Nayman Ana, söylencesine göre; Kirgizlarin komsusu ve can düsmani olan
Juan-Juanlar son derece gaddar ve acimasizdir. Firsat bulduklari zaman
komsu kabile ve oymaklara baskinlarda bulunup; yakip yikarlar, ne bulurlarsa
yagmalarlar ve genç esirleri de Mankurtlastirarak ölünceye kadar
kendilerine köle yaparlar. Esir edilen gencin önce kafa derisini yüzerler,
sonra yas bir deve derisini kafasina sikica sarip günlerce günesin altinda
bekletirler. Deve derisi kurudukça kafayi sikar, bu iskenceden kurtulan
esir sayisi neredeyse yok denecek kadar azdir. Sag kalabilen esirin beyni
zedelenir ve sonunda hiçbir sey animsamaz. Kimdir, nereden gelmistir,
ailesi, anasi babasi, uyrugu nedir? Bu sorularin hiçbirine yanit veremez
ya da bulamaz…
Mankurtlasma
Mankurt, TDK sözlügüne göre; kimliginden
tamamen uzaklasmis, yabancilasmis kimse demektir. Bu terimin çikisi Kirgiz
Türklerine dayanmaktadir. "Nayman Ana" söylencesine göre;
Kirgizlarin düsmani olan Juan-Juanlar firsat bulduklari zaman komsu kabile
ve oymaklara baskinlarda bulunup yakip yikarlar, ne bulurlarsa yagmalarlar
ve genç esirleri de Mankurtlastirarak ölünceye
kadar kendilerine köle yaparlar. Esir edilen gencin önce kafa derisini
yüzerler, sonra yas bir deve derisini kafasina sikica sarip günlerce günesin
altinda bekletirler. Deve derisi kurudukça kafayi sikar, bu iskenceden
kurtulan esir sayisi neredeyse yok denecek kadar azdir. Sag kalabilen
esirin beyni zedelenir ve sonunda hiçbir sey
animsamaz. Juan-Juanlar, Nayman Ana'nin da bir oglunu esir
alir ve onu da bir Mankurt hâline getirirler. Ama oglundan
bir türlü vazgeçmeyen ve onu bulup geri getirmeye kararli olan Nayman
Ana, araya taraya Juan-Juanlarin develerini gütmekle görevlendirdikleri yerde oglunu
bulur fakat oglu kendisini tanimaz ve annesini gözünü kirpmadan öldürür. Aslinda
Mankurtlastirmadan kurtulusun tek yolu ölümdür. Ama
esir ölmeyip de sag kalirsa Mankurt olarak yasar.
Mankurtlar Vadisi kitabi genel olarak Türk tarihinde Mankurtlastirma ve
Mankurtlarin durumunu anlatan örnekleri aktarmaktadir.
Milliyetçi Hareket
1960 darbesinde aktif rol oynayan Alparslan Türkes daha
sonra 14’ler hareketinde bulundugu için
Miili Birlik Komitesi tarafindan sürgüne gönderilerek ülkeden uzaklastirilir.
Daha sonra 14 arkadasi ile birlikte ülkeye dönen Türkes giderek
kan kaybeden Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine 1965’te katilir. Daha
sonra yapilan genel seçimlerle de bu partinin genel baskani olur.
8. Olagan Kongrede kendisine ‘Basbug’ ünvani verilir.
Bu kongrede en temel amaçlarinin ülkeyi komünist
tehlikesinden kurtarmak olugunu söyler. Genel Idare
Kurulu parti sembolü olarak üç hilal sembolüne karar kilar.
Ülkücü Gençlik Örgütü de Bozkurt amblemini alir.
Daha sonra partinin adi Milliyetçi Hareket olarak degisir.
Alparslan Türkes basvurdugu Kuleli
askeri okulundan geri çevrilince mason olan Sirri Bellioglu
araciligi ile tekrar kabul alir. Bu konu tekrar gündeme geldiginde
kendisi de mason olan Erol Simavi ilerleyen yillarda Türkes’in
kendisine gelerek masonluga kabulü için israr ettigini söyler.
Aslinda Maresal Fevzi Çakmak’tan bu yana masonluk, Mevlevilik iç içe
ve karisik iliskiler içinde olmustur. Bu yüzden MIT’in temellerini
olusturan Teskilat-i Mahsusa’nin da içinde çok sayida mason yer almistir.
Kurtulus Savasi sirasinda Türk Ocaklarinin kurulmasi için en fazla
maddi destegi veren kisi Yahudi asilli Tekin Alp Müstear ismiyle taninan Moiz Kohen
olmustur.
Gladio
Ikinci Dünya Savasi, dünyadaki dengeleri bir yandan
alt üst ederken, diger yandan da yeni dengelerin kurulmasina yol açmistir. Savasin
ardindan daha sinsi, daha acimasiz ve hiç bir kural tanimayan yeni bir harp baslar. Bu
harbin adi “Soguk” ya da “Psikolojik” harptir. Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birligi’nin(SSCB) olasi bir isgal
durumuna karsi 1948’te NATO kurulur.
CIA da komünizmle mücadele amaciyla yeni bir örgütlenmeye gider.
Basin, sendikalar kontrol altina alinir, bazi partilere mali destek saglanir.
CIA’nin amaci; anti-komünizm propagandasi yaparak gizli kuvvet olusturacak
bir yapi olusturmaktir. Gladio adi verilen örgüt bu gerekçeyle kurulur.
Latince, kiliç anlamina gelen Gladio sözcügünü isim
olarak kullanan örgüt, Amerikan ve Ingiliz
konrtgerilla örgütlenmesi olan Stay Behind tarafindan 1952 yilinda
kurulur. CIA tarafindan yönetilen ve finanse edilen örgüt, 1956 yilina kadar
ABD ile isbirligi içinde, casusluk ve gerilla savasi yapmak üzere örgütlenmistir.
Örgütün, resmi adi Müttefik Koordinasyon Komitesi (Allied Coordination
Committee)’dir.
ABD’nin finanse ettigi bu örgütler
bir isgal durumunda sabotaj ve gerilla eylemleri gerçeklestirerek,
disaridaki hükümete bilgi göndereceklerdir. Idarecilerin
egitimi NATO üyesi ülkelerde, belli merkezlerde
verilirken, diger ülkelerde ise CIA ve NATO tarafindan saglanmaktadir.
Gladio, Italya’daki örgütün kod adidir. Örgüt Türkiye’de Kontrgerilla
olarak taninmaktadir. Türkiye’deki örgüt 27 Eylül 1954’te Seferberlik Tetkik
Kurulu adiyla kurulur.
1 Mayis 1977, Maras, Çorum ve Sivas olaylari ile
Susurluk Kazasi’ndan sonra Türkiye’de Glaido tartismalari yeniden
kizisir. Ancak bu örgütün varligi sürekli
reddedilir.
Glaido kuskulari da Seferberlik Tetkik Kurulu ve sonralari Özel
Harp Dairesi adini alan kurumun üzerinden bir türlü kalkmaz. Adi Glaido
ile özdeslesen Seferberlik Tetkik Kurulu’nun kökeni Ittihat ve
Terakki Partisi’nin istihbarat örgütü Teskilat-i
Mahsusa’ya kadar uzanmaktadir. Seferberlik Tetkik Kurulu ya da Türk Gladiosu
1954 yilinda Korgeneral Danis Karabelen tarafindan
kurulur.
Danis Karabelen’in bir özelligi de Teskilat-i Mahsusa’nin
en genç elemani olmasidir. Korgeneral Danis Karabelen,
Türkiye’de askeri komando ve parasüt
birliklerinin kuran ve gelismelerini saglayan kisidir. Bu
birlikler Amerikalilarin tavsiye ve destegi ile
kurulur. Buralarda ders veren kisiler de
Amerika’da egitimden geçirilmistir.
Bu arada 1960’li yillarin sonunda MHP’nin kurdugu Komando
Kamplari’nin kurulusunda da Danis Karabelen’in imzasi vardir. Bu kamplar Karabelen’in
telkini ile kurulur.
27 Mayis 1960 ihtilalinin TSK açisindan dönüm noktasi olmustur.
“Sifir General” slogani ile Ordu içinde temizlik uygulamasi baslatilir.
300’e yakin general ve amiral ile 7 bin dolayinda subay Ordu’dan bir gecede
emekli edilir. Tarihe EMINSU olayi olarak geçen bu tasfiyelerin tazminati Amerika’dan
saglanan paralarla finanse edilir. Seferberlik Tetkik Kurulu’nun basinda bu
dönemde Korgeneral Danis Karabelen vardir. Emekliye ayrilmasina ragmen
görevini sivil olarak halen sürmektedir. Amerikan ekolü yavas yavas ve
emin adimlarla Türk Silahli Kuvvetleri’ni de dönüstürmektedir.
Karabelen Pasa’nin da yasam öyküsü bir hayli ilginçtir. 1898’de Istanbul’da
dogar. Babasi Bahriye (Deniz) Kolagasi Mehmet
Rasim Bey, annesi ise Hatice Növber Hanim’dir. Danis Bey’e
de baba meslegi askerlik uygun görülür. Karabelen, askeri rüstiyeden
mezun olup, Kuleli Askeri Lisesi’ne girer. 1915 yilinda talimgâhi birincilikle
bitiren Danis Karabelen, 17 yasinda
okuldan mezun olur ve tercihini Filistin Cephesi’nden yana kullanir.
Bu yillarda Teskilat-i Mahsusa Filistin’de
geri savasi yürütmektedir. Danis Karabelen,
5’inci Ordu’da görevlendirilir. Merkezi Sam’da
olan bu Ordu’nun basinda ünlü Cemal Pasa vardir.
Liman Von Sanders’in ve daha sonra Mustafa Kemal Pasa’nin
görev yaptigi Yildirim Ordulari Grup Komutanligi’nin sifre
bürosunda çalismistir. 1’inci Dünya Savasi Osmanli için
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile sona erince, Danis Karabelen
de üç yil sonra Istanbul’a döndü. Seferberlik
Tetkik Kurulu ayni zamanda Kurtulus Savasi için
de çalismalar baslamistir. Teskilat-i Mahsusa Anadolu’ya silah ve insan nakletmektedir.
Genelkurmay Baskanligi Kara
Kuvvetleri Komutanligi Personel Dairesi’nin bilgilerine göre Korgeneral Danis Karabelen’in
Askerlik yasami 27 Mart 1915’te Kuleli Askeri Lisesi’ne girisi ile baslar ve 7
Temmuz 1958’deki Seferberlik Tetkik Kurulu baskanligindan
istifasiyla son buluyor. Ancak Danis Karabelen,
bu görevi müsavir adi altinda sivil olarak 29 Mayis 1960’a kadar sürer.
Karabelen 1’nci Dünya Savasi’ni yasar.
Kurtulus Savasina katilir. 28 Kasim 1952 ile 4 Eylül 1953 tarihleri arasinda
Kore’de savasir. Kore’den sonra Kara Kuvvetleri Komutanligi Yurtiçi
Genel Daire Baskanvekilligi görevine getirilir.
Apo ve örtülü ödenek
PKK’nin elebasisi Abdullah Öcalan’in
karanlik ve karmasik iliskileri kamuoyu tarafindan zaman zaman sorgulansa da her zaman
sisler arasinda kalmistir. Özellikle 1970li yillarin sonunda Agrili Pilot
Necati Kaya ile iliskileri bir türlü açiga çikarilamaz.
Abdullah Öcalan 1960’li yillarin sonunda kendi halinde bir ögrenci
iken nasil oldu da Türkiye’nin son 25 yilina damgasini vuran bir kanli örgüt
kurabilir. Kitapta Öcalan’in geçmisine de
projektör tutulmaktadir. Abdullah Öcalan’in Gerçek Fikir Ajansi adli bir kurulusta çayci
olarak çalistigi bilinmektedir. Ancak bu kurulusun bir
dönem Türkiye Cumhuriyeti’nin Basbakanlarina
kullanmak üzere ayrilan Örtülü Ödenek’ten para aldigi kamuoyu
tarafindan bilinmemektedir. Gerçek Fikir Ajansi’nin sahibi ise Refik
Korkud(Korkut)tur. Korkut, Türk Gladiosu ile iliskileri
oldugu artik genel kabul gören Türkiye Komünizmle Mücadele
Dernekleri’nin de aktif bir üyesidir. Ayni zamanda da ideologlari arasindadir.
Eski adiyla “Tahsisat-i Mesture” olarak bilinen Örtülü Ödenek
hesabinin kayitlari dönemin Basbakanlik Müstesari Salih
Korur tarafindan tutuldugu bildirilen kitapta bu ödenekten para alanlardan Refik Korkut
üzerinde durulmaktadir. Ayni listede Fikir Ajansi Sahibi Refik Korkud’a da 1959
yilinin Agustos ayinda 28 bin lira ödendigi
görülmektedir. Kitapta Abdullah Öcalan’in bu ajansta çayci olarak görev yaptigi belirtilmektedir.
PKK kendi disindaki Kürt ve Türk örgütlerine yasama sansi tanimaz.
Sol gruplara sosyal sövenist denilir. Diger Kürt örgütlerine
ise ilkel milliyetçi denilerek savas açilir.
Diger Kürt örgütleri ve Türk solu ile PKK arasinda sik sik
silahli çatismalar yasanir.
Ilk dönemlerde güvenlik güçleri ile ugrasmamaya
özen gösteren PKK, bazi asiret reisleri ile isbirligi yaparak
digerleri üzerinde hakimiyet kurmaya gayret eder. PKK 1978’de
ilk kongresini yapar ve “ Kürdistan Devriminin Yolu” adli manifestoda ilan ettigi görüsleri
benimser. Bu kongrede geçici Merkez Komitesi belirlenir. Ülke genelinde geçici
il komiteleri kurmak için çalisma baslatilir.
Kongrenin ardindan gerçeklestirilen iki toplantida tüzük
taslagi hazirlanir. Tüzükte; örgüte Partiya Karkeren Kürdistan adi
konulur.
Yine tüzüge göre, partinin en yetkili organi kongre olarak belirlenir.
Kongrenin Merkez Komite’yi seçmesi, komitenin de kendi arasindan bes kisilik bir
Polit Büro belirlemesi planlanmaktadir. Merkez Komite’ye bagli olarak
alt örgütler, sehir, ilçe, gençlik, kadin ve isçi
komiteleri kurulacaktir. Tüzüge göre; kisi örgüte,
alt örgütler üstü ve tüm örgütler Merkez Komitesi’ne komite
de kongreye bagli olacaktir. Genel olarak sol örgüt mantigi ile
kurulmasina ragmen ve sol örgütlerde konsey yönetimi usulünün yaygin
olmasina ragmen PKK enteresan bir sekilde
zamanla Abdullah Öcalan ile tek lider yönetimine girer.
Örgütü PKK adi konulsa da 1978’den sonra bölgede bu grup APOCULAR
olarak ünlenir. Abdullah Öcalan 12 Eylül 1980 darbesinden kisa süre önce yurtdisina
çikar. Sam’a yerlesir. PKK fiilen tasfiye olur, örgütte tek adam dönemi baslar.
Abdullah Öcalan Hafiz Esat ailesi ile yakin iliski kurar,
Beka vadisinde ve cezaevlerinde yapilan tartismalarda
kongre ve Merkez Komite’ye vurgu yapilsa da PKK artik Öcalan’in malidir.
Cezaevinden çikarak solugu Bekaa’da alan eski militanlar kisa sürede Abdullah Öcalan’in
entrikalari ile tasfiye edilir. Kimisi öldürülür, kimisi öz elestiri
vererek Öcalan’a baglilik yemini eder, kimisi de canini zor kurtararak Avrupa’ya
kaçar.
Abdullah Öcalan, PKK’nin kuruculari ve ilk militanlarina son
darbeyi 1986 yilinda Bekaa’da yapilan Üçüncü kongrede indirir. Burada kendisini
parti önderi, ulusal önder, baskan, bas komutan,
cephe baskani, önderlik olarak ilan eder. Her PKK’li bundan sonra Öcalan’a
karsisinda ya da giyabinda ancak bu sifatlarla hitap edebilecektir.
Abdullah Öcalan, rakiplerini sadece siyasi mevta haline getirmez, kendine
bagli bir infaz ekibi de kurdurur. Bu ekip kendisine Apocular
olarak adlandirir ve gerek Avrupa’da gerekse de daglarda
Abdullah Öcalan’a bayrak açan emirlerini dinlemeyen kisileri ya
pusuya düsürür, ya da uyduruk mahkeme kararlari ile infaz ettirir.
Öcalan’in annesi Türk mü Ermeni mi?
Kitapta, Öcalan’in annesi Üveys Öcalan
ile ilgili ilginç bilgiler bulunmaktadir. Ittihat
Terakkinin üçlü karar organi olan Enver, Talat ve Cemal Pasalar,
Ermenilere ferman çikarir. Türkiye ve Kürdistan’in her tarafindan
Ermeniler yola çikacaktir ve onlari ‘En emin yer olan’ Derazor’da
toplayacaklardir. Adana’dan bir kafile yola çikar.
Güzergah Antep, Urfa, Mardin ve ordan Derazor olacaktir. Bunlardan
bir kismi Antep’de kalir. Henüz 8, 9 yaslarinda
Siti, Mardin/Derik/Kizil köyünde elkonur. Siti Hamit adinda bir Kürdle
evlendirilir. Mahmud adinda bir çocugu olur.
Ve Siti kocasindan ayrilir. Oglu Mahmud’u yanina alir. Onu
büyütür. Okutur. Mahmut evlenir. Çoluk çocuga karisir ve
Derik’te emekli müftü olur. Siti ölmek üzere iken oglu
Mahmud’u yanina çagirir. Basindan geçenleri bir bir anlatir ve ‘Benim Ablam, Uveys’dir.
Onlar Urfa’da kaldilar. Su anda Adana’dalar. Bunu sen bil
ve kimseye söyleme’ der. Gözlerini yumar. Siti bir Ermeniyken bir Müslüman
olarak ölür. Bu bilgiyi ögrenen kisi zamanla çok sikintiya girer ve örgütün infaz listesine
girer. Daha sonra yurtdisina kaçarak kurtulur.
Abdullah Öcalan ‘99’ Imrali beyaninda
; ‘Benim anam Türk’tür, der. Oysa çevresindekiler o zamana kadar anasini da
babasini da Kürt bilmektedirler. Bu hala konusulmaktadir
ve tartisilmaktadir.
Ülkücü Kesire Öcalan
Abdullah Öcalan’a muhalefet bayragi açanlar
arasinda eski esi Kesire Yildirim Öcalan da vardir ama Apo’ya ragmen
hayatta kalan da tek kisidir. Kesire Yildirim’in babasi Ali Yildirim’in Milli Istihbarat
Teskilati’nin kullandigi bir
isim oldugu genel kabul görmektedir. Kesire’nin bir özelligi de Ülkücü kökenli
olmasidir. Elazig’daki ögrencilik yillarinda arkadaslari arasinda Ülkücü olarak
taniniyor. 1976 yilinda Abdullah Öcalan ile evlenen Kesire 10 yil boyunca bu
adamla ayni yuvayi paylasir. Fakat ayrildiktan sonra ona en düsman kisilerden
birisi olur. Hatta bir konusmasinda Apo’yu Dünya Kürtlerini
asimilasyon ve soykirim yapmakla suçlar. Su anda
yurtdisinda olan Kesire ayni zamanda Apo’nun kara kutusu olarak da
bilinmektedir. Çünkü bunca zaman yaninda olmasina ragmen ondan
en az zarari görmüs kisidir.
Kitaptaki ilginç bilgilerden biri de eski Basbakan
Bülent Ecevit’e aittir. Ecevit, 27 Mayis 1960 ihtilalini yapan Milli Birlik
Komitesi’nin 14 üyesinin tasfiyesinde önemli rol aldigini açiklamaktadir.
Türkes’in talimati ile kurulmak istenen Ülkü Kültür Birligi
Projesi’ne kamuoyundan büyük tepki gelir. Bu tepkinin ortaya çikmasinda Türkes’in iç darbe
ile iktidari ele geçirmeyi planladigi subaylarin
izledikleri strateji etkili olur. Ismet Pasa ile iyi
iliskiler içerisinde olan MBK’nin bazi üyeleri basini Türkes’e karsi kiskirtir.
Özellikle CHP’nin yayin organi Ulus gazetesi bu konuda adeta
öncülük yapar. Bu projeye karsi yazi yazanlardan biri
de Ulus Gazetesi yazari Bülent Ecevit’tir. Türkes’in fasist
gençlik örgütlenmesi pesinde oldugunu düsünen
Bülent Ecevit, projeye ve Türkes’e karsi sert
yazilar kaleme alir. Tabii Türkes ve
arkadaslarinin bu yazilara tepkisiz kalmaz ve ortak bir dost olan Dündar
Taser’in evinde düzenlenen bir toplantida Türkes Ecevit’i
üstü kapali bir sekilde tehdit eder. Ancak Bülent Ecevit her zamanki gibi bildigini
okudu. Daha sonralari Ecevit 14’lerin tasfiyesinde dik durarak yazdigi yazilarin
etkisi oldugunu söyler.