Sovyetler
Birligi
dagildiktan
sonra Bati tarzi demokrasi ve piyasa ekonomisine dogru yönlenen
Rusya’nin günümüzdeki devlet baskani Putin ve yarattigi Rusya’yi mercek
altina alan bu kitapla, ülkenin belirsiz gelecegi hakkindaki tartismalar ve
Amerika’yla olan iliskileri
açisindan inceleyen bir çalisma sunmayi amaçladik. Rusya’da kaldigimiz süre
boyunca ülkeyi anlamamizi saglayacak birçok farkli kesimden insanlarla tanisip görüsme imkanimiz
oldu ve bu da kitabin gayet kapsamli olmasini sagladi. Kitap,
Kremlin’in Putin projesinin beklenmedik sonuçlarindan biri olan masum
çocuklarin katledildigi
Beslan’la baslayip
Beslan’la bitiyor. Genel olarak Putin’in Rusya’si ve Kremlin’in yükselisine genis bir bakis açisiyla
yaklasiyor.
Ayrica Putin’in kariyerindeki dönüm noktalarindan, Kursk denizaltisinin batma
felaketine, Putin’in ülkenin tek bagimsiz televizyon kanalini ele geçirmesinden 2003
ve 2004’te yapilan gözetimli seçimlere kadar birçok konuyu ele aliyor. Ancak bu
kitap sadece politika üzerine olmaktan çok Rusya’nin “haliyeti
ruhiye”sini ortaya koymaya çalisiyor. Insanlarin çogunun siyasetle ilgilenmedigi, yetmis yildir
tek partili sistem nedeniyle hangi görüsten olursa olsun siyasi
partilerin güven vermedigi bir ortamda son yillarda yeseren mütevazi ama somut
ekonomik gelismeler
halkin çogunu
en azindan Putin taraftari yapmaya yetebilmesi üzerinde
duruyor. Çeçenistan savasindan ve savas suçlarindan bahsederken bir yandan da
Moskova’nin degisen yüzüne ayna
tutuyor.
1991
Agustosunda
radikal Komünistlerin basarisizlikla sonuçlanan ve Sovyetler Birliginin
parçalanma devinimini tetikleyen darbe girisimi üzerinden tam olarak on
yil geçmisti.
Bundan böyle Rusya, on yil boyunca hayatlarini acikli sekilde degistiren, Sovyet
dönemi sonrasi gerçeklerle yüzlesmeye çalisan koca bir aile gibiydi.
Bazilari için yeni umutlar, genis ufuklar ve istah kabartan firsatlar olustu. Ancak eski
bir sistemin yikintilari arasinda ayakta kalmaya çalisan
büyük çogunluk,
oldukça küçük bir kesimin yakaladigi firsatlari birer masal gibi dinlemekten
öteye gidemedi.
Sovyetlerin
dagilma
sürecinde Dogu
Almanya’da gizli görevler üstlenmis eski bir KGB ajani,
Rusya’nin Devlet Baskani olmustu. Baslangiçta agzindan
demokrasi sözü eksik olmayan, fakat bir yandan da tüm demokratik
kurumlari yerle bir etmeye hazirlanan Vladimir
Putin
hakkinda çok az sayida insan bir seyler biliyordu. Sovyetler dönemi
sonrasi geçen çalkantili ilk on yil sonrasinda, Rusya’nin nereye
dogru
ilerledigini
ise neredeyse kimse bilmiyordu. Ekonomik krizlerle dolu, sarhos Boris
Yeltsin dönemi sona ermis, Putin dönemi baslamisti.
Dünyanin
Yeltsin yönetiminde tanidigini sandigi ülkede degisimlerle dolu
dört yil geçirince birçok seye tanik olduk. Washington Post muhabirleri
olarak Rusya’ya 2000 yilinda Putin’in baskan olarak seçildigi gün vardik
ve Rusya’yi milliyetçiligin yükseliste oldugu toplumsal ve siyasal bir karmasa içinde
bulduk. Petrol gelirleri, Yeltsin döneminde bankalari batiran ve rubleye
asiri deger kaybettiren
sorunlari alt etmeye ve ayni zamanda ekonomik patlamaya olanak tanimisti. Buna ragmen genelde
ikilem ve huzursuzluk hakimdi. Halkin gelecekten duydugu endise, çok da uzak olmayan
Komünist geçmislerine
ait kötü anilari ve haksizliklari çabucak unutmasina neden olmustu. Bu yeni ve
iddiali Rusya’ydi, uluslararasi kredi borçlarinin kosullarina uymak
yerine bunlari reddeden, diktatörlügün sona ermesine sevinmek yerine
kayip imparatorluklarini sereflendirme isteginde olan bir Rusya. 90’li
yillarin sembolleri haline gelen dilencilerin, gangster kapitalizminin ve
oligarklarin servetlerinin sonunu getiren bir Kremlin. Iki dönemi
birbirine baglayan
yegane unsurlar ise Çeçenistan’da süregelen vahsi savas ve bunun tetikledigi insanlik disi terör eylemleridir.
Moskova’nin
merkezindeki Italyan
Kafesinde bir arkadasimiz
vasitasiyla tanistigimiz Tatyana,
Putin’in Rusya’sinda kalisimiz süresince en güvendigimiz rehber haline
geldi. Sovyet dönemi sonrasi bu büyük ülkeyi bölen fay
hatlarinin yarattigi etkileri
kesfetmemize
yardimci oldu. Tatyana’nin Rusya’si, henüz
tamamlanmamis kapitalist
devriminin vaatleri üzerine kumar oynayan bir Rusya idi. Tatyana,
Moskova’nin yeni olusan
orta sinifindan beklendigi gibi, sik sik Avrupa sehirlerine tatile gidiyor,
düzenli olarak aerobik ve süpermarketlerden alisveris yapiyor, her gün trafikte
sikisip
kaliyordu. 34 yasindaki
Tatyana geçis döneminde
büyümüs,
tam anlamiyla Sovyet egitimi
alan, serbest pazar ekonomisini tadan ilk jenerasyondu. 1970’lerde Leonid
Brezhnev’in duraksama döneminde çocuklugunu, 1980’lerde Gorbaçov’un
prestroykasi süresince ergenligini yasamisti. 1990’larda ise Yeltsin’in demokratik karmasasi ve çürümüs kapitalizmi
arasinda yetiskinlige geçmisti. Simdi ise
Marksizm üzerine aldigi zorunlu dersleri çoktan unutmus bir
halde, Rus Adalet sistemini güncellemek üzerine çalisan bir vakifta görev yapiyordu.
Bir zamanlar dört kisiyle
paylasmak
zorunda oldugu
bakimsiz komün dairesindeki günler artik geride kalmis, Batili yasitlarinin
yaptigi gibi
kendi stüdyo dairesini kiralamisti.
Eski
hayatini bugünle karsilastirdiginda “Iki dünya
arasindayim” diyordu Tatyana. Tatyana’nin Moskova’si ve dogdugu yer
arasindaki uçurum her zaman var olmustu, ancak boyutlar hiç böylesine
farkli olmamisti.
700 km güneydoguda
bulunan memleketinde, paslanmis fabrikalar ve Komünist dönem patronlariyla dolu
bir kasabada ailesiyle yasayan kardesi ise çocukluklarinin yikintilari arasinda
hapsolmustu.
Burada para fiziksel bir gerçek olmaktan çok sadece kavram olarak vardi.
Tasradakiler
için uzun kis aylari boyunca
tüketilmek üzere yazin toplanan lahana ve patates, paraya kiyasla daha
elle tutulur seylerdi.
Tatyana’nin, Moskova’da normal kabul edilen aylik 1,500$ maasina karsilik kardesi sadece ayda
70$ kazanmaktaydi.
Keza,
Putin’in Rusya’si da iki dünya arasindaydi. Ne artik komünist ne de tam olarak
kapitalist, ne diktatörlük ne de tam özgürlük. Yeltsin’in 1991’de tank üstünde
Sovyetler Birligini
sona erdirmesinin yarattigi idealizm çoktan yok olmus ve
itibar görmez olmustu.
Demokrasi, nüfusun çogunlugu tarafindan benimsenen bir kavram olmak yerine
sayginligini yitirmis,
firsatlarla özdeslesmesi
gerekirken kargasa
ve kanunsuzlukla anilir olmustur. Arastirmalara göre sistem degisikliginin onuncu yilina girildiginde bile
halkin sadece üçte biri kendini demokrat olarak görmekte ve bir
o kadar insan ülkeleri
için tek yolun otoritecilik olduguna inanmaktaydi. Baska bir deyisle, Yeltsin
Komünizmi sona erdirmis ancak
yerine bir sey
koymayi becerememisti.
Putin’in
yönetimi ele alacagi günün
arifesinde, bizler de ülkeyi iki dünya arasinda bulduk. Devlet çökmüs olmasina
ragmen
otoriter söylemleri halen ise yaramaktaydi. Yolsuzluk ve hükümet
birbirine o kadar karismis kavramlara
dönüsmüstü ki
bazen ayirt etmek olanaksizdi. Yeni baskan Putin ise önceligi kendi deyimiyle “kanun
diktatörlügü”ne
vermisti.
Herkes gibi bizler de bu sloganlarin gerçek hayatta nereye varacagini, Putin
yönetiminin önceki yönetimlerden ne kadar farkli olacagini merak ediyorduk.
Tatyana
ve arkadaslari arasinda
bu belirsizlik çok da ciddiye alinmadi. Belki de bu, bizim için
Rusya’yi ve insanlarini anlamaya yönelik attigimiz ilk adim oldu. Moskova
artik susi barlarin, lüks arabalarin ve
görünürde artan özgürlüklerin yeri olsa da gelecege dair hiçbir garanti yoktu.
Umutlarin sonsuz belirsizlikler arasinda filizlendigi bir yer olarak tanimladigi Moskova’da
Tatyana ve arkadaslari yeni
binyila girerken internet asklari, yurtdisi tatilleri ve alisverisle bir hayli mesgul
görünmekteydi. Ancak hiç bir Rus’un 11-Eylül öncesi Amerikan halki gibi
kozasinda tamamen duyarsiz ve dünya gerçeklerinden bihaber olma ve kendini disariya kapatma
lüksü yoktu. “Bu ülkede bir seyler olur ve bunun ne doguracagini kimse
bilemez” diyordu Tatyana.
Ülkeye
vardigimizdan
beri edindigimiz
deneyimler Putin’e ait bir Rusya’yi isaret ediyordu. Sonralari Yeltsin’in
eliyle seçtigi
bu eski KGB ajaninin politik hedeflerini tanimlamak için Moskova’da aydin kesim
tarafindan siklikla kullanilan “yönlendirilen demokrasi” terimiyle
Mart 2000’de düzenlenen seçim kampanyasi sirasinda karsilastik.
Putin’in
neden ilgi çektigini
daha iyi anlamak için ülke içinde yaptigimiz seyahatlerde, medyada
demokrasiyle bütünlesmis faaliyetlerde
bir eksiklik göremedik. Birbirleriyle yarisan adaylar, ülke gelecegi ile ilgili
samimi görüs farkliliklari,
adaylarin tanitildigi birbirinden
saçma seçim posterleri ve digerleri... Ancak bunlar, Rus’larin usta oldugu pokazukha denilen,
sadece teshir
için hazirlanmis numune
sergileme sanatinin bir basyapiti halini almisti ve tüm süreç politik
kültürde heyecan verici bir degisimden farkli bir sekilde seyretmekteydi. Baska bir deyisle bunlar
aslinda göstermelik demokrasiye isaret ediyordu. Gerçek alternatif adaylarin yoksunlugu bir yana, bu
seçimler hakkinda bizi en çok hayrete düsüren Putin’in nasil ve neden bu
denli popüler bir konuma yükselmesiydi. Demokrasinin uygulanmasi deneyi
on yildir sürmekteyken bu ülke nasil olur da kendilerini
yönetecek kisi
olarak bu KGB’de yetismis bir
insani layik görüvermisti?
Dünya
liderleri tarafindan kibarca görmezden gelinen seçim sandiklarinda sahtekarlik,
medya manipülasyonu ve tutarsizliklar arasindan Putin, Rusya’nin bin yili askin tarihinde
ikinci seçilmis devlet
baskani olarak
Kremlin’e çikti. Seçim gününde Moskova seçmenlerine artik baskan olan ajan
hakkinda sorular sorduk. Aldigimiz cevaplar karsisinda hala hayretler
içerisindeyiz. Iste,
Rusya sokaklarindan Putin’le ilgili birkaç yorum:
Putin,
düzenin ne demek oldugunu çok iyi biliyor...
(Daha
sonra birçok kisiden
duydugumuz
bu cümle orta yasli bir
bayana ait)
Putin’in
KGB’deki geçmisi
kendisini mutlaka baskanlik koltuguna hazirlamis olmali.
Rus halki bunu çok iyi biliyor ve bununla gurur
duyuyor. Çünkü KGB güçlü, ciddi ve sert bir kurumdu. (KGB’nin
yerini alan FSB görevlisi olmaya aday bir genç ve henüz 17 yasindaki kiz
arkadasinin
sözleri)
Aslinda
ülkede bulundugumuz
sürece, bildiklerimizin tam tersi bir Rus tarihi algisiyla karsilastik.
Batili görünen portrelere pek yansimayan bir taraf ise yeni
Rusya’da çogunlugunSovyet Imparatorlugunun 1991’de çöktügünü düsünmesi ve bu felaketin kaos,
ekonomik çöküs,
finansal krizler, yozlasma ve zamane kapitalizmini getirdigine inaniyor
olmasi. Sanki bir baska ülkenin tarihinden bahsedermisçesine
totaliter rejimin biraktigi hasar ve Komünist merkezi planlamanin
saçmaliklarini görmezden geliyor, hatta hatirlamiyorlar bile. 1937
itibariyle Sovyetlerin gulag denilen özellikle siyasi
suçlulari cezalandirmak amaciyla kullandiklari çalisma kamplari bile çoktan
unutulmus idealizm
yolunda hasbelkader meydana gelmis bir hatadan ibaret onlara göre. Hatta Rus
halkina sorarsaniz, birçogu daha fazla istikrar ugruna daha az özgürlügü yegleyecektir.
Putin’in
kampanyasini yürüten yöneticilerle yaptigimiz söyleside belirtildigi gibi Putin
Projesi, tam bu düsüncelerde
temelleniyordu. Putin Projesi, Rusya politikasini yenileme çabasiyla,
bilinmeyen bir KGB ajan sefinin seçilmesiyle basliyordu. Putin ve arkadaslarinin
inancina göre Rus tarihinde güç yüzyillardir Kremlin’e aitti ve hedeflenen
iktidari Kremlin’e geri getirmekti. Bunu yapabilmek için Putin,
metodik bir sekilde,
bagimsiz
medyadan feodalite sevdalisi idarecilere, hatta milletvekillerinden kendisini
basa
getiren oligarsik
is adamlarina
kadar, alternatif görüsleri
olusturabilecek
tüm kaynaklarin pesine
düstü.
Ayni zamanda 1999’daki yükselisini atesleyen ancak binlerce insanin canina mal olan
Çeçenistan savasini baslatacak kadar
acimasiz oldu. Diger
yandan, eski moda islerine sasiran ve
kendisini yeni jenerasyon bir lider olarak görüp kucak açan Avrupa’ya
kurnazlikla kur yapiyordu.
Tüm
bunlar olup biterken, proje önümüzde açiliyor ve biz modern politika araçlarini
çökmüs bir
diktatörlükten kalma eskimis taktiklerle birlestirme çabasina tanik
oluyorduk. Artik burasi Sovyet degil, neo-Sovyet bir yerdi. Artik komünist manifesto
yoktu, sinirlar açilmisti,
ifade özgürlügü yüzeyde
var gibiydi. Ama projenin asil amacinin Rusya’nin eski Sovyetler zamaninda oldugu gibi bir
süper güç olarak yeniden dirilisi oldugu çok açik ortadaydi. Bunu askeri güç ile
yapmaktan çok ekonomik ve siyasi açidan saglamak hedeflenmisti. Üst
düzey yetkililerden birinin belirttigi gibi, arkasinda bir ideoloji olmaksizin sadece
güç sahibi olmanin ve iktidari elde tutmanin erdemine inanmak
gerekiyordu. Proletarya hakkindaki bos söylemlerden eser yoktu ama otoriteler
tarafindan uydurulan casus hikayeleriyle yönlendirilen Putin yanlisi gençlik
gruplari vardi. Hatta ilk defa Stalin döneminde resmilesen Sovyet Ulusal Marsi bile
yeniden gündeme getirildi. Moskova ve diger büyük sehirlerde yeni
bir piyasa ekonomisi sekilleniyor olmasina ragmen, her yerde USSR / SSCB
baskili tisörtler
satiliyor, otoriteye itaatin eski aliskanliklari gücü arttirilmis yeni baskandan yana
güdümlü politik tepkilerde kendini gösteriyordu.
Putin’in
baskanlik
sürecinin en basinda çok
az insan, Kremlin’in Putin Projesinin kapsamini fark edebilmisti. Bunun
yerine uzmanlar “Putin Kimdir?” sorusuyla mesgul oluyordu.
Bati yanlisi demokratlar, Putin’i kendilerinden biri gibi görüyor ve
Putin’in atadigi liberal
ekonomistlere güvenerek Yeltsin’den devraldigi sekilde, Rus ekonomisini modernlestirmeyi
sürdürecegine
inaniyorlardi. Milliyetçiler ise Çeçenistan savasini destekliyor ve Putin’in
devletin dagilmasini engellemek üzere
verdigi
söze güveniyorlardi. Bazilari hala Komünist
olan bazilari ise süper güç dönemi nostaljisiyle yasayan Sovyet gelenekçileri
Putin’in yeniden ordu amblemine soktugu Sovyet kizil yildizi gibi sembollere kucak açisina alkis tutuyor
ve itibarini yitirmis KGB’nin darbe girisimcilerini Kremlin’e davet etmis olmasindan
gayet memnun oluyorlardi.
Putin
maksatlarina iliskin
tüm belirsizlikleri dikkatli bir sekilde isledi. Bir politikaci olarak her kesimden insana
yakin görünmeyi becererek, baska sekilde dagilacak bir halki, istikrar ve düzen hakkinda sakinlestirici
söylemlerle birlestirdi.
En azindan ilk dönemde insanlar Putin’i bu sekilde degerlendiriyordu. Politika danismanlarindan
olan Gleb Pavlovsky’nin bize söyledigine göre Putin yeni bir devrim baslatmak degil, devrimi
bitirmek istedigini
söylemisti.
Yillar sonra Amerikan tarzi alisveris merkezleri ve apartmanlarin arasinda gittikçe
betonlasan
ve burjuvalasan
Moskova’da baskanin
anketörlerinden Aleksandr Oslon, Putin Projesinden bahsediyor, biz de can kulagiyla
dinleyerek kavramaya çalisiyorduk.
”Putin
kaos döneminde
verilmis bir
aradir. Burada insanlarin anlayisina göre kilit kelime kaos’tur. Kremlin’deki yeni ekip, Yeltsin ve yandasi reformistlerin, Ruslarin aslinda istemedigi
bir demokratik ve ekonomik degisim süreci baslatmisti. Oysa Putin
Rusya’ya tepeden inme bir demokrasiyi zorla kabul ettirmeyecegine adeta ant
içmisti.
Baska
bir deyisle
otoriter gelenegi degistirmeden suyun
akisini kendi
yataginda
akmasini saglayarak
akintiyla birlikte hareket etmek amacindaydi.” Yani karsi devrim baslamisti.
Rusya’nin
baska
bir seye
dönüsmesi
uzmanlar için sürpriz olsa bile aslinda Putin Projesi sasirtici ve
beklenmedik sayilmazdi. 1989’a dönersek, son Rus devriminin baslamasiyla
serbest kalan umutlar ve kaygilar arasinda Gorbaçov’un açiklik
politikasi insanlara ifade özgürlügünün asaletini sunarken,
büyük sair
Yevgeny Yevtushenko tamamlanmamis bir reform, yarisi kazanilmis özgürlük
ve sadece kismen dagilmis bir
Sovyet devletinin getirebilecegi tehlikelere
dikkat çekiyordu. “Yarim ölçü” adli siirinde
Rusya’da demokrasinin kurallari özünde ve açilimlariyla tam olarak
kavranmadikça, demokrasinin basarisiz olacagini ve yarim kalacagini söylüyordu. Gorbaçov
dönemini hedef alan bu siir aslinda su anki döneme de bir atif olarak
okunabilir.
...Yari
geçerli yarim ölçü Halkin yarisi yarim memnun. Yari aç yari tok,
Yari
özgür yari köle.
Yari
korkmusuz,
kudurmaya giden yolun yarisinda... Biraz bundan, ama biraz da sundan
...
Onurlu olabilir mi hiç
Yarim
bir memleket ve yarim bir vicdan? Tehlike demek yarim özgürlük
Ve
bosa
çikacak memleketin yarisini kurtarmak.
Bu
kitabi yazmaya basladigimizda,
Kremlin devraldiklarinin çogunu gerçeklestirmisti. Üç ulusal televizyon agi yeniden
devlet kontrolüne geçmis, Putin yönetimini açikça elestiren Rusya’nin en zengin
adami hapse gönderilmis ve bu adama ait olan ülkenin en büyük ve en
karli petrol sirketinin
yeniden devletlestirilmesine
yönelik çalismalar
baslamisti. Seçimler
serbest yapilmis olsa
da adil olduklari söylenemezdi çünkü parlamentoya sadece Putin’e
tam anlamiyla sadik kisiler
girmisti.
KGB zihniyetli, kidemli asker emeklilerinden olusan Ruslarin “siloviki”
dedigi
bu iktidar adamlari Putin’in basa geçmesiyle hayli kalabaliklasmisti ve siyasi
elitin üçte birini olusturuyordu. Savunma
bütçesi üç katina çikartildi ve Sovyetler Birligi dagildigindan beri zam
görmemis olan
istihbarat servisinin de maaslari arttirildi. 2004 Mart ayinda Putin,
rakiplerini toptan ortadan kaldirarak manasiz kampanyasiyla ikinci kez baskan seçildi.
Artik soru Putin’in kim oldugu degil, isleri nereye vardirmayi amaçladigiydi. Putin,
ikinci dört yillik dönemine baslarken Kremlin Sarayi’nda yaptigi konusmada “demokrasi”nin
sözü bile geçmiyordu. Kendisini basa
getiren Çeçenistan çatismasi yine etkili
olacakti. Çünkü Çeçenistan kaynakli kargasa
Rusya’yi kasip kavuruyordu. Putin’in göreve baslamasiyla kendisinin seçtigi Çeçen
bölgesi sorumlu baskanina
suikast düzenlendi ve bu olayi Eylül 2004’de bölge yakinindaki Beslan
kasabasinda bir okulda yasanan yüzlerce çocugun hayatini kaybettigi katliam izledi.
Artik
Putin için elindeki kozlari gösterme zamani gelmisti. Okulun kusatildigi üç gün
boyunca hükümet olayla ilgili sayisiz yalan söyledi. Rehin alinan çocuk
sayisindan, teröristlerin kimligine kadar hiçbir konuda dogru açiklama yapilmadi ve
hükümet teröristlerin Rusya’da dogup büyümüs Çeçenler oldugunu kabul etmek yerine El-Kaide
ile iliskili
olduklarini öne sürdü. Putin Soguk Savas dönemindeki söylemi yeniden gündeme getirerek olayin Batili dis mihraklarca
yönlendirildigini
iddia etti. Ardindan Rusya’nin seksen bir bölgesinde valilik seçimlerini
kaldirdi tüm valileri kendisinin atayacagini duyurdu. Ayrica
parlamentoda bagimsiz
vekil uygulamasini sonlandirdi. Bunun yerine kendi kukla partileri tüm
vekil adaylarini seçecekti. Tüm bu düzenlemeyi gelecekteki
krizleri önlemek adina alinan terörizm karsiti bir uygulama olarak
nitelendirerek mesrulastirdi. Tüm
idareciler sunulan önerilerin altina çarlik dönemi devlet
mensuplarini bile utandiracak bir yaltakçilikla imza atip onayladi.
Böylece karsi devrim
gerçeklesmis ve Putin
kazanmisti.
Putin’in
Kremlin’e getirdigi
KGB zihniyeti ve taktiklerini anlayabilmek için eskiden Putin’le çalisan su anda is ve
siyaset dünyasinin önde gelen sahsiyetleriyle görüstük. Bu görüsmeler bize
Rusya’nin mevcut yönetici sinifinin salahiyete ne denli düskün ve pismanliktan ne
kadar uzak oldugunu
gösterdi. Kendilerini “devletin köleleri” olarak adlandiran bu
adamlar, Putin’in Rusya’yi 90’lardan beri hüküm süren yozlasma ve liberal
serbestlikten kurtaracagina coskuyla inanmaktaydi. Ayrica Brezhnev zamanindan alisik olduklari
polis devleti uygulamalarinda hiç bir sorun görmüyorlardi. Sovyet döneminde
Komünist rejime karsi çikan
muhaliflerle de bir araya geldik. O dönemlerin günümüzdeki takipçisi yönetime
karsi muhalefetlerini
marjinal biçimde yürüten Bati görüslü iki demokrat parti, 2003 Aralik
ayinda parlamento seçimlerinin ardindan tahliye edilmisti. Parti baskanlarindan
biri insan haklari savunucusu Lev Ponomaryov, Brezhnev zamanina geri
dönüldügüne
ve demokratlarin yine muhalif durumuna düsürüldügüne dair uyarida bulunuyordu.
Putin Projesi, Bati dünyasina arada bir sunulan elestiri hakki ve kafa karisikligiyla dünya
siyaset sahnesinde yerini almisti. Putin’in dilinden düsürmedigi istikrar, can sikintisiyla
neredeyse esanlamli hale
gelmisti
ki; 11 Eylül olaylari ve arkasindan Afganistan Savasi patlak
verdi. Putin ve George W.Bush birbirlerini müttefik ilan etmenin yaninda dost
olduklarini da beyan ettiler. A.B.D.’nin baslattigi Irak savasinin hiz
kazandigi sirada,
Bush’un idari planlarinda Rusya’nin Komünizm’den siyrilarak tam bir demokrasiye
geçis dönemini
tamamladigi ve
artik destege
ihtiyaci olmadigini açiklamak
yer aliyordu. On yili askin bir süredir Rusya bunun için çabaliyordu ve
bunlar bir yana Amerika’nin Rusya’ya para akitmak yerine Irak’taki savasa para
ayirmasi gerekiyordu. Ancak gerçekte Rusya’da olup bitenler, 1990’larda
kurulan fantezideki Bati tarzi liberal demokrasiye pek benzemiyordu. Aslina
bakilirsa Rusya örnegi,
diktatörlükle yönetilen siyasi bir sistemin nasil yeniden düzenlenemedigini gösteren
bir ders kitabi niteligindeydi.
Ayrica teröre karsi yapilan
müdahaleler stratejilerin ne denli yanlis olabileceginin en
belirgin örnekleriydi. Özellikle Washington, Ortadogu’ya demokrasi
getirmeyi vaat ederken Rusya’nin demokrasiden geri adim atmasi ihtiyat
gerektiren bir hikayeye dönüsmüstü. Elbette bu arada Amerika Ortadogu’ya karisirken, açik
bir toplumun özgürlükleriyle müphem düsmanla savasmanin
kisitlamalarini dengelemenin nasil olacagina dair acikli sorulara
cevaplar aramaktaydi. Bush ikinci dönemine baslarken bütün dünyada özgürlük
sözü vererek tüm uluslar ve liderlerin iç baskilarla yüzlesmelerini saglayacagini ve
despotluga
son vermeyi amaçladigini açikladi.
Ardindan Subat
2005’de düzenlenen bir zirvede dostu Vladimir Putin’le bir araya geldi. Elbette
Rusya, on yillar süren izolasyon ve kasitli cahillik sonucunda simdi devletin
ekonomideki azalmis rolü ve
dünyaya açilan baglantilarla
daha açik bir topluma dönüsmüs yeni bir yerdi. Ancak Putin ve yandaslari tarafindan
baslatilan
karsi devrim
demokrasiye geçis sürecinin
tamamlamaya yönelik degil
tersine çevirmekten yanaydi. Rusya’ya ilk vardigimiz andan beri fark etmeye basladigimiz gibi
geçmisin sekillendirdigi halkin birçogu için bu
hiç fena bir fikir degildi.
Tatyana
bizi ailesinin yasadigi Mokshan’a
götürdügünde
karsilastigimiz ortam
bekledigimizden
oldukça farkliydi. 17.yüzyilda kurulmus olan 12 bin kisilik bu kasaba tam bir Sovyet
görüntüsü ve yasantisina
sahipti. Tatyana’nin Rusya’si ve anne-babasinin Rusya’sinin
birbiriyle uzaktan yakindan ilgisi yoktu. Örnegin, Tatyana’nin birçokn
yabanci arkadasi vardi oysa ailesi yabancilardan ve yabanci dillerden hiç hoslanmiyordu, çünkü yabancilarin Rus karsiti olduguna
inaniyorlardi.
Ülkede
ortalama kazancin en düsük oldugu yerlerden birine gelmistik ve buradaki insanlar için
ekonomik sorunlardan konusmak daha kolaydi. Putin göreve basladiginda burada
ortalama maas resmi
olarak 35 $’di. Tatyana’nin kardesi ordudan emekli olmustu simdi ise bir telefon sirketinde çalisiyordu ve
birakin maasindan sikayet etmeyi
en azindan bir ise
sahip oldugu
için kendini sansli sayiyordu.
Babalari ise ayni sirketten ayda 70$’lik emekli maasi aliyor
ve bahçelerinde patates yetistiriyordu. Kasabada neredeyse kimsenin
arabasi yoktu ve islerine çamurlu yollardan yürüyerek gidip
geliyorlardi. Kasaba Sovyet döneminden kalma eski korkulari hala içinde
barindirmaktaydi. Rusya’nin demokrasi yolundaki temeli zayif adimlarini
etkileyen totaliter rejim aliskanliklarindan hala kurtulamamislardi. Tatyana
bizimle oldukça rahat konusup düsüncelerini özgürce ifade ettigi halde ailesi
KGB’nin halefi olan FSB korkusundan yabancilardan çekiniyor ve konustuklarina çok
dikkat ediyorlardi. Tatyana’ya göre Moskova’dakiler ve kirsal kesimdekiler
demokrasiye dair birbirlerinden farkli bir dil konusuyorlardi.
Tatyana eski düzenle ilgili her seyi reddetmekteydi. “Putin dahil eski KGB
liderlerini hiçbir sekilde kabul edemem. Insanlarin gerçekten seçim
hakki olmadi. Putin önlerine kondu ve onu seçmek zorunda
kaldilar.” diyerek sözlerini sürdürdü. Ancak düsüncesinin azinlikta kalan bir
görüs oldugunun
bilincindeydi. Mokshan kasabasi ve tasranin diger yerlerinde insanlar islerini
kaybetmemek için her seyi yaparlardi çünkü is bulmak çok
zordu ve buradaki patronlar kral gibi yasiyordu. Artik komünist
olmadiklarini söyleseler de hala ayni zihniyete sahiptiler. Tatyana’nin
annesinin söyledigi
gibi “Moskova’da gerçegi arayabilirsin ancak bir tasra kasabasinda gerçek diye ne
verilirse onu almak zorundasin”. Temelinde korku olan bu zihniyet Tatyana gibi
Moskova’da yasayan
ve ufku açilmis bir
azinlik için artik geçerli degildi. Çünkü Moskova’da mevcut isini kaybetse
bile baska
bir is bulabilir
hayatini kontrol edebilirdi. Elbette ki Tatyana bu tercih
yapabilme özgürlügünün
Putin’in Rusya’sinda bir lüks oldugunun ve ufak bir azinlik için bir ayricaliktan ibaret
oldugunun
farkindaydi. Bu azinlik disariya açik yeni bir ülkede yasadigina inanan,
yeni firsatlara kucak açan ve en önemlisi kendisine güvenen bir
kesimdi. Çünkü geri kalanlar için sadece tasra ve tarih olmus eski
deneyimlerin yeni tekrarlari vardi.
-----------------
Bölüm
1: Beslan’da 52 Saat
1
Eylül 2004’te her sene oldugu gibi Beslan kentindeki 1. Ilk Ögretim okulu
yeni bir egitim
yilina hazirlanmaktaydi. Çocuklar heyecanla okul bahçesini erken saatlerde
doldurmaya baslamisti. Okul
hoparlöründen hos çocukluk
anilarindan bahseden bir sarki çaliyordu. Iste o anda,
görgü taniklarinin ifadesiyle, sanki birçok balon patliyormusçasina bir ses
duyuldu. Ilk
basta
kimse neler oldugunu
anlayamadi ancak panik havasi kisa sürede okul ve çevresini
sardi. Okul bahçesindeki yetiskinlerin bu seslerin makineli tüfek sesi oldugunu
anlamasi uzun sürmedi. Siviller ve çocuklardan uzaklasmak isteyenler
kar maskeli adamlarin silahlarini ateslemesiyle okul spor salonu içine
dogru
yönlendirildiler. Bir anda birçok silahli adam belirdi. Elinde çiçek
tutan bir adam aldigi
kursun
yarasiyla okul bahçesinde yigildi kaldi. Yüzlerce çocuk, ebeveynleri
ve ögretmenleri
seri bir sekilde
bina içine sokuldu. Spor salonu tika basa doluydu, maskeli adamlar herkesin
hemen yere oturmasini haykiriyordu. Adamlardan biri bahçeden sürükleyerek
getirdigi
cesedi herkesin görebilecegi bir yere koydu. Mesaj çok açikti. Sessizlik saglandiktan
sonra gerillalardan biri konusmaya basladi: “Rehin alindiniz. Putin’in hemen Çeçenistan’dan
tamamen çekilmesini talep ediyoruz. Rus ordusu bu topraklardan tamamen
çekilmedikçe burada hep beraber oturacagiz.” Içeridekileri
korku sardi.
Içinde
yüzlerce çocukla birlikte bir okulun ele geçirilmesi Rusya’da saskinlik yaratmis olsa
dahi sürpriz sayilamazdi. Aradan geçen on yil ve iki savas sonrasinda
bile Beslan’a 30 km uzakliktaki daglik Çeçen bölgesi, ulusalci bir bagimsizlik
sevdasindan her iki tarafin masum sivilleri terörize ettigi bir kan
davasina dönüsmüstü. Putin
seçilmesinden sadece bir kaç gün sonra sorunu iki hafta içinde ortadan
kaldirma vaadiyle savasi tekrar
baslatmisti. Rus
askerleri Grozny’yi bombalarla yerle bir edip düzenli sekilde
uyguladiklari temizlik operasyonlarina basladi. Süpheli
görülen Çeçenler tutuklaniyor iskence görüyorlardi. Gittikçe artan sekilde
kara çarsafli kadinlari intihar
bombacisi olarak kullanan Çeçen gerillalar Beslan baskinindan önce de trenlere,
uçaklara, metroya saldirilar düzenlemisti. Bunlara daha sonraki bölümlerde deginecegimiz tiyatro
baskini ayrica hastane ve konserlere yapilan saldirilar da dahil olmak
üzere Rusya’da 2004 yazina kadar geçen 2 yil içinde terör nedeniyle hayatini
kaybedenler dünyanin diger ülkelerinden fazlaydi. Devlet ise bu
saldirilarla ilgili açiklamalarinda hep yalan söylemeyi tercih ediyordu. Putin
her firsatta, Çeçen terörünün uluslararasi terörün bir uzantisi oldugunu ve Arap
direnisçilerin
cihada katilmak için bölgeye geldigini savunuyor ve duruma yabanci kaynaklarin
finansal destek verdigini
vurguluyordu. Diger
yandan Usame bin Ladin, Çeçenistan’i kökten dinci Islam hedefine
uygun sekilde,
Müslüman dünyasini Amerika’ya karsi harekete geçirmek için kullaniyordu.
Aslinda Çeçenistan çatismasinin özünde El-Kaide ile baglantisi pek
bulunmuyordu ama artik yabanci gerillalarin da Çeçenleri
desteklemek üzere savasa dahil olduklarina dair kanitlar vardi.
Beslan’daki
rehine krizinin beklenmedik sekilde gelisecegi basindan belliydi. Polis çaresizdi. Yetkililer ne
yapacaklarini bilmiyorlardi. Rehin alinanlarin 500’ü çocuk 800 kisi oldugu saniliyordu.
Ama otoriteler panik yaratmamak için yaptiklari açiklamada toplam rehine
sayisinin 100 kisi
oldugunu
beyan etti. Pazarlik etmek istediklerini açiklayan teröristler arabuluculu
olarak görüsmek
istedikleri isimleri verdiler. Bu arada Kremlin teröristlerle pazarliga girmek veya
okul binasina hücum etmek arasinda tereddütteydi. Teröristler ise televizyondan
yapilan 100 kisinin
rehine alindigina
dair yalan haberi duyunca sinirlenmisti. Putin’in Çeçenistan’la ilgili bas danismani Aslambek
Aslakhanov’la görüsmek
istediklerini bildirdiler ama Putin buna izin vermedi. Bu arada içerideki
rehine sayisinin 1200 oldugu anlasildi. Disarida bekleyen veliler kamuoyuna yapilan yalan dolan
açiklamalara ates püskürüyordu.
Haber muhabirlerinin bölgeye gitmesi engellenmeye çalisildi. Hükümet
aldigi tepkiler
nedeniyle rehinelerin sayisini bu defa 354 olarak degistirdi. Çeçenistan’daki Rus
tacizini ortaya çikan gazeteci Anna Politkovskaya teröristlerle görüsebilecegini umarak bir
uçaga
atladi. Ancak çayina konulan zehir nedeniyle hastaneye kaldirildi ve
gizli güçler Anna’nin Beslan’a varmasini engellemis oldu.
Okulun
gasp edilmesinin üstünden tam 24 saat sonra Putin bir açiklama yapti.
Görevlerinin rehineleri sag salim kurtarmak oldugunu söylüyordu. Ancak
ayni esnada özel komando birlikleri okula hücum etmek üzere
hazirliklarini tamamliyordu. Putin’in Çeçen Savasini elestirenlerin basinda gelen
Ingusetya eski baskani Ruslan
Aushev’i arayip Çeçen teröristleri ikna etmesini istemek hiç kolay
olmadi. 2002’de Putin’in zoruyla istifa ettirilmis ve Kremlin’in destekledigi yeni bir
cumhurbaskani seçilmisti. Aushev
okula girdiginde
gördügü manzara
içler acisiydi. Rehinelere 1,5 gündür yemek verilmiyordu ve teröristler artik
su vermeyi de kesmislerdi.
Rehineler umutlarini yitirmis görünüyordu. Samil Basayev tarafindan yazilmis notu
Putin’e iletmesi için Aushev’e verdiler. Rus birliklerinin Çeçenistan’dan
çekilmesi ve bagimsizligin verilmesi
isteniyordu. Çeçen ve Rus otoriteleri Kafkaslarda düzen saglanmasi için
isbirligi yapacak
ve üçüncü partileri ise karistirmayacakti. Mesajda, Çeçenistan’in bagimsiz olduktan
sonra da ruble kullanmaya devam edecegi de eklenmisti. Aushev’in israrlariyla emziren anneler ve
bebeklerini salmaya karar verdiler. Fakat bazi anneler için durum daha
zordu. Bir kadin rehineler arasindaki diger çocuklarini birakmayi reddederek bebeklerini Aushev’e verip içerde kalmayi seçti. Putin sonunda danismani Aslambek
Aslakhanov’i Beslan’a göndermeye karar verdi. Beslan’daki komuta
merkezindekiler Aslakhanov’un somut bir çözümle gelecegini umuyorlardi. Teröristler
okulun basildigi ilk
gün öldürdükleri sivillerin cesetlerinin yetkililerce alinmasina ikna olmustu.
Araç okulun bahçesine yanasip dört görevli gözden kaybolduktan sonra büyük bir
patlama duyuldu. Arkasindan ikinci bir patlama meydana geldi.
Bazi çocuklar camlardan atlayarak kaçmaya basladi. Teröristler arkalarindan
ates ediyordu.
Bu arada disarida
bekleyen öfkeli yerel halk silahlarina sarilmis ve teröristlere ates açmaya
baslamisti. Ne oldugunu
anlayamayan askerler bir süre hareketsiz kaldi. Komandolar kaçmaya çalisan çocuklari kurtarmak
için çabaliyordu. Bu arada teröristlerin lideri komuta merkezini
arayip israrla bombalari kendilerinin patlatmadigini söylüyordu.
Ruslar da hücum baslatmadiklarini iddia
ediyorlardi. Teröristler rehineleri toplamis olduklari jimsnastik
salonundan çikmalari için zorladi. Yarali ve kipirdayamayacak halde olanlari
vurdular. Ardindan jimnastik salonunun çatisi havaya uçtu. Yeteri kadar
ambulans olmadigindan
yaralilar özel arabalarla yakindaki hastanelere tasindi. Komandolar ve terörsitler
arasinda saatlerce süren çatismada 32 terörist öldürüldü.
Putin
bu esnada sessiz kalmayi yegledi. Ancak çatisma tamamen sona erdiginde gece
yarisi Beslan’a gelen Putin yerel halkin acisini paylastigini söyleyerek
kamuoyuna bir açiklama yapti ve Beslan’lilar orada oldugunu fark
etmeden Moskova’ya geri döndü. Masumlarin katledildigi olayda baskan Putin
sorumlu güvenlik kuvvetlerinin basindaki üst yetkiliyi kovmak yerine elestirilerini
seçilmis politikacilar
ve Batililara yönlendirdi. Hükümet rehine olayi basladigindan itibaren rehine
sayisi hakkinda yalan söyleyerek hem teröristleri hem de rehine
yakinlarini kizdirmis ve olayin kanli bir sekilde
sonlanmasina yol açmisti.
Bu sirada ulusal televizyon kanallarinda sanki Rusya’nin geri
kalanini oyalamak için alakasiz programlar, pembe diziler yayinlaniyordu.
Olayin sorusturulmasinin
gereksiz oldugunu
söyleyen Putin, suçu uluslararasi teröre, 90’larin zayif Rus liderlerine
ve bati dünyasina yükledi. Çeçenistan’la baris görüsmeleri yaparak
siyasi bir çözüm aramasinda israr eden Batililara “Neden Usame bin Ladin’i
Brüksel’e veya Beyaz Saray’a davet edip ne istedigini sormuyorsunuz? Biz
neden çocuk katili düsmanimizla konusalim” diye azarladi.
Rusya’nin kendi iç meseleleriyle mesgul olmasini isteyen
bazi Batili çevreleri suçladi. Aradan geçen bir hafta sonunda Kremlindeki
uzmanlar, Kizil Meydan’da düzenlenen Beslan ailelerine destek yürüyüsünü adeta
Putin taraftari bir gösteriye dönüstürdüler. Putin teröre karsi izleyecegi politikanin
Rusya’da demokrasiden geri çekilmesi olacagini açikladi. Bu
açiklamalarin Rusya’da kurumsal bir darbenin baslangici ve diktatörlüge atilan bir
adim oldugunu
ve Rusya’nin eski despot dönemine geri dönmesi olarak nitelendirenler, zaten
uzun zamandir Rusya’yi takip edenlerdi. Kremlin’in tepkisine sasiranlarsa,
Putin Rusya’sinin bundan önceki bes yilina dikkat etmemis olanlardi.
Dünya olup biteni eli kolu bagli izlerken, yüzlerce çocuk ve sivilin
hayatini kaybettigi yüzlercesinin
yaralandigi Beslan
baskini, 11 Eylülden sonra dünyada gerçeklesen en kötü vahsi terör
saldirisi olarak tarihe geçti. Olayin esas sorumlusu sayilabilecek Putin
ise ülkenin bütünlügünün saglanmasi bahanesiyle tüm gücün tek bir komuta
zincirinde toplanmasini saglayacak düzenlemeler yapilacagini söylerken, aslinda uzun
zamandir planladigi iktidari tamamiyla
ele geçirme projesini Beslan’a tepki bahanesiyle hayata geçirebilecekti.
------------------------
Bölüm
2: Putin Projesi
16
yil boyunca KGB ajani olarak görev yapmis olan Vladimir Putin
olaylari örtbas etmeye oldukça aliskindi. Kariyerinde tercüman,
diplomat ve üniversite idareciligi bulunan Putin, esine bile ilk tanistiklarinda
siradan bir polis oldugunu
söylemisti.
Yillar sonra 1999’un sorunlu yazina gelindiginde, hakkinda çok
az insanin pek az sey bildigi Putin artik yeni
görevine hazirdi. Kremlin’deki planlamacilarin tasarilarina uygun olarak
Rusya’nin yeni baskani olacakti.
Bombos bir
sayfaya yeni Rusya için idealize edilmis bir lider
portresi çizildi. Bu lider, Rusya’nin tarihsel büyüklügünü geri
getirecek ve duraksamis bir
milleti yeniden canlandiracak, modernlesmeyi devam ettirecek ve
Yeltsin’in sarhoslugundan bikan
Rus halkina güven verecek içki içmeyen biri olmaliydi. O zamana kadar var
olmayan, Kremlin destekli Birlik partisi tarafindan hazirlanmis okul
kitaplarinda yer alan Putin portresi, adeta hayranlik duyulup itaat edilecek
yeni bir çar yaratma pesindeydi. Ancak gerçek Putin kapak sayfalarindakinden
oldukça farkliydi. Söylendigi gibi savaslari durdurmak bir yana, göreve basladigi anda
yaptigi ilk
is yeni
bir savas baslatmak oldu.
Her ne kadar olusturulan
hikaye uydurma olsa da, Rus halki Sovyet sonrasi belirsizlikten
kendilerini kurtaracak ve 90’lari geride birakacak ayik bir lideri
kucaklamaya hazirdi. Çalisanlarin birikimlerini kaybettigi ekonomik krizleri, devlet
mallarinin peskes çekilmesini
eli kolu bagli seyretmek
durumunda kalan halk artik Sovyetler Birliginin yikilmasiyla gelen sözde
demokrasiyle tanismisti. Iktidardakilerin
nasil yozlastigina ve politik
farkliliklarin Moskova meydanlarinda tanklarla çözülmeye çalisildigina tanik olmuslardi.
Devletin maaslarini ödeyememesini
ve milyarlarca dolarlik uluslararasi yardimin bosa savruldugunu görmüslerdi. Putin’i
Yeltsin’in halefi olarak seçilmis degil tam tersine Yeltsin’e panzehir olarak görüyorlardi.
Kremlindeki danisman
heyeti de tam bunu istiyordu. Putin’in basbakan ve Yeltsin’in
veliahdi olarak seçildigi sürpriz dönemin hemen ardindan tüm ulus,
Putin efsanesiyle çalkalanmaya basladi. Fotografi hemen devlet dairelerine asildi.
Slavlarin sükranlarini gösteren
sembollerin ardi arkasi kesilmeyecek; Putin’in adi okullara,
caddelere verilecek ve takvimlerden, paskalya yumurtalarina kadar her yerde karsimiza çikacakti. “Putin
gibi bir erkek istiyorum” pop sarkisi listelerde
en üst siraya yerlesti. Kampanyayi yürüten halkla iliskiler
görevlisinin yazdigi sarki sözlerinde
oldugu
gibi Putin’in imaji, ‘enerji dolu, içki içmeyen, can yakmayan ve asla terk
etmeyen bir erkek’ olarak pazarlaniyordu.
Yeltsin’den
bikmis bir ülkeyi
etkilemek için Putin’in fazla çaba sarf etmesi gerekmedi. Sadece ayik olmasi
bile en önemli özellik olarak göze çarpiyordu. Gelmis geçmis Rus
liderleri arasinda o kadar çok gösteris meraklisi, soytarivari veya
fosillesmis tipler
vardi ki, Putin’in genç, zinde, sogukkanli ve ayik görünümü
hemen öne çikiyordu. Aslina bakilirsa kisa boyu ve siradan yüz
hatlariyla herhangi bir yere girdiginde dikkat çekecek biri bile degildi. Ancak
KGB egitimi
sayesinde dinlemeyi çok iyi biliyordu ve tam da üstlerinin
beklentisine uygun sekilde farkli kisiliklere bürünme yetenegine sahipti.
Yine de kesinlikle dogustan baskan tiplerden
degildi.
Hatta basbakanliga yükseldigi dönemde
anketler popülaritesini %2 olarak gösteriyordu. Ancak Putin tarih boyunca
görülen en olaganüstü politik
projelerden biri tarafindan yaratilmisti. Putin Projesi Kremlindeki kodamanlarin yürütmeye
ant içtigi
bir çaba olarak karsimizdaydi. Putin Kremlin tarafindan nerdeyse bastan yaratildi.
Yeltsin etrafindaki oligarklar ve yöneticiler devlet
televizyonu üzerindeki yetkilerini kullanarak Putin’in imajini süsledi ve
rakiplerini yok etti. Çünkü Putin’i kontrol edebilecekleri sadik bir memur
olarak görüyorlardi. Ancak ne denli yanildiklarini anlamalari uzun sürmese de
artik proje kendi basina
hayatta kalmayi beceriyordu.
Vladimir
Vladimiroviç Putin’in hayat hikayesi 2 Ekim 1952’de Leningrad’in kuzeyinde baslar.
Ondan öncesinde, Putin’in ailesi Nazi isgali altinda geçen yillardan
sonra tek adam kontrolünde yasamlarini devam ettirmisti. Dedesi Spridon, Bolsevik
Devriminden sonra Lenin’in asçiligina baslamis ve Stalin döneminde de görevini sürdürmüstü. Spiridon
Putin ve Stalin arasindaki iliskinin boyutu hala kesin olarak bilinmiyor. Putin’in
bir röportajinda söyledigi gibi “Stalin’le birlikte yasayip yara
almayan çok az insan vardir ve dedem bunlardan biri.” Putin, bunun
nedenini bilmedigini
söylese de anlasilan
o ki, hayatta kalma becerileri dededen toruna geçmisti. Putin, siyasette beklenmedik
yükselisi
boyunca bu becerilerini sergiliyordu. Putin’in babasi da II. Dünya Savasi’nda o dönemde NKVD olarak bilinen KGB’de görev
almisti.
O zamanlar Almanlarin elinde olan Estonya’ya gönderilmis, görev sirasinda arkadaslari Naziler’e
yakalandiginda
bataklik altinda bir kamis yardimiyla nefes alarak hayatta kalmayi basarmisti. Birçok tehlike atlatmis ve bacagindan
yaralandigi için Leningrad’a
geri gönderilmisti.
Bu sirada isgal
altindaki Leningrad’da, karisi Maria yani Putin’in annesi açliktan komaya
girmis haldeydi
ve kocasinin askeri hastaneden karneyle aldigi yiyecekler sayesinde
hayata döndü. Zorlu yillar içinde ilk iki ogullarini henüz bebekken
kaybeden Putinler’in son oglu olan Vladimir, savastan yedi yil ve
Stalin öldükten tam bir yil sonra dogdu. Babasi topal kalmis olmasina
ragmen
bir fabrikanin Komünist Parti bölümünde çalisiyor, annesi ise hem firinda hem
de bir laboratuarda temizlik görevlisi olarak çalisiyordu. Komün apartman
dairelerinden birinde ne tuvaleti ne de banyosu olan bir odada yasiyorlardi.
Putin’in çocukluk ve gençlik yillari, savas sonrasi yikimlarin üstesinden
gelmeye çalisan
bir toplumda, yoksunluk ve yoksulluk içinde geçti. Sessiz, ciddi ve sert
mizaçli olan babasi Putin’e sevgisini hiç göstermedi.
Putin’in en sevdigi ögretmenlerinden
Vera Gureviç’in söyledigine göre Putin duygularini belli etmeme huyunu
babasindan almisti.
Ayrica Putin her seyi
denemeye çok merakliydi. Hep semtin haylaz çocuklariyla takilmis,
sokak çetelerine karismisti. Laf dinlemez yaramaz bir çocuktu ve sürekli
küfür eden, basina
buyruk, asi bir delikanli olmustu. Putin de kendisini çocuklugunda
bir “holigan” olarak tanimliyor. Ancak altinci sinifa
geldiginde ögretmeni
Gureviç haylazligina
bir son vermesi gerektigini ve hayatta ortalama olmamak için çaba sarf
etmesi gerektigini
söyleyerek Almanca dersini almasi için Putin’i ikna etti. Dil becerisi
hayli iyi olan Putin spora da merak sardi; boks ve ardindan judoya basladi. Ufak
tefek ve seri hareket eden bir yapiya sahip olmasiyla bu alanda da basarili oldu.
Hatta kitabinda sokaklardan uzak durmasini saglayan ve hayatini degistiren seyin judo oldugundan
bahseder. Ancak onu KGB’ye sürükleyen ajan kitaplari ve filmleri oldu.
Sovyet
ajan öykülerinden o kadar etkilenmisti ki henüz liseden mezun olmadan KGB ofisine gidip
nasil kaydolacagini sordu. Öncelikle
orduda görev almasi veya hukuk egitimi almasi gerektigini ve gönüllü olarak KGB’ye
katilamayacagini ancak
eger
onlar isterse gelip kendisini bulacaklarini ögrendi. Kendisine verilen nasihate
uydu ve KGB’nin ilgisini çekmeyi umarak hukuk fakültesine basladi. Putin
için KGB, Sovyet Devletinin baski araci degil ayrilmaz bir
parçasiydi. Gizli servisin Stalin döneminde oynadigi rolü ve milyonlarca masum
insanin gulaglara gönderilmesinden sorumlu oldugunu görmezden geliyordu. Kendisinin
de belirttigi
gibi ne de olsa romantik ajan öykülerinden etkilenmis ve
vatansever Sovyet egitiminin
bir ürünüydü. 1975 yilinda KGB’ye kabul edilen Putin’in aldigi görevler
kesin olarak bilinmiyor. Resmi açiklamalara göre, Leningrad’da yasayan yabancilari izlemek
oldugunu
söylese de diger
kaynaklar sistem muhaliflerini yok etmekle görevli oldugunu iddia ediyor. Putin’in
görevine yeterince vakif, üstlerine karsi çok iyi bir Komünist oldugu ancak parlak
bir ajan olmadigi izlenimi
verdigi
söyleniyor. Özel hayatinda ise evlilige ilk tesebbüsünde nikah masasinda gelini
birakip vazgeçmesinin ardindan tanistigi Lyudmila adli hostesle evlendi.
Leningrad’da ilk ve 1985’te atandigi Dogu Almanya’da ikinci kizlari dünyaya geldi. Arkadaslari arasinda
sistem adami ve rahatina düskün biri olarak taninan Putin, Almanya Dresden’de
bulundugu
dönemde tam anlamiyla sistemin çöküsüne taniklik etti. 1989’da Berlin
Duvari yikilip Sovyetler Birligi Dogu Avrupa’daki üslerinin
kontrolünü kaybedince Dresden halki da sokaga döküldü ve önce Dogu Alman Gizli
Servisi Stasi’yi basti ve ardindan çok yakindaki KGB ofisinin
kapilarina dayandi. Bu sirada Putin gizli belgeleri imha ediyor ve ne yapacagina dair
Moskova’dan emir bekliyordu. Ancak Moskova sessizdi, bu durum adeta Putin’in
aklina kazindi. Eline bir silah alip öfkeli kalabaliga sadece bir
tercüman oldugunu
söyleyerek oradan ayrildi. Yasadiklari Rusya’nin cephedeki ajanlarina
ihanetiydi. Tüm olup biten devlet iktidarinin çöküsünü, imparatorlugun sonunu
gösteriyordu. Ve Putin bu durumdan ötürü çok üzgündü. 5
yil önce ayrildigi Leningrad’a
döndügünde çok sey degismisti,
Gorbaçev’in perestroyka refomlari Sovyetler Birligini degistiren bir harekete dönüsmüstü. KGB toplumdaki etkisini kaybetmisti, bir
zamanlarin muhalif diye ajanlarin pesine düstügü insanlar simdi meclise girmisti. Tüm bu
karmasanin
arasinda Putin hayattaki amacini yeniden gözden geçirmek zorunda
hissediyordu. KGB’den emekli olmaya karar vermek üzereydi. Bu arada Leningrad
yerel yönetimindeki eski hocalarindan hukuk profesörü Sobchak ile iletisime geçti.
Liberal bir reformcu olan Sobchak, Putin’in KGB ajani oldugunu bildigi halde
Leningrad üniversitesinde rektör yardimcisi olarak göreve basladi. KGB de
Putin’in bu ise
baslamasinda
bir sakinca görmedi hatta Putin’i ögretim görevlilerini ve ögrencileri
izlemekle görevlendirdi. Putin, Sobchak Leningrad’in ilk seçilmis valisi
olma yolunda ilerlerken, sag kolu oldu. Ajan olmasi demokratik çevrelerce elestirilmeye baslayinca istifa
mektubunu yazdi ancak bu istifa hiçbir zaman kabul edilmedi ve Putin 1991
Agustos’unda
KGB generali tarafindan Gorbaçov’a karsi darbe düzenleninceye kadar resmen göreve devam
etti. Sobchak, Boris Yeltsin’in yaninda yer aldi. Putin’in Sobchak’a yardimiyla
binlerce insan Komünistlere direnmek üzere sokaklara akin etti.
Peki,
Putin gerçekten inandigi için
mi demokratlarin tarafini tuttu
yoksa kazanacaklarini hissettigi için mi? Tüm
hayatini kaplayan Sovyet egitimini çöpe atan bir adam gibi mi
davrandi yoksa hayatta kalabilmek için baska seçenegi olmadigini düsündügünden mi?
Putin bu soruya, anlami belirsiz bir cevap veriyor. “Darbe
hayatimi parçalara ayirdi. O ana kadar Rusya’daki degisimi tam olarak
anlamamistim.
Darbe günlerinde KGB tarafindan gösterilen tüm idealler, hedefler tamamen
yikildi.” Darbeden bir ay sonra St.Petersburg adina geri kavusan sehirde Putin,
Sobchak’in yaninda vali yardimcisi olarak göreve geldi. Sehri yeniden
canlandirmak için yapilan kanal projeleri vitrini hos gösterse de özünde
yozlasmis bir
yerel yönetim isleyisi bulunuyordu.
Devlet eliyle isleyen
ekonomi bir anda serbest
pazarin her çesidine
açilinca tüm Rusya’da yolsuzluk kural haline dönüsmüstü. Putin’in adi gida
ihalelerinde yolsuzluga
bile karisti.
Sobchak-Putin yönetimi 1996’da sona erdi ve Sobchak’in yerine eski adamlarindan
Yakovlev seçildi. Putin’e birlikte çalismayi teklif etti
ancak “ihanet etmektense asilmayi yeglerim” diyen Putin bu
teklifi reddetti. Sadakat Putin’in hayatinda öne çikan bir kavramdi.
Halk
yeniden seçmedigi
için basarisiz
sayilacak bir siyasi deneyimden sonra Putin’in imdadina, Kremlin’in tasinmaz
varliklarindan sorumlu olan Pavel Borodin yetisti. Kremlin Sarayi, Çarlik
kiliseleri, Kizil meydan etrafindaki tüm binalar ve müzelerle ilgili bakim,
restorasyonu dahil her konuda sorumlu olan Borodin, kendi basina adeta mini
bir imparatorluk kurmustu.
Rusya’nin diger
bölgelerinde ve ayrica 85 ülkede daha bulunan on
milyarlarca dolar degerindeki Rus mal varliklari ve 150.000 kisilik isgücü emri
altindaydi. Güçlü bir kisilik olan Borodin, baskan ve aile denen erkanina
yapilan politik iyiliklerin kilit ismiydi. Borodin Putin’i hukuksal konularda
yardimci olmasi için yanina aldi. Kisa süre sonra Yeltsin’in personel
müdürü olan Chubais’nin yerine Yumashev getirildi ve Putin de yardimcisi
olarak atandi. Bununla birlikte Putin’in kariyeri sahlandi. Putin Kremlin’de
sözü geçen biri haline geldi ve pozisyonunu kullanarak eski patronu
Sobchak’in federal savcilarca sorgulandigi halde yurtdisina
kaçmasini sagladi.
Sessiz sakin ve serinkanli tavirlariyla Yeltsin’in gözüne giren Putin’in
Kremlinde çalismaya
baslamasinin üstünden
henüz bir yil geçmemisti
ki bir kez daha terfi edildi. 1998 Temmuzunda KGB’nin devami niteligini tasiyan FSB’nin
basina
geçti. Bir zamanlar önemsiz biri olan Putin, yeni rolünü hemen benimsedi ve
güçle birlikte gelen lükslere de çabucak alisti. Putin Kremlindeki
hizli yükselisi
sirasinda baskana
olan bagliligini da
ispatlayacak firsati buldu. Yeltsin’in onayiyla Kremlin’i renovasyona
sokan Borodin’in asiri yüksek
meblagdaki
harcamalari bassavci Yuri
Skuratov tarafindan arastiriliyordu. Yeltsin yandaslari bunun iyiye alamet
olmadigini düsünerek çare
aramaya basladi.
Bu sirada aslinda buram buram komplo kokan ve bassavciyi genç kizlarla
birlikte gösteren müstehcen bir video televizyonda yayinlandi. Putin’in
ayarladigi bu
tezgah sayesinde bassavci istifa
etti. Böylece Yeltsin kendisine kadar
uzanabilecek bir sorusturmadan kurtulmus ve Putin de sadakatini göstermis oldu. Bu
sayede uluslararasi iliskilerde tecrübesizligine ragmen FSB Kremlin Güvenlik
Müdürü görevine getirildi.
1990’lardaki
özellestirmelerle
Rusya’nin en zenginlerinden biri haline gelen dolayisiyla politik entrikalarin
basrol
oyuncularindan Boris Berezovsky, Aile denilen Yeltsin ve
etrafindaki yandaslarina
yakin durmaktaydi. Eskiden matematikçi olan Berezovsky Kremlin’de birçok
dizgini elinde bulunduruyordu. Eski KGB generallerinden olan Basbakan
Primakov’un Berezovsky hakkinda israrla sorusturma istemesi üzerine
Yeltsin onu kovdu ve yerine piyon bir basbakan atadi. Yeltsin daha sonra
anilarinda bu olaydan bahsederken aslinda aklinda Putin oldugunu ancak
zamaninin henüz gelmedigini yazacakti. Kremlin’deki popülaritesi gittikçe
artan Putin için Yeltsin’in yerine gelebilecegine dair dedikodular dönmeye basladi.
Bazi çevreler Putin’in siradan sig bir kisilik oldugu; bazilari ise fazlasiyla süpheci bir
zihniyete sahip oldugu
kanisindaydi. Ama Kremlin’dekilerin ve Yeltsin’in yakin çevresinin istedigi
ortak özellik sadakatti. Seçecekleri halefi kendilerini ne pahasina olursa
olsun koruyacak ve disli
savcilara haddini bildirecek biri olmasini istiyorlardi ve Putin bunu
yapabilecegini
kanitlamisti.
Agustos
ayinda basbakanlik
seçimleri için hazirlik yapilirken Kremlin’de Putin’i öne çikarmanin artik
zamani geldigine
karar verildi. Putin’in rüsvet almayan tek devlet yetkilisi oldugunu söyleyen
ve aralarinda bir dostluk gelisen Berezovsky bizzat Putin’e gidip konuyu açti ve
Yeltsin’in kendisiyle görüsmek istedigini iletti. Ancak Putin hazir oldugundan
tam olarak emin degildi. Görüsmede Yeltsin Putin’e basbakanligi teklif etti ve dört
ay sonra yeni bir
partinin baskani olmasini istedigini bildirdi.
Putin kendisine, hangi görevi verirse versin yerine getirecegini söyledi.
Ancak devlet baskanligi lafini duyunca
bir an tereddüt etti. Yeltsin bunu da ilerisi için düsünmesini istedi. Hizla yayilan
söylentiler sonunda, Putin’in hazir olmadigini düsünen veya ne
olursa olsun bir KGB ajanina güvenilemeyecegine inananlar, Putin’i seçime
girmekten vazgeçirmeye çalissa da bir görev adami olan Putin üstlerinden
aldigi emiri
sorgusuzca yerine getirecek gibi görünüyordu.
Putin
basbakanliga getirildiginde Dagistan’la birlesip bir Islam devleti
kurmak isteyen Salim Basayev komutasindaki Çeçen gerillalar sinir köylere
saldirdi. Rus ordusu helikopterlerle karsilik verdi. Yeltsin’in 1996’da
ateskes
imzalayarak sona erdirdigi iki yil süren Çeçen savasi yeniden
baslamis oldu.
Arkasindan Moskova’da Çeçen teröristlerin düzenledigi söylenen
bombalamalarda yüzlerce sivil öldü. Iki yil öncesine kadar
Yeltsin’i savasi bitirmesi
için sikistiran
halk simdi öc
alinmasi için savasilmasini istiyordu. Savasa eslik eden vatanseverlik
dalgasi ve Çeçenlere duyulan etnik nefret Putin ve patronlarinin ekmegine yag sürdü.
Bazi kaynaklardan ögrendigimize göre
gerilla saldirisindan bes ay önce Putin Çeçen savasinin baslayacagini biliyor
ve buna uygun hazirliklar yapiyordu. Hatta sehirdeki terörist
saldirilardan Çeçenleri sorumlu tutan FSB’nin bombalama
olaylarini bizzat gerçeklestirdigine dair bulunan kanitlar hemen yok edildi. Muhtemelen
asil terörist yetkililerin ta kendisiydi. Gerçek ne olursa olsun halktaki terör
korkusu Putin’e yaradi ve demeçlerinde teröristleri ne pahasina olursa
olsun yakalayacaklarini söyledikçe popülaritesi artti.
Duma
yani millet meclisi seçimleri çok yakindi. Komünist partinin çogunlukta oldugu Duma’da eski
basbakan
Primakov ve Moskova belediye baskani Luzhkov yeni bir koalisyon olusturmaktaydi.
Ayni sirada aralarinda Berezovsky ve ortagi Abramovich de bulunan
Kremlin’in önde gelenleri seçim stratejilerini Putin etrafinda olusturmaya baslamislardi.
Berezovsky, Duma seçimleri için yeni bir siyasi parti kurma planini ortaya
atti. Aile üyelerinden plana çekimser ve süpheyle yaklasanlar olmasina
ragmen
herkes Berezovsky’nin gücüne boyun egmis gibi görünüyordu. Putin ise sessiz
kalmayi yeglemisti. ‘Bölgelerarasi Birlik
Hareketi anlamina gelen ve bas heceleriyle MEDVED yani Birlik diye okunan parti
böyle dogmus oldu.
Otomotiv sektöründe hatri sayilan ve havayollarindan petrol devi Sibneft
gibi büyük sirketlere
kadar birçok alanda finansal faaliyeti bulunan Berezovsky
ayni zamanda ülkenin en bilinen televizyon kanallarindan biri olan Kanal 1, ORT’nin de % 49 hissedari ve yöneticisiydi. %51’lik pay ise
hala devlete aitti. Berezovsky televizyonun çok iyi bir araç oldugunun farkindaydi.
Hemen kanalin genel yayin yönetmeni Dorenko’yu arayarak güçlü adaylar
olarak görülen Primakov ve Luzhkov’a karsi bir hareket baslatmasini istedi.
Putin’in siyasi takiminin aylarca beceremeyecegini televizyon
birkaç haftada basardi.
Taraf tutan arastirmaci televizyon
programciliginin
uluslararasi politik entrikalardan magazin haberlerine kadar rakiplerine
yüklenmesi sayesinde, Putin anketlerde ilk siralara yerlesti. Birlik
Partisinin yöneticilerinden Valerie Fyodorov’un dedigi gibi partinin bir ideolojiye,
programa degil,
sadece bir tek seye
ihtiyaci vardi. “Putin’in takimi olmak.” Putin olan biteni
herhangi bir ticari ürünün pazarlandigi bir reklam
kampanyasi olarak gördügünü söylüyor bir yandan da danismanlarinin
yönlendirdigi sekilde giyinip
televizyonda nasil konusmasi gerektigini ögreniyordu.
Kremlin
basin islerinden
gazeteci bir arkadasimiz
Yelena Tregubova, Putin’le yedigi bir öglen yemeginden sonra bize Putin’in karsisindakini etkilemedeki basarisinin
sirrini çözdügünü anlatti. “Putin
ortalama bir Sovyet egitimi
almis ortalama
zekaya sahip biri ancak taklit yetenegi öyle iyi ki ayni ifadeleri kopyalayip
insana bir çok ortak yönünüz varmis gibi hissettiriyor. Adeta
bir ayna gibi, boyun, çene, yüz mimikleri hepsini tekrarliyor. Tabi bunu gayet
kurnazca yapiyor dolayisiyla karsisindakinin kendini harika hissetmesini sagliyor.” Putin
her ne kadar hizli ögrenen ve gizli servis tecrübesi nedeniyle taklit
becerisi gelismis biri
olsa bile kampanyayi baslatan ve sürdüren etkenlerin gücü tartisilmazdi. Zaten
arkasini devletin gücüne dayamis ve sonsuz kaynakla beslenen bu kampanyanin basarisiz
olmasi bir bakima imkansizdi.
Putin
Projesi olarak adlandirilan ve kitlesel medyanin tüm olanaklari seferber edilen
bu kampanya etik olarak tartisilabilir ama takimdakilere sorarsaniz siyasetin zaten
kirli bir is oldugu
yanitini alirsiniz. Ideolojik oyunlarin son hiz devam ettigi günlerde,
komünist parti liderlerinden Duma sözcülügü karsiliginda bir
sonraki parlamentoda ortaklasa hareket etme sözü alan Kremlin takimi, Sag Güçlerin
Birligi
adli Bati yanlisi parti liderleriyle de Duma
seçimlerini öne sürerek Çeçen savasi konusunda yanlarinda taraf
almalarini sagladi.
Birlik partisi,19 Aralik’ta yapilan Duma seçimlerinde Primakov ve Luzhkov’u
geride birakarak oylarin %23’ünü topladi. Birkaç ay öncesine kadar
var olmayan bir parti için siyasi entrikalar ve televizyon sayesinde kontrolü
ele geçirmisti.
Kampanyalara süpheyle
yaklasan
Putin sonunda kararini degistirmis ve kendisinin ne denli güçlü bir rekabetçi
oldugunun
farkina varmisti.
Yeltsin de artik Putin’in hazir oldugunu düsünüyordu ve her zaman sasaali giris ve çikislardan hoslanan biri
olarak yeni bin yilin ilk günü koltugu devretmeyi planliyordu. Putin’e
yeni yüzyilin yeni bir siyasi dönemin baslangici ve bunun
Putin çagi olacagini söyledi.
1999’un yilbasi arifesinde
Putin Yeltsin’le bulusarak
Rusya’nin nükleer silahlarina ait kodlarin bulundugu
Samsonite çantayi devraldi. Ulusal kanalda yayinlanan Yeltsin’in
ülkeyi sok
eden emeklilik konusmasini birlikte
dinlediler. O gün Yeltsin Rusya’yi Putin’e emanet etti ve Putin’in devlet
baskan
vekili olarak ofisinde imzaladigi ilk belgeler Yeltsin ve ailesinin sorusturma
muafiyeti ve yargi dokunulmazligini saglayan karar oldu. Ardindan
hemen Çeçenistan’a askeri birlikleri ziyarete kostu.
Putin
Baskan
vekilligine
yükseldikten sonra kendisiyle görüsen ilk Amerikali yetkili olan devlet
bakani Madeleine Albright’i Kremlin’de agirladi. Televizyon kameralarina
dogru
bakarken “A.B.D. Çeçenistan konusunda üzerimize baski uyguluyor” dedikten sonra,
Albright’a dönerek “Yurdunuza döndügünüzde burada yumusak davranmakla
elestirilmeyin
diye böyle söyledim” diye açiklama yapti. Bu görüsmede, Çeçen savasini Afganistan’daki
asiri radikal
Taliban rejimine baglayarak Çeçenleri
Nazilere benzetti. Putin’in Amerikan temsilcisine karsi sert ve kurnaz
tavirlari Rus halkinin çok hosuna gitti. Ilk savasa oranla
bombalamalari takip eden bu Çeçen savasi mesrulasmisti. Elbette Putin ve takimi
bundan yararlanacakti. Yeltsin’in erken emekliligiyle devlet baskani seçimleri
26 Mart 2000’e alinmisti.
Ancak
Duma seçimlerinde ortaligi kasip kavuran Putin dalgasi için bu seçim
sadece bir formaliteden ibaretti. Putin’in ajan olmasi aleyhine degil lehine isleyen bir
unsura dönüsmüstü. Bir
anlamda, halkin genelde, KGB efsanesini yozlasmamis tek kurum olarak
görmesinden faydalanildi. Manipülasyon ve düzenbazligin had safhada oldugu
seçimlerde, resmi rakamlara göre Putin, oylarin yüzde 53’ünü
topladi. Tasarlanmasindan nerdeyse bir yil sonra Yeltsin’in Putin Projesi basariya ulasti. Bundan
böyle Yeltsin’in korunacagi garantiydi, fakat Yeltsin’in
mirasi korunacak miydi? Devlet baskanligi görevine geldigi 7 Mayis 2000 tarihinde Putin,
demokrasiyi korumaya ve gelistirmeye ant içti. Ancak ant içme törenine ne Yeltsin
ne de Yeltsin’in tarihe gömdügü, Sovyetler Birligini korumaya çalisan 1991
devrimi lideri, eski KGB müdürü Kryuchkov davet edilmisti. Yeni baskan Putin
Projesinin basarisindan çok sey ögrenmisti. Seçimler
nasil yönlendirilir; televizyon nasil kullanilir; savas nasil iyi bir politika
olarak güdülür; oligarklar nasil da kendilerini Kremlin’in sahibi sanar,
hepsini iyice ögrendigini ispatlamisti. Putin’in
yükselmesini saglayan
ayni formül daha uzun yillar Rusya’yi sekillendirecekti.
Putin’in
ajan hikayelerinden ilham alan tutkusu mümkün oldugu kadar çok
insani kontrol etmekti. Sonunda Kremlin’de ulastigi pozisyon, herkesi kontrol
etmesini sagliyor
ve kimseye hesap vermesini gerektirmiyordu. Birkaç ay sonra Putin kapali
kapilar ardinda eski KGB merkezinde gerçeklestirilen bir toplantiya katildi.
Katilimcilar arasinda 300 kadar FSB ve eski KGB generali de bulunuyordu. Sovyet
Gizli Servisinin kurulusunun yildönümü nedeniyle düzenlenen bu davette
ayni zamanda aralarindan birinin en tepeye yükselmesi kutlaniyordu. Putin
kürsüye çikarak gizli servis emekli ve çalisanlarina seslendi:. “Iktidarin
bütünüyle ele geçirilmesi emri yerine getirilmistir.” Daha sonra toplantida
bulunan ve duyduklari karsisinda hayrete düsen az sayida sivilin bize anlattigina göre
Putin’in sözlerini ilk duyduklarinda saka zannedenlerin isin ciddiyetini
anlamalari uzun sürmeyecekti.
------------------
Bölüm
3: Vatanseverlik Zamani
1990’larin
çilgin Moskova’sinda serbest piyasa ekonomisi son hizla ve kontrolsüz biçimde
seyrederken alim gücü yetenler yillardir merakla bekledikleri Batili
mallarin tüketimine koyulmuslardi. O yillarda “ithalse mutlaka
iyidir” kanisi piyasaya hakimdi. Kapitalizmin piyasaya girisi ve Batiya
duyulan özenti kültürel yozlasmayi arttirmis, toplumda sürekli Batili olana
ilgi körüklenmisti.
Reklamlar, müzik video-klipleri, marketlerdeki ürünler her sey
Batiyi çagristiriyordu.
Sonrasinda ise yönetim zaaflari, yanlis politikalar, yolsuzluklarla birlikte Rusya
denince akla yoksulluk, sarhosluk ve mafya gelir olmustu. Toplumda
yabanci bir kültürel baskiya karsi içgüdüsel bir
direnç olusmustu. Aslinda
Rusya’nin kimlik krizinin boyutlari genis çapliydi. Eskiden Sovyetler
Birligi
iken dünyanin süper güçlerinden biri olan Rusya artik, ne prestroyka dönemi
rüyalarindaki gibi gelisen kapitalist bir demokrasi ne de geçmisindeki çarlik
dönemi propagandasindaki büyük imparatorluk degildi. Yeltsin bile bu kimlik
krizini ve yarattigi karmasayi fark
etmis,
ortak bir ulusal ideoloji bulmak için kurul toplamisti. Ancak basarili bir
sonuç çikmadigi gibi
parlamentoda milli mars ve
bayrak için ortak bir görüse bile varilamadi. Putin devreye girdiginde ise
toplumda yeni degisimler
oluyordu. Sovyet ruhu yeniden canlaniyordu. Gece kulüplerinde S.S.C.B. tisörtleri giymis gençler
dans ediyor, emekliler televizyonda gösterilen eski Rus filmlerinin basindan
ayrilmiyordu. Akintiya karsi degil akintiyla birlikte yol almayi seçen Putin,
halka hitaben yaptigi konusmalarda, Sovyet biliminin ne denli ilerlemis oldugundan, sanata
verilen önemden, uzaya çikan Rus astronot Yuri Gagarin’den,
Dostoyevsky, Puskin
gibi edebiyat ustalarindan bahsederek Rusya’nin geçmisiyle gurur duymasi gerektiginden söz
etti. Halkin tam olarak bunlari duymaya ihtiyaci vardi. Son yillarda süregelen gidisattan memnuniyetsiz
olan toplum yeniden kendisiyle gurur duymaliydi. Arastirmalar Rus toplumuyla
en çok özdeslesen
erdemin “gurur” oldugunu gösteriyor. Coca-Cola ve Procter & Gamble gibi
markalarin reklam islerinden
sorumlu sosyolog Masha Volkenshtein, Rusya’nin adeta kimligini kaybetmis bir
markaya dönüstügünü anlatirken,
geleneksel olarak var olan ev yapimi votka, kara ekmek, kefir, Kalasnikof gibi
ikonlara sarilan toplumun yeniden kimlik arayisina girip maziye bakmaya basladigini söylüyor.
Putin’in halka sundugu
ise Rusya’nin geçmisindeki
olumlu yönlerin öne çikarilmasi ve halkla arasindaki bagliligi vurgulamaktir.
Buna göre kimlik bunalimindaki Rusya’nin geri dönüp Sovyetler Birligi’ne ve 19.
yüzyilin Rus Imparatorlugu’na bakarak
tarihinden feyzalmasi ve incinen onurunun tamir edilmesi sartti.
Nostaljiyle karisik
bir sekilde
ulusalcilik ve Sovyet sembolizminin birlesimi hedefe gayet uygundu.
Putin öncelikle, sözleri Sovyet sonrasi döneme az bir degisiklikle
uyarlanan eski Sovyet marsini yeniden resmilestirdi. Ordu flamasi olarak eski
Çarlik amblemlerinden birini seçti.
Rusçada “Nashe” denilen ve “bizim, bizden” gibi anlamlara gelen
sözcük Ruslari ve Ruslara dair kavramlari düsmanlardan ayiran anlaminda kullanilir. Ancak
günümüz Rusya’sinda 1991’de Gorbaçov’a karsi yapilan ancak basarisiz olan
darbe, Sovyetler Birligi’nin
dagilma
sinyallerini vermisti.
O dönemde muhalifler dahil herkes arastirmaci gazetecilik örnegi 600 saniye
adli programa ve editörü Nevzorov’a kilitlenmisti. Nevzorov
Sovyet devletindeki tüm yolsuzluklari ve bürokrasi içindeki yozlasmayi ortaya çikariyordu. ‘Nashe’ sözcügüyle
ayni vatanda yasayip
ayni dili konusan
ayni kani tasiyan
insanlardan bahsettigini
söyleyen Nevzorov gidisattan
memnun olmayan herkesi yeni bir politik harekete çagiriyordu.
Ancak o dönemde Batili liberal ekonomik reformlar halkin daha çok ilgisini
çektiginden ‘nashe’ dalgasi büyümeden
askiya alinmis oldu.
Fakat 1998’de, Yeltsin döneminde meydana gelen büyük ekonomik kriz ve ruble
devalüasyonundan sonra bu sözcük öne çikmaya basladi. Rus
piyasasina büyük istahla
giren yabanci firmalar krizin yol açtigi kayiplarin
ardindan çekilmeyi tercih etti. Kalmayi seçenler ise yeni taktikler
benimsemeleri gerektigini
fark etti. Önceleri Ingilizce isimli bir ürün tüketiciye çok
cazip geldiginden
satisi çok
kolay iken, yabanci firmalar artik satislari azaltacagindan
korktuklarindan Rus markalarinin sahibi olduklarinin bilinmemesine özen
göstermeye basladi.
Putin döneminde hiz kazanan ve uzmanlarin Ruslastirma olarak
adlandirdiklari bu süreçte nashe kavrami Amerikan karsitligi, zenofobi
(yabanci korkusu) ve sovenizmle birlesti. Tüm dünya küresellesme pesindeyken Rusya
2000’lerde tekrar içine kapanmaya baslamis görünüyordu.
Simdi
ise ‘nashe’ kelimesine atfedilen anlamlar bir taraftan milliyetçi
zihniyetle yeniden üretiliyor, diger taraftan da kapitalizmin oyuncagina dönüsüyor.
Artik nashe sözcügüne neredeyse her tarafta rastlanir hale geldi.
Marketlerdeki ürünlerden, radyo ve festival isimlerine kadar her sey nashe veya
nostaljiye atifta bulunacak sekilde seçilmis bir isme sahip. Mesela,
Wimm-Bill-Dann adli yerli sirket, Sovyet sonrasi dönemde firmalarin
kendilerini nasil degistirmek zorunda
kaldigini 90’larin
basinda ürünleri
için kulaga
batili gelen isimleri seçerken Putin dönemiyle birlikte sadece Rusça
isimleri kullanir oldu. Dünyaca ünlü rakibi Danone ise yerel malzemelere
yatirim yapip ürünlerin üzerine kocaman harflerle “Rus Mali” yazmis olsa
bile Danone’nin ürettigi kefir Ruslarin damak zevkine uymadigi için çok
satmadigi bir
gerçek. Ruslar, Sovyet zamanlarinda seçenek sunulmadigindan yakinmis olmalarina
ragmen,
artik adim basi bulunan
Coca-Cola ve Mc Donald’s degil siyah çay ve geleneksel sosislerini tercih
ediyor. Piyasada yerel ürünler genellikle
yabanci markalari geride birakiyor. Toplumda güçlenen vatanseverlik
dalgasini ve milliyetçilik akimini yakalamak isteyen Batili sirketler,
Rusya’da yerel markalari satin alarak piyasaya kamufle sekilde
girmeye çalismakta
ve ürünlerini pazarlamak için reklamlarini Ruslarin anlayacagi dille
ancak Batili taktikler kullanarak hazirlamaktaydilar.
Öte
yandan, günümüz Moskova’sinda tanistigimiz Mikhail
Kozyrev “Nashe” adli radyonun fikir babasi ve emektari.
1998’de açilan radyo, Rusya kökenli rock gruplarina firsat vererek piyasada su anda Rusça
rock müzigini önemli
bir yere sahip olmasini saglamis. Kozyrev 90’larla birlikte plastik bir dünya
yaratildigini anlatiyor
ve “90’larin çogunda Rusya’da ortalama herhangi bir sey dünya
ortalamasindan çok daha kötüydü” diye ekliyor. Aslen doktor olan
Kozyrev, kariyerini rock müzik alaninda ilerletmeyi seçmis ve
kapitalizmin dizginlenemez yükselisiyle birlikte ortaya çikan firsatlardan
yararlanmayi becerebilen sansli azinliktan biri olmus. Kozyrev,
global kültürü akillica kavrayip, Sovyet geçmisine baska bir gözle bakabildiginden Putin
döneminin Moskova’sinda akim yaratanlarin bir prototipi sayilir. Rusya’da
büyümüs Amerika’da üniversite
okumus biri
olarak tüketim toplumu teknikleri ve 1980’lerin perestroyka yillarinin
Sovyetleri protesto eden alt kültürlerini dahice birlestirebildigi için müzik piyasasinda çok
ilerlemis.
Ayrica öne çikarak kendini göstermeyi ve fikirlerini hayata geçirmeyi
becerebildiginden
neredeyse her sektörde parmagi olan Boris Berezovsky’i ikna ederek radyoyu
yayina sokmus.
Radyonun basarisini takiben
rakip radyolar hemen Rusça müzik formatini taklit etmeye baslamis. Kozyrev’e
göre Rusça rock müziginin
basarisi Rusya’nin
birbiriyle çatisan
gerçeklerini sorguluyor olmasi. ‘Rock müzik, on yillik bir degisimden sonra
nerede durdugunu
bulmak isteyen bir ülke için çok uygun’ diyerek sözlerine devam ediyor.
Radyonun dinleyici kitlesi 20’li 30’lu yaslarda, kendisi gibi 80’lerin alt
kültür gruplarini dinleyerek büyümüs, reklami yapilan yeni
vatanseverlik dalgasina en yatkin olan tipler. Kozyrev’e göre Sovyetler
döneminde sisteme karsi olanlardan
bazilari simdi
neo-fasist
söylemlere baslamislar. Mesela,
yasak olanin cazip geldigi 80’lerde kayda deger bir kitleyi pesinden
sürükleyen rock gruplarindan birinin solisti sarki sözlerindeki sistem elestirisi
nedeniyle, akli dengesinin bozuk oldugu öne sürülerek akil hastanesine yatirilmis. Bu
arada bu uygulama Sovyet döneminde aykiri kisiliklere karsi gizli
servisin sikça basvurdugu taktiklerden
biridir. Bir zamanlar Kozyrev’in hayran oldugu rock müzisyenlerden bazilarini
90’larin sonunda irkçi sarki sözlerine tanik olunca birçok grubun radyoda
yayinlanmasini yasaklamis. Radyoda Çeçen ve Ukraynali gruplara dahi
yer veren Kozyrev’in dedigine göre ‘nashe’ kendisinin umdugu gibi
kapsayici ve zihin açici olmaktan çok daraltici anlamlara bürünmüs. Vatanseverligin iyi,
milliyetçiligin
ise çok kötü bir sey oldugunun farkinda oldugunu söyleyen Kozyrev, nashe artik
ulusalcilarin sloganina dönüstügünden radyoyu bugün kursa, ‘nashe’ sözcügünü artik
tehlikeli buldugundan
baska
bir isim seçecegini
de özellikle belirtiyor.
Bölüm
4: Kremlin ve Medya
Putin,
baskanliga giden yolda
yükselmesini saglayan
etken olarak televizyonun gücünün farkina varmisti ve bu gücün
kontrolünü baskalarina
birakmamak için kollari sivadi. Özel bir televizyon kanali olan ve
politik açidan yüksek potansiyele sahip NTV’i devletlestirmek üzere harekete geçti.
Rusya’nin ilk özel televizyon kanali olan NTV, 7 yillik geçmisinde devlet
otoritesine karsi çikarak
bürokratik yolsuzluklari, sosyal sorunlari ekrana tasimis ve yilmadan
hükümetin yayinlanmasini istemedigi haberleri göstermisti. Hatta Çeçenistan’daki
savastan
canli yayin yapan ve sansürsüz haber sunan ilk kanal olmustu. Rusya’daki
yayin kuruluslari arasinda
profesyonel anlamda Batili bir düzeye en yakin kurum sayilabilirdi.
Kuruculari Igor Malashenko ve Yevgeny Kiselyov, 1993 yilinda devlete ait Kanal
1’de çalisirken
sürekli devlet otoritelerine hesap vermek zorunda olmaktan sikilmis ve kendi
prodüksiyonlarini yapabilmek için finansal destek aramaya baslamislardi. Bunun
için dogru
adres, Sovyet sisteminin yikintilari arasindan siyrilarak milyarlarca
dolarlik servet yapmis olan
Musevi isadami Gusinsky
idi. Gusinsky, eskiden tiyatro yönetmenligi yapmis ve çesitli islerde sermaye
biriktirerek kapitalist sistemde öne çikmayi basarmis, banka sektöründen medyaya
birçok alana el atmis yenilikçi
ve ilginç bir karakterdi. Televizyonun, ticari ve
politik alanlarda
güçlü bir silah olduguna
inanan Gusinsky, Malashenko ve Kiselyov’un fikrini hemen benimsedi. Hatta bir
programa odaklanmakla kalmayip koca bir kanal kurmayi teklif etti.
Ardindan Yeltsin’in onayi alinarak 1994 basinda NTV kuruldu.
Yeltsin
1994 Aralik ayinda Çeçen savasini baslattiginda NTV, sansürsüz yayin yaparak daha önce
ekranlarda savas görüntüleri
izlememis olan
Rus halkini sok
etti. Kiselyov haftada bir yayinlanan programinda yaptigi analizlerle ülkenin
en gözde haber programcisina dönüstü. NTV cesur ve özgür yayincilik anlayisiyla birçok
kez Kremlin’in tepkisini çekti ve hatta bir defasinda kapatilma karariyla karsilasti. NTV’nin
kapatilmasini göze alamayan Gusinsky,1996’da Yeltsin’e yeniden seçilmesi
için medyatik destek sözü verdi. Kampanyayi bizzat Maleshenko yürüttü
ve NTV takimi bu süreci bagimsizliklarinin devamini garantileyeceginden sorunsuz
kabul etti. Çünkü Yeltsin’in rakibi olan Komünist partinin geri
gelmesi basin yayin özgürlügünün sonu anlamina gelirdi. NTV yayinlarinin
Yeltsin’in tekrar seçilmesinde büyük payi oldu. Bunun sonucunda patron Gusinsky
ve Kremlin arasinda seçim destegine karsilik bir ödül olarak bir anlasma yapildi.
NTV hisselerinin %30’u yüz milyonlarca dolara devlet kontrolündeki enerji
tekeli Gazprom’a satildi. Ardindan isler karisti ve NTV’nin kaderi bu noktada dügümlendi.
Gusinsky ve diger
oligarklar arasinda devletin özellestirilmek istedigi bir
telekomünikasyon ihalesi için kiyasiya rekabet vardi ve ihaleyi Boris
Jordan adinda yari Amerikali yari Rus bir isadami kapti.
Hirslanan Gusinsky, NTV’yi kullanarak Basbakan yardimcisi Chubais’nin
de içinde bulundugu
yolsuzluk ve çikar iliskilerini içeren bir medya
skandali yaratilmasini sagladi. NTV muhabirleri, Bilgi Savasi olarak
adlandirilan bu süreçte siyasi manipülasyona alet edildiklerinin farkina varmislardi.
Planli bir oyunda kullanilmis olmaktan pisman olmalarina ragmen
Gusinsky’nin de NTV’e yaptigi yatiriminin karsiligini almak istemesini
anlayabildiklerini de özellikle belirttiler. Kremlin ve oligarklar
arasindaki bu oyun kuralina göre oynaniyordu ve elinde kozu olan kullanmaktan çekinmiyordu.
Kremlin
ve Gusinsky arasindaki iliski burada bitmedi ve 1999’da Kremlin yetkilileri
Gazprom’u öne sürerek Gusinsky’den NTV araciligiyla Yeltsin’in yerine seçilecek
kisiyi
desteklemelerini istedi. Ancak bu defa Gusinsky, sadece Putin baskan vekili
oldugu
an baslayan
ikinci Çeçen savasindan
kritik haberler yayinlanmasi emrini verdi. Mayis 2000’de Putin seçimle basa geldikten
sonra NTV stüdyolarina güvenlik güçlerince dolandiricilik iddiasiyla bir baskin
düzenlendi. Savcilik, Gusinsky’i tutuklayarak serbest kalmak istiyorsa NTV’den
vazgeçmesi gerektigini
dayatti. Mafya filmlerine benzer sekilde gelisen olayda Gusinsky pes etti ve özgürlügüne kavusmak için
NTV’yi gözden çikardi. Adalet sisteminin yanliligi ve esitsizligini ispatlar
biçimde Gusinsky’nin yurt disina çikma yasagi kaldirildi ve Gusinsky
hemen bir uçaga
atlayip ülkeden ayrildi. Böylece NTV devlet kontrolündeki Gazprom’a
dolayisiyla Kremlin’e teslim edilmis oldu.
Televizyonun
toplumu kontrol gücünü saplanti haline getirmis olan Putin, Rusya’nin yüzde
65’ini kapsayan bir iletisim agina sahip olmayi basindan beri hedeflemekteydi. Yeni
Rusya’da televizyonun sahip oldugu gücü ve televizyonu kontrol edenin ülkeyi
de kontrol edebilecegini
çok iyi anlamisti.
Baskanlik
görevine basladigi ilk
birkaç ay Yeltsin’in izinden giden adimlar atarak bazilarini iyi bir
reformcu olacagina
inandirmisti.
Yeltsin döneminin maliye bakani, uluslararasi borçlar konusunda uzman ve
arabuluculuguyla
bilinen ekonomist Kasyanov’u basbakanliga atayarak Rusya’yi Batili bir kaliba sokmak
istediginin
sinyalini vermisti.
Kasyanov esiliginde
Putin çogunlugu
vergi ödemeyen Rus halkina gelirlerinin beyanini özendirecek bir dizi
yasa getirerek kayitsiz ekonominin önüne geçmeye çalisti. Bolseviklerden
beri ilk defa olarak mülk alim-satimina izin verildi. Özel isletmeleri
taniyan, isverene
isçiyi
isten
atma hakki veren yeni bir is kanunu düzenlendi. Devletin rüsvetçilikle ünlü elektrik
ve dogalgaz
tekelinin daha iyi islemesine
yönelik yasa ve uygulamalar yapildi. Bunun sonucunda liberaller Putin’in,
Yeltsin’in vizyonunu hizli biçimde gerçeklestirecegini düsünmeye basladilar. Ancak
Putin’in aklindaki baskaydi.
Onun amaci Yeltsin’li 1990’larin
düzensizliginden
sonra Rus toplumunu disipline sokmakti. Bunu yaparken kendisinin en tepede oldugu, dikey
iktidar olarak adlandirdigi bir emir komuta zinciri biçiminde yeni bir
sistem kullanmaktaydi. Bu sistem rekabetçi güç odaklarini hos karsilamiyordu.
Parlamento, medya, bölge valileri, muhalif partiler veya sivil toplum örgütleri
olsun Putin’e karsi olan
her sey
ortadan kaldirilmaliydi. NTV’den önceki hedefi her biri Rusya
Federasyonunun 89 bölgesini yöneten valileriydi. Valileri kontrol edecek süper
valiler atayarak federal sistemi degistirdi. Yedi süper validen besi, emekli KGB veya
silahli kuvvetlerde görev yapmis generallerdi. Putin’in uzun süredir sessizce
planladigi yeniden
yapilanma çoktan baslamisti.
Bir
zamanlar iyi dost olan ve birbirlerini destekleyen Berezovsky ve Putin’in arasi
da bu siralarda açildi. Sag veya sol ne olursa olsun mutlaka bir muhalefet
olmasindan yana olan Berezovsky, Çeçen Savasi’ni da elestirmekten geri
kalmiyordu. Kremlin’in milletvekillerine degisim yasalarini meclisten
geçirmeleri için 5000 dolar ödedigini duyan Berezovsky, 7000 dolar teklif ederek
yasalara karsi çikilmasini istedi.
Berezovsky’nin devlet islerini elestirmesi karsisinda, Putin her zamanki gibi savunmaya geçti. Ona
göre milletvekillerine rüsvet önerilmesinde sorun yoktu; çünkü zaten
Moskova’da isler
ezelden beri böyle yürütülmekteydi. Putin oligark dostu Berezovsky’e
sirtini döndü ancak kendisini Moskova’ya getiren ilk patronuna ihanet
etmedi. Daha önce Kremlin’in emlak sorumlusu olan ve sonrasinda Rusya ve
Beyaz Rusya’nin genel sekreterligine atanan Pavel Borodin, 2001’de New York
havaalaninda Kremlin restorasyonuyla ilgili olarak Isviçreli bir
firmanin çikarttigi uluslararasi arama
karariyla tutuklandi. Putin, Rus hükümetinin parasiyla 3 milyon dolarlik
kefalet ödeyerek Borodin’in serbest kalmasini sagladi.
Ayni
zamanda Yeltsin döneminde ortaya çikan ve Putin’in basa gelmesine olanak saglayan diger oligarklara
karsi da
sert bir tavir alan Putin, Rus halkina oligarklarin artik bir sosyal sinif
olarak var olamayacaklarina dair söz verdi. Oligark sinifi ise bunu sadece
siyaset oyununun bir parçasi olarak gördügünden tehdidi fazla ciddiye almadi.
Ama Putin oligarsiye
karsi savasmakta
kararliydi. Savcilik 1990’larda bir gecede milyarder olan bu sinifa dahil olan
kodamanlarin pesine
düstü.
Metal, otomotiv sanayi ve bankacilik sektöründeki birçok özellestirmeyi
geri çevirme tehditleri ve vergi kontrolleri siklasti. Putin, Kremlin’e davet
edilen önde gelen oligarklara açikça politikadan uzak durmalari karsiliginda devletin
de onlarin islerine
karismayacagini söyledi.
Böylece Yeltsin’den miras oligarklarin dönemi sona ermis oldu.
Putin’in
baskanlik
döneminde karsilastigi ilk
gerçek kriz ise tüm Rusya’yi yaralayan ve bütün dünyayi sok eden Kursk
denizalti faciasiydi. Tatbikat sirasinda batan denizaltida mahsur kalan
denizcilere ulasilamadi ve
Rus ordusunun ve hükümetinin paranoyasi nedeniyle diger devletlerin
yardim teklifini kabul etmekte çok geç kalinmasi 118 kisilik
mürettebatin hayatina mal oldu. Britanya ve Norveç kurtarma ekipleri
denizaltiya ulastiginda Ruslarin
verdigi
tüm bilgilerin yanlis oldugunu gördü.
Hükümetin kurtarma çalismalari konusunda aldigi yanlis tutum,
Rus halkinin güveninin sarsilmasina neden oldu. Ölen askerlerden birinin
acili annesinin ordu yetkililerine isyan ederken görevli bir hemsire tarafindan
enjeksiyonla uyutulmasi Berezovsky ve Gusinsky’nin televizyon
kanallarinda naklen yayinlandi. Hükümet halkini susturmak için uyusturmakla
suçlandi. Kursk için ellerinden
geleni yaptiklarini söyleyen Putin her yerde televizyonlarin satin alinmis oldugunu ve yalan
söylediklerini haykiriyordu. Putin bundan sonra kitlesel medyaya savas açti ve
böylece Berezovsky ve Gusinsky’nin sonunu hazirlayarak ORT, Kanal 1 ve NTV hisselerinin devlete intikal
etmesini sagladi.
Sonuç olarak bagimsiz
televizyonculugu
da bitirmis oldu.
Putin’in
medya üzerindeki baskisi gün geçtikçe artti. Televizyon kanallarinin yaninda
Gusinsky’nin sahip oldugu gazete, dergi ve Newsweek ortakliginda çikarilan
haftalik haber dergisi de kapatildi. Kremlin’de yapilan röportajlarda hangi
sorularin sorulup sorulamayacagi basin mensuplarina özellikle belirtildi.
Tipki Sovyet döneminde oldugu gibi sansür devredeydi.
Olup
bitenlerin hiçbiri demokrasi yönünde atilan bir adim sayilamazdi. Kremlin’in
NTV’yi devralmasiyla is basi yapan
Boris Jordan, Putin için dogru seçimdi. Hem Batiya karsi Putin’i koruyacak hem de
Amerikan kökeni nedeniyle demokrasi ve ifade özgürlügünü savunan
biri olmasiyla Putin’in sevimli görünmesine katkida bulunacakti. Jordan,
90’larda her seyin
satildigi Rus
ekonomisinde serbest pazari istismar ederek kazandigi milyarlarca dolar yaninda
birçok da düsman
edinmisti.
Komünist parti lideri ve ayni zamanda meclis sözcüsü onun üçkagitçi oldugunu
söylemekten hiç çekinmiyordu. Jordan ise yapilan islerle degerlendirilmeyi tercih ettigini söyleyerek
sogukkanliligini korudu.
Rus aydinlari devletin NTV’yi yutmus olmasina ates püskürmüs olmasina
ragmen,
Rus halkinin çogunlugu
yabanci filmler ve eglence programlari devam ettikçe sessiz kalacakti.
Jordan yönetimindeki NTV her ne kadar Putin iktidarina saygili davrandiysa da
devlet kanallarindan daha ayrik bir durus sergiledi ve daha
genç bir kitleye yöneldi. Yazili basin ise çesitliligini korumaya
devam etmekte ancak Rus toplumunda haberler genelde televizyondan takip edildiginden ve
gazeteler pek okunmadigindan
Kremlin bu konuyu çok dert etmedi. Ayrica artik halk, medya ve isadamlari arasindaki
baglantilarin
ve çikar iliskilerinin
farkindaydi dolayisiyla yapilan her habere kuskuyla yaklasiyordu. Hatta
halkin yüzde 57’si sansürden yanaydi. Sasirticidir ki, NTV’nin yayininin
durdurulmasini sadece 20 bin kisi protesto ederken, ayni zamanlarda Çek
Cumhuriyeti’nde ulusal televizyona atanan editörü yetersiz bularak
protesto edenlerin sayisi 100 bini askindi.
Aslinda
Putin despotluk ve demokrasi arasinda kagitlarin ortaya serildigi anda Soguk Savasin yarattigi bir ürün
olarak ortaya çikmisti. Ayrica baskanligini televizyonun gücüne borçluydu. Iki
sistemin çakistigi noktada
yetisen
Putin, etikle pek ilgili degildi ve çatismaya düskün bir karakterdi. Ya bizdensin
ya bize karsisin
mantigiyla
ilerledi. NTV olayiyla herkese oyunun yeni kurallarini ögretecek bir
ders vermis oldu.
Yayinlari nedeniyle uluslararasi sahnede hakkinda olumsuz fikirler
yaratildigini düsünen Putin,
NTV’yi ele geçirmekle hakkinda yapilabilecek elestirilere son
vermis oldu.
Toplumda fikir ve ifade özgürlügünün bir lüksten ibaret oldugu ve bu ayricaliga sadece aydin
sinifin sahip olabilecegine dair bir kani oldugundan otoriteler, tüm bagimsiz medyaya
karsi açtiklari savasi çok
kolay kazandi.
Bölüm
5: Çeçenistan’da Savas
Kremlin’in
Putin Projesinin basarisi 2000
yilinin Mart ayinda yapilan seçimlerle teyit edilirken Çeçenistan’da savas sürüyordu. Çeçen
halki Rus askerlerinin sürekli gözetiminde ve gece sokaga çikma
yasagi altinda
yasiyor,
mayin tehlikesi nedeniyle yerlesim yeri disina çikamiyorlardi. Rus askerler sözde süpheli
gördükleri evleri basiyor, Çeçen isyancilara yardim
ettikleri öne sürülen kisiler kanit olmaksizin sorguya aliniyor iskence görüyor
veya gözaltina alinanlar kayiplara karisiyordu. Bazilari askerler
tarafindan tutuklandiktan sonra rüsvet karsiliginda canlarini kurtarabiliyor, bazilarindan ise
bir daha haber alinamiyordu. Rus ve Çeçenler arasindaki etnik nefretin,
birçok kez tekrarlanan savaslarin ve sivillere karsi islenen savas suçlarinin
tarihsel kökleri, 1722’de Rus imparatoru Deli Petro’nun Rusya’nin güney
sinirinda kayalik bir bölge olan Çeçenistan’i almayi basaramamasina kadar uzanir. Kafkas
Daglarindaki
bölgede bagimsizligina düskün içine
kapali bir klan halinde yasayan Çeçenler 18. yüzyilda Rus akinina karsi boyun egmemisler ve siddetle
direnç göstermislerdir.
1785’te Islam ögrencisi
olan Seyh
Mansur önderliginde
isgalcilere
karsi din
adina savasmak
inanciyla birçok murid toplamis ve isyan baslatmistir. Olaylari kontrol altina
almak üzere Grozny’e gönderilen acimasiz General Yermolov komutasindaki
askeri güçler köyleri yakip yikmis, insanlara vahset uygulamistir. Bu tabi
ki daha da inatçi bir ayaklanmaya yol açmistir.
1830’da
Hiristiyan sömürgecilere karsi Imam Samil direnis baslatmis ve Müslüman gerilla mücahitlerinden bir ordu
kurmustur.
25 yil sürecek bu isyan Rus ordusuna ve Rus yönetiminin temellerine zarar vermis ve
sonunda Imam Samil’in oglunu
kaçirtarak karsiliginda teslim
olmasini isteyen Çar, onu St.Petersburg’a sürgüne göndermistir. 1917’deki
Bolsevik
Devriminden sonra Çeçenler, monarsiyi devirmek ve bagimsizliklarini geri almak
için Kizil Orduya katildilar. Ama ezilen toplumlarin otonomisi vaatleri
beklentilerini karsilamayacakti.
1924 yilinda Lenin Çeçenistan’i özerk cumhuriyet ilan etti ama
Moskova’nin zulmü henüz bitmeyecekti. II. Dünya Savasi’nin patlak vermesiyle Ruslar
hemen Çeçenlerin sadakatinden süphelendi ve Stalin
tüm Çeçen halkini Nazi isbirlikçisi ilan ederek sinir disi etti.
A.B.D.’nin Lend-Lease Act (Ödünç Verme-Kiralama Isbirligi) Anlasmasi kapsaminda
destek verdigi
sürgün, insanlik disi kosullarda
gerçeklesti.
Kazakistan bozkirlarina Çeçen nüfusunun sadece
500
bin kadari varabildi, geri kalani yolda telef oldu. Sag kurtulabilenler ancak
1957’de Stalin’in ölümünden dört yil sonra memleketlerine geri dönebildi.
Çeçenlerin
Ruslara karsi son
harekati Sovyetler Birligi’nin 1991’de dagilmasiyla birlikte basladi. Çeçenistan
Rus Federasyonu’ndan bagimsizligini istedi. Yeltsin birçok yeri
kaybederken ülkenin sinirlarini Çeçenistan’i dahil edecek sekilde çizmeye
kararliydi. Bölgeye Sovyet ordusunun önemli generallerinden ve Afgan savasi muhariplerinden
biri olan ancak Müslümanlarin günde bes vakit ibadet ettiginden bile habersiz olan Dudayev
atandi. 1994 yilinda Rus askeri birlikler muhalif Çeçen yerel yönetimini yola getirmek
üzere harekete geçti. Böylece geride kalan on yilin iki yikici Çeçen savasindan ilki baslamis oldu.
Amerika’daki New Jersey eyaletinden bile büyük olmayan bölgede
sadece petrol oldugu
için yapilan savas,
halklari mahvedip eskiden dünyanin süper güçlerinden biri olan
bir ülkeyi hantallastiracak; yüz binlerce insanin hayatina mal
olacak ve bu durumu engellemeyerek seyirci kalan uluslararasi platformun
ahlaki durusuna
gölge düsürecekti.
Kendilerine asiri güvenen
Ruslar, Grozny’i bombaladilar ancak aynen Afganistan’da oldugu gibi
düzensiz gerilla çeteleriyle basa çikamadilar. 1996’da Dudayev’e cep telefonuna
yerlestirdikleri
bir bombayla suikast düzenleyen Çeçen gerillalar birkaç ay sonra
geri çekilmek zorunda kaldilar. Çeçenistan’a verilen defakto özerkligi kabul edip
ateskes
anlasmasi yapmaya
razi oldular. Bu anlasma Çeçenistan’in resmi statüsü üzerine son
kararin bes yil
daha ertelenmesine sebep oldu. Daha sonra Putin, Yeltsin’in arabulucularinin
gerçeklestirdigi bu anlasmayi “ulusal
asagilanma” olarak
adlandiracak ve pahaliya mal olan Çeçen politikasini buna göre sekillendirecekti.
Baris görüsmelerinden
sonra Çeçen Cumhuriyeti’nin baskani seçilen eski Rus ordu mensubu Aslan
Maskhadov, Çeçen halki üzerindeki hakimiyetini kaybetti ve toplumda islenen suçlar
ve yozlasma
bas edilemez
hale geldi. Iktidara
meydan okuyanlarin basinda Samil Basayev adinda radikal bir genç
geliyordu. Ruslarin dikkatini 1991’de Türkiye’deki uçak kaçirma olayiyla,
dünyanin ilgisini ise büyük bir hastaneyi rehin alarak çeken Basayev, daha
sonra baskanlik
seçimini Makshadov’a karsi kaybetti. Basbakanliga oynayarak kendini yeniden sekillendirmeye çalisan Basayev’in,
günümüzde Usame bin Ladin ile baglantisi oldugu ve Çeçenistan’in
radikal Islam
fraksiyonuna Khattab denilen gizemli bir Arap militanla birlikte liderlik ettigi öne
sürülüyor. Eskiden Che-Guevara hayrani olan
Basayev komutasindaki Çeçen ordusu 1999’un Agustos ayinda
Dagistan’a
saldirdi. Buna karsilik
Aralik’ta Putin savasi
yeniden baslatti.
Seçilmeden önce baris getirmeyi vaat eden Putin çatismayi sadece
güç uygulayarak çözmekte ve savasi sürdürmekte israr
etti. Düsmanla
pazarlik etmeye karsi olan
Putin, 2000 Subat’inda
biraz yumusadi,
hatta akademisyenleri ziyaret ederek konu hakkinda görüslerine basvurdu. Islam’a yönelik
söylemini ilimlilastirmasi ve Çeçenistan’a Rus federasyonu
içinde kayda deger bir özerklik verilmesi yönünde hareket
etmesi önerildi. Putin bir süreligine bu tavsiyelere kulak asti ama sonra
yine siddet
yanlisi ve baskici söylemine geri döndü.
Öte
yandan Rus ordusunda tarihsel etnik nefret, milliyetçilik ve vatanseverlik
arkasina siginan
bazi birlikler bundan 50 yil önce Cenevre’de imzalanan savas kurallarinin
birazini bile yerine getirmiyordu. Bunlardan en çarpici olani ise tüm
dünyanin duydugu
2000 Mart ayinda yasanan
bir savas suçuydu. Çeçenistan’da
savas baslar baslamaz
bombalanan ve yerli halkin çogunlugunun göç etmek zorunda kaldigi dag köylerinden
birinde yasayan
18 yasindaki
Elza Kungayev, bir gece Albay Yuri Budanov ve adamlari tarafindan evinden zorla
kaçirildi. Genç kiza yarbay tarafindan tecavüz edildi ve iskence
yapilarak öldürüldü. Skandala yol açan olay yargiya intikal etti.
Daha önce Grozny’de sivillerin öldürülmesi ve bir köyün yakilmasindan
sorumlu tutulan Budanov hakkinda sorusturma açilmisti. Bir sonuca ulasilamadi ancak yarbay albayliga terfi
ettirildi. Çeçen kizin kaçirilip öldürülmesinin sorusturulmasina
Putin karar verdi. Çeçenistan konusunda elestirilmeye hiç dayanamayan
Putin, bu olayin yabanci basin tarafindan, Rusya’nin bölücülükle savasmak adina
sivillere iskence
ettiginin
kaniti olarak sunulacagindan çekiniyordu. Ayrica insan
haklari denetçileri bu savas suçu hakkinda rapor ardina rapor yayinliyordu.
Bu dava Putin’e, Bati dünyasina insan haklari ihlaline tolerans göstermeyen bir
yönetim imajini çizme firsatini vermis oldu. Ordu komutani Putin’le birlikte
televizyona çikip Çeçen kizin asagilanarak barbarca bir iskenceyle öldürüldügünü açiklarken
Putin konu hakkinda yorum yapmadi. Her zaman yaptigi gibi savasin kisa sürede
sonlanacagini söylemekle
yetindi. Otopsi raporuna ragmen ordu tecavüz suçlamasini düsürdü.
Müslüman Çeçen toplumunda tecavüz suçlarin en igrenci olarak kabul edildiginden tecavüz
suçlamasini eylemin canli beden degil ceset üzerinde gerçeklestigi iddia edildi
ve suçu genç kizin cesedini gömen bir asker üstlendi. Medyanin sikica
takip ettigi
davada Budanov, Rusya’da halkin yarisindan fazlasi için milli kahramana
dönüstü.
Bu arada Rus toplumu sanki Çeçen savasini ve Budanov’u
hakli görenler ve görmeyenler olarak ikiye ayrilmisti. Savas suçlusu olarak hüküm
giymesi gereken albay, akli dengesinin yerinde olmadigi öne sürülerek psikiyatri
klinigine
gönderildi. Dava ayni zamanda psikiyatrinin Sovyetler Birligi’ndeki utanç
verici geçmisinin
gündeme gelmesine neden oldu. Sovyet döneminde muhalif fikirleri olanlar in sizofren
tanisiyla içeri tikiliyor ve uyusturuluyordu. Aydinlar, sanatçilar, gazeteciler, ögretim
görevlileri veya siradan vatandaslar sistem tarafindan sakincali
görüldüklerinde deli diye akil hastanesine kapatilabiliyordu. 1921’de kuruldugundan beri zor
ve hassas siyasi davalarda benzersiz bir öneme sahip olan
ve Çekoslavakya’nin isgaline karsi çikan General Grigorenko’nun da gönderildigi Serbsky’de
siyasi suçlularin degerlendirilmesine
resmi olarak 1988’de son verildi ama politik vakalar bir sekilde önüne çikmaya
devam etti. Budanov davasinda Serbsky bir kez daha
devlet iktidarinin görevini üstlendi. Yargi süreci
olayin üzerinden 2 yil geçtikten sonra sonuçlandi. Psikiyatrik bahaneler
ve süphe
uyandirici adli kararlar sonunda Budanov suçsuz bulunmustu. Ama bu
arada Rusya’da birçok sey degismisti. Artik halkin yüzde 60’i Çeçen Savasi’nin
bitmesini ve baris yapilmasini istiyordu
ama Putin kimseyi dinlemiyordu.
Politik
oyunlar ve bitmek bilmeyen savas esnasinda, Çeçen yandasi olduklari ileri
sürülerek gözaltina alinan gazetecilerden Andrei Babitsky ve Anna Politkovskaya
hainlikle suçlandi. Serbest kaldiklarinda Rus askeri hapishanelerinin Nazilerin
toplama kamplari veya Stalin’in çalisma kamplarinin birer yansimasi oldugunu çok
kötü muamele gördüklerini açikladilar. Yazilarinda sürekli Çeçen
trajedilerine yer veren ve hükümeti sert bir dille elestiren Politkovskaya, “CIA ve
Soros adina çalisiyorsun,
bunu ödeyeceksin” yazili tehdit mektuplari aldigini bize bizzat kendisi
söylemisti.
Çeçenistan’da
yakilan köylerin, yapilan zulmün, sivillere yapilan iskencelerin sonu gelmezken dünya
11 Eylül olayiyla çalkalandi. Bunun üzerine Putin, Çeçen Savasi’ni radikal Islam terörüyle
savas kalibina
sokmakta gecikmedi. Bush yönetimi Çeçenistan konusundaki fikirlerini
yeniden gözden geçirmek durumunda kaldi. Putin bundan yararlanarak Çeçen
bölücülerden silah birakmalarini ve ElKaide ile iliskilerini kesmelerini istedi. Amerikan baskisiyla Çeçen baskan Maskhadov
pazarlik görüsmelerine
ikna olmuyordu ancak vekili Zakayev Putin’e güvenmemesine ragmen tüm
dünya önünde siyasi arenada verilen firsati degerlendirmeleri
gerektigini
düsünüyordu.
Aksi takdirde baris isteyen
ve hakli tarafin asil kendileri olduguna uluslararasi platformda
inanan kalmayacakti. Baris plani, ateskesin ve Ruslarin temizlik
operasyonlarinin sonlanmasini ayrica Çeçenistan’in gelecegine karar
verecek iki tarafli bir komisyon kurulmasini; bu süre içinde de Kremlin
temsilcisi tarafindan yönetilmesini öneriyordu. Kasim ayinda güvenligi
garantilemesi nedeniyle Türk delegeler esliginde Moskova’ya inen Zakayev
Putin’in ülkenin güneyinden sorumlu baskanlik delegesiyle ilk ve son kez
görüsmüs oldu. Çünkü Zakayev’in
sundugu
baris plani Putin’i
memnun etmemisti.
Çeçen
liderlerin yerel temsilcilerin seçilmesi ve bir üst komisyon kurulmasi
yönündeki tekliflerine de yüz vermeyen Putin, tek tarafli siyasi düzenini
dayatti. Sözde “Çeçenlestirme” adi altinda, Amerikanlarin bir kusak önce
Vietnam’da giristikleri
içinden çikilmaz hale gelen savasinda uygulamaya çalistigi “Vietnamlilastirma”ya
benzer bir taktikle, anlasmazligi sadik Çeçenlere havale etme pesindeydi.
Putin’in atadigi yerel Çeçen
yönetim bile bölgede düzenin saglanabilmesi için Albay Budanov’un hüküm giymesi
gerektigine
inaniyordu. 2003’te Çeçenistan’da yapilan anayasa
referandumundan önce Budanov davasi yine politikaya alet
edildi. Çeçenistan’daki anayasa referandumundan birkaç gün önce
Rus Yüksek Mahkemesi Budanov’un akil hastaligini reddetti ve Budanov hapse
atildi. Isleri
keyfine göre yoluna sokan Kremlin, Çeçen halkinin ve diger uluslarin
verecegi
olumlu tepkiye hazirlandi. Ancak gelismeler Putin’in bekledigi gibi olmadi. Çünkü bu
olay tek degildi.
Sadece 2002 yilinda 1100 sivil Çeçen öldürüldü, ayrica Çeçenistan’daki
anlasmazlik
devam etmekteydi. Rusya bölge üzerinde kontrolü oldugunu iddia
etmesine ragmen, Çeçen
direnisçiler
hala pusular kuruyor önemli hedeflere saldirilar düzenliyordu. En kaygi
verici olani da sivillere karsi intihar saldirilari ve terör eylemleri
düzenliyorlardi. Çeçen lider Basayev internette Budanov olayini kendi
yaptiklarini mesrulastirmak
amaciyla kullaniyor ve savasi desteklemis veya sessiz kalmis Rus
halkina bunun hesabini soracaklarini, öçlerini alacaklarini beyan ediyordu.
Elga
Kungayeva olayi ve takip eden Budanov davasi Putin’in Rusya’sinda savas ve
adalet üzerine aci bir ders vermisti. Kungayeva’larin avukatina
göre, aslinda Çeçen kiz gibi Budanov da bir kurbandi. Bu olayin Amerika’da
Vietnam savasinin
sona ermesini isteyen toplumsal hareketi baslatan Calley davasiyla benzerlik
gösterdigini,
ancak davanin ele alinisinin Rusya’da uzlasmaya degil kutuplasmaya yol açtigini belirtiyordu.
Bu yüzden suçun kaynagi bulunmadikça
herhangi bir suçtan farki kalmayacakti. Diger yandan Çeçen kizin
ailesi üç yil boyunca çile çekmis, tehdit edilmis sorgulanmisti.
Kizlarini kaybetmek yetmezmis gibi kendilerini Rus Federasyonu vatandasi sayan
aile, milliyetçilik dalgasinin samarindan nasibini almisti. Mülteci kamplarindan birinde
yasamaya çalisan aile
sonunda Norveç’e sigindi.
Mülteciler konusunda Batiya karsi imajini çok önemseyen Ruslar
kamplarin kisa sürede kapatilmasina çalisti. Bunu mültecileri sindirerek
yapmayi tercih etti. Zorlama ve baskidan vazgeçmeyen Rus yönetimi, hep
daha fazla direnisle karsilasti.
Çeçenistan’daki
anlasmazligin çözülmesine
yönelik her çabanin önüne yozlasma, rüsvet, ikili oynama ve
güvensizlik çikmasi nedeniyle, bölgenin silah ve petrol kaçakçiliginin, adam
kaçirmanin karaborsa pazari ve daha bin bir türlü yolsuzlugun döndügü bir
yere dönüsmesinin;
dolayisiyla bu savas halinin
sürmesinin tüm taraflarin çikarina geldigi anlamina gelebilir.
Ruslarin siloviki denilen devlet adamlari kurumsal çikarlarini
koruyup Çeçenistan’da yaptiklarinin yanlarina kar kalmasina çalisiyordu.
Binlerce mülteciyi Çeçenistan’a dönmeye tesvik etmek için Putin göstermelik
bir yardim gönderdi ancak durumu degistirecek ciddi bir girisimde bulunmadi. Bunun yerine
öfkesini Çeçen politikasini yeren Batili elestirmenlere veya gazetecilere
yöneltti. Hatta bir defasinda Brüksel’de bir basin
toplantisinda insan haklari ve Çeçenistan’la ilgili soru soran Fransiz muhabire “Radikal Islamci bir
terörist olmaya hazirsaniz, sizi sünnet olmaniz için Moskova’ya davet ediyorum.
Umarim ameliyat sonrasi kesilen parça yerine bir sey çikmaz” diye
cevap vermis fakat
bu cevabi sadece Rus tercümanlar vasitasiyla Putin’in yaninda duran Avrupa
Birligi
yetkilileri anlayabilmis.
---------------------
Bölüm
6: Ruh Ikizleri
11
Eylül’den tam iki gün önce Beyaz Sarayi arayan Putin, Bush’a su
mesaji iletti: “Afganistan’da hükümet karsiti direnisin lideri
Ahmet Sah
Mesut, Arap teröristlerce öldürüldü. Afganlar henüz olayi dogrulamamisti ama
gerçegi ögrenen Rus
istihbarati olayin daha büyük bir seyin habercisi olabilecegini düsünüyordu.
Amerikalilarin hayatlarinda Afganistan’da yasananlar, dünyanin bir yerlerinde
akil sir erdiremedikleri herhangi bir çatismadan ibaretti; Ahmet Sah Mesut ismi
hiçbir sey
ifade etmiyordu. Ruslar için ise, Sovyetler döneminde on yil süren ve o zamanki
süper gücün askeri acizligini açiga çikaran Afgan savasindan sonra durum çok
farkliydi. 80’lerde Panjir aslani lakapli gerilla lideri Mesut, savasmaktan zayif
düsmüs, Sovyet
ordusunun bir bölümünü kendi bölgesi olan Kabil’de yenilgiye ugratmisti. Her
nasilsa geçtigimiz
yillarda her iki tarafa kazanç getirecek bir ittifak düzenledi.
Buna göre Mesut ve militanlari, Afganistan’da El-Kaide tarafindan
desteklenen Taliban hareketi yönetimindeki yeni hükümete karsi gelecekti.
Moskova El-Kaide’nin egitim
kamplarinda Çeçen Savasina gerilla yetistirdigine kanaat getirmisti ve Mesut’un
olayi kaynaginda
bitirmesi için silah, malzeme ve para gönderiyordu. Putin, Bush’un olayin
ciddiyetini tam kavrayamadigindan endiseliydi. 11 Eylül olaylariyla her sey netlesti. Mesut
suikasti, Amerika’da Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapilan saldirilarin
sinyalini veriyordu ve hepsi organize bir planin parçasiydi. Aslinda El-Kaide
bu suikastla, hem kendi topraklarindaki en büyük düsmanini hem de Afganistan’da
intikam pesine
düsecek
hirsli A.B.D.’nin en disli müttefikini ortadan kaldirmis oldu.
Sogukkanliligiyla bilinen
Putin, Kremlin’de dehset
içinde haberlerdeki görüntüleri izliyordu. Putin hemen Amerika’ya nasil yardim
edebilecegini
düsünmeye
basladi.
Rus donanmasinin Pasifik açiklarinda yapmakta oldugu Soguk Savas stilinde bir
nükleer çatisma
tatbikatini, Amerikan askeri güçlerini mesgul edebilir gerekçesiyle iptal
etti. Hemen telefona sarilarak Bush’u aradi ve bu olaganüstü durumda Bush’a ulasan ilk dünya
lideri oldu. Bush’a ve dönemin ulusal güvenlik danismani Condolezza Rice’la
yaptigi konusmada üzüntüsünü belirtmenin
yaninda Afganistan’daki tehdidin tüm dünyayi ilgilendirdigini ve oradaki
kamplardan sadece Çeçenistan’a degil tüm dünyaya terörist gönderildigini sözlerine
ekledi. Putin’e göre Rusya’da da sivilleri hedef alan bu saldirilarin benzeri
yasanmisti ve
belki de Çeçenistan’da verdikleri savasi elestiren Bati
dünyasi sonunda Putin’in sürekli öne sürdügü Islam terörü tehdidini
kavrayabilecekti. Daha önce hiçbir önemli olayda takinmadigi bir
tutumla, hemen kameralar karsisina geçerek Rus halkina verdigi demeçte, bu
olaylarin bariz bir meydan okuma oldugunu ve insanliga karsi yapildigini söyleyerek
böyle bir zamanda Amerikan halkini en iyi Ruslarin anlayabilecegini ifade
etti. Trajediyi A.B.D. ile dostlugunu pekistirmekte kullanmaya kararli olan Putin,
Amerikalilar El-Kaide ve ona yataklik yapan Taliban’a misilleme yapacaksa,
elindeki tüm Afganistan topografyasi, iklim ve toplumsal ruh hali hakkindaki
bilgiyi paylasmaya
hazirdi. Peki Putin, nereye kadar gitmeyi amaçliyordu? Afganistan’da askeri
harekat baslatmak
için Amerika’nin askeri üslere ihtiyaci olacakti ve bu da eski
Sovyet Orta Asya’nin da duruma dahil olmasi demekti.
Putin
ve Bush arasindaki iliskinin
geçmisi
baskan
olmalarindan öncesine dayaniyordu. Ve o zamanlar her ikisi de seçim
kampanyalarinda birbirlerine zit söylemler üretiyordu. Dis islerinde egitimsiz olan
Bush, Teksas valiligi
döneminde, babasinin Sovyet uzmanlarindan Condeolezza Rice’i kullaniyor, O
da seçim propagandalarinda Rusya’ya yüklendikçe yükleniyordu. Boris Yeltsin’den
ilk tanistigindan beri hoslanmayan Rice,
Clinton ile Yeltsin arasindaki muhabbetin “çoklugunu ama icraatin yoklugunu” elestirerek yeni
baskan
Bush için daha farkli bir dis politika belirliyordu. Diger yandan
Rusya’da, Putin baskanliga oynadigi dönemde,
Yeltsin’le birlikte Çeçenistan’a karsi yeni bir savas baslatiyordu ve
her firsatta Rusya’nin Amerika’ya olan borçlarina ragmen kolay pabuç birakmayacagini açikça
hissettiriyordu. Daha öncesinde Clinton’la yaptiklari görüsmelerde karsilikli güven
eksikligi öne çikmisti. Clinton, o
dönemlerde Putin’in patronluk tasladigini öne sürmüstü. Putin ise Clinton
yönetimini özellikle son dönemde fazlasiyla didaktik olmakla suçlamisti. Kremlin’e
George W.Bush’un Amerikan baskani olacaginin sinyalini ilk veren
babasi George H.W. Bush olmustu. Bu bilgiyi çok ciddiye alan Putin daha
seçilmeden önce Philadelphia’daki Cumhuriyetçi Ulusal Kongre’ye Birlik
partisinden bir delegasyon göndermis ve bu sekilde Bush ve Rice ikilisiyle
iliskilerinin
temellerini atmaya çalismisti. Bush baskanlik görevine geldiginde Kremlin’i temsilen bir heyet
daha gönderildi ve aldigimiz kesin bilgiye göre o aksam herkesin çok eglendigi baloda Rice,
Rus disisleri
delegelerinden birine “Çok iyi arkadas olacagimizi ona
iletin” diyerek Putin’e mesaj göndermisti. Ancak sonrasinda her nasilsa
bir iletisim
kopuklugu
olustu
ve iki baskan
bir türlü bir araya gelemedi.
Ilk
zamanlarda Çeçen savasi üzerine Bush’un açiklamalari “Rus
reformunu savunmamiza ragmen Rus barbarligini hos göremeyiz” seklindeydi.
Condolezza Rice ise Rusya hakkindaki yeni doktrini genisletiyor ve Rus Federasyonunun
demokrasinin derslerini diktatörlük kitaplarindan ögrenemeyecegini, Rus
hükümetinin insan haklarini çigneyerek stabil ve birlik içinde bir ulus yaratamayacaginin farkina
varacagini sert
bir biçimde dile getiriyordu. “Rusya’nin zulüm içinde olmasini istemedigimiz gibi
Rusya’nin sömürgecilige
geri dönmesini de istemeyiz” diye sözlerine devam eden
Rice, Çeçenistan’in Rusya Federasyonunun bir parçasi olduguna kimsenin
bir itirazi olmadigini ancak Ruslarin masum
insanlari öldürerek çizgiyi astigini sözlerine ekliyordu.
Rusya’da demokrasiyi desteklemek adina, Rus devlet mallarinin peskes çekilerek
satilmasina göz yumuldugunu belirtiyordu. Artik
uluslararasi kamuoyunun Çeçenlere yapilan zulme karsi ses çikarmasinin
zamaninin geldigini
savunuyordu. Bir yandan da savas bir an önce sonuçlanmazsa Rusya’dan
uluslararasi finansal destegin çekilecegini eklemeyi ihmal etmiyordu.
Seçim
sonrasi Washington’a çikan Bush’un takimindakilerin çogu, fikirleri Soguk Savas varsayimlariyla sekillenmis danismanlardi.
2001’de Savunma bakani Donald H. Rumsfeld Amerikan dis ve askeri
politikalarini yönlendirecek potansiyel tehlikeleri siralarken, “seytan
ekseni” adi altinda Iran, Irak, Kuzey Kore devletlerini gösteriyor ve
listeye on yillik Sovyet sonrasi dönemi ve yapilan milyarlarca dolarlik
Amerikan yardimini hiçe sayarak Rusya’yi da ekliyordu. Baskan
Yardimcisi Dick Cheney, yakinlariyla sohbetlerinde, ne zaman Putin’i görse
içinden Sovyet Gizli Servisi KGB’yi düsündügünü itiraf ediyordu. Öncesinde Clinton ve
Yeltsin dostlugu üzerinden
kurulan Amerika - Rusya siyasi iliskisi baskanlarin degismesiyle daha sert bir yöne dogru gidecek gibi görünüyordu.
FBI’da Ruslara çalisan bir köstebegin kimliginin açiga çikmasi ortami daha
da kizistirdi.
Amerikalilar elli Rus diplomati ülkeden çikardi, Ruslarda karsiliginda elli
Amerikan diplomatini kovdu. 40 yildan sonra, ilk defa bir Amerikali,
Rusya’da ajanlik suçuyla tutuklandi. Her iki tarafta FSB ve FBI’in dahil oldugu benzer
olaylar yasandi.
Tüm
bunlar Putin’i kizdirmisti. Rusya’nin Amerika tarafindan ihanete ugradigini düsünen Putin
tedbirli davranmaya niyetliydi. Kremlin, Beyaz Saray’in tek tartismak istedigi konunun
Bush’un füze savunma sistemi oldugunun farkindaydi. Amerika bunun Kuzey Kore’ye karsi hazirlandigini belirtmesine
ragmen,
Ruslar bunu ellerinde kalan yegane jeopolitik koz olan Amerika’yi tek bir
dügmeye
basarak yerle bir edebilecek nükleer silahlarini
bosa çikaracagi fikrindeydi.
Washington’in israrlarina sinirlenen Putin, 2001
baharini birçok ülkeyi ziyaret ederek geçirdi. Amaci, Bush’un, 1972
tarihli Balistik Füze Karsiti anlasmayi ihlal ettigi fikrini yaymak ve bu konuda
uluslararasi kamuoyu olusturmakti. Rusya’nin dis iliskilerinden sorumlu
bakani Igor Ivanov ile Amerikan devlet bakani Colin Powell arasindaki
diyalog ta uzlasmaya
varildi ve Putin ile Bush’un resmi olmayan bir görüsme yapmasina
karar verildi. Uzun ve sikintili geçen bu diplomatik sürecin ardindan,
Haziran 2001’de Lubliyana, Slovenya’da bir araya gelen iki baskan da sonunda
ise
koyulmaya hazirdi. Ikisi de aralarinda uyumlu bir iliski olusmasi için
gayret gösterdi. Putin, Bush’un tutkusu sporlarla ilgili konusurken dersine
iyi çalismis olan
Bush, “Annenizin verdigi haçi Kudüs’te takdis ettirdiginizi duymustum. Bu
beni saskina çevirdi.
Bir komünist, eski bir KGB ajani olan siz nasil oluyor da haç takiyorsunuz diye
düsünmüstüm” diye
yorum yapti. Bush’un bundan bahsetmesiyle Putin’in Amerikan baskaninin
aslinda tüm dünyayi ve liderlerini kendisinin güçlü Hristiyan
inancina göre degerlendirdigini hissetti
ve dinle iliskisine
dair topluma o zamana kadar açik bir kanit sunmamis olan Putin bu
firsati degerlendirdi
ve ayni haçi evi yandiktan sonra küller arasinda zarar görmemis olarak
buldugundan
bahsetti. Putin yine KGB egitiminden yararlanmis ve karsisindakiyle
ortak bir nokta bularak kendi çikarina olacak biçimde konunun üzerine
gitmisti.
Ortaya çikan samimi ve duygusal ortamdan faydalanarak eski Sovyetler Birligi’nin
borç yükü gibi ciddi konulara deginmeye basladi. Bush ise hikayeden oldukça
etkilenmisti
ve Putin’i Teksas’taki çiftligine davet etti. Olumlu geçen görüsmenin ardindan
Bush yaptigi basin
toplantilarinda yeni arkadasi Putin’den bahseder oldu. Bush, Putin’in
kendisine güvenmesini sagladigini belirtirken “Sanirim onun ruhunu
sezinlemeyi basardim,
dürüst ve açik sözlü biri” diye ekliyordu. Kremlin’de 4 saat
bekletilmemizden sonra gerçeklesen basin toplantisinda Putin görüsmenin iyi bir
baslangiç oldugunu düsündügünü, Amerika
ve Rusya arasinda temiz bir sayfa açildigini söyledi. Bush hakkinda ise “sohbet etmesi
keyifli bir insan” demekle yetindi. Ancak birkaç hafta sonra Cenevre’de yapilan
G8 zirvesinde Bush’a göstermek için bahsi geçen haçi yaninda getirmeyi ihmal etmemisti.
Hizli
gelisen
Bush ve Putin dostlugu
11 Eylül olaylari ardindan Putin’in yaptigi jestlerle pekismis oldu.
Terörist saldirilar, Amerika ve Rusya arasindaki iliski için tarihsel bir dönüm
noktasi olusturmustu. Amerika,
Afganistan’a yapilacak herhangi bir taarruzda hayati önem tasiyan Orta
Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerine askeri birlikleriyle mevzilenmek istegindeydi. Bu
bölgedeki devletler artik bagimsiz olsa da hepsi için Moskova hala önemli bir
role sahipti. Bu istek, Soguk Savas döneminde hayatlarini Amerika’yla nasil
savasacaklarini planlayarak
geçirmis Rusya’daki
muhafazakarlar arasinda büyük tepkiyle karsilandi. Orta Asya’da Amerikan
varligina
karsi çikanlarin
basinda
Putin’in kabinedeki en yakin arkadasi, yurtdisinda casusluk yapmis eski bir KGB generali olan
Savunma Bakani Sergei Ivanov vardi. Putin Orta Asya Cumhuriyetlerine
Amerika’ya bu konu hakkinda yorum yapmamalarini tembihledi. Ardindan Amerika’ya
Taliban’a karsi destek
olacagini ima
etmis olan
Tacikistan baskani Rakmonov
bile hemen geri çekildi. Amerikalilar telasa kapilmisti. Bu arada biz de Orta Asya’nin
nabzini tutmak için solugu Taskent, Özbekistan’da aldik. 1991’de bagimsizligina kavusan Özbekistan’in
son komünist lideri olan Islam Kerimov artik cumhurbaskaniydi ve ülkede
despot laik bir yönetim tatbik ediyordu. Son yillarda Özbekistan Islam Hareketi
(ÖIH)
adli köktenci bir grup hükümete karsi terörist saldirilar
düzenlemeye baslamisti ve
bombalamalardan birinde Kerimov neredeyse ölüyordu. Kerimov, örgütün
komsu ülke
Afganistan’da konuslandigini ve
son zamanlarda El-Kaide’yle bütünlesmeye basladigini bildiginden, Rusya istemese bile
Amerikayla ortaklik yapmaya hazirdi. 11 Eylül’den iki yil önce Özbek
cumhurbaskani ile
iliskiye
geçen CIA, Özbekistan ordusuyla birlikte gizli bir saldiri timi egiterek Usame
bin Ladin’i veya bas adamlarini yakalayabilecegini umuyordu.
Kerimov Taliban bölgesi üzerine operasyonlar için Özbek
hava üslerinin kullanilmasina izin vermisti. Bush 11 Eylül olaylarinin yarattigi uyanisla kendine yandas ararken Kerimov, bölgede
terörizmin sonlandirilmasi için bunu her ne pahasina olursa olsun degerlendirilmesi
gereken bir sans
olarak görüyordu. Özbekistan’da rejim karsiti olduklarindan
hapishanelerde çürüyen iskence gören siyasi tutuklularin sayisi 7000‘in
üzerindeydi. Kerimov Washington’la girilecek bir isbirliginin insan haklarinin ihlali
konusunda üzerindeki baskiyi kaldiracagini umuyordu. Bu arada
Moskova’da Putin, askeri kurumlarin baskisi altindaydi. Amerika’nin teröre
karsi açtigi savasin aslinda
etkisini genisletip
Rusya’nin stratejik pozisyonunun zararina olacak daha kapsamli gizli bir
plan oldugunu
düsünüyorlardi.
Bu komplo teorisine göre Amerika dünyanin her ülkesinde küçük savaslar baslatarak
sonunda dünyayi ele geçirme pesindeydi. Rusya’nin en meshur Amerikan karsiti hükümet
danismani General
Ivasov’du.
Amerikan muhataplari, 1999’da NATO’yla gerginlik yaratan Kosova Pristina
havaalaninin Ruslar tarafindan yetkileri olmaksizin ele geçirilmesinin
ardindaki gizli emri veren komutanlardan biri oldugunu düsünüyordu. Yeltsin’den sonra
Putin, generalin görevine son vermisti.
Putin
ve danismanlari Orta
Asya sorununu günlerce tartistilar. Durumun Rusya’nin dünyada kendini saglama alacagi bir
firsat oldugunu
ve Amerika’nin Afganistan’da Taliban’in hakkindan gelmesinin Rusya’nin
güneyindeki radikal Islam tehdidini savuracagini, sonuçta ne olursa olsun
Rusya’nin isine
gelecegi
görüsünde
olan dis politika
uzmani Prikhodko, Kremlin’de kendine belli bir yer edinmisti. Ivanov ise
hala sert adami oynuyor ve Orta Asya’da Amerikan ordusunun varligina karsi çikiyordu.
Washington’da Colin Powell iyice sabirsizlanmaya baslamisken Putin’den haber
geldi. “Teröre karsi savasinizi destekleyecegiz. Amerikan ordusuna Rus hava
sahasini insancil amaçlarla kullanma hakki taniyacagiz. Orta Asya
liderlerine sizi destekledigimizi ve geçici olmasi kosuluyla ve terörle savasma amaciyla
bölgedeki varliginiza
hiçbir itirazimiz olmadigini iletecegiz.” Putin karari mecliste
açikladiginda çogunluk orta yol
bulma taraftariydi sadece Batici partiler tam destek vermeyi
savundular. Bazilari ise kesinlikle Washington’un yaninda olmayalim diyordu.
Putin tartismalari dinledikten
sonra Amerika’yi destekleyecegini söyledi. Ardindan Bizans geleneginin devam
ettirirmisçesine
herkes bir kez daha konustu ve Putin’in kararini onayladigini söyledi.
Sonrasinda Putin ulusal televizyonda bir açiklama yapti. Destekleri
uluslararasi terörizmle savas konusunda karsilikli anlasmaya
vardiklari ve iki ülke arasindaki iliskiler iyi oldugu sürece devam
edecekti; iyilige
karsilik
iyilik, dolayisiyla bunun karsiliginda yabanci yatirim, Soguk Savastan kalan bazi ticaret
yasaklamalarinin kaldirilmasini, Sovyet borçlarinin silinmesini, DTÖ’ye girislerinin
hizlandirilmasini ve hatta belki NATO üyeligini bekliyorlardi. Rusya Batiyla
entegre olmak istiyordu ve bu sayede Putin, Çeçen savasina teröre karsi savasin bir cephesi
olarak devam edebilecekti.
Avrupali
ve Amerikali politikacilar Putin’i batililastirma
reformlariyla ünlü Rus imparator Deli Petro izinden giden yenilikçi
bir lider olarak görmeye baslamisti. Zaten Putin de büyük imparatorun
hayraniydi ve portesi yillarca St.Petersburg’daki ofisinde
asili durmustu. Bu
arada Ingiltere
basbakani Blair,
NATO ve Rusya arasinda yeni bir yapi önerisi sununca Putin, savunma
füzeleri ihtilafi konusunda bir çözüm aramaya yönlendi. Putin, Sangay’da Asya
Pasifik Zirvesinde Bush’la bir araya geldiklerinde anlasmanin bir süre daha geçerli
olmasi kosuluyla
Anti Balistik Füze paktini serbestlestirmeye yönelik bir
tasari sundu. Füze sistemlerini gelistirip mevzilenmedikleri sürece;
sistemleri test etmeye devam edebileceklerdi. Amerikalilarin sistemin zaman,
teknoloji ve politika açisindan imkansiz oldugunu fark edeceklerini biliyordu
ancak zaman kazanmaya çalisiyordu. Amerikan Savunma Bakanligindaki
Bush’un sahinleri
dehsete
kapilmisti.
Bir türlü uzlasma
saglanamayinca
iki taraf da stratejik nükleer baslik sayisini Stratejik Silahlari Azaltma
Pakti (START) kapsaminda izin verilen 3500’den 1700 – 2000
arasina çekeceklerini açikladi. Bu arada Bush, gizlice Putin’e ABM
Paktindan yilsonunda çikacaginin haberini verdi.
Putin
Bush’u çiftliginde
ziyarete gittiginde
resmiyet bir tarafa birakilmisti. Hatta Bush Putin’e “Puti Put” diye hitap
eder olmustu. Ikisinin
arasinda siki bir bag olusmustu. Kafalarini kuma gömmüs Avrupa liderlerinden
farkli olduklarini ve dünyanin sorunlarini ele alacak kadar
cesur olduklarini ve tarih yazdiklarini düsünüyorlardi. Colin Powell
A.B.D.’nin Anti-Balistik Füze Paktindan resmen ayrilacagini açikladiktan sonra
Putin’de Amerikalilarla stratejik nükleer silahlar depolama anlasmasi yapmak
istedigini
belirtti. Cheney ve Rumsfeld basta olmak üzere Amerikalilar buna yanasmadi. Ruslar
zaten dostlariysa neden anlasma yapilacakti ki? Bush, Putin’in
iç politikasi için bu anlasmaya ihtiyaci oldugunu söyleyerek kisa oldugu sürece
imzalamayi kabul etti. Çatisan istekler ve uzun süren pazarliklar sonucunda anlasmanin
maddeleri üzerinde anlasildi. Amerikalilar Pekin stratejik silah yarisina girerse
diye aralarinda Çin hükmü diye andiklari, kurallarin bir süre
ihlaline izin veren bir madde ekletmek istiyordu ama Ruslarin itiraziyla Bush
bundan vazgeçti. Sonunda Moskova anlasmasi 475 kelimeyle Rus - Amerikan tarihinin en
kisa anlasmasi olarak
tarihe geçti. Her iki taraf silahlarini 2012’ye kadar azaltacakti.
Ancak anlasma
silahlarin bir depoda saklanmasina izin veriyordu ve anlasmanin sona
erdigi
tarihten sonra ne yapilacaklarina iliskin hiçbir hüküm içermiyordu. Aslina bakilirsa anlasma sadece uyum
ruhunu göstermek için yapilmisti. Amerika’ya göre Rusya Avrupa
tarihinde hak ettigi
yere sonunda geliyordu. Artik Amerika Rusya arasinda güven sorunundan degil terörizme
karsi isbirliginden söz
ediliyordu.
-------------------
Bölüm
7: Canlanan Sehir Moskova
Putin’in
baskanligi döneminde
Moskova çok hizli bir degisime ugradi. 10 milyonu askin nüfusuyla sehir, Sovyet
sonrasi dönemde hayli degismis ve degisimin devam ettigi bir yerdi. Kilitlenmis trafigi, yeni açilan
restoranlari, akil almaz emlak fiyatlariyla baskent politikayla çok az
ilgilenen, Çeçen savasini önemsemeyip
sadece yeni bir hayat kurma pesindeki insanlarla dolup tasmaktaydi. Nüfusun beste biri
yoksulluk siniri altinda yasiyor, yeni olusan orta sinif ise ayda
500 dolar kazaniyordu. Diger yandan Moskova’da 33 adet milyarder yasiyordu. 1998
ekonomik krizini çabuk atlatan Moskova’da Amerikan stili kafeler birkaç ay
içinde sik
bulvarlarda her köse
basini doldurdu.
Porsche galerileri, ayakkabi dükkanlari, kozmetik magazalarini devasa
alisveris merkezleri
izledi. Sehrin
reklam panolarindaki afisler üstüne çetelerin sprey boyalarla yazdigi kapitalizm
karsiti sloganlarin
yerini irkçi küfürler almisti. Henüz sona ermemis bir transformasyondan geçen
Moskova’daki degisim çilginligindan, alisveris merkezi
insasi amaciyla
kesilen ormanlar ve modern kosullara sahip betonarme yapilarla degistirilen eski
tarihi binalar da payini aldi.
Moskova’ya
ilk geldigimizde
Rusya’nin genelinden farkli, zengin ama kurallari sert, üst düzey yeni
Ruslar ve taksi soförlügü yapan
nükleer fizikçiler görecegimizi saniyorduk. Ancak bekledigimizden çok
daha fazlasi vardi. Kendimize, sehrin merkezinde Sovyet döneminde
bakimsiz ofislere dönüsen, öncesinde
aydinlarin, sanatçi, sair ve yazarlarin oturdugu, eski büyük binalar yeniden
restore edilip mimar, sanatçi ve akademisyenlerin
gözdesi haline gelmis bir semt olan Ostozhenka civarinda bir yer
bulduk. Moskova gözümüzün önünde her gün degisiyordu. Bir gecede, tarihi
binalarin yerine otoparklar yapiliyor, karakteristik dükkanlarin yerini yeni magazalar aliyor,
neo-Stalinist denen tarzda lüks rezidanslar insa edilip
bazilari daire basina
450 bin dolardan hemen alici bulabiliyordu. Ulusal refah Moskova’da her
zaman baskin olmustu, özellikle
Sovyetler Birligi’nin
dagilmasindan
sonra ve Sibirya’dan hammadde çikartan yeni sirketlerin kente yerlesmesiyle
abartili bir sekil aldi. O
zamanlar Moskova’da yasayanlarin sayisi 8.6 milyondu. Sürekli göç alan sehrin nüfusu 2002’deki resmi sayima göre
10,4 milyondu ve bu toplam Rus nüfusunun yüzde 5.8’i demekti. Moskova degisim dalgasina
tutuldugundan
beri gittikçe daha çok ama oransizca zenginlesiyordu. Putin’le birlikte emlak
fiyatlari degerlendi.
Moskova sehir
planlamacilari kentin gelisimini uç kisimlara kaydirdi ve lüks
gökdelenlerin insaati basladi. Stalin
döneminde tutuklular çalistirilarak insa edilen ve sehrin 7 kösesinde bulunan
Stalinska isimli gökdelenler o dönemde, ancak Komünist partiyle iyi
iliskilerde
olanlarin oturabilecegi
yerlerdi. Eskiden parayla satin alinamayan prestije simdi
metrekaresi 12 bin dolardan sahip olunabiliyordu ve bu yeni yapilan gökdelenler
çok daha modern olanaklar sunmaktaydi. Putin’in Sovyetlerin kötü taraflari
çikartilarak güncellestirilmis hali bir
anlamda politikanin mimariye yansimasi sayilirdi.
Rus
standartlarina göre ortalama gelir, Moskova’da ülkenin diger yerlerine
oranla % 40 fazlaydi. Analistlere göre tüm hareketlilik borsaya ve petrol
fiyatlarina bagliydi.
Petrol fiyatlari düserse sehirdeki ekonomik piyasa çökebilirdi. Putin’in degindigi sekliyle Rusya
ancak ekonomik gelismeyle
diger ülkelere
yetisebilirdi
ve ülkeye yabanci yatirimi çekmek için elinden geleni
yapiyordu. Canlanan Moskova gece kulüplerinden, sanat galerilerine,
tiyatrolardan müzelere cezbedici birçok etkinlik sunuyor ve kaynagi belli
olmayan gelirleriyle yeni zenginler Moskova’yi fethediyordu. Demokratlarin
tutkusu dev kamu projelerine çok merakli olan Moskova belediye baskani Yuri
Luzhkov, Moskova’yi kendine göre güzellestirme pesindeydi. Sürekli kaldirim taslari degisiyor, yeni
peyzaj düzenlemeleri yapiliyor ve klasik kiosk’larin yerini Batili
magazalar in aliyordu.
Moskova’da en dikkat çeken degisim Putin’le birlikte yeni bir orta sinifin
ortaya çikisiydi.
O zamana kadar Yeni Rus denen birkaç yeni zengin disinda lüks yasayan pek
yoktu. Oysa simdi
kitle tüketim kültürü her yerdeydi. 2005 yilinda sehrin 2 milyon metrekaresini alisveris merkezleri
kaplar hale geldi. Insanlar degismeye çok hevesliydi.
Moskova’da
artik kadinlar maaslarinin
%12’sini makyaj malzemelerine harciyor, yeni olusan orta sinif
parasini biriktirmek yerine yurtdisi seyahatlerine çikiyor
veya açildigindan
beri Moskovalilarin akinina ugrayan IKEA’dan alisveris edip evini dösüyordu.
IKEA’nin Isveçli
patronu Ingvar Kamprad, Rus pazarina mobilya satmak için degil, bir hayat
tarzi pazarlamak için girdiklerini söylüyordu. Televizyon kanallarinda ev
dekorasyon programlari en çok izlenenler listesinde basi çekiyor
ve sayisiz insan, Sovyet döneminden kalma esyalarindan kurtulup modern bir
tarza geçmek için bu tür programlara katilmak amaciyla sira bekliyordu. Sadece
geçen yil on tane yeni sube açan restoran zinciri sahibi Novikov, bir mekan
için en azindan 1 milyon dolar harciyordu. Piyasada trend yaratan
ve markalasan
Novikov, hitap edecegi
kitlelerin nabzini çok iyi tutuyordu. Sosyetenin kremasi kitleyi
cezbedecek sekilde
pazarladigi restoran
için Italya
ve Fransa’dan özel sefler getiriyor; orta sinifi hedef aldigi bistrolar
ve kebap lokantalarinda keseye uygun fiyatlarla sushi dahil degisik lezzetler
sunuyordu. Ekonomik gelismeyle birlikte yemek zevkleri de gelisen
Moskovalilar artik disarida
yemeye alismislardi. Putin
dönemi istikrari ve siyasete ilgisizlik benmerkezci bireyler yaratiyordu.
Öyle ki, sadece hayatin tadini çikarmak amacinda olan ve az kazanip çok
harcayan Rus genç kadinlarinin en çok takip ettigi dergi “Cosmopolitan”in
Rusya baskisi ülkenin en çok satan dergisiydi. Neredeyse toplumun her
düzeyinde tüketim yüksek, ancak gelecek garantisi tamamen belirsizdi. Sanki bu
yüzden Moskovalilar yarini düsünmeden diledikleri gibi harciyordu. Iste Rus
toplumundaki orta sinifin farki buydu. Kazandigini bankada biriktirmek
yerine Türkiye veya Misirda tatile; Avrupa veya Amerika seyahatine ayirmayi
tercih ediyordu. Böylece bu kadar az kazanarak nasil olup da bu tarz yasanabilir
sorusu açiga kavusuyordu.
------------
Bölüm
8: Tiyatro Baskini
Kremlin’den
birkaç kilometre ileride, Moskova’nin eglence ve kültür mekanlarinin agirlikli oldugu bir
bölgesinde bulunan yakin zamanda restore edilmis tiyatroda Kuzey Dogu anlamina
gelen Nord Ost adli müzikal sahneleniyordu. Tiyatronun sahibi ve oyunun
yazari 90’larla birlikte serbest piyasadan nasibini alan bir girisimci olan
Georgy Vasiliyev’di. Sahneye koydugu müzikal Nashe furyasinin takipçisi
sayilabilirdi. Rusya’nin tarihini baski, sinif çatismalari ve savaslarla dolu
olarak degil
insanlarin ve kisisel
basarilarinin
hikayesi olarak perdeye yansitiyordu. Cep telefonu sektöründen kazandigi sermayenin
4 milyon dolarini tiyatro projesine yatirmisti. Gösteri ücreti kisi basina 15
dolardi ve bu Moskova için yüksek bir fiyat sayilirdi. Moskova bereketinin
sembolü haline gelen ve orta sinifin hayli ilgisini çeken müzikal o gece 323.
kez sahneleniyordu ve tiyatro doluydu. Oyun sirasinda, Çeçen gerillalar
tiyatroyu basarak seyircileri rehin aldi. Putin’den Çeçenistan’daki Rus
birliklerini geri çekmesini istiyorlardi yoksa sayilari 900’ü asan
rehineler ölecekti. Tiyatronun dört bir yanina patlayici yerlestirip Çeçen
bayraklari astilar. Silahliydilar ayrica yanlarinda intihar
bombacisi kadinlar vardi. Kaybettikleri yakinlarinin veya namuslarinin
intikamini almaya gelmis olan bu kadinlar ya tecavüze ugramis, ya
evladini kaybetmis veya dul kalmisti.
Kaybedecek bir seyleri olmadigindan ölmekten
korkmuyorlardi ve korku dolu gözlerle kendilerini izleyen rehinelere
sürekli sitem ederek ülkenin güneyinde masumlar ölürken Moskova’da
hayatlarini yasamaya
devam edebildikleri için hesap sormaya geldiklerini söylüyorlardi. Samil
Basayev’den emir almislardi ve
Putin savasi kesmedikçe
ayrilmayacaklardi. Putin geri çekilmeye kesinlikle razi degildi. Çok
büyük bir krizle karsi karsiya kalmis olsa
dahi Rus devletinin gücünden taviz vermeyecekti. Ona göre 1995’teki hastane
olayinda bir önceki hükümet rehinelerin saliverilmesi için yalvarip,
teröristlere de güvenli çikis sundugu için onurlari ayaklar altina alinmisti. Bu defa
kesinlikle ödün vermeyecekti. Risk ne olursa olsun bu duruma siddet
uygulanarak karsilik
verilmeliydi. Ancak pazarlik konusmalari taktik açisindan
iyiydi çünkü bu, komando timlerine baskin plani için zaman
taniyacakti. Putin tiyatroya baskin operasyonu düzenlenmesine ilk gece karar
verdi ve kendisine itiraz eden basbakan Kasyanov’u uluslararasi bir toplantiya
göndererek uzaklastirdi.
Diger
yandan tiyatroda dehsete
kapilmis rehinelere “Biz
her gün korku içinde böyle yasiyoruz. Nasilmis anlayin bakalim! Nerde
hükümetiniz? Onlara ulasamiyoruz bu yüzden rehin alindiniz. Savastan siz
sorumlusunuz siz ve umursamazliginiz!” diyen teröristler arabulucu olarak
gazeteci Anna Politkovskaya’yi talep ettiler. Yurtdisinda olan
Politkovskaya’ya haber gönderildi. Bu arada liberal demokratlardan Sag Güçler
Birligi
lideri Rusya’nin en ünlü bayan politikacisi Irina Khakamada
arabulucu olarak gönderildi. Teröristlerin aslinda herkesi öldürmek gibi
bir planlari olmadigini ve istediklerini almak için blöf
yaptiklari hissine kapilan Khakamada, Çeçenlerin basindaki Movsar
Barayev’le görüstü.
Barayev’in “Terörist degiliz, amacimiz hayatta kalmak degil, tek istegimiz Rus
birliklerin Çeçenistan’dan çekilmesi” mesajini Putin’e
iletecegini
söyleyerek Kremlin’in yolunu tuttu. Putin etrafindakiler baska
bir yol aramakta israr etse de Putin baskin yapma fikrinden vazgeçmiyordu.
Olay
baslayali 2
gün olmustu,
yetkililerden bilgi alip Çeçen gerillalarla görüsmeye giden gazeteci
Anna Politkovskaya, Çeçen sorunu üzerine arastirmalarinda benzer tipte
isyancilarla çok karsilasmisti. Gençleri
birakmalarini söylese savasta ölen Çeçen gençlerin
hesabini sormaya baslayacaklardi; aslinda ne dese bostu ama rehin
tutmaya devam ederlerse herkesin kurban olacagini ve sonuçta kimsenin
kazanamayacagini söyledi.
Politkovskaya da tiyatrodan çiktiginda Khakamada’ya benzer sekilde düsünüyordu. Ölmeye geldik
diyorlardi ama bir yandan da bu kadar rehine karsisinda Kremlin’in pes edip
birlikleri çekecegine
inanmak istiyorlardi. Son olarak gelen heyetin basinda eski basbakan Primakov
vardi ve “Istediginiz dikkati çektiniz. Simdi rehineleri öldürürseniz zaferinizi karalamisb olursunuz” demesiyle Barayev
sinirlenerek görüsmeyi
kesti. Tansiyon gerilmisti, Rus yetkililer ayni gece
2001’de Çeçen-Rus ateskesine katkisi olan General Kazantsev’in Putin’in
elçisi olarak görüsmeye
gelecegi
haberini Barayev’e ilettiler. Isyancilar buna pek sevinmisti, herkese her seyin yoluna
girecegini
söylediler. Isin
gerçegi
ise bambaskaydi.
General filan gelmiyordu ve hepsi oyalamak için yapilmis bir tezgahti. Operasyon
hazirliklarini tamamlayan özel tim binayi kusatmis ve
havalandirmayi kullanarak içeriye teoride renksiz ve kokusuz olan bir
kimyasal gaz saliyordu. Tiyatrodakilerin çogu zaten
uykudaydi uyumayanlar da tatli bir koku duyarak sersemlesmeye basladilar. Gaz
maskeleriyle içeri dalan komandolar, bayiltici gazin etkisiyle yerle bir
olan gerillalari ve intihar bombacisi kadinlari baslarindan
vurularak etkisiz hale getirdiler. Sütunlardan patlayicilari söktüler. Bu
zaman içerisinde rehineler baygin halde yerlerde yatiyordu. Teröristleri hedef
alarak saglam
bir adami bayiltmaya yetecek biçimde ayarladiklari doz tabi ki 57
saattir aç susuz kalan rehineler için çok kuvvetliydi ve aralarindaki
yasli,
kadin veya zayif bünyeliler için öldürücü olabilecek kadardi. Gizli bir
operasyon olmasi nedeniyle saglik görevlilerinin ulasmasi da uzun sürmüs, doktorlara
kullanilan maddeyle ilgili bilgi verilmemisti. Hayatini kaybeden 130 kisinin çogunlugu daha erken
oksijen tüpüyle müdahale edilse kurtulabilecekti. Gerillalari yakalamak disinda baska emir almamis askerler
de ne yapacaklarini bilemeyip baygin bulduklari insanlari kelle
paça disari tasiyarak
boyunlarini kirmislar
veya yüzüstü pozisyonda biraktiklari için nefes alamayip bogulmalarina
neden olmuslardi.
Dünya
liderleri tüm bu fiyaskoya ragmen rehinelerin çogu kurtarildigi için
Putin’e resmi kutlama mesajlarini ilettiler. Moskova’da olaya bir sekilde dahil
olan herkese konusmamalari tembihlenmisti ve baskin
aninda otoriteler televizyon kanallarinin yayinlarini durdurmustu. NTV’nin
emre ragmen
bir süre yayin yapmasi ve baskin sonrasinda olayin çözüm seklini elestiren bir
tutum sergilemesine sinirlenen ve sürekli medyayi kontrol etme pesinde olan
Putin, kisa sürede Boris Jordan’i isten kovdurdu. Sag Güçler
Birligi
partisi liderlerinden Nemtsov olayin pesini birakmamaya gayret etmis ama hep
Putin tarafindan susturulmustu. Liberal partiler meclise olayin arastirilmasina ve
neyin yanlis gittiginin
bulunmasina yönelik bir önerge sundular. Putin de karsiliginda kamuoyu
karsisinda
siyasetçileri “kan üzerinden politika” yapmakla suçladi ve
ardindan en güçlü rakibi demokrat parti lideri Yavlinsky’e bir televizyon
programinda bu dramatik olayi istismar etmedigi için tesekkür etti. Arastirmalar, sorusturmalar
Kremlin tarafindan engellendi. Olan kurbanlara olmustu. Devlet ölen rehinelerin
ailelerine 9500 dolar, kurtulabilenlere ise 2700 dolar tazminat ödedi.
Patlamadan yakalanan bombacilardan biri, ablalari tiyatro
baskininda ölen intihar bombacilardan olan genç bir kizdi. Rus askerlerce
tecavüz edildigi
için abisinin onu intihar bombacisi olmak üzere gerillalara sattigini ve
namuslarini temizlemek için bunu yapmaya mecbur birakildigini; ama
yapamayip bilerek yakayi ele verdigini anlatiyordu. Olaydan sonra
Rus askerleri evlerini yakmis ve ebeveynleri içerde olmadiklari için
kurtulmustu.
Olayda arabuluculuk yapan ve Kremlin’in Çeçen politikasini basindan
beri siddetle
elestiren Novaya
Gazeta muhabiri arkadasimiz Anna Politkovskaya,
baskindan sonra birçok okuyucusundan “Sonunda hakli oldugunuzu
anladik” gibi savasi sorgulayan mesajlar aldigini ancak
bunun çok uzun sürmedigini ve her seyin eskisine geri döndügünü çünkü insanlarin
bunlari duymak istemedigini üzülerek anlatiyordu.
Tiyatro
baskinin yankilari sehrin her yanina yayilmisti. Orta Asyali isçiler
dazlaklarin irkçi saldirilarina maruz kaliyordu. Rehine olayinin
halledilme biçimi bir kez daha Rusya’da devletin bireyler üzerinde
inatçi bir üstünlügü oldugunu, hükümetin kendi halkinin canina kiymet vermedigini ve
ketumluk tutkunu oldugunu
açikça göstermisti.
Muhalefet liderlerini susturabilen Putin, baslattigi savasi susturamiyordu.
Bu olay Çeçen Savasinda bir dönüm noktasi olmustu. Isyan hareketi
radikalleserek
dünya çapindaki Islam mücadelesiyle baglar kurmustu. Daha önce intihar
bombalarini sadece bir taktik olarak benimseyen Çeçen hareketi, artik
bunu ana silahlari olarak kullanmaya baslayacakti. Intikam almaya
yeminli kadinlarin sayisi arttikça savas sehrin ortasina tasindi ve
tiyatro baskinin ardindan yapilan diger terörist saldirilarda bin kisi
hayatini kaybetti. Zehirli nefret, hosgörüsüzlük, yozlasma, insan
hayatinin degersizligi, bunlar
Putin’in Rusya’sinda sinirdaki Çeçen savasinin, cepheden binlerce
kilometre ötedeki yansimalariydi.
--------------
Bölüm
9: Avrupa’nin Hasta Adami
Tiyatro
baskinindan hasbelkader kurtulan ve kendi devletleri tarafindan
zehirlendiklerinin farkinda olan Rus rehineler, Rusya’daki saglik sisteminin
ne denli çürümüs oldugunu birinci
elden görmüs oldular.
Anestetik ilacin yan etkileri ve olay sonrasinda ortaya çikan rahatsizliklarla
hastanelere kosanlar
dertlerine derman bulmak yerine azarlanarak üç bes kurus tazminatla
eve yollandi. Sovyet zamaninda en azindan yeteri kadar saglik personeli
hizmet veriyordu, oysa simdi hastanelerde hem araç gereç hem de
personel yetersizligi
vardi. Sovyetler yikilmis olsa bile bazi kurallar hala geçerliligini koruyordu.
Saglik
sisteminin hali içler acisiydi. Hastaneler eskilikten ve bakimsizliktan
dökülüyordu. Herhangi bir saglik kurulusunda rüsvet olmaksizin
iyi bakilmak neredeyse imkansizdi. Son yillarda Rusya’da ölüm
orani dogum
oranini önemli derecede geride birakmisti. Sovyetler Birliginin dagilmasiyla
nüfus 144 milyona düstü.
Dogan
her 100 çocuga
karsilik
171 kisi
vefat ediyordu. Alkol ve sigara kullanimi, intihar orani diger ülkelere
oranla çok yüksekti. Diger taraftan kalp hastaliklari, kazalar, tüberküloz,
hepatit, kanser ve frengi ölüm nedenlerinden basta gelenleriydi. Putin demografik
gidisattan
endiseliydi
ancak en büyük tehdit olan AIDS konusunda kilini kipirdatmiyor denebilirdi.
Rusya’nin
merkeze en uzak köselerinden
biri olan Sibirya’da 1999 yilinda Patlama adiyla anilan ve daha önce
rastlanmayan AIDS hastaliginin nüfus arasinda hizla yayildigi dönem
basladi.
Sovyet döneminde dünyaya kapali olan Rusya, 80’lerde Amerika ve Avrupa’yi
etkisi altina alan AIDS’le tanismamisti. Fakat büyük degisimle birlikte hastalik Rusya’da
hizla yayilmaya basladi.
Bunun en büyük nedeni eroinin piyasaya girmesiydi. Avrupa ve Asya’nin birbirine
baglandigi sinirda
bulunan Sibirya’da gençlerin tam olarak uyusturucu
ticaret yolunun üstünde kaliyordu. Afganistan’dan gelen
sivi eroin dünyanin diger yerlerine aktarilirken burada hemen
alici buluyordu. Sanayilesmis bir kentin, yapacak hiçbir seyi olmayan
kayip gençligi,
sivi eroinin tuzagina
düsmüs ve ignelerin ortak
kullanilmasi nedeniyle HIV virüsü hizla yayilmaya baslamisti. Sibirya’da
2004 yilinda HIV virüsü tasiyanlarin sayisi 17 bine çikmisti. Rusya
genelinde ise bu sayi 290 bine ulasmisti. Rus otoriteleri bu gerçegi görmezden
gelmeyi yegleyip
AIDS konusunda kayda deger bir adim atmadi. Putin nüfus azalmasina dikkat çekiyordu ancak AIDS’in gençleri
üreme açisindan en verimli olduklari çaglarda tükettigini ve böyle
giderse eriskin
nüfus olmayacagi gibi
dogan çocuklarin
da çogunun
virüs tasiyicisi olabilecegi ihtimalini
umursamiyor görünüyordu. Oysa Dünya Bankasi uzmanlarinin en iyimser
senaryosuna göre 2010 yilina gelindiginde yilda 250 bin Rus AIDS yüzünden
hayatini kaybedecekti. Salgin, kriz yaratacak duruma gelmis olmasina
ragmen
hükümet konuyla ilgili bes kisilik bir grup görevlendirmisti ve milli gururlarina
yediremediklerinden uluslararasi yardimi kabul etmiyordu.
Aslinda herkesin okuma yazma bildigi, ilaç sektörüne sahip ve her evde televizyon
bulunan bir toplumda AIDS’le savasimin büyük bir basari hikayesine dönüsebilecegini savunan
Ford Moskova yetkilisi Steven L.Solnick, 2003’ten beri bu amaca yönelik bagista bulundugunu anlatiyor
ve durdurulmazsa bu olumsuzlugun tüm ülkeyi mahvedeceginden yakiniyordu. Oysa devlet,
sanki kurbanlar ölünce olay kapanacakmis gibi bir tutum
sergiliyordu. Hastalar toplumdan soyutlaniyor ve bu da duruma
farkli boyutlar ekliyordu. Zaman geçtikçe hastalik kontrolsüz sekilde
yayiliyor, dolayisiyla yapilmasi gerekenlerin sayisi ve masraflar
artiyordu. AIDS’li çocuklarla dolu Irkutsk kentinin yetimhanesi de krizin
gelecegini
yansitiyordu. Diger
yandan, ilaç sirketleri,
devletin AIDS hastalarinin ilaç masraflarinin çok azini sagladigi için,
degmeyecegini düsündüklerinden
arastirma
gelistirme çalismalarina gerek
duymuyordu. Devlet genel olarak sosyal saglik giderlerinin
yalnizca üçte birini ödüyordu. Zaten Ruslarin çogu karsilastiracak bir
kaynaklari olmadigi için
aldiklari saglik
hizmetlerinin ne kadar berbat oldugunun farkinda bile degildi. Tabi zenginler yüksek
fiyatlarla hizmet veren özel hastanelerde tedavi oluyordu.
Putin
ekonomiyi düzeltmeye çalisa dursun basta AIDS olmak üzere birçok hastalik Rus toplumunu
tehdit ediyordu ve sosyal saglik sistemi çökmüs durumdaydi. Ekonomiyi
düzeltmek kadar bir ülkenin saglik kosullarini ve hizmetlerini iyilestirmesi
gerektigine
inanan bir çocuk doktoru Tatyana Yakovleva 1999’da meclise girdi ve
ardindan yeniden seçildiginde Putin’in partisine katildi. Hastane bashekimligi yapmis olan
milletvekili, sistemin nasil islemediginin ve nasil degisiklikler yapilarak isler hale
geleceginin
fazlasiyla farkindaydi ancak bastakileri durumu düzeltmeye ikna etmek hiç de
kolay olmuyordu.
Demografik
krizin bir baska
boyutu, Uzakdogu
sinirinda seyrek nüfusa sahip Vladivostok ve Khabarovsk kasabalarindaki sosyal
durumdu. Bu bölge yüzyillar süren isgalden sonra 1860 itibariyle Rus kontrolüne geçmisti. Yakin
tarih boyunca Çin’in komünist liderleri Mao ve Deng bölgenin Çin’e ait
oldugunu
defalarca dile getirmisti.
Günümüzde burasi Çinlilerin kendi ülkelerindeki kalabaliklarindan
kaçip Rusya’ya sigindigi yerdi.
Bu durum önceleri Çinlilerin beraberinde ucuz isgücü getirmeleri
nedeniyle Ruslarin isine
geldi. Putin’in basa
geçmesiyle piyasa daha da hareketlendi ve Çinliler kendi isyerlerini
açmaya basladilar.
Ve simdi
yerel halk kisa süre sonra Çinlilerin Rusya’yi isgal
edeceklerinden endiselenme
durumuna kadar geldi.
Nüfus
düsüsüyle yüz yüze
kalan Rusya’nin baskani Putin,
kendi dönemindeki ekonomik istikrar nedeniyle dogum oraninin
arttigi haberini
halka müjdelemis olmasina
ragmen
rakamlar sadece ufak bir artis kaydediyordu. Rusya’nin bir sosyal devlet olarak
saglik
sistemini gelistirmesi
ve halkina uygun saglik
hizmetinin verilmesini saglanmasinin gerekliligi su götürmez bir gerçekti. Ancak
devletin AIDS, hava kirliligi, sigara ve alkol tüketimi konusunda aldigi kararlar
pek umut verici degildi. Çevre
kirliligi
raporlari ülkenin %15’ini yasanmaz halde göstermesine ragmen Putin, çevre
komisyonunun görevine son vermekle yetindi. Diger yandan geleneksel olarak
Ruslarin en düskün
oldugu
içki olan votka çok ucuza satildigindan tüketimi de hayli yaygindi.
Yabanci markalarin piyasaya girmesiyle bira
fabrikalari açildi ve bira tüketimi de inanilmaz derecede artti.
Putin 2005 yilinda kamusal alanda bira içilmesine dair yasak getiren yasayi
veto etti.
Erkeklerin
8 milyonu kadinlarin ise 2 milyonu alkolik olan Rusya’da alkol zehirlenmesi
nedeniyle ölenlerin sayisi Sovyetler dagildigindan beri iki katina çikti.
Alkolün yaninda en çok kullanilan uyusturucu madde sigaraydi.
Erkeklerin %70’i kadinlarin ise %30’u sigara içiyordu. Sigara çok ucuz
olmasi nedeniyle çok tercih ediliyordu. Sadece son yillarda lokanta,
uçak, tren gibi yerlerde sigara içilmesine yasak getirildi. Öte yandan sigara
ve alkol kullanimi nedeniyle trafik kazalari, kalp hastaliklari ve intihar
oranlarini artmaktaydi.
Yeni
Rusya’da umutsuzluk hissi ve altinda yatan sorunlar devam ediyordu. Bu saglik
sistemiyle yeni bir ulus yaratmanin imkani var gibi görünmüyordu. Gencecik
insanlar dolayisiyla isgücü hastaliklarla
bogusup çogu AIDS’e
yakalanirken Putin’in yeni bir ulus yaratmasi nasil mümkün olacakti?
-------------------
Bölüm
10: Rus Ordusu
Sovyetlerin
dagilmasiyla
Rusya’da sistemi degistirmek üzere
yapilan reformlardan Rus Ordusu nasibini almamis ve neredeyse Sovyet haliyle
yola devam etmistir.
Ama 80’lerin alacakaranlik döneminden sonra bir zamanlarin kudretli Sovyet
Ordusu yerini çökmüs bir orduya birakmis ve 5 milyon asker
sayisi 1.1 milyona düsmüstür. Her ne kadar Rus ordusu 20.yüzyilin terörizm,
bölgesel çatismalar,
yüksek teknoloji bilgi savaslari gibi zorluklariyla mücadele etmeye
hazirlandigindan
bahsetse de bu hala III. Dünya Savasinin baslayacagindan süphelenen ve ona göre plan yapan bir kurumun bos laflariydi.
Rusya’da yillardir politikacilar, modasi geçmis orduyu degistirmenin tek
yolunun mecburi askerlige son verip orduyu daha küçük çapli ancak
profesyonel bir güce çevirmek oldugunu -elit kesimin çok
sevdigi
bir terimle ifade edecek olursak- en azindan prensipte kabul etmektedir. Ancak
sistemin yerlesikligi, kidemli
generallerin isteksizligi ve bu dönüsümün saglanmasi için gereken bütçe, degisimi neredeyse
imkansiz kilmaktadir.
Günümüz
kosullarinda
demokratik bir ülke yaratmada demokratik bir orduya geçisin gerekliliginin farkinda
olan reformcular Putin’i ikna etmek için kollari sivadi. Var olan ordunun
bir Sovyet kalintisi oldugu ve otoriter bir devleti temsil ettiginin
altini çizerek bir reform plani gelistirdiler. Çeçen Savasinda
kaybedilen canlar arttikça ve orduda görevli üstlerin askere alinanlara
uyguladigi zulümler
medyaya yansidikça kamuoyunun orduya yaklasimi da gittikçe olumsuzlasmisti. Arastirmalar
halkin %49’unun orduya sicak bakmadigini ve var olan sistemi kölelikle es tuttugunu ortaya
koyuyordu. Tam bu siralarda askere alindiktan birkaç ay sonra topluca
firar eden 54 askerin haberi geldi. Erler bir arkadaslarinin subaylari tarafindan
dövülerek öldürülmesi ve birliklerindeki kosullarin dayanilmaz
olmasi nedeniyle kaçtiklarini söylüyorlardi. Buna benzer
olaylara çok sik rastlaniyordu, ama ilk defa bu kadar çok sayida
asker toplu sekilde
firar ediyordu. Genelde askerleri magdur eden olaylarin çok azi savciliga intikal
edebiliyordu ancak bu defa ordunun durumu örtbas etmesine imkan yoktu. Zorunlu
vatani görevlerini yapmak üzere orduya teslim olan erkekler kurumun içindeki
yozlasma,
dayak, asagilanma ve kosullarin
dayanilmazligi nedeniyle
dayanamayip kaçiyorlar ve kaçak bir hayat sürmeyi göze aliyorlardi. Ordunun
hali ümitsizdi. Otorite sersemi olmus subaylar ellerine firsat geçtiginde gencecik
erlere akla hayale sigmayacak
iskenceler
ve psikolojik baski uyguluyordu. Bir yandan da askeri yetkililer, ogullarini askere
göndermek istemeyen veya rahat bir birlige düsmesini saglamak isteyen ailelere rüsvet karsiliginda kolaylik
sagliyordu.
Bir de askere gitmemek için sürekli okulunu uzatanlar, sahte evlilik belgesi
düzenletenler, sirf askerlikten kurtulmak için homoseksüel raporu alanlar,
psikiyatrik rapor alanlar vardi. Ayrica Çeçen savasinda hayatini kaybedenlerin
yani sira cephede görev yaptiktan sonra evlerine döndüklerinde intihar
eden veya psikolojik travma yasayanlar yabana atilmayacak kadar çok sayidaydi.
Genel olarak Rus toplumunda Çeçen Savasi ‘tabu‘ olarak görülüp konusulmazken
acili annelerin baskisi ve korumaciligi günden güne
artiyordu. Insan
haklari savunuculari, savas karsitlari, liberaller ve Çeçen Savasindan kisisel olarak
zarar görmüs Ruslara
göre, Rus toplumunun genelinin Çeçen savasini umursamazligi, aslinda
savasin
toplum üzerine hasar verici etkisini görmezden gelmesi demekti ve gerçek
zarar düsünüldügünden çok
daha fazlaydi. Çeçen sendromu olarak adlandirilan durumun askerden
döndükten sonra travma geçirenlerin sayisindaki artistan siddetin toplum içinde
kabul gören
bir seye dönüsmesine, hükümete dair süphelerin artmasinda
ve etnik çatismanin yükseltilmesine kadar birçok yaygin sonuçlari vardi.
Putin,
bir yandan Batiya dönük liberallerin baslattigi lobi, diger
yandan Çeçen Savasi ve
ordudaki basiboslugun yarattigi zarar
ve olaylarin kamuoyuna yansimasindan etkilenmis olacak ki
silahli kuvvetlerin degisimine ikna olmustu. Sonunda Putin, 2004 yilinda
baslayip
2010’a kadar devam edecek bir süreç içinde, ordunun sadece gönüllülerden
olusan
bir sisteme geçisini
baslatacak
bir kararname çikartmisti. Askeri kurumlardaki üst düzey generaller
inatla ve israrla buna karsi çikiyordu. Putin’in kabinedeki en yakin arkadasi Savunma
bakani Ivanov da her seyin sürekli degistirilemeyecegini ve
sistemin degisime gösterdigi direnisi
savunanlardandi. Sonunda, muhalefet partilerinin baskisiyla zorunlu askeri
hizmet süresinin kisaltilmasi ve ordunun profesyonellestirilmesine
yönelik bir degisim
plani kabul edildi. Aslinda hizmet süresinin 6 aya indirilmesi isteniyordu
ama ordu buna pek yanasmiyordu
sadece süreyi zaman içinde azaltacaklarina dair kesin olmayan bir
söz verdiler. Silahli Kuvvetler komutanlari bu geçisin hemen
olamayacagini dolayisiyla
bir pilot birlik seçerek reform planini orada deneyeceklerini belirttiler.
Bu pilot bölgedeki uygulama sanki islememesi için düzenlenmisti. Masraflar öyle artmisti ki is,
içinden çikilamayacak bir hal almisti. Ordu sanki Kremlin’e bu yeni
düzenin teknik olarak islemeyecegini göstermek ister gibiydi. Tek bir birligin
profesyonellestirilmesi
için yapilan harcama 2.5 milyar rubleye yaklasmisti. Ordunun bu göstermelik pilot
birligi
bir hayli caydirici olmaya yetmisti. Reform yanlisi görünenler bile saf degistirdiler.
Generaller liberallere pabuç birakmaya niyetli degildi. Reformlara karsi ya
temkinli ya da saldirgan bir yaklasim sergiliyorlardi. Bu konuyla ilgilenmesi için
kurulan komisyonda komutanlar, politikacilari oylarini garantilemek
için “popülist” olmakla suçluyorlardi. Kurnaz politik oyunlar ve silahli
kuvvetlerin inadi sonunda reform çabalari bosa çikti. Rus liderler
liberallere karsi cömert
davranmayacakti. Eski Sovyet kizil yildizini tekrar flamalara sokma
karari alan Putin, halka yaptigi bir konusmada Rus ordusunun temelinde
askere alinmanin bulundugunu beyan etti. Askerlik iki yildan bir yila kadar bir
süreye indirilecek ve ordunun sadece bir bölümü devamli hazir
birlikler seklinde
profesyonellerden olusturulacakti.
Bunlar da 2008’e kadar kademeli olarak düzenlenecekti. Savunma Bakani Ivanov,
orduda reformlar çerçevesinde radikal bir transformasyon yapildigini halka
açikladi. Putin liberal politikacilar ve generaller dahil bu konuda ofisine
gelen herkese mavi boncuk dagitmis olmasina ragmen, ajanlik günlerinden beri
dostu olan arkadasinin
tarafini tutmustu.
Aslinda reform baslamadan
bitirilmisti
ve her ilkbahar ve sonbaharda 200 bin kadar Rus genci askere alinacak ve 2 yil
mecburi hizmet yapmaya devam edecekti. Tüm bu göstermelik reform süreci bir kez
daha yeni Rusya’da Sovyetler Birligi zihniyetinin hala ortadan kalkmadigini kanitliyordu.-
------------------
kitabin ikinci bölimünü 30 Eylül 2016 tarihli BLOGGER YAYINIMDA okuyabilirsiniz ....