YÜKSELEN KREMLIN ---  Vladimir Putin’in Rusya’si ve Devrimin Sonu  -1-

YÜKSELEN KREMLIN --- Vladimir Putin’in Rusya’si ve Devrimin Sonu -1-

Fevzi BOZKURT
Bilim


Giris:Tatyana’nin Rusya’si
Sovyetler Birligi dagildiktan sonra Bati tarzi demokrasi ve piyasa ekonomisine dogru yönlenen Rusya’nin günümüzdeki devlet baskani Putin ve yarattigi Rusya’yi mercek altina alan bu kitapla, ülkenin belirsiz gelecegi hakkindaki tartismalar ve Amerika’yla olan iliskileri açisindan inceleyen bir çalisma sunmayi amaçladik. Rusya’da kaldigimiz süre boyunca ülkeyi anlamamizi saglayacak birçok farkli kesimden insanlarla tanisip görüsme imkanimiz oldu ve bu da kitabin gayet kapsamli olmasini sagladi. Kitap, Kremlin’in Putin projesinin beklenmedik sonuçlarindan biri olan masum çocuklarin katledildigi Beslan’la baslayip Beslan’la bitiyor. Genel olarak Putin’in Rusya’si ve Kremlin’in yükselisine genis bir bakis açisiyla yaklasiyor. Ayrica Putin’in kariyerindeki dönüm noktalarindan, Kursk denizaltisinin batma felaketine, Putin’in ülkenin tek bagimsiz televizyon kanalini ele geçirmesinden 2003 ve 2004’te yapilan gözetimli seçimlere kadar birçok konuyu ele aliyor. Ancak bu kitap sadece politika üzerine olmaktan çok Rusya’nin “haliyeti ruhiye”sini ortaya koymaya çalisiyor. Insanlarin çogunun siyasetle ilgilenmedigi, yetmis yildir tek partili sistem nedeniyle hangi görüsten olursa olsun siyasi partilerin güven vermedigi bir ortamda son yillarda yeseren mütevazi ama somut ekonomik gelismeler halkin çogunu en azindan Putin taraftari yapmaya yetebilmesi üzerinde duruyor. Çeçenistan savasindan ve savas suçlarindan bahsederken bir yandan da Moskova’nin degisen yüzüne ayna tutuyor.
1991 Agustosunda radikal Komünistlerin basarisizlikla sonuçlanan ve Sovyetler Birliginin parçalanma devinimini tetikleyen darbe girisimi üzerinden tam olarak on yil geçmisti. Bundan böyle Rusya, on yil boyunca hayatlarini acikli sekilde degistiren, Sovyet dönemi sonrasi gerçeklerle yüzlesmeye çalisan koca bir aile gibiydi. Bazilari için yeni umutlar, genis ufuklar ve istah kabartan firsatlar olustu. Ancak eski bir sistemin yikintilari arasinda ayakta kalmaya çalisan büyük çogunluk, oldukça küçük bir kesimin yakaladigi firsatlari birer masal gibi dinlemekten öteye gidemedi.
Sovyetlerin dagilma sürecinde Dogu Almanya’da gizli görevler üstlenmis eski bir KGB ajani, Rusya’nin Devlet Baskani olmustu. Baslangiçta agzindan demokrasi sözü eksik olmayan, fakat bir yandan da tüm demokratik kurumlari yerle bir etmeye hazirlanan   Vladimir
 
Putin hakkinda çok az sayida insan bir seyler biliyordu. Sovyetler dönemi sonrasi geçen çalkantili ilk on yil sonrasinda, Rusya’nin nereye dogru ilerledigini ise neredeyse kimse bilmiyordu. Ekonomik krizlerle dolu, sarhos Boris Yeltsin dönemi sona ermis, Putin dönemi baslamisti.
Dünyanin Yeltsin yönetiminde tanidigini sandigi ülkede degisimlerle dolu dört yil geçirince birçok seye tanik olduk. Washington Post muhabirleri olarak Rusya’ya 2000 yilinda Putin’in baskan olarak seçildigi gün vardik ve Rusya’yi milliyetçiligin yükseliste oldugu toplumsal ve siyasal bir karmasa içinde bulduk. Petrol gelirleri, Yeltsin döneminde bankalari batiran ve rubleye asiri deger kaybettiren sorunlari alt etmeye ve ayni zamanda ekonomik patlamaya olanak tanimisti. Buna ragmen genelde ikilem ve huzursuzluk hakimdi. Halkin gelecekten duydugu endise, çok da uzak olmayan Komünist geçmislerine ait kötü anilari ve haksizliklari çabucak unutmasina neden olmustu. Bu yeni ve iddiali Rusya’ydi, uluslararasi kredi borçlarinin kosullarina uymak yerine bunlari reddeden, diktatörlügün sona ermesine sevinmek yerine kayip imparatorluklarini sereflendirme isteginde olan bir Rusya. 90’li yillarin sembolleri haline gelen dilencilerin, gangster kapitalizminin ve oligarklarin servetlerinin sonunu getiren bir Kremlin. Iki dönemi birbirine baglayan yegane unsurlar ise Çeçenistan’da süregelen vahsi savas ve bunun tetikledigi insanlik disi terör eylemleridir.
Moskova’nin merkezindeki Italyan Kafesinde bir arkadasimiz vasitasiyla tanistigimiz Tatyana, Putin’in Rusya’sinda kalisimiz süresince en güvendigimiz rehber haline geldi.  Sovyet dönemi sonrasi bu büyük ülkeyi bölen fay hatlarinin yarattigi etkileri kesfetmemize yardimci oldu. Tatyana’nin Rusyasi, henüz tamamlanmamis kapitalist devriminin vaatleri üzerine kumar oynayan bir Rusya idi. Tatyana, Moskova’nin yeni olusan orta sinifindan beklendigi gibi, sik sik Avrupa sehirlerine tatile gidiyor, düzenli olarak aerobik ve süpermarketlerden alisveris yapiyor, her gün trafikte sikisip kaliyordu. 34 yasindaki Tatyana geçis döneminde büyümüs, tam anlamiyla Sovyet egitimi alan, serbest pazar ekonomisini tadan ilk jenerasyondu. 1970’lerde Leonid Brezhnev’in duraksama döneminde çocuklugunu, 1980’lerde Gorbaçov’un prestroykasi süresince ergenligini yasamisti. 1990’larda ise Yeltsin’in demokratik karmasasi ve çürümüs kapitalizmi arasinda yetiskinlige geçmisti. Simdi ise Marksizm üzerine aldigi zorunlu dersleri çoktan unutmus bir halde, Rus Adalet sistemini güncellemek üzerine çalisan bir vakifta görev yapiyordu. Bir zamanlar dört kisiyle paylasmak zorunda oldugu bakimsiz komün dairesindeki günler artik geride kalmis, Batili yasitlarinin yaptigi gibi kendi stüdyo dairesini kiralamisti.
Eski hayatini bugünle karsilastirdiginda “Iki dünya arasindayim” diyordu Tatyana. Tatyana’nin Moskova’si ve dogdugu yer arasindaki uçurum her zaman var olmustu, ancak boyutlar hiç böylesine farkli olmamisti. 700 km güneydoguda bulunan memleketinde, paslanmis fabrikalar ve Komünist dönem patronlariyla dolu bir kasabada ailesiyle yasayan kardesi ise çocukluklarinin yikintilari arasinda hapsolmustu. Burada para fiziksel bir gerçek olmaktan çok sadece kavram olarak vardi. Tasradakiler için uzun kis aylari boyunca tüketilmek üzere yazin toplanan lahana ve patates, paraya kiyasla daha elle tutulur seylerdi. Tatyana’nin, Moskova’da normal kabul edilen aylik 1,500$ maasina karsilik kardesi sadece ayda 70$ kazanmaktaydi.
Keza, Putin’in Rusya’si da iki dünya arasindaydi. Ne artik komünist ne de tam olarak kapitalist, ne diktatörlük ne de tam özgürlük. Yeltsin’in 1991’de tank üstünde Sovyetler Birligini sona erdirmesinin yarattigi idealizm çoktan yok olmus ve itibar görmez olmustu. Demokrasi, nüfusun çogunlugu tarafindan benimsenen bir kavram olmak yerine sayginligini yitirmis, firsatlarla özdeslesmesi gerekirken kargasa ve kanunsuzlukla anilir olmustur. Arastirmalara göre sistem degisikliginin onuncu yilina girildiginde bile halkin sadece üçte biri kendini demokrat olarak görmekte  ve bir o  kadar  insan ülkeleri için  tek  yolun otoritecilik   olduguna inanmaktaydi. Baska bir deyisle, Yeltsin Komünizmi sona erdirmis ancak yerine bir sey koymayi becerememisti.
Putin’in yönetimi ele alacagi günün arifesinde, bizler de ülkeyi iki dünya arasinda bulduk. Devlet çökmüs olmasina ragmen otoriter söylemleri halen ise yaramaktaydi.  Yolsuzluk ve hükümet birbirine o kadar karismis kavramlara dönüsstü ki bazen ayirt etmek olanaksizdi. Yeni baskan Putin ise önceligi kendi deyimiyle “kanun diktatörlügü”ne vermisti. Herkes gibi bizler de bu sloganlarin gerçek hayatta nereye varacagini, Putin yönetiminin önceki yönetimlerden ne kadar farkli olacagini merak ediyorduk.
Tatyana ve arkadaslari arasinda bu belirsizlik çok da ciddiye alinmadi. Belki de bu, bizim için Rusya’yi ve insanlarini anlamaya yönelik attigimiz ilk adim oldu. Moskova artik susbarlarin, lüks arabalarin ve görünürde artan özgürlüklerin yeri olsa da gelecege dair hiçbir garanti yoktu. Umutlarin sonsuz belirsizlikler arasinda filizlendigi bir yer olarak tanimladigi Moskova’da Tatyana ve arkadaslari yeni binyila girerken internet asklari, yurtdisi tatilleri ve alisverisle bir hayli mesgul görünmekteydi. Ancak hiç bir Rus’un 11-Eylül öncesi Amerikan halki gibi kozasinda tamamen duyarsiz ve dünya gerçeklerinden bihaber olma ve kendini disariya kapatma lüksü yoktu. “Bu ülkede bir seyler olur ve bunun ne doguracagini kimse bilemez” diyordu Tatyana.
Ülkeye vardigimizdan beri edindigimiz deneyimler Putin’e ait bir Rusya’yi isaret ediyordu. Sonralari Yeltsin’in eliyle seçtigi bu eski KGB ajaninin politik hedeflerini tanimlamak için Moskova’da aydin kesim tarafindan siklikla kullanilan “yönlendirilen demokrasi” terimiyle Mart 2000’de düzenlenen seçim kampanyasi sirasinda karsilastik.
Putin’in neden ilgi çektigini daha iyi anlamak için ülke içinde yaptigimiz seyahatlerde, medyada demokrasiyle bütünlesmis faaliyetlerde bir eksiklik göremedik. Birbirleriyle yarisan adaylar, ülke gelecegi ile ilgili samimi görüs farkliliklari, adaylarin tanitildigi birbirinden saçma seçim posterleri ve digerleri... Ancak bunlar, Rus’larin usta oldugpokazukha denilen, sadece teshir için hazirlanmis numune sergileme sanatinin bir basyapiti halini almisti ve tüm süreç politik kültürde heyecan verici bir degisimden farkli bir sekilde seyretmekteydi. Baska bir deyisle bunlar aslinda göstermelik demokrasiye isaret ediyordu. Gerçek alternatif adaylarin yoksunlugu bir yana, bu seçimler hakkinda bizi en çok hayrete düsüren Putin’in nasil ve neden bu denli popüler bir konuma yükselmesiydi. Demokrasinin uygulanmasi deneyi on  yildir sürmekteyken bu ülke nasil olur da kendilerini yönetecek kisi olarak bu KGB’de yetismis bir insani layik görüvermisti?
Dünya liderleri tarafindan kibarca görmezden gelinen seçim sandiklarinda sahtekarlik, medya manipülasyonu ve tutarsizliklar arasindan Putin, Rusya’nin bin yili askin tarihinde ikinci seçilmis devlet baskani olarak Kremlin’e çikti. Seçim gününde Moskova seçmenlerine artik baskan olan ajan hakkinda sorular sorduk. Aldigimiz cevaplar karsisinda hala hayretler içerisindeyiz. Iste, Rusya sokaklarindan Putin’le ilgili birkaç yorum:
Putin, düzenin ne demek oldugunu çok iyi biliyor...
(Daha sonra birçok kisiden duydugumuz bu cümle orta yasli bir bayana ait)
Putin’in KGB’deki geçmisi kendisini mutlaka baskanlik koltuguna hazirlamis olmali. Rus halki bunu çok iyi biliyor ve bununla gurur duyuyor. Çünkü KGB güçlü, ciddi ve sert bir kurumdu. (KGB’nin yerini alan FSB görevlisi olmaya aday bir genç ve henüz 17 yasindaki kiz arkadasinin sözleri)
Aslinda ülkede bulundugumuz sürece, bildiklerimizin tam tersi bir Rus tarihi algisiyla karsilastik. Batili görünen portrelere pek yansimayan bir taraf ise yeni Rusya’da çogunlugunSovyet  Imparatorlugunun  1991’de  çöktügünü  düsünmesi  ve  bu  felaketin  kaos, ekonomik çöküs, finansal krizler, yozlasma ve zamane kapitalizmini getirdigine inaniyor olmasi. Sanki  bir baska ülkenin tarihinden bahsedermisçesine totaliter rejimin biraktigi hasar ve Komünist merkezi planlamanin saçmaliklarini görmezden geliyor, hatta hatirlamiyorlar bile. 1937 itibariyle Sovyetlerin gulag denilen özellikle siyasi suçlulari cezalandirmak amaciyla kullandiklari çalisma kamplari bile çoktan unutulmus idealizm yolunda hasbelkader meydana gelmis bir hatadan ibaret onlara göre. Hatta Rus halkina sorarsaniz, birçogu daha fazla istikrar ugruna daha az özgürlügü yegleyecektir.
Putin’in kampanyasini yürüten yöneticilerle yaptigimiz söyleside belirtildigi gibi Putin Projesi, tam bu düsüncelerde temelleniyordu. Putin Projesi, Rusya politikasini yenileme çabasiyla, bilinmeyen bir KGB ajan sefinin seçilmesiyle basliyordu. Putin ve arkadaslarinin inancina göre Rus tarihinde güç yüzyillardir Kremlin’e aitti ve hedeflenen iktidari Kremlin’e  geri getirmekti. Bunu yapabilmek için Putin, metodik bir sekilde, bagimsiz medyadan feodalite sevdalisi idarecilere, hatta milletvekillerinden kendisini basa getiren oligarsik is adamlarina kadar, alternatif görüsleri olusturabilecek tüm kaynaklarin pesine düstü. Ayni zamanda 1999’daki yükselisini atesleyen ancak binlerce insanin canina mal olan Çeçenistan savasini baslatacak kadar acimasiz oldu. Diger yandan, eski moda islerine sasiran ve kendisini yeni jenerasyon bir lider olarak görüp kucak açan Avrupa’ya kurnazlikla kur yapiyordu.
Tüm bunlar olup biterken, proje önümüzde açiliyor ve biz modern politika araçlarini çökmüs bir diktatörlükten kalma eskimis taktiklerle birlestirme çabasina tanik oluyorduk. Artik burasi Sovyet degil, neo-Sovyet bir yerdi. Artik komünist manifesto yoktu, sinirlar açilmisti, ifade özgürlügü yüzeyde var gibiydi. Ama projenin asil amacinin Rusya’nin eski Sovyetler zamaninda oldugu gibi bir süper güç olarak yeniden dirilisi oldugu çok açik ortadaydi. Bunu askeri güç ile yapmaktan çok ekonomik ve siyasi açidan saglamak hedeflenmisti. Üst düzey yetkililerden birinin belirttigi gibi, arkasinda bir ideoloji olmaksizin sadece güç sahibi olmanin ve iktidari elde tutmanin erdemine inanmak gerekiyordu. Proletarya hakkindaki bos söylemlerden eser yoktu ama otoriteler tarafindan uydurulan casus hikayeleriyle yönlendirilen Putin yanlisi gençlik gruplari vardi. Hatta ilk defa Stalin döneminde resmilesen Sovyet Ulusal Marsi bile yeniden gündeme getirildi. Moskova ve diger büyük sehirlerde yeni bir piyasa ekonomisi sekilleniyor olmasina ragmen, her yerde USSR / SSCB baskili tisörtler satiliyor, otoriteye itaatin eski aliskanliklari gücü arttirilmis yeni baskandan yana güdümlü politik tepkilerde kendini gösteriyordu.
Putin’in baskanlik sürecinin en basinda çok az insan, Kremlin’in Putin Projesinin kapsamini fark edebilmisti. Bunun yerine uzmanlar “Putin Kimdir?” sorusuyla mesgul oluyordu. Bati yanlisi demokratlar, Putin’i kendilerinden biri gibi görüyor ve Putin’in atadigi liberal ekonomistlere güvenerek Yeltsin’den devraldigsekilde, Rus ekonomisini modernlestirmeyi sürdürecegine inaniyorlardi. Milliyetçiler ise Çeçenistan savasini destekliyor ve Putin’in devletin dagilmasini engellemek üzere verdigi söze güveniyorlardi. Bazilari hala Komünist olan bazilari ise süper güç dönemi nostaljisiyle yasayan Sovyet gelenekçileri Putin’in yeniden ordu amblemine soktugu Sovyet kizil yildizi gibi sembollere kucak açisina alkis tutuyor ve itibarini yitirmis KGB’nin darbe girisimcilerini Kremlin’e davet etmis olmasindan gayet memnun oluyorlardi.
Putin maksatlarina iliskin tüm belirsizlikleri dikkatli bir sekilde isledi. Bir politikaci olarak her kesimden insana yakin görünmeyi becererek, baska sekilde dagilacak bir halki, istikrar ve düzen hakkinda sakinlestirici söylemlerle birlestirdi. En azindan ilk dönemde insanlar Putin’i bu sekilde degerlendiriyordu. Politika danismanlarindan olan Gleb Pavlovsky’nin bize söyledigine göre Putin yeni bir devrim baslatmak degil, devrimi bitirmek istedigini söylemisti. Yillar sonra Amerikan tarzi alisveris merkezleri ve apartmanlarin arasinda gittikçe betonlasan ve burjuvalasan Moskova’da baskanin anketörlerinden Aleksandr Oslon, Putin Projesinden bahsediyor, biz de can kulagiyla dinleyerek kavramaya çalisiyorduk. 
”Putin kaos   döneminde verilmis bir aradir. Burada insanlarin anlayisina göre kilit kelime kaos’tur. Kremlindeki yeni ekip, Yeltsin ve yandasi reformistlerinRuslarin aslinda istemedigi bir  demokratik  ve ekonomik degisim süreci baslatmisti. Oysa Putin Rusya’ya tepeden inme bir demokrasiyi zorla kabul ettirmeyecegine adeta ant içmisti. Baska bir deyisle otoriter gelenegi  degistirmeden suyun akisini kendi yataginda akmasini saglayarak akintiyla birlikte hareket etmek amacindaydi.”  Yani karsi devrim baslamisti.
Rusya’nin baska bir seye dönüsmesi uzmanlar için sürpriz olsa bile aslinda Putin Projesi sasirtici ve beklenmedik sayilmazdi. 1989’a dönersek, son Rus devriminin baslamasiyla serbest kalan umutlar ve kaygilar arasinda Gorbaçov’un açiklik politikasi insanlara ifade özgürlügünün asaletini sunarken, büyük sair Yevgeny Yevtushenko tamamlanmamis bir reform, yarisi kazanilmis özgürlük ve sadece kismen dagilmis bir Sovyet devletinin getirebilecegi tehlikelere dikkat çekiyordu. “Yarim ölçü” adli siirinde Rusya’da demokrasinin kurallari özünde ve açilimlariyla tam olarak kavranmadikça, demokrasinin basarisiz olacagini ve yarim kalacagini söylüyordu. Gorbaçov dönemini hedef alan bu siir aslinda su anki döneme de bir atif olarak okunabilir.
...Yari geçerli yarim ölçü Halkin yarisi yarim memnun. Yari aç yari tok,
Yari özgür yari köle.
Yari korkmusuz, kudurmaya giden yolun yarisinda... Biraz bundan, ama biraz da sundan
... Onurlu olabilir mi hiç
Yarim bir memleket ve yarim bir vicdan? Tehlike demek yarim özgürlük
Ve bosa çikacak memleketin yarisini kurtarmak.
Bu kitabi yazmaya basladigimizda, Kremlin devraldiklarinin çogunu gerçeklestirmisti. Üç ulusal televizyon agi yeniden devlet kontrolüne geçmis, Putin yönetimini açikça elestiren Rusya’nin en zengin adami hapse gönderilmis ve bu adama ait olan ülkenin en büyük ve en karli petrol sirketinin yeniden devletlestirilmesine yönelik çalismalar baslamisti. Seçimler serbest yapilmis olsa da adil olduklari söylenemezdi çünkü parlamentoya sadece Putin’e tam anlamiyla sadik kisiler girmisti. KGB zihniyetli, kidemli asker emeklilerinden olusan Ruslarin “siloviki” dedigi bu iktidar adamlari Putin’in basa geçmesiyle hayli kalabaliklasmisti ve siyasi elitin üçte birini olusturuyordu. Savunma bütçesi üç katina çikartildi ve Sovyetler Birligi dagildigindan beri zam görmemis olan istihbarat servisinin de maaslari arttirildi. 2004 Mart ayinda Putin, rakiplerini toptan ortadan kaldirarak manasiz kampanyasiyla ikinci kez baskan seçildi. Artik soru Putin’in kim oldugu degil, isleri nereye vardirmayi amaçladigiydi. Putin, ikinci dört yillik dönemine baslarken Kremlin Sarayi’nda yaptigi konusmada “demokrasi”nin sözü bile geçmiyordu. Kendisini basa getiren Çeçenistan çatismasi yine etkili olacakti. Çünkü Çeçenistan kaynakli kargasa Rusya’yi kasip kavuruyordu. Putin’in göreve baslamasiyla kendisinin seçtigi Çeçen bölgesi sorumlu baskanina suikast düzenlendi ve bu olayi Eylül 2004’de bölge yakinindaki Beslan kasabasinda bir okulda yasanan yüzlerce çocugun hayatini kaybettigi katliam izledi.
Artik Putin için elindeki kozlari gösterme zamani gelmisti. Okulun kusatildigi üç gün boyunca hükümet olayla ilgili sayisiz yalan söyledi. Rehin alinan çocuk sayisindan, teröristlerin kimligine kadar hiçbir konuda dogru açiklama yapilmadi ve hükümet teröristlerin Rusya’da dogup büyümüs Çeçenler oldugunu kabul etmek yerine El-Kaide ile iliskili olduklarini öne sürdü. Putin Soguk Savas dönemindeki söylemi yeniden gündeme getirerek olayin Batili dis mihraklarca yönlendirildigini iddia etti. Ardindan Rusya’nin seksen bir bölgesinde valilik seçimlerini kaldirdi tüm valileri kendisinin atayacagini duyurdu. Ayrica parlamentoda bagimsiz vekil uygulamasini sonlandirdi. Bunun yerine kendi kukla partileri tüm vekil adaylarini seçecekti. Tüm bu düzenlemeyi gelecekteki krizleri önlemek adina alinan terörizm karsiti bir uygulama olarak nitelendirerek mesrulastirdi. Tüm idareciler sunulan önerilerin altina çarlik dönemi devlet mensuplarini bile utandiracak bir yaltakçilikla imza atip onayladi. Böylece karsi devrim gerçeklesmis ve Putin kazanmisti.
Putin’in Kremlin’e getirdigi KGB zihniyeti ve taktiklerini anlayabilmek için eskiden Putin’le çalisan su anda is ve siyaset dünyasinin önde gelen sahsiyetleriyle görüstük. Bu görüsmeler bize Rusya’nin mevcut yönetici sinifinin salahiyete ne denli düskün ve pismanliktan ne kadar uzak oldugunu gösterdi. Kendilerini “devletin köleleri” olarak adlandiran bu adamlar, Putin’in Rusya’yi 90’lardan beri hüküm süren yozlasma ve liberal serbestlikten kurtaracagina coskuyla inanmaktaydi. Ayrica Brezhnev zamanindan alisik olduklari polis devleti uygulamalarinda hiç bir sorun görmüyorlardi. Sovyet döneminde Komünist rejime karsi çikan muhaliflerle de bir araya geldik. O dönemlerin günümüzdeki takipçisi yönetime karsi muhalefetlerini marjinal biçimde yürüten Bati görüslü iki demokrat parti, 2003 Aralik ayinda parlamento seçimlerinin ardindan tahliye edilmisti. Parti baskanlarindan biri insan haklari savunucusu Lev Ponomaryov, Brezhnev zamanina geri dönüldügüne ve demokratlarin yine muhalif durumuna düsürüldügüne dair uyarida bulunuyordu. Putin Projesi, Bati dünyasina arada bir sunulan elestiri hakki ve kafa karisikligiyla dünya siyaset sahnesinde yerini almisti. Putin’in dilinden düsürmedigi istikrar, can sikintisiyla neredeyse esanlamli hale gelmisti ki; 11 Eylül olaylari ve arkasindan Afganistan Savasi patlak verdi. Putin ve George W.Bush birbirlerini müttefik ilan etmenin yaninda dost olduklarini da beyan ettiler. A.B.D.’nin baslattigi Irak savasinin hiz kazandigi sirada, Bush’un idari planlarinda Rusya’nin Komünizm’den siyrilarak tam bir demokrasiye geçis dönemini tamamladigi ve artik destege ihtiyaci olmadigini açiklamak yer aliyordu. On yili askin bir süredir Rusya bunun için çabaliyordu ve bunlar bir yana Amerika’nin Rusya’ya para akitmak yerine Irak’taki savasa para ayirmasi gerekiyordu. Ancak gerçekte Rusya’da olup bitenler, 1990’larda kurulan fantezideki Bati tarzi liberal demokrasiye pek benzemiyordu. Aslina bakilirsa Rusya örnegi, diktatörlükle yönetilen siyasi bir sistemin nasil yeniden düzenlenemedigini gösteren bir ders kitabi niteligindeydi. Ayrica teröre karsi yapilan müdahaleler stratejilerin ne denli yanlis olabileceginin en belirgin örnekleriydi. Özellikle Washington, Ortadogu’ya demokrasi getirmeyi vaat ederken Rusya’nin demokrasiden geri adim atmasi ihtiyat gerektiren bir hikayeye dönüsstü. Elbette bu arada Amerika Ortadogu’ya karisirken, açik bir toplumun özgürlükleriyle müphem düsmanla savasmanin kisitlamalarini dengelemenin nasil olacagina dair acikli sorulara cevaplar aramaktaydi. Bush ikinci dönemine baslarken bütün dünyada özgürlük sözü vererek tüm uluslar ve liderlerin iç baskilarla yüzlesmelerini saglayacagini ve despotluga son vermeyi amaçladigini açikladi. Ardindan Subat 2005’de düzenlenen bir zirvede dostu Vladimir Putin’le bir araya geldi. Elbette Rusya, on yillar süren izolasyon ve kasitli cahillik sonucunda simdi devletin ekonomideki azalmis rolü ve dünyaya açilan baglantilarla daha açik bir topluma dönüss yeni bir yerdi. Ancak Putin ve yandaslari tarafindan baslatilan karsi devrim demokrasiye geçis sürecinin tamamlamaya yönelik degil tersine çevirmekten yanaydi. Rusya’ya ilk vardigimiz andan beri fark etmeye basladigimiz gibi geçmisin sekillendirdigi halkin birçogu için bu hiç fena bir fikir degildi.
Tatyana bizi ailesinin yasadigi Mokshan’a götürdügünde karsilastigimiz ortam bekledigimizden oldukça farkliydi. 17.yüzyilda kurulmus olan 12 bin kisilik bu kasaba tam bir Sovyet görüntüsü ve yasantisina sahipti. Tatyana’nin Rusya’si ve anne-babasinin  Rusya’sinin birbiriyle uzaktan yakindan ilgisi yoktu. Örnegin, Tatyana’nin birçokn yabanci arkadasi  vardi  oysa  ailesi  yabancilardan  ve  yabanci  dillerden  hiç  hoslanmiyordu, çünkü yabancilarin Rus karsiti olduguna inaniyorlardi. 
Ülkede ortalama kazancin en düsük oldugu yerlerden birine gelmistik ve buradaki insanlar için ekonomik sorunlardan konusmak daha kolaydi. Putin göreve basladiginda burada ortalama maas resmi olarak 35 $’di. Tatyana’nin kardesi ordudan emekli olmustu simdi ise bir telefon sirketinde çalisiyordu ve birakin maasindan sikayet etmeyi en azindan bir ise sahip oldugu için kendini sansli sayiyordu. Babalari ise ayni sirketten ayda 70$’lik emekli maasi aliyor ve bahçelerinde patates yetistiriyordu. Kasabada neredeyse kimsenin arabasi yoktu ve islerine çamurlu yollardan yürüyerek gidip geliyorlardi. Kasaba Sovyet döneminden kalma eski korkulari hala içinde barindirmaktaydi. Rusya’nin demokrasi yolundaki temeli zayif adimlarini etkileyen totaliter rejim aliskanliklarindan hala kurtulamamislardi. Tatyana bizimle oldukça rahat konusup düsüncelerini özgürce ifade ettigi halde ailesi KGB’nin halefi olan FSB korkusundan yabancilardan çekiniyor ve konustuklarina çok dikkat ediyorlardi. Tatyana’ya göre Moskova’dakiler ve kirsal kesimdekiler demokrasiye dair birbirlerinden farkli bir dil konusuyorlardi. Tatyana eski düzenle ilgili her seyi reddetmekteydi. “Putin dahil eski KGB liderlerini hiçbir sekilde kabul edemem. Insanlarin gerçekten seçim hakki olmadi. Putin önlerine kondu ve onu seçmek zorunda kaldilar.” diyerek sözlerini sürdürdü. Ancak düsüncesinin azinlikta kalan bir görüs oldugunun bilincindeydi. Mokshan kasabasi ve tasranin diger yerlerinde insanlar islerini kaybetmemek için her seyi yaparlardi çünkü is bulmak çok zordu ve buradaki patronlar kral gibi yasiyordu. Artik komünist olmadiklarini söyleseler de hala ayni zihniyete sahiptiler. Tatyana’nin annesinin söyledigi gibi “Moskova’da gerçegi arayabilirsin ancak bir tasra kasabasinda gerçek diye ne verilirse onu almak zorundasin”. Temelinde korku olan bu zihniyet Tatyana gibi Moskova’da yasayan ve ufku açilmis bir azinlik için artik geçerli degildi. Çünkü Moskova’da mevcut isini kaybetse bile baska bir is bulabilir hayatini kontrol edebilirdi. Elbette ki Tatyana bu tercih yapabilme özgürlügünün Putin’in Rusya’sinda bir lüks oldugunun ve ufak bir azinlik için bir ayricaliktan ibaret oldugunun farkindaydi. Bu azinlik disariya açik yeni bir ülkede yasadigina inanan, yeni firsatlara kucak açan ve en önemlisi kendisine güvenen bir kesimdi. Çünkü geri kalanlar için sadece tasra ve tarih olmus eski deneyimlerin yeni tekrarlari vardi.
-----------------
Bölüm 1: Beslan’da 52 Saat
1 Eylül 2004’te her sene oldugu gibi Beslan kentindeki 1. Ilk Ögretim okulu yeni bir egitim yilina hazirlanmaktaydi. Çocuklar heyecanla okul bahçesini erken saatlerde doldurmaya baslamisti. Okul hoparlöründen hos çocukluk anilarindan bahseden bir sarki çaliyordu. Iste o anda, görgü taniklarinin ifadesiyle, sanki birçok balon patliyormusçasina bir ses duyuldu. Ilk basta kimse neler oldugunu anlayamadi ancak panik havasi kisa sürede okul ve çevresini sardi. Okul bahçesindeki yetiskinlerin bu seslerin makineli tüfek sesi oldugunu anlamasi uzun sürmedi. Siviller ve çocuklardan uzaklasmak isteyenler kar maskeli adamlarin silahlarini ateslemesiyle okul spor salonu içine dogru yönlendirildiler. Bir anda birçok silahli adam belirdi. Elinde çiçek tutan bir adam aldigi kursun yarasiyla okul bahçesinde yigildi kaldi. Yüzlerce çocuk, ebeveynleri ve ögretmenleri seri bir sekilde bina içine sokuldu. Spor salonu tika basa doluydu, maskeli adamlar herkesin hemen yere oturmasini haykiriyordu. Adamlardan biri bahçeden sürükleyerek getirdigi cesedi herkesin görebilecegi bir yere koydu. Mesaj çok açikti. Sessizlik saglandiktan sonra gerillalardan biri konusmaya basladi: “Rehin alindiniz. Putin’in hemen Çeçenistan’dan tamamen çekilmesini talep ediyoruz. Rus ordusu bu topraklardan tamamen çekilmedikçe burada hep beraber oturacagiz.” Içeridekileri korku sardi.
Içinde yüzlerce çocukla birlikte bir okulun ele geçirilmesi Rusya’da saskinlik yaratmis olsa dahi sürpriz sayilamazdi. Aradan geçen on yil ve iki savas sonrasinda bile Beslan’a 30 km uzakliktaki daglik Çeçen bölgesi, ulusalci bir bagimsizlik sevdasindan her iki tarafin masum sivilleri terörize ettigi bir kan davasina dönüsstü. Putin seçilmesinden sadece bir kaç gün sonra sorunu iki hafta içinde ortadan kaldirma vaadiyle savasi tekrar baslatmisti. Rus askerleri Grozny’yi bombalarla yerle bir edip düzenli sekilde uyguladiklari temizlik operasyonlarina basladi. Süpheli görülen Çeçenler tutuklaniyor iskence görüyorlardi. Gittikçe artan sekilde kara çarsafli kadinlari intihar bombacisi olarak kullanan Çeçen gerillalar Beslan baskinindan önce de trenlere, uçaklara, metroya saldirilar düzenlemisti. Bunlara daha sonraki bölümlerde deginecegimiz tiyatro baskini ayrica hastane ve konserlere yapilan saldirilar da dahil olmak üzere Rusya’da 2004 yazina kadar geçen 2 yil içinde terör nedeniyle hayatini kaybedenler dünyanin diger ülkelerinden fazlaydi. Devlet ise bu saldirilarla ilgili açiklamalarinda hep yalan söylemeyi tercih ediyordu. Putin her firsatta, Çeçen terörünün uluslararasi terörün bir uzantisi oldugunu ve Arap direnisçilerin cihada katilmak için bölgeye geldigini savunuyor ve duruma yabanci kaynaklarin finansal destek verdigini vurguluyordu. Diger yandan Usame bin Ladin, Çeçenistan’i kökten dinci Islam hedefine uygun sekilde, Müslüman dünyasini Amerika’ya karsi harekete geçirmek için kullaniyordu. Aslinda Çeçenistan çatismasinin özünde El-Kaide ile baglantisi pek bulunmuyordu ama artik yabanci gerillalarin da Çeçenleri desteklemek üzere savasa dahil olduklarina dair kanitlar vardi.
Beslan’daki rehine krizinin beklenmedik sekilde gelisecegi basindan belliydi. Polis çaresizdi. Yetkililer ne yapacaklarini bilmiyorlardi. Rehin alinanlarin 500’ü çocuk 800 kisi oldugu saniliyordu. Ama otoriteler panik yaratmamak için yaptiklari açiklamada toplam rehine sayisinin 100 kisi oldugunu beyan etti. Pazarlik etmek istediklerini açiklayan teröristler arabuluculu olarak görüsmek istedikleri isimleri verdiler. Bu arada Kremlin teröristlerle pazarliga girmek veya okul binasina hücum etmek arasinda tereddütteydi. Teröristler ise televizyondan yapilan 100 kisinin rehine alindigina dair yalan haberi duyunca sinirlenmisti. Putin’in Çeçenistan’la ilgili bas danismani Aslambek Aslakhanov’la görüsmek istediklerini bildirdiler ama Putin buna izin vermedi. Bu arada içerideki rehine sayisinin 1200 oldugu anlasildi. Disarida bekleyen veliler kamuoyuna yapilan yalan dolan açiklamalara ates püskürüyordu. Haber muhabirlerinin bölgeye gitmesi engellenmeye çalisildi. Hükümet aldigi tepkiler nedeniyle rehinelerin sayisini bu defa 354 olarak degistirdi. Çeçenistan’daki Rus tacizini ortaya çikan gazeteci Anna Politkovskaya teröristlerle görüsebilecegini umarak bir uçaga atladi. Ancak çayina konulan zehir nedeniyle hastaneye kaldirildi ve gizli güçler Anna’nin Beslan’a varmasini engellemis oldu.
Okulun gasp edilmesinin üstünden tam 24 saat sonra Putin bir açiklama yapti. Görevlerinin rehineleri sag salim kurtarmak oldugunu söylüyordu. Ancak ayni esnada özel komando birlikleri okula hücum etmek üzere hazirliklarini tamamliyordu. Putin’in Çeçen Savasini elestirenlerin basinda gelen Ingusetya eski baskani Ruslan Aushev’i arayip Çeçen teröristleri ikna etmesini istemek hiç kolay olmadi. 2002’de Putin’in zoruyla istifa ettirilmis ve Kremlin’in destekledigi yeni bir cumhurbaskani seçilmisti. Aushev okula girdiginde gördügü manzara içler acisiydi. Rehinelere 1,5 gündür yemek verilmiyordu ve teröristler artik su vermeyi de kesmislerdi. Rehineler umutlarini yitirmis görünüyordu. Samil Basayev tarafindan yazilmis notu Putin’e iletmesi için Aushev’e verdiler. Rus birliklerinin Çeçenistan’dan çekilmesi ve bagimsizligin verilmesi isteniyordu. Çeçen ve Rus otoriteleri Kafkaslarda  düzen saglanmasi için isbirligi yapacak ve üçüncü partileri ise karistirmayacakti. Mesajda, Çeçenistan’in bagimsiz olduktan sonra da ruble kullanmaya devam edecegi de eklenmisti. Aushev’in israrlariyla emziren anneler ve bebeklerini salmaya karar verdiler. Fakat bazi anneler için durum daha zordu. Bir kadin rehineler arasindaki diger çocuklarini birakmayi reddederek  bebeklerini  Aushev’e  verip  içerde  kalmayi  seçti.  Putin  sonunda     danismani  Aslambek Aslakhanov’i Beslan’a göndermeye karar verdi. Beslan’daki komuta merkezindekiler Aslakhanov’un somut bir çözümle gelecegini umuyorlardi. Teröristler okulun basildigi ilk gün öldürdükleri sivillerin cesetlerinin yetkililerce alinmasina ikna olmustu. Araç okulun bahçesine yanasip dört görevli gözden kaybolduktan sonra büyük bir patlama duyuldu. Arkasindan ikinci bir patlama meydana geldi. Bazi çocuklar camlardan atlayarak kaçmaya basladi. Teröristler arkalarindan ates ediyordu. Bu arada disarida bekleyen öfkeli yerel halk silahlarina sarilmis ve teröristlere ates açmaya baslamisti. Ne oldugunu anlayamayan askerler bir süre hareketsiz kaldi. Komandolar kaçmaya çalisan çocuklari kurtarmak için çabaliyordu. Bu arada teröristlerin lideri komuta merkezini arayip israrla  bombalari kendilerinin patlatmadigini söylüyordu. Ruslar da hücum baslatmadiklarini iddia ediyorlardi. Teröristler rehineleri toplamis olduklari jimsnastik salonundan çikmalari için zorladi. Yarali ve kipirdayamayacak halde olanlari vurdular. Ardindan jimnastik salonunun çatisi havaya uçtu. Yeteri kadar ambulans olmadigindan yaralilar özel arabalarla yakindaki hastanelere tasindi. Komandolar ve terörsitler arasinda saatlerce süren çatismada 32 terörist öldürüldü.
Putin bu esnada sessiz kalmayi yegledi. Ancak çatisma tamamen sona erdiginde gece yarisi Beslan’a gelen Putin yerel halkin acisini paylastigini söyleyerek kamuoyuna bir açiklama yapti ve Beslan’lilar orada oldugunu fark etmeden Moskova’ya geri döndü. Masumlarin katledildigi olayda baskan Putin sorumlu güvenlik kuvvetlerinin basindaki üst yetkiliyi kovmak yerine elestirilerini seçilmis politikacilar ve Batililara yönlendirdi. Hükümet rehine olayi basladigindan itibaren rehine sayisi hakkinda yalan söyleyerek hem teröristleri hem de rehine yakinlarini kizdirmis ve olayin kanli bir sekilde sonlanmasina yol açmisti. Bu sirada ulusal televizyon kanallarinda sanki Rusya’nin geri kalanini oyalamak için alakasiz programlar, pembe diziler yayinlaniyordu. Olayin sorusturulmasinin gereksiz oldugunu söyleyen Putin, suçu uluslararasi teröre, 90’larin zayif Rus liderlerine ve bati dünyasina yükledi. Çeçenistan’la baris görüsmeleri yaparak siyasi bir çözüm aramasinda israr eden Batililara “Neden Usame bin Ladin’i Brüksel’e veya Beyaz Saray’a davet edip ne istedigini sormuyorsunuz? Biz neden çocuk katili düsmanimizla konusalim” diye azarladi. Rusya’nin kendi iç meseleleriyle mesgul olmasini isteyen bazi Batili çevreleri suçladi. Aradan geçen bir hafta sonunda Kremlindeki uzmanlar, Kizil Meydan’da düzenlenen Beslan ailelerine destek yürüyüsünü adeta Putin taraftari bir gösteriye dönüstürdüler. Putin teröre karsi izleyecegi politikanin Rusya’da demokrasiden geri çekilmesi olacagini açikladi. Bu açiklamalarin Rusya’da kurumsal bir darbenin baslangici ve diktatörlüge atilan bir adim oldugunu ve Rusya’nin eski despot dönemine geri dönmesi olarak nitelendirenler, zaten uzun zamandir Rusya’yi takip edenlerdi. Kremlin’in tepkisine sasiranlarsa, Putin Rusya’sinin bundan önceki bes yilina dikkat etmemis olanlardi. Dünya olup biteni eli kolu bagli izlerken, yüzlerce çocuk ve sivilin hayatini kaybettigi yüzlercesinin yaralandigi Beslan baskini, 11 Eylülden sonra dünyada gerçeklesen en kötü vahsi terör saldirisi olarak tarihe geçti. Olayin esas sorumlusu sayilabilecek Putin ise ülkenin bütünlügünün saglanmasi bahanesiyle tüm gücün tek bir komuta zincirinde toplanmasini saglayacak düzenlemeler yapilacagini söylerken, aslinda uzun zamandir planladigi iktidari tamamiyla ele geçirme projesini Beslan’a tepki bahanesiyle hayata geçirebilecekti.
------------------------
Bölüm 2: Putin Projesi
16 yil boyunca KGB ajani olarak görev yapmis olan Vladimir Putin olaylari örtbas etmeye oldukça aliskindi. Kariyerinde tercüman, diplomat ve üniversite idareciligi bulunan Putin, esine bile ilk tanistiklarinda siradan bir polis oldugunu söylemisti. Yillar sonra 1999’un sorunlu  yazina  gelindiginde,  hakkinda  çok az insanin  pek az sey bildigi     Putin  artik  yeni görevine hazirdi. Kremlin’deki planlamacilarin tasarilarina uygun olarak Rusya’nin yeni baskani olacakti. Bombos bir sayfaya yeni Rusya için idealize edilmis bir lider portresi çizildi. Bu lider, Rusya’nin tarihsel büyüklügünü geri getirecek ve duraksamis bir milleti yeniden canlandiracak, modernlesmeyi devam ettirecek ve Yeltsin’in sarhoslugundan bikan Rus halkina güven verecek içki içmeyen biri olmaliydi. O zamana kadar var olmayan, Kremlin destekli Birlik partisi tarafindan hazirlanmis okul kitaplarinda yer alan Putin portresi, adeta hayranlik duyulup itaat edilecek yeni bir çar yaratma pesindeydi. Ancak gerçek Putin kapak sayfalarindakinden oldukça farkliydi. Söylendigi gibi savaslari durdurmak bir yana, göreve basladigi anda yaptigi ilk is yeni bir savas baslatmak oldu. Her ne kadar olusturulan hikaye uydurma olsa da, Rus halki Sovyet sonrasi belirsizlikten kendilerini kurtaracak ve 90’lari geride birakacak ayik bir lideri kucaklamaya hazirdi. Çalisanlarin birikimlerini kaybettigi ekonomik krizleri, devlet mallarinin peskes çekilmesini eli kolu bagli seyretmek durumunda kalan halk artik Sovyetler Birliginin yikilmasiyla gelen sözde demokrasiyle tanismisti. Iktidardakilerin nasil yozlastigina ve politik farkliliklarin Moskova meydanlarinda tanklarla çözülmeye çalisildigina tanik olmuslardi. Devletin maaslarini ödeyememesini ve milyarlarca dolarlik uluslararasi yardimin bosa savruldugunu görmüslerdi. Putin’i Yeltsin’in halefi olarak seçilmis degil tam tersine Yeltsin’e panzehir olarak görüyorlardi. Kremlindeki danisman heyeti de tam bunu istiyordu. Putin’in basbakan ve Yeltsin’in veliahdi olarak seçildigi sürpriz  dönemin hemen ardindan tüm ulus, Putin efsanesiyle çalkalanmaya basladi. Fotografi hemen devlet dairelerine asildi. Slavlarin sükranlarini gösteren sembollerin ardi arkasi kesilmeyecek; Putin’in adi okullara, caddelere verilecek ve takvimlerden, paskalya yumurtalarina kadar her yerde karsimiza çikacakti. “Putin gibi bir erkek istiyorum” pop sarkisi listelerde en üst siraya yerlesti. Kampanyayi yürüten halkla iliskiler görevlisinin yazdigsarki sözlerinde oldugu gibi Putin’in imaji, ‘enerji dolu, içki içmeyen, can yakmayan ve asla terk etmeyen bir erkek’ olarak pazarlaniyordu.
Yeltsin’den bikmis bir ülkeyi etkilemek için Putin’in fazla çaba sarf etmesi gerekmedi. Sadece ayik olmasi bile en önemli özellik olarak göze çarpiyordu. Gelmis geçmis Rus liderleri arasinda o kadar çok gösteris meraklisi, soytarivari veya fosillesmis tipler vardi ki, Putin’in genç, zinde, sogukkanli ve ayik görünümü hemen öne çikiyordu. Aslina bakilirsa kisa boyu  ve siradan yüz hatlariyla herhangi bir yere girdiginde dikkat çekecek biri bile degildi. Ancak KGB egitimi sayesinde dinlemeyi çok iyi biliyordu ve tam da üstlerinin beklentisine uygun sekilde farkli kisiliklere bürünme yetenegine sahipti. Yine de kesinlikle dogustan baskan tiplerden degildi. Hatta basbakanliga yükseldigi dönemde anketler popülaritesini %2 olarak gösteriyordu. Ancak Putin tarih boyunca görülen en olaganüstü politik projelerden biri tarafindan yaratilmisti. Putin Projesi Kremlindeki kodamanlarin yürütmeye ant içtigi bir çaba olarak karsimizdaydi. Putin Kremlin tarafindan nerdeyse bastan yaratildi. Yeltsin etrafindaki oligarklar ve yöneticiler devlet televizyonu üzerindeki yetkilerini kullanarak Putin’in imajini süsledi ve rakiplerini yok etti. Çünkü Putin’i kontrol edebilecekleri sadik bir memur olarak görüyorlardi. Ancak ne denli yanildiklarini anlamalari uzun sürmese de artik proje kendi basina hayatta kalmayi beceriyordu.
Vladimir Vladimiroviç Putin’in hayat hikayesi 2 Ekim 1952’de Leningrad’in kuzeyinde baslar. Ondan öncesinde, Putin’in ailesi Nazi isgali altinda geçen yillardan sonra tek adam kontrolünde yasamlarini devam ettirmisti. Dedesi Spridon, Bolsevik Devriminden sonra Lenin’in asçiligina baslamis ve Stalin döneminde de görevini sürdürmüstü. Spiridon Putin ve Stalin arasindaki iliskinin boyutu hala kesin olarak bilinmiyor. Putin’in bir röportajinda söyledigi gibi “Stalin’le birlikte yasayip yara almayan çok az insan vardir ve dedem bunlardan biri.” Putin, bunun nedenini bilmedigini söylese de anlasilan o ki, hayatta kalma becerileri dededen toruna geçmisti. Putin, siyasette beklenmedik yükselisi boyunca bu becerilerini sergiliyordu. Putin’in babasi da II. Dünya Savasi’nda o dönemde NKVD olarak bilinen KGB’de görev almisti. O zamanlar Almanlarin elinde olan Estonya’ya gönderilmis, görev sirasinda arkadaslari Naziler’e yakalandiginda bataklik altinda bir kamis yardimiyla nefes alarak hayatta kalmayi basarmisti. Birçok tehlike atlatmis ve bacagindan yaralandigi için  Leningrad’a geri gönderilmisti. Bu sirada isgal altindaki Leningrad’da, karisi Maria yani Putin’in annesi açliktan komaya girmis haldeydi ve kocasinin askeri hastaneden karneyle aldigi yiyecekler sayesinde hayata döndü. Zorlu yillar içinde ilk iki ogullarini henüz bebekken kaybeden Putinler’in son oglu olan Vladimir, savastan yedi yil ve Stalin öldükten tam bir yil sonra dogdu. Babasi topal kalmis olmasina ragmen bir fabrikanin Komünist Parti bölümünde çalisiyor, annesi ise hem firinda hem de bir laboratuarda temizlik görevlisi olarak çalisiyordu. Komün apartman dairelerinden birinde ne tuvaleti ne de banyosu olan bir odada yasiyorlardi. Putin’in çocukluk ve gençlik yillari, savas sonrasi yikimlarin üstesinden gelmeye çalisan bir toplumda, yoksunluk ve yoksulluk içinde geçti. Sessiz, ciddi ve sert mizaçli olan  babasi Putin’e sevgisini hiç göstermedi. Putin’in en sevdigi ögretmenlerinden Vera Gureviç’in söyledigine göre Putin duygularini belli etmeme huyunu babasindan almisti. Ayrica Putin her seyi denemeye çok merakliydi. Hep semtin haylaz çocuklariyla takilmis, sokak çetelerine karismisti. Laf dinlemez yaramaz bir çocuktu ve sürekli küfür eden, basina buyruk, asi bir delikanli olmustu. Putin de kendisini çocuklugunda bir “holigan” olarak tanimliyor. Ancak  altinci sinifa geldiginde ögretmeni Gureviç haylazligina bir son vermesi gerektigini ve hayatta ortalama olmamak için çaba sarf etmesi gerektigini söyleyerek Almanca dersini almasi için Putin’i ikna etti. Dil becerisi hayli iyi olan Putin spora da merak sardi; boks ve ardindan judoya basladi. Ufak tefek ve seri hareket eden bir yapiya sahip olmasiyla bu alanda da basarili oldu. Hatta kitabinda sokaklardan uzak durmasini saglayan ve hayatini degistiren seyin judo oldugundan bahseder. Ancak onu KGB’ye sürükleyen ajan kitaplari ve filmleri oldu.
Sovyet ajan öykülerinden o kadar etkilenmisti ki henüz liseden mezun olmadan KGB ofisine gidip nasil kaydolacagini sordu. Öncelikle orduda görev almasi veya hukuk egitimi almasi gerektigini ve gönüllü olarak KGB’ye katilamayacagini ancak eger onlar isterse gelip kendisini bulacaklarini ögrendi. Kendisine verilen nasihate uydu ve KGB’nin ilgisini çekmeyi umarak hukuk fakültesine basladi. Putin için KGB, Sovyet Devletinin baski araci degil  ayrilmaz bir parçasiydi. Gizli servisin Stalin döneminde oynadigi rolü ve milyonlarca masum insanin gulaglara gönderilmesinden sorumlu oldugunu görmezden geliyordu. Kendisinin de belirttigi gibi ne de olsa romantik ajan öykülerinden etkilenmis ve vatansever Sovyet egitiminin bir ürünüydü. 1975 yilinda KGB’ye kabul edilen Putin’in aldigi görevler kesin olarak bilinmiyor. Resmi açiklamalara göre, Leningrad’da yasayan yabancilari izlemek oldugunu söylese de diger kaynaklar sistem muhaliflerini yok etmekle görevli oldugunu iddia ediyor. Putin’in görevine yeterince vakif, üstlerine karsi çok iyi bir Komünist oldugu ancak parlak bir ajan olmadigi izlenimi verdigi söyleniyor. Özel hayatinda ise evlilige ilk tesebbüsünde nikah masasinda gelini birakip vazgeçmesinin ardindan tanistigi Lyudmila adli hostesle evlendi. Leningrad’da ilk ve 1985’te atandigi Dogu Almanya’da ikinci kizlari dünyaya geldi. Arkadaslari arasinda sistem adami ve rahatina düskün biri olarak taninan Putin, Almanya Dresden’de bulundugu dönemde tam anlamiyla sistemin çöküsüne taniklik etti. 1989’da Berlin Duvari yikilip Sovyetler Birligi Dogu Avrupa’daki üslerinin kontrolünü kaybedince Dresden halki da sokaga döküldü ve önce Dogu Alman Gizli Servisi Stasi’yi basti ve ardindan çok yakindaki KGB ofisinin kapilarina dayandi. Bu sirada Putin gizli belgeleri imha ediyor ve ne yapacagina dair Moskova’dan emir bekliyordu. Ancak Moskova sessizdi, bu durum adeta Putin’in aklina kazindi. Eline bir silah alip öfkeli kalabaliga sadece bir tercüman oldugunu söyleyerek oradan ayrildi. Yasadiklari Rusya’nin cephedeki ajanlarina ihanetiydi. Tüm olup biten devlet iktidarinin çöküsünü, imparatorlugun sonunu gösteriyordu. Ve Putin bu durumdan ötürü çok üzgündü. 5 yil önce ayrildigi Leningrad’a döndügünde çok sey degismisti, Gorbaçev’in perestroyka refomlari Sovyetler Birligini degistiren bir harekete dönüsstü. KGB  toplumdaki etkisini kaybetmisti, bir zamanlarin muhalif diye ajanlarin pesine düsgü insanlar simdi meclise girmisti. Tüm bu karmasanin arasinda Putin hayattaki amacini yeniden gözden geçirmek zorunda hissediyordu. KGB’den emekli olmaya karar vermek üzereydi. Bu arada Leningrad yerel yönetimindeki eski hocalarindan hukuk profesörü Sobchak ile iletisime geçti. Liberal bir reformcu olan Sobchak, Putin’in KGB ajani oldugunu bildigi halde Leningrad üniversitesinde rektör yardimcisi olarak göreve basladi. KGB de Putin’in bu ise baslamasinda bir sakinca görmedi hatta Putin’i ögretim görevlilerini ve ögrencileri izlemekle görevlendirdi. Putin, Sobchak Leningrad’in ilk seçilmis valisi olma yolunda ilerlerken, sag kolu oldu. Ajan olmasi demokratik çevrelerce elestirilmeye baslayinca istifa mektubunu yazdi ancak bu istifa hiçbir zaman kabul edilmedi ve Putin 1991 Agustos’unda KGB generali tarafindan Gorbaçov’a karsi darbe düzenleninceye kadar resmen göreve devam etti. Sobchak, Boris Yeltsin’in yaninda yer aldi. Putin’in Sobchak’a yardimiyla binlerce insan Komünistlere direnmek üzere sokaklara akin etti.
Peki, Putin gerçekten inandigi için mi demokratlarin tarafini tuttu yoksa  kazanacaklarini hissettigi için mi? Tüm hayatini kaplayan Sovyet egitimini çöpe atan bir adam gibi mi davrandi yoksa hayatta kalabilmek için baska seçenegi olmadigini düsündügünden mi? Putin bu soruya, anlami belirsiz bir cevap veriyor. “Darbe hayatimi parçalara ayirdi. O  ana kadar Rusya’daki degisimi tam olarak anlamamistim. Darbe günlerinde KGB tarafindan gösterilen tüm idealler, hedefler tamamen yikildi.” Darbeden bir ay sonra St.Petersburg adina geri kavusan sehirde Putin, Sobchak’in yaninda vali yardimcisi olarak göreve geldi. Sehri yeniden canlandirmak için yapilan kanal projeleri vitrini hos gösterse de özünde yozlasmis bir yerel yönetim isleyisi bulunuyordu. Devlet eliyle isleyen ekonomi bir anda serbest pazarin her çesidine açilinca tüm Rusya’da yolsuzluk kural haline dönüsstü. Putin’in adi gida ihalelerinde yolsuzluga bile karisti. Sobchak-Putin yönetimi 1996’da sona erdi ve Sobchak’in yerine eski adamlarindan Yakovlev seçildi. Putin’e birlikte çalismayi teklif etti ancak “ihanet etmektense asilmayi yeglerim” diyen Putin bu teklifi reddetti. Sadakat Putin’in hayatinda öne çikan bir kavramdi.
Halk yeniden seçmedigi için basarisiz sayilacak bir siyasi deneyimden sonra Putin’in imdadina, Kremlin’in tasinmaz varliklarindan sorumlu olan Pavel Borodin yetisti. Kremlin Sarayi, Çarlik kiliseleri, Kizil meydan etrafindaki tüm binalar ve müzelerle ilgili bakim, restorasyonu dahil her konuda sorumlu olan Borodin, kendi basina adeta mini bir imparatorluk kurmustu. Rusya’nin diger bölgelerinde ve ayrica 85 ülkede daha bulunan on milyarlarca  dolar degerindeki Rus mal varliklari ve 150.000 kisilik isgücü emri altindaydi. Güçlü bir kisilik olan Borodin, baskan ve aile denen erkanina yapilan politik iyiliklerin kilit ismiydi. Borodin Putin’i hukuksal konularda yardimci olmasi için yanina aldi. Kisa süre sonra Yeltsin’in personel müdürü olan Chubais’nin yerine Yumashev getirildi ve Putin de yardimcisi olarak atandi. Bununla birlikte Putin’in kariyeri sahlandi. Putin Kremlin’de sözü geçen biri haline geldi ve pozisyonunu kullanarak eski patronu Sobchak’in federal savcilarca sorgulandigi halde yurtdisina kaçmasini sagladi. Sessiz sakin ve serinkanli tavirlariyla Yeltsin’in gözüne giren Putin’in Kremlinde çalismaya baslamasinin üstünden henüz bir yil geçmemisti ki bir kez daha terfi edildi. 1998 Temmuzunda KGB’nin devami niteligini tasiyan FSB’nin basina geçti. Bir zamanlar önemsiz biri olan Putin, yeni rolünü hemen benimsedi ve güçle birlikte  gelen lükslere de çabucak alisti. Putin Kremlindeki hizli yükselisi sirasinda baskana olan bagliligini da ispatlayacak firsati buldu. Yeltsin’in onayiyla Kremlin’i renovasyona sokan Borodin’in asiri yüksek meblagdaki harcamalari bassavci Yuri Skuratov tarafindan arastiriliyordu. Yeltsin yandaslari bunun iyiye alamet olmadigini düsünerek çare aramaya basladi. Bu sirada aslinda buram buram komplo kokan ve bassavciyi genç kizlarla birlikte gösteren müstehcen bir video televizyonda yayinlandi. Putin’in ayarladigi bu tezgah sayesinde bassavci istifa etti. Böylece Yeltsin  kendisine  kadar uzanabilecek  bir sorusturmadan  kurtulmus  ve  Putin  de sadakatini göstermis oldu. Bu sayede uluslararasi iliskilerde tecrübesizligine ragmen FSB Kremlin Güvenlik Müdürü görevine getirildi.
1990’lardaki özellestirmelerle Rusya’nin en zenginlerinden biri haline gelen dolayisiyla politik entrikalarin basrol oyuncularindan Boris Berezovsky, Aile denilen Yeltsin ve etrafindaki yandaslarina yakin durmaktaydi. Eskiden matematikçi olan Berezovsky Kremlin’de birçok dizgini elinde bulunduruyordu. Eski KGB generallerinden olan Basbakan Primakov’un Berezovsky hakkinda israrla sorusturma istemesi üzerine Yeltsin onu kovdu ve yerine piyon bir basbakan atadi. Yeltsin daha sonra anilarinda bu olaydan bahsederken aslinda aklinda Putin oldugunu ancak zamaninin henüz gelmedigini yazacakti. Kremlin’deki popülaritesi gittikçe artan Putin için Yeltsin’in yerine gelebilecegine dair dedikodular dönmeye basladi. Bazi çevreler Putin’in siradan sig bir kisilik oldugu; bazilari ise fazlasiyla süpheci bir zihniyete sahip oldugu kanisindaydi. Ama Kremlin’dekilerin ve Yeltsin’in yakin çevresinin istedigi ortak özellik sadakatti. Seçecekleri halefi kendilerini ne pahasina olursa olsun koruyacak ve disli savcilara haddini bildirecek biri olmasini istiyorlardi ve Putin bunu yapabilecegini kanitlamisti. Agustos ayinda basbakanlik seçimleri için hazirlik yapilirken Kremlin’de Putin’i öne çikarmanin artik zamani geldigine karar verildi. Putin’in rüsvet almayan tek devlet yetkilisi oldugunu söyleyen ve aralarinda bir dostluk gelisen Berezovsky bizzat Putin’e gidip konuyu açti ve Yeltsin’in kendisiyle görüsmek istedigini iletti. Ancak Putin hazir oldugundan tam  olarak emin degildi. Görüsmede Yeltsin Putin’e basbakanligi teklif etti ve dört ay sonra yeni  bir partinin baskani olmasini istedigini bildirdi. Putin kendisine, hangi görevi verirse versin yerine getirecegini söyledi. Ancak devlet baskanligi lafini duyunca bir an tereddüt etti. Yeltsin bunu da ilerisi için düsünmesini istedi. Hizla yayilan söylentiler sonunda, Putin’in hazir olmadigini düsünen veya ne olursa olsun bir KGB ajanina güvenilemeyecegine inananlar, Putin’i seçime girmekten vazgeçirmeye çalissa da bir görev adami olan Putin üstlerinden aldigi emiri sorgusuzca yerine getirecek gibi görünüyordu.
Putin basbakanliga getirildiginde Dagistan’la birlesip bir Islam devleti kurmak isteyen Salim Basayev komutasindaki Çeçen gerillalar sinir köylere saldirdi. Rus ordusu helikopterlerle karsilik verdi. Yeltsin’in 1996’da ateskes imzalayarak sona erdirdigi iki yil süren Çeçen savasi yeniden baslamis oldu. Arkasindan Moskova’da Çeçen teröristlerin düzenledigi söylenen bombalamalarda yüzlerce sivil öldü. Iki yil öncesine kadar Yeltsin’i savasi bitirmesi için sikistiran halk simdi öc alinmasi için savasilmasini istiyordu. Savasa eslik eden vatanseverlik dalgasi ve Çeçenlere duyulan etnik nefret Putin ve patronlarinin ekmegine yag sürdü. Bazi kaynaklardan ögrendigimize göre gerilla saldirisindan bes ay önce Putin Çeçen savasinin baslayacagini biliyor ve buna uygun hazirliklar yapiyordu. Hatta sehirdeki terörist saldirilardan Çeçenleri sorumlu tutan FSB’nin bombalama olaylarini bizzat gerçeklestirdigine dair bulunan kanitlar hemen yok edildi. Muhtemelen asil terörist yetkililerin ta kendisiydi. Gerçek ne olursa olsun halktaki terör korkusu Putin’e yaradi ve demeçlerinde teröristleri ne pahasina olursa olsun yakalayacaklarini söyledikçe popülaritesi artti.
Duma yani millet meclisi seçimleri çok yakindi. Komünist partinin çogunlukta oldugu Duma’da eski basbakan Primakov ve Moskova belediye baskani Luzhkov yeni bir koalisyon olusturmaktaydi. Ayni sirada aralarinda Berezovsky ve ortagi Abramovich de bulunan Kremlin’in önde gelenleri seçim stratejilerini Putin etrafinda olusturmaya baslamislardi. Berezovsky, Duma seçimleri için yeni bir siyasi parti kurma planini ortaya atti. Aile üyelerinden plana çekimser ve süpheyle yaklasanlar olmasina ragmen herkes Berezovsky’nin gücüne boyun egmis gibi görünüyordu. Putin ise sessiz kalmayi yeglemisti. ‘Bölgelerarasi Birlik Hareketi anlamina gelen ve bas heceleriyle MEDVED yani Birlik diye okunan parti böyle dogmus oldu. Otomotiv sektöründe hatri sayilan ve havayollarindan petrol devi Sibneft gibi büyük sirketlere kadar birçok alanda finansal faaliyeti bulunan Berezovsky ayni zamanda ülkenin en bilinen televizyon kanallarindan biri olan Kanal 1, ORT’nin de % 49 hissedari ve yöneticisiydi. %51’lik pay ise hala devlete aitti. Berezovsky televizyonun çok iyi bir araç oldugunun farkindaydi. Hemen kanalin genel yayin yönetmeni Dorenko’yu arayarak güçlü adaylar olarak görülen Primakov ve Luzhkov’a karsi bir hareket baslatmasini istedi. Putin’in siyasi takiminin aylarca beceremeyecegini televizyon birkaç haftada basardi. Taraf tutan arastirmaci televizyon programciliginin uluslararasi politik entrikalardan magazin haberlerine kadar rakiplerine yüklenmesi sayesinde, Putin anketlerde ilk siralara yerlesti. Birlik Partisinin yöneticilerinden Valerie Fyodorov’un dedigi gibi partinin bir ideolojiye, programa degil, sadece bir tek seye ihtiyaci vardi. “Putin’in takimi olmak.” Putin olan biteni herhangi bir ticari ürünün pazarlandigi bir reklam kampanyasi olarak gördügünü söylüyor bir yandan da danismanlarinin yönlendirdigsekilde giyinip televizyonda nasil konusmasi gerektigini ögreniyordu.
Kremlin basin islerinden gazeteci bir arkadasimiz Yelena Tregubova, Putin’le yedigi bir öglen yemeginden sonra bize Putin’in karsisindakini etkilemedeki basarisinin sirrini çözdügünü anlatti. “Putin ortalama bir Sovyet egitimi almis ortalama zekaya sahip biri ancak taklit yetenegi öyle iyi ki ayni ifadeleri kopyalayip insana bir çok ortak yönünüz varmis gibi hissettiriyor. Adeta bir ayna gibi, boyun, çene, yüz mimikleri hepsini tekrarliyor. Tabi bunu gayet kurnazca yapiyor dolayisiyla karsisindakinin kendini harika hissetmesini sagliyor.” Putin her ne kadar hizli ögrenen ve gizli servis tecrübesi nedeniyle taklit becerisi gelismis biri olsa bile kampanyayi baslatan ve sürdüren etkenlerin gücü tartisilmazdi. Zaten arkasini devletin gücüne dayamis ve sonsuz kaynakla beslenen bu kampanyanin basarisiz olmasi bir bakima imkansizdi.
Putin Projesi olarak adlandirilan ve kitlesel medyanin tüm olanaklari seferber edilen bu kampanya etik olarak tartisilabilir ama takimdakilere sorarsaniz siyasetin zaten kirli bir is oldugu yanitini alirsiniz. Ideolojik oyunlarin son hiz devam ettigi günlerde, komünist parti liderlerinden Duma sözcülügü karsiliginda bir sonraki parlamentoda ortaklasa hareket etme sözü alan Kremlin takimi, Sag Güçlerin Birligi adli Bati yanlisi parti liderleriyle de Duma seçimlerini öne sürerek Çeçen savasi konusunda yanlarinda taraf almalarini sagladi. Birlik partisi,19 Aralik’ta yapilan Duma seçimlerinde Primakov ve Luzhkov’u geride birakarak  oylarin %23’ünü topladi. Birkaç ay öncesine kadar var olmayan bir parti için siyasi entrikalar ve televizyon sayesinde kontrolü ele geçirmisti. Kampanyalara süpheyle yaklasan Putin sonunda kararini degistirmis ve kendisinin ne denli güçlü bir rekabetçi oldugunun farkina varmisti. Yeltsin de artik Putin’in hazir oldugunu düsünüyordu ve her zaman sasaali giris ve çikislardan hoslanan biri olarak yeni bin yilin ilk günü koltugu devretmeyi planliyordu. Putin’e yeni yüzyilin yeni bir siyasi dönemin baslangici ve bunun Putin çagi olacagini söyledi. 1999’un yilbasi arifesinde Putin Yeltsin’le bulusarak Rusya’nin nükleer silahlarina ait kodlarin bulundugu Samsonite çantayi devraldi. Ulusal kanalda yayinlanan Yeltsin’in ülkeyi sok eden emeklilik konusmasini birlikte dinlediler. O gün Yeltsin Rusya’yi Putin’e emanet etti ve Putin’in devlet baskan vekili olarak ofisinde imzaladigi ilk belgeler Yeltsin ve ailesinin sorusturma muafiyeti ve yargi dokunulmazligini saglayan karar oldu. Ardindan hemen  Çeçenistan’a askeri birlikleri ziyarete kostu.
Putin Baskan vekilligine yükseldikten sonra kendisiyle görüsen ilk Amerikali yetkili olan devlet bakani Madeleine Albright’i Kremlin’de agirladi. Televizyon kameralarina dogru bakarken “A.B.D. Çeçenistan konusunda üzerimize baski uyguluyor” dedikten  sonra, Albright’a dönerek “Yurdunuza döndügünüzde burada yumusak davranmakla elestirilmeyin diye böyle söyledim” diye açiklama yapti. Bu görüsmede, Çeçen  savasini Afganistan’daki asiri radikal Taliban rejimine baglayarak Çeçenleri Nazilere benzetti. Putin’in Amerikan temsilcisine karsi sert ve kurnaz tavirlari Rus halkinin çok hosuna gitti. Ilk savasa oranla bombalamalari takip eden bu Çeçen savasi mesrulasmisti. Elbette Putin ve takimi bundan yararlanacakti. Yeltsin’in erken emekliligiyle devlet baskani seçimleri 26 Mart 2000’e alinmisti.
Ancak Duma seçimlerinde ortaligi kasip kavuran Putin dalgasi için bu seçim sadece bir formaliteden ibaretti. Putin’in ajan olmasi aleyhine degil lehine isleyen bir unsura dönüsstü. Bir anlamda, halkin genelde, KGB efsanesini yozlasmamis tek kurum olarak görmesinden faydalanildi. Manipülasyon ve düzenbazligin had safhada oldugu seçimlerde,  resmi rakamlara göre Putin, oylarin yüzde 53’ünü topladi. Tasarlanmasindan nerdeyse bir yil sonra Yeltsin’in Putin Projesi basariya ulasti. Bundan böyle Yeltsin’in korunacagi garantiydi, fakat Yeltsin’in mirasi korunacak miydi? Devlet baskanligi görevine geldigi 7 Mayis 2000 tarihinde Putin, demokrasiyi korumaya ve gelistirmeye ant içti. Ancak ant içme törenine ne Yeltsin ne de Yeltsin’in tarihe gömdügü, Sovyetler Birligini korumaya çalisan 1991 devrimi lideri, eski KGB müdürü Kryuchkov davet edilmisti. Yeni baskan Putin Projesinin basarisindan çok sey ögrenmisti. Seçimler nasil yönlendirilir; televizyon nasil kullanilir; savas nasil iyi bir politika olarak güdülür; oligarklar nasil da kendilerini Kremlin’in sahibi sanar, hepsini iyice ögrendigini ispatlamisti. Putin’in yükselmesini saglayan ayni formül daha uzun yillar Rusya’yi sekillendirecekti.
Putin’in ajan hikayelerinden ilham alan tutkusu mümkün oldugu kadar çok insani kontrol etmekti. Sonunda Kremlin’de ulastigi pozisyon, herkesi kontrol etmesini sagliyor ve kimseye hesap vermesini gerektirmiyordu. Birkaç ay sonra Putin kapali kapilar ardinda eski KGB merkezinde gerçeklestirilen bir toplantiya katildi. Katilimcilar arasinda 300 kadar FSB ve eski KGB generali de bulunuyordu. Sovyet Gizli Servisinin kurulusunun yildönümü nedeniyle düzenlenen bu davette ayni zamanda aralarindan birinin en tepeye yükselmesi kutlaniyordu. Putin kürsüye çikarak gizli servis emekli ve çalisanlarina seslendi:. “Iktidarin bütünüyle ele geçirilmesi emri yerine getirilmistir.” Daha sonra toplantida bulunan ve duyduklari karsisinda hayrete düsen az sayida sivilin bize anlattigina göre Putin’in sözlerini ilk duyduklarinda saka zannedenlerin isin ciddiyetini anlamalari uzun sürmeyecekti.
------------------
Bölüm 3: Vatanseverlik Zamani
1990’larin çilgin Moskova’sinda serbest piyasa ekonomisi son hizla ve kontrolsüz biçimde seyrederken alim gücü yetenler yillardir merakla bekledikleri Batili mallarin  tüketimine koyulmuslardi. O yillarda “ithalse mutlaka iyidir” kanisi piyasaya hakimdi. Kapitalizmin piyasaya girisi ve Batiya duyulan özenti kültürel yozlasmayi arttirmis, toplumda sürekli Batili olana ilgi körüklenmisti. Reklamlar, müzik video-klipleri, marketlerdeki ürünler her sey Batiyi çagristiriyordu. Sonrasinda ise yönetim zaaflari, yanlis politikalar, yolsuzluklarla birlikte Rusya denince akla yoksulluk, sarhosluk ve mafya gelir olmustu. Toplumda yabanci  bir kültürel baskiya karsi içgüdüsel bir direnç olusmustu. Aslinda Rusya’nin kimlik krizinin boyutlari genis çapliydi. Eskiden Sovyetler Birligi iken dünyanin süper güçlerinden biri olan Rusya artik, ne prestroyka dönemi rüyalarindaki gibi gelisen kapitalist bir demokrasi ne de geçmisindeki çarlik dönemi propagandasindaki büyük imparatorluk degildi. Yeltsin bile bu kimlik krizini ve yarattigi karmasayi fark etmis, ortak bir ulusal ideoloji bulmak için kurul toplamisti. Ancak basarili bir sonuç çikmadigi gibi parlamentoda milli mars ve bayrak için ortak bir görüse bile varilamadi. Putin devreye girdiginde ise toplumda yeni degisimler oluyordu. Sovyet ruhu yeniden canlaniyordu. Gece kulüplerinde S.S.C.B. tisörtleri giymis gençler dans ediyor, emekliler televizyonda gösterilen eski Rus filmlerinin basindan ayrilmiyordu. Akintiya karsi degil akintiyla birlikte yol almayi seçen Putin, halka  hitaben yaptigi konusmalarda, Sovyet biliminin ne denli ilerlemis oldugundan, sanata verilen önemden, uzaya çikan Rus astronot Yuri Gagarin’den, Dostoyevsky, Puskin gibi edebiyat ustalarindan bahsederek Rusya’nin geçmisiyle gurur duymasi gerektiginden söz etti. Halkin tam olarak bunlari duymaya ihtiyaci vardi. Son yillarda süregelen gidisattan memnuniyetsiz olan toplum yeniden kendisiyle gurur duymaliydi. Arastirmalar Rus toplumuyla en çok özdeslesen erdemin “gurur” oldugunu gösteriyor. Coca-Cola ve Procter & Gamble gibi markalarin reklam islerinden sorumlu sosyolog Masha Volkenshtein, Rusya’nin adeta kimligini kaybetmis bir markaya dönüsgünü anlatirken, geleneksel olarak var olan ev yapimi votka, kara ekmek, kefir, Kalasnikof gibi ikonlara sarilan toplumun yeniden kimlik arayisina girip maziye bakmaya basladigini söylüyor. Putin’in halka sundugu ise Rusya’nin geçmisindeki olumlu yönlerin öne çikarilmasi ve halkla arasindaki bagliligi vurgulamaktir. Buna göre kimlik bunalimindaki Rusya’nin geri dönüp Sovyetler Birligi’ne ve 19. yüzyilin Rus Imparatorlugu’na bakarak tarihinden feyzalmasi ve incinen onurunun tamir edilmesi sartti. Nostaljiyle karisik bir sekilde ulusalcilik ve Sovyet sembolizminin birlesimi hedefe gayet uygundu. Putin öncelikle, sözleri Sovyet sonrasi döneme az bir degisiklikle uyarlanan eski Sovyet marsini yeniden resmilestirdi. Ordu flamasi olarak eski Çarlik amblemlerinden birini seçti.
Rusçada “Nashe” denilen ve “bizim, bizden” gibi anlamlara gelen sözcük Ruslari ve Ruslara dair kavramlari düsmanlardan ayiran anlaminda kullanilir. Ancak günümüz Rusya’sinda 1991’de Gorbaçov’a karsi yapilan ancak basarisiz olan darbe, Sovyetler Birligi’nin dagilma sinyallerini vermisti. O dönemde muhalifler dahil herkes arastirmaci gazetecilik örnegi 600 saniye adli programa ve editörü Nevzorov’a kilitlenmisti. Nevzorov Sovyet devletindeki tüm yolsuzluklari ve bürokrasi içindeki yozlasmayi ortaya çikariyordu. ‘Nashe’ sözcügüyle ayni vatanda yasayip ayni dili konusan ayni kani tasiyan insanlardan bahsettigini söyleyen Nevzorov gidisattan memnun olmayan herkesi yeni bir politik harekete çagiriyordu. Ancak o dönemde Batili liberal ekonomik reformlar halkin daha çok ilgisini çektiginden ‘nashe’ dalgasi büyümeden askiya alinmis oldu. Fakat 1998’de, Yeltsin döneminde meydana gelen büyük ekonomik kriz ve ruble devalüasyonundan sonra bu sözcük öne çikmaya basladi. Rus piyasasina büyük istahla giren yabanci firmalar krizin yol açtigi kayiplarin ardindan çekilmeyi tercih etti. Kalmayi seçenler ise yeni taktikler benimsemeleri gerektigini fark etti. Önceleri Ingilizce isimli bir ürün tüketiciye çok cazip geldiginden satisi çok kolay iken, yabanci firmalar artik satislari azaltacagindan korktuklarindan Rus markalarinin sahibi olduklarinin bilinmemesine özen göstermeye basladi. Putin döneminde hiz kazanan ve uzmanlarin Ruslastirma olarak adlandirdiklari bu süreçte nashe kavrami Amerikan karsitligi, zenofobi (yabanci korkusu) ve sovenizmle birlesti. Tüm dünya küresellesme pesindeyken Rusya 2000’lerde tekrar içine kapanmaya baslamis görünüyordu.
Simdi ise ‘nashe’ kelimesine atfedilen anlamlar bir taraftan milliyetçi zihniyetle yeniden üretiliyor, diger taraftan da kapitalizmin oyuncagina dönüsüyor. Artik nashe sözcügüne neredeyse her tarafta rastlanir hale geldi. Marketlerdeki ürünlerden, radyo ve festival isimlerine kadar her sey nashe veya nostaljiye atifta bulunacak sekilde seçilmis bir isme sahip. Mesela, Wimm-Bill-Dann adli yerli sirket, Sovyet sonrasi dönemde firmalarin kendilerini nasil degistirmek zorunda kaldigini 90’larin basinda ürünleri için kulaga batili gelen isimleri seçerken Putin dönemiyle birlikte sadece Rusça isimleri kullanir oldu. Dünyaca ünlü rakibi Danone ise yerel malzemelere yatirim yapip ürünlerin üzerine kocaman harflerle “Rus Mali” yazmis olsa bile Danone’nin ürettigi kefir Ruslarin damak zevkine uymadigi için çok satmadigi bir gerçek. Ruslar, Sovyet zamanlarinda seçenek sunulmadigindan yakinmis olmalarina ragmen, artik adim basi bulunan Coca-Cola ve Mc Donald’s degil siyah çay ve geleneksel sosislerini tercih ediyor. Piyasada yerel ürünler genellikle yabanci markalari geride birakiyor. Toplumda güçlenen vatanseverlik dalgasini ve milliyetçilik akimini yakalamak isteyen Batili sirketler, Rusya’da yerel markalari satin alarak piyasaya kamufle sekilde girmeye çalismakta ve ürünlerini pazarlamak için reklamlarini Ruslarin anlayacagi dille ancak Batili taktikler kullanarak hazirlamaktaydilar.
Öte yandan, günümüz Moskova’sinda tanistigimiz Mikhail Kozyrev “Nashe” adli radyonun fikir babasi ve emektari. 1998’de açilan radyo, Rusya kökenli rock gruplarina  firsat vererek piyasada su anda Rusça rock müzigini önemli bir yere sahip olmasini saglamis. Kozyrev 90’larla birlikte plastik bir dünya yaratildigini anlatiyor ve “90’larin çogunda Rusya’da ortalama herhangi bir sey dünya ortalamasindan çok daha kötüydü” diye ekliyor. Aslen doktor olan Kozyrev, kariyerini rock müzik alaninda ilerletmeyi seçmis ve kapitalizmin dizginlenemez yükselisiyle birlikte ortaya çikan firsatlardan yararlanmayi becerebilen sansli azinliktan biri olmus. Kozyrev, global kültürü akillica kavrayip, Sovyet geçmisine baska bir gözle bakabildiginden Putin döneminin Moskova’sinda akim yaratanlarin bir prototipi sayilir. Rusya’da büyümüs Amerika’da üniversite okumus biri olarak tüketim toplumu teknikleri ve 1980’lerin perestroyka yillarinin Sovyetleri protesto eden alt kültürlerini dahice birlestirebildigi için müzik piyasasinda çok ilerlemis. Ayrica öne çikarak kendini göstermeyi ve fikirlerini hayata geçirmeyi becerebildiginden neredeyse her sektörde parmagi olan Boris Berezovsky’i ikna ederek radyoyu yayina sokmus. Radyonun basarisini takiben rakip radyolar hemen Rusça müzik formatini taklit etmeye baslamis. Kozyrev’e göre Rusça rock müziginin basarisi Rusya’nin birbiriyle çatisan gerçeklerini sorguluyor olmasi. ‘Rock müzik, on yillik bir degisimden sonra nerede durdugunu bulmak isteyen bir ülke için çok uygun’ diyerek sözlerine devam ediyor. Radyonun dinleyici kitlesi 20’li 30’lu yaslarda, kendisi gibi 80’lerin alt kültür gruplarini dinleyerek büyümüs, reklami yapilan yeni vatanseverlik dalgasina en yatkin olan tipler. Kozyrev’e göre Sovyetler döneminde sisteme karsi olanlardan bazilari simdi neo-fasist söylemlere baslamislar. Mesela, yasak olanin cazip geldigi 80’lerde kayda deger bir kitleyi pesinden sürükleyen rock gruplarindan birinin solisti sarki sözlerindeki sistem elestirisi nedeniyle, akli dengesinin bozuk oldugu öne sürülerek akil hastanesine yatirilmisBu arada bu uygulama Sovyet döneminde aykiri kisiliklere karsi gizli servisin sikça basvurdugu taktiklerden biridir. Bir zamanlar Kozyrev’in hayran oldugu rock müzisyenlerden bazilarini 90’larin sonunda irkçi sarki sözlerine tanik olunca birçok grubun radyoda yayinlanmasini yasaklamis. Radyoda Çeçen ve Ukraynali gruplara dahi yer veren Kozyrev’in dedigine göre ‘nashe’ kendisinin umdugu gibi kapsayici ve zihin açici olmaktan çok daraltici anlamlara bürünmüs. Vatanseverligin iyi, milliyetçiligin ise çok kötü bir sey oldugunun farkinda oldugunu söyleyen Kozyrev, nashe artik ulusalcilarin sloganina dönüsgünden radyoyu bugün kursa, ‘nashe’ sözcügünü artik tehlikeli buldugundan baska bir isim seçecegini de özellikle belirtiyor.
Bölüm 4: Kremlin ve Medya
Putin, baskanliga giden yolda yükselmesini saglayan etken olarak televizyonun gücünün farkina varmisti ve bu gücün kontrolünü baskalarina birakmamak için kollari sivadi. Özel bir televizyon kanali olan ve politik açidan yüksek potansiyele sahip NTV’i devletlestirmek üzere harekete geçti. Rusya’nin ilk özel televizyon kanali olan NTV, 7 yillik geçmisinde devlet otoritesine karsi çikarak bürokratik yolsuzluklari, sosyal sorunlari ekrana tasimis ve yilmadan hükümetin yayinlanmasini istemedigi haberleri göstermisti. Hatta Çeçenistan’daki savastan canli yayin yapan ve sansürsüz haber sunan ilk kanal olmustu. Rusya’daki yayin kuruluslari arasinda profesyonel anlamda Batili bir düzeye en yakin kurum sayilabilirdi. Kuruculari Igor Malashenko ve Yevgeny Kiselyov, 1993 yilinda devlete ait Kanal 1’de çalisirken sürekli devlet otoritelerine hesap vermek zorunda olmaktan sikilmis ve kendi prodüksiyonlarini yapabilmek için finansal destek aramaya baslamislardi. Bunun için dogru adres, Sovyet sisteminin yikintilari arasindan siyrilarak milyarlarca dolarlik servet yapmis olan Musevi isadami Gusinsky idi. Gusinsky, eskiden tiyatro yönetmenligi yapmis ve çesitli islerde sermaye biriktirerek kapitalist sistemde öne çikmayi basarmis, banka sektöründen medyaya birçok alana el atmis yenilikçi ve ilginç bir karakterdi. Televizyonun, ticari ve politik    alanlarda güçlü bir silah olduguna inanan Gusinsky, Malashenko ve Kiselyov’un fikrini hemen benimsedi. Hatta bir programa odaklanmakla kalmayip koca bir kanal kurmayi teklif etti. Ardindan Yeltsin’in onayi alinarak 1994 basinda NTV kuruldu.
Yeltsin 1994 Aralik ayinda Çeçen savasini baslattiginda NTV, sansürsüz yayin yaparak daha önce ekranlarda savas görüntüleri izlememis olan Rus halkini sok etti. Kiselyov haftada bir yayinlanan programinda yaptigi analizlerle ülkenin en gözde haber programcisina dönüstü. NTV cesur ve özgür yayincilik anlayisiyla birçok kez Kremlin’in tepkisini çekti ve hatta bir defasinda kapatilma karariyla karsilasti. NTV’nin kapatilmasini göze alamayan Gusinsky,1996’da Yeltsin’e yeniden seçilmesi için medyatik destek sözü verdi. Kampanyayi bizzat Maleshenko yürüttü ve NTV takimi bu süreci bagimsizliklarinin devamini garantileyeceginden sorunsuz kabul etti. Çünkü Yeltsin’in rakibi olan Komünist partinin geri gelmesi basin yayin özgürlügünün sonu anlamina gelirdi. NTV yayinlarinin Yeltsin’in tekrar seçilmesinde büyük payi oldu. Bunun sonucunda patron Gusinsky ve Kremlin arasinda seçim destegine karsilik bir ödül olarak bir anlasma yapildi. NTV hisselerinin %30’u yüz milyonlarca dolara devlet kontrolündeki enerji tekeli Gazprom’a satildi. Ardindan isler karisti ve NTV’nin kaderi bu noktada dügümlendi. Gusinsky ve diger oligarklar arasinda devletin özellestirilmek istedigi bir telekomünikasyon ihalesi için kiyasiya rekabet vardi ve ihaleyi Boris Jordan adinda yari Amerikali yari Rus bir isadami kapti. Hirslanan Gusinsky, NTV’yi kullanarak Basbakan yardimcisi Chubais’nin de içinde bulundugu yolsuzluk ve çikar iliskilerini içeren bir medya skandali yaratilmasini sagladi. NTV muhabirleri, Bilgi Savasi olarak adlandirilan bu süreçte siyasi manipülasyona alet edildiklerinin farkina varmislardi. Planli bir oyunda kullanilmis olmaktan pisman olmalarina ragmen Gusinsky’nin de NTV’e yaptigi yatiriminin karsiligini almak istemesini anlayabildiklerini de özellikle belirttiler. Kremlin ve oligarklar arasindaki bu oyun kuralina göre oynaniyordu ve elinde kozu olan kullanmaktan çekinmiyordu.
Kremlin ve Gusinsky arasindaki iliski burada bitmedi ve 1999’da Kremlin yetkilileri Gazprom’u öne sürerek Gusinsky’den NTV araciligiyla Yeltsin’in yerine seçilecek kisiyi desteklemelerini istedi. Ancak bu defa Gusinsky, sadece Putin baskan vekili oldugu an baslayan ikinci Çeçen savasindan kritik haberler yayinlanmasi emrini verdi. Mayis 2000’de Putin seçimle basa geldikten sonra NTV stüdyolarina güvenlik güçlerince dolandiricilik iddiasiyla bir baskin düzenlendi. Savcilik, Gusinsky’i tutuklayarak serbest kalmak istiyorsa NTV’den vazgeçmesi gerektigini dayatti. Mafya filmlerine benzer sekilde gelisen olayda Gusinsky pes etti ve özgürlügüne kavusmak için NTV’yi gözden çikardi. Adalet sisteminin yanliligi ve esitsizligini ispatlar biçimde Gusinsky’nin yurt disina çikma yasagi kaldirildi ve Gusinsky hemen bir uçaga atlayip ülkeden ayrildi. Böylece NTV devlet kontrolündeki Gazprom’a dolayisiyla Kremlin’e teslim edilmis oldu.
Televizyonun toplumu kontrol gücünü saplanti haline getirmis olan Putin, Rusya’nin yüzde 65’ini kapsayan bir iletisim agina sahip olmayi basindan beri hedeflemekteydi. Yeni Rusya’da televizyonun sahip oldugu gücü ve televizyonu kontrol edenin ülkeyi de kontrol edebilecegini çok iyi anlamisti. Baskanlik görevine basladigi ilk birkaç ay Yeltsin’in izinden giden adimlar atarak bazilarini iyi bir reformcu olacagina inandirmisti. Yeltsin döneminin maliye bakani, uluslararasi borçlar konusunda uzman ve arabuluculuguyla bilinen ekonomist Kasyanov’u basbakanliga atayarak Rusya’yi Batili bir kaliba sokmak istediginin sinyalini vermisti. Kasyanov esiliginde Putin çogunlugu vergi ödemeyen Rus halkina gelirlerinin beyanini özendirecek bir dizi yasa getirerek kayitsiz ekonominin önüne geçmeye çalisti. Bolseviklerden beri ilk defa olarak mülk alim-satimina izin verildi. Özel isletmeleri taniyan, isverene isçiyi isten atma hakki veren yeni bir is kanunu düzenlendi. Devletin rüsvetçilikle ünlü elektrik ve dogalgaz tekelinin daha iyi islemesine yönelik yasa ve uygulamalar yapildi. Bunun sonucunda liberaller Putin’in, Yeltsin’in vizyonunu hizli biçimde gerçeklestirecegini  düsünmeye basladilar.   Ancak Putin’in aklindaki baskaydi. Onun amaci Yeltsin’li    1990’larin düzensizliginden sonra Rus toplumunu disipline sokmakti. Bunu yaparken kendisinin en tepede oldugu, dikey iktidar olarak adlandirdigi bir emir komuta zinciri biçiminde yeni bir sistem kullanmaktaydi. Bu sistem rekabetçi güç odaklarini hos karsilamiyordu. Parlamento, medya, bölge valileri, muhalif partiler veya sivil toplum örgütleri olsun Putin’e karsi olan her sey ortadan kaldirilmaliydi. NTV’den önceki hedefi her biri Rusya Federasyonunun 89 bölgesini yöneten valileriydi. Valileri kontrol edecek süper valiler atayarak federal sistemi degistirdi. Yedi süper validen besi, emekli KGB veya silahli kuvvetlerde görev yapmis generallerdi. Putin’in uzun süredir sessizce planladigi yeniden yapilanma çoktan baslamisti.
Bir zamanlar iyi dost olan ve birbirlerini destekleyen Berezovsky ve Putin’in arasi da bu siralarda açildi. Sag veya sol ne olursa olsun mutlaka bir muhalefet olmasindan yana olan Berezovsky, Çeçen Savasi’ni da elestirmekten geri kalmiyordu. Kremlin’in milletvekillerine degisim yasalarini meclisten geçirmeleri için 5000 dolar ödedigini duyan Berezovsky, 7000 dolar teklif ederek yasalara karsi çikilmasini istedi. Berezovsky’nin devlet islerini elestirmesi karsisinda, Putin her zamanki gibi savunmaya geçti. Ona göre milletvekillerine rüsvet önerilmesinde sorun yoktu; çünkü zaten Moskova’da isler ezelden beri böyle yürütülmekteydi. Putin oligark dostu Berezovsky’e sirtini döndü ancak kendisini Moskova’ya getiren ilk patronuna ihanet etmedi. Daha önce Kremlin’in emlak sorumlusu olan ve sonrasinda Rusya ve Beyaz Rusya’nin genel sekreterligine atanan Pavel Borodin, 2001’de New York havaalaninda Kremlin restorasyonuyla ilgili olarak Isviçreli bir firmanin çikarttigi uluslararasi arama karariyla tutuklandi. Putin, Rus hükümetinin parasiyla 3 milyon dolarlik kefalet ödeyerek Borodin’in serbest kalmasini sagladi.
Ayni zamanda Yeltsin döneminde ortaya çikan ve Putin’in basa gelmesine olanak saglayan diger oligarklara karsi da sert bir tavir alan Putin, Rus halkina oligarklarin artik bir sosyal sinif olarak var olamayacaklarina dair söz verdi. Oligark sinifi ise bunu sadece siyaset oyununun bir parçasi olarak gördügünden tehdidi fazla ciddiye almadi. Ama Putin oligarsiye karsi savasmakta kararliydi. Savcilik 1990’larda bir gecede milyarder olan bu sinifa dahil olan kodamanlarin pesine düstü. Metal, otomotiv sanayi ve bankacilik sektöründeki birçok özellestirmeyi geri çevirme tehditleri ve vergi kontrolleri siklasti. Putin, Kremlin’e davet edilen önde gelen oligarklara açikça politikadan uzak durmalari karsiliginda devletin de onlarin islerine karismayacagini söyledi. Böylece Yeltsin’den miras oligarklarin dönemi sona ermis oldu.
Putin’in baskanlik döneminde karsilastigi ilk gerçek kriz ise tüm Rusya’yi yaralayan ve bütün dünyayi sok eden Kursk denizalti faciasiydi. Tatbikat sirasinda batan denizaltida mahsur kalan denizcilere ulasilamadi ve Rus ordusunun ve hükümetinin paranoyasi  nedeniyle diger devletlerin yardim teklifini kabul etmekte çok geç kalinmasi 118 kisilik mürettebatin hayatina mal oldu. Britanya ve Norveç kurtarma ekipleri denizaltiya ulastiginda Ruslarin verdigi tüm bilgilerin yanlis oldugunu gördü. Hükümetin kurtarma çalismalari konusunda aldigi yanlis tutum, Rus halkinin güveninin sarsilmasina neden oldu. Ölen askerlerden birinin acili annesinin ordu yetkililerine isyan ederken görevli bir hemsire tarafindan enjeksiyonla uyutulmasi Berezovsky ve Gusinsky’nin televizyon kanallarinda  naklen yayinlandi. Hükümet halkini susturmak için uyusturmakla suçlandi. Kursk için ellerinden geleni yaptiklarini söyleyen Putin her yerde televizyonlarin satin alinmis oldugunu ve yalan söylediklerini haykiriyordu. Putin bundan sonra kitlesel medyaya savas açti ve böylece Berezovsky ve Gusinsky’nin sonunu hazirlayarak ORT, Kanal 1 ve NTV hisselerinin devlete intikal etmesini sagladi. Sonuç olarak bagimsiz televizyonculugu da bitirmis oldu.
Putin’in medya üzerindeki baskisi gün geçtikçe artti. Televizyon kanallarinin yaninda Gusinsky’nin sahip oldugu gazete, dergi ve Newsweek ortakliginda çikarilan haftalik haber dergisi de kapatildi. Kremlin’de yapilan röportajlarda hangi sorularin sorulup sorulamayacagi basin mensuplarina özellikle belirtildi. Tipki Sovyet döneminde oldugu gibi sansür devredeydi.
Olup bitenlerin hiçbiri demokrasi yönünde atilan bir adim sayilamazdi. Kremlin’in NTV’yi devralmasiyla is basi yapan Boris Jordan, Putin için dogru seçimdi. Hem Batiya karsi Putin’i koruyacak hem de Amerikan kökeni nedeniyle demokrasi ve ifade özgürlügünü savunan biri olmasiyla Putin’in sevimli görünmesine katkida bulunacakti. Jordan, 90’larda her seyin satildigi Rus ekonomisinde serbest pazari istismar ederek kazandigi milyarlarca dolar yaninda birçok da düsman edinmisti. Komünist parti lideri ve ayni zamanda meclis sözcüsü onun üçkagitçi oldugunu söylemekten hiç çekinmiyordu. Jordan ise yapilan islerle degerlendirilmeyi tercih ettigini söyleyerek sogukkanliligini korudu. Rus aydinlari devletin NTV’yi yutmus olmasina ates püskürmüs olmasina ragmen, Rus halkinin çogunlugu yabanci filmler ve eglence programlari devam ettikçe sessiz kalacakti. Jordan yönetimindeki NTV her ne kadar Putin iktidarina saygili davrandiysa da devlet kanallarindan daha ayrik bir durus sergiledi ve daha genç bir kitleye yöneldi. Yazili basin ise çesitliligini korumaya devam etmekte ancak Rus toplumunda haberler genelde televizyondan takip edildiginden ve gazeteler pek okunmadigindan Kremlin bu konuyu çok dert etmedi. Ayrica artik halk, medya ve isadamlari arasindaki baglantilarin ve çikar iliskilerinin farkindaydi dolayisiyla yapilan her habere kuskuyla yaklasiyordu. Hatta halkin yüzde 57’si sansürden yanaydi. Sasirticidir ki, NTV’nin yayininin durdurulmasini sadece 20 bin kisi protesto ederken, ayni zamanlarda Çek Cumhuriyeti’nde ulusal televizyona atanan editörü yetersiz bularak protesto edenlerin sayisi 100 bini askindi.
Aslinda Putin despotluk ve demokrasi arasinda kagitlarin ortaya serildigi anda Soguk Savasin yarattigi bir ürün olarak ortaya çikmisti. Ayrica baskanligini televizyonun gücüne borçluydu. Iki sistemin çakistigi noktada yetisen Putin, etikle pek ilgili degildi ve çatismaya düskün bir karakterdi. Ya bizdensin ya bize karsisin mantigiyla ilerledi. NTV olayiyla herkese oyunun yeni kurallarini ögretecek bir ders vermis oldu. Yayinlari nedeniyle uluslararasi sahnede hakkinda olumsuz fikirler yaratildigini düsünen Putin, NTV’yi ele geçirmekle  hakkinda yapilabilecek elestirilere son vermis oldu. Toplumda fikir ve ifade özgürlügünün bir lüksten ibaret oldugu ve bu ayricaliga sadece aydin sinifin sahip olabilecegine dair bir kani oldugundan otoriteler, tüm bagimsiz medyaya karsi açtiklari savasi çok kolay kazandi.
Bölüm 5: Çeçenistan’da Savas
Kremlin’in Putin Projesinin basarisi 2000 yilinin Mart ayinda yapilan seçimlerle teyit edilirken Çeçenistan’da savas sürüyordu. Çeçen halki Rus askerlerinin sürekli gözetiminde ve gece sokaga çikma yasagi altinda yasiyor, mayin tehlikesi nedeniyle yerlesim yeri disina çikamiyorlardi. Rus askerler sözde süpheli gördükleri evleri basiyor, Çeçen isyancilara  yardim ettikleri öne sürülen kisiler kanit olmaksizin sorguya aliniyor iskence görüyor veya gözaltina alinanlar kayiplara karisiyordu. Bazilari askerler tarafindan tutuklandiktan sonra rüsvet karsiliginda canlarini kurtarabiliyor, bazilarindan ise bir daha haber alinamiyordu. Rus ve Çeçenler arasindaki etnik nefretin, birçok kez tekrarlanan savaslarin ve sivillere karsi islenen savas suçlarinin tarihsel kökleri, 1722’de Rus imparatoru Deli Petro’nun Rusya’nin güney sinirinda kayalik bir bölge olan Çeçenistan’i almayi basaramamasina kadar uzanir. Kafkas Daglarindaki bölgede bagimsizligina düskün içine kapali bir klan halinde yasayan Çeçenler 18. yüzyilda Rus akinina karsi boyun egmemisler ve siddetle direnç göstermislerdir. 1785’te Islam ögrencisi olan Seyh Mansur önderliginde isgalcilere karsi din adina savasmak inanciyla birçok murid toplamis ve isyan baslatmistir. Olaylari kontrol altina almak üzere Grozny’e gönderilen acimasiz General Yermolov komutasindaki askeri güçler köyleri yakip yikmis, insanlara vahset uygulamistir. Bu tabi ki daha da inatçi bir ayaklanmaya yol  açmistir.
1830’da Hiristiyan sömürgecilere karsImam Samil direnis baslatmis ve Müslüman gerilla mücahitlerinden bir ordu kurmustur. 25 yil sürecek bu isyan Rus ordusuna ve Rus yönetiminin temellerine zarar vermis ve sonunda Imam Samil’in oglunu kaçirtarak karsiliginda teslim olmasini isteyen Çar, onu St.Petersburg’a sürgüne göndermistir. 1917’deki Bolsevik Devriminden sonra Çeçenler, monarsiyi devirmek ve bagimsizliklarini geri almak için Kizil Orduya katildilar. Ama ezilen toplumlarin otonomisi vaatleri beklentilerini karsilamayacakti. 1924 yilinda Lenin Çeçenistan’i özerk cumhuriyet ilan etti ama Moskova’nin zulmü henüz bitmeyecekti. II. Dünya Savasi’nin patlak vermesiyle Ruslar hemen Çeçenlerin sadakatinden süphelendi ve Stalin tüm Çeçen halkini Nazi isbirlikçisi ilan ederek sinir disi etti. A.B.D.’nin Lend-Lease Act (Ödünç Verme-Kiralama Isbirligi) Anlasmasi kapsaminda destek verdigi sürgün, insanlik disi kosullarda gerçeklesti. Kazakistan bozkirlarina Çeçen nüfusunun sadece
500 bin kadari varabildi, geri kalani yolda telef oldu. Sag kurtulabilenler ancak 1957’de Stalin’in ölümünden dört yil sonra memleketlerine geri dönebildi.
Çeçenlerin Ruslara karsi son harekati Sovyetler Birligi’nin 1991’de dagilmasiyla birlikte basladi. Çeçenistan Rus Federasyonu’ndan bagimsizligini istedi. Yeltsin birçok yeri kaybederken ülkenin sinirlarini Çeçenistan’i dahil edecek sekilde çizmeye kararliydi. Bölgeye Sovyet ordusunun önemli generallerinden ve Afgan savasi muhariplerinden biri olan ancak Müslümanlarin günde bes vakit ibadet ettiginden bile habersiz olan Dudayev atandi. 1994 yilinda Rus askeri birlikler muhalif Çeçen yerel yönetimini yola getirmek üzere harekete geçti. Böylece geride kalan on yilin iki yikici Çeçen savasindan ilki baslamis oldu. Amerika’daki  New Jersey eyaletinden bile büyük olmayan bölgede sadece petrol oldugu için yapilan savas, halklari mahvedip eskiden dünyanin süper güçlerinden biri olan bir ülkeyi hantallastiracak;  yüz binlerce insanin hayatina mal olacak ve bu durumu engellemeyerek seyirci kalan uluslararasi platformun ahlaki durusuna gölge düsürecekti. Kendilerine asiri güvenen Ruslar, Grozny’i bombaladilar ancak aynen Afganistan’da oldugu gibi düzensiz gerilla çeteleriyle basa çikamadilar. 1996’da Dudayev’e cep telefonuna yerlestirdikleri bir bombayla suikast düzenleyen Çeçen gerillalar birkaç ay sonra geri çekilmek zorunda kaldilar. Çeçenistan’a verilen defakto özerkligi kabul edip ateskes anlasmasi yapmaya razi oldular. Bu anlasma Çeçenistan’in resmi statüsü üzerine son kararin bes yil daha ertelenmesine sebep oldu. Daha sonra Putin, Yeltsin’in arabulucularinin gerçeklestirdigi bu anlasmayi “ulusal asagilanma” olarak adlandiracak ve pahaliya mal olan Çeçen politikasini buna göre sekillendirecekti.
Baris görüsmelerinden sonra Çeçen Cumhuriyeti’nin baskani seçilen eski Rus ordu mensubu Aslan Maskhadov, Çeçen halki üzerindeki hakimiyetini kaybetti ve toplumda islenen suçlar ve yozlasma bas edilemez hale geldi. Iktidara meydan okuyanlarin basinda Samil Basayev adinda radikal bir genç geliyordu. Ruslarin dikkatini 1991’de Türkiye’deki uçak kaçirma olayiyla, dünyanin ilgisini ise büyük bir hastaneyi rehin alarak çeken Basayev, daha sonra baskanlik seçimini Makshadov’a karsi kaybetti. Basbakanliga oynayarak kendini yeniden sekillendirmeye çalisan Basayev’in, günümüzde Usame bin Ladin ile baglantisi oldugu ve Çeçenistan’in radikal Islam fraksiyonuna Khattab denilen gizemli bir Arap militanla birlikte liderlik ettigi öne sürülüyor. Eskiden Che-Guevara hayrani olan Basayev  komutasindaki Çeçen ordusu 1999’un Agustos ayinda Dagistan’a saldirdi. Buna karsilik Aralik’ta Putin savasi yeniden baslatti. Seçilmeden önce baris getirmeyi vaat eden Putin çatismayi sadece güç uygulayarak çözmekte ve savasi sürdürmekte israr etti. Düsmanla pazarlik etmeye karsi olan Putin, 2000 Subat’inda biraz yumusadi, hatta akademisyenleri ziyaret ederek konu hakkinda görüslerine basvurdu. Islam’a yönelik söylemini ilimlilastirmasi ve Çeçenistan’a Rus federasyonu içinde kayda deger bir özerklik verilmesi yönünde hareket etmesi önerildi. Putin bir süreligine bu tavsiyelere kulak asti ama sonra yine siddet yanlisi ve baskici söylemine geri döndü.
Öte yandan Rus ordusunda tarihsel etnik nefret, milliyetçilik ve vatanseverlik arkasina siginan bazi birlikler bundan 50 yil önce Cenevre’de imzalanan savas kurallarinin birazini bile yerine getirmiyordu. Bunlardan en çarpici olani ise tüm dünyanin duydugu 2000 Mart ayinda yasanan bir savas suçuydu. Çeçenistan’da savas baslar baslamaz bombalanan ve  yerli halkin çogunlugunun göç etmek zorunda kaldigi dag köylerinden birinde yasayan 18 yasindaki Elza Kungayev, bir gece Albay Yuri Budanov ve adamlari tarafindan evinden zorla kaçirildi. Genç kiza yarbay tarafindan tecavüz edildi ve iskence yapilarak öldürüldü. Skandala yol açan olay yargiya intikal etti. Daha önce Grozny’de sivillerin öldürülmesi ve bir köyün yakilmasindan sorumlu tutulan Budanov hakkinda sorusturma açilmisti. Bir sonuca ulasilamadi ancak yarbay albayliga terfi ettirildi. Çeçen kizin kaçirilip öldürülmesinin sorusturulmasina Putin karar verdi. Çeçenistan konusunda elestirilmeye hiç dayanamayan Putin, bu olayin yabanci basin tarafindan, Rusya’nin bölücülükle savasmak adina sivillere iskence ettiginin kaniti olarak sunulacagindan çekiniyordu. Ayrica insan haklari denetçileri bu savas suçu hakkinda rapor ardina rapor yayinliyordu. Bu dava Putin’e, Bati dünyasina insan haklari ihlaline tolerans göstermeyen bir yönetim imajini çizme firsatini vermis oldu. Ordu komutani Putin’le birlikte televizyona çikip Çeçen kizin asagilanarak barbarca bir iskenceyle öldürüldügünü açiklarken Putin konu hakkinda yorum yapmadi. Her zaman yaptigi gibi savasin kisa sürede sonlanacagini söylemekle yetindi. Otopsi raporuna ragmen ordu tecavüz suçlamasini düsürdü. Müslüman Çeçen toplumunda tecavüz suçlarin en igrenci olarak kabul edildiginden tecavüz suçlamasini eylemin canli beden degil ceset üzerinde gerçeklestigi iddia edildi ve suçu genç kizin cesedini gömen bir asker üstlendi. Medyanin sikica takip ettigi davada Budanov, Rusya’da halkin yarisindan fazlasi için milli kahramana dönüstü. Bu arada Rus toplumu sanki Çeçen savasini ve Budanov’u hakli görenler ve görmeyenler olarak ikiye ayrilmisti. Savas suçlusu olarak hüküm giymesi gereken albay, akli dengesinin yerinde olmadigi öne sürülerek psikiyatri klinigine gönderildi. Dava ayni zamanda psikiyatrinin Sovyetler Birligi’ndeki utanç verici geçmisinin gündeme gelmesine neden oldu. Sovyet döneminde muhalif fikirleri olanlar in sizofren tanisiyla içeri tikiliyor ve uyusturuluyordu. Aydinlar, sanatçilar, gazeteciler, ögretim görevlileri veya siradan vatandaslar  sistem tarafindan sakincali görüldüklerinde deli diye akil hastanesine kapatilabiliyordu. 1921’de kuruldugundan beri zor ve hassas siyasi davalarda benzersiz bir öneme sahip olan ve Çekoslavakya’nin isgaline karsi çikan General Grigorenko’nun da gönderildigi Serbsky’de siyasi suçlularin degerlendirilmesine resmi olarak 1988’de son verildi ama politik vakalar bir sekilde önüne çikmaya devam etti. Budanov davasinda Serbsky bir kez daha devlet  iktidarinin görevini üstlendi. Yargi süreci olayin üzerinden 2 yil geçtikten sonra sonuçlandi. Psikiyatrik bahaneler ve süphe uyandirici adli kararlar sonunda Budanov suçsuz bulunmustu. Ama bu arada Rusya’da birçok sey degismisti. Artik halkin yüzde 60’i Çeçen Savasi’nin bitmesini ve baris yapilmasini istiyordu ama Putin kimseyi dinlemiyordu.
Politik oyunlar ve bitmek bilmeyen savas esnasinda, Çeçen yandasi olduklari ileri sürülerek gözaltina alinan gazetecilerden Andrei Babitsky ve Anna Politkovskaya hainlikle suçlandi. Serbest kaldiklarinda Rus askeri hapishanelerinin Nazilerin toplama kamplari veya Stalin’in çalisma kamplarinin birer yansimasi oldugunu çok kötü muamele gördüklerini açikladilar. Yazilarinda sürekli Çeçen trajedilerine yer veren ve hükümeti sert bir dille elestiren Politkovskaya, “CIA ve Soros adina çalisiyorsun, bunu ödeyeceksin” yazili tehdit mektuplari aldigini bize bizzat kendisi söylemisti.
Çeçenistan’da yakilan köylerin, yapilan zulmün, sivillere yapilan iskencelerin sonu gelmezken dünya 11 Eylül olayiyla çalkalandi. Bunun üzerine Putin, Çeçen Savasi’ni radikal Islam terörüyle savas kalibina sokmakta gecikmedi. Bush yönetimi Çeçenistan konusundaki fikirlerini yeniden gözden geçirmek durumunda kaldi. Putin bundan yararlanarak Çeçen bölücülerden  silah  birakmalarini  ve  ElKaide  ile  iliskilerini  kesmelerini  istedi.     Amerikan baskisiyla Çeçen baskan Maskhadov pazarlik görüsmelerine ikna olmuyordu ancak vekili Zakayev Putin’e güvenmemesine ragmen tüm dünya önünde siyasi arenada verilen firsati degerlendirmeleri gerektigini düsünüyordu. Aksi takdirde baris isteyen ve hakli tarafin asil kendileri olduguna uluslararasi platformda inanan kalmayacakti. Baris plani, ateskesin ve Ruslarin temizlik operasyonlarinin sonlanmasini ayrica Çeçenistan’in gelecegine karar verecek iki tarafli bir komisyon kurulmasini; bu süre içinde de Kremlin temsilcisi tarafindan yönetilmesini öneriyordu. Kasim ayinda güvenligi garantilemesi nedeniyle Türk delegeler esliginde Moskova’ya inen Zakayev Putin’in ülkenin güneyinden sorumlu baskanlik delegesiyle ilk ve son kez görüss oldu. Çünkü Zakayev’in sundugu baris plani Putin’i memnun etmemisti.
Çeçen liderlerin yerel temsilcilerin seçilmesi ve bir üst komisyon kurulmasi yönündeki tekliflerine de yüz vermeyen Putin, tek tarafli siyasi düzenini dayatti. Sözde “Çeçenlestirme” adi altinda, Amerikanlarin bir kusak önce Vietnam’da giristikleri içinden çikilmaz hale gelen savasinda uygulamaya çalistigi “Vietnamlilastirma”ya benzer bir taktikle, anlasmazligi sadik Çeçenlere havale etme pesindeydi. Putin’in atadigi yerel Çeçen yönetim bile bölgede düzenin saglanabilmesi için Albay Budanov’un hüküm giymesi gerektigine inaniyordu. 2003’te Çeçenistan’da yapilan anayasa referandumundan önce Budanov davasi yine politikaya alet edildi. Çeçenistan’daki anayasa referandumundan birkaç gün önce Rus Yüksek Mahkemesi Budanov’un akil hastaligini reddetti ve Budanov hapse atildi. Isleri keyfine göre yoluna sokan Kremlin, Çeçen halkinin ve diger uluslarin verecegi olumlu tepkiye hazirlandi. Ancak gelismeler Putin’in bekledigi gibi olmadi. Çünkü bu olay tek degildi. Sadece 2002 yilinda 1100 sivil Çeçen öldürüldü, ayrica Çeçenistan’daki anlasmazlik devam etmekteydi. Rusya bölge üzerinde kontrolü oldugunu iddia etmesine ragmen, Çeçen direnisçiler hala pusular kuruyor önemli hedeflere saldirilar düzenliyordu. En kaygi verici olani da sivillere karsi intihar saldirilari ve terör eylemleri düzenliyorlardi. Çeçen lider Basayev internette Budanov olayini kendi yaptiklarini mesrulastirmak amaciyla kullaniyor ve savasi desteklemis veya sessiz kalmis Rus halkina bunun hesabini soracaklarini, öçlerini alacaklarini beyan ediyordu.
Elga Kungayeva olayi ve takip eden Budanov davasi Putin’in Rusya’sinda savas ve adalet üzerine aci bir ders vermisti. Kungayeva’larin avukatina göre, aslinda Çeçen kiz gibi Budanov da bir kurbandi. Bu olayin Amerika’da Vietnam savasinin sona ermesini isteyen toplumsal hareketi baslatan Calley davasiyla benzerlik gösterdigini, ancak davanin ele alinisinin Rusya’da uzlasmaya degil kutuplasmaya yol açtigini belirtiyordu. Bu yüzden suçun kaynagi bulunmadikça herhangi bir suçtan farki kalmayacakti. Diger yandan Çeçen kizin ailesi üç yil boyunca çile çekmis, tehdit edilmis sorgulanmisti. Kizlarini kaybetmek yetmezmis gibi kendilerini Rus Federasyonu vatandasi sayan aile, milliyetçilik dalgasinin samarindan nasibini almisti. Mülteci kamplarindan birinde yasamaya çalisan aile sonunda Norveç’e sigindi. Mülteciler konusunda Batiya karsi imajini çok önemseyen Ruslar kamplarin kisa sürede kapatilmasina çalisti. Bunu mültecileri sindirerek yapmayi tercih etti. Zorlama ve baskidan vazgeçmeyen Rus yönetimi, hep daha fazla direnisle karsilasti.
Çeçenistan’daki anlasmazligin çözülmesine yönelik her çabanin önüne yozlasma, rüsvet, ikili oynama ve güvensizlik çikmasi nedeniyle, bölgenin silah ve petrol kaçakçiliginin, adam kaçirmanin karaborsa pazari ve daha bin bir türlü yolsuzlugun döndügü bir yere dönüsmesinin; dolayisiyla bu savas halinin sürmesinin tüm taraflarin çikarina geldigi  anlamina gelebilir. Ruslarin siloviki denilen devlet adamlari kurumsal çikarlarini koruyup Çeçenistan’da yaptiklarinin yanlarina kar kalmasina çalisiyordu. Binlerce mülteciyi Çeçenistan’a dönmeye tesvik etmek için Putin göstermelik bir yardim gönderdi ancak durumu degistirecek ciddi bir girisimde bulunmadi. Bunun yerine öfkesini Çeçen politikasini yeren Batili elestirmenlere veya gazetecilere yöneltti. Hatta bir defasinda Brüksel’de bir basin toplantisinda  insan  haklari  ve  Çeçenistan’la  ilgili  soru  soran  Fransiz  muhabire   “Radikal Islamci bir terörist olmaya hazirsaniz, sizi sünnet olmaniz için Moskova’ya davet ediyorum. Umarim ameliyat sonrasi kesilen parça yerine bir sey çikmaz” diye cevap vermis fakat bu cevabi sadece Rus tercümanlar vasitasiyla Putin’in yaninda duran Avrupa Birligi yetkilileri anlayabilmis.
---------------------
Bölüm 6: Ruh Ikizleri
11 Eylül’den tam iki gün önce Beyaz Sarayi arayan Putin, Bush’a su mesaji iletti: “Afganistan’da hükümet karsiti direnisin lideri Ahmet Sah Mesut, Arap teröristlerce öldürüldü. Afganlar henüz olayi dogrulamamisti ama gerçegi ögrenen Rus istihbarati olayin daha büyük bir seyin habercisi olabilecegini düsünüyordu. Amerikalilarin hayatlarinda Afganistan’da yasananlar, dünyanin bir yerlerinde akil sir erdiremedikleri herhangi bir çatismadan ibaretti; Ahmet Sah Mesut ismi hiçbir sey ifade etmiyordu. Ruslar için ise, Sovyetler döneminde on yil süren ve o zamanki süper gücün askeri acizligini açiga çikaran Afgan savasindan sonra durum çok farkliydi. 80’lerde Panjir aslani lakapli gerilla lideri Mesut, savasmaktan zayif düss, Sovyet ordusunun bir bölümünü kendi bölgesi olan Kabil’de yenilgiye ugratmisti. Her nasilsa geçtigimiz yillarda her iki tarafa kazanç getirecek bir ittifak düzenledi. Buna  göre Mesut ve militanlari, Afganistan’da El-Kaide tarafindan desteklenen Taliban hareketi yönetimindeki yeni hükümete karsi gelecekti. Moskova El-Kaide’nin egitim kamplarinda  Çeçen Savasina gerilla yetistirdigine kanaat getirmisti ve Mesut’un olayi kaynaginda bitirmesi için silah, malzeme ve para gönderiyordu. Putin, Bush’un olayin ciddiyetini tam kavrayamadigindan endiseliydi. 11 Eylül olaylariyla her sey netlesti. Mesut suikasti, Amerika’da Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapilan saldirilarin sinyalini veriyordu ve hepsi organize bir planin parçasiydi. Aslinda El-Kaide bu suikastla, hem kendi topraklarindaki en büyük düsmanini hem de Afganistan’da intikam pesine düsecek hirsli A.B.D.’nin en disli müttefikini ortadan kaldirmis oldu.
Sogukkanliligiyla bilinen Putin, Kremlin’de dehset içinde haberlerdeki görüntüleri izliyordu. Putin hemen Amerika’ya nasil yardim edebilecegini düsünmeye basladi. Rus donanmasinin Pasifik açiklarinda yapmakta oldugu Soguk Savas stilinde bir nükleer çatisma tatbikatini, Amerikan askeri güçlerini mesgul edebilir gerekçesiyle iptal etti. Hemen telefona sarilarak Bush’u aradi ve bu olaganüstü durumda Bush’a ulasan ilk dünya lideri oldu. Bush’a ve dönemin ulusal güvenlik danismani Condolezza Rice’la yaptigi konusmada üzüntüsünü belirtmenin yaninda Afganistan’daki tehdidin tüm dünyayi ilgilendirdigini ve oradaki kamplardan sadece Çeçenistan’a degil tüm dünyaya terörist gönderildigini sözlerine ekledi. Putin’e göre Rusya’da da sivilleri hedef alan bu saldirilarin benzeri yasanmisti ve belki de Çeçenistan’da verdikleri savasi elestiren Bati dünyasi sonunda Putin’in sürekli öne sürdügü Islam terörü tehdidini kavrayabilecekti. Daha önce hiçbir önemli olayda takinmadigi bir tutumla, hemen kameralar karsisina geçerek Rus halkina verdigi demeçte, bu olaylarin bariz bir meydan okuma oldugunu ve insanliga karsi yapildigini söyleyerek böyle bir zamanda Amerikan halkini en iyi Ruslarin anlayabilecegini ifade etti. Trajediyi A.B.D. ile dostlugunu pekistirmekte kullanmaya kararli olan Putin, Amerikalilar El-Kaide ve ona yataklik yapan Taliban’a misilleme yapacaksa, elindeki tüm Afganistan topografyasi, iklim ve toplumsal ruh hali hakkindaki bilgiyi paylasmaya hazirdi. Peki Putin, nereye kadar gitmeyi amaçliyordu? Afganistan’da askeri harekat baslatmak için Amerika’nin askeri üslere ihtiyaci olacakti ve bu da eski Sovyet Orta Asya’nin da duruma dahil olmasi demekti.
Putin ve Bush arasindaki iliskinin geçmisi baskan olmalarindan öncesine dayaniyordu. Ve o zamanlar her ikisi de seçim kampanyalarinda birbirlerine zit söylemler üretiyordu. Dis islerinde egitimsiz olan Bush, Teksas valiligi döneminde, babasinin Sovyet uzmanlarindan Condeolezza Rice’i kullaniyor, O da seçim propagandalarinda Rusya’ya yüklendikçe yükleniyordu. Boris Yeltsin’den ilk tanistigindan beri hoslanmayan Rice, Clinton ile Yeltsin arasindaki muhabbetin “çoklugunu ama icraatin yoklugunu” elestirerek yeni baskan Bush için daha farkli bir dis politika belirliyordu. Diger yandan Rusya’da, Putin baskanliga oynadigi dönemde, Yeltsin’le birlikte Çeçenistan’a karsi yeni bir savas baslatiyordu ve her firsatta Rusya’nin Amerika’ya olan borçlarina ragmen kolay pabuç birakmayacagini açikça hissettiriyordu. Daha öncesinde Clinton’la yaptiklari görüsmelerde karsilikli güven eksikligi öne çikmisti. Clinton, o dönemlerde Putin’in patronluk tasladigini öne sürmüstü. Putin ise Clinton yönetimini özellikle son dönemde fazlasiyla didaktik olmakla suçlamisti. Kremlin’e George W.Bush’un Amerikan baskani olacaginin sinyalini ilk veren babasi George H.W. Bush olmustu. Bu bilgiyi çok ciddiye alan Putin daha seçilmeden önce Philadelphia’daki Cumhuriyetçi Ulusal Kongre’ye Birlik partisinden bir delegasyon göndermis ve bu  sekilde Bush ve Rice ikilisiyle iliskilerinin temellerini atmaya çalismisti. Bush baskanlik görevine geldiginde Kremlin’i temsilen bir heyet daha gönderildi ve aldigimiz kesin bilgiye göre o aksam herkesin çok eglendigi baloda Rice, Rus disisleri delegelerinden birine “Çok iyi arkadas olacagimizi ona iletin” diyerek Putin’e mesaj göndermisti. Ancak sonrasinda her nasilsa bir iletisim kopuklugu olustu ve iki baskan bir türlü bir araya gelemedi.
Ilk zamanlarda Çeçen savasi üzerine Bush’un açiklamalari “Rus reformunu savunmamiza ragmen Rus barbarligini hos göremeyiz” seklindeydi. Condolezza Rice ise Rusya hakkindaki yeni doktrini genisletiyor ve Rus Federasyonunun demokrasinin derslerini diktatörlük kitaplarindan ögrenemeyecegini, Rus hükümetinin insan haklarini çigneyerek stabil ve birlik içinde bir ulus yaratamayacaginin farkina varacagini sert bir biçimde dile getiriyordu. “Rusya’nin zulüm içinde olmasini istemedigimiz gibi Rusya’nin sömürgecilige geri dönmesini de istemeyiz” diye sözlerine devam eden Rice, Çeçenistan’in Rusya Federasyonunun bir parçasi olduguna kimsenin bir itirazi olmadigini ancak Ruslarin masum insanlari öldürerek çizgiyi astigini sözlerine ekliyordu. Rusya’da demokrasiyi desteklemek adina, Rus devlet mallarinin peskes çekilerek satilmasina göz yumuldugunu belirtiyordu. Artik uluslararasi kamuoyunun Çeçenlere yapilan zulme karsi ses çikarmasinin zamaninin geldigini savunuyordu. Bir yandan da savas bir an önce sonuçlanmazsa Rusya’dan uluslararasi finansal destegin çekilecegini eklemeyi ihmal etmiyordu.
Seçim sonrasi Washington’a çikan Bush’un takimindakilerin çogu, fikirleri Soguk  Savas varsayimlariyla sekillenmis danismanlardi. 2001’de Savunma bakani Donald H. Rumsfeld Amerikan dis ve askeri politikalarini yönlendirecek potansiyel tehlikeleri siralarken, “seytan ekseni” adi altinda Iran, Irak, Kuzey Kore devletlerini gösteriyor ve listeye on yillik Sovyet sonrasi dönemi ve yapilan milyarlarca dolarlik Amerikan yardimini hiçe sayarak Rusya’yi da ekliyordu. Baskan Yardimcisi Dick Cheney, yakinlariyla sohbetlerinde, ne zaman Putin’i görse içinden Sovyet Gizli Servisi KGB’yi düsündügünü itiraf ediyordu. Öncesinde Clinton ve Yeltsin dostlugu üzerinden kurulan Amerika - Rusya siyasi iliskisi baskanlarin degismesiyle daha sert bir yöne dogru gidecek gibi görünüyordu. FBI’da Ruslara çalisan bir köstebegin kimliginin açiga çikmasi ortami daha da kizistirdi. Amerikalilar elli Rus diplomati ülkeden çikardi, Ruslarda karsiliginda elli Amerikan diplomatini kovdu. 40 yildan sonra, ilk defa bir Amerikali, Rusya’da ajanlik suçuyla tutuklandi. Her iki tarafta FSB ve FBI’in dahil oldugu benzer olaylar yasandi.
Tüm bunlar Putin’i kizdirmisti. Rusya’nin Amerika tarafindan ihanete ugradigini düsünen Putin tedbirli davranmaya niyetliydi. Kremlin, Beyaz Saray’in tek tartismak istedigi konunun Bush’un füze savunma sistemi oldugunun farkindaydi. Amerika bunun Kuzey Kore’ye karsi hazirlandigini belirtmesine ragmen, Ruslar bunu ellerinde kalan yegane jeopolitik koz olan Amerika’yi tek bir dügmeye basarak yerle bir edebilecek nükleer  silahlarini bosa çikaracagi fikrindeydi. Washington’in israrlarina sinirlenen Putin, 2001 baharini birçok ülkeyi ziyaret ederek geçirdi. Amaci, Bush’un, 1972 tarihli Balistik Füze Karsiti anlasmayi ihlal ettigi fikrini yaymak ve bu konuda uluslararasi kamuoyu olusturmakti. Rusya’nin dis iliskilerinden sorumlu bakani Igor Ivanov ile Amerikan devlet bakani Colin Powell arasindaki diyalog ta uzlasmaya varildi ve Putin ile Bush’un resmi olmayan bir görüsme yapmasina karar verildi. Uzun ve sikintili geçen bu diplomatik sürecin ardindan, Haziran 2001’de Lubliyana, Slovenya’da bir araya gelen iki baskan da sonunda ise koyulmaya hazirdi. Ikisi de aralarinda uyumlu bir iliski olusmasi için gayret gösterdi. Putin, Bush’un tutkusu sporlarla ilgili  konusurken dersine iyi çalismis olan Bush, “Annenizin verdigi haçi Kudüs’te takdis ettirdiginizi duymustum. Bu beni saskina çevirdi. Bir komünist, eski bir KGB ajani olan siz nasil oluyor da haç takiyorsunuz diye düsünmüstüm” diye yorum yapti. Bush’un bundan bahsetmesiyle Putin’in Amerikan baskaninin aslinda tüm dünyayi ve liderlerini kendisinin güçlü Hristiyan inancina göre degerlendirdigini hissetti ve dinle iliskisine dair topluma o zamana kadar açik bir kanit sunmamis olan Putin bu firsati degerlendirdi ve ayni haçi evi yandiktan sonra küller arasinda zarar görmemis olarak buldugundan bahsetti. Putin yine KGB egitiminden yararlanmis ve karsisindakiyle ortak bir nokta bularak kendi çikarina olacak biçimde konunun üzerine gitmisti. Ortaya çikan samimi ve duygusal ortamdan faydalanarak eski Sovyetler Birligi’nin borç yükü gibi ciddi konulara deginmeye basladi. Bush ise hikayeden oldukça etkilenmisti ve Putin’i Teksas’taki çiftligine davet etti. Olumlu geçen görüsmenin ardindan Bush yaptigi basin toplantilarinda yeni arkadasi Putin’den bahseder oldu. Bush, Putin’in kendisine güvenmesini sagladigini belirtirken “Sanirim onun ruhunu sezinlemeyi basardim, dürüst ve açik sözlü biri” diye ekliyordu. Kremlin’de 4 saat bekletilmemizden sonra gerçeklesen basin toplantisinda Putin görüsmenin iyi bir baslangiç oldugunu düsündügünü, Amerika ve Rusya arasinda temiz bir sayfa açildigini söyledi. Bush hakkinda ise “sohbet etmesi keyifli bir insan” demekle yetindi. Ancak birkaç hafta sonra Cenevre’de yapilan G8 zirvesinde Bush’a göstermek için bahsi geçen haçi yaninda getirmeyi ihmal etmemisti.
Hizli gelisen Bush ve Putin dostlugu 11 Eylül olaylari ardindan Putin’in yaptigi jestlerle pekismis oldu. Terörist saldirilar, Amerika ve Rusya arasindaki iliski için tarihsel bir dönüm noktasi olusturmustu. Amerika, Afganistan’a yapilacak herhangi bir taarruzda hayati önem tasiyan Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerine askeri birlikleriyle mevzilenmek istegindeydi. Bu bölgedeki devletler artik bagimsiz olsa da hepsi için Moskova hala önemli bir role sahipti. Bu istek, Soguk Savas döneminde hayatlarini Amerika’yla nasil savasacaklarini planlayarak geçirmis Rusya’daki muhafazakarlar arasinda büyük tepkiyle karsilandi. Orta Asya’da Amerikan varligina karsi çikanlarin basinda Putin’in kabinedeki en yakin arkadasi, yurtdisinda casusluk yapmis eski bir KGB generali olan Savunma Bakani Sergei Ivanov vardi. Putin Orta Asya Cumhuriyetlerine Amerika’ya bu konu hakkinda yorum yapmamalarini tembihledi. Ardindan Amerika’ya Taliban’a karsi destek olacagini ima etmis olan Tacikistan baskani Rakmonov bile hemen geri çekildi. Amerikalilar telasa kapilmisti. Bu arada biz de Orta Asya’nin nabzini tutmak için solugu Taskent, Özbekistan’da aldik. 1991’de bagimsizligina kavusan Özbekistan’in son komünist lideri olan Islam Kerimov artik cumhurbaskaniydi ve ülkede despot laik bir yönetim tatbik ediyordu. Son yillarda Özbekistan Islam Hareketi (ÖIH) adli köktenci bir grup hükümete karsi terörist saldirilar düzenlemeye baslamisti ve bombalamalardan birinde Kerimov neredeyse ölüyordu. Kerimov, örgütün komsu ülke Afganistan’da konuslandigini ve son zamanlarda El-Kaide’yle bütünlesmeye basladigini bildiginden, Rusya istemese bile Amerikayla ortaklik yapmaya hazirdi. 11 Eylül’den iki yil önce Özbek cumhurbaskani ile iliskiye geçen CIA, Özbekistan ordusuyla birlikte gizli bir saldiri timi egiterek Usame bin Ladin’i veya bas adamlarini yakalayabilecegini umuyordu. Kerimov Taliban bölgesi üzerine operasyonlar için Özbek hava üslerinin kullanilmasina  izin  vermisti.  Bush  11  Eylül  olaylarinin  yarattigi  uyanisla  kendine yandas ararken Kerimov, bölgede terörizmin sonlandirilmasi için bunu her ne pahasina olursa olsun degerlendirilmesi gereken bir sans olarak görüyordu. Özbekistan’da rejim karsiti olduklarindan hapishanelerde çürüyen iskence gören siyasi tutuklularin sayisi 7000‘in üzerindeydi. Kerimov Washington’la girilecek bir isbirliginin insan haklarinin ihlali konusunda üzerindeki baskiyi kaldiracagini umuyordu. Bu arada Moskova’da Putin, askeri kurumlarin baskisi altindaydi. Amerika’nin teröre karsi açtigi savasin aslinda etkisini genisletip Rusya’nin stratejik pozisyonunun zararina olacak daha kapsamli gizli bir plan oldugunu düsünüyorlardi. Bu komplo teorisine göre Amerika dünyanin her ülkesinde küçük savaslar baslatarak sonunda dünyayi ele geçirme pesindeydi. Rusya’nin en meshur Amerikan karsiti hükümet danismani General Ivasov’du. Amerikan muhataplari, 1999’da NATO’yla gerginlik yaratan Kosova Pristina havaalaninin Ruslar tarafindan yetkileri olmaksizin ele geçirilmesinin ardindaki gizli emri veren komutanlardan biri oldugunu düsünüyordu. Yeltsin’den sonra Putin, generalin görevine son vermisti.
Putin ve danismanlari Orta Asya sorununu günlerce tartistilar. Durumun Rusya’nin dünyada kendini saglama alacagi bir firsat oldugunu ve Amerika’nin Afganistan’da Taliban’in hakkindan gelmesinin Rusya’nin güneyindeki radikal Islam tehdidini savuracagini, sonuçta ne olursa olsun Rusya’nin isine gelecegi görüsünde olan dis politika uzmani Prikhodko, Kremlin’de kendine belli bir yer edinmisti. Ivanov ise hala sert adami oynuyor ve Orta Asya’da Amerikan ordusunun varligina karsi çikiyordu. Washington’da Colin Powell iyice sabirsizlanmaya baslamisken Putin’den haber geldi. “Teröre karsi savasinizi  destekleyecegiz. Amerikan ordusuna Rus hava sahasini insancil amaçlarla kullanma hakki taniyacagiz. Orta Asya liderlerine sizi destekledigimizi ve geçici olmasi kosuluyla ve terörle savasma amaciyla bölgedeki varliginiza hiçbir itirazimiz olmadigini iletecegiz.” Putin karari mecliste açikladiginda çogunluk orta yol bulma taraftariydi sadece Batici partiler tam destek vermeyi savundular. Bazilari ise kesinlikle Washington’un yaninda olmayalim diyordu. Putin tartismalari dinledikten sonra Amerika’yi destekleyecegini söyledi. Ardindan Bizans geleneginin devam ettirirmisçesine herkes bir kez daha konustu ve Putin’in kararini onayladigini söyledi. Sonrasinda Putin ulusal televizyonda bir açiklama yapti. Destekleri uluslararasi terörizmle savas konusunda karsilikli anlasmaya vardiklari ve iki ülke arasindaki iliskiler iyi oldugu sürece devam edecekti; iyilige karsilik iyilik, dolayisiyla bunun karsiliginda yabanci yatirim, Soguk Savastan kalan bazi ticaret yasaklamalarinin kaldirilmasini, Sovyet borçlarinin silinmesini, DTÖ’ye girislerinin hizlandirilmasini ve hatta belki NATO üyeligini bekliyorlardi. Rusya Batiyla entegre olmak istiyordu ve bu sayede Putin, Çeçen savasina teröre karsi savasin bir cephesi olarak devam edebilecekti.
Avrupali ve Amerikali politikacilar Putin’i batililastirma reformlariyla ünlü Rus imparator Deli Petro izinden giden yenilikçi bir lider olarak görmeye baslamisti. Zaten Putin de büyük imparatorun hayraniydi ve portesi yillarca St.Petersburg’daki ofisinde asili durmustu.  Bu arada Ingiltere basbakani Blair, NATO ve Rusya arasinda yeni bir yapi önerisi sununca Putin, savunma füzeleri ihtilafi konusunda bir çözüm aramaya yönlendi. Putin, Sangay’da Asya Pasifik Zirvesinde Bush’la bir araya geldiklerinde anlasmanin bir süre daha geçerli olmasi kosuluyla Anti Balistik Füze paktini serbestlestirmeye yönelik bir tasari sundu. Füze sistemlerini gelistirip mevzilenmedikleri sürece; sistemleri test etmeye devam edebileceklerdi. Amerikalilarin sistemin zaman, teknoloji ve politika açisindan imkansiz oldugunu fark edeceklerini biliyordu ancak zaman kazanmaya çalisiyordu. Amerikan Savunma Bakanligindaki Bush’un sahinleri dehsete kapilmisti. Bir türlü uzlasma saglanamayinca iki taraf da stratejik nükleer baslik sayisini Stratejik Silahlari Azaltma Pakti (START) kapsaminda izin verilen 3500’den 1700 – 2000 arasina çekeceklerini açikladi. Bu arada Bush, gizlice Putin’e ABM Paktindan yilsonunda çikacaginin haberini verdi.
Putin Bush’u çiftliginde ziyarete gittiginde resmiyet bir tarafa birakilmisti. Hatta Bush Putin’e “Puti Put” diye hitap eder olmustu. Ikisinin arasinda siki bir bag olusmustu. Kafalarini kuma gömmüs Avrupa liderlerinden farkli olduklarini ve dünyanin sorunlarini ele alacak kadar cesur olduklarini ve tarih yazdiklarini düsünüyorlardi. Colin Powell A.B.D.’nin Anti-Balistik Füze Paktindan resmen ayrilacagini açikladiktan sonra Putin’de Amerikalilarla stratejik nükleer silahlar depolama anlasmasi yapmak istedigini belirtti. Cheney ve Rumsfeld basta olmak üzere Amerikalilar buna yanasmadi. Ruslar zaten dostlariysa neden anlasma yapilacakti ki? Bush, Putin’in iç politikasi için bu anlasmaya ihtiyaci oldugunu söyleyerek kisa oldugu sürece imzalamayi kabul etti. Çatisan istekler ve uzun süren pazarliklar sonucunda anlasmanin maddeleri üzerinde anlasildi. Amerikalilar Pekin stratejik silah yarisina girerse diye aralarinda Çin hükmü diye andiklari, kurallarin bir süre ihlaline izin veren bir madde ekletmek istiyordu ama Ruslarin itiraziyla Bush bundan vazgeçti. Sonunda Moskova anlasmasi 475 kelimeyle Rus - Amerikan tarihinin en kisa anlasmasi olarak tarihe geçti. Her  iki taraf silahlarini 2012’ye kadar azaltacakti. Ancak anlasma silahlarin bir depoda saklanmasina izin veriyordu ve anlasmanin sona erdigi tarihten sonra ne yapilacaklarina iliskin hiçbir hüküm içermiyordu. Aslina bakilirsa anlasma sadece uyum ruhunu göstermek  için yapilmisti. Amerika’ya göre Rusya Avrupa tarihinde hak ettigi yere sonunda geliyordu. Artik Amerika Rusya arasinda güven sorunundan degil terörizme karsi isbirliginden söz ediliyordu.
------------------- 
Bölüm 7: Canlanan Sehir Moskova
Putin’in baskanligi döneminde Moskova çok hizli bir degisime ugradi. 10 milyonu askin nüfusuyla sehir, Sovyet sonrasi dönemde hayli degismis ve degisimin devam ettigi bir yerdi. Kilitlenmis trafigi, yeni açilan restoranlari, akil almaz emlak fiyatlariyla baskent politikayla çok az ilgilenen, Çeçen savasini önemsemeyip sadece yeni bir hayat kurma pesindeki insanlarla dolup tasmaktaydi. Nüfusun beste biri yoksulluk siniri altinda yasiyor, yeni olusan orta sinif  ise ayda 500 dolar kazaniyordu. Diger yandan Moskova’da 33 adet milyarder yasiyordu. 1998 ekonomik krizini çabuk atlatan Moskova’da Amerikan stili kafeler birkaç ay içinde sik bulvarlarda her köse basini doldurdu. Porsche galerileri, ayakkabi dükkanlari, kozmetik magazalarini devasa alisveris merkezleri izledi. Sehrin reklam panolarindaki afisler üstüne çetelerin sprey boyalarla yazdigi kapitalizm karsiti sloganlarin yerini irkçi küfürler almisti. Henüz sona ermemis bir transformasyondan geçen Moskova’daki degisim çilginligindan, alisveris merkezi insasi amaciyla kesilen ormanlar ve modern kosullara sahip betonarme yapilarla degistirilen eski tarihi binalar da payini aldi.
Moskova’ya ilk geldigimizde Rusya’nin genelinden farkli, zengin ama kurallari sert, üst düzey yeni Ruslar ve taksi soförlügü yapan nükleer fizikçiler görecegimizi saniyorduk. Ancak bekledigimizden çok daha fazlasi vardi. Kendimize, sehrin merkezinde Sovyet döneminde bakimsiz ofislere dönüsen, öncesinde aydinlarin, sanatçi, sair ve yazarlarin oturdugu, eski büyük binalar yeniden restore edilip mimar, sanatçi ve akademisyenlerin gözdesi  haline gelmis bir semt olan Ostozhenka civarinda bir yer bulduk. Moskova gözümüzün önünde her gün degisiyordu. Bir gecede, tarihi binalarin yerine otoparklar yapiliyor, karakteristik dükkanlarin yerini yeni magazalar aliyor, neo-Stalinist denen tarzda lüks rezidanslar insa  edilip bazilari daire basina 450 bin dolardan hemen alici bulabiliyordu. Ulusal refah Moskova’da her zaman baskin olmustu, özellikle Sovyetler Birligi’nin dagilmasindan sonra ve Sibirya’dan hammadde çikartan yeni sirketlerin kente yerlesmesiyle abartili bir sekil aldi. O zamanlar  Moskova’da  yasayanlarin  sayisi  8.6  milyondu.  Sürekli  göç  alan  sehrin  nüfusu 2002’deki resmi sayima göre 10,4 milyondu ve bu toplam Rus nüfusunun yüzde 5.8’i demekti. Moskova degisim dalgasina tutuldugundan beri gittikçe daha çok ama oransizca zenginlesiyordu. Putin’le birlikte emlak fiyatlari degerlendi. Moskova sehir planlamacilari  kentin gelisimini uç kisimlara kaydirdi ve lüks gökdelenlerin insaati basladi. Stalin döneminde tutuklular çalistirilarak insa edilen ve sehrin 7 kösesinde bulunan Stalinska isimli gökdelenler  o dönemde, ancak Komünist partiyle iyi iliskilerde olanlarin oturabilecegi yerlerdi. Eskiden parayla satin alinamayan prestije simdi metrekaresi 12 bin dolardan sahip olunabiliyordu ve bu yeni yapilan gökdelenler çok daha modern olanaklar sunmaktaydi. Putin’in Sovyetlerin kötü taraflari çikartilarak güncellestirilmis hali bir anlamda politikanin mimariye yansimasi sayilirdi.
Rus standartlarina göre ortalama gelir, Moskova’da ülkenin diger yerlerine oranla % 40 fazlaydi. Analistlere göre tüm hareketlilik borsaya ve petrol fiyatlarina bagliydi. Petrol fiyatlari düserse sehirdeki ekonomik piyasa çökebilirdi. Putin’in degindigsekliyle Rusya ancak ekonomik gelismeyle diger ülkelere yetisebilirdi ve ülkeye yabanci yatirimi çekmek için  elinden geleni yapiyordu. Canlanan Moskova gece kulüplerinden, sanat galerilerine, tiyatrolardan müzelere cezbedici birçok etkinlik sunuyor ve kaynagi belli olmayan gelirleriyle yeni zenginler Moskova’yi fethediyordu. Demokratlarin tutkusu dev kamu projelerine çok merakli olan Moskova belediye baskani Yuri Luzhkov, Moskova’yi kendine göre güzellestirme pesindeydi. Sürekli kaldirim taslari degisiyor, yeni peyzaj düzenlemeleri yapiliyor ve klasik kiosk’larin yerini Batili magazalar in aliyordu. Moskova’da en dikkat çeken degisim Putin’le birlikte yeni bir orta sinifin ortaya çikisiydi. O zamana kadar Yeni Rus denen birkaç yeni zengin disinda lüks yasayan pek yoktu. Oysa simdi kitle tüketim kültürü her yerdeydi. 2005 yilinda sehrin 2 milyon metrekaresini alisveris merkezleri kaplar hale geldi. Insanlar  degismeye çok hevesliydi.
Moskova’da artik kadinlar maaslarinin %12’sini makyaj malzemelerine harciyor, yeni olusan orta sinif parasini biriktirmek yerine yurtdisi seyahatlerine çikiyor veya açildigindan beri Moskovalilarin akinina ugrayan IKEA’dan alisveris edip evini dösüyordu. IKEA’nin Isveçli patronu Ingvar Kamprad, Rus pazarina mobilya satmak için degil, bir hayat tarzi pazarlamak için girdiklerini söylüyordu. Televizyon kanallarinda ev dekorasyon programlari en çok izlenenler listesinde basi çekiyor ve sayisiz insan, Sovyet döneminden kalma esyalarindan kurtulup modern bir tarza geçmek için bu tür programlara katilmak amaciyla sira bekliyordu. Sadece geçen yil on tane yeni sube açan restoran zinciri sahibi Novikov, bir mekan için en azindan 1 milyon dolar harciyordu. Piyasada trend yaratan ve markalasan Novikov, hitap edecegi kitlelerin nabzini çok iyi tutuyordu. Sosyetenin kremasi kitleyi cezbedecek sekilde pazarladigi restoran için Italya ve Fransa’dan özel sefler getiriyor; orta sinifi hedef aldigi bistrolar ve kebap lokantalarinda keseye uygun fiyatlarla sushi dahil degisik lezzetler sunuyordu. Ekonomik gelismeyle birlikte yemek zevkleri de gelisen Moskovalilar artik disarida yemeye alismislardi. Putin dönemi istikrari ve siyasete ilgisizlik benmerkezci bireyler yaratiyordu. Öyle ki, sadece hayatin tadini çikarmak amacinda olan ve az kazanip çok harcayan Rus genç kadinlarinin en çok takip ettigi dergi “Cosmopolitan”in Rusya baskisi ülkenin en çok satan dergisiydi. Neredeyse toplumun her düzeyinde tüketim yüksek, ancak gelecek garantisi tamamen belirsizdi. Sanki bu yüzden Moskovalilar yarini düsünmeden diledikleri gibi harciyordu. Iste Rus toplumundaki orta sinifin farki buydu. Kazandigini bankada biriktirmek yerine Türkiye veya Misirda tatile; Avrupa veya Amerika seyahatine ayirmayi tercih ediyordu. Böylece bu kadar az kazanarak nasil olup da bu tarz yasanabilir sorusu açiga kavusuyordu. 
------------
Bölüm 8: Tiyatro Baskini
Kremlin’den birkaç kilometre ileride, Moskova’nin eglence ve kültür mekanlarinin agirlikli oldugu bir bölgesinde bulunan yakin zamanda restore edilmis tiyatroda Kuzey Dogu anlamina gelen Nord Ost adli müzikal sahneleniyordu. Tiyatronun sahibi ve oyunun yazari 90’larla birlikte serbest piyasadan nasibini alan bir girisimci olan Georgy Vasiliyev’di. Sahneye koydugu müzikal Nashe furyasinin takipçisi sayilabilirdi. Rusya’nin tarihini baski, sinif çatismalari ve savaslarla dolu olarak degil insanlarin ve kisisel basarilarinin hikayesi olarak perdeye yansitiyordu. Cep telefonu sektöründen kazandigi sermayenin 4 milyon dolarini tiyatro projesine yatirmisti. Gösteri ücreti kisi basina 15 dolardi ve bu Moskova için yüksek bir fiyat sayilirdi. Moskova bereketinin sembolü haline gelen ve orta sinifin hayli ilgisini çeken müzikal o gece 323. kez sahneleniyordu ve tiyatro doluydu. Oyun sirasinda, Çeçen gerillalar tiyatroyu basarak seyircileri rehin aldi. Putin’den Çeçenistan’daki Rus birliklerini geri  çekmesini istiyorlardi yoksa sayilari 900’ü asan rehineler ölecekti. Tiyatronun dört bir yanina patlayici yerlestirip Çeçen bayraklari astilar. Silahliydilar ayrica yanlarinda intihar bombacisi kadinlar vardi. Kaybettikleri yakinlarinin veya namuslarinin intikamini almaya gelmis olan bu kadinlar ya tecavüze ugramis, ya evladini kaybetmis veya dul kalmisti.  
Kaybedecek  bir seyleri olmadigindan ölmekten korkmuyorlardi ve korku dolu gözlerle kendilerini izleyen rehinelere sürekli sitem ederek ülkenin güneyinde masumlar ölürken Moskova’da hayatlarini yasamaya devam edebildikleri için hesap sormaya geldiklerini söylüyorlardi. Samil Basayev’den emir almislardi ve Putin savasi kesmedikçe ayrilmayacaklardi. Putin geri çekilmeye kesinlikle razi degildi. Çok büyük bir krizle karsi karsiya kalmis olsa dahi Rus devletinin gücünden taviz vermeyecekti. Ona göre 1995’teki hastane olayinda bir önceki hükümet rehinelerin saliverilmesi için yalvarip, teröristlere de güvenli çikis sundugu için onurlari ayaklar altina alinmisti. Bu defa kesinlikle ödün vermeyecekti. Risk ne olursa olsun  bu duruma siddet uygulanarak karsilik verilmeliydi. Ancak pazarlik konusmalari taktik açisindan iyiydi çünkü bu, komando timlerine baskin plani için zaman taniyacakti. Putin tiyatroya baskin operasyonu düzenlenmesine ilk gece karar verdi ve kendisine itiraz eden basbakan Kasyanov’u uluslararasi bir toplantiya göndererek uzaklastirdi. Diger yandan tiyatroda dehsete kapilmis rehinelere “Biz her gün korku içinde böyle yasiyoruz. Nasilmis anlayin bakalim! Nerde hükümetiniz? Onlara ulasamiyoruz bu yüzden rehin alindiniz. Savastan siz sorumlusunuz siz ve umursamazliginiz!” diyen teröristler arabulucu olarak gazeteci Anna Politkovskaya’yi talep ettiler. Yurtdisinda olan Politkovskaya’ya haber gönderildi. Bu arada liberal demokratlardan Sag Güçler Birligi lideri Rusya’nin en ünlü bayan politikacisi Irina Khakamada arabulucu olarak gönderildi. Teröristlerin aslinda herkesi öldürmek gibi bir planlari olmadigini ve istediklerini almak için blöf yaptiklari hissine kapilan Khakamada, Çeçenlerin basindaki Movsar Barayev’le görüstü. Barayev’in “Terörist degiliz, amacimiz hayatta kalmak degil, tek istegimiz Rus birliklerin Çeçenistan’dan çekilmesi” mesajini Putin’e iletecegini söyleyerek Kremlin’in yolunu tuttu. Putin etrafindakiler baska bir  yol aramakta israr etse de Putin baskin yapma fikrinden vazgeçmiyordu.
Olay baslayali 2 gün olmustu, yetkililerden bilgi alip Çeçen gerillalarla görüsmeye  giden gazeteci Anna Politkovskaya, Çeçen sorunu üzerine arastirmalarinda benzer tipte isyancilarla çok karsilasmisti. Gençleri birakmalarini söylese savasta ölen Çeçen gençlerin hesabini sormaya baslayacaklardi; aslinda ne dese bostu ama rehin tutmaya devam ederlerse herkesin kurban olacagini ve sonuçta kimsenin kazanamayacagini söyledi. Politkovskaya da tiyatrodan çiktiginda Khakamada’ya benzer sekilde düsünüyordu. Ölmeye geldik diyorlardi ama bir yandan da bu kadar rehine karsisinda Kremlin’in pes edip birlikleri çekecegine inanmak istiyorlardi. Son olarak gelen heyetin basinda eski basbakan Primakov vardi  ve  “Istediginiz  dikkati  çektiniz.  Simdi  rehineleri  öldürürseniz  zaferinizi       karalamisb olursunuz” demesiyle Barayev sinirlenerek görüsmeyi kesti. Tansiyon gerilmisti, Rus yetkililer ayni gece 2001’de Çeçen-Rus ateskesine katkisi olan General Kazantsev’in Putin’in elçisi olarak görüsmeye gelecegi haberini Barayev’e ilettiler. Isyancilar buna pek sevinmisti, herkese her seyin yoluna girecegini söylediler. Isin gerçegi ise bambaskaydi. General filan gelmiyordu ve hepsi oyalamak için yapilmis bir tezgahti. Operasyon hazirliklarini tamamlayan özel tim binayi kusatmis ve havalandirmayi kullanarak içeriye teoride renksiz ve kokusuz olan bir kimyasal gaz saliyordu. Tiyatrodakilerin çogu zaten uykudaydi uyumayanlar da  tatli bir koku duyarak sersemlesmeye basladilar. Gaz maskeleriyle içeri dalan komandolar, bayiltici gazin etkisiyle yerle bir olan gerillalari ve intihar bombacisi kadinlari baslarindan vurularak etkisiz hale getirdiler. Sütunlardan patlayicilari söktüler. Bu zaman içerisinde rehineler baygin halde yerlerde yatiyordu. Teröristleri hedef alarak saglam bir adami bayiltmaya yetecek biçimde ayarladiklari doz tabi ki 57 saattir aç susuz kalan rehineler için çok kuvvetliydi ve aralarindaki yasli, kadin veya zayif bünyeliler için öldürücü olabilecek kadardi. Gizli bir operasyon olmasi nedeniyle saglik görevlilerinin ulasmasi da uzun sürmüs, doktorlara kullanilan maddeyle ilgili bilgi verilmemisti. Hayatini kaybeden 130 kisinin çogunlugu daha erken oksijen tüpüyle müdahale edilse kurtulabilecekti. Gerillalari yakalamak disinda baska emir almamis askerler de ne yapacaklarini bilemeyip baygin bulduklari insanlari kelle paça disari tasiyarak boyunlarini kirmislar veya yüzüstü pozisyonda biraktiklari için nefes alamayip bogulmalarina neden olmuslardi.
Dünya liderleri tüm bu fiyaskoya ragmen rehinelerin çogu kurtarildigi için Putin’e resmi kutlama mesajlarini ilettiler. Moskova’da olaya bir sekilde dahil olan herkese konusmamalari tembihlenmisti ve baskin aninda otoriteler televizyon kanallarinin yayinlarini durdurmustu. NTV’nin emre ragmen bir süre yayin yapmasi ve baskin sonrasinda olayin çözüm seklini elestiren bir tutum sergilemesine sinirlenen ve sürekli medyayi kontrol etme pesinde olan Putin, kisa sürede Boris Jordan’i isten kovdurdu. Sag Güçler Birligi partisi liderlerinden Nemtsov olayin pesini birakmamaya gayret etmis ama hep Putin tarafindan susturulmustu. Liberal partiler meclise olayin arastirilmasina ve neyin yanlis gittiginin bulunmasina yönelik bir önerge sundular. Putin de karsiliginda kamuoyu karsisinda siyasetçileri “kan üzerinden politika” yapmakla suçladi ve ardindan en güçlü rakibi demokrat parti lideri Yavlinsky’e bir televizyon programinda bu dramatik olayi istismar etmedigi için tesekkür etti. Arastirmalar, sorusturmalar Kremlin tarafindan engellendi. Olan kurbanlara olmustu. Devlet ölen rehinelerin ailelerine 9500 dolar, kurtulabilenlere ise 2700 dolar tazminat ödedi. Patlamadan yakalanan bombacilardan biri, ablalari tiyatro baskininda ölen intihar bombacilardan olan genç bir kizdi. Rus askerlerce tecavüz edildigi için abisinin onu intihar bombacisi olmak üzere gerillalara sattigini ve namuslarini temizlemek için bunu yapmaya mecbur birakildigini; ama yapamayip bilerek yakayi ele verdigini anlatiyordu. Olaydan sonra Rus askerleri evlerini yakmis ve ebeveynleri içerde olmadiklari için kurtulmustu. Olayda arabuluculuk yapan ve Kremlin’in Çeçen politikasini basindan beri siddetle elestiren Novaya Gazeta  muhabiri  arkadasimiz Anna Politkovskaya, baskindan sonra birçok okuyucusundan “Sonunda hakli oldugunuzu anladik” gibi savasi sorgulayan mesajlar aldigini ancak bunun çok uzun sürmedigini ve her seyin eskisine geri döndügünü çünkü insanlarin bunlari duymak istemedigini üzülerek anlatiyordu.
Tiyatro baskinin yankilari sehrin her yanina yayilmisti. Orta Asyali isçiler dazlaklarin irkçi saldirilarina maruz kaliyordu. Rehine olayinin halledilme biçimi bir kez daha Rusya’da devletin bireyler üzerinde inatçi bir üstünlügü oldugunu, hükümetin kendi halkinin canina kiymet vermedigini ve ketumluk tutkunu oldugunu açikça göstermisti. Muhalefet liderlerini susturabilen Putin, baslattigi savasi susturamiyordu. Bu olay Çeçen Savasinda bir dönüm noktasi olmustu. Isyan hareketi radikalleserek dünya çapindaki Islam mücadelesiyle baglar kurmustu. Daha önce intihar bombalarini sadece bir taktik olarak benimseyen Çeçen hareketi, artik bunu ana silahlari olarak kullanmaya baslayacakti. Intikam almaya yeminli kadinlarin sayisi arttikça savas sehrin ortasina tasindi ve tiyatro baskinin ardindan yapilan diger terörist saldirilarda bin kisi hayatini kaybetti. Zehirli nefret, hosgörüsüzlük, yozlasma, insan hayatinin degersizligi, bunlar Putin’in Rusya’sinda sinirdaki Çeçen savasinin, cepheden binlerce kilometre ötedeki yansimalariydi.
--------------
Bölüm 9: Avrupa’nin Hasta Adami
Tiyatro baskinindan hasbelkader kurtulan ve kendi devletleri tarafindan zehirlendiklerinin farkinda olan Rus rehineler, Rusya’daki saglik sisteminin ne denli çürümüs oldugunu birinci elden görmüs oldular. Anestetik ilacin yan etkileri ve olay sonrasinda ortaya çikan rahatsizliklarla hastanelere kosanlar dertlerine derman bulmak yerine azarlanarak üç bes kurus tazminatla eve yollandi. Sovyet zamaninda en azindan yeteri kadar saglik  personeli hizmet veriyordu, oysa simdi hastanelerde hem araç gereç hem de personel yetersizligi vardi. Sovyetler yikilmis olsa bile bazi kurallar hala geçerliligini koruyordu. Saglik sisteminin hali içler acisiydi. Hastaneler eskilikten ve bakimsizliktan dökülüyordu. Herhangi  bir saglik kurulusunda rüsvet olmaksizin iyi bakilmak neredeyse imkansizdi. Son yillarda Rusya’da ölüm orani dogum oranini önemli derecede geride birakmisti. Sovyetler Birliginin dagilmasiyla nüfus 144 milyona düstü. Dogan her 100 çocuga karsilik 171 kisi vefat ediyordu. Alkol ve sigara kullanimi, intihar orani diger ülkelere oranla çok yüksekti. Diger taraftan kalp hastaliklari, kazalar, tüberküloz, hepatit, kanser ve frengi ölüm nedenlerinden basta gelenleriydi. Putin demografik gidisattan endiseliydi ancak en büyük tehdit olan AIDS konusunda kilini kipirdatmiyor denebilirdi.
Rusya’nin merkeze en uzak köselerinden biri olan Sibirya’da 1999 yilinda Patlama adiyla anilan ve daha önce rastlanmayan AIDS hastaliginin nüfus arasinda hizla yayildigi dönem basladi. Sovyet döneminde dünyaya kapali olan Rusya, 80’lerde Amerika ve Avrupa’yi etkisi altina alan AIDS’le tanismamisti. Fakat büyük degisimle birlikte hastalik Rusya’da hizla yayilmaya basladi. Bunun en büyük nedeni eroinin piyasaya girmesiydi. Avrupa ve Asya’nin birbirine baglandigi sinirda bulunan Sibirya’da gençlerin tam olarak uyusturucu ticaret  yolunun üstünde kaliyordu. Afganistan’dan gelen sivi eroin dünyanin diger yerlerine aktarilirken burada hemen alici buluyordu. Sanayilesmis bir kentin, yapacak hiçbir seyi olmayan kayip gençligi, sivi eroinin tuzagina düss ve ignelerin ortak kullanilmasi nedeniyle HIV virüsü hizla yayilmaya baslamisti. Sibirya’da 2004 yilinda HIV virüsü tasiyanlarin sayisi 17 bine çikmisti. Rusya genelinde ise bu sayi 290 bine ulasmisti. Rus otoriteleri bu gerçegi görmezden gelmeyi yegleyip AIDS konusunda kayda deger bir adim atmadi. Putin nüfus azalmasina dikkat çekiyordu ancak AIDS’in gençleri üreme açisindan en verimli olduklari çaglarda tükettigini ve böyle giderse eriskin nüfus olmayacagi gibi dogan çocuklarin da çogunun virüs tasiyicisi olabilecegi ihtimalini umursamiyor görünüyordu. Oysa Dünya  Bankasi uzmanlarinin en iyimser senaryosuna göre 2010 yilina gelindiginde yilda 250 bin  Rus AIDS yüzünden hayatini kaybedecekti. Salgin, kriz yaratacak duruma gelmis olmasina ragmen hükümet konuyla ilgili bes kisilik bir grup görevlendirmisti ve milli gururlarina yediremediklerinden uluslararasi yardimi kabul  etmiyordu. Aslinda  herkesin  okuma   yazma bildigi, ilaç sektörüne sahip ve her evde televizyon bulunan bir toplumda AIDS’le savasimin büyük bir basari hikayesine dönüsebilecegini savunan Ford Moskova yetkilisi Steven L.Solnick, 2003’ten beri bu amaca yönelik bagista bulundugunu anlatiyor ve durdurulmazsa bu olumsuzlugun tüm ülkeyi mahvedeceginden yakiniyordu. Oysa devlet, sanki kurbanlar ölünce olay kapanacakmis gibi bir tutum sergiliyordu. Hastalar toplumdan soyutlaniyor ve bu da duruma farkli boyutlar ekliyordu. Zaman geçtikçe hastalik kontrolsüz sekilde yayiliyor, dolayisiyla yapilmasi gerekenlerin sayisi ve masraflar artiyordu. AIDS’li çocuklarla dolu Irkutsk kentinin yetimhanesi de krizin gelecegini yansitiyordu. Diger yandan, ilaç sirketleri, devletin AIDS hastalarinin ilaç masraflarinin çok azini sagladigi için, degmeyecegini düsündüklerinden arastirma gelistirme çalismalarina gerek duymuyordu. Devlet genel olarak sosyal saglik giderlerinin yalnizca üçte birini ödüyordu. Zaten Ruslarin çogu karsilastiracak bir kaynaklari olmadigi için aldiklari saglik hizmetlerinin ne kadar berbat oldugunun farkinda bile degildi. Tabi zenginler yüksek fiyatlarla hizmet veren özel hastanelerde tedavi oluyordu.
Putin ekonomiyi düzeltmeye çalisa dursun basta AIDS olmak üzere birçok hastalik Rus toplumunu tehdit ediyordu ve sosyal saglik sistemi çökmüs durumdaydi. Ekonomiyi düzeltmek kadar bir ülkenin saglik kosullarini ve hizmetlerini iyilestirmesi gerektigine inanan bir çocuk doktoru Tatyana Yakovleva 1999’da meclise girdi ve ardindan yeniden seçildiginde Putin’in partisine katildi. Hastane bashekimligi yapmis olan milletvekili, sistemin nasil islemediginin ve nasil degisiklikler yapilarak isler hale geleceginin fazlasiyla farkindaydi ancak bastakileri durumu düzeltmeye ikna etmek hiç de kolay olmuyordu.
Demografik krizin bir baska boyutu, Uzakdogu sinirinda seyrek nüfusa sahip Vladivostok ve Khabarovsk kasabalarindaki sosyal durumdu. Bu bölge yüzyillar süren isgalden sonra 1860 itibariyle Rus kontrolüne geçmisti. Yakin tarih boyunca Çin’in komünist liderleri Mao ve Deng bölgenin Çin’e ait oldugunu defalarca dile getirmisti. Günümüzde burasi Çinlilerin kendi ülkelerindeki kalabaliklarindan kaçip Rusya’ya sigindigi yerdi. Bu durum önceleri Çinlilerin beraberinde ucuz isgücü getirmeleri nedeniyle Ruslarin isine geldi. Putin’in basa geçmesiyle piyasa daha da hareketlendi ve Çinliler kendi isyerlerini açmaya basladilar. Ve simdi yerel halk kisa süre sonra Çinlilerin Rusya’yi isgal edeceklerinden endiselenme durumuna kadar geldi.
Nüfus düsüsüyle yüz yüze kalan Rusya’nin baskani Putin, kendi dönemindeki  ekonomik istikrar nedeniyle dogum oraninin arttigi haberini halka müjdelemis olmasina ragmen rakamlar sadece ufak bir artis kaydediyordu. Rusya’nin bir sosyal devlet olarak saglik sistemini gelistirmesi ve halkina uygun saglik hizmetinin verilmesini saglanmasinin gerekliligi su götürmez bir gerçekti. Ancak devletin AIDS, hava kirliligi, sigara ve alkol tüketimi konusunda aldigi kararlar pek umut verici degildi. Çevre kirliligi raporlari ülkenin %15’ini yasanmaz halde göstermesine ragmen Putin, çevre komisyonunun görevine son vermekle yetindi. Diger yandan geleneksel olarak Ruslarin en düskün oldugu içki olan votka çok ucuza satildigindan tüketimi de hayli yaygindi. Yabanci markalarin piyasaya girmesiyle bira fabrikalari açildi ve bira tüketimi de inanilmaz derecede artti. Putin 2005 yilinda kamusal alanda bira içilmesine dair yasak getiren yasayi veto etti.
Erkeklerin 8 milyonu kadinlarin ise 2 milyonu alkolik olan Rusya’da alkol zehirlenmesi nedeniyle ölenlerin sayisi Sovyetler dagildigindan beri iki katina çikti. Alkolün yaninda en çok kullanilan uyusturucu madde sigaraydi. Erkeklerin %70’i kadinlarin ise %30’u sigara içiyordu. Sigara çok ucuz olmasi nedeniyle çok tercih ediliyordu. Sadece son yillarda lokanta, uçak, tren gibi yerlerde sigara içilmesine yasak getirildi. Öte yandan sigara ve alkol kullanimi nedeniyle trafik kazalari, kalp hastaliklari ve intihar oranlarini artmaktaydi.
Yeni Rusya’da umutsuzluk hissi ve altinda yatan sorunlar devam ediyordu. Bu saglik sistemiyle   yeni  bir  ulus   yaratmanin   imkani  var   gibi   görünmüyordu.   Gencecik insanlar dolayisiyla isgücü hastaliklarla bogusup çogu AIDS’e yakalanirken Putin’in yeni bir ulus yaratmasi nasil mümkün olacakti?
-------------------
Bölüm 10: Rus Ordusu
Sovyetlerin dagilmasiyla Rusya’da sistemi degistirmek üzere yapilan reformlardan Rus Ordusu nasibini almamis ve neredeyse Sovyet haliyle yola devam etmistir. Ama 80’lerin alacakaranlik döneminden sonra bir zamanlarin kudretli Sovyet Ordusu yerini çökmüs bir orduya birakmis ve 5 milyon asker sayisi 1.1 milyona düsstür. Her ne kadar Rus ordusu 20.yüzyilin terörizm, bölgesel çatismalar, yüksek teknoloji bilgi savaslari gibi zorluklariyla mücadele etmeye hazirlandigindan bahsetse de bu hala III. Dünya Savasinin baslayacagindan süphelenen ve ona göre plan yapan bir kurumun bos laflariydi. Rusya’da yillardir politikacilar, modasi geçmis orduyu degistirmenin tek yolunun mecburi askerlige son verip orduyu daha küçük çapli ancak profesyonel bir güce çevirmek oldugunu -elit  kesimin çok sevdigi bir terimle ifade edecek olursak- en azindan prensipte kabul etmektedir. Ancak sistemin yerlesikligi, kidemli generallerin isteksizligi ve bu dönüsümün saglanmasi için gereken bütçe, degisimi neredeyse imkansiz kilmaktadir.
Günümüz kosullarinda demokratik bir ülke yaratmada demokratik bir orduya geçisin gerekliliginin farkinda olan reformcular Putin’i ikna etmek için kollari sivadi. Var olan ordunun bir Sovyet kalintisi oldugu ve otoriter bir devleti temsil ettiginin altini çizerek bir reform plani gelistirdiler. Çeçen Savasinda kaybedilen canlar arttikça ve orduda görevli üstlerin askere alinanlara uyguladigi zulümler medyaya yansidikça kamuoyunun orduya yaklasimi da gittikçe olumsuzlasmisti. Arastirmalar halkin %49’unun orduya sicak bakmadigini ve var olan sistemi kölelikle es tuttugunu ortaya koyuyordu. Tam bu siralarda askere alindiktan birkaç ay sonra topluca firar eden 54 askerin haberi geldi. Erler bir arkadaslarinin subaylari tarafindan dövülerek öldürülmesi ve birliklerindeki kosullarin dayanilmaz olmasi nedeniyle kaçtiklarini söylüyorlardi. Buna benzer olaylara çok sik rastlaniyordu, ama ilk defa bu kadar çok sayida asker toplu sekilde firar ediyordu. Genelde askerleri magdur eden olaylarin çok azi savciliga intikal edebiliyordu ancak bu defa ordunun durumu örtbas etmesine imkan yoktu. Zorunlu vatani görevlerini yapmak üzere orduya teslim olan erkekler kurumun içindeki yozlasma, dayak, asagilanma ve kosullarin dayanilmazligi nedeniyle dayanamayip kaçiyorlar ve kaçak bir hayat sürmeyi göze aliyorlardi. Ordunun hali ümitsizdi. Otorite sersemi olmus subaylar ellerine firsat geçtiginde gencecik erlere akla hayale sigmayacak iskenceler ve psikolojik baski uyguluyordu. Bir yandan da askeri yetkililer, ogullarini askere göndermek istemeyen veya rahat bir birlige düsmesini saglamak isteyen ailelere rüsvet karsiliginda kolaylik sagliyordu. Bir de askere gitmemek için sürekli okulunu uzatanlar, sahte evlilik belgesi düzenletenler, sirf askerlikten kurtulmak için homoseksüel raporu alanlar, psikiyatrik rapor alanlar vardi. Ayrica Çeçen savasinda hayatini kaybedenlerin yani sira cephede görev yaptiktan sonra evlerine döndüklerinde intihar eden veya psikolojik travma yasayanlar yabana atilmayacak kadar çok sayidaydi. Genel olarak Rus toplumunda Çeçen Savasi ‘tabu‘ olarak görülüp konusulmazken acili annelerin baskisi ve korumaciligi günden güne artiyordu. Insan haklari savunuculari, savas karsitlari, liberaller ve Çeçen Savasindan kisisel olarak zarar görmüs Ruslara göre, Rus toplumunun genelinin Çeçen savasini umursamazligi, aslinda savasin toplum üzerine hasar verici etkisini görmezden gelmesi demekti ve gerçek zarar düsünüldügünden çok daha fazlaydi. Çeçen sendromu olarak adlandirilan durumun askerden döndükten sonra travma geçirenlerin sayisindaki artistan siddetin toplum içinde kabul    gören bir         seye  dönüsmesine,      hükümete  dair  süphelerin artmasinda ve etnik         çatismanin yükseltilmesine kadar birçok yaygin sonuçlari vardi.
Putin, bir yandan Batiya dönük liberallerin baslattigi lobi, diger yandan Çeçen Savasi ve ordudaki basiboslugun yarattigi zarar ve olaylarin kamuoyuna yansimasindan etkilenmis olacak ki silahli kuvvetlerin degisimine ikna olmustu. Sonunda Putin, 2004 yilinda baslayip 2010’a kadar devam edecek bir süreç içinde, ordunun sadece gönüllülerden olusan bir sisteme geçisini baslatacak bir kararname çikartmisti. Askeri kurumlardaki üst düzey generaller inatla ve israrla buna karsi çikiyordu. Putin’in kabinedeki en yakin arkadasi Savunma bakani Ivanov da her seyin sürekli degistirilemeyecegini ve sistemin degisime gösterdigi direnisi savunanlardandi. Sonunda, muhalefet partilerinin baskisiyla zorunlu askeri hizmet süresinin kisaltilmasi ve ordunun profesyonellestirilmesine yönelik bir degisim plani kabul edildi. Aslinda hizmet süresinin 6 aya indirilmesi isteniyordu ama ordu buna pek yanasmiyordu sadece süreyi zaman içinde azaltacaklarina dair kesin olmayan bir söz  verdiler. Silahli Kuvvetler komutanlari bu geçisin hemen olamayacagini dolayisiyla bir pilot birlik seçerek reform planini orada deneyeceklerini belirttiler. Bu pilot bölgedeki uygulama sanki islememesi için düzenlenmisti. Masraflar öyle artmisti ki is, içinden çikilamayacak bir  hal almisti. Ordu sanki Kremlin’e bu yeni düzenin teknik olarak islemeyecegini göstermek ister gibiydi. Tek bir birligin profesyonellestirilmesi için yapilan harcama 2.5 milyar rubleye yaklasmisti. Ordunun bu göstermelik pilot birligi bir hayli caydirici olmaya yetmisti. Reform yanlisi görünenler bile saf degistirdiler. Generaller liberallere pabuç birakmaya niyetli degildi. Reformlara karsi ya temkinli ya da saldirgan bir yaklasim sergiliyorlardi. Bu konuyla ilgilenmesi için kurulan komisyonda komutanlar, politikacilari oylarini garantilemek için “popülist” olmakla suçluyorlardi. Kurnaz politik oyunlar ve silahli kuvvetlerin inadi sonunda reform çabalari bosa çikti. Rus liderler liberallere karsi cömert davranmayacakti. Eski Sovyet kizil yildizini tekrar flamalara sokma karari alan Putin, halka yaptigi bir konusmada Rus ordusunun temelinde askere alinmanin bulundugunu beyan etti. Askerlik iki yildan bir yila kadar bir süreye indirilecek ve ordunun sadece bir bölümü devamli hazir birlikler seklinde profesyonellerden olusturulacakti. Bunlar da 2008’e kadar kademeli olarak düzenlenecekti. Savunma Bakani Ivanov, orduda reformlar çerçevesinde radikal bir transformasyon yapildigini halka açikladi. Putin liberal politikacilar ve generaller dahil bu konuda ofisine gelen herkese mavi boncuk dagitmis olmasina ragmen, ajanlik günlerinden beri dostu olan arkadasinin tarafini tutmustu. Aslinda reform baslamadan bitirilmisti ve her ilkbahar ve sonbaharda 200 bin kadar Rus genci askere alinacak ve 2 yil mecburi hizmet yapmaya devam edecekti. Tüm bu göstermelik reform süreci bir kez daha yeni Rusya’da Sovyetler Birligi zihniyetinin hala ortadan kalkmadigini kanitliyordu.-
------------------ 
 
kitabin ikinci bölimünü 30 Eylül 2016 tarihli BLOGGER YAYINIMDA okuyabilirsiniz ....

Benzer Kitaplar