Dünya üzerinde devletlerin
kurulusu beraberinde devletlerarasi iliskileri de meydana getirmistir. Bu iliskiler dostça olabildigi gibi, bir takim çikarlar dogrultusunda menfaat saglamak amaciyla düsmanca da olmustur ve olacaktir. Din, milliyet, ülkelerin jeopolitik-jeostratejik
konumlari, yer alti ve yer üstü zenginlikleri vs. gibi nedenler devletlerarasi ikili iliskilerde krizin olusmasina neden olmaktadir.
Krizler karsisinda devletler ülke bütünlüklerini,
bagimsizliklarini koruyabilmek amaciyla ortak platformlar olusturarak
güvenliklerini tesis etmeyi amaçlamislardir. Bu ortak girisimlerden AGIT
(Avrupa Güvenlik ve Isbirligi Teskilati), BM (Birlesmis Milletler) ve Varsova
Pakti ilk akla gelenler arasinda yerlerini almaktadirlar.
Krizlerin, karar alicilarin gerek karar alma süreçlerinde
gerekse alinan kararlarin etkinligi üzerinde ciddi olumsuzluklari vardir.
Ülkeler arasinda olusan krizler planlanarak ve isteyerek olusabilecegi gibi
gelisen bir olay sonucu dolayli olarak, kaza ile ve aniden olmasi da muhtemeldir.
Kriz uzun soluklu bir bunalim olmamakla birlikte kisa süreli olmasi etkilerinin
de az olacagi anlamina gelmemektedir. Ülkeler arasi iliskileri yipratmasina
karsin sonucunda savas çikabilme olasiligi yok denecek kadar azdir. Eger krizin
savasa dönüsmesi, krizi çikaran ülke için bir menfaat getirecekse (toprak
kazanimi, sömürge vs.) savasin çikma olasiligi yüksektir. Krizin savas boyutuna
tasinmadan önlenmesi gerekmektedir. Eger iki ülke arasindaki kriz muhataplari
tarafindan çözülemeyecekse devreye uluslar arasi örgütler girmektedir.
Dünya siyasetinde meydana gelen kutuplasmalar bazen
krizin meydana gelmesinde bazen de olusan krizin bertaraf edilmesine sebep
olmaktadir. Özellikle ABD (Amerika Birlesik Devletleri) ve Rusya arasinda
geçmisten günümüze süregelen- komünizm/kapitalizm mücadelesi- baskin güç olma
yarisi Ortadogu ve Avrupa siyasetini etkilemekte hatta yönlendirmektedir. ABD’nin
Vietnam’la yaptigi savasta Rusya Vietnam’a destek vermis, Rusya’nin da
Afganistan’la yaptigi savasta da ABD Afgan yerel direnisçileri desteklemistir.
Ülkeler olusan krizin yönetilmesi amaciyla ilgili
kompartimanlarin, kuruluslarin ve kurumlarin bir araya gelmesi ile kriz masasi
olusturur. Sürecin yönetiminde yetkili kriz masasidir. Kriz masalari ulusal ve
uluslar arasi olarak iki kisma ayrilir. Ulusal kriz masasinda amaç ülkenin
çikarlarinin korunmasini saglamaktir. Uluslar arasi kriz masasi ise; AGIT, BM,
NATO gibi uluslar arasi örgütlerin kendi bünyelerinde olusturduklari masanin,
krizin tarafi olan ülkelerdeki olusturulan kriz masalari ile koordineli
çalismasidir. Krizin tek nedeni politik ve siyasi sebepler degildir. Dogal afet
sonucu ortaya çikan krizler için de kriz masalari olusturulabilir. Ulusal veya
uluslar arasi bir kriz masasin karar alma yetkisi yoktur, ancak fikir sunma ve
tavsiyede bulunma gibi rolleri vardir. Istisnai olarak bazi kriz masalarinin
yetkili oldugu durumlar da vardir. Bunlar hükümet temsilcilerinin, basbakanin
ve devletin komuta kademesi üyelerinin içinde bulundugu durumlardir.
Kriz yönetiminin basarili sonuçlar vermesi için gerekli
bazi kosullar mevcuttur. Ilk olarak yönetim planinin iyi düsünülerek yapilmasi
gerekmektedir, bunu kriz ile ilgili istihbaratin zamaninda ulastirilmasi ve
güvenli olmasi, krizi daha üst seviyeye çikarici tutum ve davranislarda
bulunulmamasi, krizi tüm detaylari ile inceleyecek bir kriz masasi
olusturulmasi, krizin mahiyetine göre olusturulan kriz masasinin gerektiginde
karar almasi ve aldigi kararlari uygulayabilecek yetkiye sahip olmasi, ülkedeki
tüm sivil toplum örgütlerinin de destegini alarak ulusal ve uluslar arasi medya
tarafindan desteklenmesi, önemli olanin çikan krizi bastirmak olmadigi
sonrasinda da krizlerin çikmamasi için önlemler alarak küçük de olsa krizin
hafife almamasi izlemektedir.
Herhangi bir müdahale gerektirmeden sonuçlanmis bir kriz
olusmadan önlenmis bir krizden daha külfetlidir. Bu nedenle barisin tesisi
oldukça önemlidir. Krizlerin sonuçlari maddi kayiplar olarak algilanmamali
toplum üzerinde yipratici yönlerinin de bulundugu bilinmelidir. BM’nin kurulus
amaci da ülkeler arasi barisi tesis etmek eger baris ortami bozulmussa yeniden
barisi getirmektir. Ama bu Birlesmis Milletlerin gerektiginde askeri müdahale
karari alarak uygulayamayacagi anlamina gelmez.
Kendisine
ait hazirda bekleyen ordusu bulunmayan Birlesmis Milletler, ihtiyaç duymasi
halinde üyeleri arasindan bir araya getirdigi orduyu “Baris Gücü” olarak
görevlendirmektedir. Baris Gücü askerleri silah kullanamazlar. Ancak
kendilerine yapilan bir saldiri oldugunda mesru müdafaa hakki dogrultusunda
silah kullanabilirler. Birlesmis Milletlerin herhangi bir ülkeye askeri
müdahale karari aldigi durumlarda karar üç farkli yöntemle uygulanabilir.
Birlesmis Milletlerin adina silah kullanilarak yapilan müdahale, Birlesmis
Milletlerin izin verdigi askeri müdahale ve Birlesmis Milletler Baris Gücü
Askerleri.
Birlesmis
Milletlerin adina silah kullanilarak yapilan müdahale Güney Kore ve Kuzey Kore
arasinda yapilan savas örnek gösterilebilir. Bu savasa Birlesmis Milletler
adina ABD kendi ordusu ile müdahale etmis barisin tesisini BM üyesi on yedi
ülkenin de destegi ile saglamistir. Birlesmis Milletlerin izin verdigi askeri
müdahale de BM üyesi ülkelerden bir veya bir kaçina verilen yetki dâhilinde
müdahale söz konusudur. Irak’in Kuveyt’i isgali örnek verilebilir. ABD, Fransa
ve Ingiltere’nin BM’den aldigi izinle Irak’a müdahale etmistir. BM Baris Gücü
ise üye ülkelerden toparlanan askerlerin krizin oldugu ülkelerde
görevlendirilmesidir. Bosna-Hersek ve Kosova krizleri Birlesmis Milletler Baris
Gücünden yararlanilan durumlara örnek verilebilir.
Birlesmis
Milletlerin Uluslar arasi krizler konusunda öncelikli olarak üstlendigi misyon
barisi desteklemektir. BM ülkeler arasinda gerilen ortami çatisma çikmadan
yatistirma, çatisma ortami olusunca taraflar arasinda baris yapma, barisi
muhafaza etmek, taraflari baris yapmaya zorlamak, barisi tesis etmek ve insani
yardimda bulunarak kurulus amacini yerine getirir.
Uluslararasi krizlerde askeri ve operasyonel bakimdan Türkiye’yi Türk Silahli
Kuvvetleri temsil eder. Türk Silahli Kuvvetlerinin disiplini, egitimi ve
basarisi köklü bir ocak anlayisi diger ülkelerin ordulari karsisinda açikça
görülmekte ve uluslar arasi camiada takdir edilmektedir.
Türkler
dünyada ana yurtlarindan göç edip ayrilarak yabancisi oldugu topraklar üzerinde
devlet kurma yetenegine sahip tek millettir. Türklerde devlet kurmak ne kadar
köklü bir gelenekse kurduklari ordular da o kadar köklüdür. Türkler ordu millet
anlayisini benimsemislerdir. Bu nedenle yirmi yasini doldurmus her Türk erkegi
askerlik vazifesini yapar. Halk arasinda askerligini yapmayanlarin olgun birey
olamayacagi yönündeki kanaat oldukça yaygindir. Bu kanaat askerlik vazifesinin
kutsalligini da beraberinde getirir. Asker Ocagi, Peygamber Ocagi olarak
betimlenir. Türk ordusunun basarisi, kutsal görev anlayisi ile vatanini
korumasindan kaynaklanir.
Türkler
tarih sahnesinde Anadolu’ya girinceye kadar yalnizca kara ordularina
sahiptiler. 1071 Malazgirt savasi ile Anadolu’ya girmislerdir. Selçuklu devletinin kurulmasiyla donanma
olusturmuslardir. Kara ordulari Osmanli Imparatorlugunda I. Murat zamanina
kadar atli birliklerden olusmaktaydi. I. Murat döneminde ordu anlayisinda
yapilan düzenleme ile yaya birlikler olusturulmus, olusturulan birliklere
“Yeniçeri Ocagi” denilmistir. Yeniçeri ocagi ilerleyen dönemlerde ayaklanmalara
sebep olmus ve bunun üzerine ocak kapatilmistir.
Türklerin
Anadolu’ya girmesinden on yil sonra Çaka Bey tarafindan ilk donanma
olusturulmustur. Türk donanmalari Fatih Sultan Mehmet zamanina kadar rampa
kullanilarak akinci muharebe yöntemiyle savasmistir. Istanbul’un fethinde Fatih
Sultan Mehmet ilk kez donanma gemilerine atesli toplar koydurmus ve donanma
anlayisinda çigir açan bir ilerleme saglamistir. Fatih Sultan Mehmet daha sonra
Haliç tersanesini açarak Türk denizciligine ivme kazandirmistir.
Türk
ordusu Hava Kuvvetleri teskilatlanmasi bakimindan diger batili ülkeler
nazarinda geri kalmistir. Ilk olarak iki Türk subayinin 1911 yilinda havacilik
egitimi almalari amaciyla Fransa’ya gönderilmeleri Türk Hava Kuvvetlerinin
kurulus tarihi olarak kabul edilmektedir.
Bir
ülkenin askeri kurumu dis iliskilerin askeri boyutunu yürütür. Ülkemizde bu
görevi Genelkurmay Baskanligi’nindir. Genelkurmay Baskanligi Disisleri
bakanligi ile koordineli çalisarak askeri isbirligi antlasmalari
yapabilmektedir. Türkiye aralarinda Amerika Birlesik Devletleri, Fransa,
Almanya, Ingiltere, Israil, Pakistan, Rusya ve Çin’in de bulundugu 81 ülke ile
askeri isbirligi antlasmalari imzalamistir.
Türk Silahli Kuvvetlerinin uluslar arasi platformda üstendigi misyonu barisi korumaktir. Bu amaçla BM, NATO ve AGIT vasitasiyla birçok uluslar arasi krizde rol almistir. Türkiye krizlerde gözlemci ülke ve fiili müdahale görevlerini yerine getirmistir. Fiilen görev aldigi krizler Libya, Kosova, Bosna-Hersek, Kore ve Somali krizleridir. Türkiye barisin tesisi için Türk Silahli Kuvvetlerinin yani sira Türk Polis Teskilati ile de Birlesmis Milletler nezdinde faaliyet yürütmektedir.
2011
yilinda vukuu bulan Libya krizinde Türkiye, NATO’ya üye oldugu için görev
almistir. Ancak herhangi bir operasyonun icrasinda yer almamis, savas nedeni
ile zor durumda kalmis sivillere insani yardimda bulunarak misyonunu
tamamlamistir. ABD basta olmak üzere batili devletlerin emperyalist tutumlari
nedeniyle Afrika kitasi üzerinde Arap Bahari adi altinda gerçeklestirilen halk
ayaklanmalari görünüste ne kadar da bir demokrasi mücadelesi gibi görünse de
arka planda emperyalizmin bir tezahürü olmustur. 42 yillik Kaddifi rejiminin
yikilmasi krizin sona ermesini degil siyasi istikrarsizligi ve otorite
boslugunu meydana getirmistir. Olusan otorite boslugunda ülkenin dogal
zenginlikleri Amerikan, Ingiliz ve Fransiz emperyalist sirketlerin isletimine
geçmistir.
Iran
ve Irak arasinda 1980 yilinda patlak veren savasta da yine batili devletlerin
izlerini görmek mümkündür. Taraflardan birisinin asiri dinci digerinin ise
asiri irkçi olmasi savas sonucunda kazananin her halükarda Ortadoguda
Amerika’nin müttefiki Israil’in isine yaramayacagindan Amerika dolayli olarak
bu savasta rol almistir. Savasin sonunda bir kazananin olmamasi Amerika için en
karli sonuçlardan birisi olmustur.
Bir
baska kriz Rusya ile Gürcistan arasinda gerçeklesen Abhazya krizidir. Çarlik
Rusya’sinin yikilmasi ile SSCB’nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi)
kurulmasi gerçeklesmis ve birçok yeni devletin kurulmasina sebep olmustur. Bu
devletlerden bir tanesi de Gürcistan’dir. Gürcistan, içerisinde Türk, Gürcü,
Abhaz, Oset, Rus, Rum, Ermeni ve Yahudi’leri barindiran bir devlettir. Abhazya
ise Gürcistan’dan ayrilmis özerk bir yapiya sahiptir. Abhazya konum itibariyle
Gürcistan’in kuzey batisinda yer almaktadir ve Rusya’ya sinirdir. Rusya
Gürcistan üzerinde hâkimiyet kurmak için bazi zamanlarda Abhazlara Gürcistan
ile savasmalari yönünde askeri yardimlarda bulunurken bazi zamanlarda da Abhazlar
ile olan sinirlarini kapatmistir. Gürcistan ve Rusya arasinda yasanan krizden
Türkiye de ister istemez etkilenmektedir. Çünkü Gürcistan’da yasayan Türklere
(Azeri) ve Müslümanlara Türkiye’nin kayitsiz kalmasi devlet anlayisi ile
bagdasmamaktadir. Ayrica Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatti nedeni ile de
stratejik düsünmek gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye 1994-2009 yillari arasinda
Birlesmis Milletler nezdinde olusturulan gözlemci komisyonunda görev almistir.
Ortadogu’daki
krizlerden olan ve halen gerginliklerin yasandigi Israil ve Filistin krizi
Osmanli Imparatorlugunun sonlarindan bu yana devam etmektedir. Krizin bas
sebebi Musevilerin kutsal kitaplari Tevrat’ta belirtilen ve “Vaat Edilmis
Topraklar” diye adlandirilan bölgede Yahudiler tarafindan bir devlet kurmak
istemeleridir. II. Abdülhamit döneminde Theodore Herzl tarafindan Osmanli
Imparatorluguna ait Filistin bölgesinden toprak satin alinmasi talebinde
bulunulmus fakat II. Abdülhamit bu teklifi geri çevirmistir. 1897 yilinda
Isviçre’nin Basel kentinde bir Siyonizm hareketi kurulmustur. Bu hareket Vaat
edilmis topraklara dönmek için örgütlenmeler gerçeklestirmistir. Sonraki
dönemde göçlerle Filistin’deki Yahudi nüfusu arttirilmis ve yüksek miktarda
paralar karsiliginda Yahudiler Araplardan toprak satin almislardir. O
dönemlerde Ingiltere’nin isgali altinda bulunan Ortadogu ve Filistin bölgesi
Israil’in 1917’de devlet kurmasini hizlandirmistir. Ancak Israil’in devletini
kurmasi sonrasinda bölgede bulunan Ingilizleri isgalci olarak görmeleri
Ingilizlere karsi saldirilari da beraberinde getirmistir.
Misir
tarafindan 1869’da Fransasiz bir sirkete Süveys kanali yaptirilmistir. Bu
kanaldaki hissenin büyügü Fransiz sirkete, küçük olan ise Misir’a aittir. Misir
yasadigi ekonomik kriz nedeniyle 1875’te hissesini Fransiz sirkete satmistir.
1956 yilinda Misir hükümeti yaptigi açiklama ile Süveys Kanali’nin tamaminin
kendisine ait oldugunu belirtmistir. Bu duruma öfkelenen Fransa ve Ingiltere,
Israil’i örgütleyerek Misir’a savas açmasi yönünde kiskirtmislardir. Israil bu
yönlendirme ile Misir ile savas açmistir. Öte yandan Rusya Misir’a yardimda
bulunarak Israil’i arka planda da Ingiltere ve Fransa’yi Misir’dan çikartmistir.
Israil bölgede birçok krizin çikmasina neden olmustur ve olmaktadir. ABD’nin
uluslar arasi krizlerde müttefik olarak gördügü Israil’e karsi Rusya da Suriye,
Misir gibi Arap ülkelerini desteklemekte böylece denge ortami saglanmaktadir. Bir
zamanlar Osmanli topragi olan ve Müslüman bir tebaaya sahip Filistin
Türkiye’nin sessiz kalamayacagi bir ülkedir. 1997-2007 yillari arasinda Türk
Silahli Kuvvetleri unsurlari Filistin’de görevlendirilmistir.
Krizler
emperyalizmin etkisiyle farkli ülkeler arasinda çikabildigi gibi bir ülkenin
içerisinde barindirdigi etnik gruplar arasinda da çikabilmektedir. Irk olarak
bagimsizlik mücadelesi nedeniyle çikan krizler ülkeyi iç savasa da
sürükleyebilmektedir. Eger çatisma içerisinde olan gruplardan birisi gelismis
ülkeler tarafindan destekleniyorsa iktidar olmasi tabiidir. Birden fazla
ülkenin katildigi krizlerde de durum farkli degildir. Ülke menfaati geregi
ABD’nin veya Rusya’nin yaninda bulunulabilir.
Türkiye
uluslar arasi krizlerin birçogunda BM ve NATO’ya üye olmasi sebebiyle yer
almaktadir. Osmanlidan ayrilan ülkelerde olusan krizlerde krize karisan
ülkelerin Türkiye’yi Osmanlinin varisi olarak görmeleri ister istemez
Türkiye’yi çözümün parçasi olmaya yöneltmektedir.
Türkiye
uluslar arasi krizlerde TSK (Türk Silahli Kuvvetleri) tarafindan temsil edilir.
Türkiye’nin uluslar arasi krizlerle ilgili olarak Türk Silahli Kuvvetlerini
görevlendirmesi TBMM’nin izni ile olmaktadir. Bu güne kadar birçok uluslar
arasi krizde görev alan Türkiye batili emperyalist ülkeler gibi her zaman karli
çikmamistir. Körfez krizinde oldugu gibi ulusal çikarlari zarar görmüstür. Asil
amacin sömürü oldugu ama demokrasi götürmek adi altinda yapilan müdahalelerde
dahi Türkiye insani yardim ve demokratik devlet anlayisindan vazgeçmemistir.
Birlesmis
Milletlerin müdahalede bulunup da çözüm getiremedigi tek kriz Somali krizidir.
Birlesmis Milletler askeri unsurlari ile Somali’ye müdahale etmis ancak barisa
dair bir sonuç alamayinca Somali’yi tanimadigini dünya kamuoyuna duyurmustur.
Somali krizinin sonuca ulasmasi Somalililerin soydaslari olan Cibuti’lerin
devreye girmesi ile son bulmustur. Birlesmis Milletler Cibuti halkinin
çabasiyla olusturulan yeni Somali devletini tanimistir.
KRIZ YÖNETIMI VE TSK
HAYDAR ÇAKMAK
KAYNAK YAYINLARI
2012