POLITIKA VE SORUMLULUK

POLITIKA VE SORUMLULUK

Fevzi BOZKURT
Bilim


Kitap yazarin degisik tarihlerde Birikim Dergisinde yazmis oldugu yazilardan olusmaktadir.
Insan düsünen bir varliktir. Insani diger canlilardan ayiranda budur. Insanoglu düsünen akil sahibi biri oldugu için onun düsüncesinin, kendini ifade etmesinin önünde engel olmamasi lazim ki bu eylemini gerçeklestirebilsin. Eger önünde engel varsa düsüncelerini özgürce açiklayamiyorsa bir nevi ona siddet uygulaniyor demektir. Tabii insan için düsünce özgürlügü ne kadar önemliyse insanin baskalarinin düsünceleri nede saygili olmasi gerekir.
Düsünce özgürlügü konusunda filozoflara bir takim görevler düsmektedir. En basta filozofu yasadigi toplumdan soyutlayamayiz, o filozofluktan önce ait oldugu toplumun bir bireyidir. Ancak bundan ötürü toplumun düsünce yapisi filozofa dayatilmamalidir. Filozof özgür bir ortamda subjektif bir sekilde görüslerini hiç kimsenin tesiri ve baskisi altinda kalmadan ifade edebilmelidir, bu sekilde o topluma faydali olabilecektir, aksi takdirde bundan bahsedilemez.
Filozoftan bahsetmisken sahi Türkiye de felsefe ne durumda diye sormadan edemiyoruz. Ülkemizde felsefe genelde Batiyi kendisine model olarak almis ve Bati ve modernlesmeyi topluma göre sekillendirmesi gerektigini savunmustur.
Bir ülkenin baska bir ülke üzerindeki siyasi baskisi ve üstünlügü anlamina gelen hegemonya dünyada kendisini çikar iliskisi seklinde göstermistir. Yani büyük balik küçük baligi yutar misali güçlü olan zayif olani istekleri, idealleri, amaçlari dogrultusunda onun hakkini, hukukunu, bilgilerini dikkate almadan kullanmaktadir. Böyle durumlarda insan haklarindan, esitlikten, adaletten ve özgür düsünceden bahsetmemiz mümkün degildir. Fakat devletlerarasinda insanlar arasindaki iliskilerde üstünlük-zayiflik ve çikar iliskisi degil de insanlarin birbirine saygi gösterdigi, birlikte yasamaya ve birbirlerine ihtiyaçlari oldugunun farkina varmalari halinde bu kavramlarin mevzuu bahis olacagini belirtmek gerekir.
Dünya; içinde yasadigimiz yer, kavgalarin, sürtüsmelerin, katliamlarin, baskilarin oldugu mekân. Politikanin, felsefinin ortak paydasi. Içinde yasadigimiz bu evrene karsi bir takim sorumluluklarimiz var. O, birbirine zit birbirinin benzeri olan olusumlari barindiran mekân olan dünyayi, yeniden herkesin yasayabilecegi, yasayanlarin dünyayi kendi ailesi gibi görebilmesi için ona gereken önemi vermek politikanin siaridir.
Insanin kendi disindaki canlilara karsi bazi mesuliyetleri vardir. Mesela politik siyasi sorumluk olarak; evrende adaletli bir yönetim biçimi olusturmak durumundadir. Ahlaki sorumluluk olarak; insanin güzellik, iyilik, dogruluk gibi erdemleri kendisine yol gösterici olarak almasini, kendi için istedigi bir seyi baskasi içinde istemesi ve bencillik etmemesi gerekir.
Bugün Avrupa’nin ne sosyal ne de politik sorumlulugu düsünerek vicdani bir muhasebe yaparak hareket ettigi söylenemez. Güya özgürlügü, barisi, demokrasiyi getirmek üzere Afrika’ya giden (aslinda giden degil de sömüren dersek daha dogru olur) Batinin Afrika’da olusturmus oldugu durum ayan beyan ortadir.
Gittigi ülkelerin neredeyse bütün güzelliklerini, imkânlarini, madenlerini ve daha birçok seyi kendi çikarlari dogrultusunda kullanip sonrada çikip özgürlükten, adaletten, esitlikten, insan haklarindan bahseden Avrupa’ya mi yoksa yine ayni söylemler ve ayni amaçlar ugruna okyanus ötesinden gelip Iraktaki petrollere üsüsen Amerika’ya mi inanacagiz. Gücünü zayiflar üzerinde çikarlari için kullanan, demokrasi, evrensellik ve adalet için kullanmayan hiçbir toplumun, devletin mutlu ve huzurlu oldugunu söyleyemeyiz. Politika tam da iste burada ortaya çikiyor. Politikanin amaçlari insanlarin birlikte yasayabilecegi, savaslarin, katliamlarin olmadigi, toplumun sorunlarinin göz ardi edilmedigi, adil ve özgür bir toplum olusturmaktir.
Politikanin bir iyi bir de kötü tarafi var. Iyi tarafi insana faydasi olan, insani düsünmeye, irdelemeye sevk eden, onun dünyaya karsi sorumluluklari oldugunu hatirlatan bir olusum olmasidir. Kötü tarafi ise insana zarari dokunan, insani siyasetin disina iten, düsünmeye, irdelemeye sevk etmeyen insanin kendi iç kabuguna çekilmesine etken olan bir seydir.
Adalet, esitlik ve özgürlük dünyada bunlardan bahsedebilmek mümkün mü? Adaletten sadece zulme ugramis insanlar mi bahsetmeli, özgürlükten sadece özgür olmayanlar mi bahsetmeli?
Adalet; özgürlügü, esitligi ve daha birçok seyi içerisinde barindiran bir olusumdur. Adaletin oldugu bir yerde esitsizlikten, haksizliktan bahsedemeyiz.
Adalet esittir politika diyebiliriz, çünkü adaletin ve politikanin amaçlarinin birbiriyle ayni oldugunu söylemek yanlis olmaz.
Bir toplumda demokrasinin ve liberalizmin gelismesi açisindan politikanin yapacagi çok sey vardir. Politika demokrasiye faydali olmak için sadece bireyi degil toplumun bütününü düsünmeli ve yapacagi isler kisiye göre degil halka göre olmalidir. Politikanin; insanin özgürce düsünmesine, özgürlügüne gem vuracak uygulamalari ortadan kaldirmasina vesile oldugunda liberalizme faydali olacaktir.
12 Eylül askeri darbesi; cuntanin ülkedeki mevcut durumun ancak ordunun yönetime el koyarak düzelecegini savunanlarin ülkeye verdigi zararin yaninda politikaya ve demokrasiye vurdugu darbede unutulmamalidir. Militarist bir yönetim anlayisinin oldugu o dönemde; zulüm, iskence, haksizlik ve daha birçok kötü seyler yapilarak ülkeyi siyasi, sosyal ve ekonomik olarak 30-40 yil öncesine götürdü. Ayrica bu zihniyet sol kesimin adalet, hak ve hukuk gibi birçok kavrami da dillendirmesine sebep olmustur.
Demokratik bir yasam biçiminin olusmasinda politikacilar kadar sivil toplum kuruluslarina da büyük görevler düsmektedir. Halkin oyu ile iktidara gelenlerin yaptigi islerden ötürü millete karsi sorumlu oldugunu biliyoruz. Peki, bu sahislar yapmasi gerekenleri yapmadigi zaman kime hesap verecekler? Iste tam da bu noktada sivil toplum kuruluslarinin önemi ortaya çikmaktadir. Söz konusu kuruluslar bir nevi denetleyicidir. Yani halk adina siyasileri denetleme görevini yerine getirir.
1923 yilindan bu yana ilk defa bir siyasi parti tarafindan anayasa yapilacak. Aslinda bu güzel bir gelisme çünkü anayasa militarist güçlerin degil halkin seçtigi vekiller ve birçok profesör ve aydinin katilimiyla yapilacak. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bazi hususlar var. Anayasa yapilmasi çalismalarina katilacak hukukçularin kendi ideolojilerini, düsüncelerini bir kenara birakip, anayasanin toplumunun ihtiyaçlarina cevap verecek, ülkedeki hukukla ilgili sorunlarin çözümüne katkisi olacak, toplumun genelini içine alacak sekilde düzenlenmesi gerekir.
Ülkedeki sorunlarin sadece ordu gücüyle çözülecegini savunan militarist düsünce yapisi ve onu dogal sonucu olan asiri milliyetçilik toplumda benzer düsünceye sahip insanlarin olusmasini saglar. Bu anlayis sakincali bir anlayistir. Çünkü kendisi gibi düsünmeyen insanlari potansiyel bir tehdit olarak algilar.
Bizim ülkemizin militarist bir yönetim anlayisina sahip oldugu bir gerçektir. Bu militarist demokrasi karsiti anlayisin karsisina sol kesim çikiyor. Sol kesim cumhuriyetten, politikadan, özgürlükten yana olan anlayisin bir ürünü oldugu için burada kendini gösteriyor ve sol kesim ülkedeki sorunlarin orduyla degil demokrasiyle çözüme kavusacagina, ordunun sorunlarin çözümüne katkisinin olamayacagini savunur.12 Eylül askeri darbesi bunun en önemli örnegidir.12 Eylül de ordunun ülkedeki sorunlari çözmek için yönetime el koymasi ve darbeden sonra yasananlar ordunun sorunlarin çözümüne katkisinin olamayacagini çok net bir sekilde gösteriyor.
Politikanin halka karsi sorumlu olmasinin yaninda ülkedeki aydinlarin, düsünürlerin, toplum mühendislerinin de sorumlulugu vardir. Aydin kesim, mevcut sorunlarla ilgili olarak yapilmasi gerekenleri birilerinin tesiri altinda kalmadan düsüncelerini hür bir sekilde ifade edip dile getirmelidir ki zaten bunu yapmiyorsa onun aydin veyahut baska bir sey olmasinin topluma faydasi olmayacaktir.
Seçim zamanlari siyasilerin gün yüzüne çiktigi anlardir. Bu dönemde siyasiler tarafindan halka birçok vaatte bulunulur,  birçok sey söylenir, ama bu söylemler toplumda kabul görüyor mu, verilen vaatler gerçeklesiyor mu, bunu anlamanin yolu seçim sonuçlarina baktigimiz zaman net bir sekilde anlasilir. Söyle ki seçimden önce diger partileri geride birakarak iktidara gelmis bir olusumun toplumun çogunluguna hitap ettigini söyleyebiliriz.
Sol kesimi temsil eden partiler bugün hemen hemen tüm seçimlerden basarisizlikla ayrilip bir nevi bozguna ugruyor.  Mesela Cumhuriyetin ilk partisi olan CHP buna örnek olabilir. Partinin bugün iktidarda olmamasinin birçok nedeni vardir. Yalniz belli bir kesime hitap etmesi, savundugu düsüncelerin toplumda artik kabul görmemesi, halkin ihtiyaçlarinin farkinda olmamasi, yeniliklere gelismelere her daim açik olmamasi ve buna uygun politikalar üretmemesini iktidarda olmamasinin sebepleri olarak siralayabiliriz.
 
POLITIKA VE SORUMLULUK NILGÜN TOKER KILINÇ BIRIKIM YAYINLARI 2012
 

Benzer Kitaplar