GÜVENLIK SIDDET VE SAVAS

GÜVENLIK SIDDET VE SAVAS

Fevzi BOZKURT
Bilim


Günümüzde özgürlük ile ilgili ileri sürülen her tez güvenlik ile ilgili karsi bir tezin dogmasina yol açiyor. Yani güvenlik ugruna bazi özgürlüklerden vazgeçmemiz gerekebiliyor. Demokrasiyi tam anlamiyla özümsemis toplumlarin özgürlük-güvenlik dengesini saglamis olduklari görülür. Insan, yapisinda olan öç alma, gurur duyma gibi arzu ve tutkulariyla o denli güdümlenmislerdir ki, hiçbir sözlesme/düzenleme güvende olamaz. Bu nedenle güvenlik için yeterli büyük bir güce ihtiyaç vardir. Dolayisiyla, mutlak hâkimiyet anlayisinin esas sebebi insanin dogal halde sahip oldugu mutlak özgürlükten kaynaklanan güvenlik arayisidir. 
 
Güvenlik gerekçesiyle özgürlügün sinirlandirilmasi çok eskilere dayanmaktadir. Günümüzde özgürlükler genellikle haklar seklinde algilanmakta ve haklar siyasi koz olarak degerlendirilmektedir. Ancak aslinda siyasi koz olan güvenliktir. Güvenlik ve özgürlügün dengelenmesinden bahseden her söze karsi çikilmalidir. Çünkü güvenligi savunanlar bu kavramla esas düsündüklerinin üstünü örtmekteler. Her seyi güvenlik temelli ele almak; devleti güvenlik tehdidi karsisinda özgürlükleri kisitlamaya iter. Güvenlik söylemi hâlihazirda bir tehlike ve korku söylemi demekse, o halde insanlari sürekli bir savas üzerinden korumak, tehlikelerin mevcut oldugunu ve korkmak için var olan nedenlerin sürekli olarak tekrar edilmesi gerekmektedir. Bunun en belirgin örnegi Amerikada uygulanan ulusal güvenlik anlayisindaki yükselistir. Ama bu kadar güçlü olmasina ragmen Amerika bile güvensizlik düsüncesinden siyrilamamistir. 
 
Güvenlik sektörü kâr edebilmek için güvenligi satmasi gerekir. Güvenligi satabilmek için de için de her seyden önce güvensiz bir ortam olusturmaya yardim etmelidir. Böylelikle insanlarin korkmasi ve devletin de onlari güvence altina almasi gerekir. Bu düsünce, ulusal güvenlik anlayisini destekleyen bir ta­kim çözümlerin açikça savunulmasini sagladigi için siyasi olarak ragbet görmektedir. Güvenlik alanindaki savunma sanayisinin günümüzdeki iyilesmesini ayni zamanda liberal çalismalarin yeniden olusumuyla temelde hangi konularda zayif kalindigini basite indirgendigini göz önüne sermektedir, liberal ideoloji kavraminda güvenligi olusturmaya çalisan devletin ve sermayenin elestirisi. Güvenlik, Siddet ve Savas, bir taraftan sosyal güvenlik ile ulusal güvenlik, sermayenin güvenligi ile siyasal kuramin gelisimi arasindaki tarihsel baglari ele almis olup, bir taraftan da güvenlik kavrami ile olaganüstü hal ilaninin bize getirecegi zararlara da yer vermistir.
Sermaye ve devlet, güvensizlik üretmekten geçimlerini sagladigi kadar, güvenligin hiçbir zaman gerçek anlamda kazanilabilecek bir sey olmayacagini da garantiye almalidir. Bu anlamda güvenlik sektörü, güvenlik devleti gibi vaadettiklerini yapmayip tüketiciyi sürekli kaziklamalidir. Söz devamli ertelenir, sonunda verilen sözün gerçekdisi oldugu anlasilir. Böylelikli piyasaya yeni güvenlik önerileri sunulur. Eger güvensizlik ortami kaybolursa yerine yenileri üretilir.
Güvenlik burjuva toplumlarinda en degerli kavrami olarak degerlendirilmistir. Politikacilar seçilebilmek ve daha da otoriter uygulamalar yapmak için güvenlik vadetmislerdir. Savaslari baslatan ülkeler her zaman kendilerinin barisa olan sevgilerini vurgulama ihtiyaci hissetmis, baris isterken savastan bahsetmislerdir.
Güvenlik, simdilerde siyaset için girisimlere yön veren bir faktör olmanin ötesinde is görmektedir. Bu sözcük bizatihi siyasal kavramlarin içerisine girerek, onlari güvenlige odaklayip, tip alanindan, sehirlesmeye, sosyal politikalara v.b. bir çok alana yön vermeye baslamistir. Güvenlik, artik siyasette elestirilemez bir hal almistir. Denebilir ki, hukukla zirha büründürülmüs sid­det ve savas hali, insa­ni deneyimler ve kapitalist toplumun siyasal ve hukuksal yapisina yerleserek siyaset disi ola­rak devamlilik arz etmistir. Kapitalist düzeni mümkün hale getiren örtülü iç savas esasinda, yoksulluga, uyusturucuyla suça savas, vb. kapsaminda sürekli yürürlüktedir. Siddet, savas ve güvenligin, liberal sistem içerisindeki bölünmez birlikteligi, görülmektedir.
Güvenligin üstatlari sayilabilecek Hobbes’a  ve Locke, görüsleri karsi karsiya gelmekte Hobbesa göre “özgürlügün keyfi iktidar taleplerine karsi korundugu bir siyasi durusun adi olarak karsimiza çikar. Iste Neocleous, bu senaryoyu kabul etmezken önce hükümet Üzerine Iki Incelemenin ayrintili bir okumasiyla Lockeun özgürlügün degil tam tersine güvenligin önceligini esas alan liberal bir söyleme hayat verdigini, bu konuda da yalniz kalmadigini, liberal gelenegin Baron de Montesquieu ve Adam Smith gibi kurucularinin de bahse konu dengeyi güvenlikten yana bozduklarini savunur. Arkasindan da güvenligin elestirisinin bu denge oyununa katilmayi degil, güvenlikçi söylemin kökten kabul edilmemesine dayanan kalici bir meydan okumayi gerektirdigini savunur. Söze güvenlikle özgürlügü dengelemekle baslayan her tartisma, yalnizca özgürlükten ziyade güvenlige olan bagliligin üzerini kapattigi için degil, ayni zamanda güvenligin ideolojik olarak devlet lehine asiri yüklenmis olmasi sebebiyle birakilmali. Liberalizmin güvenlik söyleminin esintisine kapilmak, “’daha çok güvenlik isteme arzusuna kapilmak  (bir yandan da bu artan güvenligin özgürlüklerimize zarar vermeyecegini istemek) çagdas siyasetteki otoriter egilimlere karsi gerçek alternatifler olusturma imkânina kendimizi zayiflatmaktir. Foucault'nun gayesi hukuki-yasal söylemlerin anlamlarinin ötesini asarak, iktidarin kurulus biçimlerini ve bu dogrultuda güvenlik tertibatinin isleyis tarzini çözümlemektir. Bu gayretle etrafinda belki fazlasiyla huku­kun siyasal üretimini ve analizini konu disina itmistir. Oy­saki güvenlik, hukukun üretimine iliskin de bir problemdir. Hob-bes'un en popüler laflarindan biride Yasayi hakikat degil güvenlik yapar.
Tüm bu konunun ötesinde yazarin, olaganüstü yetkilerin, hukukun askiya alinmasi bakimindan elestiriye bombardimanina tutulmasinin ardinda hukuku ve siddeti bir mukavemet olarak konumlandirma ve hukukun olagan isleyisini gerçeklestirme tehlikesinin olacagini dikkat çekerek, olagani olaganüstü halden, hukuku hukuk disi olandan keskin çizgilerle ayiran kuramsal çözümlemelerin derin çatlaklarini ve bu duvarlardan sizan liberal tutumu açiga çikariyor ve yeni bir hareket baslangici olarak siddetle bas edebilmek için hukuku nasil geri getirebiliriz?” sorusunu “hukuk nasil oluyor da olaganüstü hal önlemlerinin basarili kazanmasina izin veriyor? sorusuyla cevap veriyor.
 
Yazar ilk bastan olaganüstü hal durumuna yakin zamanlarda geçtigimiz iddiasinin çocuksu oldugunu, su anki siyasal ve hukuksal gerçek durumun daha önceki zamanlardan farkli göstermedigini belirterek, olaganüstü hal durumunun olaganüstü” bir gelisme olarak okunmasina tepki gösteriyor. Bir taratanda sikiyönetim hukukunun elestirel bir soy agacinin, kapitalist devletlerde yönetimin dogasina isik tutmasi bakimindan önemli oldugunu söyleyerek, sikiyönetim hukukunun liberallesme sürecine, pratiklerinin liberal tabirlerle rahatlikla savunulabilecegine, olaganüstü hal yetkilerinin bu pratiklerin uygulanmasini saglamak için yeni hukuksal formlara denk geldigine dikkat çekmek istiyor ve ekliyor: Eger samimi olarak güvenlik politikalarina kalici alternatifler ariyorsak, olagan/olaganüstü hal paradigmasinin ötesine bakmak gerekiyor. Olaganüstü yetkilerin bu penceresinden hareketle yeniden okunmasi, bir yandan bu yetkilerin siyasal iktisadi degerlendirmesine imkan saglayarak devlet kavraminin güvenlik mantiginin sermayeyle ve sinif gizli senaryolar iliskisinin incelenmesine imkân sagladigi gibi, olaganüstü halin askeri çatismalarin ötesinde, baris zamanlarinda ve gündelik toplumsal hayatta hangi sebeplere büründügünü belirleme firsati doguruyor.
Güvenlik, Siddet ve Savas boyunca yürüttügü tartismalari bu kadarla da kalmiyor. Bu sebepten güvenligin metalasmasindan ahlak kazanmasina, uluslararasi boyutlari itibariyle savas ve siddetle olan iliskisine dair söylemleriyle pek çok ufuk açici tartismaya yol gösteriyor.
Günümüzde ülkeleri savasa sevk eden etki, kapitalist sistemin etkisidir. Her savas, yeni pazarlar için bir kapitalist hamledir ve bu hamle, kapitalizm için varlik yokluk sorunudur. Bu çagin sahit oldugu çilgin servet yarismasi bütün Avrupa ülkelerinin ticaret rekabeti döngüsüne sürüklenmesine yol açti. Bilimsel dünyadaki yeni icatlar, toplumun üretici güçleri mal talebini asana dek sanayinin hizmetine kosuldu; Insana ihtiyaci azaltan her teknolojik imkân, üretim imkânini arttirirken, ihtiyaç duyulan isçi sayasini azaltmaktadir. Böylelikle issizlik orani artmakta endüstriyel refah dönemlerinin zamanini azaltmaktadir. Kapitalist arzularin rekabeti, onlari devamli daha etkin rahatlik saglayan makineler bulmaya yönlendirmekte; ancak iç piyasalari artik kendi ürünlerini tüketemez hâle geldiginden, dis piyasaya yönelmektedirler. Çin’de bunun örnekleri görülmektedir. Büyük devletler, böylelikle uzak dogu pazarinda karsi karsiya kaldilar ve savas çanlari çalmaya basladi.
 
 
Bugünkü savas, henüz kapitalizmin hüküm sürmedigi geri kalmis bölgelerin sömürüsü adina kiyasiya bir rekabet mücadelesidir. Kapitalist düzendeki ekonomik gelisimin ulastigi gelismislik seviyesi, son derece ileri teknolojide, yani silahlarin, savasan uluslarda hemen hemen ayni düzeye erismis yikim gücünde ifadesini buluyor. Cinayet sanayinin uluslararasi örgütlenisi, bugün, kefeleri kismî kararlar ve geçici degisimlerin ardindan hemen hizalanan askerî dengede yansiyor; genel bir karar her keresinde gelecege erteleniyor. Askerî sonuçlarin belirsizligi, sürekli olarak, savasan ve o güne dek tarafsiz kalmis uluslarin yeni nüfus rezervlerinin ates hattina sürülmesine yol açiyor. Savas emperyalist istah ve çeliskileri besleyecek malzemeyi bol bol buluyor, hatta bunlari yaratiyor ve bir orman yangini gibi yayiliyor. Ancak her taraftan savasa sürüklenen kitlelerin boyutu, uluslarin sayisi arttikça, savaslarin süresi de uzadikça uzuyor.
 
GÜVENLIK SIDDET ve SAVAS
MARK NEOCLEOS
DIPNOT YAYINLARI
 

Benzer Kitaplar