Yazarin Genellikle Orta Dogu, Türkiye, ABD, AB, BM ve Israil ile ilgi olarak Türkiye
Gazetesinde yazdigi köse yazilarinin son 10 yillik bir kisminin derlenerek
kitap haline dönüstürülmüs hali olan kitabimizda;
Günümüzden 10 yil öncesinden
baslayarak ülkelerin politikalari ve ülkelerin tarihi gelisimleri ele alinmis
zaman zaman ülkelerin gündeminde kendisine yer edinmis sahis ve olaylarda
yazarin penceresinden bizlere sunulmustur. Fakat tarihi gelismeler zaman zaman
yazarimizi çeliskilere sürüklemistir. Tipki bir zamanlar Suriye Devlet baskani Bessar
Esad’i övücü ve Barisa katkida bulunabilecek biri olarak tanimlarken zamanla Bessar
Esad’i Suriye’deki karisikliklarin bas göstermesiyle gelisen zamanla ‘halkina
zulmeden baskan’ seklinde tanimlayabilmistir. Suriye’de bas gösteren olaylar
‘Arap bahari’ olarak tabir edilen Orta Dogu’da bas gösteren olaylarin gelistigi
ülkeler anlatilmaktadir. Orta Dogu’nun neresi oldugunu tanimlayarak orada olup
bitenlerden bahsetmek gerekirse;
Orta Dogu ismi, ilk defa 1902 'de, Amerikali Amiral Thayer Mahan tarafindan kullanimi yayginlastirilmistir. Sayisiz
farkli medeniyet ve inanç sistemine ev sahipligi yapmis olan bölge dolayisiyla
da birçok isimle anilmistir. Bu yüzden her zaman, degisik millet ve
medeniyetlerin mücadelelerinde ortak amaç olmustur. Bu yüzden de, hem siyasi
hem askeri rekabetlerin hiç eksik olmadigi, bir cografî saha olmustur.
Günümüzde Bu mücadelenin amacini
anlamak zor degil çünkü yeryüzünün bilinen petrol ve gaz rezervlerinin üçte
ikisi bu bölgede yer aliyor ve bu da bölgeyi paylasim kavgalarinin siddetini
çok daha artirmaktadir.
Özellikle 29 Kasim 1947'de, Filistin topraklari üzerinde bir Yahudi
devletinin kurulmasi kararinin verilmesinden sonra, dünya üzerinde esine az
rastlanan hüzünler yasanmaya baslamistir. Bölgeye Orta Dogu isminin verilmesi
bölgede bir takim kötü emeller pesinde olan devletlerin yaptigi planlar
neticesinde gerçeklesmistir. Bu amaçla önce Arap Halklari, devlet ve devletçiklere
ayrilarak, 22 parçaya (Filistin ile birlikle 23) bölündü. Bunlarda her biri
digeri ile kavgali, zayif devletler olarak birakildi. Bu devletlerin basina da
kukla kisiler getirilmis. Kendi kontrollerinde olmayan herhangi bir gelisme
olunca ortaligi karistirmaya basladilar.
Bunun birçok örnegi bulunmaktadir. Özellikle Israil’li Menahem Begin Basbakan olmadan önce orduda
görevliyken emrindeki Irgun Çetesi'nin milisleriyle 9 Nisan 1948'de, Filistin'in Deyr Yasin Köyü'nde; kadin-erkek,
çocuk-yasli, tam 254 kisiyi topluca katletmisti... BM o zaman bu katliamlari
sorusturmak için Genel Sekreter yardimcilarindan Count Bernadotte'u
görevlendirmisti. Bernadotte, "Çok genis Siyonist yagmalar yapiliyor ve
görünürde askeri bir mecburiyet yokken, köyler yakilip yikilmaktadir..."
seklinde rapor hazirladigi için, 17 Eylül 1948'de Fransiz yardimcisi Albay
Soret ile birlikte öldürülmüstü. Tabii BM, simdiki gibi yine Israil'e bir
müeyyide tatbik edememisti. Filistinlilere karsi en sert politikalari
izledikten sonra, barisi seçen Eski Israil Basbakani Izak Rabin, fanatik bir
Yahudi tarafindan öldürüldü. Bu cinayet, iki bin yildan beri Yahudiler
arasindaki ilk kan dökülmesi idi. Lübnan Kasabi" lakabi ile anilan Ariel
Saron da, çeyrek yillik sertlik politikalarindan sonra, Barisi saglamak için
tek tarafli bir kararla Gazze'den çekildikten sonra, eski partisi tarafindan
yalniz birakildi. Yeni bir parti kurarak politikasini sürdürmek isteyen Saron
da süpheli bir beyin kanamasi geçirerek
komaya girdi ve siyasi hayati sona erdi. Ariel Saron, halen Simon Peres ile
birlikte, Israil'in eski kusak politikacilarinin en tartismali isimlerinden
biridir. Bu kusaga mensup Israil politikacilarinin hemen tamami, Israil
devletinin kurulusu öncesindeki dönemde; bagimsiz devlet için kurulan, Irgun,
Haganah, Stern, Palmakh gibi isimlerle anilan Siyonist terör teskilatlarindan
yetismistir. En iyi Filistinli, ölü olanidir. mantigiyla hareket eden Israil saldirilarini
dogrudan Filistin'in alt yapisina yönelik gerçeklestirmektedir. Köprüleri
yikiyor, elektrik santrallerini bombalayarak insanlari karanlikta birakiyor...
Maksat Filistin'de ilerde devlet yapisina dönüsecek bir düzenin kurulmasina
müsaade etmemek. Zaten Filistin halki sürekli açlik tehlikesi ile yüz yüze
kalmaktadir. Ilaç ve edevat yoklugundan, hastaneler ameliyat yapamaz duruma
gelmektedir. Bölgede olup bitenleri arastiran Cihan, El cezire ve Yerel haber ajanslarindan bir
çok gazetecinin Israil atesine maruz kaldigi, Gazze ‘ye insani yardim götüren
MARMARA gemisine yapilan saldiri da Israil’in yaninda olmayanlara her türlü
iftira ve bahanelerle saldirdiginin kanitidir. Bütün bu orantisiz saldirilara
Birlesmis Miletler (BM) teskilatinin sessiz kaldigi, çok nadirde olsa Israil ‘i
uyarir mahiyette kararlar aldigi ve Israil’in buna pek itibar etmedigi ve
ciddiye almadigi görülmektedir. Israil’in isgal ettigi yerlerden çekilmesini
istedigi halde, Israil hiçbir sekilde ciddiye almiyor, isgal ettigi yerlerde
sivilleri bombaliyor, Hastane ve ambulanslari bombaliyor, camii’leri özellikle
bombaliyor. Hatta içerisinde BM’nin de bulundugu Okullari ve gida yardimlari
götüren konvoylari da bombaliyor.
Sadece BM degil bölgedeki diger Arap ve Müslüman ülkeler de çogunlukla
sessiz kaliyor. Islam Konferansi Teskilati’da ayni sekilde. Sözde Yahudilere vaat
edilen topraklara yerlesmeye çalisan Israil Bölgedeki emellerine ulasmak için
bir çok ülkeyle kendi çikar ortakliklar çerçevesinde anlasmalar yaparak
birlikte hareket etmektedir.
Bununla
ilgili olarak bölgedeki zengin yeralti kaynaklarindan yararlanmak isteyen ABD
Baskani Bush, 11 Eylül saldirilarindan sonra; "Teröre karsi haçli
seferlerini baslattik..." türünden bir ifsaatta bulunmustu. Daha sonra bu
açiklamaya karsi tepkiler yükselince, Bush'un danismanlari, sözcüleri vs.
"Haçli seferi" sözünü telafi etmeye çalismisti. Daha sonra Bush da;
"istemeyerek agzimdan kaçti..." gibi bir mazeret belirtmisti. Ancak
ne o zaman, ne de daha sonra, kimse bu tevillere ve "istemeyerek agzindan
kaçirma" gibi manevralara pek inanmamisti. Özgürlük ve demokrasi getiriyoruz,
sizi dikta zulmünden kurtarip medeni yönetim rejimlerine kavusturacagiz gibi
söylemlerle kendi kendini motive ediyordu. 1919 yilinda Amerikan firmasi
Standart Oil of Newyork (Socony), petrol aramak üzere iki mühendisini Irak'a
gönderir. Bunlardan birisi, yazdigi mektupta söyle der: "… Pasta o kadar büyük
ki, bunun Amerika'ya ait olmasi için her sey yapilmalidir. Yapildi da 655 bin
Irakli hayatini kaybedecek, 2 milyon vatandasi ülke disina kaçmak zorunda
kalacak ve 2 milyondan fazla insan da kendi yurdunda mülteci durumuna
düsecekti... Netice? Neticede isgal altindaki Irak’ta petrol da elden gidecek
gibi Yani Amerika ekonomisini canli tutabilmek için ya kendisi savasmak zorunda
yahut baskalarini savastirarak onlara silah satmak durumunda. Daha sonraki bir
tarihte Amerikan Senatosu, resmi bir rapor yayinlayarak; Saddam Hüseyin'in El
Kaide ile baglantisinin olmadigini bütün dünya âleme ilan etti iyi mi! Tipki
daha önce Irak isgalinin gerekçesi yapilan kitle imha silahlarinin bu ülkede
bulunmadigini itiraf ettikleri gibi.
Peki simdi ne olacakti; 265 milyar
varil irakta petrol oldugu bunun 6,5 trilyon dolar (varili 50-60
dolar) ABD irakta ki masrafi
2 trilyon dolar gibi
olacagi tahmin edilmekte masraf
çikmadi…
CNN International televizyonunda,
Larry King'in programina katilan iki senatörden birine, yine bir Amerikali
izleyici, söyle bir soru sordu: "Madem Irak savasini bu kadar
savunuyorsunuz, o zaman kendi çocugunuzu niye savasa göndermiyorsunuz?"
Cevap ne oldu biliyor musunuz? Canli yayinin tak diye kesilmesi!
Irak’in devrik lideri Saddam
Hüseyin’in yargilandigi mahkeme ise, tam bir tiyatro idi. sürekli degisen
hâkimler. Öldürülen avukatlar veya sahitler vs. ilk durusmada mahkemeyi tanimayan
Saddam; "Ben hala Irak Devlet Baskaniyim, siz kimsiniz sorusunu kim
cevaplayacakti. Irakta yeni dönem isgalin basindan beri Kerkük'ün demografik
yapisinin degistirilmesi yolunda son derece dramatik gelismeler yasaniyor. Bu
vilayet sinirlarinda yasamakta olan Türkmen ve Arap nüfus, tehdit ve baski ile
zorunlu göçe tabi tutulmaktadir. Bununla hedeflenen sonuç bellidir. Demek
oluyor ki, ilerde anayasa referandumuna benzer bir halk oylamasi ile Kerkük'ün
Kürt bölgesine dâhil edilmesi zor olmayacaktir!
Irak eninde sonunda ABD
askerlerinden arinacak
Araplara kalacak her türlü
hainligi yapan Irak’taki Kürtler sonrasinda ne yapacak?
Peki, hepsi bu kadar mi? Hayir
Suudi Kral Abdullah, Ingilizlerin büyük destegi ile 1932'de Suudi
Devletini kuran Abdülaziz Bin El Suud'un yetmis oglundan biridir.
Asil ismi, Abdurrahman Abdurrauf Arafat el-Kudva el-Huseyni olan
Yasser Arafat Pariste yasayan Hiristiyan asilli esi Süha ile ilgili olarak da
çok tenkit edilmistir. ABD Afganistan’i isgal ettikten sonra Taliban
Yönetimini devirerek, yerine ayni zamanda Amerikan vatandasi olan Hamit Karzai
hükümetini getirdi.
Yine bölgede bulunan bazi
ülkelerdeki kontrolü saglayamayanlar Tunus'ta, is bulamadigi için seyyar
saticilik yapan; elektronik mühendisi Muhammed Buazzizi isimli genç, satis
tezgâhina el koyan zabitanin, kendisini tokatlamasini hazmedemedi ve bedenini
atese vererek intihar etti... Iste,
Buazzizi'nin vücudunu yakan bu ates, ayni zamanda bölgeyi bastan asagiya yangin
yerine çeviren kivilcim oldu!
Acaba, Arap halklari, nihayet
zalim ve baskici rejimlere karsi yeter deyip, kendiliginden mi meydanlara döküldü?
Yoksa bölgeyi, ne pahasina olursa olsun, kontrol altinda tutmak isteyen küresel
güçler mi bu süreci yönlendiriyor?
Ama surasi kesin: Arap Alemini
kivrandiran bu 'Bahar Sancisi', sadece bölgede degil, küresel boyutta da siyasi
ve stratejik dengelerde önemli kaymalara sebep olmus ve olacaktir.
Lübnan eski basbakani Refik Hariri'nin ve beraberinde ikisi eski bakan
olmak üzere, bir düzine adamin korkunç sekilde öldürülmesinin hemen akabinde,
belli çevreler Suriye'yi hedef tahtasina yerlestirdiler... ABD, çesitli
kademelerde bu ülkeye yönelik sert açiklamalar yaptiktan sonra, Sam
Büyükelçisini geri çagirdi.
Amerika
ile gerginligi arttiracagini belirtirken, Washington'da hiç kimsenin
Ahmedinejad'in seçilmesini beklemedigini kaydetti. The Guardian; bu gelismeyi
tam bir sok olarak nitelendirip, Iran'in asiri bir cumhurbaskaninin yönetimine
girdigini yazdi. The Independent ise, bu seçimin Amerika'yi küçük düsürdügünü
ve Avrupa'yi huzursuz ettigini yazdi.
Tony
Blair (Eski Ingiltere Basbakani), Amerika'ya yaptigi bir ziyaret sirasinda Los
Angeles'te toplanan Dünya Is Konseyi'nde de bir konusma yapma her seyi açikça
ortaya koyuyor; "Terörizme karsi savas küresel degerler için verilen
küresel bir savastir. Bu savasin amaci Islam'in kendi içinde ve disariyla
iliskilerinde modernlesmesini saglamaktir.... Bu savas, kendi degerler
sistemimizin onlarin kini yenecek kadar güçlü, ilkeli ve çekici olup olmadigini
göstermek ile ilgilidir... Israil meselesi de sonuçta, bölgenin ruhu için
verilen bu daha genis mücadelenin bir parçasidir."
Bombali suikastla öldürülen Lübnan eski
basbakani Refik Hariri cinayeti Suriye ile Lübnan’i savasin esigine getirmistir.
Bu cinayeti kimin tarafindan islendigini tahmin etmek zor degil.
Cezayir;
Fransa'ya karsi sekiz yil süren çok kanli bir kurtulus savasindan sonra
bagimsizligina kavusan Cezayir'in Türkiye ile münasebetleri çok dramatik bir
geçmise sahip!..
Türkiye
bütün bu gelismelerin neresinde bulunuyor?
Cezayir meselesini BM gündemine tasimak isteyen ülkelere NATO üyeligini
öne süren Türkiye engel olmus Fransa’nin yaninda yer almistir. Fransa ise bize
karsi -sözde- ermeni soykirimi oldugunu öne sürmüs bu yönde kanun çikarmis
hatta soykirimi kabul etmeyenleri cezalandirma küstahligina kadar gitmistir. Bu Fransa’da yasayan bes yüz bin civarindaki
ermeni kitlesidir. Oysa Fransa'da bu kadar da Türk yasamaktadir. Ancak buraya
yerlesmis olan Ermeniler, yaklasik yüz yil boyunca iyi örgütlenmis, etkili
yerlerde görevler almis, ekonomik durumu güçlü bir kitleyi olusturmaktadir.
Türkler ise, hem ekonomik açidan zayif, hem de pek çogu vatandaslik statüsüne
sahip olmadigindan; dolayisiyla siyasi ve idari mekanizmalarda rol alamayan
konumdadir. Akademik gücü bulunan Ermenilere nazaran, Türklerin sayisi çok
düsüktür.
Bütün bunlarin yaninda, mevcut potansiyeli gerektigi gibi harekete geçirecek etkili
bir örgütlenmenin olmayisi da, en büyük eksikliktir. Oysa yillar yili,
Fransa'da devam ede gelen ermeni diasporasinin faaliyetlerine karsi, Türklerin
orada teskil ettigi varlik ve güç, daha verimli kullanilabilirdi.
Komsularla sifir problemi hedef
alan ve pasiflik ve tek yönlülük yerine; çok yönlü, "dinamik ve
ritmik" seklinde formüle edilen yeni dis siyaset anlayisinin gelistirilmesinde
Disisleri Bakani Prof. Davutoglu'nun özel bir yeri var. Komsularimizla
münasebetleri düzeltmekle ise baslayan bu yaklasim sayesinde; Türkiye, bir
zamanlar etrafinda ates çemberi misali hüküm süren husumetleri önemli ölçüde
bertaraf etmeyi basarmis durumdadir. Filistinliler, içinde bulunduklari
korkunç durumdan biraz olsun çikabilmeleri için Türkiye'nin bölgedeki etkisini
kullanmasini israrla istiyor. Basbakan’in eski danismani Zapsu ABD de
bir Düsünce Derneginde Hamas'in siyasi büro sefi Halit Mesal'in
geçen senelerde Türkiye'ye yaptigi ziyarete, Amerikan tarafinin verdigi tepki
üzerine; yani bir konusmacinin "Biz de PKK ile mi görüselim?!"
seklindeki çikisa Zapsu'nun, "Zaten görüsüyorsunuz!.." biçiminde
karsilik vermesi ve daha sonra ABD'nin, bundan böyle 6-7 yil iktidarda kalmasi
muhtemel Adalet ve Kalkinma Partisi ile iyi iliskiler içinde olmasinin geregine
dair söyledigi sözler böyle bir tartismayi tetiklemis bulunuyor.
Yine Israil Disisleri Bakan Yardimcisi'nin Tel Aviv Büyükelçimiz Oguz
Çelikkol'a karsi sergiledigi küstahligi, bir cümle ile izah etmek gerekirse su
söylenebilir: Israil hala, gerçek anlamda devlet olamamanin kompleksini
yasiyor. Marmara gemisine yaptigi saldiriyla ilgili karsisinda sadece Türkiye
degil, insani yardim gönüllülerinin saldiriya ugradigi tam 33 tane ülke var.
Israil bu insanlik disi saldirinin altinda kalacaktir. Sivil gemileri ve sivil
vatandaslari saldiriya ugrayan Türkiye'nin cevabi ise agir ve etkili olmalidir.
Ama sunu unutmayalim, Türkiye büyük devlettir. Verecegi cevabi sogukkanlilikla
planlayacak ve dogru zamanda hayata geçirecektir
Türkiye’nin Avrupa Birligi (AB)’ne üyeligi de ayni sebeplerle
uzatilmakta ve AB, ister istemez Sevr'i hatirlatan saçma sapan taleplerle
karsimiza gelmektedir.
Bütün bunlari kendi çikarlarini korumak, kontrolünde olmayan devletleri
karisikliga ugratmak sömürgelerine devam etmek. Bunu yaparken de ilimli
Müslümanlik diye bir sey uydurmaya çalisiyorlar, ilimli Müslümanlik olamaz Islam
zaten hosgörü dinidir. Radikali olmayan bir dinin ilimani da olmaz.
Çevremizde olup bitenlere dikkat edip kimsenin oyununa gelmemeliyiz.
IRKLAR, DINLER VE MEZHEPLER MOZAIGI
ORTADOGUDA BAHAR SANCISI
DR. ISMAIL KAPAN
BABIALI KÜLTÜR
YAYINCILIGI
2012