MASTERMIND  --  ÜSTÜN AKIL - (Sherlock Holmes gibi düsünmenin yollari) Maria Konnikova

MASTERMIND -- ÜSTÜN AKIL - (Sherlock Holmes gibi düsünmenin yollari) Maria Konnikova

Fevzi BOZKURT
Bilim


Ne edebiyatta ne sinemada, Sir Arthur Conan Doyle tarafindan yaratilan ve ilki 1886’da yayinlanan dedektif hikayelerinin basrolündeki Sherlock Holmes kadar güçlü gözlem ve düsünme kabiliyetine sahip baska bir kurgu karakter daha yoktur. Meraklilari bilir ki kahraman dedektifin sahip oldugu olaganüstü deha, sadik dostu Dr. Watson ile birlikte çözmeleri gereken her olayda öne çikar. Peki ama böylesi bir zihin gücü sadece kurgu mudur yoksa istersek benzer becerileri bizler de gelistirebilir miyiz?
Psikolog ve gazeteci kimligi ile taninan yazar Maria Konnikova, kitabinda çocuklugundan beri hayranlik duydugu roman kahramani Sherlock Holmes’un benimsedigi düsünce sürecini nasil devreye sokabilecegimizi 21.yüzyilin nörobilim ve psikoloji alanlarinda yapilan çalismalara dayanarak açikliyor. Aklin nasil çalistiginin yaninda daha düzgün ve derin düsünmemize, herhangi bir seyin içyüzünü kavramamiza yol açan zihinsel stratejileri açarken düsünmemizi daha üstün bir zihinsel boyuta tasiyabilmek için ünlü dedektifi örnek almamizi salik veriyor. Holmes’un en gizemli suçlari aydinlatmada kullandigi becerileri edinerek her daim dikkatli ve farkinda olma, aninda keskin gözlem ve mantiksal çikarim kapasitemizi en iyi sekilde kullanmayi ögrenebilecegimizi ileri sürüyor. Bu anlayisi, suç ve bilimin ötesinde hayatin her kösesine yansitilabilecek bir düsünme modeli olarak öneriyor. Beynin isleyisine dair bilimsel kanitlara dayanarak yeterince ugrasirsak, zihnimizin isleyisini egitebilecegimizi anlatan kitapta günlük yasamda, kariyerimizde bu becerilerden yararlanip aldigimiz kararlarda, yaptigimiz seçimlerde daha isabetli olabilecegimize dair bizleri cesaretlendiriyor.
Elbette 19.yüzyilda bugünkü kadar ünlü olmayan Sherlock Holmes karakteri tuhaf özellikleri nedeniyle insanlarin giderek daha çok ilgisini çekti. Keskin gözlem yetenegi ve isabetli akil yürütme kabiliyetinin yaninda hayalgücü ve zekasiyla hem büyük hayranlik uyandirdi hem de pek çok açidan ilham verdi. Ona bu kadar hayranlik duyulmasinin nedeni hepimizin günlük hayatimizda düsünürken yaptigimiz hatalari yapmamasidir. O bildik tuzaklara düsen hep Watson’dir. Bir yandan da bazilarimiz müthis dedektifin düsünüs seklinin o kadar da ulasilmaz olmadiginin farkina varmistir. Sahip oldugu özellikleri insanüstü olarak degil insana ait kabiliyetlerin en üstün düzeyde kullanilmasi olarak degerlendirmek gerekir. Bu kadari bile bazilarimizin gözümüzü korkutmaya yeter; çok istense dahi Sherlock gibi düsünmenin mümkün olabilecegine dair süphe uyandirir. Oysa günümüzde Bilissel Psikoloji alaninda yapilan çalismalar aksini ispatlamaktadir. Son zamanlarda yayginlasan “farkindalik (mindfulness)” kavrami, 19.yy sonunda modern psikolojinin babasi William James tarafindan ‘devamli surette dagilan dikkati gönüllü bir sekilde geri getirme becerisi’ olarak tanimlanmis; muhakeme, karakter ve iradenin temelini teskil eden bu kabiliyetin gelistirilmesi hayat ve düsünceye dikkatli yaklasilmasina yönelik baslica egitim olarak önerilmistir.
Dikkatli düsünme ve farkindalik yalnizca karar alma, karakter ve irade gücünü gelistirmekle kalmaz zihinsel ve bedensel kazanimlar saglar. Hatta kan basinci gibi yasamsal göstergelerini düzenleyebilir, ileri yaslarda bile bilissel fonksiyonlarimizi gelistirebilir. Bu kavramin merkezini olusturan dikkat kontrolü üzerine çalismak olarak tanimlanan medidatif düsünceye günde 15 dakika kadar zaman ayirmak özellikle ön beyindeki zihinsel aktiviteyi olumlu yönde degistirip pozitif duygular ve yaklasim odakli ruh haliyle iliskilendirilen bir kaliba dogru yöneltebilir. Örnegin kisa bir süre için sadece doga manzaralarina bakmak bile bizleri daha içgörülü, daha yaratici ve daha üretken kilabilir.
Üstelik artik kesin bir sekilde beyinlerimizin, çok görevlilik (multitasking) için tasarlanmamis oldugunu da biliyoruz. Ayni anda bir çok seyi yapmaya çalismak dikkatliligi tamamen imkansiz hale getirir. Tek seferde birden fazla seyi yapmaya zorlandigimizda sadece bunlari daha kötü yapmakla kalmayiz. Ayni zamanda bellek gücümüz de azalir; kendimizi soktugumuz stres nedeniyle genel olarak hirpalaniriz.
Sherlock Holmes içinse dikkatli ve düsünceli olma hali yalnizca ilk adimdir. Çok daha büyük bir amaca hizmet etmektedir. O, kendini tam da William James’in önerdigsekilde, zihnimizin en temel yapitasindan baslayarak dikkatli düsünebilme kabiliyetini gelistirip bunu daha çok sey basarabilmek, daha iyi düsünebilmek ve daha optimal karar verebilmek için kullanmak üzere sürekli egitmektedir. Fakat dikkatlilik ve beraberinde getirdigi zihinsel güç, dogustan gelen yetenek veya birkaç gönülsüz denemeyle elde edilmis kolay basarilardan çok metanet ve tecrübeyle elde edilen bir beceridir. Bu mantigi özellikle duygularin karistigi bazi alanlarda uygulamak zordur ama imkansiz degildir. En siddetli stres etkenlerini bile denetim altina almak için, aliskanliklarimizi üzerine çalistigimiz düsünce kaliplarini ortaya çikaracak sekilde gelistirene kadar pratik yapmamiz gerekir. Zihnin hazir bulunmasinin yaninda dogru düzgün bir egitim ile düsünce süreci üzerinde hakimiyet kurma arzusu ve motivasyon da önem tasir.
 ***************
Görmek ve gözlemlemek arasindaki fark ilkinin düsünmeden otomatik olarak yapilmasi yani görsel bazi verilerin tarafimizdan herhangi bir çaba gösterilmeksizin gözlerimiz araciligiyla beynimize iletilmesiyken; ikincisi bizzat dikkatimizi odaklamamizi gerektirir. Pasif bir alici olmaktan çikip aktif bir bilinci, farkinda olmayi gerektirir. Bu yalnizca görme duyusu için degil tüm duyularimiz ve düsüncelerimiz için geçerlidir. Oysaki çogu zaman sasirtici derecede akilsiz davraniriz. Ne kadar çok sey kaçirdigimizin farkinda olmadan, kendi düsünce süreçlerimizi bile tam kavrayamadan otomatige baglamis gibi hayatimizi sürdürürüz. Üstelik biraz durup olup biteni anlamaya, üzerine düsünmeye zaman ayirsak çok daha iyi bir hayat sürebilecekken. Fakat bunun nedeni bu güce sahip olmamamiz degil bunu yapmamayi seçmemizdir. Çocuklugunuzu düsünün. Büyüdügünüz sokak sorulsa evlerin renkleri, komsularin gariplikleri vs. tüm detaylari hatirlarsiniz. Çocukken farkindaligimiz olaganüstü derecede fazladir. Kokular, sesler, insanlar, duygu ve deneyimler her sey yenidir; hepsi zihin tarafindan sünger gibi emilir. Dünyamizi ögrenir, olanaklari hakkinda bilgi ediniriz. Beyin ömür boyu bir daha yakalayamayacagimiz hizda bir bilgi akisina maruz kalirken, çocuk merakini celbeden her seye karsi ilgi ve heyecan duyar. Son derece uyanik ve odaklanmis bir halde ileride kullanabilmek adina her seyi kaydeder. Üstelik bunlari hatirlar. Çünkü ilgi ve motivasyonu yüksektir. Bir yandan dünyayi bütün yönleriyle kavrarken diger yandan gelecege yönelik bilgi depolar. Fakat büyüdükçe bikkinlik faktörü devreye girer. “Orayi gördüm, onu da yaptim, buna dikkatimi vermeme gerek yok, bunu nerede kullanacagim ki” derken o içten gelen dikkatlilik hali, katilim ve merak yerini pasif, düsüncesizce yapilan aliskanliklar silsilesine birakir. Bir seyle ugrasmak istedigimizde ise tek isimizin ögrenip kesfetmek, algilayip kaynasmak oldugu o çocukluk günleri geride kalmistir. Artik aklimiz ilgimizi bekleyen sorumluluklar, karsilanmasi gereken taleplerle mesguldür. Dijital dünyanin 7/24 temposunda giderek artan çok görevlilik (multitasking) baskisinin yaninda dikkatimizi vermemizi gerektiren durumlar arttikça bilfiil dikkatimiz azalir. Bu sirada kendi düsünme aliskanliklarimizin daha az farkina varmaya baslar; aksi olmasi gerekirken muhakeme ve kararlarimizi aklimizin dikte etmesine daha çok izin veririz. Ama bu her zaman o kadar da kötü degildir çünkü insan beyninin zor ve bilissel olarak maliyetli bazi islemleri otomatiklestirmeye ihtiyaci vardir. Öte yandan bu, dikkatsiz düsünmeye çok yakindir. Etkinlik ve düsüncesizlik arasindaki bu incecik çizgiyi asmamaya dikkat etmemiz gerekir.
Beynin Çati Kati
Insan beyninin bilgiyi nasil biriktirip düzenledigiyle ilgili olarak çati kati benzetmesini kullanan Sherlock Holmes onu özenle seçtigimiz esyalarla doldurmamizi salik verir. Içine koymayi seçtigimiz ayrinti ve gözlemler gerçeklikle ilgili algilarimizi sekillendirir. Çati katini yapi ve içerik olarak iki bölüme ayirabiliriz. Yapisini aklimizin nasil çalistigi, bilgiyi nasil edinip isledigi; nasil ayirip depoladigi; mevcut bilgiye nasil eklemledigi olusturur ama bu gerçek bir tavan arasi gibi sabit kalmaz. Nasil kullandigimiza göre genisleyip daralabilir. Içerigini ise temel bilgimiz, bellegimiz, anilarimiz ve deneyimlerimiz olusturur ve aynen gerçek bir çati kati gibi zamanla içindekiler degisebilir. Bazisi atilip bazisi tutulabilir; yenileri eklenebilir. Maruz kaldigimiz verilerin islenmesi çogunlukla kontrolümüz disindadir ama istediklerimize öncelik verip istemediklerimizi kenara itmek veya gereksiz bilgiden kurtulmak mümkündür. Aksi takdirde biz farkinda olmadan düsünce akisimizi gereginden fazla etkileyebilecek ögelerin esiri oluruz. Esasinda Holmes’un hüneri, zihinsel yetilerinden çok metodik yaklasimindan kaynaklanir. Dedektiflik çalismalarinda bilimsel yöntem ve bilimsel düsünceyi bas taci etmis, özünde düsünme eylemini sistematik hale getirmeyi basarmistir. Sherlock Holmes bilimsel olanin vücut bulmus hali, özenilecek yetkin bir örnektir çünkü metodik, özenli ve rasyonel düsünme, bilimsel yöntemin eyleme geçirilmesidir.
sünme eylemine bu sekilde yaklasmayi herkesin ögrenebilecegini savunan yazara göre bu tarz bir yaklasimla düsünebilmek yasamin her alaninda fayda saglamaktadir. Bu, dedektifligin de ötesinde her konuda isin aslini kavramamiza, neredeyse tüm sorunlari çözebilmemize yardimci olacak genel bir yaklasimdir. Herhangi bir sorunu ele alirken düsünme sanatina biraz da bilim katmayi ögrenmek hepimizin isine yarayacaktir. Bunu aliskanliga dönüstürmek ve motivasyon da çok önemlidir. Hem kendimiz hem çevremizle dikkatlice istigal etmemize olanak taniyacak düsünce aliskanliklari gelistirmek üzere atmamiz gereken adimlar vardir. Bunlari kavramak ve bu yaklasimi eyleme uyarlanabilir iç görülere çevirebilmek için önce Holmes metodolojisini incelemekte yarar var.
Bu yöntem sirasiyla su asamalari içerir:
1) Temel bilgi
2) Gözlem
3) Hayalgücü
4) Sonuç Çikarma
Bilimsel yöntemle düsünmekte uzmanlasmis olan Holmes, öncelikle temel ögelerle baslamayi önerir. Sorunun insani zorlayan ahlaki ve zihinsel boyutlarina girmeden önce özüne inip arastir, der. Usta dedektifin çesitli suçlari çözmek için kullandigi mekanizmayla en basitinden belli bir arkadasi davete çagirip çagirmama kararini verirken basvurulacak zihinsel isleyisin gerektirdigi temel esasinda aynidir. Karsilasilan problemi çözmek için ilk olarak kapsamli ve iyi düzenlenmis bir bilgi temeli gerekir. Problemle ilgili gerçekleri kavramak ve sinirlarini anlamak sarttir. Genel ilkeleri tartisabilmek için öncelikle temel ögeleri ele almak gerekir. Mesela Holmes bir seyin nasil isledigine ya da özünde ne olduguna odaklanir. Ileride yardimi dokunacak her türlü yeni ve önemli bilgiyi özümsemekte üstüne yoktur. Konu ne olursa olsun aklinda mümkün oldugunca belirgin biçimde tanimlayip formüllestirir. Geçmis deneyimler ve mevcut gözlemle birlestirir. Çünkü ancak herhangi bir sorun tanimlanip formüllestirildikten sonra hakkinda bir varsayim ortaya atilabilir. Fakat bu rastlantisal olarak degil temel bilgi ve gözleme dayali yapilmalidir. Tüm olasi senaryolar ve açiklamalar da bunlardan yola çikarak olusturulur. Sherlock yaptigi özenli, dikkatli ve tarafsiz gözleme dayanarak olaylar ve ilgili insanlar hakkinda önemli noktalari yakalar. Topladigi kanitlari ve hayalgücünü kullanarak gizemi çözmeye çalisir. Müthis mantik yürütme gücüyle bütün olasiliklari tek tek eler ta ki geriye olanaksiz görünse bile imkansiz olmayan tek ihtimal kalana dek. Isin aslina bu sekilde ulasir.
Ister bilimsel alanda olsun ister kariyerimizle ilgili, hipotez gelistirme evresine geçmek önce sorunu tanimlayip formüle dönüstürmekle mümkündür. Ancak bundan sonra ortaya atilan hipotez ya da varsayim test edilebilir. Fakat bununla bitmez. Zaman ve kosullar degistikçe o özgün bilgi temelinin de daima güncellenmesi, kurulan hipotezin yeniden gözden geçirilip hala geçerli olup olmadiginin tekrar test edilmesi gerekir. Devrim niteliginde bir fikir bile yeteri kadar ilgi gösterilmezse alakasiz kalabilir. Dikkatimizi yogunlastirmayi, sorgulamayi ve çaba harcamayi basaramazsak üzerine o kadar kafa yorulan seyler düsüncesizce yapilan seylere dönüsebilir.
Özetle bilimsel yöntem sorunu anlayip sekillendirmek; gözlemlemek; hipotez kurmak (veya tasavvur etmek); test edip sonuç çikarmak ve tekrarlamaktir. Sherlock Holmes’un izinden gitmek istiyorsak ayni yaklasimi yalnizca dis ögelere degil düsüncelerimizin her birine uygulamayi ögrenmemiz gerekir. Her gözlem, her deneme, herhangi basit bir gerçekten çikarilan bir anlam daha karmasik entrikalarla bas etme becerinizi güçlendirir. Nereye bakmaniz ne aramaniz gerektigini ögrenmenizi saglar. Bu tarz düsünmeyi adet edinen Holmes bilimsel yöntemi bir adim öteye tasiyip insanlara uygular ve yalnizca gözleme dayanarak karsisindakinin geçmisini, meslegini tahmin edebilir. Yaptigi her gözlem bir bütünün parçasidir. Dogru sorulari sorarak hepsini bilgi temeliyle birlestirir ve tümünü bir araya toplayarak sonuca ulasir.
Varolan bilginin temelini göz önüne alarak aksi takdirde anlamsiz görünen bir gerçekten gözlem yoluyla anlamli bir sonuç çikarabiliriz. Mantik yürüterek tek bir su damlasina bakip okyanus veya selaleye dönüsme olasiligini çikarsamak gibi. Zaten bilimi ilerleten de yeniyi, bilinmeyeni ve henüz test edilemeyeni tasavvur etmek degil midir? Böyle bir hayalgücü veya varsayim becerisinden yoksun bir bilim insani düsünülebilir mi?
Iste Sherlock Holmes’u çekici kilan ve en zor vakalari çok da basitmisçesine çözmesini saglayan tam da budur. Bilimin temelinde yatan bu yaklasimi, belirli adimlari düsünce aliskanliklarina
dönüstürerek ögrenip uygulamak mümkün. Iyi de nereden baslamak gerek acaba? Sürekli bilimsel düsünmek, her seye dikkat edip gözlem yapmak, parçalarina ayirip sonuç çikarmak vs. külfetli görünebilir. Üstelik zihnimiz otomatik olarak Sherlock gibi düsünmek için yaratilmis olmadigindan yolumuz uzun. Ama beynimiz yeni düsünme aliskanliklari edinip yeni seyler ögrenmeye son derece müsait. Nöronlar arasi baglantilarin gayet esnek oldugu ve ileri yaslarda bile degisebildigi kanitlanmistir. Her seçime, her soruna ve duruma hak ettigi ilgiyi göstermeyi ögrenebilirsek bu yaklasimi günlük hayatimiza sokmus olur, bulundugumuz anin içinde dikkatlice düsünüp davranan bireylere dönüsebiliriz. Basta zor gelse de zamanla, deneyimle aliskanliga dönüsecektir. Araba sürmeyi ögrenmek gibi düsünün. Yavas yavas özümsenir, kullandikça aliskanliga dönüserek otomatiklesir. Baska bir deyisle, beyinlerimiz yeni becerileri çabucak ögrenebilir. Düsünme aliskanliklarimizi degistirdikçe nöronlar arasindaki baglantilar yeniden kurulur.
Beynin Isleyisi
Beynimiz 2 ayri modda çalisir. Birincisi hizli çalisan, otomatik moddur; çaba gerektirmez ama hata yapmaya çok açiktir. Ikincisi ise daha yavas ve istemlidir. Potansiyel olarak otomatik sistemden çok daha kesindir ama gayret gerektirir. Çogu zaman da bu gayreti göstermek insana zor gelir. Yine de bu ikinci isleyis modunu aktiflestirmeye deger ve bu modu ne kadar çok kullanirsak bunu yapmak o kadar kolaylasir. [Thinking Fast and Slow (Hizli Düsünmek – Yavas Düsünmek)’un yazari Daniel Kahneman’in Sistem 1 ve Sistem 2 olarak ayirdigi modlari Konnikova, Holmes sistemi ve Watson sistemi olarak adlandirmaktadir.]
Mesela Holmes hiçbir seyi oldugu gibi kabul etmez. Ona göre hiçbir sey göründügü gibi degildir. Dünyaya dogal bir kuskuculuk ve merakla yaklasir. Herhangi bir seyi önce etraflica ele alip sorguladiktan sonra kabul edip etmeyecegine karar verir. Maalesef aklimiz olagan halindeyken bunun aksini yapmaya meyillidir. Bu yüzden öncelikle dünyayi algilama seklimize hakim olan bir tür dogal direncin üstesinden gelmemiz gerekir. Eger baska bir isle mesgul, stresli, dikkati dagilmis veya zihinsel olarak yorgun oldugumuzda yeni bir bilgiyi dogrulamaya gerek duymadan dogru olarak kabul edebiliriz. Yanlisi dogru sanabiliriz. Insanin kendi zihninin kurdugu tuzaklara düsmemeye dikkat etmesi, kolaya kaçmamasi gerekir. Hemen teyit edip inanmaya olan yatkinligimiz hem kendimiz hem baskalari için gerçek hayatta önemli sonuçlara yol açar. Her veri ayni özen ve dozunda süphecilikle incelenirse daha önce varliginin bile farkina varmadiginiz düsünceler zihninize islemeden önce durdurulup sorgulanmaya baslar. Böylece düzgün bir sekilde elenen bu düsünceler davranisinizi haberiniz olmadan etkileyemez. Beyin de aynen bedeninizdeki bir kas gibi çalistirdikça güçlenir. Ne kadar inanilasi olsa bile asla sorgulamaktan vazgeçmeyin! Hiçbir seyin oldugu gibi oldugunu varsaymayin!
Dr. Watson, birinci modda çakilip kalmisken Holmes’un çitasini yükseltip ikinci moda geçmesi insan iradesinin gücünü simgeler. Otopilot modundan yani Watson sisteminden çikmak için dikkatli düsünme ve motivasyonla birlesen bir düsünce idaresi gerekir. Dünyayi etkin bir biçimde gözlemlemek için o an tüm zihnini ve dikkatini odaklayarak orada olmak gerekmektedir. Tabii ki Watson sistemine ait dikkat ögelerinin de bir varolus sebebi var. Bu yüzden bilissel önyargilarimiza ragmen zamanimizi son derece etkin geçirebiliyoruz. Beynimiz zaten girdilerin bir kismini filtre etmek zorunda, yoksa çildirirdik.
Motivasyon ise aktif bir çaba, ilgi ve istek göstermektir. Tabii ki her zaman böyle olamayiz. Çünkü beynimiz kaynaklarimizi bosa harcamama egilimindedir. Anahtarlari koydugumuz yeri unutmak veya gözlüklerimizi ararken basimizda takili oldugunu farketmek gibi siradan seyler yaptigimizda suçlu Watson modudur. Irademizle Holmes modunu devreye sokup sezgilerimizi egitmemiz gerekir. Bunu yapmak ancak pratikle mümkündür. Tipki uzman bilgiye erismek için uzun vadeli ve yogun deneyim gerekmesi gibi.
Nasil düsündügümüz, tercihlerimizin nasil olustugu ve kararlarimizi nasil verdigimizin baslangiç noktasi bellegimizdir. Beyin olarak ayni yapisal özellikleri tasimasina karsin herkesin aklini birbirinden farkli kilan zihnimizin çati katina doldurduklarimizdir. Burayi düzenli ve temiz tutmayi ögrenirsek neyi hatirlayip neyi hatirlamayacagimiza da karar verebiliriz. Bellek herhangi bir aniyi birbirine bagli sinir aglariyla daginik biçimde depolar. Çagrisimlar birbirini tetikler. Bir seyi hatirlamamiz dosyalarimizin ne kadar düzenli ve yöntemsel olduguna baglidir. Eger belli bir bilgiyi ihtiyacimiz olan anda animsayamazsak ne çok sey bildigimiz faydasizdir. Yani aslinda hatirladigimiz kadar biliriz. Arastirmalar beynin bilgiyi otomatik olarak depoladigini ancak bilinçli bir hedefle bu isleme müdahale edilebilecegini gösterir. Sürecin nasil isledigini kavrarsak kendimizden de bir seyler katabiliriz. Bellegin kodlandigi sirada hatirlamaya yönelik motivasyona sahip olmak büyük önem tasir. Bir seyi gerçekten unutmamak istediginizde bunu kendi kendimize tekrar etmeli ve bir sekilde somutlastirmaliyiz. 
Üzerine tekrar tekrar düsünmeye çalismaktansa yaziya dökmek, baskasina anlatmak, baglantili bir hikaye olusturmak çok daha faydali olur.
Hayatta varmak istedigimiz yere ulasmak için karsimiza çikan sorunlari çözme yetenegine ihtiyacimiz oldugu kadar genel resmi de önümüze koymamiz gerekir. Beyin sürekli etrafi inceler, çevreden gelen girdilere göre süratle izlenimler edinip yargilara varir. Çabucak vardigimiz izlenim ve yargilar anlayisimizi, kararlarimizi etkiler. Ancak beynimiz islerken her zaman o kadar da özenli degildir. Normalde zihnimizin çalistigi mod kestirme yollarla doludur ve önyargilarin etkisi altindadir. Bunlar siklikla ulasmak istedigimiz hedeflerle çelisir ve farkli amaçlara hizmet eder. Neticede bu otomatik mod günlük islerimizi idare etmesine eder ama bunu çogunlukla dogruluktan ödün vererek yapar. Özellikle bizi duygulandiran, genel ilgi uyandiran meselelerde bilinçli olarak dikkatimizi kontrol etmeye çalismazsak araya sizan bilgiler muhakememizi etkileyebilir. Örnegin sahip oldugumuz önyargilar ve zihnimize yerlesmis olan stereotipler görüsümüzü fazlasiyla etkiler.
Izlenim ve yargilarimiz bilinçaltimizdaki stereotiplerin etkisinde kalir. Ancak bu önyargilara yenilmek zorunda degiliz. Bunlari belirleyip bilinçli olarak üzerine gidersek etkisiz hale getirebiliriz. Aslina bakarsaniz tüm çevresel etkenler bizi etkiler. Örnegin havanin ruh halimiz üzerindeki etkisi tartisilmaz. Artik bu hataya açik, tepkisel, sezgilere dayali otomatik modun ötesine geçmenin mümkün oldugunu biliyoruz. Dünyayla kurdugumuz iliskiyi daha bilinçli ve düsünme seklimizi daha özenli hale getirebiliriz. Daha yavas olan ikinci mod düsünme seklinin dogruluk potansiyeli çok daha yüksek oldugundan kazanimla sonuçlanmasi daha muhtemel. Örnegin, biri sizi an be an durdurup izlenimlerinizin nedenlerini açiklamaya kalksa belki onlari degistirmezsiniz ama en azindan nereden kaynaklandiklarini bilirsiniz. Dolayisiyla akliniz herhangi bir yargiya atlamadan önce yakalayabilir, zihnin bilgeliginden faydalanmaya yaklasmis olursunuz.
Bahsedilen bu ikinci modu yani Holmes Sistemini etkinlestirmeye gerektigi kadar gayret etmememizin en basit nedeni ise tembellige yatkin olusumuz yani bir seyi etraflica düsünmek yerine aninda karar verip harekete geçmeyi yeglememiz. Öte yandan isi zorlastiran bu tepkisel, sezgisel düsünme tarzinin ne kadar çarpik oldugunun farkina varmamis olmamiz. Oysa tarafsiz olarak baktigimizda bizi idare eder gibi görünen otomatik modun ötesine geçmek için pek çok sebep var. Dolayisiyla ilk asamada zihni sürekli bu ikinci modda islemeye zorlamak gerekli.
Bunun zaman içinde çaba gerektirmeden gerçeklesmesi de ancak kendini egitmekle mümkün. Herbirimiz bu iki sisteme de sahip olmamiza ragmen herkesin baskin olan tarafi vardir. Ancak hangisinin baskin olacagina karar verip buna göre zihnimizi egitmek de elimizde. Sherlock Holmes’un bunu nasil basardigina gelince, daha pasif olan ikinci mod düsünme seklini etkinlestirerek baskin ve geçerli kilmistir. En yalin haliyle düsüncenin baslangicindan itibaren dikkatini odaklayarak sürecin nasil ilerledigine yogunlasir. Elbette o da psikolojide “hazirlayici etki” denen olguya maruz kalir ancak bunun farkinda oldugu için rahatça karsi koyabilir. Çünkü sadece etkisi altinda kalabileceginizin farkina varmak bile bu hazirlayici etkiyi giderebilir.
Bir eylemi neden yaptigimizi bilince üzerimizdeki etkisi sona erer.
Bu olgu birbiriyle iliskili iki kavramin zihinsel ag içinde birbiriyle baglantili olmasi nedeniyle herhangi birinin aktif hale gelmesiyle digerinin de devreye girmesi dolayisiyla aklimizi belli bir yönde islemeye hazirlamasi seklinde açiklanabilir. Örnegin bu alanda en çok bilinen deney Florida etkisidir. Içinde yasliligi çagristiran bir dizi sözcük gösterilen deneklerin soru cevaplama performanslarindan, yürüyüs hizlarina bir çok zihinsel ve bedensel faaliyette yavasladiklari görülmüstür. Yasla ilgili stereotipler, denekler farkinda olmadan beyinlerindeki kavramlari aktive etmis, bu hazirlayici etkinin sonucunda da denekler belli bir sekilde hareket edip düsünmeye baslamislardir.
Holmes hiçbir seyi sorgusuz sualsiz kabul etmez. Herhangi bir seyin zihnini tetikleyip yönlendirmesine izin vermez. Bunu yaparken de bazi sorular ortaya atar. Demek ki karsilastigimiz durumlarda yapmamiz gereken bu sorulari kendimize sormaktir. “Bu konuda muhakememi engelleyen fuzuli bir sey var mi? Varsa algimi nasil düzeltirim? Ilk izlenimimi etkileyen neydi ve ardindan digerlerini de etkiledi mi?” Buradaki mesaj açik: Unutma, ilk izlenim sadece ilk izlenimdir. Sebebini ve genel amacin için ne anlama geldigini sorgulamaya zaman ayir! Hem kendine hem de aklina karssüpheci ol! Çünkü beyin biz istesek de istemesek de bazi seyleri kendiliginden yapar bunu degistiremeyiz. Ancak ilk izlenimi kaniksayip kaniksamamak ya da derinlemesine irdelemek bizim elimizde. Dikkatli düsünüp motivasyonun etkisini de akildan çikarmamali!
Dikkat sinirli bir kaynaktir
Çogumuz belli bir rutinden çikip yapmamiz gereken bir sey oldugunda, günün sonunda kendimizi o isi yapmayi tamamen unutmus bulmusuzdur. Bunun nedeni aliskanliklarin düsünmeksizin devreye girmesidir, rutin zihninizin diger köselerini hiçe sayarak kontrolü ele geçirir. Çogunlukla kendi düsüncesizligimizin farkina bile varmayiz. Akliniza gelen kim bilir kaç fikir, dikkatinizi vermediginiz için uçup gitmistir. Bazi kararlari alirken nasil veya neden diye düsünmemissinizdir. Bir anda buraya nasil geldiginizi sorguladiginiz günler de olmustur. Ilgimizi yogunlastirip dikkatimizi vermedikçe farkindalik mümkün olamaz. Usta bir gözlemci ve iyi bir karar verici olmak niyetindeysek bunu gerçekten isteyip aliskanliga dönüstürmek sart. Basarmak istediginiz her neyse tam olarak basarabilmeniz için önce dogru yönde seçici olmayi ögrenmeniz gerek. O zaman isleri berbat etmemeyi ögreterek Watson sisteminin yanlislarini sinirlandirmak mümkün.
Dikkati bir seye yönlendirmek dogal olarak diger seyin dikkatten kaçmasina mal olur. Dikkatimizi ayni anda birden fazla seye ayirip sadece bir ise odaklanmis gibi ayni seviyede islev görmesini bekleyemeyiz. Dikkat yogunlugu açisindan iki görev kesinlikle ayni anda zihnin ön planinda yer alamaz. Kaçinilmaz olarak bunlardan biri odak noktasina yerlesecek; digeri veya digerleri alakasiz bir sese dönüsecek, muhtemelen filtrelenmesi gerekecektir. Ya da daha kötüsü hiçbiri odak noktasina oturmayip hepsi, farkli düzeyde sesler olarak kalacaktir. Baska bir deyisle bir seye dikkat kesilmek ancak baska bir sey pahasina mümkün olabilir. Bazen belirli bir ögeye odaklanip baska her seye kör kalabiliriz.
Aslina bakarsaniz serbest dikkat diye bir sey söz konusu olamaz; dikkatin illa bir kaynaktan gelmesi gerekir. Ister yürürken müzik dinlemek, çalisirken e-postalarimizi kontrol etmek ister ayni anda bes farkli medya akisini birden takip etmek biçiminde olsun, dikkat kaynaklarimiza yeni bir talep ekledigimiz her seferinde, tek bir ögeye olan farkindaligimizi; onunla dikkatli ve üretken bir sekilde ilgilenme kabiliyetimizi sinirlamis oluruz. Irade gücü ve aliskanlik döngüleri gibi dikkat de gerilebilen fakat ayni zamanda egitim ve amaçli tekrarli kullanim ile desteklenebilen bir kasa benzetilebilir. Irade ve dikkat kullandikça gelisir ancak elbette bir siniri vardir. Ayrica aynen fiziksel kas gibi kullanilmadikça büzülür.
Nöroloji arastirmalari zihinlerimizin dalip gitmeye meyilli oldugunu göstermistir. Sirf bu yüzden bile çok görevlilik için üretkenligimizi düsüren ve entelektüel verimliligimizi azaltan bir uydurmaca denebilir. Düsüncelerimiz spesifik, aralikli, hedef yönelimli eylemler arasinda kaldiginda beyin taban çizgisi diye adlandirabilecegimiz bir ‘dinlenme’ evresine girer. Ama bu sizi yaniltmasin, çünkü beyin kesinlikle bos kalmaz. Aksine taban çizgisi aktivasyonu beynin sürekli olarak hem dis dünyadan hem de içeriden bilgi topladigini ve dahasi dikkate deger seylerin emarelerine iliskin bilgileri inceler. Böylesine bir uyaniklik hali potansiyel tehlikeleri belirlemeye, soyut düsünebilmeye, gelecek planlari yapmaya olanak saglayarak evrimsel açidan faydali olmanin yani sira baska bir seye daha isaret eder: Zihinlerimiz dalip giderek dinlenmeye tasarlanmistir. Bundan daha fazlasi bilinçli bir iradeyi gerektirir. Beynimizin sonsuza kadar oradan oraya atlamasini dalip gitmesini besleyebiliriz. Peki ya sonuçta ne olur? Her seye dikkat etmeye çalisip esasinda hiçbir seye dikkat etmemis oluruz. Zihinlerimiz dalip gitmeye yatkindir yatkin olmasina ama faaliyetlerini modern taleplerin hizina göre ayarlayamaz. Daima bir seyle istigal etmeye hazir olmamiz gerekir ancak birçok seyle ayni anda veya ard arda süratli bir sekilde ugrasamayiz. Bu sadece bir yanilgidir çünkü beynimiz buna göre kodlanmamistir. Dolayisiyla çok görevliligin günümüzde bu kadar vurgulanmasi yanlistir. Dikkatimizi verdigimiz her yeni girdi her yeni talep aklimizi karistirir. Örnegin son yapilan nörobilim arastirmasina göre dogada internete baglanmadan geçirilen 3 günün sonunda yaraticilik artar, düsünceler berraklasir ve beyin bazi sistemlerini yeniden yükler. Herkesin böyle bir lüksü olamaz ama belki arada bir birkaç saatligine de olsa bilinçli bir tercih yapip telefonumuzu kapatabilir, internete baglanmadan durabiliriz.
Sorun dikkat eksikligi kadar, dikkatli düsünmemeye bagli kontrol eksikligi ayni zamanda. Normalde beyinlerimiz biz bilinçli olarak düsünmeden daha neye odaklanacagimizi seçer. Beyinlerimize bizim yerimize karar vermek yerine neyi nasil seçecegini nasil emredecegimizi ögrenmemiz lazim. Zihnimizi egittikçe gelecekte kullanmak üzere biriktirdigimiz bilgilerin hangilerinin faydali olacagini giderek daha çok hissetmeye baslariz. Deneyimlerin meyilli oldugu kaliplara ve yönlere asina olana kadar açik olup deneyimleri zihnimizde birlestirmek için kendimizi uzun süre egitmemiz gerekir. Çünkü çati katimizda neyi tutup neyi atacagimizi bilmek sezgilerimizden ziyade pratige dayali bilgiden kaynaklanir. Çati katina koyacaklarimizi seçerken de akillica seçim yapmak zorundayiz. Bu seçici olmayi, dikkatini yogunlastirarak bakmayi gerektirir. Dikkatinizi verdiginiz seyin ileride yapilacak bir çikarsamanin dayanagini olusturacaginin tam anlamiyla farkinda olarak degerlendirmek demektir. Resmin tamamini görmek, önemli detaylara dikkat etmek ve bunlarin uygun bir baglama nasil yerlestirebilecegini anlamakla ilgilidir. Demek ki neyi aklimiza sokacagimiza dair bilgece tercih yapmamiz gerekir!
Dikkati en iyi sekilde kullanmak için ana stratejiler:
1.Seçici olun: Dikkatimizi nasil kullanacagimizi ögrenmenin ilk adimi dikkatli, düsünceli ve akilli seçicilik çünkü Holmes’un dedigi gibi görebilmek için ne aradigini bilmek gerek. Kilit nokta her seyi algilamak degil amaciniza uygun olanlari algilamaktir. Görme duyumuzun seçiciligi zaten yeterince yüksek; retina normalde görsel verilerden saniyede yaklasik 10 milyar parça yakalar ancak bunlarin sadece 10 bini görsel korteksin ilk katmanina ulasir. Farkli bir sekilde ifade etmek gerekirse, beyinlerimiz ayni anda bulundugumuz ortamdaki nesnelerden tüm duyularimiza gelen 11 milyon verinin bombardimani altindadir. Bunlardan sadece 40 kadarini bilinçli sekilde isleyebilmekteyiz. Bu temel olarak etrafimizda pek az seyi görüyoruz demektir. Bu yüzden objektif görme oldugunu sandigimiz seye seçici filtreleme demek daha dogru olur. Üstelik bu ruh hali, düsünceler, motivasyon ve hedeflere bagli olarak normalde oldugundan daha da seçici hale gelebilecegi anlamina gelir. Fakat zihnimizin seçici dikkate ayarli olmasi bosuna degildir. Etrafimizdaki bir sürü seyi filtreden geçirme egiliminde olmamizin bir sebebi vardir. Beynimiz bunlarin hepsini kaydetmeye çalissa fazla uzun yasamayiz. Dedektifimiz de kiymetli bir gayri menkul dedigi beyin çati katini temiz tutup akillica kullanmayi ögütler. Bir baska deyisle dikkat açisindan seçici olunmasini önerir. Bu ilk anda çeliskili gelebilir. Daha az yerine daha çok seye dikkat etmeye çalisiyorduk hani? Fakat önemli olan nitelik ile nicelik arasindaki ayrimdir. Madem ki dikkati daha etkin kullanmayi ögrenip iyi birer gözlemci olma çabasindayiz, bunu dikkatimizi düsüncesizce harcayarak basaramayiz. Öncelikle dikkatimizi dikkatlice paylastirmamiz gerekmektedir.
Bir karar verirken, isle ilgili bir sorun çözerken ya da baska bir sey yaparken de zihnimiz ve dikkatimiz ayni sekilde isler. Arastirmalar gösterir ki insanlari hedef koymaya ve olabildigince hedefe yönelik davranmaya iten seyler bellidir. Hedefe odaklanmayi ve performansi arttiran birçok öge bulunur. I) ilerisini düsünme ya da durumu uzun vadede daha iyi bir noktaya ulasmak için atlanmasi gereken bir baska nokta olarak görmek II) Kesin olmak ve spesifik hedefler koymak veya dikkat kaynaklarini birlestirmek III) olasiliklari degerlendirmek veya durumu enine boyuna düsünüp zihin dagilirsa ne yapacagini kavramak (ör. dalip gitmelere karsi 10’a kadar sayip tekrar odaklanmak) IV) sadece düsünmek yerine aklimiza gelenleri yazmak (bu sekilde potansiyeliniz artar ve herhangi bir seyi bastan tasarlamak zorunda kalmazsiniz) V) hem olumlu hem de olumsuz taraflari düsünmek; geri tepmeler ve basarisiz olunursa ne olacaginin yaninda basarili olunursa edinilecek kazanimlari düsünmek.
Kendinize hedef koyun! Neyi basarmak istediginizi tam olarak ifade edin! Koydugunuz hedeflere ulasmak için amaçlarinizi siralayin ve bunlara ulasmak için gerekenleri tanimlayin. Her durumda neyi basarmak istediginiz sorusunu yanitlamak kisitli dikkat kaynaklarinizi nasil optimize edeceginiz yönünde bir yol gösterecektir. Bu aklinizi önemli olan hedeflere yönlendirecektir. Diyelim ki kendinize ‘hamur islerini tüketmemek’ gibi basit bir hedef belirlediniz. Ertesi gün pastanenin önünden geçerken firindan yeni çikmis çöreklerin, keklerin kokusu karsi konulmaz gelebilir. Bu durumda iki senaryo var: Ya kendinizi tutamayip içeri girer ve midenizi hamur isiyle doldurursunuz ya da hamur isinden uzak durma hedefinize uygun olarak iradenizi kullanip pastaneye ugramadan yolunuza devam edersiniz. Madem hedef hamur isi yememek olumsuz yönlerini bulup kendinize hatirlatmanizda fayda var. Yapiminda muhakkak sagliga zararli olan margarin kullanilmistir gibi. Keklerden gelen mis kokuya odaklanmak yerine dikkatinizi egzoz kokusuna vermek de ise yarayabilir. Yani hedefinizden sapmamak için dikkatinizi dagitan mevcut uyarani degil genel durumu dikkate almaniz, gireceginiz toplantiyi ya da katilacaginiz daveti düsünmeniz yarariniza olur.
Uyari: Kendinize hedef koyarken görüsünüzü engellememesine dikkat edin. Unutmayin, hedefleriniz, öncelikleriniz, neyi basarmak istediginizin cevabi degisen kosullara uyum saglayacak kadar esnek olmali!
2.Objektif olun: Aslinda görmek istedigimiz seye yani çati katimizin görmeye karar verdigseye inaniriz; ardindan zihnimize gerçek olgularin yerine bu inanç kodlanir. Yani objektif olarak gördügümüzü saniriz ama esasinda bu o andaki sinirli algimizdan ibarettir. Gerçekligi sübjektif yorumundan ayirmayi unutmak insanlarin ortak özelligidir. Hatirlamakta ne kadar kötü oldugumuzu anlamak için görgü tanikligi ifadelerini incelemek yeter. Filozof Francis Bacon’in belirttigi gibi insan bir fikri benimsemeye görsün geri kalan her seyi bununla bagdastirir. Bu insanin kavrayis özelligidir, bu yüzden de tam anlamiyla hakiki bir tarafsizlik mümkün olamaz. Esasinda bazen Holmes’un bilimsel objektifligi bile yetmez. Fakat, en azindan, herhangi bir durumu bütünüyle kavramaya ne kadar yaklastigimizi bilmeye ihtiyacimiz oldugu kesindir. Önceden hedef belirlemek çok degerli dikkatinizi düzgün sekilde yönlendirmenize yardimci olur. Bu objektif olgularin görmek istediginiz veya görmeyi beklediginiz seylerle kaynastirilmasi için yeniden yorumlanmasina bahane olusturmamalidir. Gözlem ve sonuç çikarma iki ayri adimdir, öyle ki birbiri ardina dahi gelmezler. Birini, bir nesneyi, olayi, bir karsilasmayi anlatirken herhangi bir deger biçmeden, tarafsiz bir durum olarak yaklasmamiz pek nadirdir. Hatta genelde çok da fark etmediginden aradaki ayrimi bile düsünmeyiz. Bunu ancak objektif bir olguyu dolaysiz, sübjektif otomatik yorumdan ayirmayi ögrenmis bir akil yapabilir. Dogru gözlem için yorum katmadan durumdan kendinizi ayristirmayi ögrenmeniz gerekir. Kendinizi gözlemin hemen ardindan yargiya varmis buldugunuz her an, kendinizi durdurup tekrar etmek üzere egitin. Herhangi bir durumu basindan itibaren yaziya dökmek ve sesli okumak sizi pek çok algilama hatasindan kurtarir. Gözlem yaparken objektif, somut gerçeklere bagli kalin ve mümkün oldugunca tarafsiz olun.
3. Kapsayici olun: Dikkat, 5 duyumuzla ilgilidir: Görme, koklama, duyma, tatma, dokunma. Olabildigince fazlasini algilamak, belirlediginiz hedeflerle alakali hiçbir seyi disarida birakmamayi ögrenmekle ilgilidir. Tüm duyu organlarimizin bizi etkilediginin farkina varmamiz gerek çünkü bu tesirin farkinda olalim veya olmayalim duyularimizdan etkilenecegimiz kesindir. Tam olarak gözlem yapabilmek, gerçek anlamda dikkatimizi verebilmek için kapsayici olmamiz gerek. Herhangi bir detayin kaçmasina izin veremeyiz. Dikkatimizin bir duyunun yönlendirmesiyle farkindaligimiz disinda nasil baska bir tarafa kayabilecegini ögrenmemiz lazim. Mesela kokularin bellegimizde çagristirdiklarinin etkisinde kalmamiz kaçinilmaz. Karsilastigimiz bir kokunun bize hatirlattigi güzel bir aniysa ardindan gelen düsünce akisi da olumlu olur; kötü bir aniysa düsündürdükleri de olumsuz olur. Hatta çogu zaman kokuyu fark etmemis olsak dahi zihnimizde çagristirdiklarinin etkisi altina girmis oluruz. Duyularimizin bizi etkileyebileceginin dolayisiyla da yaniltabileceginin farkinda olmak önemlidir. Kapsayici oldugumuzda tüm duyularimizin da is basinda oldugunu unutmamaliyiz. Duygularimizi, kararlarimizi yönlendirmelerine izin vermek yerine durumu lehimize çevirip yardimlarina basvurmak ve kontrol etmeyi ögrenmek daha akillicadir. Duyularin yaptigi tesirin farkina varamazsak koydugumuz hedefler ve ulasmaya çalistigimiz tarafsizlik tehlikeye girer. Fakat farkinda olarak duyularimizi etkin bir sekilde devreye sokarsak dünyanin çok boyutlu oldugunu çok daha iyi kavrariz. Herbir duyunun bilinçli olarak kullanilmasi içinde oldugumuz durumu aydinlatmak adina çok önemlidir. Çünkü bir seyin varligi kadar yoklugu da açiklayici bir gösterge olabilir. Bir konuda sonuca varmak için inceleme yaparken yeterince kapsayici oldugumuzda hem olani hem de olmayani genel resme dahil etmis oluruz. Bu sayede yaptigimiz seçimler veya seçim yapmamaya karar vermek bile lehimize olacaktir. Yanlis karar verdigimiz ortaya çiktiginda bile en azindan denemis oluruz. Yeni bir telefon alirken bile önem verdigimiz özellikleri siralamak dikkatimizin aslinda bizim için gereksiz olan bir özellige takilmasini engeller. Madem çevremizden bu kadar etkileniyoruz etrafimizda olan bitene dikkat ederek bu etkiyi kontrol altina almak yapabilecegimiz en iyi seydir.
4.Yogunlasarak Ugrasin: Dogru gözlemleyip düsünebilmek için yogunlasmanin önemi büyüktür. Yaptiginiz seyle gerçekten mesgul olabilmek için zihninizin etkin olmasi gerekir. O zaman zor problemlere kafa yorma süremiz ve çözüm bulma ihtimalimiz artar. Motivasyon yüksekse performans da yükselir. Bir seyi yapmak için belli bir nedenimiz oldugunda, ona karsi ilgimiz artar. Böylece hem o isi daha iyi yapariz hem de sonucunda daha mutlu hissederiz. Tüm dikkatimizi yogunlastirarak mesgul olmak bize haz verir. Yorgunlugumuza ragmen bir isi eksiksiz yerine getirmis olmaktan tatmin oluruz. Bu, elektronik posta kutunuzu düzenlemek kadar sikici bir sey ya da zor bilmeceler çözmek gibi önemli ölçüde zihinsel çaba gerektiren bir faaliyet olsa da ayni ilke geçerlidir. Üstelik bir isi yogunlasarak yaptigimizda genelde heyecan duyar, üretkenlesiriz. Böylece degerli bir seyler yaratma ihtimalimiz artar. Harekete geçmeden önce bir an durup duruma daha yakindan incelersek gözlem hatalarina da geçis vermemis oluruz. Beynimiz kategorize edip karakterize etmeye programlidir. Otopilota baglanmis yargilara varmaya meyilli oldugumuzdan ilk izlenimimizi degistirmeyi de beceremeyiz. Fakat algilarimizin ve dis görünüsün yaniltici olabilecegini, dis ve iç etkenlerin tesiri altinda kalabilecegimizi akildan çikarmamak gerek. Gerçekten yaptigseye karsi ilgi duyan, onunla yogunlasmis bir halde ugrasan kisiler hatalarini çok daha rahat farkedip düzeltebilirler. Demek ki hatalarimizi düzeltebilmek için daha dogru düsünebilmeyi gerçekten istemek lazim. Bir seye karssahsen ilgi duyuyorsaniz kendinizi biraz daha zorlamaya degecegini de bilirsiniz. Dolayisiyla kendinizi hata yapmamak veya yapsaniz bile geç olmadan düzeltebilmek için kamçilayabilirsiniz.
Belirsizlikten duydugumuz rahatsizlik, zihnimizin herhangi bir meseleyle ilgili nihai bir sonuca ulasma istegi Psikolojide Kapatma Ihtiyaci olarak tanimlanir. Elimizden geleni yaptigimizdan emin olmadikça zihnimiz meseleyi kapatmaz. Demek ki “Daha ne kadar dogru düsünebilirim? Ne kadar daha iyisini yapabilirim? Bir dahaki sefer dikkatimi daha çok verebilir miyim?” gibi sorulari kendimize sürekli sorarsak etraflica düsünmeden sonuca atlamamizi, yanlis bir yargiya varmamizi büyük ölçüde engellemis oluruz. Aslinda istersek herhangi bir seyle yogunlasarak ugrasabiliriz. Baska bir sey düsündügümüz ya da ilgimizi kaybettigimiz için kendimizi kisitlayip yeterince ugrasmayan yine biziz. Beyin ilgi duydugu bir seyle ugrastigi zamanlarda geliserek dikkati daha uzun sure odaklamayi ögrenebilir. Örnegin dikkat eksikligi görülen çocuklarda bazi video oyunlarinin bilissel islevleri gelistirdigi ortaya çikmistir.
Yogun biçimde odaklanmak ancak ilgi, dikkat ve motivasyon oldugunda mümkün olabilir. Gözlemci, dikkatini veren bir zihin varlik gösteren bir zihindir. Dalip gitmez. Verimli ve etkin bir sekilde yaptigi isle ugrasir. Her seye bir anda yetismeye çalismak yerine tek bir seyle tüm dikkatiyle mesgul olur.
Yaraticilik ve Hayalgücünün Rolü
sünme sürecinde vazgeçilmez bir asama olan hayalgücünün rolü yadsinamaz. Topladigimiz tüm gözlem sonuçlarini kullanarak, ileride çikaracagimiz sonuca varmamizi saglayacak temeli olusturan ögeyi yaratan hayalgücümüzdür. Bilimsel yöntemden onca bahsedip sonra hayalgücünü öne çikarmak da neyin nesi derseniz bir de söyle düsünün: acaba hayalgücü olmasa bilim olur muydu? Elbette bilimin hayalgücü sanatçininkinden farklidir. Nobel ödüllü fizikçi Richard Feynman’a göre “en büyük zorlugu daha önce görülmemis bir seyi, bilinen her seyle tutarli olacak sekilde ancak hakkinda düsünülenden farkli olarak tasavvur etmektir. Üstelik bu muglak degil kesin bir sav olmalidir.”
Bir sorunla karsilastigimizda bütünü görmek için bir an durup geri çekilip yeniden bakmamiz gerekir. Hayalgücü, gözlem ve deneyimi birlestirip yeni bir seye dönüstürür. Böylece çikarim yapmak için gereken ortami hazirlar. Karara varmak için tasavvur edilen alternatifleri eleyerek gerçekleri açiklayan kesin dogruya ulasir. Somut gerçeklere dayanir, belli sinirlamalari vardir ama ayni zamanda özgürdür. Analiz gerektirir ancak bir oyun gibi eglenceli de olabilir. Zaten içinde oyun olmadan ciddi bir ugrasin da pek sansi kalmaz. Ister bilimsel bir olgu ya da bir cinayet vakasi olsun ister vermeniz gereken bir karar veya çözmeniz gereken bir sorun hayalgücünüzü katmazsaniz yandiniz. Yaraticilik ögrenilebilir. Aynen dikkat ve öz irade gibi kasa benzer. Kullanildikça kuvvetlenir. Yeter ki motivasyonlari olsun egitim ve pratikle insanlarin yaraticiliklari artabilir.
Yaratici düsünce ve hayalgücüne dayali derinlemesine düsünmede usta olan Sherlock Holmes’u duygusuz bir mantik makinesi gibi görmek, maalesef bilgisayar modelini ilahlastiran, ölçülemedigi için hayalgücünü küçümseyen ve onun yerine zekaya, aklin gücüne odaklanan bir toplumda yasadigimiz içindir. Oysa ki bilgisayarda bulunmayan Öte yandan yenilik ve yaraticilikla serpilen, girisimci fikirlerle gelisen bir çagda yasiyoruz. Steve Jobs gibi farkli düsünenlerin basari hikayelerini heyecanla takip ediyoruz. Ancak yaraticiliga verdigimiz bu deger yüzeysel, çünkü aslinda belirsizlikten hoslanmadigimizdan hayalgücü içten içten bizi korkutur. Genel geçer gidisati devam ettirmek için alisageldigimiz, kolaya kaçan seçimler yapariz. Ayni durum kurumlar, sirketler için de geçerlidir. Yaraticiligi merkeze koyanlar bile yaratici fikirleri reddedebilir. Çünkü bilinçaltimizda önyargiliyizdir. Karar gerektiren tüm ortamlarda belirsizlik oldugundan basarisizliktan çekinme genel olarak insani hayalgücünü kisitlamaya iter. Fakat basarisizliktan korkmayanlarin hayalgücünü kullanarak büyük basarilara imza attigini da unutmamak lazim. Onlari digerlerinden ayiran yaratici bir zihnin en önemli göstergesi olan açikliga sahip olmalari ve korkularini yenip, yaraticiligi örseleyen önyargilarini susturmayi becermis olmalaridir. Einstein, Lincoln, Edison, vb. hangimiz hata yapmadi ki?
Bizi gerileten zihnimizin dogal yapisi olabilir ama ayni zamanda en ufak bir isaret bizi bambaska bir yöne dogru itebilir. Arastirmalar içgörümüzle ilgili kavramlarin zihnimizi hazirlayip bizi daha yaratici düsünmeye sevkettigini kanitlanmistir. Sanat eserlerine, ünlü düsünürlerin resimlerine bakmak, mavi renk, mutlu yüzler ve mutlu eden bir müzik farkinda olsak da olmasak da yaraticiligimizi artirabilir. Bitkiler, çiçekler, doga manzaralari, aslina bakilirsa tüm pozitif imgeler ayni amaca hizmet eder. Hatta inanmasi güç gelebilir ama üzerine beyaz bir önlük geçiren herhangi biri bile doktorlarla bagdastirdigimiz özelliklerin etkisine girerek daha bilimsel düsünmeye baslar.
Sezgilerimiz de tamamen yanlis olsalar bile çok kuvvetlidir. Sezgi karmasik bir kavram olmasina karsin genel olarak kabul görür. Bir yanda entelektüel sorgulama için bir yön tabelasi diger yanda tehlikeli bir kör nokta rolünü oynadigi söylenebilir. Sezgilerimiz içinde bulundugu baglam tarafindan sekillenir ve bu baglam yasadiklarimizdan derinden etkilenir. Bu nedenle bazen bir nevi at gözlügü teskil edebilir. Yine de yeterince dikkatli düsünürsek sezgilerimizin kontrolü ile açik fikirli olmak arasinda bir denge kurmaya çalisabiliriz. Bu sayede edindigimiz ve edinecegimiz bilgiler, kullanarak ve zamanla bunlarin renk ve sekil degistirebilecegini kavrayarak dogru hükümler verebiliriz.
Zihnimiz hikaye yaratmaya programlidir buna bagli olarak da insanoglu hikaye uydurmaya bayilir. Tamamiyla dogru olmasa da hatta tamamen uydurma bile olsa hikaye anlatmaya, bir anlati olusturma dürtüsüne karsi koymak çok zordur. Birbirinden farkli ögeleri birlestirip tutarli bir hikaye olustururuz. Bir seyin nedeni yoksa hemen rahatsizlik duyariz o yüzden de her seye bir sebep uydurmaya mecbur hissederiz. Beynin sol ve sag loblari üzerinde yapilan deneyler bunu kesinlikle kanitlamaktadir. Anlamli gelen ama aslinda gerçeklikten çok uzak olan açiklamalar yapmakta da üstümüze yoktur. Dolayisiyla kendi kendimizi kandirmayi çok iyi beceririz. Kuskuya düsgümüzde ise kolay yolu seçeriz. Anlam çikarmadan genellemeye kadar mantik yürütmenin her adiminda kafamiza göre nedenler belirleyerek sonuca varmaya çalisiriz. Basit, somut gerekçelerden hoslaniriz. Yanlis olsalar da sezgisel olarak bize anlamli gelen seyleri severiz. Madalyonun öbür yüzüne gelince, basitlik ve nedenselligi engelleyen etkenlerden hiç hazzetmeyiz. Herhangi bir durumu açiklamamizi zorlastirdiklari için belirsizlik, sans, tesadüfler gibi kavramlari mümkün oldugunca elemeye çabalariz. Bir seyin olasi nedenine açiklik getirirken sezgilerimiz çogunlukla bizi yaniltir çünkü olaylarin gerçekte oldugundan daha kontrol edilebilir, önceden kestirilebilir olmasini ve sebeplerinin belli olmasini yegleriz. Fazla kurcalamadan düsündügümüz zaman ortaya çikan hatalar iste bu tercihlerimizden kaynaklanmaktadir.
Bir yandan da çogu sorun kolay anlasilmaz ve dahasi bazisinin belli bir yaniti yoktur. Yanlis çözümlere, yoldan saptiran dönüslere aldanmamak için açik fikirli bir noktadan baslamak gerekir. Sorunun gerçek cevabi olabilecek olasiliklari atlamamak ancak bu sekilde mümkün olabilir. Bizi daha mutlu edecek bir belli seçenek olmadiginda belki de kendimiz de kesfetmemiz gereken bir seyler vardir. Bazen de hayalgücünü katmazsaniz isabetli bir sonuca varmaniz mümkün degildir. Çati katinizi tam kapasite kullanabildiginizde ise en dolaysiz görünen olaylari bile katman katman açabilirsiniz. Hayalgücü olmaksizin su anda düsünebildiklerimizi düsünmemiz imkansiz olurdu. Detaylari ve olgulari siralamaya mahkum olurduk ama bunlari muhakeme ve karar verme kabiliyetimizi gelistirmekte kullanmamiz zor olurdu. Hayalgücü kismen ilk bakista birbirinden ayri görünen ögeler arasindaki baglantilari kurmakla ilgilidir. Kisaca gözlem ve sonuç çikarma arasinda atilmasi gereken kritik adim hayalgücüne basvurmaktir. O arada konu üzerine derinlemesine düsünüp, diger olasiliklari göz önüne almak, ne olmus olabilecegini degerlendirmek, aklinizin içindeki varsayima dayali sirayi takip etmenize firsat olusur. Bu da sadece önünde duranla yetinmekten çok daha saglikli bir yöntemdir. Hayalgücü eksikliginde dogru hareket etmekte zorlasabilir. Hayalgücü olmadan yürütülen mantik Watson Sisteminin dizginleri ele almasidir. Anlamli görünmesine ragmen fevri ve çabuk varilmis bir sonucun hatali olmasi pek muhtemeldir. Bir adim geri çekilip hayalgücünüze yol açmazsaniz tabloyu bütünüyle görüp degerlendirmeniz imkansizdir. Hayalgücü ile yaklasmanin olaylari yorumlarken düz mantigin ötesine geçmek ve ayni mantikla varsayima dayali alternatifler yaratmaktir. Unutmayalim ki yalnizca bariz olanin pesine düsersek gerçek çözümü asla bulamayabiliriz.
Yaratici düsünmeyi kolaylastirmanin en önemli yollarindan biri bunu mesafe yoluyla gerçeklestirmektir. Bir problemden ya da durumdan fiziksel veya zihinsel olarak uzaklasmak yeni bir bakis açisi saglar. Düsünme ve karar verme seklimizi gelistirmek için kendimizi bir adim geri çekilip bakmaya zorlamamiz gerekir. Psikolog Yaacov Trope psikolojik mesafenin düsünmeyi ve karar vermeyi gelistirmek için atacaginiz en önemli adim oldugu iddiasindadir. Bu mesafe farkli biçimlerde olabilir: zamansal (gelecek ve geçmis); uzamsal (bir seyden fiziksel olarak ne kadar yakin veya uzak olmak); sosyal (baska birinin bakis açisi); varsayimsal (olaylarin baska türlü nasil olabilecegi) mesafe gibi. Fakat hangi biçimde olursa olsun hepsinin ortak noktasi zihninizdeki mevcut ani asmanizi gerektirmeleridir. Mesafeyi açtikça perspektifimiz genisler ve yorumlamamiz soyutlasir. Tekrar yaklastigimizda düsüncelerimiz somutlasir, belirginlesir. Benmerkezci görüs açimiza yakinlastikça önümüzdeki çerçeve daralir ve sinirlanir. Yapbozun tek tek parçalarina bakip inceledikten sonra ancak biraz uzaklasip bütüne bakarak yerlestirebilmek buna iyi bir örnektir.
Yorumlama düzeyimiz bir durumu nasil degerlendirdigimizi ve sonunda durumla nasil iliski kuracagimizi etkiler. Hatta beynin bilgi isleyisini bile nöron düzeyinde degistirir. Özünde psikolojik mesafe, zihnimizi sessiz ve derinlemesine düsünmeye zorlar. Baska bir deyisle Holmes Sistemini devreye sokar. Problem çözmeden otokontrole kadar pek çok açidan bilissel performansi da artirir. Bilissel bir arastirmada bu teknigi kullanan çocuklar lokumlari bulutlara benzeterek hazzi erteleyip tatmini geciktirebilmis ve daha büyük bir ödül için bekleyebilmislerdir. Bir adim geri çekilip durumu daha genis bir perspektiften tasavvur etmeleri söylenen yetiskin denekler daha iyi muhakeme yapabilmistir. Öz degerlendirmeleri de daha yüksektir. Duygusal tepkisellikleri ise düsüktür. Politik konularda bile yaptiklari degerlendirmeler daha geçerli olmustur.
Kendinle sorun arasina mesafe koymak ilgisiz görünen bir aktivitede bulunarak da olabilir. Hayalgücümüzü devreye sokmak için gereken mesafeyi olusturmak adina degisik bir seyle ugrasmak iyi bir taktiktir. Bu mekanizmalari kendimize göre seçebiliriz. Bu aktivite, bir olayin içinden çikamayinca Sherlock Holmes’un yaptigi gibi müzik dinlemek, operaya gitmek, keman çalmak veya pipo içmek olabilir. Ne yaptiginiz önemli degil düsüncelerinizi farkli bir yöne sürüklesin yeter. Böylece çözmeye ugrastigimiz sorunu bilinç düzeyinden çikarip fikirlerin hizaya gelmesini saglayan bilinçalti isleyisine aktarabiliriz. Böylece biz baska bir seyle mesgul oldugumuzu zannederken zihnimiz aslinda asil sorunla ugrasmaya devam eder. Seçtiginiz aktivitenin sizi mesgul etmesi ve aklinizi dagitmasi gerekir ancak zihnin derinliklerinde arka planda devam eden düsünce akisini engelleyecek kadar yorucu bir sey de olmamali. Mesela dus almak, müzik dinlemek, sanat eserlerine bakmak olabilir. Aslinda doga yürüyüsü bunun için biçilmez kaftandir ama ona imkan bulamiyorsaniz sehirde agaçli bir yolda yürümek de is görür. Yürüyüs sonrasi insanlarin zor görevleri yapmada daha israrci oldugu, içgörüye dayali çözümleri bulmaya daha yatkin olduklari bilinmektedir. Mekan degistirmek de çok ise yarayan bir taktiktir. Fiziksel ve sinirsel düzeyde mekanlarin anilarla iliskisi oldugundan yer degistirince daha önce düsünmedigimiz, baglanti kuramadigimiz seyler aklimiza gelebilir.
Benzer sekilde ‘baskasi olsa ne yapardi, bu durumu nasil yorumlardi? ne düsünürdü’ gibisinden kendimize genelde sormadigimiz sorulari sormakla da sosyal bir mesafe koymus oluruz. Fakat ne yazik ki baskasinin gözüyle bakmakta pek bir beceriksiziz. Bakis açimizi tamamen degistirmektense baskasininkini kendimizinkine uydurmakta üstümüze yoktur. Daha fenasi yeterince tatmin edici bir tahmine ulastiysak düsünmekten vazgeçip sorunu çözülmüs kabul ederiz. Mesela akla yatkin bir yanit halihazirda sunulduysa sorunun cevabi üzerine daha fazla düsünme geregi duymayiz. Bakis açimizi degistirmek en yalin haliyle zihnimizi derinlemesine düsünmeye zorlar, hayalgücünü tetikler. Sirf bu sekilde zor bir karari bas edilebilir hale getirebiliriz. Aynen Holmes’un bazi sorusturmalarinda yaptigi gibi aleyhimize görünen bir seyi bile bizi gerçege yaklastiran ipucuna dönüstürebiliriz.
Zihinsel bir teknik olan meditasyon yoluyla da mesafe konabilir. Meditasyon yapmak zihinde canlandirmak karar vermeyi kolaylastirir. Gözümüzde canlandirdigimiz bir dünyayi gerçekmis gibi deneyimledigimizi düsünerek kendimizle zihnimiz arasinda mesafe olusturmayi ögrenebiliriz. Filozof Ludwig Wittgenstein’in dedigi gibi herhangi bir deneyimi tekrarlamak için düsünmek degil bakmak gerekir. Hayalinde canlandirmanin özü de budur. Insanin içine bakmayi ögrenmesi, zihninde senaryolar kurup alternatifler yaratmak, aklinin içinde gerçek olmayan seylerle gerçekmisçesine oynamakla olur. Bu da hayalgücünü kullanmayi gerektirdigi için hayalgücünü zorlayarak kuvvetlendirir. Aslinda anilarimizdan birini hatirlamaya çalistigimizda beynimizin dogal olarak yaptigi islemden farki yoktur. Hatta kullanilan sinir agi bile aynidir. Yasanmisliklardan, tecrübelerden yola çikarak hiç olmamis bir seyi hayalimizde yaratabiliriz. Böylece henüz olmamis ya da geçmiste farkli yasanmis olabilecek herhangi bir deneyimi gerçek hayatta yasamamiza gerek kalmadan zihnimizde test edebiliriz. Bu sayede  kendimizi analiz etmemiz gereken durumdan ayristirmis oluruz, tipki fiziksel mesafede oldugu gibi. Olmamis bir seyi olmus gibi düsünüp zihinde canlandirmak içgörü gelistirip daha bilge bir zihniyete kavusmamizi saglayabilir. Sonuçta hepsi birer meditasyon seklidir. Meditasyon teknigiyle mevcut durumdan uzaklasmak yalnizca duygusal dengenin bulunmasini saglamakla kalmaz mantiksal düsünme ve zihinsel tevazuunuzu artirir. Yani hem dünyadaki degisim ve çeliskilerin hem de kendi sinirlarinizin bilincinde olmaniza yardimci olur. Böylece daha dogru kararlar almak, yerinde seçimler yapmak ve dogru çözümler bulmak kolaylasir. Yerinizden kipirdamadan da zihinsel yolculuklara çikabilir ve ayni etkiyi saglayabilirsiniz. Tek yapmaniz gereken zihninizde gerekli alani bosaltmaktir. O alani bos bir tuval gibi düsünüp hayal gücünüzün dilediginizce renklendirmesine izin verin.
Isabetli Sonuç Çikarma
Gerekli bilgi mevcut olmasina ragmen bilinçli ya da bilinçsiz olsun görmezden gelme olasiligimiz yüksektir. Bellek mükemmellikten çok uzaktir hem degismeye hem de etki altinda kalmaya çok açiktir. Hatta yaptigimiz gözlemler bile basta dogru olmalarina karsin neticede animsadiklarimizi etkileyebilir, dolayisiyla muhakememizi sandigimizdan daha çok tesir altinda kalabilir. Bir sey dikkatimiz çektiginde abartili oldugu için mi; yakin zamanda oldugu için mi; alakasiz baska bir sey düsünürken aklimiza geldigi için mi; mantik yürüteyim derken çikarsamanin bazi detaylarini atladigimiz için mi ilgimizi çekti diye dikkatli düsünmeliyiz. Cevabimizin en basta ortaya attigimiz sorunun yaniti oldugundan emin olmaliyiz. Artik düsünme sürecinin sonuna geldigimize göre buldugumuz cevabin daha uygun, sezgisel veya kolay görünen degil belirledigimiz hedefler ve motivasyonumuzdan kaynaklandigindan emin olmaliyiz. Bastaki sezgilerimizin yanlis oldugunu kabul etmek yerine çelisen herhangi bir kaniti umursamamayi yegleriz. Belki de bu yüzden haksiz tutuklamalarin sayisi çoktur.
Çikarim yaparken genelde dikkatli ve farkinda olarak düsünmeyiz. Sonuca varmamiza ramak kaldiginda ise geçistirmeye ve aninda sonuca atlamaya olan yatkinligimiz iyice artar. Kafamizdaki hikayeler o kadar inandiricidir ki umursamamak veya tersine çevirmek bayagi zordur. Holmes’un varolan tek gerçek cevaba ulasmak için kullanmamizi ögütledigi, tüm alternatifleri degerlendirip can alici önemde olanlari kavramamizi, olasiliksizi imkansizdan ayirmamizi saglayan
sistematiklestirilmis sagduyunun yolunu tikarlar.
Neden bahsedildigini iyice kavramak için bilissel düsünme testini denemeye ne dersiniz?
Lütfen sorulari okuduktan sonra yanina cevabinizi yazin.
Bir beysbol sopasi ve bir topun toplam fiyati $1.10’dir. Sopa toptan $1.00 daha pahali olduguna göre topun fiyati ne kadardir?
Bir fabrikada 5 makine 5 aleti 5 dakikada imal ediyorsa 100 makine 100 aleti kaç dakikada imal eder?
Bir gölde bulunan nilüfer öbegi her gün katlanarak büyümektedir. Nilüfer öbeginin tüm gölü kaplamasi 48 gün sürüyorsa yarisini kaplamasi kaç gün sürer?
Çogu insan gibiyseniz, sezgisel olarak dogru göründügü için akliniza ilk geleni seçip büyük olasilikla hemen 1. soruya $0.10; 2. soruya 100 dakika; 3. soruya 24 gün cevabini verdiniz. Halbuki bir an durup düsünseydiniz bunlarin yanlis cevaplar oldugunu anlardiniz. Ama üzülmeyin bu sorulari en zekiler bile yanlis yanitlayabilir. Mesela Harvard ögrencilerinin %57’si ya sorulara bu yanlis cevaplari verdi ya da yalnizca birini dogru yanitlayabildi. Çünkü bu basit sorular göründükleri kadar düz mantik degiller. Dogru yanitlara gelince 1. soru için $0.05; 2. soru için 5 dakika; 3. soru için 47 olmaliydi. Simdi geri dönüp tekrar düsündügünüzde  ‘Tüh ben bunu nasil kaçirdim!’ diyeceksiniz ama onun cevabi da basit: yine Watson sisteminin kazanmasina izin verdiniz. Dogru cevaplari bulamamanin nedeni soruyu cevaplamak için en iyi stratejiyi bilinçli ve dikkatli bir sekilde düsünmek yerine motomot taktikler kullanmak. Bu sorular, gerçek hayatta karsilastigimiz problemlerden çok uzak görünebilir ancak zihnin izledigi yol ayni oldugundan mantik ve çikarim gerektiren pek çok durumda gösterdigimiz performansi büyük ölçüde yansitir. Bu test birçok bilissel kabiliyet, düsünme egilimi ve uygulama islevleriyle ilgili ölçümlerden daha fazlasini gösterir. Bu üç sorunun dogru cevaplanmasi genellikle yapilan birçok mantik hatasina karsi dirençli olundugu anlamina gelir ve rasyonel düsüncenin temel yapisina bagliligi ortaya koyar.
Dogru cevaplar ise yavaslamayi, dogru bir mantik mi yürütüyorum diye düsünmeye çalismayi dolayisiyla Watson sisteminin atikligini bastirip Holmes’u devreye sokmanizi gerektirir. Aslinda bu gerçekten istersek hepimizin yapabilecegi bir sey. Derinlemesine düsünüp basta dogru oldugunu sezdiginize ket vurarak uygun sekilde düzeltmeniz gerekir ki buna pek hevesli oldugumuz söylenemez. Zaten isin zor kismi da en basindan sonuna kadar düsünme sürecinde motivasyonu ve farkindaligi yüksek tutmaktir. Yanlis yapmanin bu kadar kolay oldugunu anladigimiza göre dogru düsünmeye yönelik motivasyonumuzun da artmis olmasi lazim. Nereden baslayacagimizi bilemedigimizde bizi basarili bir çikarima tasiyacak ilk adim daima önemli olanlari önemsizlerden ayirmaktir. Verimli akil yürütme için önemsiz detaylari ayiklamayi iyi bilmek sarttir.
sünme sürecinizde dogru ilerleyip ilerlemediginizi anlamak için söyle bir kontrol listesinden faydalanmanizda yarar var: “Hatirlayabildikleriniz, akliniza gelenler ve de karsilastiklariniz disinda elinizdeki tüm kanitlari kullaniyor musunuz? Alakasiz etkenlerin aklinizi çelmesine izin vermek yerine önemli olanlari önemsizlerden ayirabilmek için hepsine ayni agirligi veriyor musunuz? Her adimin bir sonrakini isaret ettigi ve tüm etkenlerin sonuca kadar götürüldügü parçalarin hepsini mantiksal bir siraya koydunuz mu? Size imkansiz görünse bile tüm mantiksal yollari göz önünde bulundurdunuz mu?’’ Bu sorulari takip ederseniz aslinda tam olarak düsünmediginiz halde düsündügünüzü sanma tuzagina asla düsmezsiniz.
Bu noktada tüm alternatifleri göz önüne alirken her birinin lehine ve aleyhine olan bütün kanitlari açik bir biçimde ayirmak çok önemli oldugunu eklemek gerekir. Çünkü normal gidisatta belli bir fikri destekleyen kanitlara bakmaya meylimiz vardir ve bu bize yolu sasirtabilir. Artilari ve eksileri degerlendirmek bizi daha objektif olmaya iter.
Bize yardimci olacak stratejilerin basinda, çözmeye çalistigimiz durumu Holmes’un Watson ile paylastigi gibi bir arkadasimiza veya meslektasimiza anlatmaktir. Bu etkili bir yöntemdir çünkü bir seyi yüksek sesle ifade etmek bizi durup düsünmeye mecbur eder. Dikkat ve farkindaligi gerektirir. Her önermeyi kendi mantik degeriyle göz önüne almanizi ve yavaslamaya zorlar. Böylece yanilmazsiniz. Durumu gerçekten anladiginizi teyit etmenizi saglayarak yalnizca dogru geldigi için anladiginizi sanmanizi engeller. Dikkatli olmamiz gereken baska bir nokta da mevcut bir sorunla karsi karsiyayken elimizde az yerine çok bilgi olmasidir.
Kisaca önce davranip sonra düsünmeye meyilli olsak da en azindan ana fikri göz önünde tutmaliyiz. Önce düsünüp sonra harekete geçin ve her karara taze bir zihinle yaklasin! Unutmayin gözlemleriniz ve hayalgücünüzü nasil birlestirdiginiz ve tüm kanitlari degerlendirerek ortaya çikardiginiz sonuç önemli! Yaptigimiz her seyde hevesli ve farkinda olmali ve bunu aliskanliga dönüstürerek kendimizi gelistirmek üzere sürekli pratik yapmaliyiz.
Isin sirri zihnimizi egiterek anlik ödüllerin verdigi tatmini asip gelecegin getirecegi belirsizligi ümit verici ve ödüllendirici görmeye baslamak. Artik bilmem gereken her seyi ögrendim iyi bir gözlemci oldum diyerek insanin nahos huylarindan olan atalete de pabuç birakmamak lazim.
Kayitsiz kalmak yerine daha zor olani kucaklamayi yegleyin! Sürekli olarak ögrenme ve kendinizi gelistirme ihtiyacinizi besleyin!
Asiri Özgüven Zararlidir
Özgüvenli olmak sinirlarimizi zorlamamiza ve basariya ulasmamizi saglar. Ancak asiriya kaçinca kendine olan bu inanç fazlasi tatsiz sonuçlar dogurur. Kendine fazla güven, kendinden çok emin olmak sorun yaratir. Asiri özgüven tecrübeyle arttigindan ne kadar çok bilirseniz ve ne kadar basarili olursaniz kabiliyetlerinizi gözünüzde o kadar çok büyütürsünüz. Mesela arastirmalar CEO’larin sirketin basarisiyla orantili olarak zamanla daha da asiri güvenli hale geldigini dolayisiyla firmalarina kiymetinden fazlasini degerlendirerek olumsuz sonuçlara yol açtiklarini gösterir. Asiri özgüvenli yöneticiler de genel olarak sirket gelirlerine zarar verir. Aslina bakilirsa asiri özgüvenin en iyi göstergesi, zaman ve tecrübeyle gelen güçtür. Asiri özgüven körlük yaratir ve bu da hatalara sebep olur. Bazilarinin kendilerine olan asiri güveni baslarini o kadar döndürür ki en bariz bilgiyi bile görmezden gelebilirler. Asiri özgüven dinamik, aktif bir sorgulamayi bir yana birakip kendi kabiliyetimizle veya durumun asinaligiyla ilgili pasif varsayimlari öne çikarir. Dolayisiyla performans düsüklügüne ve yanlis hükümler vermeye neden olur. Baskalarinda asiri özgüvenin belirtilerini görmek kolaydir ancak insanin kendini fark etmesi zordur. Neyse ki psikologlar bu konuda da yol almistir. Asiri özgüvenin pusuda bekledigi durumlar vardir. Zorluklarla karsilastigimizda, gelecekle ilgili öngörülerde bulunmak gerektiginde; asina oldugumuz kosullar karsisinda; bir konuda fazlasiyla bilgi sahibiysek; eylemi gerçeklestiren kendimizsek özgüvenimizin asiriya kaçmasi pek muhtemel. Ama bu uyariyi dikkate alarak bu kosullari etkisiz hale getirebiliriz.
Asla sorgulamayi birakmayin ve kendinizi asmaya çalismaktan vazgeçmeyin. 
Sonuç
Dinamik Zihin: Holmes gibi düsünmek Aliskanliga Dönüsünce
Son yillarda yapilan arastirmalar ileri yaslarda da ögrenebildigimizi ortaya koymustur. Eskiden sanildiginin aksine nöronlardaki degisim 20’li yaslarda sonlanmaz. Insan beyni ömür boyu ögrenmeye devam eder. Mesela hangi yasta olursa olsun dil ögrenmek çok faydalidir. Çünkü dil ögrenimi beynin iki lobunda da degisim yaratir. Jonklörlerle yapilan bir arastirma top çevirmenin beynin iki lobunun birbiriyle olan baglantisinda ve beyni kaplayan gri maddede artis oldugunu göstermistir. Beyinlerimizin ögrenebildiklerinin mucizeden asagi kalir yani yoktur. Mesela bir duyusunu veya bir uzvunu kaybeden birinin beyni kendini yeniden yapilandirir ve baska bir organ bambaska bir sekilde geliserek eksigi kapatmaya çalisir.
Yeteri kadar uygulama ve deneyimle yaslilar bile bilissel çöküsü tersine çevirebilir. Kaybedileni geri kazanabilir. Yani tüm hayatimiz boyunca tembel tembel oturmus olsak bile toptan bir degisiklik yapip zihnimizi Holmes moduna ayarlayarak ugradigimiz zarari geri döndürebiliriz.
Tüm bunlarin olumsuz tarafi ise beyinlerimizin ögrendigini unuttugudur. Biz farkinda olsak da olmasak da beyinlerimiz ögrenirken nöron düzeyinde, sinir sistemimizde baglantilar olusur. Bu baglantilar kuvvetlendirilmezse kaybolmaya mahkumdur. Demek ki aklimizi kullandikça zinde tutabiliriz. Zihnimizi nasil kullanacagimiza karar verdiysek beyin de ona göre tepki verecektir. Mesele ögrenip ögrenmemek degil neyi nasil ögrendigimizdir. Pasif olmayi, durmayi, dolayisiyla ögrenmemeyi ögrenebilecegimiz gibi merak etmeyi, arastirmayi, önceden bilmeye ihtiyacimiz oldugunu bile farketmedigimiz konular hakkinda kendimizi egitmeyi de  ögrenebiliriz. Örnegin Watson’in zihni duragandir, Holmes’unki ise dinamiktir. Watson zor bir durumla karsilastiginda kendini küçük düsürmemek için denemekten bile çekinir. Oysa Sherlock için her sey kademelidir. Denemeden bilemezsiniz. Her zorluk yeni bir sey ögrenmek, zihni genisletmek, becerileri gelistirmek, beyin çati katiniza ileride kullanmak üzere yeni araçlar eklemek için bir firsattir. Biz de Holmes’un ögüdüne uyarak beyinlerimize aktif olmayi ögretebiliriz.
Zihnimizi Dinamiklestirmenin Yollari
Kendinizi ve çevrenizi taniyin
Dikkatli ve Düsünceli biçimde gözlemleyin
Hayalgücünü kullanin
Sadece ve sadece gözleme dayali çikarim yapin
Basarilarinizdan oldugu kadar Basarisizliklarinizdan da ögrenin
Toparlamak gerekirse, ani olusturma sürecimizi bilinçli olarak yönlendirerek; özenli, dikkatli ve objektif gözlem uygulayarak; hayalgücünü güdümlü ve disiplinli biçimde kullanarak; dikkatli muhakemeyle biz de Sherlock Holmes gibi düsünebiliriz.
Bunu nasil yapacagimizi ögrenmemize ve tüm bu adimlari birlestirmeye yönelik olarak yapabilecegimiz en basit sey, kararlarimizi yazacagimiz bir günlük tutmaktir. Tercih yaparken sorun çözerken, karar alirken bu süreçleri kayit altina alabiliriz. Gerektiginde hatirlayabilmek üzere gözlemlerimizi siralayip düsüncelerimizi, çikarimlarimizi, sorusturma veya arastirma gerektiren unsurlari, ilgimizi çeken veya kafamizi karistiran ögeleri yaziya dökebiliriz. Sonrasinda geri dönüp islerin nasil gittigini not düsebiliriz: “Verdigimiz karardan, yaptigimiz seçimden, buldugumuz çözümden memnun kaldik mi? Baska türlü yapmis olmayi diler miydik? Daha önce farkina varmadigim ama simdi geriye dönüp bakinca anladigim bir sey var mi?”
Durum ne olursa olsun, Holmes gibi düsünmeyi ne kadar çok tecrübe edersek bunu yapabilmek bizim için o kadar kolaylasacak, sonunda aliskanliga dönüsecektir. Bunun gerçeklesmesi müthis bir seydir ancak yepyeni bir tehlikeyi de beraberinde getirir. Kendinden hosnut olmanin getirecegi rahatlik yeterince dikkatli ve farkinda olmamizi engelleyebilir. Holmes sistemiyle düsünmek otomatiklestiginde düsünme sürecimize dikkatimizi ilk zamanlarda oldugu kadar yogun biçimde veremeyebiliriz. Bu da performansi etkileyebilir. Aliskanliklar faydalidir hatta gereklidir. Öte yandan düsüncesizlige tehlikeli derecede yakindir. Bir sey kolaylasip otomatiklestigi zaman düsünmeyi bir yana birakmak da kolaydir. Bunun olmasina engel olmak için daima uyanik ve tedbirli olmak gerekir. Süphecilikten vazgeçtigimizde, sorgulamayi, dikkatli ve derinlemesine düsünmeyi biraktigimizda düsünme sürecimiz zarar görür ve düsünme becerimiz kötülesir. Holmes meseleleri Watson ile konusarak bir yandan da kendi kendini kontrol etmektedir. Akil yürütmelerini arkadasina anlatmak tam olarak bilincine varmasini saglar. Böylece tüm çikarimlarini dikkatli ve farkinda olarak degerlendirebilir.
Bizlerin de aynisini yapmaktan vazgeçmemiz gerek. Kendimize nasil düzgün düsünecegimizi ögretmeliyiz. En duygusal anlarda en önemli kararlari alirken bile zihnimiz onca ustalasmaya ugrastigimiz o düsünce kaliplarini öne çikarmali. Bu da ancak pratikle mümkün olabilir. Sonuçta hepimiz yalnizca insaniz. Düsüncelerimiz de içinde bulundugumuz ortama ve zamanin ruhuna bagli. Çagimizda geçerli olan bir çok sey bir önceki dönemde sihir ya da büyü sayilirken tam tersi de mümkün. Su anda deli saçmasi gibi görünen bazi uygulamalar gelecekte bilimsel olarak ispatlanip yaygin kullanilan yöntemlere dönüsebilir.
Teorinin ötesine geçip tüm bunlari uygulamaya koymak için denge ve açik görüs ihtiyacini iyice kavrayip zihniyet yapimizi buna göre ayarlamamiz sart. Ancak bunu aliskanliga dönüstürdügümüz zaman gerekli anlarda ve durumlarda zaman kaybetmeksizin faydalanabiliriz. Yapilacak en iyi sey, dedektifimizin romanda tasvir edildigi biçimde, daima hazir bekleyen bir avci gibi davranmaktir. Devamli tetikte, aninda harekete geçmek üzere uyarilmis bir dikkat, bosa enerji harcamak yok. Sherlock Holmes’un ideal örnegi oldugu düsünme sekline dair tüm nitelikler avci benzetmesinde birlesir. Bütün kurallariyla bu zihniyeti gelistirirsek teoride ögrendiklerimizi pratige geçirmemiz kolaylasir. Aynen iyi bir avci gibi avin cinsine göre ne yapacaginizi bilmeniz; yani ne zaman, kime/neye karsi hangi yöntemi kullanmak gerektiginin farkinda olmaniz sarttir. Çünkü duruma göre basit, duruma göre de alisilmisin disinda yöntemler izlemek gerekebilir. Önceden belirlediginiz plani körü körüne uygulamaniz zararinizadir. Kosullar degistikçe yaklasiminizi da degistirmeniz gerekir. Zayif yönünü bilen bir avcinin önlemini almasi gibi zaaflarinizi, eksik yönlerinizi ve sinirlarinizi gözönüne alin. Hatasiz kul olmaz, önemli olan hatayi kabul edip tekrarini önlemektir. Her an yanilgiya düsebilecegimizi bilerek daha dikkatli hareket etmeli, gerektiginde yanlisimizi farkedip zaman kaybetmeden düzeltmeliyiz. Bu baglamda kendinizi nasil gördügünüz çok önemli! Kendinizi hayatta bir avci gibi gördükçe daha düzgün biçimde avlanmaya basladiginizi göreceksiniz. Üstelik bu kafa yapisini gelistirebilirseniz hiçbir zaman hazirliksiz yakalanmayacaksiniz.
Avci zihniyetini benimsemek ayni zamanda kendi basina kalip zihni sakinlestirmeyi de gerektirir. Ara sira sessiz bir ortamda geçmiste yaptiklariniz, gelecek planlariniz, kullandiginiz taktikler, yaklasimlariniz vb. üzerine düsünmeyi adet edinin! Hepimiz bildiklerimiz ve bulundugumuz ortamla sinirliyiz. Bunu daima aklimizda tutsak iyi olur. Bir seyin derinligini kavrayamamiz derin olmadigi anlamina gelmez. Ayrica bilgisizligimiz nedeniyle bir seyleri berbat ettiysek bunu telafi edemeyecegimiz demek degildir. Unutmayin mesele aklimiz oldugunda hepimiz avci kesilebiliriz!
Kendi kendine düsünmeye ve kendini gelistirmeye zaman ayirmayi ihmal etmeyin!
Insan beyni fevkalade bir seydir. Belli bir hedefe yönelik çalistirilirsa sonuç almak kaçinilmazdir. Tipki IQ gibi dogustan belirlenen bir sey olmadigindan zihniyet de degistirilebilir. Dünyaya bakisimizi, alisilagelmis yaklasimimizi degistirebilir, gelistirebiliriz. Normalde nasil bir kafa yapisina sahip oldugunuzun farkina varmazsaniz yol açtigi etkiler zarariniza islediginde elinizden yapacak bir sey gelmez. Ya da lehinize isleyen durumlarda yeterince faydalanamazsiniz. Nasil biri oldugumuzu belirleyen büyük ölçüde neye inandigimizdir. Kendimizi neye inandirirsak beynimiz de davranissal ve sinirsel düzeyde ona göre tepki verir. Ögrenebilecegimize inanirsak ögreniriz; basarisiz olmaya mahkum oldugumuzu düsünürsek de aynen kendimizi basarisizliga mahkum etmis oluruz.
Unutmayalim ki en güçlü zihin sakin olandir. Çünkü o anda mevcuttur, dikkatlidir, düsüncelerinin ve içinde oldugu durumun farkindadir. Birden çok görevi yapmaya çalismaz, yaparsa da bunun mutlaka degecek bir amaci vardir. Günümüz dünyasinin gürültülü olmasini bahane ederek zihninin sessiz sakin olmasini saglayamayacagini ileri sürenler çikabilir. Ne de olsa Sherlock haber bombardimanina tutulmuyordu ya da o zamanlar teknoloji bunca gelismediginden hayat bizim için oldugu kadar telasli geçmiyordu. Ancak bunlar mazeret olamaz. Önceliklerimizi iyi belirleyip dikkatimizi neye yönlendirecegimizi seçebiliriz. Hatta sahip oldugumuz teknoloji avantajimiza isler çünkü dijital çag sayesinde aninda internetten  bulabilecegimiz bilgileri beynimizin çati katina tikistirmamiza gerek yok. 
Isimize yarayacak bilgileri depolamak ve diledigimizde onlara ulasmak artik mümkün. Bilgisayarlarimiz, Google, Wikipedia elimizin altinda. Yine de günümüzde çati katimizi daha da düzenli tutmaya ihtiyacimiz var. Neyi biriktirip neyi atacagimizi iyi ögrenirsek zihnimizin sinirlari daha önce görülmemis biçimde genisler. Ancak bilgi akisi kesmekesine saplanip kalirsak, sürekli yanimizda tasidigimiz kafamizin içini gerekli olanlarla degil de alakasiz seylerle doldurursak dijital çag insanligin zararina olan bir seye dönüsebilir. Dünyamiz degisirken degisimin bilincinde olmali ve degisimin bizden faydalanmasina izin verecegimize biz bu degisimden yararlanmaliyiz. Ömür boyu bize eslik eden dikkat, farkindalik, zihniyet ve motivasyonumuzu ne kadar gelistirebilirsek o kadar iyi. Asla mükemmel olamayiz ama kusurlarimizi farkedip onlara dikkatli yaklasirsak uzun vadede daha düzgün düsünür hale geliriz.
Sherlock Holmes gibi düsünmenin ipuçlari:
* Saglam ve düzenli bir bilgi temeli olusturun,
* Bellegin ani olusturma sürecinde kontrol sahibi olmaya çalisin,
* Odakli, dikkatli, tarafsiz gözlem yaparak algilamanizi en üst düzeye çikarin,
* Çok görevlilikten vazgeçip odaklanin,
* Hedefe yönelik gözlem yapin ve seçici olun,
* Kestirmelerden, kisayollardan uzak durun,
* Önyargilardan kurtulup tarafsiz bakmaya çalisin,
* Hemen sonuca atlamayin,
* Stereotiplerin ve çevresel etkenlerin etkisini göz önünde bulundurun,
* Canli ve disiplinli bir hayalgücü kullanin

Benzer Kitaplar