YAMAN GÖÇ
Türkiye den Almanya ya 1960 li ve 1970 yillarda çalismak için giden gurbetçilerle yillar sonra Edirne de
bulunan Kapikule sinir kapisinda yapilan röportajlari konu almaktadir
Almanya dan Türkiye ye
senelik izin için gelen, izni bitip geri dönen ve kesin dönüs yapan insanlarla
yapilan röportajlarda ortak düsünce Ülkemizden Almanya ya büyük hayallerle ve
Almanya’nin tesvikiyle gittikleri, ilk gittiklerinde Almanlarin kendilerini
bandolarla karsiladiklari zamanla sanayileri gelistikçe ve gurbetçilerin is
gücünün azalmasiyla kendilerine is
verilmedigi yer almaktadir. Almanlarin yas ortalamalarinin artmasiyla genç
dinamik nüfus olan gurbetçilerin çocuklarina is gücü anlaminda göz diktikleri
belirtilmektedir. Türklere ikinci sinif insan muamelesi yapildigi en agir
sartlarda adeta köle gibi çalistirildigi, kesin dönüs yapanlarin pek çogunun
tazminatlarinin ve sosyal haklarinin
verilmedigi ifade edilmektedir. Türkçe konusmaktan çekindikleri, kendilerinin
dislandigi, Türk düsmanliginin oldugu, hep isten çikarilacagi endisesini tasidiklarini
bu yüzden bir kisim gurbetçinin fiziksel olarak çok yiprandigi ve ruh hastasi
oldugu yer almaktadir.
Gurbetçilerin çocuklarinin
zamanla Alman kültürün etkisi altinda kaldiklari alkol, disko gece hayati,
kadin gibi zaaf ve aliskanliklarin içine girdigi, yasayis kültür ve yapi
itibariyla ne Alman ne de Türk olduklari, bir kisminin Türkçeyi anlamakta
konusmakta zorlandigi belirtilmektedir. Anne ve babalarin çocuklarina söz
geçirmekte çok zorlandigi pek çogunun söz geçiremedigi anlatilmaktadir.
Kesin dönüs yapilmaya
baslanildiktan sonra Almanya da çikartilan yasa ya göre dönüslerde getirilen ev
esyalarinin kullanilmis olmasi sarti kaldirildi yeni esya da götürülebilir
kaydi getirildi böylelikle dönüslerde insanlar tirlar dolusu yeni kullanilmamis
esyalari götürmeyi tercih etti. Böylelikle Almanya da kazanilan paralar yine
Almanya da tüketilmis oldu. Kapikule Sinir Kapisinda da Nakilhane Gümrügü
Müdürlügünün kurulmus, burada kesin dönüs yapanlarin tirlarla getirdikleri esyalarin ve faturalarinin kontrol edilerek
Türkiye ye girisleri saglanmistir..
ALLAH’IN GÖLGESINDE KOSANLAR
Yazar ani bir kararla Istanbul’dan
yegenini bulmak için Urfa’ya gitmeye karar verir gece uçakla Ankara’ya gider.
Uçakta giderken yegenini düsünür acaba yegeni gerçekten kayip mi olmustu? Atese
mi girmisti? Deli mi olmustu? Bir iskence de mi ölmüstü? Bilemiyordu daha bir yil önce Urfa da
görüsmüstü. Uçak inise geçerken Ankara görünüyordu Ankara isiktan bir orman
gibiydi adeta Kizilay, Meclis Binasi, Mamak Cezaevi dikkatini çekerken uçak
Ankara’ya inis yapti. Diyarbakir’a gidecek uçagin hareket saatine daha çok
vardi.
Geceyi geçirmek için bir
sabahçi kahvesine gider kahve de elleri kelepçeli iki jandarma nezaretinde
bekleyen birisi dikkatini çeker. Merakla sorar “suçu ne?” jandarmalardan birisi
cevap verir “Hirsizlik”
Elleri kelepçeli sahis
“hirsiz degilim ben” diyerek itiraz eder.
“Ne çalmis” diye sorar jandarmalardan digeri
cevap verir “Babasini” çalmis bu cevap üzerine çok sasirir ve endiselenir.
“Babani nasil, neden çaldin”
diye sorar
Elleri kelepçeli adam cevap
verir “Babam köyde hastalanir komaya girer bizde Ankara ya hastaneye getirdik birkaç
gün sonra baban öldü dediler ancak
hastane bakim parasini ödeyemedigimiz için ölümüzü vermediler bir gece vakti
babami kaçirdim köyde gömdük sonra jandarmalar beni yakaladi suçum bu” yazar bu
sözler üzerine çok sasirir sabah olunca kahveden ayrilir
Diyarbakir’a dogru havalanip
gökyüzünden Ankara’ya bakarken askeri darbeler, tanklar, tutuklamalar, Mamak
Cezaevi iskenceler aklina gelir nihayet Diyarbakir’a inis yaparlar.
Diyarbakir’a inince Kitabevi
sahibi bir arkadasinin yanina ugrar kisa bir sohbetten sonra yegenini aradigini
söyler ve bulmak için yardim ister
Arkadasi “küçük müydü”
“Evden mi kaçmis” diye hemen sorar
“Yok bildigin gibi degil
evli çoluk çocuk sahibi duydum deli olmus camileri dolasirmis, atese girmis
yerinde göreyim diye gidiyorum” diye cevap verir
Arkadasi yegenini
Diyarbakir’da bulamayacagini Urfa ya gidip ailesiyle görüsüp isin aslini
ögrenip yegenini bulmasinin ve durumunun daha kolay ögrenilebilecegini söyler.
Diyarbakir’dan Urfa’ya
gitmek için otobüse biner yüksek motor gürültüsü ve arabesk müzik esliginde
tirlarin ve tankerleri bozdugu Tarihi Ipek Yolunda ilerleyerek Urfa’ya varir
yegeninin evine gider evin kapisini çalar.
Kapiyi çarsaf giymis yüzünü
örtmüs olan Hasanin esi açar yegeninin esini çarsaf giymis görünce çok sasirir.
“Nedir bu halin evin içinde
çarsaf giyiyorsun”. Hasan a ne oldu deli
mi oldu? Atese mi girecekmis?” diye sorar
Hasanin esi cevap verir
“Geçen yaz damda yatarken Hasan agliyordu. Derdini sordum ‘var misin Allah
yoluna girelim çocuklarin basini disardan çekip eve baglayalim’ olur aile reisi
sensin dedim Halil-i Ibrahim’in makamina gittik günahlarimiza tövbe ettik”
“Hasan’in deli oldugu
dogrumu peki” diye sorar
“Tövbekar oldugumuzun ilk
ramazan ayinda Hasan açliga dayanamadi önceleri agzindan köpük geldi üstünü
basini yirtti biraz delirdi bozkirlara kostu döndügünde durulmustu” diye cevap
verir Hasan’in esi
TOPRAGIN
CELLATLARI
Yazar Urfa Baro Baskani Adil
Rastgeldi ile Harran Ovasi’na araba ile giderken yolda Adil Rastgeldi anlatmaya
basladi
“Harran Ovasi nemi düsük
verimli bereketli topraklardi. 1945 yilinda Çiftçiyi Topraklandirma Kanunu
çikarildi. Bu kanuna göre Devlete ait araziler tespit edilecek ve topraksiz köylüye dagitilacak aradan otuz yil geçmesine ragmen bin aileye dagitilan
topraklardan dokuz yüzü kanuna uygun bir sekilde isletemedigi için geri
alinmistir. 1973 yilinda Urfa pilot bölge olarak seçildi. Topraklar
kamulastirilirken pek çok haksizliklar yapildi. Bir taraftan topraksizlar
topraklandirildi. Diger taraftan dört çocugu olanin topragi tamamen elinden alindi.
Uzmanlar köylere gittiler. Köylülere topraklari size dagitacagiz ancak bizim
istedigimiz gibi beyanda bulunursaniz kamulastirma kolaylasir dediler. Biz bu
topraklari isletenleri hiç görmedik tanimiyoruz köye hiç gelmezler diyeceksiniz
dediler. Bu sekilde Urfa da sahiplerine bir karis toprak birakilmadan 160.000
dönüm arazi kamulastirildi. Toprak Reformuna göre kamulastirilan araziler
dönümü 36 kurus ile 194 kurus arasinda kamulastirma bedeli olusturuldu. Urfalilarin
topraklari 20 yil vadeli olarak çogu dönümü 36 kurustan kamulastirildi.”
“Toprak ve Tarim Reformu
Müstesarliginin Urfa da kamulastirdigi resmi kayitlara göre 2.856.783 dönüm
arazinin ancak 1.000.000 dönümü dagitilmis tasarruf edilebilmistir.1.856.000
dönüm toprak tasarruf edilememistir. Tasarruf edilenlerde köylüye dagitilan
topraklarda ise Kooperatifler kuruldu. Kooperatif memurlari Kooperatifin
traktörleriyle köylülerin topraklarini sürdüler, ektiler, biçtiler köylüler 365
gün elini ise sürmedi, tembellestirildi. Kendi topraginda çalismak istediler
izin verilmedi. Bu dönem son bulduktan sonra topraklar köylülere kiraya
verildi. Köylüler topragi traktör sahiplerine yariya verdiler. Masraflarini zor
çikardilar. Topragini terk edersen tapunu elinden alinir dendigi için topragini
devletten kiralayan köylü topragi elinden gidecek endisesiyle birakip
gidemediler perisan oldular.”
“Toprak Reformunun ana
ilkeleri aslinda yanlis ve kötü degildir kötü olan uygulamasidir. Anayasa
Mahkemesi 10 Mayis 1977 yilinda Toprak ve Tarim Reformunu iptal etti. Resmi
Gazete de yayinlandi Hükümete Toprak Reformu çiksin diye bir yillik süre tanidi
süre dolunca kanun yürürlükten kaldirildi. O zaman idarenin eline 1.100.000
dönüm tapulama yoluyla 1.600.000 dönüm kamulastirma yoluyla toplam 2.600.000
dönümü askin toprak rezervi meydana geldi. Reform Yasasi yürürlükte olmadigi
için toraklar dagitilamadi. Araziler kiraya verilmeye karar verildi.”
“Daha önce toprak dagitilan
köylülere üç yillik aday süreci verildi. Üç yillik süre sonunda basarili olursa
topragin sahibi olacak ancak üç yillik sürenin dolmasina az bir zaman kala
kanun yürürlükten kaldirildigi için hiçbir köylü toprak sahibi olamadi.
Müsterek arazilerin kiraya verilebilmesi için toprak sahiplerinin onayi gereklidir.
Toprak sahipleri dogal olarak bu onayi vermeyince bu defa devlet topragi toprak
sahiplerine kiralama yoluna gitti. Kamulastirilan arazi Kamulastirilan kisilere
kiraya verildi. Tamami hazineye ait arazilerde bu sefer topraksiz köylüye
kiraya verildi. Devlet topragi toprak sahibine kiraya verince toprak sahibi
feryat etti. Çünkü devlet dönümünü ortalama 200 liradan aldigi topragi 20 yilda
ödemek üzere aldi. Bana dönümünü 250 liradan kiraya verdi. Üstelik topragi bana
vermek üzere kamulastirdi. Bana kiraya veriyorsun topragin parçalanmasi sonrasi
verim artmadi. Ekipman, tohum, kredi sorunu çözümlenmedi. Toprak Reformunun
gerçeklesmesinde iki amaç vardi. Siyasal ve ekonomik siyasal amaç kapitalizmi
yok etmekti. Bu amaca ulasilamadi. Toprak Reformunun yogun yapildigi bölge
Akçakale ve Merkez Ilçe sinirlariydi. Oysa asiret iliskileri en yogun Siverek
ve Hilvan gibi bölgelerdi. Ekonomik amaç ise üretimin arttirilmasiydi bu da
olmadi çünkü toprak parçalandi, bundan ötürü nadasa yatirilamadi.”
Harran da gezerken insanlarla
yaptigi röportajda Harran’in sit alani ilan edilmeseydi 1971 den önce ne
yapilmissa o kalacakmis tas tas üstüne konulamiyormus. Insanlar her hangi bir
bina insa edilemediginden dolayi tuvalet sikintisi yasaniyor buna bagli olarak
koku ve hastaliklarin bas gösterdigi ifade ediliyor.
INSAN
POSASI
Türkiye den Almanya ya
çalismak için gidecek isçileri Almanya
dan gelen doktorlar gelip tek tek en ince ayrintisina kadar muayene ettiler en
saglikli en güçlülerini seçiyorlardi dislerine varincaya kadar. Tipki beygir
veya kurbanlik koyun- kuzu seçer gibi inceliyorlardi.
Almanya’ya çalismaya giden
gurbetçilerden is kazasi geçiren isçilerle görüsmek için Ankara Sosyal
Sigortalar Kurumuna giden yazar isçilerin adresini alip bunlarla yapilan görüsmelerden bazilari;
Almanya’ya çalismaya giden
Mehmet ATALAY la Ankara SSK da karsilasiyor yaptigi görüsmede Mehmet ATALAY
çalisirken elini talas makinesine kaptirmis hemen hastaneye kaldiriliyor eli
bileginden kesiliyor el kaybinin emekli olmak için yeterli uzuv kaybi puana
sahip olamayisindan emekli olamiyor. Alman yasalarina göre her uzuv kaybinin
bir puan degeri var Türkiye ye esiyle birlikte çocuklarini ziyarete gelirken
trafik kazasi geçiriyorlar kazada ayagi parçalanan Mehmet Bey bir süre koma
halinde hastanede yatiyor. Ayagi kazada parçalandigi için koltuk degnegi
yardimiyla yürüyecek sekilde sakat kaliyor. Almanlar yine emekli yapmiyor çünkü
Alman yasalarina göre çocuklarini ziyarete gittigi için, esini ziyarete
gitseydi emekli olabilirdi.
Adreslerden biri de
Eskisehir de yasayan Aslan ÖZTÜRK’ tü trenle Eskisehir e gider. Sabah Aslan
Beyin kapisini çalar “o sirada Aslan Beye pansuman yapiliyordu bir müddet sonra
Aslan Beyle konusur Aslan Bey Almanya’ya büyük hayallerle insaat isçisi olarak
gider. Iskelede siva yaparken 7 - 8 metre yükseklikten düser bir yil kadar
komada kalir düsmekten dolayi bel kemigi kirilir belden asagisi felç olur.
Hastanede komada yattigi sirada Türkiye de bulunan kizi hastaliktan ölür. Aslan
Beye 600 mark emekli maasi ile esine 200 mark bakim ayligi baglanir.
Istanbul da Haliç’in arka
sokaklarinda gezerken hayvan pazarina ugruyor “sanki burasi hayvan borsasi her
tarafta binlerce koyun kuzu birbirinden çitlerle ayrilmis kimi kuzeyden gelmis
kimi güneyden kimi dogudan
Çekim ve röportaj için izin
aldiktan sonra dolasirken hayvan pazarinda “kravatli, fötr sapkali
komisyoncular dikkatimi çekiyor hiç emek harcamadan kazanan vurguncular, satan
kim? Alan kim? Belli degil tam bir curcuna her taraftan koyun kuzu sigir sesi
geliyor” hemen yani basinda bulunan kesimhaneye ugruyor üstleri baslari elleri
kanlar içinde ellerinde kanli biçaklar bulunan insanlar hayvan bagirmalari,
çirpinmalari disariya çikiyor disarda kapida bekleyen kokoreççiler dericiler
sakatatçilar.
RÖPORTAJLAR
YARGILAYAN ZAMAN IÇINDE
BEKIR YILDIZ
EVEREST YAYINLARI
2012