneyimi birçok kez yasadim
ve hiç yasamamis olanlar için üzülüyorum. Güney
Afrika i?
dünyasinin efsanevi lideri Colin Hall, “Mutluluk-bireylerin, Ortaklarin, iliskilerin ya da kurumlarin mutlulugu- üzerinde ne gücün ne de paranin sürdürülebilir
bir etkisi vardir,”
diyor. Insanlar
isyerinde “ancak
sinerji bollugu yasadiginda ve bütün, parçalarinin toplamindan daha büyük oldugunda” ise
sarilir ve mutlu olurlar.
EVDE
3’üncü ALTERNATIF
Sinerjinin nihai ifadesi aile
olabilir. Ve dünyaya gelen her çocuk bir 3’üncü Alternatiftir. Yeni dogan,
sinerjik harikalarin en büyügüdür.
Bizim kültürümüzde insanlar her gün,
hayattaki tüm armaganlarin en degerlisini-ailelerini-
neredeyse umursamazca bir kenara atiyorlar. Bir zamanlar birbirine tutkuyla bagli
olan kari-kocalar birbirinden soguyor. Dünyadaki en yüksek bosanma
orani, tüm evliliklerin % 40-50’siyle ABD’de görülüyor. Rusya ikinci sirada.
Romanci Elif Safak,
“Eger hayatinizda bir seyi yok etmek istiyorsaniz,”
diyor, “bütün yapmaniz
gereken etrafini kalin duvarlarla çevrelemek. Içeride
kuruyup kalacaktir.”
Birisi bir keresinde söyle
demisti: “Karimla
evlenmek, yabanci bir ülkeye tasinmak gibiydi.
Tuhaf adetlere alismak ilk baslarda ilginç geldi. Esim de öyle düsünüyordu, ama simdi
biliyoruz ki kesifler asla
bitmeyecek. En büyük serüven budur.”
Bu arkadasim
emekli bir ögretmendi. Öldügünde,
esi
sunlari
söyledi: “45 yil boyunca
çöpü
çikarmayi ya da kendi tabagini
yikamayi unuttugu için onu
elestirdim. Simdi aksam eve
geldigimde keske onun gülümseyisini görebilsem, diyorum. Keske bahçede deli dolu islik çalisini duyabilsem. Yalnizca ögrencilerinin degil, kizlarimizin da ögretmeni olarak gösterdigi beceriye hayran oldugumu söyleyebilmek için onunla bir gün daha
geçirmek isterdim.”
Çogu zaman, bir seyin
gerçek degerini ancak onu kaybettikten sonra
anlariz.
3.üncü
Alternatif Ailesi
Aile danismani
Brent Barlow’un dedigi gibi, “Evliliginizi düzeltmek istiyorsaniz,
aynaya
bakin.” Sorunun esimde
ya da çocugumda oldugunu
düsünüyorsam,
bu düsünce sorunun ta kendisidir. Zihinsel
olarak, “ben iyiyim, esim kötü” paradigmasina takilip kalmissam,
2 Alternatifli düsüncenin etkisi altindayim demektir.
Mevlana
söyle der: “Bu
dünyanin insanlari kendilerine bakmiyor, bu yüzden
birbirlerini suçluyorlar.”
Eleanor Roosvelt’in dedigi
gibi, “Kimse rizaniz olmadan size degersiz oldugunuzu hissettiremez.”
Dürtü ile tepki arasinda bir alan
var ve o alanda, nasil tepki vereceginizi
seçmekte tamamen özgür olan siz
varsiniz. O alanda en sonunda kendinizi göreceksiniz. Orada en derin degerlerinizi
de bulacaksiniz. O alanda düsünceli bir mola verirseniz, bir kez
daha vicdaninizla, ailenize olan sevginizle ve yasam iliskileriyle baglanti
kuracaksiniz.
Ne yazik ki çogu
kisi
bu zihinsel alanin farkinda bile degildir. Kendi özgürlüklerini
anlamadiklari için su iki tepkiden birini verirler: Öfkelerini
ya dile getirir, ya da sorunu göz ardi ederlerse geçip gidecegi
yolundaki yanlis inançla bastirirlar.
Baskalari sizi utandiramaz; ancak siz
kendinizi utandirabilirsiniz. Baskalarinin davranisini
kontrol edemezsiniz, ama o davranisa karsi kendi tepkinizi kontrol
edebilirsiniz. Uzmanlar su görüste birlesiyor:
“Duygularinizi
içeride tutmanin ya da disari
vurulmasina izin
vermenin çok daha saglikli
alternatifi, onlari dönüstürmektir…
En derin degerlerinize
sadik kalma ve böylece korku ve utancinizin büyük kismini dönüstürme becerisi tümüyle sizin içinizdedir.
Seni
Görüyorum
“Seni Görüyorum” demek, “benzersiz
bireyselligini kabul ediyorum” demektir.
Genellikle bunu bir aile ortaminda yapmak zordur.
Dostoyevski söyle
der: “Birini
sevmek, onu Tanri’nin istedigi gibi görmektir,”
benim istedigim gibi degil.
Sevgi sadece birine karsi
bir duygu degil, ayrica onu kendi basina
bir kisi
olarak görme istekliligidir. Iris Murdoch’un deyisiyle,
“Sevgi,
kendinden baska birinin
gerçek olduguna dair zor kavrayistir.” Bu
da elbette farkliliklara deger vermemiz anlamina gelir.
Sahsen
ben, insanlarin zayif yönlerinin tümüyle farkinda olduklarina,
ama güçlü yönlerini pek bilmediklerine inanirim. J. Swift de buna inanirdi:
“Toprakta oldugu gibi
insanda da bazen sahibinin bilmedigi bir altin madeni bulunur.”
Uzun yasami
boyunca çocuklara sayisiz müzik dersi vermis olan büyük çellocu Pablo Casals’in su
ince bilgeligi beni çok etkilemistir:
Çocuklarimiza
ne ögretiyoruz? Iki kere ikinin dört ettigini ve Fransa’nin baskentinin Paris oldugunu. Peki, onlara ne olduklarini ne zaman ögretecegiz? Her birine sunlari
söylemeliyiz: Ne oldugunu
biliyor musun? Bir harikasin. Essizsin. Gelmis geçmis bunca yilda, senin gibi bir baska çocuk hiç var olmadi. Bacaklarin, kollarin,
becerikli parmaklarin, hareket edisin. Bir Shakespeare, bir Michelangelo, bir Bethoven olabilirsin. Her seye kabiliyetin var. Evet, sen bir harikasin. Ve
büyüdügün zaman,
senin gibi harika olan birine zarar verebilir misin? Dünyayi çocuklara layik
hale getirmeye çalismalisiniz,
hepimiz çalismaliyiz.
Uzmanlara
göre, “ Iliski
kurmanin en büyük güçlüklerinden biri, karsimizdaki kisinin yüregini, zihnini ve deneyimlerini her zaman açikça
göremeyisimizdir.
Bu özellikle, birkaç yillik (bazen sadece birkaç aylik) deneyime dayanarak, esimizi tümüyle tanidigimizi sandigimiz evlilikte sorun yaratir.”
Sonuç olarak, birbirimizin
hikâyelerini basimizdan savar, onlardan kaçinir,
onlara kulaklarimizi tikariz. Birbirimizi dinlemek yerine, kendimizi ve
çocuklarimizi çatismadan yalitiriz. Bunu sonucu ise “empati eksikligidir.
“Aile
toplumun ilk ve önemli kurumudur-baglilik, sevgi, karakter ve hem toplumsal hem de kisisel sorumlulugun fidanligidir.” ABD Baskani tarafindan görevlendirilen Aile Komisyonu’nun bu ifadesine tümüyle
katiliyorum. Hayatta sinerjinin bu kadar gerekli oldugu
ve ayni zamanda bu kadar yanlis anlasildigi baska bir alan yoktur.
OKULDA
3’üncü ALTERNATIF
Her çocuga mükemmel-hatta yeterli-bir egitim vermek mümkün mü?
Bu soru, çok sayida farklilik tonu
içeren büyük bir tartisma yaratti, ama tartisma
genellikle iki tarafa ayriliyor.
Bir tarafta geciken basarinin
bir esitsizlige
dayali olduguna inananlar yer aliyor: yoksulluk,
irkçilik, islevsiz aileler ve yeterli kaynaklari
tüm okullara saglamak konusunda siyasi isteksizlik.
Öbür tarafta ise egitim kurumunun kendisinin sorun olduguna,
dar görüslü,
vasat olduguna, degisen
dünyaya ayak uyduramadigina inananlar bulunuyor. Bunlar
genelde is dünyasinin üyeleri.
Birkaç yil önce ABD Baskani
ile görüstügümde,
egitimimizdeki
en büyük sorunun ne oldugunu sordu bana. Söyle
bir ?ey
söyledim: “Ögretmenler,
anne-babalar ve yerel topluluk
arasinda,
tüm çocuklarin yönlendirilmek yerine hayatlarini yönlendirme potansiyelini
serbest birakmak için ortakliklar kurmak.”
Çocuklar piyasaya sürülecek ürünler seklinde
paketlenecek hammaddeler degildir. Her çocuk dünyaya kendine
özgü yetenekler ve o yetenekleri nasil kullanacagini seçme gücüyle gelir. Egitimin
görevi, her çocugun o potansiyeli azamiye çikarmayi
basarmasina
yardimci olmaktir.
Ömür boyu ögretmenlik
yapmis
Harvard Isletme
Okulu’ndan Clayton Christensen, okullarin çok uzun süredir yanlis
is
yaptiklarina inaniyor. Ögrencileri, okulu belli bir isi
kendileri adina yapmasi için tutan bagimsiz yükleniciler gibi düsünmek
istiyor.
Egitimde 3’üncü Alternatif, lider
olmayi ögrenmektir.
Liderleri CEO ya da baskan
gibi unvanlarla düsünmeye çok alismisiz.
Bu liderlik görüsü Sanayi Çagi’nin
eseridir ve biz o tür hiyerarsik düsünceyi birakali çok oldu. Kendi
hayatinizi yönlendirme, arkadaslariniz arasinda lider olma, kendi
ailenizde lider olma becerisinden söz ediyorum.
Bütün çocuklar potansiyelleri
bakimindan yildizlar gibidir. Bilim insanlari bize, her atomun içinde agirliginin
yaklasik
35 milyar kati kadar enerji gömülü oldugunu söylüyor. Bir yildizin içindeki
atomlar birlesip, bu muazzam gücü isik
ve sicaklik olarak saliverirler. Benzer sekilde, bir çocukta da gelecegi
yeniden yaratmaya yönelik sonsuz bir gizli kapasite vardir ve bunun
hangi alanda olabilecegi hiç fark etmez.
Bir anneyi egitmek,
Nobel ödülü kazanan birini egitmek kadar önemlidir, çünkü
ikisinin de katkilari sonsuza dek yankilanacaktir. Gerçek anlamda büyük egitimciler,
insan ruhu üzerindeki Sanayi Çagi denetimini birakip, yeni bir
özgürlesme
çaginin
yaratilmasina yardimci olacaklardir.
Bir üniversitenin amaci nedir?
Bazilari bu amacin insanlari is piyasasina hazirlamak oldugunu
söylüyor. Bu kisiler üniversiteleri, gençlerin
zamanini bes yil boyunca anlamsiz seylerle
bosa
harcadiktan sonra onlari “hiçbir yere götürmeyen derecelerle kapidan disari iten
bezgin entelektüellerin olusturdugu fildisi
kuleler olarak görüyor.
Bir üniversite profesörü ve
idarecisi olarak, neredeyse otuz yil boyunca bu baskilarla bogustum.
Üniversitenin kariyer hazirligina odakli bir “diploma fabrikasina’’
dönüsen
asamali
evrimin gayet iyi farkindayim. Evde, çocuklarimi “üniversiteye öncelikle ögrenmeyi
ögrenmek
ve ancak ikincil olarak bir is bulma amaciyla gidilir”
felsefesiyle yetistirmeye çalistim.
“Otomat
makinesi” modeli:
Genelde, bos zihinlere bilgi asilamak,
ardindan sinavda onu
geri istemek anlamina gelir. (Ögretmen makineye metal para atar ve
bir ?eker
çubugu
firlar) ve yine Sanayi Çagi’nin bir eseridir bu model. Bu
model. Sinerjik egitim modeline kiyasla çok
sinirlidir.
Sinerjik
egitim
modelinde herkes-ögretmenler,
ögrenciler
ve topluluk-bilgi katar, bunun
sonuçlari, anlayicimizi degistirip
bize verimli yeni paradigmalar kazandiran 3’üncü Alternatiflerdir.
3!üncü ALTERNATIF ve HUKUK
Basarili bir dava, polis memurunun avukat cüppesi
giydigi davadir.
Robert Frost Eski bir hukuk profesörü Patrick J.
Schiltz, hukuk fakültesi mezunlarini söyle uyariyor: “Size bir
iyi, bir de kötü haberim var. Kötü haber
su ki, girmek üzere oldugunuz
meslek
yeryüzündeki en mutsuz ve sagliksiz-pek çok kisinin
gözünde, en etige
aykiri-mesleklerden biridir. Iyi haber de su ki, bu meslege girip
yine de mutlu, saglikli ve
ahlakli olabilirsiniz.”
Schiltz’e göre avukatlar,
Amerika’nin en bunalimli kisileri arasinda yer alirlar. Schiltz,
RAND Sivil Adalet Kurumu’nun California’li avukatlarla ilgili bir arastirmasindan
bahsediyor; buna göre, “yeniden baslamalari gerekse, sadece yarisi avukat olacagini
söylemektedir.”
Ayrica, Kuzey Carolina’daki
avukatlarin % 40’i, çocuklarini ya da diger yeterlikli
kisileri
hukuk meslegine girmeye tesvik
etmeyecegini
belirtmistir.
3’üncü
Alternatif Bir Hukuk Uygulamasi Olabilir mi?
Avukatlik mesleginin
icrasini 3’üncü Alternatif düsünüyle dönüsüme
ugratmak
mümkün müdür? Mümkündür ve halen bir dereceye kadar yapilmaktadir.
Olumlu belirtilerden biri de,
insanlarin mahkemeye gitmek yerine tarafsiz bir arabulucu ya da hakemle görüstükleri
birçok adli yargi bölgesinde devlet kuruluslarinda ve kurumda, “alternatif anlasmazlik
çözümü”nün (AAÇ) patlayarak büyümesidir. Profesyonel arabulucu P. Adler’in deyi?iyle,
“Arabuluculuk
artik hukukla tamamen birlesmis
ve
yargi sistemine
entegre olmustur.”
Adalet sistemlerinin pek çogu
karsitlik
zihniyeti yerine empatiye dayanir. Pek çok ülkede kavgalar bu “Kazan-Kaybet”
zihniyeti olmadan halledilir. Japonya’da, chotei mahkemelerinin amaci cezalandirmak degil,
“sulh ve sükûnet”i yeniden saglamaktir; Japonlarin mahkemeye en az
basvuran
toplum olmasinin nedeni belki de budur.
Yahudiler, o kadim hukuka saygi
gelenekleriyle, duygudaslik ve barismaya
da deger
verirler. Haham mahkemelerinin amaci “davayi kazanmak” degildir.
Karsitlik
zihniyetine göre, “kazanan her seyi alir”; Yahudi mahkemesinin
zihniyetiyse, geleneksel olarak bir tartismada herkesin kazanmasina yardimci
olmaktir. Israilli bir isçi,
sirketin
verdigi
silahi bir adam öldürmek için kullandiginda, kurbanin ailesi, isçinin
ruh halinin bozuk oldugunu sirketin bilmesi ve silahi nasil
kullanacagini önceden tahmin etmesi gerektigi
gerekçesiyle isvereni mahkemeye verdi.
Islam hukuku da barismaya
cezadan fazla deger verir. Islam
hukukunda temel araçlardan biri de sulhtur,
yani bir anlasmazligin taraflarini temsil eden heyetleri
dinleyen bir konsey. Ilk önce, heyetler kurbanin ailesini
onurlandiracak bir mütareke isterler. Sonra konusurlar; sulh
iletisimle
yönlendirilir; bir araya gelip birbirini dinleme yeridir. Konsey, “Onun
söyledikleri hakkinda ne düsünüyorsunuz? Ona nasil cevap
vereceksiniz?” diye sorar. Anlasma olursa, hepsi kendi iradeleriyle
sonuçtan tatmin olmus halde eve dönerler.
Bir Müslüman deyisine
göre, “halkin yarisi yargicin düsmanlaridir.” Bunun aksine, sulh daha
pratik, daha az maliyetlidir ve anlasmayla sona erer.
Biz birbirine öfkelenen ve görüsünü
savunmak için mahkemeye giden pek çok kisi tanidik; hukuki süreçten geçerken
sorunu katmerlendirmislerdi. Onlara 3’üncü Alternatif
sorusunu sorduk. Neredeyse her seferinde sonuçlar sasirtici
oldu. Yasal ve psikolojik olarak aylardir sürüncemede kalmis
sorunlar sadece birkaç saatte ya da günde halledildi. Açiga
çikan enerji inanilmayacak kadar büyüktü.
Martin Luther King’in dedigi
gibi, “Su
eski göze göz yasasi herkesi kör eder. Dogru olani yapmanin zamani daima dogrudur.”
2 Alternatifli zihniyetten 3’üncü
Alternatif düsüncesine geçis,
her seferinde bir kisi, bir avukat, bir mahkemeyle
olabilir. Bu süreç ne zaman baslamalidir? John F. Kennedy’nin
sözleri, hemen simdi baslamasi
gerektigine
iliskin
görüsümüzü
temsil ediyor: Sadece bu an için degil, çagimiz için düsünmeli
ve hareket etmeliyiz.
TOPLUMDA
3’üncü ALTERNAT IF
Bireyler olarak, toplumun
sorunlarini “boyumuzu asar” diyerek göz ardi edebiliriz.
Onlar için yapabilecegimiz pek bir sey
yoktur, kendimizi düsünürüz, ama bu sorunlar bizi yine de
derinden etkiler.
Bilim artik, baskalarinin
acilarinin, bizden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, kelimenin tam anlamiyla
canimizi yakabilecegine inaniyor. “Fiziksel
acinin harekete geçirdigi ayni beyin alanlarini sosyal aci harekete geçirir!
Beyin derinlemesine sosyaldir. Beynimizde çok büyük miktarda sosyal devre
bulunur.”
Çogu kisi elbette gerçek bir fark yaratma
istegiyle
siyasete atiliyor ve epey yararli da oluyor. Ama pek çogu
tepede kalabilmek için rakiplerini seytanlastirmayi
sanat haline getiriyor. Karmasik konulari akilsizca “onlara karsi
biz” açiklamasina indirgemek için kullandiklari belagat hilelerinin ötesini
herkes görebiliyor. Gene de, bu saçmaligi astigimiz anda, iki taraf arasinda
gerçekten köklü bir felsefi fark oldugunu görürüz.
Sag kanadin temel ilkelerinden biri,
bireysel özgürlüktür. Sagcilar kisisel
sorumlulugu vurgular ve bireyin hareket
özgürlügünü
kisitlayan herhangi bir önlemden süphe duyarlar.
Sol kanadin temel ilkelerinden biri,
toplumsal sorumluluktur. Solcular toplumsal illetleri gidermeyi, yasam
yükünü paylasmak için topluluk olarak birlikte
çalismayi
vurgular. Genelde ekonomik olarak daha iyi durumdaki muhafazakârlarin
güdülerinden kusku duyar ve özgürlükleri savunmaktan
çok, ayricaliklarini korumakla ilgili görünürler.
Zaman zaman biriyle digerinden
daha çok fikir birligi içinde olsam da, benim görüsüme
göre her iki kanat da hatali paradigmalara sahiptir.
Bu iki kanadin 3’üncü Alternatifi karsilikli bagimliliktir.
Muhafazakârlar ve liberaller bir degerler kümesini digeri
pahasina kabul ettirmeye çalisirken, 3’üncü Alternatif düsünürleri
toplumsal illetleri gidermek için karsilikli bagimli
bir yol aralar.
Suçun Sonu
Suç, dünyamizi giderek daha çok
saran çarpici, apaçik bir gerçekliktir. Suçun etkisi çok somuttur kisiseldir,
gerçektir ve polis seflerince gayet iyi bilinir. Yakin
tarihli istatistikler su üzücü ve bunaltici görüntüyü
yansitmaktadir:
• Her yil dünya çapinda 1,6 milyon insan siddete basvurulan suç eylemleri yüzünden hayatini kaybediyor.
• BM Raporuna göre 15-64 yas arasindaki dünya nüfusunun yaklasik % 5’i - 200 milyon civarinda insan uyusturucu kullaniyor. Dünyada 38 milyona varan uyusturucu bagimlisi olabilir.
• Mc Afee’nin CEO’su David DeWalt, siber-suçun
artik tüm dünyada yasadisi uyusturucu ticaretin degerini asan, 105 milyar dolarlik bir ise dönüstügünü bildiriyor.
Henry David Thoreau’nun su
deyisine
bayilirim: “Kötülügün köküne saldiran bir kisiye
karsilik,
dallarini budayan binlerce insan vardir.” Bu iç görüyle Thoreau, 2 Alternatifli
düsünüsün
sonuçlarini yansitmistir. “Suçlulara karsi sert”
olanlar dallari budamakla tatmin olurlar. “Suçlulara karsi yumusak” olanlarsa genellikle dallari göz
ardi etmekten suçludurlar.
Suçun kökleri hayatin en basina
dayanir. Arastirmalar artik hamile bir kadinin sagligiyla
çocugunun
ileride suç islemesi ihtimali arasinda açik ve
elle tutulabilir bir bag bulundugunu
kanitlayabiliyorlar. Sigara ve alkol içen, asiri uyusturucu
kullanan bir annenin müstakbel bir suçlu dogurma olasiligi,
kendi sagligina
özen gösteren bir anneye kiyasla çok daha fazladir.
Bir Bütün Olarak
insan Sagligi
Gelismis dünya, patlayan saglik
maliyetleri yüzünden kâbus gibi bir senaryoyla karsi
karsiya.
Saglik
sistemimizin teknik açidan ilerleyip yüksek derecede uzmanlasmasi
maliyetleri yükseltiyor.
2050’ye gelindiginde,
Japonlarin % 40’i ve Avrupalilarla Amerikalilarin % 35’i altmis
bes
yasin
üzerinde olacak. Ileri yastakiler
daha maliyetli olup daha az katkida bulundukça, saglik
bakimlarinin toplumun üzerindeki yükü sürekli agirlasacak.
Yapilmasi gereken asil is
hastaligi
tedavi etmek degil, önlemektir. Bütün ülkelerde,
büyük saglik
endüstrisi aslinda bir “hastalik endüstrisi”dir. Hayatin hastaliga
degil
de sagliga
adamis
olan Dr. Frank Yanowitz, hocasiyla birlikte bir nehir kenarinda yürüyen tip ögrencisiyle
ilgili eski bir öyküyü anlatmaya bayiliyor. Hoca ile ögrencisi
birdenbire akintiyla sürüklenen, bogulmak üzere bir adam görürler. Ögrenci
suya atlar, adami kiyiya çeker, kalp masaji ve suni teneffüs yapar ve adamin
hayatini kurtarir. Tabii ki, ögrenci hocasinin etkilendigini
ummaktadir. Ardindan, esrarengiz bir sekilde, bogulmakta
olan baska
birini görürler ve ögrenci ayni hareketleri tekrarlar.
Çok geçmeden nehir bogulmakta olan insanlarla dolar ve
nefesi kesilen ögrenci bitkin düser.
“Biliyorum, ben kendini insanlara yardim etmeye adamis
bir doktorum, ama bunu sürdüremem!” diye bagirir hocasina, o da kendisine,
“Öyleyse neden gidip bu talihsiz insanlari köprüden atan kisiyi
durdurmuyorsun?” diye seslenir.
Yanowitz gibi 3’üncü Alternatif düsünürlerine
göre bu, saglik sektörünün öyküsüdür. Hasta insanlari
daha en basindan nehirden uzak tutmak yerine
onlari sudan çekip çikarmayi titiz bir bilim haline getirmisiz.
Dünya Saglik
Örgütü, sagligi “sadece hastaligin ya da sakatligin olmamasi degil, tam bir
fiziksel, zihinsel ve toplumsal iyilik hali” diye tanimliyor. Sagligin gerçek tanimi budur: kisinin bir bütün olarak iyi olmasi.
DÜNYADA
3’üncü ALTERNAT IF
Israil-Filistin
çatismasina
çogumuz
fazlasiyla asinayiz. Çatisma
19.yüzyilda Yahudilerin eretz Israel dedikleri, Filistin’deki atalardan kalma anayurtlarinda bir
Yahudi devleti kurmayi amaçlayan Siyonizm hareketiyle basladi.
Avrupa’da Yahudi Soykirimi’nin dehsetiyle doruga
ulasan
Anti-Semitizm, birçok dünya liderini Israil
Devleti’ni desteklemeye yöneltti ve en sonunda bu devlet, BM’in 14 Mayis 1948
tarihli bir bildirgesiyle kuruldu. Ama çogunlugu Müslüman olan Filistinli Araplar,
Siyonizm’i apaçik bir haksizlik olarak görüyorlardi; onlara göre bu, kendi
atalarindan kalan anayurtlarinin çalinmasindan baska bir ?ey
degildi.
Israil
ile Filistin bir gün Londra’daki bir otelde, tekil kisisel
iliskilerden
birinde bir araya geldi. Saril’’in ünlü piyanist ve orkestra sefi
Daniel Barenboim lobide oturuyordu ve yanindaki koltukta oturan bir adama
merhaba dedi. Adam kendini Edward Said olarak tanistirdi,
o da Colombia Üniversitesinde taninmis bir edebiyat profesörü olan
Filistinli bir Arap’ti. O aksam siyasi duruslari
bakimindan ayri kutuplarda olmalari gereken bu iki adam, yillarca sürecek bir
sohbete basladilar.2
Barenboim ve Said yakin arkada?
oldular. Arkadasinin 2003’teki ölümünden sonra,
Barenboim onun için ?unlari söyleyecekti:
“Edward
Said tek bir kategoriye sigmazdi. Insan dogasinin özüydü o, çünkü çeliskilerini anlamisti… Filistinlilerin haklari için mücadele
ederken, Yahudilerin acilarini da anlardi ve bu tutumu bir paradoks olarak
görmüyordu.” Bizim
deyisimizle,
Said bir 3’üncü Alternatif
düsünürüydü:
“Her
zaman fikrin ‘ötesi’ne, ‘gözle görülmeyen’e, ‘kulakla isitilmeyen’e bakardi.”
Said’in Barenboim’le ilgili
gözlemiyse söyleydi: “O karmasik bir simadir… genellikle
uysal
çogunluga meydan okuyan, hatta onu asagilayan bir
kisiliktir.”
3’üncü Alternatifler pesinde
kosan
her cesur kisi gibi, Barenboim de elestirilerden
payini aliyor. Filistin taraftari eylemciler onu Israil’in
saldirganligina “ütopyaci bir mazeret”
yaratmakla ve adaletsiz bir statükoyu sürdürmekle suçluyor. Ayni zamanda, Israilli
vatandaslarinin
birçogu,
“ Israil
düsmani”
Araplarla empati kurdugu ve arkadaslik
ettigi
için ona güvenmiyor.
Daniel Barenboim, 2004 yilinda sanat
alanindaki seçkin basarisi dolayisiyla Wolf Ödülü’nü
kazandi. Ödül töreninde Israil parlamentosunun önünde,
anayurdunda barisi desteklemeye yönelik 3’üncü
Alternatifini anlatti:
Bir
çözüm bulunmali. Böyle bir çözüm somutlasana kadar neden bekleyeyim ki, diye soruyorum kendime. Iste bu nedenle, rahmetli dostum Said’le birlikte,
Ortadogu’daki
bütün ülkelerden gelen genç müzisyenler, hem Yahudiler hem de Araplar için bir
müzik çalistayi olusturduk. Müzik tam da dogasi geregi, Israillilerle Filistinlilerin duygularini ve
imgelerini hayal bile edilemeyecek yeni alanlara dogru yükseltebilir.
2008’de, Ramallah’ta hayirsever
amaçli bir piyano resitali verdikten sonra, Barenboim’a
Filistin pasaportu takdim edildi. Böylece dünyada hem Israil
hem Filistin pasaportuna sahip ilk ve belki de tek kisi
o oldu.
Barisi insa Eden Paradigma
“Komsunu kendin gibi sev”, Yahudilere göre Tevrat’in bütünü,
Hiristiyanlara göre de büyük
emirdir. “Ama komsumu nasil
severim? Üstüme baltayla geleni bile nasil severim?”
Genel Kural güçlüdür, ama ona uymak
siki bir içebakis gerektirir. Böyle bir içebakis
aslinda her büyük dinin temelidir, Ortadogu’da çarpisanlar
dâhil. Yahudilerde buna, hesbon ha-nefes,
yani “vicdan
muhasebesi”
derler.
Islam’da
kullanilan terim ise musahaba’dir, yani “kendinizi degerlendirme ve yargilama”:
Kendi eylemlerimizin dürüstçe degerlendirilmesidir
ve içtenlikle (ve sik sik) meditasyon
yapmamizi gerektirir.
Tarihte hayal gücü en zengin
diplomasi hamlelerinden biri, Avrupa’da süregelen savasa
karsi
gerçekten bir 3’üncü Alternatif olan Marshall Plani’ydi. Amerikan Kongresi, Kita’da harabe halindeki, donan ve
açliktan ölen milyonlarin bulundugu her büyük kentte, eski düsmanlarinin
beslenmesi, barindirilmasi ve altyapisinin yeniden insasi
için 13 milyar dolar bagislanmasini onayladi. (Eger
bunun büyük bir para olmadigini düsünüyorsaniz, Amerika’nin 1948 gayri
safi yurt içi hasilasinin yirmide biriydi, yani çok büyük bir harcamaydi).
Bunun sonucu olan yeniden canlanma, Avrupa’da yüzyillardir süren siddet
döngüsünü kirdi.
Kur’an, Tevrat ve Incil’i
okudum: hepsi de insani esinlendiren ve yücelten kitaplar. Ortadogulu
Müslüman, Yahudi ve Hiristiyanlarin kendi dini geleneklerinde savas
yerine çok sayida 3’üncü Alternatif bulabileceklerine inaniyorum.
Olmamasi
Gereken Bir Ulus
Insanlar
benden 3’üncü Alternatif felsefemi açiklamami istediklerinde, tek kelimeyle
cevap verebilirim: “ Isviçre.”
Çogumuz Isviçre’yi
barisçil,
güzel daglari
ve enfes çikolatasiyla müreffeh bir ülke olarak düsünürüz.
Ama 7 milyon nüfusu olan bu ülke ondan daha fazlasidir: 3’üncü Alternatif düsünüsünün
ulusal ölçekte olaganüstü bir örnegidir.
Sinerji, Isviçre
düsünüsünün
ayirici özelligidir. Bir ulus olarak Isviçre,
sorgusuz sualsiz bir basari öyküsüdür. Isviçreli
çalisanlar
verimlilikte dünya önderidir.
Dünya Mutluluk Veritabani Projesi’ne
göre, Isviçre
dünyadaki en mutlu ülke olarak Danimarka’nin sadece biraz altindadir.
Ama Isviçre’nin
bir ulus bile olmamasi gerekirdi. Cografyasi buna karsidir:
Isviçreliler
koca Alp’lerin degisik taraflarinda yasarlar,
çok az dogal kaynaktan yararlanirlar ve denize
erisimleri
yoktur. Dil buna karsidir: Batida Fransizca, kuzeyde ve
doguda
Almanca, güneyde de Italyanca konusulur.
Din de uzun bir Protestan-Katolik ayirimi tarihiyle karsidir.
Tarihçiler buna hayret ederler.
Demokrasileri her ne kadar Isviçre’nin
“çesitlilik içindeki birlik”inin açiklamasina yardimci olsa da,
bu yeterli bir açiklama degildir. Katki yapan diger
etkenler arasinda, paylastiklari yaratici birligi
etkin biçimde vurgulayan ve eski kirilganliklarin önemini azaltan egitim sistemi bulunur.
2 Edward Said-Daniel
Barenboim- Paralellikler ve Paradokslar / Parallels and Paradoxes-Bloomsbury,
Londra, 2004
HAYATTA 3’üncü ALTERNATIF
Porto Riko’nun Ceiba Kasabasi, büyük
çellocu Pablo Casals’in
1973’teki ölümünden önce son yirmi yilini geçirdigi yerdir. Çocukken annesinin verdigi
yipranmis
bir kopyadan Bach’in çello süitlerini çalismak disinda çok az sey
yapan Casals, adini duyan ünlü bir besteci tarafindan Ispanyol
kraliyet ailesi için çalmak üzere davet edildikten sonra kariyerinde hizla
yükseldi. 23 yasindayken Kraliçe Victoria için, 85
yasindayken
Baskan
Kennedy için Beyaz Saray’da çaldi.
Aradaki altmis
yil, müzik dünyasinda uzun bir kresendo oldu. Ispanya’da
öyle çok sevildi ki, kralin karsisinda çalarken dinleyiciler
kraliyet locasini isaret edip, “Bu bizim kralimiz, ama Pablo bizim imparatorumuz!” diye bagirdilar.
93 yasindayken bir gün, bir komsusu
neden her gün üç saat çello çalismaya devam ettigini
sordu. Casals, “Belli bir ilerleme görmeye basladim… Bu konuda daha iyi oldugumu
fark
ediyorum,” diye
yanitladi.
Pablo Casals, 97 yasinda
yayini elinden son kez birakana kadar müzige hiçbir zaman ara vermedi. Uzun yasaminin
sonlarina dogru, insanlar ona neden yavaslamadigini
sordugunda,
“Emekli
olmak ölmektir,”
derdi.
Her zaman en önemli isinizin
ardinizda degil, önünüzde olduguna
inanin Bu düsünceyle yasamak
çok önemlidir. Basarip basarmadiklariniz
ne olursa olsun, yapilacak önemli katkilariniz vardir.
Yasimiz ya da hayattaki durumumuz ne
olursa olsun, biz 3’üncü Alternatif düsünürleri katkida bulunmayi asla
birakmayiz. Hayattan daima daha iyi bir sey beklemek 3’üncü Alternatif
zihniyetinin dogasidir. Geçmisteki
basarilardan
memnun olabiliriz, ama bir sonraki büyük katki her zaman ufuktadir.
Komedyen George Burns’ün 99 yasindayken
söyledigi
gibi, “Simdi
emekli olamam, programim dolu!”
Kizlarimdan biri bana, “Etkili Insanlarin 7 Aliskanligi” kadar çarpici
bir kitap yazip yazmayacagimi sordu. Sanirim su
yanitimla onu çok sasirttim: “Dalga mi geçiyorsun? En iyisi yakinda çikacak! Su anda kafamda tam dört kitap var!” Bunun kendime asiri
deger biçmekle ilgisi yok; ben gerçekten
en iyi eserimi ileride verecegime inaniyorum.
Neden öyle hissetmeyeyim ki? Elimden
gelenin en iyisini zaten verdigimi ve paylasilacak
degerli
bir sey
kalmadigini
düsünseydim,
her gün yataktan kalma sevkini nasil bulurdum?
Ernest T.Trigg’in su
ifadesine katiliyorum: “Çaba
harcamaya deger buldugu her
seyi
basarmis
olan insan ölmeye baslamistir”-kaç yasinda olursa olsun!
Kendimizi Sanayi Çag’inin
gözlükleriyle, bize ihtiyaç duyulmayana kadar belli bir islevi
yerine getiren makineler olarak görürüz. Her gece salterimizi
indirir, ertesi sabah tekrar kaldiririz-ve en sonunda salterin
temelli indirildigi gün gelir. Sonra ne olur? Rafa
kaldiririz. Geriye kalan günlerimizde eglenmek, dinlenmek için emekliye
ayriliriz. Çogumuzun
istedigi
tam da budur, çünkü beynimiz bütün yasamimizi bu 2 Alternatif baglaminda
görecek sekilde
yikanmistir.
Ben 3’üncü Alternatifin açik farkla
en iyisi olduguna inaniyorum. Bir katki yapmak. Bu, ilk 2 Alternatifi
kapsayabilir. 65 yasin “altin çag”ini
iyice geride biraktiktan sonra hayatinizin isini sürdürebilir ve güçlü bir katki
yapmaya devam edebilirsiniz.
Isimiz
ve emekliligimiz konusunda esasli bir paradigma
degisikligi
öneririm. Gelismis ülkelerdeki
demografi raporlarina göre, elli bes yas üzerindeki erkeklerin % 33 ila %
50’si artik hayatini kazanmak için çalismiyor. Sadece bir-iki kusak
önce atalarimiz bu yasta güçsüz kalip ölürlerdi, simdi
ise çogumuz
ileri yaslarimizda
“ikinci
yetiskinlik çagi”na girmeyi
umabiliyoruz.
Ortalama bir Avrupali ya da
Amerikali 79 yasina, ortalama bir Japon ise 82 yasina
kadar yasayacak.
O yillari pek bir sey yapmadan bosa
mi harcayacagiz, yoksa onlara bir anlam mi
kazandiracagiz?
Dinlenmek için emekliye ayrilan
insanlarin, önemli bir katki yapmak için faaliyet göstermediklerinde, çogunlukla
zihinsel ve fiziksel olarak neredeyse bir anda çöktüklerini gözlemledim.
Bana göre emeklilik kavrami bastan
sona kusurlu bir kavramdir; Sanayi Çagi’nin çagimiz
kültürüne uymayan bir kalintisidir.
Hayatta durumumuz ne olursa olsun,
israfa bagimli hale geliriz: düsüncesizce
TV izleme, sosyal medyaya takilip kalma, sürekli bir kulüpten ötekine gitme,
aptal romanlar, ilaç saplantisi, saatlerini uyuyarak geçirme. Bunlar herkesin
yasamini
fakirlestirebilir,
ama emekliler özellikle yasantilarini çöpe atma riski
altindadir.
Büyükbabam Richards bana sunu
ögretti:
“Hayat bir misyondur, bir kariyer degil.” “Tatil de degil,”
diye ekleyebilirdi. Kalici bir tatile çikanlarla, kalici bir misyonu
sürdürenlerin hayatlari arasindaki tezadi dikkatlice düsünün.
Içten Disa
Harika niyetlerle ise
baslayabilir,
ama mücadele içinde kendimizi savunmaci, incinmis, tepkisel veya eski “savas
ya da kaç” iletisimi modellerine dönmüs
durumda bulabiliriz. Bunlar kesinlikle basarisizligi
degil,
kendi ruhumuz üzerinde çok çalisip, karakterimizin “kaslarini”
güçlendirmemiz gerektigini isaret eder.
Ne kadar özen gösterirsek, hayatta
önümüze çikan her büyük zorluk ve firsat karsisinda 3’üncü Alternatif
zihniyetiyle yasamaya ne kadar çabalarsak, karsilastigimiz
büyük, önemli meseleleri üstlenmeyi ne kadar arzularsak, o kadar içsel güce
ihtiyacimiz olur.
Bu içsel karakter gücünü nasil gelistiririz?
Hayatin gerçekten büyük sorularindan biri de budur. “Etkili nsanlarin 7 Aliskanligi”ni
yazarken ulasmaya çalistigim
seyin
özüdür. Kitabin orijinal alt basligi “Karakter Etigini
Yeniden Kazanmak”ti. 7 Aliskanlik
kitabini okumanizi ya da yeniden okumanizi öneririm. Zamani geçmeyen, evrensel,
apaçik insan etkinligi ilkeleriyle ilgili bir kitap oldugu
için, bunu çekinmeden öneriyorum.
Bu ilkeler her müreffeh kültüre,
topluma, dine, aileye ve örgüte aittir. Onlari ben icat etmedim; sadece siraya
dizdim ve insanlara kisisel erisim
saglayan
bir çerçeve içinde düzenledim.
3’üncü Alternatif düsünürü
olarak basariniz içten disa
olacak. 3’üncü Alternatif çözümleri yaratmak için gerekli içsel gücü ve güvenligi
gelistirmekte
çok yararli oldugunu gördügüm
yirmi seyi
salik veririm:
1.
Gururdan
sakinin. Hep “hakli”olma ihtiyacindan kurtulun.
2.
“Özür
dilerim” demeyi ögrenin.
3. Algiladiginiz
saygisizliklari hemen bagislayin. Unutmayin, kirilip kirilmamak
sizin elinizdedir.
4.
Kendinize
ve baskalarina
küçük sözler verin ve yerine getirin. Küçük adimlar atin.
5.
Dogada
zaman geçirin. Uzun yürüyüslere çikin.
6.
Çok
okuyun; zihinsel baglantilar kurmanin ve 3’üncü
Alternatiflere götürebilecek içgörüler edinmenin en iyi yollarindan biri de
budur.
7.
Sik
sik, mümkünse her gün egzersiz yapin.
8.
Yeterince,
her gün en az 7-8 saat uyuyun.
9. Esinlendirici
ya da kutsal metinleri inceleyin. Kafa yorun, tefekküre dalin ya da dua edin.
10.Karsilastiginiz zorluklara karsi
yaratici 3’üncü Alternatif çözümleri düsünmek için kendinize sakin bir zaman
ayirin.
11. Iliski
içinde oldugunuz kisilere
sevgi ve takdirinizi ifade edin.
12. Iki
kulaginiz,
bir agziniz
var: onlari orantili olarak kullanin.
13. Baskalarina karsi
cömert olun.
14. Kendinizi baskalariyla
kiyaslamaktan kaçinin. Siz essizsiniz.
15. Sükredin.
Minnetinizi ifade edin.
16. Baskalari için büyük kazançlarin nasil
yaratilacagini kesfetmekten vazgeçmeyi ögrenin.
17. Isler
iyi gitmediginde, ara verin, disarida
bir yürüyüse çikin, gece iyi bir uyku çekin
ve yeni bir günün tazeligi ve perspektifiyle isinize
dönün.
18. ‘’Kazan-Kazan”a gerçekten ulasamiyorsaniz,
unutmayin ki “anlasma yok” bazi durumlarda en iyi
alternatiftir.
19. Is
baska insanlara, onlarin tepkilerine,
zaaflarina ve tuhafliklarina geldiginde, sadece bol bol gülümseyin.
20. 3’üncü
Alternatifin olasiligina her zaman inanin.