MANKURTLAR VADISI  -- DERIN DEVLETIN ASKERLERI

MANKURTLAR VADISI -- DERIN DEVLETIN ASKERLERI

Fevzi BOZKURT
Bilim


Nayman Ana, söylencesine göre; Kirgizlarin komsusu ve can düsmani olan Juan-Juanlar son derece gaddar ve acimasizdir. Firsat bulduklari zaman komsu kabile ve oymaklara baskinlarda bulunup; yakip yikarlar, ne bulurlarsa yagmalarlar ve genç esirleri de Mankurtlastirarak ölünceye kadar kendilerine köle yaparlar. Esir edilen gencin önce kafa derisini yüzerler, sonra yas bir deve derisini kafasina sikica sarip günlerce günesin altinda bekletirler. Deve derisi kurudukça kafayi sikar, bu iskenceden kurtulan esir sayisi neredeyse yok denecek kadar azdir. Sag kalabilen esirin beyni zedelenir ve sonunda hiçbir sey animsamaz. Kimdir, nereden gelmistir, ailesi, anasi babasi, uyrugu nedir? Bu sorularin hiçbirine yanit veremez ya da bulamaz…
                                        Mankurtlasma
Mankurt, TDK sözlügüne göre; kimliginden tamamen uzaklasmis, yabancilasmis kimse demektir. Bu terimin çikisi Kirgiz Türklerine dayanmaktadir.  "Nayman Ana" söylencesine göre; Kirgizlarin düsmani olan Juan-Juanlar firsat bulduklari zaman komsu kabile ve oymaklara baskinlarda bulunup yakip yikarlar, ne bulurlarsa yagmalarlar ve genç esirleri de Mankurtlastirarak ölünceye kadar kendilerine köle yaparlar. Esir edilen gencin önce kafa derisini yüzerler, sonra yas bir deve derisini kafasina sikica sarip günlerce günesin altinda bekletirler. Deve derisi kurudukça kafayi sikar, bu iskenceden kurtulan esir sayisi neredeyse yok denecek kadar azdir. Sag kalabilen esirin beyni zedelenir ve sonunda hiçbir sey animsamaz. Juan-Juanlar, Nayman Ana'nin da bir oglunu esir alir ve onu da bir Mankurt hâline getirirler. Ama oglundan bir türlü vazgeçmeyen ve onu bulup geri getirmeye kararli olan Nayman Ana, araya taraya Juan-Juanlarin develerini gütmekle görevlendirdikleri yerde oglunu bulur fakat oglu kendisini tanimaz ve annesini gözünü kirpmadan öldürür. Aslinda Mankurtlastirmadan kurtulusun tek yolu ölümdür. Ama esir ölmeyip de sag kalirsa Mankurt olarak yasar. Mankurtlar Vadisi kitabi genel olarak Türk tarihinde Mankurtlastirma ve Mankurtlarin durumunu anlatan örnekleri aktarmaktadir.
Milliyetçi Hareket
1960 darbesinde aktif rol oynayan Alparslan Türkes daha sonra 14’ler hareketinde bulundugu için Miili Birlik Komitesi tarafindan sürgüne gönderilerek ülkeden uzaklastirilir. Daha sonra 14 arkadasi ile birlikte ülkeye dönen Türkes giderek kan kaybeden Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine 1965’te katilir. Daha sonra yapilan genel seçimlerle de bu partinin genel baskani olur. 8. Olagan Kongrede kendisine ‘Basbug’ ünvani verilir.
Bu kongrede en temel amaçlarinin ülkeyi komünist tehlikesinden kurtarmak olugunu söyler. Genel Idare Kurulu parti sembolü olarak üç hilal sembolüne karar kilar. 
Ülkücü Gençlik Örgütü de Bozkurt amblemini alir. Daha sonra partinin adi Milliyetçi Hareket olarak degisir.
Alparslan Türkes basvurdugu Kuleli askeri okulundan geri çevrilince mason olan Sirri Bellioglu araciligi ile tekrar kabul alir. Bu konu tekrar gündeme geldiginde kendisi de mason olan Erol Simavi ilerleyen yillarda Türkes’in kendisine gelerek masonluga kabulü için israr ettigini söyler. Aslinda Maresal Fevzi Çakmak’tan bu yana masonluk, Mevlevilik iç içe ve karisik iliskiler içinde olmustur. Bu yüzden MIT’in temellerini olusturan Teskilat-i Mahsusa’nin da içinde çok sayida mason yer almistir. Kurtulus Savasi sirasinda Türk Ocaklarinin kurulmasi için en fazla maddi destegi veren kisi Yahudi asilli Tekin Alp Müstear ismiyle taninan Moiz Kohen olmustur.
Gladio
Ikinci Dünya Savasi, dünyadaki dengeleri bir yandan alt üst ederken, diger yandan da yeni dengelerin kurulmasina yol açmistir. Savasin ardindan daha sinsi, daha acimasiz ve hiç bir kural tanimayan yeni bir harp baslar. Bu harbin adi “Soguk” ya da “Psikolojik” harptir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi’nin(SSCB) olasi bir isgal durumuna karsi 1948’te NATO kurulur.
CIA da komünizmle mücadele amaciyla yeni bir örgütlenmeye gider. Basin, sendikalar kontrol altina alinir, bazi partilere mali destek saglanir. CIA’nin amaci; anti-komünizm propagandasi yaparak gizli kuvvet olusturacak bir yapi olusturmaktir. Gladio adi verilen örgüt bu gerekçeyle kurulur.
Latince, kiliç anlamina gelen Gladio sözcügünü isim olarak kullanan örgüt, Amerikan ve Ingiliz konrtgerilla örgütlenmesi olan Stay Behind tarafindan 1952 yilinda kurulur. CIA tarafindan yönetilen ve finanse edilen örgüt, 1956 yilina kadar ABD ile isbirligi içinde, casusluk ve gerilla savasi yapmak üzere örgütlenmistir. Örgütün, resmi adi Müttefik Koordinasyon Komitesi (Allied Coordination Committee)’dir.
ABD’nin finanse ettigi bu örgütler bir isgal durumunda sabotaj ve gerilla eylemleri gerçeklestirerek, disaridaki hükümete bilgi göndereceklerdir. Idarecilerin egitimi NATO üyesi ülkelerde, belli merkezlerde verilirken, diger ülkelerde ise CIA ve NATO tarafindan saglanmaktadir. Gladio, Italya’daki örgütün kod adidir. Örgüt Türkiye’de Kontrgerilla olarak taninmaktadir. Türkiye’deki örgüt 27 Eylül 1954’te Seferberlik Tetkik Kurulu adiyla kurulur.
1 Mayis 1977, Maras, Çorum ve Sivas olaylari ile Susurluk Kazasi’ndan sonra Türkiye’de Glaido tartismalari yeniden kizisir. Ancak bu örgütün varligi sürekli reddedilir.
Glaido kuskulari da Seferberlik Tetkik Kurulu ve sonralari Özel Harp Dairesi adini alan kurumun üzerinden bir türlü kalkmaz. Adi Glaido ile özdeslesen Seferberlik Tetkik Kurulu’nun kökeni Ittihat ve Terakki Partisi’nin istihbarat örgütü Teskilat-i Mahsusa’ya kadar uzanmaktadir. Seferberlik Tetkik Kurulu ya da Türk Gladiosu 1954 yilinda Korgeneral Danis Karabelen tarafindan kurulur.
Danis Karabelen’in bir özelligi de Teskilat-i Mahsusa’nin en genç elemani olmasidir. Korgeneral Danis Karabelen, Türkiye’de askeri komando ve parasüt birliklerinin kuran ve gelismelerini saglayan kisidir. Bu birlikler Amerikalilarin tavsiye ve destegi ile kurulur. Buralarda ders veren kisiler de Amerika’da egitimden geçirilmistir.
Bu arada 1960’li yillarin sonunda MHP’nin kurdugu Komando Kamplari’nin kurulusunda da Danis Karabelen’in imzasi vardir. Bu kamplar Karabelen’in telkini ile kurulur.
27 Mayis 1960 ihtilalinin TSK açisindan dönüm noktasi olmustur. “Sifir General” slogani ile Ordu içinde temizlik uygulamasi baslatilir. 300’e yakin general ve amiral ile 7 bin dolayinda subay Ordu’dan bir gecede emekli edilir. Tarihe EMINSU olayi olarak geçen bu tasfiyelerin tazminati Amerika’dan saglanan paralarla finanse edilir. Seferberlik Tetkik Kurulu’nun basinda bu dönemde Korgeneral Danis Karabelen vardir. Emekliye ayrilmasina ragmen görevini sivil olarak halen sürmektedir. Amerikan ekolü yavas yavas ve emin adimlarla Türk Silahli Kuvvetleri’ni de dönüstürmektedir.
Karabelen Pasa’nin da yasam öyküsü bir hayli ilginçtir. 1898’de Istanbul’da dogar. Babasi Bahriye (Deniz) Kolagasi Mehmet Rasim Bey, annesi ise Hatice Növber Hanim’dir. Danis Bey’e de baba meslegi askerlik uygun görülür. Karabelen, askeri rüstiyeden mezun olup, Kuleli Askeri Lisesi’ne girer. 1915 yilinda talimgâhi birincilikle bitiren Danis Karabelen, 17 yasinda okuldan mezun olur ve tercihini Filistin Cephesi’nden yana kullanir.
Bu yillarda Teskilat-i Mahsusa Filistin’de geri savasi yürütmektedir. Danis Karabelen, 5’inci Ordu’da görevlendirilir. Merkezi Sam’da olan bu Ordu’nun basinda ünlü Cemal Pasa vardir. Liman Von Sanders’in ve daha sonra Mustafa Kemal Pasa’nin görev yaptigi Yildirim Ordulari Grup Komutanligi’nin sifre bürosunda çalismistir. 1’inci Dünya Savasi Osmanli için 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile sona erince, Danis Karabelen de üç yil sonra Istanbul’a döndü. Seferberlik Tetkik Kurulu ayni zamanda Kurtulus Savasi için de çalismalar baslamistir. Teskilat-i Mahsusa Anadolu’ya silah ve insan nakletmektedir.
Genelkurmay Baskanligi Kara Kuvvetleri Komutanligi Personel Dairesi’nin bilgilerine göre Korgeneral Danis Karabelen’in Askerlik yasami 27 Mart 1915’te Kuleli Askeri Lisesi’ne girisi ile baslar ve 7 Temmuz 1958’deki Seferberlik Tetkik Kurulu baskanligindan istifasiyla son buluyor. Ancak Danis Karabelen, bu görevi müsavir adi altinda sivil olarak 29 Mayis 1960’a kadar sürer. Karabelen 1’nci Dünya Savasi’ni yasar. Kurtulus Savasina katilir. 28 Kasim 1952 ile 4 Eylül 1953 tarihleri arasinda Kore’de savasir. Kore’den sonra Kara Kuvvetleri Komutanligi Yurtiçi Genel Daire Baskanvekilligi görevine getirilir.
Apo ve örtülü ödenek
PKK’nin elebasisi Abdullah Öcalan’in karanlik ve karmasik iliskileri kamuoyu tarafindan zaman zaman sorgulansa da her zaman sisler arasinda kalmistir. Özellikle 1970li yillarin sonunda Agrili Pilot Necati Kaya ile iliskileri bir türlü açiga çikarilamaz.
Abdullah Öcalan 1960’li yillarin sonunda kendi halinde bir ögrenci iken nasil oldu da Türkiye’nin son 25 yilina damgasini vuran bir kanli örgüt kurabilir. Kitapta Öcalan’in geçmisine de projektör tutulmaktadir. Abdullah Öcalan’in Gerçek Fikir Ajansi adli bir kurulusta çayci olarak çalistigi bilinmektedir. Ancak bu kurulusun bir dönem Türkiye Cumhuriyeti’nin Basbakanlarina kullanmak üzere ayrilan Örtülü Ödenek’ten para aldigi kamuoyu tarafindan bilinmemektedir. Gerçek Fikir Ajansi’nin sahibi ise Refik Korkud(Korkut)tur. Korkut, Türk Gladiosu ile iliskileri oldugu artik genel kabul gören Türkiye Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin de aktif bir üyesidir. Ayni zamanda da ideologlari arasindadir.
Eski adiyla “Tahsisat-i Mesture” olarak bilinen Örtülü Ödenek hesabinin kayitlari dönemin Basbakanlik Müstesari Salih Korur tarafindan tutuldugu bildirilen kitapta bu ödenekten para alanlardan Refik Korkut üzerinde durulmaktadir. Ayni listede Fikir Ajansi Sahibi Refik Korkud’a da 1959 yilinin Agustos ayinda 28 bin lira ödendigi görülmektedir. Kitapta Abdullah Öcalan’in bu ajansta çayci olarak görev yaptigi belirtilmektedir.
PKK kendi disindaki Kürt ve Türk örgütlerine yasama sansi tanimaz. Sol gruplara sosyal sövenist denilir. Diger Kürt örgütlerine ise ilkel milliyetçi denilerek savas açilir. Diger Kürt örgütleri ve Türk solu ile PKK arasinda sik sik silahli çatismalar yasanir.
Ilk dönemlerde güvenlik güçleri ile ugrasmamaya özen gösteren PKK, bazi asiret reisleri ile isbirligi yaparak digerleri üzerinde hakimiyet kurmaya gayret eder. PKK 1978’de ilk kongresini yapar ve “ Kürdistan Devriminin Yolu” adli manifestoda ilan ettigi görüsleri benimser. Bu kongrede geçici Merkez Komitesi belirlenir. Ülke genelinde geçici il komiteleri kurmak için çalisma baslatilir. Kongrenin ardindan gerçeklestirilen iki toplantida tüzük taslagi hazirlanir. Tüzükte; örgüte Partiya Karkeren Kürdistan adi konulur.
Yine tüzüge göre, partinin en yetkili organi kongre olarak belirlenir. Kongrenin Merkez Komite’yi seçmesi, komitenin de kendi arasindan bes kisilik bir Polit Büro belirlemesi planlanmaktadir. Merkez Komite’ye bagli olarak alt örgütler, sehir, ilçe, gençlik, kadin ve isçi komiteleri kurulacaktir. Tüzüge göre; kisi örgüte, alt örgütler üstü ve tüm örgütler Merkez Komitesi’ne komite de kongreye bagli olacaktir. Genel olarak sol örgüt mantigi ile kurulmasina ragmen ve sol örgütlerde konsey yönetimi usulünün yaygin olmasina ragmen PKK enteresan bir sekilde zamanla Abdullah Öcalan ile tek lider yönetimine girer.
Örgütü PKK adi konulsa da 1978’den sonra bölgede bu grup APOCULAR olarak ünlenir. Abdullah Öcalan 12 Eylül 1980 darbesinden kisa süre önce yurtdisina çikar. Sam’a yerlesir. PKK fiilen tasfiye olur, örgütte tek adam dönemi baslar.
Abdullah Öcalan Hafiz Esat ailesi ile yakin iliski kurar, Beka vadisinde ve cezaevlerinde yapilan tartismalarda kongre ve Merkez Komite’ye vurgu yapilsa da PKK artik Öcalan’in malidir. Cezaevinden çikarak solugu Bekaa’da alan eski militanlar kisa sürede Abdullah Öcalan’in entrikalari ile tasfiye edilir. Kimisi öldürülür, kimisi öz elestiri vererek Öcalan’a baglilik yemini eder, kimisi de canini zor kurtararak Avrupa’ya kaçar.
Abdullah Öcalan, PKK’nin kuruculari ve ilk militanlarina son darbeyi 1986 yilinda Bekaa’da yapilan Üçüncü kongrede indirir. Burada kendisini parti önderi, ulusal önder, baskan, bas komutan, cephe baskani, önderlik olarak ilan eder. Her PKK’li bundan sonra Öcalan’a karsisinda ya da giyabinda ancak bu sifatlarla hitap edebilecektir.
Abdullah Öcalan, rakiplerini sadece siyasi mevta haline getirmez, kendine bagli bir infaz ekibi de kurdurur. Bu ekip kendisine Apocular olarak adlandirir ve gerek Avrupa’da gerekse de daglarda Abdullah Öcalan’a bayrak açan emirlerini dinlemeyen kisileri ya pusuya düsürür, ya da uyduruk mahkeme kararlari ile infaz ettirir.
Öcalan’in annesi Türk mü Ermeni mi?
Kitapta, Öcalan’in annesi Üveys Öcalan ile ilgili ilginç bilgiler bulunmaktadir. Ittihat Terakkinin üçlü karar organi olan Enver, Talat ve Cemal Pasalar, Ermenilere ferman çikarir. Türkiye ve Kürdistan’in her tarafindan Ermeniler yola çikacaktir ve onlari ‘En emin yer olan’ Derazor’da toplayacaklardir. Adana’dan bir kafile yola çikar.
Güzergah Antep, Urfa, Mardin ve ordan Derazor olacaktir. Bunlardan bir kismi Antep’de kalir. Henüz 8, 9 yaslarinda Siti, Mardin/Derik/Kizil köyünde elkonur. Siti Hamit adinda bir Kürdle evlendirilir. Mahmud adinda bir çocugu olur. Ve Siti kocasindan ayrilir. Oglu Mahmud’u yanina alir. Onu büyütür. Okutur. Mahmut evlenir. Çoluk çocuga karisir ve Derik’te emekli müftü olur. Siti ölmek üzere iken oglu Mahmud’u yanina çagirir. Basindan geçenleri bir bir anlatir ve ‘Benim Ablam, Uveys’dir. Onlar Urfa’da kaldilar. Su anda Adana’dalar. Bunu sen bil ve kimseye söyleme’ der. Gözlerini yumar. Siti bir Ermeniyken bir Müslüman olarak ölür. Bu bilgiyi ögrenen kisi zamanla çok sikintiya girer ve örgütün infaz listesine girer. Daha sonra yurtdisina kaçarak kurtulur.
Abdullah Öcalan ‘99’ Imrali beyaninda ; ‘Benim anam Türk’tür, der. Oysa çevresindekiler o zamana kadar anasini da babasini da Kürt bilmektedirler. Bu hala konusulmaktadir ve tartisilmaktadir.
Ülkücü Kesire Öcalan
Abdullah Öcalan’a muhalefet bayragi açanlar arasinda eski esi Kesire Yildirim Öcalan da vardir ama Apo’ya ragmen hayatta kalan da tek kisidir. Kesire Yildirim’in babasi Ali Yildirim’in Milli Istihbarat Teskilati’nin kullandigi bir isim oldugu genel kabul görmektedir. Kesire’nin bir özelligi de Ülkücü kökenli olmasidir. Elazig’daki ögrencilik yillarinda arkadaslari arasinda Ülkücü olarak taniniyor. 1976 yilinda Abdullah Öcalan ile evlenen Kesire 10 yil boyunca bu adamla ayni yuvayi paylasir. Fakat ayrildiktan sonra ona en düsman kisilerden birisi olur. Hatta bir konusmasinda Apo’yu Dünya Kürtlerini asimilasyon ve soykirim yapmakla suçlar. Su anda yurtdisinda olan Kesire ayni zamanda Apo’nun kara kutusu olarak da bilinmektedir. Çünkü bunca zaman yaninda olmasina ragmen ondan en az zarari görmüs kisidir.
Kitaptaki ilginç bilgilerden biri de eski Basbakan Bülent Ecevit’e aittir. Ecevit, 27 Mayis 1960 ihtilalini yapan Milli Birlik Komitesi’nin 14 üyesinin tasfiyesinde önemli rol aldigini açiklamaktadir. Türkes’in talimati ile kurulmak istenen Ülkü Kültür Birligi Projesi’ne kamuoyundan büyük tepki gelir. Bu tepkinin ortaya çikmasinda Türkes’in iç darbe ile iktidari ele geçirmeyi planladigi subaylarin izledikleri strateji etkili olur. Ismet Pasa ile iyi iliskiler içerisinde olan MBK’nin bazi üyeleri basini Türkes’e karsi kiskirtir.
Özellikle CHP’nin yayin organi Ulus gazetesi bu konuda adeta öncülük yapar. Bu projeye karsi yazi yazanlardan biri de Ulus Gazetesi yazari Bülent Ecevit’tir. Türkes’in fasist gençlik örgütlenmesi pesinde oldugunu düsünen Bülent Ecevit, projeye ve Türkes’e karsi sert yazilar kaleme alir. Tabii Türkes ve arkadaslarinin bu yazilara tepkisiz kalmaz ve ortak bir dost olan Dündar Taser’in evinde düzenlenen bir toplantida Türkes Ecevit’i üstü kapali bir sekilde tehdit eder. Ancak Bülent Ecevit her zamanki gibi bildigini okudu. Daha sonralari Ecevit 14’lerin tasfiyesinde dik durarak yazdigi yazilarin etkisi oldugunu söyler.

Benzer Kitaplar