3'ÜNCÜ ALTERNATIF --'The 3rd Alternative' (Hayatin En Zor Sorunlarinin Çözümü)

3'ÜNCÜ ALTERNATIF --'The 3rd Alternative' (Hayatin En Zor Sorunlarinin Çözümü)

Fevzi BOZKURT
Psikoloji


Stephen R. COVEY: Time dergisinin seçtigi yirmi bes en etkili Amerikalidan biri, saygin bir uluslararasi liderlik otoritesi, aile uzmani, egitmen, kurumsal danisman ve hayatini ilke merkezli yasam ve liderligin ögretilmesine adamis olan bir yazardir. Kitaplari 28 dilde 20 milyonun üzerinde satmis ve “Etkili Insanlarin 7 Aliskanligi”, Is Dünyasinda 20. Yüzyilin en etkili kitabi olarak nitelendirilmistir.
Geçis Noktasi
 
Hayat sorunlarla doludur. Çözülmesi olanaksiz görünen sorunlarla. Tüm insanlar sikinti çeker, genelde sessizce. Çogu kisi çalisarak ve daha iyi bir gelecek umarak, sorunlarina ragmen cesaretle yoluna devam eder. Birçogu için terör, yüzeyin hemen altindadir. Bu terörlerin bazilari fiziksel, bazilari psikolojik, ama hepsi çok gerçektir.
Bu kitaptaki ilkeyi anlar ve ona uyarak yasarsaniz, sorunlarinizin üstesinden gelmekle kalmayip, yolunuza devam ederek kendiniz için simdiye kadar mümkün oldugunu düsündügünüzden daha iyi bir gelecek yaratabilirsiniz.
20.yüzyil kisisel olmayan savas çagiydi. 21.yüzyil ise kisisel fesat çagi gibi görünüyor. Öfke termometresi çok yüksek. Aileler kavga ediyor, is arkadaslari çekisiyor, siber kabadayilar terör yaratiyor, mahkemeler tiklim tiklim ve fanatikler masumlari katlediyor. Asagilayici “yorumcular” medyayi bataga çeviriyor-ne kadar acimasizca saldirirlarsa o kadar çok para kazaniyorlar. Yükselmekte olan bu çatismanin atesi bizi hasta edebilir.
 
Einstein, “yasadigimiz önemli sorunlar, onlari yaratmis? oldugumuz düsünce düzeyiyle çözülemez,” demistir. En zor sorunlarimizi çözebilmek için, düsünüsümüzü kökünden degistirmeliyiz-bu kitabin konusu da budur.
3’üncü Alternatif: Sinerji ilkesi, Paradigmasi ve Süreci
Karsimiza çikan en zor sorunlari, hatta çözümsüz görünenleri bile çözmenin bir yolu vardir. Hayatin neredeyse tüm ikilemlerini ve derin ayrimlarini kesip geçen bir yol vardir. Ileriye dogru bir yol vardir. Bu senin yolun degildir, benim yolum da degildir. Bu daha yüksek bir yoldur. Ikimizin de simdiye kadar düsündüklerimizden daha iyi bir yoldur. Ben buna “3’üncü Alternatif” diyorum.
2 Alternatifli düsünüs çogumuzun içinde bu kadar derinlere Yerlermisse, onu nasil asariz? Genellikle asmayiz. Sorun ise çogunlukla ait oldugumuz “taraflarin’’ meziyetlerinde degil, sünme biçimimizdedir. Asil sorun zihinsel paradigmalarimizdadir.
“Paradigma” sözcügü, davranislarimizi etkileyen düsünce kalibi ya da modeli anlamina gelir. “Paradigmalari’’ degistirirsek, davranisimiz ve aldigimiz sonuçlar da degisir.
Sinerji  Ilkesi
3’üncü Alternatife sinerji denilen bir süreç sayesinde ulasiriz. Sinerji bir mucizedir ve dogal dünyanin her yerinde isleyen temel bir ilkedir.
Servi agaçlari saglam durmak için köklerini iç içe geçirip inanilmaz yüksekliklere erisirler. “V” olusturan kuslar, kanat çirpmalarinin yarattigi çeki? gücü nedeniyle tek bir kustan neredeyse iki kat uzaga uçabilirler. Yosunda birlesen yesil alg ve mantar, baska hiç bir seyin yetismedigi çiplak kaya üzerinde gelisip çogalir. Bu örneklerin tümünde “bütün” parçalarinin toplamindan daha büyüktür.
Ayni sinerji ilkesi insanlar için de geçerlidir. Bireysel güçlerine dayanarak, yapabileceklerini kimsenin tahmin etmeyecegi seyleri birlikte yapabilirler.
Insan sinerjisinin üstün örnegi, ailedir elbette. Her çocuk bir “3’üncü Alternatif”, daha önce hiç var olmami? ve asla aynisi olmayacak yetilerle donatilmis kendine özgü bir insandir.
 Alternatifli Düsünüs
2Alternatifli düsünürler yalnizca rekabeti görürler, isbirligini hiç görmezler; baki? açilari her zaman “onlara karsi bizdir.
Yalnizca sahte ikilemleri görürler; baki? açilari her zaman “benim yolum, yani anayoldur.
2Alternatifli düsünürler genellikle baskalarini münferit insanlar olarak görmezler; bir tek ideolojilerini görürler. Farkli baki? açilarina deger vermediklerinden, onlari anlamaya çalismazlar.
2Alternatifli düsünceyi asip sinerji zihniyetine geçenler, nadir ama etkili, yaratici ve üretkendirler. Onlar paradigma degisikligi yapan, yenilikçi, oyunu degistiren kisilerdir. Biz de onlara katilmak, 3’üncü Alternatif düsünüsüne dogru ilerlemek istiyorsak paradigmalarimizi dört önemli açidan degistirmemiz gerekir.
Ama bu kolay da degildir, sezgilere ters düser, bizi egoizmden baskalarina karsi içten saygiya götüreceklerdir. ?imdi bu paradigmalarin her birine yakindan bakalim.
Birinci Paradigma: Kendimi Görüyorum
Bu ilk paradigma kendimi bagimsiz yargi ve eyleme muktedir, benzersiz bir insan olarak görmemle ilgilidir.
Ben bir çekismenin “benim tarafimdan fazlasiyim. Önyargilarimin, grubumun ya da yerlesik görüslerimin toplamindan fazlasiyim. Düsüncelerim ailem, kültürüm ya da sirketim tarafindan önceden bellenmis degil. Bernard Shaw’in deyisiyle söylersek: “dünyanin benim-ya da bizim- düsünce tarzimiza uymadigindan yakinan bencil bir küçük sikâyetler yumagi degilim.”
Kendimizi kendi basimiza asla tam olarak göremeyiz. Aynaya baktigimizda, kendimizin yalnizca bir parçasini görebiliriz. Kör noktalarimiz vardir. Çatismayla yüz yüze gelen 2 Alternatifli düsünürler kendi programlarini nadiren sorgular. Onlara tamamen makul görünen, ama her zaman yetersiz olan kültürel varsayimlara bel baglarlar. Sinerji yalniz baskalari hakkinda degil, kendimiz hakkinda da bir ?eyler ögrenmemize neden olacaktir; bu kaçinilmazdir. Bu anlayis bizi alçakgönüllü yapar.
Kendinden çok emin olanlar öz bilinçten yoksundurlar. Kendi baki? açilarinin her zaman sinirli oldugunu fark edemediklerinden, bildiklerini okumakta diretirler.
Hayatlarimiz birer öyküdür. Hepsinin bir baslangici vardir. Bir öykünün ayni zamanda bir ortasi ve bir sonu da vardir. Çogumuz öykünün ortasinda bir yerdeyizdir. Öykünün nasil bitecegine biz karar veririz…
3’üncü Alternatif her zaman kendimle baslar. Içten disa dogru, içimin en derin parçasindan, bir güven ve alçakgönüllülük temelinden gelisir. Kendime disardan bakarak, kendi önyargi ve egilimlerimi gözlemleyip tartmami saglayan öz bilinç paradigmasindan dogar. Kendi öykümü kendi yazdigimin kabulünden ve gerekirse yeniden yazma istekliliginden kaynaklanir; çünkü onun iyi bitmesini isterim.
Ikinci Paradigma: Seni Görüyorum
 
Ikinci Paradigma baskalarini seyler yerine insanlar olarak görmekle ilgilidir.
Baskalarina baktigimizda ne görürüz? Bir birey mi, yoksa ya?, cinsiyet, irk, siyaset, din, ulusal köken ya da cinsel yönelim mi?
Onlari aslinda kendi fikirlerimizi, önceden edinilmis kavramlarimizi, hatta onlarla ilgili ön yargilari gördügümüz kadar görmeyebiliriz.
“Seni görüyorum” paradigmasi, temelde bir karakter sorusudur. Insan sevgisi, cömertlik ve dürüst niyetle ilgilidir.
Etkili paradigmaya “Seni görüyorum” adini vermenin nedeni, Afrikali Bantu halkinin bilgeliginden gelen bir iç görüdür. O kültürde insanlar birbirini “Seni görüyorum” diye selamlar. “Seni görüyorum” demek “essiz bireyselligine deger veriyorum” demektir.
Insanligim seninkine karismis, çözülmez biçimde seninkine baglanmis” demektir.
Elizabeth Lesser bunu söyle açiklar: “Benim ben olabilmek için sana ihtiyacim var, senin de sen olabilmek için bana ihtiyacin var.”
Psikologlar, çogumuzun baskalari hakkinda olumlu seylerden çok olumsuz seyleri hatirlamaya egilimli oldugumuzu bilirler. Oscar Ybarra’ya göre. Insanlari kötü davranislarindan sorumlu tutar, iyi davranislarinin hakkini vermeyiz.”
Birbirimizi tam olarak gördügümüzde, Baspiskopos D. Tutu’nun da dedigi gibi, “dünya bir merhamet ruhu ve inanilmaz bir cömertlik dalgasiyla canlandiginda; kisa bir süreligine sefkatli insanlik baglariyla birbirimize baglandigimizda… Daha iyi olani bir an için görürüz.”
“Seni görüyorum” paradigmasinin gücü budur iste.
Üçüncü Paradigma: Seni Arayip Buluyorum
Bu paradigma, birbiriyle çelisen görüslerden kaçinmak ya da kendinizi onlara karsi savunmak yerine onlari bilinçli olarak arayip bulmakla ilgilidir.
Olaylari sizin gibi görmeyen birine verilecek en iyi karsilik, “Ayni fikirde degil misin? Seni dinlemeliyim!” demektir. Bunu söylerken samimi olun.
Iyi bir lider çatismayi yadsimaz ya da bastirmaz. Onu ilerlemek için bir firsat olarak görür. Kiskirtici konular ortaya dökülüp dürüstçe ele alinmadikça hiçbir gelisim, kesif, yenilik-hatta bari?-olmayacagini bilir.
Benimle ayni fikirde olmayan biriyle yüz yüze geldigimde, herkes gibi ben de otomatik olarak savunmaya geçerim. 3’üncü Alternatif düsüncenin sezgilere bu kadar aykiri olmasinin nedeni budur iste.
“Hakikat asla katiksiz degildir ve nadiren basittir,” der Oscar Wilde. Kimse ona tümüyle sahip degildir. 3’üncü Alternatif düsünürleri, ne kadar çok hakikat payina sahip olurlarsa, olaylari o kadar oldugu gibi göreceklerini kabul ederler. Dolayisiyla da bilinçli olarak farkli hakikat dilimlerini arayip bulurlar. Bende olmayan hakikat sendeyse, bana da ögretebilmen için neden gelip seni bulmayayim?
Insanlarin farkli görüslere sahip olmasi yalnizca dogal degil, aslidir de. Yillardir pek çok kez, iki insan ayni fikirde ise, birinin gereksiz oldugunu söyleyip durdum. Farkliligin olmadigi bir dünya, hiçbir ilerlemenin mümkün olmayacagi bir aynilik dünyasi olacaktir.
Konusma Çubugu:1 ABD ve Kanada’daki Yerli Uluslara baskanlik eden Yerli Seflerini egittikten sonra, Sefler bana güzel bir armagan vermislerdi: Üzerine “Kel Kartal” sözcükleri ilenmis?, oymali, yaklasik bir buçuk metre uzunlugunda bir “Konusma Çubugu”. Bu “Konusma Çubugu” yüzyillar boyunca Yerli Amerikan yönetiminin ayrilmaz bir parçasi olmustur.
Gördügüm en etkili iletisim araçlarindan biridir bu. ?te bunun ardinda yatan kuram: insanlar her bir araya geldiginde, Konusma Çubugu ortaya çikartilir. Yalniz Konusma Çubugunu elinde bulunduran kisinin konusmasina izin verilir. Konusma Çubugu sizde oldugu sürece, anlasildiginiza ikna olana kadar yalniz siz konusabilirsiniz. Digerlerinin anlatmak istediklerini, kendi savlarini, ayni ya da karsi yöndeki fikirlerini belirtmelerine izin yoktur. Ancak sizi anlamaya çalisir, sonra da anladiklarini açikça ifade edebilirler.
Anlasildigini hisseder hissetmez, göreviniz Konusma Çubugunu siradaki kisiye vermek, sonra da onun anlasildigini hissetmesini saglamaya çalismaktir. O kendi demek istedigini anlatirken, gerçekten anlasildigini hissedene kadar onu dinlemek, ne anladiginizi yeniden ifade etmek ve onunla empati kurmak zorundasiniz. Bu sekilde, ilgili bütün taraflar, hem konusarak hem de dinleyerek iletisimin tamamindan sorumlu olur. Her taraf anlasildigini hissettiginde, genellikle sasirtici bir ?ey olur. Negatif enerji dagilir, çekisme yok olup gider, karsilikli saygi gelisir ve insanlar yaratici olur. Yeni fikirler ortaya çikar. Üçüncü alternatifler belirir.
Unutmayin, anlamak ayni fikirde olmak demek degildir. Sadece karsinizdaki kisinin gözünden, onun kalbiyle, zihniyle ve ruhuyla görebilmek demektir. Insan ruhunun en derin ihtiyaçlarindan biri anlasilmaktir.
Ama bu yogun anlasilma ihtiyaci karsilanmadiginda, ego mücadelesi ortaya çikar. Sahiplenme kavgalari ortaya çikar. Gündem, savunmaci ve koruyucu iletisim olur. Kimi zaman çekime, hatta siddet patlak verebilir.
Insanin anlasilma ihtiyaci akcigerin havaya ihtiyacina benzer. Içinde bulundugunuz odadaki bütün hava birden çekilecek olsaydi, hava bulmak için nasil motive olurdunuz? Tek bir ?ey isterdiniz. Ancak hava aldiktan sonra, baska seylere açik olurdunuz. Anlasilma hissi de psikolojik havanin karsiligidir.
Deneyimlerim ?unu gösterir: Insanlar gerçekten birbirini anlamaya çalisirsa, her zaman degilse bile genellikle hemfikir olmaya ba?larlar.
­­­­­
­­­­­­­­­­--------------------------------------------------------------------------------------------------------
1 Stephen R. Covey- 8’inci ALI?KANLIK/Bütünlüge Dogru
Empati Kurmak
Konusma Çubugu iletisimin özü, psikologlarin deyisiyle, duygudaslik kurarak dinlemektir. Hayatimin büyük bir bölümünü empatiyle dinlemeyi ögretmeyi adadim, çünkü barisin ve sinerjinin anahtari odur.
Empati nedir? Israilli felsefeci K. Lampert’in su tanimini severim: “Empati, kendimizi… Ötekinin zihninde buldugumuz zaman olusur. Gerçegi onun gözünden inceleriz, onun duygularini hisseder, acilarini paylasiriz.”
Empati kapasitesi içimize kurulmus gibidir: yeni doganlar bile diger bebeklerin agladigini duyunca aglamaya baslar.
Empatiyle dinleme öteki kisinin baki? açisini onayladigimiz anlamina gelmez. O baki? açisini görmeye çalistigimiz anlamina gelir. Empatiyle dinlemeyi insanlara “psikolojik hava” aldirmaya benzetiyorum. Su an boguluyor olsaydiniz, hava almak disinda hiçbir seyi umursamazdiniz. Ama bir kez nefes aldiginizda, o ihtiyaç tatmin edilmis olur. Nefes alma ihtiyaci gibi, bir insanin en büyük psikolojik ihtiyaci, anlasilmak ve deger verilmektir. Baska birini empatiyle dinlediginizde, o kisiye psikolojik hava aldirirsiniz.
Empatiyle dinlemek, yillardir ögrettigim ?u kurali aliskanlik haline getirinceye kadar sezgilere ters düser: Önce anlamaya çalis, sonra anlasilmaya.” Tersi olmaz.
Baska birinin fikirlerini tekrarlamak da bir seydir, ama duygularini yakalamak zordur. Ne var ki denemeyi sürdürürseniz, empatiye ulasirsiniz. Carl Rogers’in dedigi gibi, Paradigmam “Benimle ayni oldugun için seni önemsiyorum” degil. “Benden farkli oldugun için seni takdir ediyor ve sana deger veriyorum” olmalidir.
Dördüncü Paradigma: Seninle Sinerji Olusturuyorum
Bu son paradigma, birbirine saldirma döngüsüne kapilmaktansa, herkesin daha önce düsündügünden daha iyi bir çözüm yolu bulmakla ilgilidir.
Sinerjiye ulasmak için bir krize ihtiyaç yoktur. Dogru zihniyetle ise baslarsak, Sinerjiye dört adimda ulasmak mümkündür.
Sinerjiye Götüren 4 Adim
 
Ilk Adim: 3’üncü Alternatif Sorusunu Sorun
“Kimizin su ana dek buldugundan daha iyi bir çözüm aramaya istekli misin?” Bu soru her seyi degistirir. Yaniti evetse, çatismadaki gerilim sona erer.
Kazanmak zevklidir. Ama kazanmanin birden fazla yolu vardir. Hayat, tek bir oyuncunun topu agdan geçirmeyi basardigi bir tenis oyunu degildir. ki tarafin da kazanmasi, ikisini de memnun eden yeni bir gerçeklik yaratmasi daha da heyecan vericidir. ?te bu yüzden sinerji süreci ?u soruyla baslar: “ kimizi de memnun edecek bir kazan-kazan çözümü aramaya istekli misin?”
Ikinci Adim: Ba sari Kriterlerini Tanimlayin
Anlasmazlik çogu kez önemsiz bir konudan dogar. Ülkeler küçücük, ise yaramaz arazi parçalari için birbirine savas açar. Kari-kocalar yemekten sonra bulasik sirasinin kimde oldugu sorusu yüzünden bosanir.
Sinerjinin mantrasi sudur: Olabildigince erken bir tarihte olabildigince çok kisiden gelen olabildigince çok sayida fikir.
3’üncü Alternatifi arayacaginiz zaman, basari kriterlerinin listesini çikarmayi deneyin. Kriterleri bulmak için, kendinize ?unlari sorun:
Kriterlerin belirlenmesine herkes katiliyor mu?
  Hangi sonuçlari gerçekten istiyoruz? Yapilmasi gereken asil is nedir?
Hangi sonuçlar herkes için “kazanç” sayilacaktir?
Katila?mi? taleplerimizi a?ip daha iyi bir ?ey ariyor muyuz?
Yanitlar herkesi tatmin ettiginde, 3’üncü Alternatifler yaratmaya hazir olursunuz.
3.Adim: 3’üncü Alternatifler Yaratin
Sinerji döngüsünü baslatmak için sadece bir kisi gereklidir: Siz. Bu döngü, ötekilere “Siz durumu farkli görüyorsunuz. Sizi dinlemeliyim,” demeye istekli oldugunuzda baslar.
3’üncü Alternatif kimi zaman iki zit argümanin birlestirici ögelerinden dogar. Örnegin teslimiyet ve direnis birbirinin karsitidir. Direni? genellikle siddeti içerir; teslimiyet siddet içermez. Ama Gandhi ve onun ardindan Martin Luther King, bu iki fikri siddet içermeyen direnise dayanan 3’üncü Alternatifte, yani halklari bütünüyle özgürlüge götüren bir kavramda birlestirmistir.
Artik ortaya önemli bir soru atip tüm dünyanin sizinle sinerji olusturmasini saglayabilirsiniz. Çevrimiçi sinerjinin güzel yani, orada bulunmak zorunda olmamanizdir; siz olmadan da devam eder. Konu yeterince gerçekse ve dogru topluluga sahipseniz, büyük sorunuz virüs gibi yayilan kendi hareketini yaratarak yeni fikirler, beklenmedik içgörürler, 3’üncü Alternatifler-ve daha fazla kiskirtici soru-doguracaktir.
4. Adim: Sinerjiye Ulasin
 
3’üncü Alternatife ulastigimizi nasil biliriz?
3’üncü Alternatife ulastigimizi odadaki heyecandan anlariz. Somurtma, kendini savunma, suskunluk sona ermistir.
 
Kisacasi, “Seninle Sinerji olusturuyorum” paradigmasi bizi savastan barisa götürür-yalnizca çatismasizliga degil, yeni olasiliklarin filizlenmesine de. Farkliliklari reddetmek yerine kabullenir.
IS DÜNYASINDA 3’üncü ALTERNATIF
Teknoloji sayesinde, insan zihnini tutsak eden yapay duvarlarin sonunu görüyoruz. Ama en zorlayici duvarlar hala yerinde duruyor: insanlar arasindaki duvarlar. Bu duvarlari yikmanin anahtari, içimizdeki “ben” yerine “biz” diye düsünme gücüdür.
2 Alternatif: Savas ya da Kaç
Her anlasmazlik duygu yüklüdür. Örnegin ücret konusunda basit bir anlasmazlik olarak düsünebileceginiz sey, aslinda derin korku ve arzularla ilgilidir. Diyelim ki bir kadinsiniz, sef pozisyonundasiniz ve bir erkek çalisan maasindan mutsuz bir sekilde size geldi. Çeliskili duygularla için için kaynayan bir kisiyle karsi karsiya olabilirsiniz.
Eger 2 Alternatife inanan bir yöneticiyseniz,
Yalnizca iki seçeneginiz vardir: sava? ya da kaç. Kaçmayi seçebilirsiniz. Pes edip ona istedigini verebilirsiniz. Çatilma kuramcilari buna “uyum saglama” derler ve genellikle bu durum yalnizca daha fazla sorun yaratir. Eger kaçmayi seçerseniz, diger çalisanlara haksizlik etmis, kötü bir emsal yaratim? ve bir sonraki maas görüsmeleri için bu çalisanin beklentilerini yükseltmis olursunuz. Ya da savasmayi seçebilirsiniz. Bunu çesitli yollari vardir.
Onu küçültebilirsiniz: “Herkesle ayni maasi aliyorsun.
Onu pohpohlayabilirsiniz: “Sen çok degerli bir elemansin ve daha fazlasini yapmayi çok isteriz.”
 Onunla boy ölçüsebilirsiniz: “Ben hiç zam istemek zorunda kalmadim. Takim oyuncusu oldugum için hep gelir artisi beni bulur…”
 Uzlasabilirsiniz: “Maasini degistiremem, ama Cuma günleri yarim saat erken çikmana izin verebilirim.”
3’üncü Alternatif: Sinerji
Eger 3’üncü Alternatife inanan bir yöneticiyseniz, ne kaçar ne de savasirsiniz. Daha iyisini, çalisaniniza çok büyük bir duygusal getiri saglayacak, firma için de yeni ve anlamli bir deger yaratacak bir çözüm arayabilirsiniz.
Bir meydan okumaya verilen dogal, düsüncesizce tepki, savasmak ya da kaçmaktir. Hayvanlarin içgüdüleriyle yaptiklari seydir bu; onlar yalnizca 2 Alternatife sahiptir. Ama olgun insanlar 3’üncü Alternatifi seçebilirler.
Sinerjinin ilk paradigmasini hatirlayin: “Kendimi Görüyorum”. Ben kendime disardan bakip kendi düsüncelerimle duygularim hakkinda dü?ünme gücüne sahibim. Kendi dürtülerimi inceleyebilirim: “Neden kendimi buna kaptirdim? Ben-merkezci mi davraniyorum? Yoksa bu konuda gerçekten endiseli miyim?”
Ama sinerjinin ikinci paradigmasini da hatirlamaliyim: “Seni Görüyorum.” Sana büyük bir saygi duyuyorum; fikirlerine deneyimlerine, baki? açina ve duygularina deger veriyorum demektir bu.
Dolayisiyla sinerjinin üçüncü paradigmasini uygularim: “Seni arayip buluyorum.”
Aramizdaki uçurum beni büyülüyor, tehdit etmiyor. Hiçbir sey bir anlasmazligin olumsuz enerjisini ?u sözlerden daha hizli dagitamaz: “Sen durumu farkli görüyorsun. Seni dinlemeliyim.” Inanarak söyleyin bunu.
Bu paradigmalari uygularsaniz, anlasmazligi geçersiz kilan bir 3’üncü Alternatife ulasirsiniz. Ikimizin de düsündügünden daha iyi bir ?ey arayalim.” Herkes kazanir, herkes enerjiyle dolar. Çogu zaman, kavganin neyle ilgili oldugunu bile hatirlayamazsiniz.
Bize haksiz davranildigini düsündügümüzde, haksizligin zihnimizi mesgul etmesi çok kolaydir. Çogu zaman, çatismayla ilgili her türlü sorumlulugu inkâr ederiz; bütün suç diger kisidedir. Bu durum içimizi kemirerek bizi daha savunmaci ve kirilgan hale getirebilir ve çatisma döngüsü isimiz zarar görmeye baslayana dek siddetlenir.
Farkli bir yola sapabiliriz. Çatisma halinde oldugumuz kisinin ihtiyaç ve endiselerine gerçekten kulak vermeyi seçebiliriz. Ikiyüzlülük ve kurnazlik etmeden gerçekten anlamaya çalisirsak, baska bir insandan akip gelen katiksiz bilgi ve anlayis karsisinda tam anlamiyla serseme dönebiliriz.
Is yerinde anlasmazlik yöntemiyle ilgili en son kitaplarda, arabuluculuk, müzakere ve uzlasmaya yapilan yüzlerce atif görürüz; ama sinerjiye tek bir atif bile yoktur. Bu kitaplar tümüyle islemsel yaklasim, yani çatismadan kurtulmayi saglayan yüzeysel teknikler ve dengenin yeniden kurulmasi üzerinedir.
Bir tartismaya girdiginizde, tartismayi birakip dinlemeye baslayip. Baskin bir “hakli” çikma ihtiyaci hissediyorsaniz, bunu bir süreligine erteleyip sadece dinleyin. Ve 2 Alternatifli bir tuzaga yakalandiginizda, “ Ikimizin de simdiye kadar düsündügünden daha iyi bir alternatif aramaya istekli misin?” diye sorun.
Kazan-Kazan Zihniyeti
Kazan-Kaybet, benim tarafimin istedigini elde etmesi demektir;
Kaybet-Kazan, senin tarafinin istedigini elde etmesi demektir-bu uzlasma zihniyetidir. Kazan-Kazan ise 3’üncü Alternatif zihniyetidir. Senin yolun ya da benim yolum degil; Daha iyi bir yoldur.
Bence Kazan-Kazan zihniyeti yalnizca i? dünyasinda degil, ayni zamanda hayattaki tüm iliskilerin temelidir. Bu zihniyet herhangi bir insanin yüregine giris biletidir. Kazan-Kazan zihniyeti olmadan güven, inanç, birlikte ilerleme olmaz.
Kazan-Kazan, iki tarafin da herhangi bir ?ey kaybetmemesi, tatmin olmasi ve sonuçtan memnun kalmasi demektir ve bunun yanli? bir yani yoktur. Ama sinerjik insanlar çok daha iyisini yapabilirler. Birlikte yapilabileceklerin siniri yoktur.
“Yepyeni” fikrin ya da atilimin kaynagi nedir? Yenilik uzmanlari sinerji oldugunu söyleyecektir. Bu konuda belki de dünyanin en üst düzey düsünürü Prof. Clayton Chrisensen hasilat rekoru kiran fikrin her zaman rahatsiz edici oldugunu söylüyor. Bu fikir genellikle farkli baki? açilari ile tuhaf baglantilar arasinda zengin bir etkilesimin bulundugu “uçlar”da ortaya çikar. Çogu sirket ofislerinde revaçta olan homojen düsünceden kaynaklanmaz.
Bu bir paradokstur. Büyük sirketlerin son derece yenilikçi olabileceginin biliyoruz ama büyük yeniligin piyasadaki acayip, beklenmedik karmasalardan kaynaklandigini da biliyoruz. Öyleyse tanimi geregi görece atil “kurumsal Dünya’nin bir parçasi olan bu basarili kuruluslar büyük yeniligi nasil yakalar? Arayip bularak!
Sinerjinin nasil isledigini anlar ve onu etkin bir biçimde gelistirirler. Yaraticilik uzmani Edward De Bono bu kendine özgü psikolojiyi söyle anlatiyor: “Basi dertte olan ve yeni fikirlere umarsizca ihtiyaç duyan kurumlar, bunlari en az arayanlardir. Böylesi kurumlar kendilerini, düsünce tarzlarinda bir sorun olmadigini, ama ‘çevrelerindeki Dünya’nin onlara zor zamanlar yarattigina, dolayisiyla daha iyi düsünmenin anlamsiz olduguna inandirmistir… Bir keresinde çok ünlü bir sirkette bana, baslari cidden dertte oldugu için yaraticiliga ayiracak zamanlarinin olmadigini söylemisti! Baslarini o kadar derde sokan da belki de böyle bir tutumdu.”
Sinerji Çagi
Bir bakima bildigimiz isletmeler artik yok. Müsteriyle çalisan arasindaki ayrim uçup giderken, içeriyle disarisi arasindaki sinir yikildi. Herkes müsteri oldu. Teknolojinin gel-git dalgalari eski zaman ve mesafe bariyerini fark ettirmeden asindirdi.
Amaçsizlik, yalnizlik ve haksizlik duygularina dikkat edin. Harika bir seyin, kendilerinden daha büyük bir sinerjik çabanin parçasi olmadiklarini hisseden insanlar, kendilerinden kusku duyarlar.
Geriye kalan yegane duvarlar artik kendi içimizdedir. Bunlar kültürel ve zihinsel duvarlardir. “Burada yalnizim. Amacim yok, buraya ait oldugumu hissetmiyorum. Bu degerleri paylasmiyorum. Hayatimi bu hapishanede geçirir hale nasil geldim?
Ki?iler arasi duvarlar, küçücük mintikalarimizin, suçlama ve kendini savunma zihniyetinin içinde bizi kapana kistirir. “Farkliysan tehdit unsurusun. Olaylari benim gibi görmüyorsan, seninle isim bittiginde görürsün.”
Gerçekten sinerjik bir ekipte çalistiniz mi hiç? Tek üyesini bile kaybetmeyi göze alamayacaginizi bildiginiz bir ekipte?
Her gün biraz daha yakinlastiginiz ve birlesmis kapasitelerinizin daha da güçlenecegi bir ekipte? Ürettiginiz 3’üncü Alternatif sonuçlarina sasakaldiginiz bir ekipte?
Ben bu deneyimi birçok kez yasadim ve hiç yasamamis olanlar için üzülüyorum. Güney Afrika i? dünyasinin efsanevi lideri Colin Hall, “Mutluluk-bireylerin, Ortaklarin, iliskilerin ya da kurumlarin mutlulugu- üzerinde ne gücün ne de paranin sürdürülebilir bir etkisi vardir,” diyor. Insanlar isyerinde “ancak sinerji bollugu yasadiginda ve bütün, parçalarinin toplamindan daha büyük oldugunda” ise sarilir ve mutlu olurlar.
EVDE 3’üncü ALTERNATIF
Sinerjinin nihai ifadesi aile olabilir. Ve dünyaya gelen her çocuk bir 3’üncü Alternatiftir. Yeni dogan, sinerjik harikalarin en büyügüdür.
Bizim kültürümüzde insanlar her gün, hayattaki tüm armaganlarin en degerlisini-ailelerini- neredeyse umursamazca bir kenara atiyorlar. Bir zamanlar birbirine tutkuyla bagli olan kari-kocalar birbirinden soguyor. Dünyadaki en yüksek bosanma orani, tüm evliliklerin % 40-50’siyle ABD’de görülüyor. Rusya ikinci sirada.
Romanci Elif Safak, “Eger hayatinizda bir seyi yok etmek istiyorsaniz,” diyor, “bütün yapmaniz gereken etrafini kalin duvarlarla çevrelemek. Içeride kuruyup kalacaktir.”
Birisi bir keresinde söyle demisti: “Karimla evlenmek, yabanci bir ülkeye tasinmak gibiydi. Tuhaf adetlere alismak ilk baslarda ilginç geldi. Esim de öyle düsünüyordu, ama simdi biliyoruz ki kesifler asla bitmeyecek. En büyük serüven budur.”
Bu arkadasim emekli bir ögretmendi. Öldügünde, esi sunlari söyledi: “45 yil boyunca çöpü çikarmayi ya da kendi tabagini yikamayi unuttugu için onu elestirdim. Simdi aksam eve geldigimde keske onun gülümseyisini görebilsem, diyorum. Keske bahçede deli dolu islik çalisini duyabilsem. Yalnizca ögrencilerinin degil, kizlarimizin da ögretmeni olarak gösterdigi beceriye hayran oldugumu söyleyebilmek için onunla bir gün daha geçirmek isterdim.”
Çogu zaman, bir seyin gerçek degerini ancak onu kaybettikten sonra anlariz.
 
3.üncü Alternatif Ailesi
Aile danismani Brent Barlow’un dedigi gibi, “Evliliginizi düzeltmek istiyorsaniz, aynaya bakin.” Sorunun esimde ya da çocugumda oldugunu düsünüyorsam, bu düsünce sorunun ta kendisidir. Zihinsel olarak, “ben iyiyim, esim kötü” paradigmasina takilip kalmissam, 2 Alternatifli düsüncenin etkisi altindayim demektir.
Mevlana söyle der: “Bu dünyanin insanlari kendilerine bakmiyor, bu yüzden birbirlerini suçluyorlar.”
Eleanor Roosvelt’in dedigi gibi, “Kimse rizaniz olmadan size degersiz oldugunuzu hissettiremez.” Dürtü ile tepki arasinda bir alan var ve o alanda, nasil tepki vereceginizi seçmekte tamamen özgür olan siz varsiniz. O alanda en sonunda kendinizi göreceksiniz. Orada en derin degerlerinizi de bulacaksiniz. O alanda düsünceli bir mola verirseniz, bir kez daha vicdaninizla, ailenize olan sevginizle ve yasam iliskileriyle baglanti kuracaksiniz.
Ne yazik ki çogu kisi bu zihinsel alanin farkinda bile degildir. Kendi özgürlüklerini anlamadiklari için su iki tepkiden birini verirler: Öfkelerini ya dile getirir, ya da sorunu göz ardi ederlerse geçip gidecegi yolundaki yanlis inançla bastirirlar.
Baskalari sizi utandiramaz; ancak siz kendinizi utandirabilirsiniz. Baskalarinin davranisini kontrol edemezsiniz, ama o davranisa karsi kendi tepkinizi kontrol edebilirsiniz. Uzmanlar su görüste birlesiyor: “Duygularinizi içeride tutmanin ya da disari vurulmasina izin vermenin çok daha saglikli alternatifi, onlari dönüstürmektir… En derin degerlerinize sadik kalma ve böylece korku ve utancinizin büyük kismini dönüstürme becerisi tümüyle sizin içinizdedir.
 
Seni Görüyorum
 
“Seni Görüyorum” demek, “benzersiz bireyselligini kabul ediyorum” demektir. Genellikle bunu bir aile ortaminda yapmak zordur.
Dostoyevski söyle der: “Birini sevmek, onu Tanri’nin istedigi gibi görmektir,” benim istedigim gibi degil.
Sevgi sadece birine karsi bir duygu degil, ayrica onu kendi basina bir kisi olarak görme istekliligidir. Iris Murdoch’un deyisiyle, “Sevgi, kendinden baska birinin gerçek olduguna dair zor kavrayistir.” Bu da elbette farkliliklara deger vermemiz anlamina gelir.
Sahsen ben, insanlarin zayif yönlerinin tümüyle farkinda olduklarina, ama güçlü yönlerini pek bilmediklerine inanirim. J. Swift de buna inanirdi: “Toprakta oldugu gibi insanda da bazen sahibinin bilmedigi bir altin madeni bulunur.
Uzun yasami boyunca çocuklara sayisiz müzik dersi vermis olan büyük çellocu Pablo Casals’in su ince bilgeligi beni çok etkilemistir:
Çocuklarimiza ne ögretiyoruz? Iki kere ikinin dört ettigini ve Fransa’nin baskentinin Paris oldugunu. Peki, onlara ne olduklarini ne zaman ögretecegiz? Her birine sunlari söylemeliyiz: Ne oldugunu biliyor musun? Bir harikasin. Essizsin. Gelmis geçmis bunca yilda, senin gibi bir baska çocuk hiç var olmadi. Bacaklarin, kollarin, becerikli parmaklarin, hareket edisin. Bir Shakespeare, bir Michelangelo, bir Bethoven olabilirsin. Her seye kabiliyetin var. Evet, sen bir harikasin. Ve büyüdügün zaman, senin gibi harika olan birine zarar verebilir misin? Dünyayi çocuklara layik hale getirmeye çalismalisiniz, hepimiz çalismaliyiz.
Uzmanlara göre, “ Iliski kurmanin en büyük güçlüklerinden biri, karsimizdaki kisinin yüregini, zihnini ve deneyimlerini her zaman açikça göremeyisimizdir. Bu özellikle, birkaç yillik (bazen sadece birkaç aylik) deneyime dayanarak, esimizi tümüyle tanidigimizi sandigimiz evlilikte sorun yaratir.”
Sonuç olarak, birbirimizin hikâyelerini basimizdan savar, onlardan kaçinir, onlara kulaklarimizi tikariz. Birbirimizi dinlemek yerine, kendimizi ve çocuklarimizi çatismadan yalitiriz. Bunu sonucu ise “empati eksikligidir.
“Aile toplumun ilk ve önemli kurumudur-baglilik, sevgi, karakter ve hem toplumsal hem de kisisel sorumlulugun fidanligidir.” ABD Baskani tarafindan görevlendirilen Aile Komisyonu’nun bu ifadesine tümüyle katiliyorum. Hayatta sinerjinin bu kadar gerekli oldugu ve ayni zamanda bu kadar yanlis anlasildigi baska bir alan yoktur.
OKULDA 3’üncü ALTERNATIF
 
Her çocuga mükemmel-hatta yeterli-bir egitim vermek mümkün mü?
Bu soru, çok sayida farklilik tonu içeren büyük bir tartisma yaratti, ama tartisma genellikle iki tarafa ayriliyor.
Bir tarafta geciken basarinin bir esitsizlige dayali olduguna inananlar yer aliyor: yoksulluk, irkçilik, islevsiz aileler ve yeterli kaynaklari tüm okullara saglamak konusunda siyasi isteksizlik.
Öbür tarafta ise egitim kurumunun kendisinin sorun olduguna, dar görüslü, vasat olduguna, degisen dünyaya ayak uyduramadigina inananlar bulunuyor. Bunlar genelde is dünyasinin üyeleri.
Birkaç yil önce ABD Baskani ile görüsgümde, egitimimizdeki en büyük sorunun ne oldugunu sordu bana. Söyle bir ?ey söyledim: “Ögretmenler, anne-babalar ve yerel topluluk arasinda, tüm çocuklarin yönlendirilmek yerine hayatlarini yönlendirme potansiyelini serbest birakmak için ortakliklar kurmak.
Çocuklar piyasaya sürülecek ürünler seklinde paketlenecek hammaddeler degildir. Her çocuk dünyaya kendine özgü yetenekler ve o yetenekleri nasil kullanacagini seçme gücüyle gelir. Egitimin görevi, her çocugun o potansiyeli azamiye çikarmayi basarmasina yardimci olmaktir.
Ömür boyu ögretmenlik yapmis Harvard  Isletme Okulu’ndan Clayton Christensen, okullarin çok uzun süredir yanlis is yaptiklarina inaniyor. Ögrencileri, okulu belli bir isi kendileri adina yapmasi için tutan bagimsiz yükleniciler gibi düsünmek istiyor.
Egitimde 3’üncü Alternatif, lider olmayi ögrenmektir.
Liderleri CEO ya da baskan gibi unvanlarla düsünmeye çok alismisiz. Bu liderlik görüsü Sanayi Çagi’nin eseridir ve biz o tür hiyerarsik düsünceyi birakali çok oldu. Kendi hayatinizi yönlendirme, arkadaslariniz arasinda lider olma, kendi ailenizde lider olma becerisinden söz ediyorum.
Bütün çocuklar potansiyelleri bakimindan yildizlar gibidir. Bilim insanlari bize, her atomun içinde agirliginin yaklasik 35 milyar kati kadar enerji gömülü oldugunu söylüyor. Bir yildizin içindeki atomlar birlesip, bu muazzam gücü isik ve sicaklik olarak saliverirler. Benzer sekilde, bir çocukta da gelecegi yeniden yaratmaya yönelik sonsuz bir gizli kapasite vardir ve bunun hangi alanda olabilecegi hiç fark etmez.
Bir anneyi egitmek, Nobel ödülü kazanan birini egitmek kadar önemlidir, çünkü ikisinin de katkilari sonsuza dek yankilanacaktir. Gerçek anlamda büyük egitimciler, insan ruhu üzerindeki Sanayi Çagi denetimini birakip, yeni bir özgürlesme çaginin yaratilmasina yardimci olacaklardir.
Bir üniversitenin amaci nedir? Bazilari bu amacin insanlari is piyasasina hazirlamak oldugunu söylüyor. Bu kisiler üniversiteleri, gençlerin zamanini bes yil boyunca anlamsiz seylerle bosa harcadiktan sonra onlari “hiçbir yere götürmeyen derecelerle kapidan disari iten bezgin entelektüellerin olusturdugu fildisi kuleler olarak görüyor.
Bir üniversite profesörü ve idarecisi olarak, neredeyse otuz yil boyunca bu baskilarla bogustum. Üniversitenin kariyer hazirligina odakli bir “diploma fabrikasina’’ dönüsen asamali evrimin gayet iyi farkindayim. Evde, çocuklarimi “üniversiteye öncelikle ögrenmeyi ögrenmek ve ancak ikincil olarak bir is bulma amaciyla gidilir” felsefesiyle yetistirmeye çalistim.
“Otomat makinesi” modeli: Genelde, bos zihinlere bilgi asilamak, ardindan sinavda onu geri istemek anlamina gelir. (Ögretmen makineye metal para atar ve bir ?eker çubugu firlar) ve yine Sanayi Çagi’nin bir eseridir bu model. Bu model. Sinerjik egitim modeline kiyasla çok sinirlidir.
Sinerjik egitim modelinde herkes-ögretmenler, ögrenciler ve topluluk-bilgi katar, bunun sonuçlari, anlayicimizi degistirip bize verimli yeni paradigmalar kazandiran 3’üncü Alternatiflerdir.
3!üncü ALTERNATIF ve HUKUK
Basarili bir dava, polis memurunun avukat cüppesi giydigi davadir. Robert Frost Eski bir hukuk profesörü Patrick J. Schiltz, hukuk fakültesi mezunlarini söyle uyariyor: “Size bir iyi, bir de kötü haberim var. Kötü haber su ki, girmek üzere oldugunuz meslek yeryüzündeki en mutsuz ve sagliksiz-pek çok kisinin gözünde, en etige aykiri-mesleklerden biridir. Iyi haber de su ki, bu meslege girip yine de mutlu, saglikli ve ahlakli olabilirsiniz.”
Schiltz’e göre avukatlar, Amerika’nin en bunalimli kisileri arasinda yer alirlar. Schiltz, RAND Sivil Adalet Kurumu’nun California’li avukatlarla ilgili bir arastirmasindan bahsediyor; buna göre, “yeniden baslamalari gerekse, sadece yarisi avukat olacagini söylemektedir.” Ayrica, Kuzey Carolina’daki avukatlarin % 40’i, çocuklarini ya da diger yeterlikli kisileri hukuk meslegine girmeye tesvik etmeyecegini belirtmistir.
3’üncü Alternatif Bir Hukuk Uygulamasi Olabilir mi?
Avukatlik mesleginin icrasini 3’üncü Alternatif düsünüyle dönüsüme ugratmak mümkün müdür? Mümkündür ve halen bir dereceye kadar yapilmaktadir.
Olumlu belirtilerden biri de, insanlarin mahkemeye gitmek yerine tarafsiz bir arabulucu ya da hakemle görüstükleri birçok adli yargi bölgesinde devlet kuruluslarinda ve kurumda, “alternatif anlasmazlik çözümü”nün (AAÇ) patlayarak büyümesidir. Profesyonel arabulucu P. Adler’in deyi?iyle, “Arabuluculuk artik hukukla tamamen birlesmis ve yargi sistemine entegre olmustur.”
Adalet sistemlerinin pek çogu karsitlik zihniyeti yerine empatiye dayanir. Pek çok ülkede kavgalar bu “Kazan-Kaybet” zihniyeti olmadan halledilir. Japonya’da, chotei mahkemelerinin amaci cezalandirmak degil, “sulh ve sükûnet”i yeniden saglamaktir; Japonlarin mahkemeye en az basvuran toplum olmasinin nedeni belki de budur.
Yahudiler, o kadim hukuka saygi gelenekleriyle, duygudaslik ve barismaya da deger verirler. Haham mahkemelerinin amaci “davayi kazanmak” degildir. Karsitlik zihniyetine göre, “kazanan her seyi alir”; Yahudi mahkemesinin zihniyetiyse, geleneksel olarak bir tartismada herkesin kazanmasina yardimci olmaktir. Israilli bir isçi, sirketin verdigi silahi bir adam öldürmek için kullandiginda, kurbanin ailesi, isçinin ruh halinin bozuk oldugunu sirketin bilmesi ve silahi nasil kullanacagini önceden tahmin etmesi gerektigi gerekçesiyle isvereni mahkemeye verdi. 
Islam hukuku da barismaya cezadan fazla deger verir. Islam hukukunda temel araçlardan biri de sulhtur, yani bir anlasmazligin taraflarini temsil eden heyetleri dinleyen bir konsey. Ilk önce, heyetler kurbanin ailesini onurlandiracak bir mütareke isterler. Sonra konusurlar; sulh iletisimle yönlendirilir; bir araya gelip birbirini dinleme yeridir. Konsey, “Onun söyledikleri hakkinda ne düsünüyorsunuz? Ona nasil cevap vereceksiniz?” diye sorar. Anlasma olursa, hepsi kendi iradeleriyle sonuçtan tatmin olmus halde eve dönerler.
Bir Müslüman deyisine göre, “halkin yarisi yargicin düsmanlaridir.” Bunun aksine, sulh daha pratik, daha az maliyetlidir ve anlasmayla sona erer.
Biz birbirine öfkelenen ve görüsünü savunmak için mahkemeye giden pek çok kisi tanidik; hukuki süreçten geçerken sorunu katmerlendirmislerdi. Onlara 3’üncü Alternatif sorusunu sorduk. Neredeyse her seferinde sonuçlar sasirtici oldu. Yasal ve psikolojik olarak aylardir sürüncemede kalmis sorunlar sadece birkaç saatte ya da günde halledildi. Açiga çikan enerji inanilmayacak kadar büyüktü.
Martin Luther King’in dedigi gibi, “Su eski göze göz yasasi herkesi kör eder. Dogru olani yapmanin zamani daima dogrudur.”
2 Alternatifli zihniyetten 3’üncü Alternatif düsüncesine geçis, her seferinde bir kisi, bir avukat, bir mahkemeyle olabilir. Bu süreç ne zaman baslamalidir? John F. Kennedy’nin sözleri, hemen simdi baslamasi gerektigine iliskin görüsümüzü temsil ediyor: Sadece bu an için degil, çagimiz için düsünmeli ve hareket etmeliyiz.
TOPLUMDA 3’üncü ALTERNAT IF
Bireyler olarak, toplumun sorunlarini “boyumuzu asar” diyerek göz ardi edebiliriz. Onlar için yapabilecegimiz pek bir sey yoktur, kendimizi düsünürüz, ama bu sorunlar bizi yine de derinden etkiler.
Bilim artik, baskalarinin acilarinin, bizden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, kelimenin tam anlamiyla canimizi yakabilecegine inaniyor. “Fiziksel acinin harekete geçirdigi ayni beyin alanlarini sosyal aci harekete geçirir! Beyin derinlemesine sosyaldir. Beynimizde çok büyük miktarda sosyal devre bulunur.”
Çogu kisi elbette gerçek bir fark yaratma istegiyle siyasete atiliyor ve epey yararli da oluyor. Ama pek çogu tepede kalabilmek için rakiplerini seytanlastirmayi sanat haline getiriyor. Karmasik konulari akilsizca “onlara karsi biz” açiklamasina indirgemek için kullandiklari belagat hilelerinin ötesini herkes görebiliyor. Gene de, bu saçmaligi astigimiz anda, iki taraf arasinda gerçekten köklü bir felsefi fark oldugunu görürüz.
Sag kanadin temel ilkelerinden biri, bireysel özgürlüktür. Sagcilar kisisel sorumlulugu vurgular ve bireyin hareket özgürlügünü kisitlayan herhangi bir önlemden süphe duyarlar.
Sol kanadin temel ilkelerinden biri, toplumsal sorumluluktur. Solcular toplumsal illetleri gidermeyi, yasam yükünü paylasmak için topluluk olarak birlikte çalismayi vurgular. Genelde ekonomik olarak daha iyi durumdaki muhafazakârlarin güdülerinden kusku duyar ve özgürlükleri savunmaktan çok, ayricaliklarini korumakla ilgili görünürler.
Zaman zaman biriyle digerinden daha çok fikir birligi içinde olsam da, benim görüsüme göre her iki kanat da hatali paradigmalara sahiptir.
Bu iki kanadin 3’üncü Alternatifi karsilikli bagimliliktir. Muhafazakârlar ve liberaller bir degerler kümesini digeri pahasina kabul ettirmeye çalisirken, 3’üncü Alternatif düsünürleri toplumsal illetleri gidermek için karsilikli bagimli bir yol aralar.
Suçun Sonu
Suç, dünyamizi giderek daha çok saran çarpici, apaçik bir gerçekliktir. Suçun etkisi çok somuttur kisiseldir, gerçektir ve polis seflerince gayet iyi bilinir. Yakin tarihli istatistikler su üzücü ve bunaltici görüntüyü yansitmaktadir:
  Her yil dünya çapinda 1,6 milyon insan siddete basvurulan suç eylemleri yüzünden hayatini kaybediyor.
 BM Raporuna göre 15-64 yas arasindaki dünya nüfusunun yaklasik % 5’i - 200 milyon civarinda insan uyusturucu kullaniyor. Dünyada 38 milyona varan uyusturucu bagimlisi olabilir.
 Mc Afee’nin CEO’su David DeWalt, siber-suçun artik tüm dünyada yasadisi uyusturucu ticaretin degerini asan, 105 milyar dolarlik bir ise dönüsgünü bildiriyor.
Henry David Thoreau’nun su deyisine bayilirim: “Kötülügün köküne saldiran bir kisiye karsilik, dallarini budayan binlerce insan vardir.” Bu iç görüyle Thoreau, 2 Alternatifli düsünüsün sonuçlarini yansitmistir. “Suçlulara karsi sert” olanlar dallari budamakla tatmin olurlar. “Suçlulara karsi yumusak” olanlarsa genellikle dallari göz ardi etmekten suçludurlar.
Suçun kökleri hayatin en basina dayanir. Arastirmalar artik hamile bir kadinin sagligiyla çocugunun ileride suç islemesi ihtimali arasinda açik ve elle tutulabilir bir bag bulundugunu kanitlayabiliyorlar. Sigara ve alkol içen, asiri uyusturucu kullanan bir annenin müstakbel bir suçlu dogurma olasiligi, kendi sagligina özen gösteren bir anneye kiyasla çok daha fazladir.
Bir Bütün Olarak insan Sagligi
Gelismis dünya, patlayan saglik maliyetleri yüzünden kâbus gibi bir senaryoyla karsi karsiya. Saglik sistemimizin teknik açidan ilerleyip yüksek derecede uzmanlasmasi maliyetleri yükseltiyor.
2050’ye gelindiginde, Japonlarin % 40’i ve Avrupalilarla Amerikalilarin % 35’i altmis bes yasin üzerinde olacak. Ileri yastakiler daha maliyetli olup daha az katkida bulundukça, saglik bakimlarinin toplumun üzerindeki yükü sürekli agirlasacak.
Yapilmasi gereken asil is hastaligi tedavi etmek degil, önlemektir. Bütün ülkelerde, büyük saglik endüstrisi aslinda bir “hastalik endüstrisi”dir. Hayatin hastaliga degil de sagliga adamis olan Dr. Frank Yanowitz, hocasiyla birlikte bir nehir kenarinda yürüyen tip ögrencisiyle ilgili eski bir öyküyü anlatmaya bayiliyor. Hoca ile ögrencisi birdenbire akintiyla sürüklenen, bogulmak üzere bir adam görürler. Ögrenci suya atlar, adami kiyiya çeker, kalp masaji ve suni teneffüs yapar ve adamin hayatini kurtarir. Tabii ki, ögrenci hocasinin etkilendigini ummaktadir. Ardindan, esrarengiz bir sekilde, bogulmakta olan baska birini görürler ve ögrenci ayni hareketleri tekrarlar. Çok geçmeden nehir bogulmakta olan insanlarla dolar ve nefesi kesilen ögrenci bitkin düser. “Biliyorum, ben kendini insanlara yardim etmeye adamis bir doktorum, ama bunu sürdüremem!” diye bagirir hocasina, o da kendisine, “Öyleyse neden gidip bu talihsiz insanlari köprüden atan kisiyi durdurmuyorsun?” diye seslenir.
Yanowitz gibi 3’üncü Alternatif düsünürlerine göre bu, saglik sektörünün öyküsüdür. Hasta insanlari daha en basindan nehirden uzak tutmak yerine onlari sudan çekip çikarmayi titiz bir bilim haline getirmisiz.
Dünya Saglik Örgütü, sagligi “sadece hastaligin ya da sakatligin olmamasi degil, tam bir fiziksel, zihinsel ve toplumsal iyilik hali” diye tanimliyor. Sagligin gerçek tanimi budur: kisinin bir bütün olarak iyi olmasi.
DÜNYADA 3’üncü ALTERNAT IF
Israil-Filistin çatismasina çogumuz fazlasiyla asinayiz. Çatisma 19.yüzyilda Yahudilerin eretz Israel dedikleri, Filistin’deki atalardan kalma anayurtlarinda bir Yahudi devleti kurmayi amaçlayan Siyonizm hareketiyle basladi. Avrupa’da Yahudi Soykirimi’nin dehsetiyle doruga ulasan Anti-Semitizm, birçok dünya liderini Israil Devleti’ni desteklemeye yöneltti ve en sonunda bu devlet, BM’in 14 Mayis 1948 tarihli bir bildirgesiyle kuruldu. Ama çogunlugu Müslüman olan Filistinli Araplar, Siyonizm’i apaçik bir haksizlik olarak görüyorlardi; onlara göre bu, kendi atalarindan kalan anayurtlarinin çalinmasindan baska bir ?ey degildi.
Israil ile Filistin bir gün Londra’daki bir otelde, tekil kisisel iliskilerden birinde bir araya geldi. Saril’’in ünlü piyanist ve orkestra sefi Daniel Barenboim lobide oturuyordu ve yanindaki koltukta oturan bir adama merhaba dedi. Adam kendini Edward Said olarak tanistirdi, o da Colombia Üniversitesinde taninmis bir edebiyat profesörü olan Filistinli bir Arap’ti. O aksam siyasi duruslari bakimindan ayri kutuplarda olmalari gereken bu iki adam, yillarca sürecek bir sohbete basladilar.2
Barenboim ve Said yakin arkada? oldular. Arkadasinin 2003’teki ölümünden sonra, Barenboim onun için ?unlari söyleyecekti:
“Edward Said tek bir kategoriye sigmazdi. Insan dogasinin özüydü o, çünkü çeliskilerini anlamisti… Filistinlilerin haklari için mücadele ederken, Yahudilerin acilarini da anlardi ve bu tutumu bir paradoks olarak görmüyordu.” Bizim deyisimizle, Said bir 3’üncü Alternatif düsünürüydü: “Her zaman fikrin ‘ötesi’ne, ‘gözle görülmeyen’e, ‘kulakla isitilmeyen’e bakardi.
Said’in Barenboim’le ilgili gözlemiyse söyleydi: “O karmasik bir simadir… genellikle uysal çogunluga meydan okuyan, hatta onu asagilayan bir kisiliktir.”
3’üncü Alternatifler pesinde kosan her cesur kisi gibi, Barenboim de elestirilerden payini aliyor. Filistin taraftari eylemciler onu Israil’in saldirganligina “ütopyaci bir mazeret” yaratmakla ve adaletsiz bir statükoyu sürdürmekle suçluyor. Ayni zamanda, Israilli vatandaslarinin birçogu, “ Israil düsmani” Araplarla empati kurdugu ve arkadaslik ettigi için ona güvenmiyor.
Daniel Barenboim, 2004 yilinda sanat alanindaki seçkin basarisi dolayisiyla Wolf Ödülü’nü kazandi. Ödül töreninde Israil parlamentosunun önünde, anayurdunda barisi desteklemeye yönelik 3’üncü Alternatifini anlatti:
Bir çözüm bulunmali. Böyle bir çözüm somutlasana kadar neden bekleyeyim ki, diye soruyorum kendime. Iste bu nedenle, rahmetli dostum Said’le birlikte, Ortadogu’daki bütün ülkelerden gelen genç müzisyenler, hem Yahudiler hem de Araplar için bir müzik çalistayi olusturduk. Müzik tam da dogasi geregi, Israillilerle Filistinlilerin duygularini ve imgelerini hayal bile edilemeyecek yeni alanlara dogru yükseltebilir.
2008’de, Ramallah’ta hayirsever amaçli bir piyano resitali verdikten sonra, Barenboim’a Filistin pasaportu takdim edildi. Böylece dünyada hem Israil hem Filistin pasaportuna sahip ilk ve belki de tek kisi o oldu.
Barisi insa Eden Paradigma
“Komsunu kendin gibi sev”, Yahudilere göre Tevrat’in bütünü, Hiristiyanlara göre de büyük emirdir. “Ama komsumu nasil severim? Üstüme baltayla geleni bile nasil severim?”
Genel Kural güçlüdür, ama ona uymak siki bir içebakis gerektirir. Böyle bir içebakis aslinda her büyük dinin temelidir, Ortadogu’da çarpisanlar dâhil. Yahudilerde buna, hesbon ha-nefes, yani “vicdan muhasebesi” derler.
Islam’da kullanilan terim ise musahaba’dir, yani “kendinizi degerlendirme ve yargilama”: Kendi eylemlerimizin dürüstçe degerlendirilmesidir ve içtenlikle (ve sik sik) meditasyon yapmamizi gerektirir.
Tarihte hayal gücü en zengin diplomasi hamlelerinden biri, Avrupa’da süregelen savasa karsi gerçekten bir 3’üncü Alternatif olan Marshall Plani’ydi. Amerikan Kongresi, Kita’da harabe halindeki, donan ve açliktan ölen milyonlarin bulundugu her büyük kentte, eski düsmanlarinin beslenmesi, barindirilmasi ve altyapisinin yeniden insasi için 13 milyar dolar bagislanmasini onayladi. (Eger bunun büyük bir para olmadigini düsünüyorsaniz, Amerika’nin 1948 gayri safi yurt içi hasilasinin yirmide biriydi, yani çok büyük bir harcamaydi). Bunun sonucu olan yeniden canlanma, Avrupa’da yüzyillardir süren siddet döngüsünü kirdi.
Kur’an, Tevrat ve Incil’i okudum: hepsi de insani esinlendiren ve yücelten kitaplar. Ortadogulu Müslüman, Yahudi ve Hiristiyanlarin kendi dini geleneklerinde savas yerine çok sayida 3’üncü Alternatif bulabileceklerine inaniyorum.
Olmamasi Gereken Bir Ulus
Insanlar benden 3’üncü Alternatif felsefemi açiklamami istediklerinde, tek kelimeyle cevap verebilirim: Isviçre.”
Çogumuz Isviçre’yi barisçil, güzel daglari ve enfes çikolatasiyla müreffeh bir ülke olarak düsünürüz. Ama 7 milyon nüfusu olan bu ülke ondan daha fazlasidir: 3’üncü Alternatif düsünüsünün ulusal ölçekte olaganüstü bir örnegidir.
Sinerji, Isviçre düsünüsünün ayirici özelligidir. Bir ulus olarak Isviçre, sorgusuz sualsiz bir basari öyküsüdür. Isviçreli çalisanlar verimlilikte dünya önderidir.
Dünya Mutluluk Veritabani Projesi’ne göre, Isviçre dünyadaki en mutlu ülke olarak Danimarka’nin sadece biraz altindadir.
Ama Isviçre’nin bir ulus bile olmamasi gerekirdi. Cografyasi buna karsidir: Isviçreliler koca Alp’lerin degisik taraflarinda yasarlar, çok az dogal kaynaktan yararlanirlar ve denize erisimleri yoktur. Dil buna karsidir: Batida Fransizca, kuzeyde ve doguda Almanca, güneyde de Italyanca konusulur. Din de uzun bir Protestan-Katolik ayirimi tarihiyle karsidir. Tarihçiler buna hayret ederler.
Demokrasileri her ne kadar Isviçre’nin “çesitlilik içindeki birlik”inin açiklamasina yardimci olsa da, bu yeterli bir açiklama degildir. Katki yapan diger etkenler arasinda, paylastiklari yaratici birligi etkin biçimde vurgulayan ve eski kirilganliklarin önemini azaltan egitim sistemi bulunur.
2 Edward Said-Daniel Barenboim- Paralellikler ve Paradokslar / Parallels and Paradoxes-Bloomsbury, Londra, 2004
 
 
HAYATTA 3’üncü ALTERNATIF
Porto Riko’nun Ceiba Kasabasi, büyük çellocu Pablo Casals’in 1973’teki ölümünden önce son yirmi yilini geçirdigi yerdir. Çocukken annesinin verdigi yipranmis bir kopyadan Bach’in çello süitlerini çalismak disinda çok az sey yapan Casals, adini duyan ünlü bir besteci tarafindan Ispanyol kraliyet ailesi için çalmak üzere davet edildikten sonra kariyerinde hizla yükseldi. 23 yasindayken Kraliçe Victoria için, 85 yasindayken Baskan Kennedy için Beyaz Saray’da çaldi.
Aradaki altmis yil, müzik dünyasinda uzun bir kresendo oldu. Ispanya’da öyle çok sevildi ki, kralin karsisinda çalarken dinleyiciler kraliyet locasini isaret edip, “Bu bizim kralimiz, ama Pablo bizim imparatorumuz!” diye bagirdilar.
93 yasindayken bir gün, bir komsusu neden her gün üç saat çello çalismaya devam ettigini sordu. Casals, “Belli bir ilerleme görmeye basladim… Bu konuda daha iyi oldugumu fark ediyorum,” diye yanitladi.
Pablo Casals, 97 yasinda yayini elinden son kez birakana kadar müzige hiçbir zaman ara vermedi. Uzun yasaminin sonlarina dogru, insanlar ona neden yavaslamadigini sordugunda, “Emekli olmak ölmektir,” derdi.
Her zaman en önemli isinizin ardinizda degil, önünüzde olduguna inanin Bu düsünceyle yasamak çok önemlidir. Basarip basarmadiklariniz ne olursa olsun, yapilacak önemli katkilariniz vardir.
Yasimiz ya da hayattaki durumumuz ne olursa olsun, biz 3’üncü Alternatif düsünürleri katkida bulunmayi asla birakmayiz. Hayattan daima daha iyi bir sey beklemek 3’üncü Alternatif zihniyetinin dogasidir. Geçmisteki basarilardan memnun olabiliriz, ama bir sonraki büyük katki her zaman ufuktadir.
Komedyen George Burns’ün 99 yasindayken söyledigi gibi, “Simdi emekli olamam, programim dolu!”
Kizlarimdan biri bana, “Etkili  Insanlarin 7 Aliskanligi” kadar çarpici bir kitap yazip yazmayacagimi sordu. Sanirim su yanitimla onu çok sasirttim: “Dalga mi geçiyorsun? En iyisi yakinda çikacak! Su anda kafamda tam dört kitap var!” Bunun kendime asiri deger biçmekle ilgisi yok; ben gerçekten en iyi eserimi ileride verecegime inaniyorum.
Neden öyle hissetmeyeyim ki? Elimden gelenin en iyisini zaten verdigimi ve paylasilacak degerli bir sey kalmadigini düsünseydim, her gün yataktan kalma sevkini nasil bulurdum?
Ernest T.Trigg’in su ifadesine katiliyorum: “Çaba harcamaya deger buldugu her seyi basarmis olan insan ölmeye baslamistir”-kaç yasinda olursa olsun!
Kendimizi Sanayi Çag’inin gözlükleriyle, bize ihtiyaç duyulmayana kadar belli bir islevi yerine getiren makineler olarak görürüz. Her gece salterimizi indirir, ertesi sabah tekrar kaldiririz-ve en sonunda salterin temelli indirildigi gün gelir. Sonra ne olur? Rafa kaldiririz. Geriye kalan günlerimizde eglenmek, dinlenmek için emekliye ayriliriz. Çogumuzun istedigi tam da budur, çünkü beynimiz bütün yasamimizi bu 2 Alternatif baglaminda görecek sekilde yikanmistir.
Ben 3’üncü Alternatifin açik farkla en iyisi olduguna inaniyorum. Bir katki yapmak. Bu, ilk 2 Alternatifi kapsayabilir. 65 yasin “altin çag”ini iyice geride biraktiktan sonra hayatinizin isini sürdürebilir ve güçlü bir katki yapmaya devam edebilirsiniz.
Isimiz ve emekliligimiz konusunda esasli bir paradigma degisikligi öneririm. Gelismis ülkelerdeki demografi raporlarina göre, elli bes yas üzerindeki erkeklerin % 33 ila % 50’si artik hayatini kazanmak için çalismiyor. Sadece bir-iki kusak önce atalarimiz bu yasta güçsüz kalip ölürlerdi, simdi ise çogumuz ileri yaslarimizda “ikinci yetiskinlik çagi”na girmeyi umabiliyoruz.
Ortalama bir Avrupali ya da Amerikali 79 yasina, ortalama bir Japon ise 82 yasina kadar yasayacak. O yillari pek bir sey yapmadan bosa mi harcayacagiz, yoksa onlara bir anlam mi kazandiracagiz?
Dinlenmek için emekliye ayrilan insanlarin, önemli bir katki yapmak için faaliyet göstermediklerinde, çogunlukla zihinsel ve fiziksel olarak neredeyse bir anda çöktüklerini gözlemledim.
Bana göre emeklilik kavrami bastan sona kusurlu bir kavramdir; Sanayi Çagi’nin çagimiz kültürüne uymayan bir kalintisidir.
Hayatta durumumuz ne olursa olsun, israfa bagimli hale geliriz: düsüncesizce TV izleme, sosyal medyaya takilip kalma, sürekli bir kulüpten ötekine gitme, aptal romanlar, ilaç saplantisi, saatlerini uyuyarak geçirme. Bunlar herkesin yasamini fakirlestirebilir, ama emekliler özellikle yasantilarini çöpe atma riski altindadir.
Büyükbabam Richards bana sunu ögretti: “Hayat bir misyondur, bir kariyer degil.” “Tatil de degil,” diye ekleyebilirdi. Kalici bir tatile çikanlarla, kalici bir misyonu sürdürenlerin hayatlari arasindaki tezadi dikkatlice düsünün.
Içten Disa
Harika niyetlerle ise baslayabilir, ama mücadele içinde kendimizi savunmaci, incinmis, tepkisel veya eski “savas ya da kaç” iletisimi modellerine dönmüs durumda bulabiliriz. Bunlar kesinlikle basarisizligi degil, kendi ruhumuz üzerinde çok çalisip, karakterimizin “kaslarini” güçlendirmemiz gerektigini isaret eder.
Ne kadar özen gösterirsek, hayatta önümüze çikan her büyük zorluk ve firsat karsisinda 3’üncü Alternatif zihniyetiyle yasamaya ne kadar çabalarsak, karsilastigimiz büyük, önemli meseleleri üstlenmeyi ne kadar arzularsak, o kadar içsel güce ihtiyacimiz olur.
Bu içsel karakter gücünü nasil gelistiririz? Hayatin gerçekten büyük sorularindan biri de budur. “Etkili nsanlarin 7 Aliskanligi”ni yazarken ulasmaya çalistigim seyin özüdür. Kitabin orijinal alt basligi “Karakter Etigini Yeniden Kazanmak”ti. 7 Aliskanlik kitabini okumanizi ya da yeniden okumanizi öneririm. Zamani geçmeyen, evrensel, apaçik insan etkinligi ilkeleriyle ilgili bir kitap oldugu için, bunu çekinmeden öneriyorum.
Bu ilkeler her müreffeh kültüre, topluma, dine, aileye ve örgüte aittir. Onlari ben icat etmedim; sadece siraya dizdim ve insanlara kisisel erisim saglayan bir çerçeve içinde düzenledim.
3’üncü Alternatif düsünürü olarak basariniz içten disa olacak. 3’üncü Alternatif çözümleri yaratmak için gerekli içsel gücü ve güvenligi gelistirmekte çok yararli oldugunu gördügüm yirmi seyi salik veririm:
1. Gururdan sakinin. Hep “hakli”olma ihtiyacindan kurtulun.
2. “Özür dilerim” demeyi ögrenin.
3.   Algiladiginiz saygisizliklari hemen bagislayin. Unutmayin, kirilip kirilmamak sizin elinizdedir.
4. Kendinize ve baskalarina küçük sözler verin ve yerine getirin. Küçük adimlar atin.
5. Dogada zaman geçirin. Uzun yürüyüslere çikin.
6. Çok okuyun; zihinsel baglantilar kurmanin ve 3’üncü Alternatiflere götürebilecek içgörüler edinmenin en iyi yollarindan biri de budur.
7. Sik sik, mümkünse her gün egzersiz yapin.
8. Yeterince, her gün en az 7-8 saat uyuyun.
9. Esinlendirici ya da kutsal metinleri inceleyin. Kafa yorun, tefekküre dalin ya da dua edin.
10.Karsilastiginiz zorluklara karsi yaratici 3’üncü Alternatif çözümleri düsünmek için kendinize sakin bir zaman ayirin.
11.  Iliski içinde oldugunuz kisilere sevgi ve takdirinizi ifade edin.
12. Iki kulaginiz, bir agziniz var: onlari orantili olarak kullanin.
13. Baskalarina karsi cömert olun.
14. Kendinizi baskalariyla kiyaslamaktan kaçinin. Siz essizsiniz.
15. Sükredin. Minnetinizi ifade edin.
16. Baskalari için büyük kazançlarin nasil yaratilacagini kesfetmekten vazgeçmeyi ögrenin.
17. Isler iyi gitmediginde, ara verin, disarida bir yürüyüse çikin, gece iyi bir uyku çekin ve yeni bir günün tazeligi ve perspektifiyle isinize dönün.
18. ‘’Kazan-Kazan”a gerçekten ulasamiyorsaniz, unutmayin ki “anlasma yok” bazi durumlarda en iyi alternatiftir.
19. Is baska insanlara, onlarin tepkilerine, zaaflarina ve tuhafliklarina geldiginde, sadece bol bol gülümseyin.
 
20.     3’üncü Alternatifin olasiligina her zaman inanin.

Benzer Kitaplar