Ikinci Dünya Savasi'nda Almanya'dayken bir gün mermilerden kaçmak için bos bir eve sigindim. Yerde 50.000 markla 50 milyon mark arasinda kagit paralar savrulmus duruyordu. 1923 Weimar Cumhuriyetine ait bu paralarin hiçbir degeri yoktu. Toplam 112 milyon marklik 6 banknotu Amerika'ya getirip çerçevelettim. O gün bu gündür büromun duvarina asili bu banknotlar bana hiperenflasyonla paranin nasil degersiz hale geldigini ve böyle bir ortamda istikrarli hükümetlerin nasil ortadan kalkip yerini anarsiye biraktigini hatirlatir.
Ben merkezi Cleveland, Ohio'da bulunan ve yillik 1.3 milyar $ cirosu olan Figgie International'in kurucusu ve Yönetim Kurulu Baskaniyim. Ayrica 35 m $ cirolu aile sirketi Clark Reliance'in da Yönetim Kurulu Baskani ve Genel Müdürüyüm.
Bundan 10 yil kadar önce Baskan Ronald Reagan'in talimatiyla hükümetteki israfi önlemenin çarelerini arastirmak üzere ülkenin önde gelen 160 isadami arti 2000 sirket teknisyeninden olusan Grace Komisyonu kuruldu. Benim de görev aldigim bu komisyona Amerika'nin borçlari ve bütçe açigi ile ilgili veriler geldi. Hem o zamana kadar olan durumu, hem de 2000 yilina kadar projeksiyonunu gösteren bu verileri grafik kagidina dökünce gördügüm sey beni soka ugratti. Böyle giderse 1995 yilinda Amerika'nin borcu vergilerle karsilanamayacak kadar büyümüs olacakti. Baska bir deyisle, 1995'te hükümet sahislardan topladigi bütün vergileri yalnizca borcun faizini ödemeye ayirsa gene de yetmeyecekti.
Bu bulgulari Figgie International'in 1985 yillik raporunda yayinlattim. 2000 yilinda bütçe açiginin 1984'tekinin 33 katina, borcun 14 katina, borç faizinin de 29 katina çikacagini belirttim.
Bunu neden yaptim? Eger ülke Weimar dönemi hiperenflasyonuna yol açacak bir mali ve ekonomik krize dogru gidiyorsa, böyle bir ortamda sirketimi nasil koruyacagimi ve yönetecegimi bilmek istiyordum.
Bu amaçla ekonomist Gerry Swanson'la bir arastirma grubu kurduk. Bu grup 7 yil boyunca üç kitada 11 ülke dolasti: Arjantin, Brezilya, Bolivya, Çekoslovakya, Macaristan, Meksika, Polonya, Italya, Isviçre, Almanya ve Ingiltere. Bu ülkelerin Maliye Bakanlari, Merkez Bankasi Baskanlari, Büyük Sirketlerin baslari ve önde gelen isadamlari, bankacilari,ekonomistleri ile konustular. Grubun bulgulari kuskularimi dogruladi. Amerika felakete dogru gidiyordu.
Sorumlulugunu bilen bir yurttas olarak, olaylar tamamen kontrolden çikmadan halki ve yöneticilerimizi uyarmak, durumun vahametini anlatmak istedim. Bu kitap bu amaçla yazildi.
BU DURUMA NASIL DÜSTÜK?
Ülkemizi öldürüyorlar!
Kimler?
Kim olduklarini biliyorsunuz. Amerika Baskani; 435'i Temsilciler Meclisi üyesi, 100'ü Senato üyesi olarak seçtigimiz 536 kisi ve onlarin suç ortagi veya yardimci olarak istihdam ettikleri 20000 kisi.
Amerika Baskanini ve saygideger yasa koyucularimizi ülkemizi öldürmekle suçlamak size fazla mi sert geliyor? Hiç de degil. Bu sözde liderlerimiz 1975'den beri kanimizi emiyor, ülkeyi uçuruma sürüklüyorlar.
Bu ülke kuruldugundan bu yana devlet, geliri kadar harcama yapiyordu. Daha fazla harcama gerektiginde, vergi ve harçlari yükseltiyordu. Yani makul ve mantikli davraniyordu.
Genelde borç yalnizca savas zamanlarindaki harcamalari karsilamak için aliniyordu. Mali sorumluluk ana ilkeydi.
1963'de Kennedy'ye yapilan suikast Baskan Yardimcisi Johnson'u Beyaz Saray'a getirdiginde Amerikan hükümetinin 183 yilda 310 milyar $ toplam borcu birikmisti.
Ancak 1963'te Johnson'un iktidara gelmesinden sonraki bütün baskanlar gelirler pek artmadigi halde harcamalari çok fazla arttirdilar. Bütçe açigi ve borçlanma korkunç boyutlara ulasti.
Amerika'nin ölüme dogru gidisinden kongre de en az baskanlar kadar sorumlu. Özel hayatlarinda kendi mali durumlarini, banka hesaplarini, kisisel harcamalarini idare edemeyen insanlardan baska ne beklenir ki? Çogu, hayatlarinda hiç ücret bordrosu hazirlamamis, kar amaciyla kurulmus bir kurumu idare etmemis avukat veya meslekten politikaci. Bütün düsündükleri seçmene hos görünüp tekrar seçilebilmek.
Son 10 yilda Washington politikacilari en az 5 defa, bütçe açigini önce azaltip sonra da ortadan kaldirmak için yeni bir plan açikladilar, yeni bir yasa çikardilar veya yeni bir anlasmaya vardilar. Ancak hepsinde de sonuç hüsran oldu.
HOKEY SOPASI
1984'te Grace Komisyonundayken simdiye kadar olan borçlanmayi ve borçlanmanin artarak bile degil ayni hizla devam edecegini dikkate alarak borç projeksiyonunu grafige döktügüm zaman gördügüm sekil beni tam anlamiyla soka ugratmisti. Bu bizim sirketin ürettigi hokey sopalarinin seklinin aynisiydi. Borç tutari dikey, yillar yatay eksende gösterildiginde egri yavas yavas yükselirken yuvarlaklasiyor ve birden hizla yükselerek dikey hale geliyordu. Bu grafik ne yazik ki 1985'ten 1991'e kadar 6 yil boyunca tipa tip dogru çikti. Bu gidisle 95'ten sonra büsbütün diklesecek, yani kontrolden çikacak.
Bunun en büyük nedeni biriken borçlara birlesik faiz islemesi ve enflasyona endeksli sosyal yardim programlaridir. Borçlarin faizi yeni borçlarla ödenmeye baslandi mi bir kez, arkasi çig gibi gelir.
Hokey sopasina baktiginizda Johnson'un baskan oldugu 1964'te borç 316 milyar $, faiz yükü 10.7 milyar $ (ferdi ve kurumlar vergisi gelirlerinin %14.8'i) idi. Reagan döneminin son yili olan 1988'de borç 2.6 trilyon $'a faiz yükü de 214.2 milyar $'a, yani vergi gelirlerinin %43'ününe tirmanmisti.
Bush yönetiminin son yilinda (1992) 4 trilyon $'lik borcun faiz yükü olan 293 milyar $'i ödemek için bütçeden toplam vergilerin %52'si ayrildi. 1995'de borcun tutari 6.56 trilyon $'a ulastiginda yalnizca faiz ödemeleri (619 milyar $) bütün gelir vergilerinin %85'ine ulasacak, sahsi vergilerin toplamindan ise daha yüksek olacak.
O noktada bütün israf ve vazgeçilebilir harcamalar kaldirilsa bile hükümet faizi ödeyecek kadar tasarruf yapamaz. Tekrar borç almak zorunda kalacak ertesi yil, bir sonraki yil daha. Tabii kriz ondan önce gelecek, zira borç alabilecegi merci kalmayacak.
Amerika'nin 1992 sonu bütçe açigi olan 400 milyar $, insanlik tarihinde bir ülkenin geliri ile gideri arasindaki en büyük uçurum olmustur. Toplam 4 trilyon $ borcun faizi olan 300 milyar $, ülkenin egitim, adalet, konut, çevreye ayirdigi ödenegin toplamindan fazla. Bundan sonra olacaklari da kestirmek için kahin olmaya lüzum yok. Asagidaki 2 yoldan biriyle ölüme sürüklenecegiz.
Panikten Ölüm
1991'de hazine bonosu faizi uzun vadede %7.5 kisa vadede %5 iken 1993 ortasinda %8.5 ve 7.5 olur. Biraz pahali ama, olsun, endiselenecek bir sey yok.
Açik 1993'de yeni bir rekor kirar: 640 milyar $; kismen yükselen faiz oranlarinin faiz yükünü yükseltmesinden, kismen de harcamalarin artmasindan. Borç 4.98 trilyon $'a tirmanir: ülkede yil içinde üretilen bütün ürün ve hizmetlerin tutarinin %80'ine esit olur. Yalnizca faiz yükü bütçenin en önemli gider kalemini olusturur. Dis yatirimcilar huzursuzlanmaya baslar. Hazine bonolarinin faizinin yükselmesi, ticari ve ferdi kredilerin faizlerinin de yükselmesine yol açar.
1994, 1993'ün tekrari gibi baslar. Artik faizler devamli yükselmektedir. Kimse konut kredisi alamadigindan insaat sektörü çöker. Sanayi ucuz kredi bulamadigindan yeni yatirimlara veya modernizasyona gidemez. Yaz sonunda Hazine Bonosu faizi 1981'deki gibi %14'e çikar. Özel yatirimcilar isteseler bile alacak borç bulamazlar, zira bir ekonomide kisilerin ve sirketlerin tasarruf ettigi orana bagli olarak borç alinabilecek belli bir miktar vardir. Bütün tasarruflar devlete giderse bankalara veya baska yatirim araçlarina para kalmaz. Yabanci yatirimcilar da Amerika'ya daha fazla borç vermekten çekinmeye baslar.
Bu arada hazine, para basmasi için Merkez Bankasina baski yapmaktadir. Merkez Bankasi simdilik direnir.
Sirketlerin birbiri ardina kapanmasi veya dis ülkelerde üretime yönelmesiyle sehirler, kasabalar ve eyaletlerin vergi geliri azaldigindan ve hükümet yardimi da alamadiklarindan çesitli vergi ve resimleri yükseltmek zorunda kalirlar. Belediyeler borçlarini ödeyemez duruma gelirler. Müsteriler para piyasalarindaki daha yüksek faizlerden yararlanabilmek için bankalardan paralarini çekince bankalar birbiri ardina iflas eder.
Tüketiciler de bu spiralin büyüyüp açilmasina farkinda olmadan yardim eder. Faiz oranlari 1992'nin sonuyla 1993'ün basinda tirmanmaya baslayinca dolarin döviz piyasasinda degeri artar. Böylece yabanci mallarin Amerika'daki satis fiyati düser. Bu da Amerikan sanayiine darbe demektir. Dolarin degerlenmesi ihracati güçlestirir. Bir çok kisi isini kaybeder.
Fakat 1994'e gelindiginde Amerikan ekonomisi güvenilirligini yitirdiginden yabanci yatirimcilar eskisi kadar ilgi göstermezler. Dolarin degeri düsmeye baslamistir. Kendi paralari degerlendigi için bu sefer Amerikan sirketleri cazip hale gelir. Teknolojisine, gayrimenkulune veya makinelerine sahip olmak için fabrikalari satin alirlar, isçileri sokaga atarlar.
1995 Subatina gelindiginde artik Amerikan hükümetinin borçlarini ödeyemez hale geldigi anlasilmistir. Özel ve tüzel yatirimcilarin elindeki Hazine Bonolari degersiz kagitlar haline gelir.
Bu arada Avrupali ve Japon maliye bakanlari acilen toplanip borç ertelemesi karsiliginda Amerikan hükümetinin harcamalarina kisitlamalar getirirler. Buhran baslamistir.
Ordu yari büyüklügüne indirilir. Kalan yarisi sehirlerdeki isyanlari bastirmak için kullanilir. Sosyal yardimlar kaldirilir. Dükkanlarin çogu kapanir. Halk, Para ise yaramadigindan, elindeki mallari takas ederek yiyecek ihtiyacini karsilar. Intiharlar birbirini izler.
Hiperenflasyon Ölüm
Baska bir olasi senaryo da hiperenflasyondan ölümdür. Bu her ne kadar panikten ölüm kadar ani degilse de uzun vadede sonuçlari aynidir.
Hiperenflasyon devlet tahvillerinin diger yatirimcilar yerine Merkez Bankasina satilmasindan dogar. Buna, borcun monetize edilmesi, yani para basma yoluyla karsilanmasi denir.
Bu sistemin sakincasi sudur; ekonomik büyümeye eslik etmeyen para arzi enflasyonu körükler, zira satin alinacak mal ve hizmet miktarini arttirmadan ekonomiye yeni para girmesine yol açar. Insanlarin cebinde para olup da onu harcayacak ilave ürün ve hizmet olmazsa, bu ürün ve hizmetlerin fiyati artar. Ürün ve hizmet miktari ayni kalirken para arzinin artmasi, enflasyonun klasik sebeplerinden biridir.
Enflasyonun yükselmesiyle faiz oranlari da yükselir. Yüksek faiz oranlari devletin borç ödemelerinin maliyetini yükselttiginden bütçe açigi da büyür. Insanlar paradan kaçip mala yönelir. Artan talep, fiyatlari daha da yükseltir. Enflasyonun tuzaklarindan biri de budur: Kendi kendini besler.
Sirket karlari enflasyonun etkisiyle yutulur. Bireyler ve sirketler kredi alamaz. Fabrikalar yiprandikça sinai verimlilik düser. Isletme giderlerini karsilayacak sermaye bulunmadigindan tesisler kapanir. Ucuz tesisler yabanci yatirimcilarin eline geçer. Bankalar kredi karti kullanimini kaldirirlar. Muhasebe defterleri sifirlardan geçilmez olur. Ekonomiyle birlikte halkin morali umutsuz bir krize girer. Karaborsa türer. Orta sinif yok olmaya baslar. Çöküs yasanir.
Iste size acil ve köklü önlemler alinmadigi takdirde basiniza gelebilecekler. Bu senaryolarin gerçeklesme yolunu tuttuklarini gösteren üç belirtiye karsi gözünüzü dört açin. Bu belirtiler devlet tahvillerinin güvenilirliliginin kalmadigina isaret eder.
1. Hükümet borç faizini ödeyebilecek geliri toplayamiyor.
1992'de yillik faiz ödemesi devletin topladigi tüm vergilerin %44'üne ulasti. Bu oran 1993'te %61, 1994'te %66 olacak. Faiz oranlarinin artmayacagini varsaysak bile (ki mümkün degil) 1997'de bütün kisisel ve kurumsal vergilerin hemen her kurusu faize gidecek.
Bu belirtiyi basinda, bütçe açigini hükümetin faiz ödemeleriyle karsilastiran haberlerde bulabilirsiniz.
2. Merkez Bankasi önemli miktarda borç üstleniyor.
Merkez Bankasi piyasada devamli devlet borcu alip satar. Buna para politikasi denir. (Mali politika ise gelir ve gider dengeleridir). Para arzi ekonominin büyümesiyle orantili oldugu sürece zarari yoktur. Ancak çok fazla olursa enflasyonu hizlandirir.
Bu belirtiyi görmek için para arzi ile ilgili haberleri okuyun.
3. Kongre ve idare bütçe açigi sorununa aldirmiyor.
Yöneticiler bütçe açigini kapatmak için hiçbir gayret göstermiyorsa basimiz gittikçe derde girecek demektir.
EVET, BU OLABILIR VE OLACAK TA
Bazi ekonomistler artan açik ve borç miktarinin bir zarari olmayacagini iddia ediyorlar. Onlara cevaplarim söyle;
- Iddia;
Borç büyüyor ama ekonomimiz de büyüyor ve hala Japonya ile Almanya'nin toplaminin dörtte biri kadar daha büyük.
- Cevap;
Bir ülkenin borcunun GSYIH'ya orani azaliyor veya ayni kaliyorsa mesele yok. Ancak 1980'den bu yana borç GSYIH'dan üç kat daha hizla büyüyerek 1992'de %70'e ulasti. 1996'da GSYIH'dan daha büyük olacak.
- Iddia;
Diger sinailesmis ülkeler GSYIH'ya göre yüksek borç oranini tolere edebiliyor. Biz neden edemeyelim?
- Cevap;
Hiçbir ülke, ürettiginden fazlasini harcayarak sonsuza kadar devam edemez. Neticede en büyük zarari vatandaslari görür. Arjantin, Bolivya, Italya buna örnektir.
- Iddia;
Borcun büyük bir kismi iç borç oldugundan o kadar önemli degil.
- Cevap;
Öyle ama, bu oran gittikçe degisiyor. 1975'te dünyanin en büyük borç veren (kreditör) ülkesiyken 1986'da en büyük borçlu ülkesi haline geldik. 1991 sonunda 443 milyar $ faiz ödedik. Oysa bu parayla ülkemiz için egitim, altyapi gibi pek çok sey yapilabilirdi.
- Iddia;
Yabancilara borçlu olmamiz ekonomik bagimsizligimizi kaybetmemize yol açmaz.
- Cevap;
Tam bir hayal! Borçlu ülkeler, borç veren ülkelerin dedigini yapmak zorunda kalirlar. Aksi takdirde yeni borç alamazlar.
- Iddia;
Borç, sonraki kusaklara yük olmayacak, zira bugün yaptigimiz yatirimlardan yararlanacaklar.
- Cevap;
Ne yazik ki alinan borcu yatirimlara kullanmiyoruz, cari harcamalara kullaniyoruz. Tipki bankadan aldigi krediyi ev almak, is kurmak yerine yiyecek, giyim veya gezmeye harcayan aile gibiyiz. Çocuklarimiza da birakacak bir seyimiz olmayacak.
- Iddia;
Sosyal sigorta veya diger fonlardan borç almanin bir zarari yok.
- Cevap;
Yarin için ayrilan parayi bugünün harcamalarina kullanmak son derece yanlistir. Gerçek ihtiyaç duyuldugunda para nereden bulunacak? Emeklilerin eline degeri kalmamis devlet tahvillerini mi tutusturacaksiniz?
- Iddia;
Borç, faiz oranlarinin yükselmesine yol açmadi.
- Cevap;
Su anda ortada çok para var da ondan. Yarin para miktari azalinca faizler de yükselecek.
- Iddia;
Borç , sanayiinin zayiflamasina yol açmadi.
- Cevap
Evet, açti. Fabrika ve makinelere yatirimin GSYIH'ya orani 1980'de %13.2 iken 1991'de %9,8 oldu.
- Iddia;
Bütçe açigi ekonomi için iyidir. Alt yapi yatirimlari ekonomiyi canlandirir.
- Cevap;
Keynes'e ait bu teori ekonominin durgun oldugu zaman ise yarar ancak durgunluk biter bitmez son verilmelidir, yoksa daha kötü sonuçlar dogurur.
BÜTÇE AÇIGIYLA YASAMANIN BEDELLERI:
1- Enflasyon Yükselir.
Brezilyali bir isadaminin tanimiyla enflasyon, “her sabah kahvalti için ayni restorana gittigimizde kahvaltinin fiyatini sormaktir”.
Hiperenflasyonla ülkenin iç borçlari azalip büsbütün sifirlanabilir ancak bu, hastaligi tedavi etmek için hastayi öldürmek demektir. Paranin degeri kalmaz, ekonomi çöker.
Ücretliler, ücretleri enflasyonla ayni oranda yükselmedigi için gitgide yoksullasir.
Artan maliyetleri karsilamakta güçlük çekecekleri için is dünyasi da alt üst olur. Dünya rekabetine açik isletmeler için bu özellikle dogrudur. Bugün dogu Avrupa sirketleri, artan maliyetler yüzünden dünya piyasalarinda rekabet edememenin sikintisini yasamaktadirlar.
2. Vergiler Yükselir.
Bütçe açigi kontrol altina alinamazsa vergiler mutlaka yükselecektir.
Vergilerin yüksek olmasi insanlarin cebinde daha az para olmasi demektir. Ancak bu bariz sonucun yaninda daha az bariz sonuçlari vardir:
- Yüksek vergi oranlari insanlarin vergi ödemekten kaçinmasina yol açar. Örnegin Macaristan'da ücretlilerin gelir vergisi %50'ye kadar çiktigindan, firmalarin bir çogu hiç personeli yokmus ta, bütün isi “bagimsiz müteahhit” seklinden çalisan isçilere yaptiriyormus gibi göstermektedirler. Isçilerin gelir beyannamesinde ne gelir gösterdikleri ise kendilerine kalmis bir seydir.
- Dolayli vergiler yükselir.
Örnegin, dünyada borcu GSYIH'nin %100'ünden fazla tek sinailesmis ülke olan Italya'da benzin fiyatinin %75'inden fazlasi vergidir. Vergi kaçaginin beyannameli vergilerde %68, KDV'de %50 oldugu hesaplanmaktadir.
- Insanlarda çalisma, tasarruf etme ve yatirim yapma sevkini kirar. Gelir yükseldikçe vergi dilimleri de degistiginden daha fazla kazanmanin bir anlami
- Is dünyasi vergi kaçirabilmek için isi mümkün oldugu kadar makbuz, defter gibi kayitlara sokmadan nakit üzerinden döndürür. Kazanci takip etmek güçlesir.
3. Faizler Yükselir
Faizler yükselince ilk etkilenen konut ve insaat sektörüdür. Bu da konut sikintisi yaninda issizligin büyümesi demektir. Otomotiv sanayi de ayni etki ve sonuçlara maruz kalir.
Yüksek faiz dolarin degerini yükselttiginden ithalat artar, ihracat azalir. Sabit faizli kredi veren bankalari güç duruma sokar.
Sanayiinin sermaye bulmasini güçlestirir.
4. Ekonominin büyümesi durur veya yanlis büyür.
Bütçe açiginin büyümesi yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek vergi ve sermaye kitligi dogurarak ekonomik büyümeyi yavaslatma yaninda, ekonominin yanlis büyümesini de tesvik eder.
Enflasyonist ortamda sirketler yeni is sahasi yaratacak yatirimlardan ziyade para piyasalarinda spekülasyona yönelirler. Bireyler de hisse senedi almak yerine mala ve gayrimenkule yatirim yaparlar. Böylece ekonomik istikrarsizlik üretimin artmasini, dolayisiyla ekonomik büyümeyi önler.
5. Yasam standardi düser.
Yatirimlar azalinca günlük yasam da zorlasir. Kaliteli mal ve hizmet bulunmaz olur. Alim gücü düser.
1985'ten beri Amerika'nin ekonomik büyüme hizi diger sinailesmis ülkelerin hizindan geri kalmis, 1991'de ise eksi olmustur.
6. Kendi ekonomik politikamizi belirleyemeyiz.
Hala dünya sahnesinde süper güç olarak görüldügümüzden dis ülkeler henüz üzerimize baski kurmadilar. Ancak 1995'te faizler ödeyemez hale gelince bize borç veren ülkeler anlasma sartlarini bize dikte edecekler.
Güney Amerika ülkeleri, Polonya, Rusya ve diger kalkinmakta olan ülkelerin bugünkü durumuna düsecegiz.
Örnegin IMF ve Dünya Bankasindan destek alan Polonya mali ve para politikalarini belirlerken kesin sinirlamalara uymak zorundadir. Italya bile bütçesinin yalnizca %30'unu kontrol edebilmektedir.
7. Dünyadaki gücümüzü kaybederiz.
Borçlu ülkeler ticarette ve diplomaside baskalarinin kurallarina göre oynamak zorunda kalirlar ve çogunlukta kaybederler.
BASKALARINDAN ÖGRENECEKLERIMIZ
Ayagini yorganina göre uzatmayan bütün ülkeler eninde sonunda felakete ugramislardir. Örnegin Roma Imparatorlugu neden çöktü?
Asiri lükse düskün Roma imparatorlari para bitince vergileri yükselttiler, özel varliklara el koydular, altin ve gümüs yerine adi metalden sikke basarak para arzini arttirdilar.
Böylece 30 yil içinde fiyatlar 1000 kat artti. Ticaret durdu, halk yoksullasti, isyanlar büyüdü.
- Dünya savasindan Avusturya ve Almanya yenik çikti. Avusturya'da %50'ye varan bütçe açiginin yarattigi enflasyonla dolar 1919'da 17 kronken 1922'de 71000 kron oldu. Halk bunun bedelini büyük issizlik ve sikinti olarak ödedi.
Almanya'da ise fiyatlar 1922 Agustosundan 1923 Kasimina kadar 16 ayda %1 trilyon artti. Almanlar hala bütçe açigindan çok korkarlar. Bu anayasalarinda bile vardir.
Bolivya, Arjantin ve Brezilya'nin kroniklesmis hiperenflasyonlarini ve bunun yarattigi sikintilari hepimiz biliyoruz. Arjantin'de Baskan Carlos Menem yeni para birimi getirdi, vergi kaçiranlarin üstüne gitti, kamu sektörünü küçülttü, sübvansiyonlari kaldirdi, denk bütçe hazirladi ve para basimini yasakladi. Sonuç muhtesem oldu. Bütçe açiginin GSYIH'ya orani 1990'da %5 iken 1991'de %1.8 e düstü. 1992'nin ilk çeyreginde ise fazla verdi. Reel büyüme hizi 1991'de %5, 1992'de %6 oldu. Elbette ki bu politikalar bazi sikintilar dogurdu, ancak halk uzun dönemde yararina olacagini bildigi için Menem'i destekliyor.
122 milyar $ borcu olan Brezilya aylik %20 enflasyonla bas edebilmek için durmaksizin yeni politikalar uyguluyor: 10 yil içinde 8 para istikrar programi, 5 para birimi, 5 defa ücret ve fiyatlari dondurma, 19 kemer sikma politikasi ve 18 develüasyon. Fakat hükümet asiri harcamalari durdurup halki ciddiyetine inandiramadigi sürece ekonomik istikrar saglayamaz.
Kisi basina 2000 $'la Macaristan en fazla dis borç tasiyan Avrupa ülkesi; ülkenin bütün cari sorunlarinin kökünde borç yatiyor.
Italya'nin borcu GSYIH'nin %100'ünü asti. Yüksek kamu açigi Italya'da yüksek enflasyon, ezici faiz orani, sermaye kitligi ve korkunç issizlige yol açti. Gelir siniflari arasinda uçurum var.
Bir zamanin süper gücü Ingiltere 1976'da IMF'den faiz ödemeleri için yardim istemek zorunda kaldi. 1979'da basa geçen Thatcher'in önünde sevimsiz bir görev vardi: Devletin kaynaklarinin sinirli oldugunu halka kabul ettirmek.
Kamu çalisanlari sayisini önemli ölçüde azaltarak, vergileri %3 indirerek, KIT'lerin büyük bölümünü satarak 18 milyar $'lik kamu açigini 6 milyar $ fazlaya çevirdi. Bu fazlayi borç ödemekte kullanarak borcun GSYIH'ye oranini 1979'daki %51'den 1990'daki %27'ye düsürdü. Issizlik %11'den %6'ya indi.
SIMDI NE YAPMALIYIZ?
Önümüzdeki savasin iki asamasi var:
- Bütçe açigini ve
- Borçlanmayi azaltmak
Bunun için neler yapilmali?
- Politikacilar isin ciddiyetini kavrayip halki da inandirmali.
- Maliyeti düsürmede egitim ve deneyim sahibi birini komutan gibi basa getirip emrine yine ayni özelliklere sahip özel sektör elemanlarindan olusan 1000-1500 kisilik bir ordu vermeli. Bu kisilerin ücretini normalde çalistirdiklari is yerleri ödemeli. Bu grup, tasarruf yapabilecek bütün alan ve noktalari tek tek
- Baskan savas zamanlarinda kurulan özel savas kabinesi gibi, kamu açigiyla savas kabinesi kurmali. Bu kabine strateji belirlemeli, maliyet düsürme ordusunun programlarini desteklemeli ve gerekli yasalari çikarmali. Bu savasta çikarlari zedelenen gruplarin baskilarina karsi durmali. Tasarruf, maliyet düsürme ve verimliligi arttirma toplumun her kesimine uygulanmali.
- Savas sonrasi devrimler uygulanmali. Isleri yavaslatan bürokrasi, devlet kademeleri, çesitli komisyonlar, alt komisyonlar azaltilip hizli iletisim ve hareket saglanmali.
- Bütçe açigi kapatildiktan sonra fazlasi borç ödemesine ayrilmali.
- Devlete ait is ve isletmeler mümkün oldugu kadar özellestirilmeli. Devletin bugün vatandasa sagladigi hizmetler, rekabete açik bir sekilde özel sektöre ihale edilmeli. Özellestirmenin en güç yani zaten yapilmasi degil önündeki sayisiz yasal ve bürokratik engelin kaldirilmasidir.
- Vergiler yükseltilmemeli.
Yüksek vergilerin sakincalarindan söz etmistik. Dahasi politikacilar artan gelirleri harcamanin yolunu mutlaka bulurlar. Önemli olan harcamalari kismaktir.
- Devlet zarar eden isletmelerin zararini üstlenmemeli.
- Para matbaasindan uzak durmali.
Bu önlemlerin ilk yarari, ülkemizin mali sorumluluk tasiyan ve ekonomik açidan saglikli bir devlet oldugunun tüm dünya tarafindan kabul edilmesi olacaktir. Böylece inanilir ve güvenilirligimiz yükselmis olacaktir. Diger yarari da Amerikan sanayiinin ülkeye yeniden güvenmesidir. Bu da sermaye yatirimlarini hizlandiracak, ekonominin büyümesini saglayacaktir.
Vatandasin Görevleri;
- Oyunuzu bilinçli kullanin.
- Washington'daki temsilcilerimize mektup yazin veya telefon
- Çevrenizde mektup yazma kampanyasi baslatin.
- Mücadele gruplari kurun, kurulmus olanlara katilin.
- Bütçe prosesinin nasil isledigini ögrenip
- Temsilcilerinizi ziyaret edip endiselerinizi anlatin.
- Sizden oy istemeye geldiklerinde onlara zor sorular
- Görüsünüzü duyurmak için basindan yararlanin.
- Dilekçe hareketi baslatin.
- Çesitli dernek ve gruplara (Rotary. Lion vs.) konusmalar yapin.
- Sokak gösterileri yapin.
Bir kisi ne yapabilir diye düsünmeyin. Vatandas çekildi mi, meydan baski gruplarina ve lobicilere kalir. Sesinizi duyurmamakla Amerika'da politik kast sistemi kurulmasina ve seçilmis yöneticilerimizin kollektif monarsilerde görülen güç ve yetkilerle donatilmasina izin verdik. Politikacilar bir taraftan yoksulluk edebiyati yaparken, öte yandan maaslarini Amerika'nin en varlikli %5'ine girecek sekilde yükseltiyorlar. Dokunulmazliklarini kullanarak suçlarinin cezasini görmüyorlar. Bu seçilmis monarsi kendilerini seçmenlerden tecrit edip ekonominin yasalarina bile uymuyor.
Eger Weimar Almanya'sinin çok gerilerde kaldigini düsünüyorsaniz bugünkü Rusya'nin durumuna bakin.