Söhret,
bilindigi gibi, hazmedilmesi bazen o kadar güç bir olaydir ki, onu kaybetmek
için insanlar aci bir keyif ile yapmadiklarini birakmazlar.
Albert Camus
Avrupa
gerçekte mevcut degildir. O ne bir kita, ne bir kültür, ne bir miller ne de bir
tarihtir. Onu tek bir hudut ile veya tek bir ortak gelecek rüyasi ile tarif
etmek de mümkün degildir. Buna mukabil hudutlarini tahdit etmenin pek mümkün
olamadigi Avrupalar mevcuttur.
Bugün
Avrupa'da hersey degisti. Kitanin bütün verileri altüst oldu. Komünizm ve
Sovyet tehdidi yok oldu. Almanya'nin birlesmesi gerçeklesti. Almanya'nin üstün
gücü ile uyumlu bir Avrupa dengesi için baska bir stratejiye gerek var. Ve bu
strateji bugün mevcut degil. Birlesmenin bugün bati ekonomilerine getirdigi
ressesion disinda Avrupa Toplulugu'nun
buldugu bir ekonomik mücadele formülü yoktur.
Komünizme
karsi hiç galip gelemeyecekmis gibi savasan bati bugün narin zarafetiyle ne
yapacagini bilememektedir. Yüksek sesle bu konuda konusmaktan bile
çekinmektedir. Ideolojik bir düsmani kalmadigi için Pazar ve Demokrasi
kelimeleri sanki günümüzün tüm suallerine cevapmis gibi Avrupa'da dogmus bu iki
prensibi dünya prensipleri haline yaymaya çalismaktadir.
Yarin
bu kürenin en önemli güçleri Amerika'nin medya gücü ile Asya'nin ekonomik gücü
olacaktir. Bunlara üçüncü güç olarak Avrupa(lar)'in zekalari eklenebilir. Bunun
için bu kita bir degisimler kitasi olmali ve tekilcilikten kaçinmalidir. Onu
meydana getiren toplumlarin birlikte yapmalarini organize etmeli ama tek bir
sistemde birlestirilmemelidir. Bu tekil kitanin en büyük kozu çogulculuktur.
Avrupa'nin
bugünkü durumuna baktigimiz zaman:
A.
1919 yilindan bugüne 23 devlet yerine 50 devlet, yari
nispetinde büyümüs bir yüzölçümü. Çok daha fazla sayida medeniyet, lisan,
edebiyat ve güzel sanat türlerinin hiçbir kitada olmadigi sayida mevcudiyetini görüyoruz.
B.
Avrupa'nin dogusunda küçük küçük devletlesme
gayretleri arkasinda gittikçe yayginlasan bir kanun disi güçler hegemonyasi,
mafyalasma ve karaborsa, batisinda ise üretim ve verimlilikte yavaslama
issizlik sayisinda artislar ve içine dogru gittikçe daralan ve kapanan bir
ekonomi mevcut.
C. Kim gittikçe artan üye adedi ile
ortak bir para birimi ve dis politikanin mümkün olacagini düsünebilir. 12 üyeli
federal bir Avrupa'nin mümkün ve arzulanan oldugu
günler geride kaldi, bugün hala böyle bir olay
temenni edilebilir ama artik gerçeklesmesi mümkün degildir.
D. Hangi Avrupa'dan bahsediyoruz?
Isviçresiz bir mevcutlar toplumu mu? Polonyasiz bir zenginler toplumu mu?
Arnavutluk ve
Türkiyesiz bir Hiristiyanlar toplumu mu?
Vladivostok'un
içinde New York'un disinda kaldigi cografi bir alan mi yoksa sadece bir
Fransiz/Alman blogu mu?
E. Avrupalilar Asya ve Amerika'ya karsi
marjinal kalmak istemiyorlarsa en büyük Avrupa kaçinilmazdir. 1798 yilinda
dünya nüfusu 1 milyara yakinken Avrupa
bunun beste birine sahipti. 2025 yilinda Avrupa Toplulugu bu boyutlari ile
dünya nüfusunun yirmide birine sahip olacaktir. Ayni yillarda Afrika'nin nüfusu
bir milyar alti yüz milyon ki bunun 300 milyonu Nijerya'da, 100 milyonu
Zaire'de, 75 milyonu Misir'da, 50 milyonu Cezayir'de yasayacak. Çin'in bir
buçuk milyar, Hindistan'in en az o kadar nüfusu olacaktir. Brezilya'nin 250
milyon, Meksika'nin 150 milyon nüfusu karsisinda dünyanin gelisen ekonomileri
ile rekabet edebilecek bir Avrupa'nin en genis anlamda düsünülmesi ve
ulasabilecegi maksimum büyüklük ve
nüfusu hedeflemesi gerekir.
Gelecekte
ekonomik varligin sürdürülebilmesi bu tarifin saglikli ve bir dorktrin olarak
tarifi ele mümkündür.
Birincisi
: Topluluk mevcut veya
daha az sayida
üyesi ile politik bir birlik olusturup düzensizlikler
okyanusunda bir güç ve sosyal ahenk adasi olarak varligini sürdürür ve buna
kisaca “Avrupa Federal Birligi” deriz.
Ikincisi :
Topluluk süratle Doguya dogru genisleyerek bir ortak pazar niteliginde ve
hudutlarini gümrük birligi ile koruyarak ama politik birlesme olmadan büyür
buna da “Avrupa Ekonomik Birligi” deriz.
Üçüncüsü : Yavas yavas aynen
kitanin diger ülkelerine
olacagi gibi topluluk da büyük dünya pazarinin
içerisinde erir gider ki bu
Amerika'nin zaferi olacaktir ve teselli
niteliginde biz buna “Avrupa – Atlantik Birligi” deriz.
Dördüncüsü
: Topluluk kendini yenileyen ve yapisi ile kitanin ekonomik ve politik tek gücü
olur biz buna “Avrupa Kita Birligi” deriz.
Besincisi
: Bu ilk dördünün basarisizliklari ile gündeme gelir ve süratle gelisen
Akdeniz'in her iki yakasindaki ülkelerin birligini gündeme getirir. Biz buna da
“Akdeniz Birligi” deriz.
Bu
bes olasiliginda lehte ve aleyhte yönleri var. Bunlarin disinda her nevi fikir
jimnastigi bizi yine bu alternatiflerden birisine getirecektir. Bunlarin içinde
en sansli alternatifler Almanya'nin çikarlarina en uygun oldugu için ikincisi,
Amerika'nin kendi çikarlarina en uygun
oldugu için ise üçüncüsüdür. Avrupa
Kita Birligi'nin asla gerçeklesmemesinin özünde iki önemli
sebep yatmaktadir. Bunlardan birincisi Avrupa'da degisik ülkelerin en üst düzey
etkili ve yetkili kisileri birbirini özünde sevmemektedir. Ikincisi ise hemen
hemen tümünde açik veya gizli bir Amerika hayranligi yatmaktadir. Aslinda iki
tane birbirinden çok farkli Amerika mevcuttur. Birincisi, sömürücü, acimasiz,
asagilayici ve hegemonyasi altinda ezmekten baska hiçbir sey düsünmeyen
Amerika. Ikincisi ise bilginin, yaraticiligin, özgürlügün, toleransin,
baskalarindan bir seyler ögrenme arzusunun egemen oldugu bir toplum. Birincisi
Washington'da toplanmis, ikincisi ise tüm ülkeye yayilmistir. Sayet sadece
birincisi ile karsi karsiya olsak Washington daha ilk günden bizleri
(Avrupa'yi) bitirmisti. Bunu engelleyen ikincisi yani Amerikan kamuoyudur.
Avrupa'nin
Amerika ile bütünlesmesi ve bir Avrupa – Atlantik (Euro – Atlantik) Birligi
olusturmak, Avrupa'nin asla uzun vadeli menfaatine degildir. Amerika bir kez Avrupa'yi
kendi ekonomik hegemonyasi altina aldiktan sonra süratle yine Güney Amerika ve
Asya'ya yönelecek ve Avrupa'yi kendi kaderine terk edecektir. Bunun en yeni ve
somut örnegi Avrupa Kalkinma Bankasi kurulurken yasanmistir. O banka birlesik
ve bagimsiz bir Avrupa Birligi'nin düsünüldügü halde sonunda Amerika'nin mutlak
hakimiyeti altinda bir bankaya dönüsmüstür. Ve asil ilginç olani bunun böyle
bir sonuca ulasmasi Amerika'nin bir basarisi degil, dogusu ile batisi ile
Avrupa'nin pek çok ülkesinin pek çok degisik ve çelisik sebep ile bu
bagimsizligi istememis olmasindan kaynaklanmistir.
Biraz
gerilere gidelim ve daha Berlin Duvari yikilmadan çok önce ülkelerin Avrupa
üzerindeki gizli emelleri nelerdi ona bir göz atalim.
1.
Amerika Polonya ve Macaristan'i Sovyetler
Birligi'nden kopartmak fakat onlari NATO'ya almadan kendi etki alanini
genisletmek için çalisiyor, 2 Almanya'nin birlesme düsüncesi gündemde fakat
bunun 2000 yilindan önce gerçeklesmesine imkansiz gözüyle bakiyor ve Rusya'nin
buna izin vermeyecegi görüsünde George Bush (uzun nutuklar boyu bir çöküs
içinde oldugunu açik açik itiraf eden) Sovyet Bloku'nun yine de çökecegine asla inanmiyor.
2.
Ingiltere (M. Thacher) iki Almanya'nin
birlesmesine hem karsi hem de bunu imkansiz görüyor. Ingiltere'nin Avrupa
üzerindeki temel politikasi Almanya ne isterse aksini istemek ve Amerika'dan
asla kopmadan bir Anglo-Saxone agirlik dengesi
saglamak.
3.
Almanya iki Almanya'nin birlesmesinden sonra
Avusturya, Macaristan, Slovakya, Polanya'nin bir kismi ve Yugoslavya'nin yeni
Sirp agirlikli devleti ile ta Ukrayna'ya kadar bir etki alani olusturup kendi
artan politik gücüyle ekonomik gücünü arttirmak ve marki ortak bir Avrupa
parasi haline getirmek istiyor.
4.
Fransa iki Almanya'nin birlesmesinin 10 yil
daha mümkün olmadigini düsünüyor ve dogusu ile kendisini kopartmaya amaçli
Almanya7nin bu planlarini asmak için kendine Avrupa'nin dogusunda güçlü ve
gelecege olan müttefikler ariyor.
NOT:
1986 yilinda Türkiye'de yatirim yapan Fransiz Sirketi sayisi 8, 1994'te
Türkiye'de yatirim yapan Fransiz Sirket sayisi 153 Bu arada Avrupa'nin
gelecegine dair 1990 yilinin 6 Araliginda Kiev'de Micheil Gorbachov'un François
Mitterand'a söyledikleri çok ilginç
“Bana
iki Almanya'nin birlesmesini engellemek için yardim ediniz, yoksa bu ülkede
beni asla affetmezler, yerime bir general gelir, batinin menfaati bu mudur? Ayrica Kohl tam bir hayal
kirikligidir, uzun vadeli çikarlar konusunda hiçbir sey anlamiyor. Bizde en
basit tasra politikacisi bile en az 6 hamle sonrasi
görür. Kohl birlesmeyi her ne pahasina olursa olsun istiyor. Bunun er
ve geç
Moskova'yi askeri bir idareye ve Avrupa Kitasi'nda bir harbe
sürükleyecegini anlamiyor. Almanlar harpten bu yana hiç degismedi. Jaruzelski
Kolhl'a Alman Polonya Hududu için batida oldugu gibi Dogu Almanya tarafindan
bir ihlal edilmeme anlasmasi önerdi.
Kohl bunu kabul etmedi. Hep ayni yayilmaci kafa.”
Bir Saptama:
Batida
ne yapilacaksa tahmin edilenlerden daha çabuk, doguda ise daha yavas
gerçeklesir. Çünkü doguda mevcudu yikmak, burada ise insa etmek vardir. Ama
paranin gücü çok sey degistiriyor ve ayni Gorbachov, çok kisa bir süre sonra
birkaç milyar mark için Kohl'a teslim oluyor. Simdi artik politikasi
degismistir. Bunda kendisine nasihatten baska bir sey vermeyen Amerikalilarin
büyük rolü var. Gorbachov'un iki Almanya'nin birlesmesine karsin tek bir sarti
var, yeni Almanya NATO'ya üye olmayacak. Thatcher ise Rusya'ya vaad edilen
ekonomik yardimlari geciktirmek ve engellemek için büyük gayret içerisinde bu
paralarin aslinda iki Almanya'nin birlesmesini çabuklastiracagini ve bunun için
bir para ödemek istemedigini söylüyor.
BASTA
RUSYA OLMAK ÜZERE DOGU BLOKU ÜLKELERINE BIR BAKIS
Askeri
güç emperyal sistemin kalbini teskil ediyor. Sovyetler Birligi dünyanin en
büyük füze stoklarina sahip. Bunun 20.000'i uzun menzilli nükleer, 12.000'i es
taktik füze. Ayrica en genis hava zirhli araç kuvveti ve dünyanin en genis kimyasal
silah stoku bu ülkede. Gayri Safi Milli Gelirinin yüzde 17'sini savunmaya
ayiriyor. 3.8 milyon asker, 29 milyon sivil savunma sanayiinde çalisiyor.
Ülkenin en büyük kuruluslarindan 300'ü her biri 20.000 kisi istihdam ediyor ve
silah sanayiinde ülkenin arastirma – gelistirme bütçesinin %75'i savunma
sanayiine harcaniyor. 80 tane tamamen kapali sehir bu sanayi için çalisiyor.
Ayrica Sovyetler Birligi ekonomik açidan da bir süper güç. Dünyanin en büyük
demir, nikel, kursun, çelik, dogalgaz, tekstil, makine/alet/edevat üreticisi.
Ihmal ve umursamazlik sonucu tamiri hiç mümkün olmayacak ekolojik felaketler
yaratmis durumda. Ülkenin her tarafi büyük bir doga kirliligi ile basbasa.
Mevcut endüstriler dünyanin tümünde sera etkisi yapan gaz üretiminin dörtte birini
üretiyor. Dünya kaynaklarinin bete birine sahip topraklar ayni zamanda korkunç
birer çöplüge dönüsmüs durumda. Sülfür dioksit ve karbon gazlari gibi zararli
gaz üretimleri her yil %5 artiyor. Sehir isitmasi ve elektrik üretimi ve bu
alanda hiçbir aritma içermiyor. Halbuki Avrupa'da son 10 yil içerisinde sirküle
eden araç sayisinda çok büyük artislar olmasina ragmen sülfür dioksit ve karbon
gazi oranlari %14 azaltilmistir. Polonya'da 40 milyon dönüm orman alani asit
yagmurlari ile mahvolmus durumda. Ukrayna ve
Çekoslovakya'da durum ayni.
Slovakya'da her yil 226 fabrika, 440.000 ton tehlikeli artik
üretiyor. Bu artiklarin 120.000 tonu çok zararli olmasina ragmen 4.000 adet
açik hava çöplügüne ve kontrolsüz bir seklide atiliyor. Bulgaristan'da demir
çelik endüstrisi çevresinde 3.000 km² bir alani agir metal atiklari ile devamli
kirletiyor. Sibirya'da dünyanin bir numarali tatli su deposu olan Baykal Gölü
ölmek tehlikesiyle karsi karsiya. Endüstriyel atiklar Aral Gölü'nü tamamen
yasanmaz hale getirdi. Sovyetler Birligi'nde son yilar 78 tür memeli hayvan, 80
tür kus ve 37 tür sürüngenin nesli
tükenmek üzere. Pek çok sehirde su içilebilecek
evsafta degil, gaz kaçaklari çok yaygin. Tesisler yürekler acisi
halinde. Kullanilan petrolün üçte biri ve gazin yüzde ellisi kaybediliyor.
Nükleer enerji üretim sartlari korkunç. 60 tane Sovyet yapimi nükleer reaktörün
16 tanesi güvenlik açisindan son derece güvensiz ve tehlikeli. Her an Çernobil
tipi bir ikinci kaza beklenmektedir. Diger 44 tanesinin de çok ciddi
iyilestirme tedbirlerine ihtiyaci vardir.
NÜFUS
200.000
Yunanli Arnavutluk'ta yasiyor.
500.000
Macar Slovakya'da yasiyor.
300.000
Alman ve
200.000
Ukraynali Polonya'da yasiyor.
200.000
Macar Romanya'da yasiyor.
Rusya'nin
23 ülke ile olan sinirlari içerisinde ihtilafli olmayan sadece 3 adedi.
Rusya'da nüfusun sadece %80'i Rus ve 100 kadar degisik milliyet resmen tespit
edilmis durumda. 25 milyon Rus Rusya disinda yasiyor. Sovyetler Birligi'nden
ayrilan cumhuriyetlerin ise toplam 18 milyon vatandasi kendi sinirlari disinda.
Estonya ve Litvanya'da 1.6 milyon Rus hiçbir ülkenin vatandasligini seçmeden
yasiyor. Estonya nüfusunun yüzde otuzu Rus. Letonya'nin ise nüfusunun yarisi
Leton degil. Eski sistemde her birlik ülkesi digerlerinin açigini kapatiyor ve
sistemi dengeliyordu. Simdi dagilinca eskiden politik olarak yönetimi
imkansizlasan sistem simdilerde ekonomik açidan yönetimi imkansiz bir sisteme
dönüsüyor.
Komünizmin
çökmesinden sonra demirperde bloku ülkelerine özet olarak bir göz atarsak:
Macaristan:
Merkezi
sistemden uzaklasmasi ve disa açilmasi yirmi yil önce baslayan bu ülke diger
hepsinden daha ilerde fakat reformlari son derece agir ilerliyor ve hudutlari
disinda yasayan 2 milyon vatandasi bu ülke için bir sabit fikir haline gelmis
durumda.
Polonya:
Sonuca
herkesten önce varma sansina sahip. Boyutlari ona bir iç Pazar imtiyazi
dagitmadan kullanma sansi taniyor. Parasal reformunu basarmis durumda.
Özellestirme ve vergi reformlari çok saglikli gelisiyor. Kamu maliyesi iyiye
gidiyor.
Çek Cumhuriyeti:
Küçük
Bavyera ülkesi de bu yarista çok sansli. Avansla yola çikiyor. GSM'si 1939'da,
Avusturya'ya esitti, bugün ise yarisi kadar ama girisimci adedi süratle
artiyor. Enflasyon kontrol altina alinmis, kamu maliyesi saglikli bir yapiya
kavusmus durumda. Ülke toplu özellestirme sistemini seçti. Yurttaslara
emeklerinin bir bölümü karsiligi dagitilan kuponlari sahislar bir çesit açik
arttirma sistemi içerisinde sirketlerin hisse senetlerine tahvil edebiliyorlar.
Beklenenin tam aksine bu sistem basarili oldu.
Slovakya:
Zengin
komsusu tarafindan kaderine terk edilen bir küçük ülke, devlet olmanin temelini
yaratma gayreti içinde. Bunun için ise yegane kaynagi onu yillarca üretmeye
mahkum ettikleri silah endüstrisi ihracati. Çok yakin bir tarihte
Cumhurbaskanlari Avrupa Kalkinma Bankasi'ndan bir Merkez Bankasi, bir Mili
Kütüphane, bir Vergi Dairesi ve bir Isçi Bulma Kurumu kurmak için yardim
istedi.
Bulgaristan ve Romanya:
Bu
ülkelerden çok daha geri. 1995 yilinda belki bu ülkelerin 1989 üretim
seviyelerini yakalayacaklar. Asya'ya geçtigimizde sadece Türkmenistan, Moldavya
ve Özbekistan'da üretim seviyeleri aynen devam ediyor. Hiçbir ülke gerekli
reformlari gerçeklestirmek için bir mesafe katetmis degil, fiyatlarin serbest
birakilmasi ve özellestirmenin anarsik ve adil olamayan uygulamalari su anda
olumlu bir gelisme teskil etmiyor. Bunun içinde bir tek Ukrayna tam bir finansal, ekonomik, idari ve politik çözülme
içinde. Acil bir bagimsizlik arzu ve sarhoslugu ile bu ülke aslinda güçlü olan
kanallarini n yerine yenilerini koymadan kopartmis olmanin sikintilarini
yasiyor. Onlari bir tek sey ilgilendiriyor. Uluslararasi kuruluslar nezdinde
Rusya ile esit bir yer sahibi olma, bir donanma , bir bayrak ve bagimsiz bir
para birimine kavusmak. Rusya'da sanayi üretimi üçte bir oraninda azaldi. Iflas
kanunlari olsa ve uygulansa ülke nüfusunun yarisi bugün issiz kalacak. Bankalar
verdikleri borçlar karsiligi fiziki garantiler pesinde (takas, rehin vs.),
girisimcilik sadece yer alti dünyasina özgü bir gelisim içinde. Ekonomiye
hiperenflasyon hakim olmus durumda. Esitsizlik ve dengesizlik sosyal güvenlik
alanlari dahil büyük bir süratle artiyor. Tasarruf yok denecek kadar az.
Nüfusun yüzde 95'i Brejnev döneminden çok daha kötü hayat sartlarina sahip.
Karaborsa zengin olmanin birinci yolu. Etnik alanda örgütlenmis tam 150 mafya
organizasyonu, degisik alanlarda uyusturucu trafigi, soygunculuk, araba
hirsizligi ve fuhus kanaliyla gittikçe güç kazaniyor ve yayginlasiyor.
ÖZET BIR DÜNYA
BAKISI
Insanlik
tarihinin hiçbir döneminde ticari mal üretimindeki artis bu kadar çabuk
olmamisti. Hiçbir zaman mesafeler, ürünler, yasam sekilleri bu kadar süratle
degismemisti. Bugünkü artis temposu ile dünyanin gayri safi geliri 35 yil
içerisinde tam 2 katina çikacaktir. Bu nüfus artisindan çok daha süratli bir
artistir. Bazi bölgelerde (Asya'da) her bes yilda bir iki katina çikmaktadir.
Bu arada son yillarda çok daha
serbest bir pazara dogru süratle yönelme vardir. Avrupa para sistemi aslinda
ortadan kalkmakta, serbest degisim ilkeleri yayginlasmakta, özellestirme her
ülkede büyük bir süratle yayginlasmaktadir. Bir Kuzey Amerika ortak pazari,
GATT Anlasmasi ve son olarak Atlantik Ekonomik Birligi gündemdedir.
Bu
arada yasli Avrupa Kitasi, hiçbir inisiyatifi, projesi ve tepkisi olmaksizin servetin
kendisinden süratle uzaklastigini bos gözlerle sadece izliyor. 1000 yildir ilk
defa Avrupa, dünyadaki bu ekonomik atilim ve gelismenin disinda ve bu konuda
hiçbir müdahale sansina henüz sahip degil. Dünya pek çoklarinin iddia ettigi
gibi post- endüstriyel bir topluma degil, hiper endüstriyel bir topluma
dönüsüyor. Ve yine iddialarin aksine endüstriden servis sektörüne bir geçis
degil, servis sektörünün dünyada gittikçe artan bir hizla otomasyon,
mekanizasyon, bilisim ve iletisim etkileriyle endüstriler hale gelmesini
yasiyoruz. Hiper endüstrinin bazinda servis endüstrisi yatiyor.
Gelecegin
insani göçebe
isçi, sinirli süre ile anlasmali oldugu göçebe kuruluslarda, göçüp gelmis
mallari tüketerek yasayacaktir. Firmalar is gücünün daha ucuz oldugu bir bölgeden
digerine göçerek yasamlarini sürdürürken insan ayni anda hem doktor, hem hasta,
hem ögretmen, hem talebe, hem aktör, hem seyirci ve hayal gücüyle gerçegin
arasinda kaybolmus, hudutlari tam belli olmayan bir kainatin celladi veya
kurbani olarak yasayacaktir. Is bilhassa vasifsiz isçiler için son derece zor
bulunacak ve servet üstün beceri ve bilgi kullanimini birlikte becerebilenler
tarafina kayacaktir. Endüstrinin göçebelesmesi insanlari is alanlarina dogru
göçe zorlarken, yaratici olanlarin ürünleri ile en ucuza üretmeyi basaranlarin
ürünleri onlara varliklarini sürdürme ve arttirma imkani sunacaktir. Göçler
toplumsal sorunlari dünya çapinda arttiracak, uyusturucu ve salgin hastaliklar
yayginlasacak, toplum gittikçe daha küçük parçalara ayrilacaklar ve bu
mücadelede avantajli olanlar hudutlarini korumak ve göçü engellemek için güçlü barikatlar olusturacaklardir.
Serbestlik
ve liberallik ile yasakçilik ve korumacilik çeliskileri, sorunlari çözümü gayri
mümkün noktalara getirecektir Avrupa gelenekleri icabi toplum hizmeti ile
demokrasiyi kimlik ile hudutlari, hatiralari ile gelecegi arasinda yaratmis
oldugu devlet, millet, vatandas, devlet kurulusu, hastane, okul, sosyal
güvenlik gibi kavramlari ayakta tutmak gayreti içinde yavas yavas çagin
gerisine düsecektir.Issizlik kalici ve yaygin bir yapiya dönüsecektir. Bu arada
Amerika ve Asya isçilik giderlerini düsük ücretler ve çok zayif sosyal güvenlik
programlari ile en alt seviyelerde tutarken Avrupa gittikçe rekabet gücünü kaybedecektir.
1970–1990
yillari içinde Amerika'da çalisan insan sayisi yüzde 52 artarken isçilik
giderleri yalnizca yüzde 10 artmistir. Buna karsilik ayni yillarda Avrupa
Toplulugu Ülkeleri'nde çalisan isçi sayisi sadece yüzde 10 artarken isçilik
maliyetlerindeki artis yüzde 60 olmustur.
BATI
AVRUPA'YA BIR BAKIS
AVRUPA
Paul
Hazard 1930 yilinda Avrupa için “doguya dogru hudutlari belirsiz, kendi içinde
bölünmeleri (bilhassa yasayanlar açisindan) kesin olmayan, ismi bile kendini
tam anlatmayan bir kita” demisti. Bugün hala bu sartlar geçerlidir. Avrupa
nerede baslayip, nerede bitiyor. Bazi cografi sinirlari mevcut mu? Etnik,
kültürel, dini bir bütünlükten söz edilebilir mi? Örnegin bir Hiristiyanlar
Kulübü mü? Hudutlari ile mi bölünmüs yoksa milletlerin nerelerde yasadiklari da
önemli mi? Atlantik tarafinda Amerika'nin Avrupa ile bütünlesmeye hiç niyeti
olmadigina göre, batidaki hudutlari belli diyelim, peki doguda nereye kadar
uzaniyor? Ural Daglari'nda duruyor mu dogu hududu? Pek çok kisinin iddiasi gibi
hudutlari sayet Hiristiyanlik ile sinirli ise Moskova yani Rusya mutlaka
Avrupa'dir. Peki bu takdirde Bosna, Arnavutluk, Bulgaristan'in bir bölümü ne
olacak? Türkiye ne olacak? Rusya'yi Avrupa olarak kabul edersek ta
Vladivostok'a kadar gitmemiz gerekecek. O zaman Ermenistan ve Gürcistan ne
olacak?
MAASTRICHT NEDEN GERÇEKLESEMEZ
Ikinci
Dünya Savasi'ndan sonra Avrupa'da pek çok insan bir federal birlik hayali
kurmaya basladi. Berlin duvarinin yikilmasi bu hayali gerçeklestirmek için sart
gibi gözükürken tam aksine yikilan duvar federal Avrupa hayallerinin
yikilmasinin ilk göstergesi oldu. Simdi bu konuyu bir miktar açmaya gayret edip
nedenlerini izah edelim. Ama önce Maastricht'in özetle hedeflerine bir göz
atalim.
“Temel
amaç tek bir para birimi ve ortak bir güvenlik sistemi. Bunu saglamak için,
yani Ecu'nün toplulugun tek para birimi haline gelebilmesi için bütçeler
arasinda mutlak bir uyum sart olduguna göre her topluluk üyesi ülke asrin
sonunda enflasyonunu faiz hadlerini düsürmüs ve bütçe açiklariyla kamu
borçlarini milli gelirlerinin kabul edilebilir bir nispetine indirmis
olacaklar.”
Ortak
güvenlik sistemi ise belirli bir vade içerisinde ortak bir diplomatik, yargi,
polis ve gümrük sistemini
gerektirmektedir. Bütün bu çalisma ve hedeflerin ise 3 temel ihtiyaçtan
kaynaklandigini görüyoruz.
1.
Amerika ve Asya ekonomileriyle basa çikabilecek
büyüklükte bir ekonomik güç yaratmak.
2.
Dünyanin politik sorunlari üzerinde bir agirlik ve
etki gücü yaratmak.
3.
Topluluga dünyanin diger bölgelerinden sermaye çekme
ve yeni is alanlari yaratmak.
Maastricht
hedeflerine ulasmak için Avrupa Toplulugu mevcut ekonomik avantajlarini daha da
güçlendirmek yerine büyük bir ihmal ve kisa vadeli çalismalar içinde dünyanin
en büyük endüstriyel gücü olan toplulugun bir öncelikler ve onlarin
finansmanini saglayacak endüstriyel politikasi yok. Gelecegini üzerinde insa etmek
mecburiyetinde oldugu imajini bir kültürel finansman modeli ile destekleyen
güçlü bir stratejisi ve faaliyeti yok. Bu çok büyük ticari gücün esitleri olan
Amerika ve Japonya gibi ticareti düzenleyici ve haksiz her tür rekabeti
caydirici güçlü cezai tedbirleri ve kurumlari
yok. Bütün bunlara
ilaveten gittikçe liberallesen
topluluk sistemi kendi varligini koruyucu güçlü
tedbirlerle gelmedigi için topluluk ülkelerini her geçen gün biraz daha
Amerikan ürünlerinin ve kültürünün hegemonyasi altina sokmaktadir.
Tek bir para sistemi bir gün mümkün
olabilir mi?
Hedef
:
Ülkelerin
ekonomileri arasindaki yakinlasma sayesinde 12 döviz arasindaki dalgalanmalari
asgariye indirmek, pariteleri geri dönülmez tarzda sabitlestirmek ve tek bir para birimine geçisi kolaylastirmak
için yola çikmis ve bugün bunun tam aksi bir noktaya gelmistir. Sistem bir
istikrar kazanma yerine tamamen çökme noktasindadir. Bunun en önemli
nedenlerinden birisi 5 yildir kur farklarini giderme sorumlulugu zayif paralarin
sirtina yüklendigi için bu ülkeler sürekli olarak paralarini devalüe etmek
zorunlulugu ile karsi karsiya kalmislardir. Bu o ülkelerde pek çok politik sorunlari beraberinde sürüklemis ve
devalüasyonlari; ülkelerin kamuoyu, mevcut hükümetlerin ekonomi politikalarinin
basarisizligi olarak algiladiklari için devalüasyon yapmak imkansiz hale
gelmistir. Hükümetler bu durumda asil hedefin tam aksine faiz hadlerini
yükseltmek ve toplulugun ortak para sistemini terk etmek durumunda
kalmislardir. Ingiliz Sterlingi, Italyan Lireti ve Ispanyol Pesetasi bugün
Avrupa para sisteminin (SME) disindadir.
Iki
Almanya'nin birlesmesi sistem için yine olumsuz sonuçlar dogurmus, kendi
ekonomisini ayakta tutmak ve enflasyonu engellemek için tasarrufu korumak amaciyla Almanya faiz hadlerini yükseltince
tüm dünyada Alman Marki deger kazanmis, bu sistemin içinde kalan diger bütün
para birimleri devalüasyona gitmemek için kisa vadeli faiz nispetlerini
yükseltmek mecburiyetinde kalmislardir.
A.
Pek çogunda hala ekonomik açidan çok olumsuz olan bir
durum devam etmekte olup, kisa vadeli faiz oranlari uzun vadeli faiz
oranlarindan daha yüksektir.
B.
Sistemin oturmasi için kaçinilmaz olan dalgalanma
limitlerinin daraltilarak sonunda sabitlenmesi yerine sistemin para birimleri
dalgalanma limitleri anormal boyutlarda arttirilmistir.
Bugünlerde
tespit edilmis olan Maastricht hedeflerine ekonomik ve parasal birlige geçisin
üçüncü safhasina bir tek Luxemburg uymakta olup, 12 ülkeden pek çogu bu
hedeflerden fevkalade uzaktir. En önemlisi tek bir para birimine geçis için
yapilan uyum çalismalari iki sebepten dolayi tamamen imkansiz hale gelmistir.
1.
Bu uyum çalismalari beraberinde son derece oportünist
bir Pazar olusturmakta ve topluluk disi finans çevreleri büyük bir spekülatif
kazanç firsatini sonuna kadar kullanilirken ayrica büyük finansman güçleri
sistemi olumsuz sekilde hem zorlamak hem
de baska yönlere çekmek imkanina sahip olmaktadirlar. O zaman geriye bir tek
çözüm yolu kalmaktadir o da uzun süreli bir uyum çalismasi yerine bir gün
aniden ve sok geçis ve ECU'yü tek para birimi olarak ilan etmek.
2.
Fakat maalesef bu yol tamamen kapanmistir. Çünkü 12
Ekim 1993 tarihinde Karlsruhe'de toplanan Alman Anayasa Mahkemesi tek para
birimine geçis izninin ancak
Alman Parlamentosu tarafindan verilebilecegi kararini almistir. Yani sok geçis yok, süreli geçiste ise spekülasyonlar
dolayisi ile parasal dengeler ve uyum saglama imkani yok. Zaten su günlerde
Avrupa Toplulugu gerek para birimi gerekse kisa vadeli faiz hadleri açisindan
tamamen Alman Markina ve Alman Merkez Bankasi'na endeksli duruma gelmis
bulunuyorlar.
Tek
bir para biriminde durum bu merkezde politik açidan gelismeler ne durumda
kisaca bir de ona göz atalim. Dis politika ve güvenlik konularindaki ortak
kararlar artik ittifakla degil ekseriyetle alinabilecek ve bu kararlari alma
yetkisini haiz topluluk Bakanlar Konseyi, Avrupa Komisyonu ve Avrupa
Parlamentosu'na nazaran çok daha büyük bir güç haline gelecek. Ama toplulugun
toplam nüfusunun üçte ikisine sahip bes büyük ülke iki küçük ülkenin oyunu
alamadan bir karar veremeyecek. Bu politikalar ayrica ortak dis politika,
kültürel politika veya Avrupa ortak göç kurallari gibi politikalar olacak. Ayrica ayni Karlsuhe
Mahkemesi Alman Parlamentosu'nun ve hükümetin bagimsizligini tehdit edici
nitelikte alinacak hiçbir topluluk kararinin Almanya topraklari üzerinde uygulanamayacagi
kararini almis bulunuyor. O zaman nerede ekseriyet karari prensibi, nerede
federasyon anlayisi.
DOGUSU
VE BATISI ILE AVRUPA'NIN GELECEGINI ASLINDA NELER BEKLIYOR?
A.
Tehlikeler ve ihtilaf alanlari ve türleri
B.
Buna engel olmak için alinmasi gereken tedbirler
C.
Bu tedbirleri gerçeklestirmek için ihtiyaç olan sey
para ve batinin bu alandaki durumu ve tutumu.
Ihtilaflar 3 kademede
olacaktir.
1.
Önce kabile türü
ihtilaf ve çatismalar: Su anda, Moldavya'da, Bosna'da, Azerbaycan'da
yasanan bu tür çatismalar çok yakinda Arnavutluk, Makedonya ve Bulgaristan'da baslayabilir.
2.
Devletler arasi
çatismalar ve harpler: Bunlar 600 yildir halledilememis ihtilaflar ve
hudut sorunlarindan kaynaklanabilir ve örnegin Polonya ile Litvanya,
Macaristan ile Slovakya, Letonya ile
Estonya, Rusya ile Ukrayna ilk olasiliklardir.
3.
Bloklar arasi
çatisma ve harpler: Basta Balkanlar olmak üzere Yunanistan ile Makedonya,
Türkiye'de bir siyasi iktidar degisikligi sonunda Türkiye ile Ermenistan ve
nihayet Polonya veya Ukrayna'nin kontrolü ihtilafi ile Rusya ile Almanya
beraberinde pek çok ülkeyi sürükleyerek büyük bloklar arasi harplere sebep
olabilir. Bu duruma gelmemek için Dogu Bloku ülkelerinde önce ana hatlari ile
hudutlar ihtilafini çözen ve bilahare de teminat altina alan ordu, hukuk, polis
organizasyonu ve ahenkli çalismasi, bunun içinde demokrasinin mutlak egemen
hale gelmesi gerekir. Bu ise çok uzun bir süreç gerektirmektedir. Fransa'da
örnegin bu geçis tam bir asir almistir.
Burada yine büyük bir çeliski
ile karsi karsiyayiz.
Zira hem demokrasi hem de serbest piyasa kuralarinin tam manasi ile kurulmasi
imkansiz denecek kadar zordur.
Bir
sok tedavisi beraberinde demokratik sistemin yerine otoriter rejimler özlemini
getirmektedir. Dogu Bloku ülkelerinin liberal ekonomi, serbest piyasa ve
demokrasi gibi bati normlarina ulasip uzun yillarin köklü birikmis
sorunlarindan soyutlanmasi için sirasi ile ve özellikle bu sira içinde alinmasi
gereken tedbirler nelerdir.
Birinci
Hedef: Acilen
vergi reformunu gerçeklestirmektir. Vergilerin mükellefler tarafindan
ödenmemesi ve çok sinirli tahsil edilen fonlarin mahalli idarelerce merkez
fonlara yatirilmamasi sonucu toplum hizmetlerini örgütlemek ve en acil olan
etkin ve güçlü bir polis teskilatlarini kurmak mümkün olamamakta bu
sebeplerden ötürü mafya kuruluslari ile
etkin bir mücadele mümkün olamamaktadir. Ayrica etkin bir vergi sistemi olmayinca enflasyona karsi
mücadele imkansizlasmakta bu da demokrasiyi olumsuz yönde etkilemektedir.
Ikinci
Hedef: Ekonominin
verimliligi esasina bagli bir para birimi ve sistemi kurmak ve bunu bagimsiz
bir Merkez Bankasi kanaliyla yönetmek olmalidir. Tabii bu para biriminin en
kisa sürede konvertibl hale gelmesi de sarttir.
Üçüncü
Hedef: Bankacilik
sistemini modernize etmek, bankalari asiri borçlarindan arindirmak ve
kadrolarini ehil ve mütesebbisi tesvik eden elemanlar ile takviye etmek
gerekmektedir.
Dördüncü
Hedef: Fiyatlarin
serbest birakilmasi olmalidir. Bilhassa sanayi ürünleri ve enerjinin
fiyatlarini serbest birakmak müesseseleri daha etkin kilmak için sarttir.
Besinci
Hedef: Bir
sosyal koruma sistemi getirmek ve issizlige karsi – emeklilik, hastalik ve
tedavi, sosyal konutlar insasi için gerekli müesseseleri süratle hayata
geçirmek gerekir.
Altinci
Hedef: Tarim
ve agro endüstri alanlarini süratle yeniden yapilandirmak olmalidir. Bir toprak
reformu ve özellestirmesi, ziraatin mekanizasyonu, piyasa ve fiyatlarin
düzenlemesi, ithalatin kontrol altina alinmasi ve özel bir tarim kredi sistemi
getirilmesi gerekir.
Yedinci
Hedef: Mevcut
sanayi kuruluslarinin yeniden elden
geçirilmesi, modernizasyon ve rehabilitasyonu, büyük tekellerin
parçalanmasi, rekabet ortaminin yaratilmasi, alt yükleniciler ile üretim
yapanlarin ayri kuruluslar olmamasinin saglanmasi. Sonra bu kuruluslari ticari
birer kurulus haline getirmek ve saglikli finansman yapisina kavusturmak her
birinin makul bir öz sermayesinin olmasini saglamak ve bu kuruluslarin normal
ticari iliskilerden dogan borç/alacak iliskisi disinda birbirlerine finansman saglanmasini
engellemek gerekir.
Sekizinci
Hedef: Karli
duruma gelen bu kuruluslarin mutlak surette ister açik arttirma ister finans
kuruluslari kanaliyla (hisse satisi) özellestirilmesi olmalidir. Böyle bir
programi uygulamak çok karmasik reformlarin gerçeklesmesi ile ancak mümkün
olacaktir. Kurumlar, kanunlar ve kanunlarin uygulanmasini saglayacak mekanizmalar
gerekecektir. Devletin bir sanayi politikasi ve programi ile birlikte bir çevre
programi olmasi, ayrica sehirlerin yenilenmesi, alt yapilarinin yeniden ele
alinmasini, sendikalar, dernekler, odalar ve birlikler gibi ara kurumlarin
süratle ve çalisir tarzda olusturulmasi ve bunlarin her türlü diyologa açik
olmalarinin saglanmasi gerekir.
O
durumda dahi ve halkin mutlak destegi ile bu program kararli ve tutarli bir
sekilde uygulansa dahi basarisi için asgari 20 yila ve çok pek çok dis destek
ve kisaca PARAya ihtiyaç vardir.
Peki
bu yeniden yapilanma sürecinde bati dünyasi Dogu Bloku Ülkelerine yardim ediyor
mu? En azindan vaad ettigi mali destek ve yardimi sagliyor mu? Önce sunu açikça
belirtmekte yarar var, batinin yardim etmesi kesinlikle kendi çikarinadir.
Hudutlari çok yakin yüz milyonlarca nüfusu olan bir tüketim toplumu yaratilmis
olacaktir. Aksi bir davranis ise kendine hasim hatta düsman komsular yaratmak
demektir. Bu konuda en güzel örnek Marshall planidir. 1940'li yillarin sonunda
Amerika ekonomileri yerle bir olan 16 Bati Avrupa ülkesine 3 yil boyunca 12,4
milyar dolarlik bir yardim sagladi. O yillarda bu Amerikan ekonomisinin toplam
milli gelirinin yüzde 1,3'ünü teskil ediyordu. Marshall yardimi rakamini
bugünün ekonomik degerlerine göre bir güncellestirmeye tabi tutarsak sadece
enflasyonu dikkate almak, nüfus adedine göre sahis basina ayni esit miktarda
yardim yapmak, ülkelerin gayri safi milli gelirini esas almak veya yardim
edenin gayri safi gelirine göre ayni nispetleri uygulamak gibi çok degisik
degerlendirme yöntemleri ile asgari 16,5 azami ise 136 milyar dolarlik bir
rakam ortaya çikmaktadir. Bunlardan birinci yaklasik Avrupa Kalkinma ve Yatirim
Bankasi için düsünülen sermaye miktari digeri ise bati ülkelerinin bugüne kadar
Dogu Bloku Ülkelerine vaad edip yerine getirmedigi rakamlara esdegerdir.
Peki
aslinda dogunun ekonomisini bati ile uyumlu bir seviyeye getirmesi için ne
kadar bir maddi kaynak gereklidir. Tabii ki bir ikinci dünya
harbi sonrasi durumu ile bugün içinde bulundugumuz durum çok farklidir. Harp
sonrasi yardim edilen ülkeler demokratik gelenekleri ve ticari alt yapilari
mevcut kafa yapilari dahil süratle yeniden konvertibl bir para birimi ve dis
ticarete dönük bir liberal ekonomiyi özümsemeye hazir bir yapiydi. Bugün karsi
karsiya bulundugumuz Dogu Bloku'nda disa açilma ve açiklarinin finansmani
disinda çok büyük alt yapi yatirimlari, risk sermayesi ve egitim alanlarinda
büyük ilave harcamalara ihtiyaç vardir. Dogu Bloku'nda bir tek Dogu Almanya çok
sansli bir statüden yararlandigi için bir çikis sansina sahip görünmektedir.
Nitekim çok kisa bir sürede 84 çok büyük Dogu Alman üretim merkezi ile 12.000
adet küçük ve orta boy isletme birer sirkete dönüsmüs ve özellestirilmistir.
Buradan elde edilen özellestirme geliri 30 milyar mark iken bu
kuruluslarin net borçlari 180 milyar marktir
ve silinmistir. Rekabet
gücü kazanmalari için ise ayrica, 250 milyar marklik bir yatarim
gerekecektir. Almanya'nin Dogu Almanya
entegrasyonu için bütçesinden harcadigi para kisi basina yilli 9.000
marktir. Bu aynen tüm Dogu Bloku nüfusu için uygulansaydi (414 milyon kisi) her
yil ortalama 2 milyar dolarlik bir sübvansiyon gerekecekti. Bunun imkansiz
oldugu asikardir. Avrupa Ekonomik Toplulugu uzmanlarinin bir hesabina göre
Avrupa'nin dogusu ile batisini sermaye verimliligi açisindan esitlemek için
yapilmasi gereken yatirim 20 yil boyunca 2 trilyon dolar gerektirecektir. IMF
ise dogunun asgari ihtiyacinin 5 yil süre ile her yil 90 milyar dolar oldugunu
hesaplamakta ve asgari
450 milyar dolarin
minimum bir zorunluluk oldugunu ileri sürmektedir. Bütün bu tespitler yaklasi
olup tam bilimsellikten uzaktir.
Aslinda fonksiyonlari birbirinden ayirarak olaya bakmak gerekir.
YATIRIM
ALANLARI, IHTIYAÇLAR VE UYGULAMADAKI ACI GERÇEKLER
A.
Birinci yatirim
alani: Rantabl yatirim alanlarinin finansmanidir.
Bu
konuda hiçbir sorun yoktur.
1.
Uluslararasi finans kuruluslari para degil proje
bulmakta zorlaniyorlar, su ana kadar 30 milyar dolar, yollar, telefon ve çevre
ile ilgili konularda tahsis edilmistir.
2.
Özel sektörün yatirimlarinin finansmani ile saglanan
kaynaklar. Bunlari da kendi içerisinde
4'e ayirmak gerekir.
1.1. Tüketim pazara belli markalarin savasi sonuca, alkolsüz içkiler,
sekerleme ve
çukulata, sabun ve deterjan, tütün ve kahve yatirimlari.
2.2. Tabelasini bulundurmak stratejisi uluslararasi restoran zincirleri,
bankalar, denetleme kuruluslari ve danismanlik firmalari.
3.3. Reexport amaci ile ucuz üretim.
Otomotiv, cam,
çimento ve petrokimya sanayileri
4.4. Monopolcü Kuruluslar
Nakliye,
telekomünikasyon ve enerji kuruluslari
Bu
gruplarin hepsi de sabir ve özveri isteyen, basari sanslari yüzde yirmiyi
geçmeyen ve daha isin basindan kisa vadede bir kar beklentisi olmayan
girisimlerdir. Romanya'da bir ticari bankayi Amerikan sermayesi ile kurmak için
sadece etüt süresi 2 yil almistir. Ilk yillarda bilhassa Savunma Sanayi
Tesisleri basta olmak üzere pek çok rekabet ve karlilik gücü olacagina inanilan
kurulusa yabanci firmalarin hücumu bir süre sonra büyük bir hayal kirikligina
dönüsmüstür. Bugün yüzde doksaninin geldigi nokta mevcut bir tesisi rehabilite
etmeye çalismak yerine sifirdan yeni bir tesisi yepyeni kadrolar ile kurmanin
çok daha gerçekçi ve verimli oldugu seklindedir. Netice olarak rantabl
yatirimlar alaninda basi turizm ve enerji yatirimlari çekmektedir.
B.
Ikinci yatirim
alani insan gücü egitimi, politik, sosyal ve idari kurumlarin bati normlarindan
yeniden tesisidir. Bu alandaki basari birinci alandaki aktivite ve basari
oranini arttiracaktir. Bu alanda Phare ve Tacis gibi tek pek çok büyük program
agir ve basarisiz bir sekilde yürütülmektedir. Bati bu alanda vaad ettigi
kaynaklarin sadece beste birini harekete geçirmis olup, Macaristan ve Polonya
ve Dogu Bloku Ülkelerine nazaran iltimasli durumdadir.
C.
Üçüncü ihtiyaç
alani risk sermayesi veya düsük faizli krediler ile kisa vadede rantabl olmayan
ihtiyaçlarin finansmani.
Örnegin:
1.
Kara ve demir yollarinin ticari mal akisini
saglayacak modernizasyona kavusmasinin asgari finansal ihtiyaci
60 milyar dolar civarindadir.
2.
Özellestirme öncesi Agir
Sanayi yatirimlarinin yeniden yapilandirilmasi yine özel sektör tarafindan
finansmani çok riskli oldugu için mümkün görünmemektedir. Bir tek Rusya'nin
Savunma Sanayii yatirimlarinin finansman ihtiyaci asgari 200 milyar dolar ile
500 milyar dolar arasindadir. Ayni sekilde yeniden yapilanma zorunlulugunda
olan Slovakya Demir Çelik Endüstrisi, Azerbaycan Petrol Endüstrisi, Polonya
Gemi Endüstrisi, Ukrayna Makine Teçhizat Endüstrisi ilave edildiginde ortaya
Rusya'nin 2 kati bir ihtiyaç rakami çikmaktadir.
3.
Küçük
isletmelerin risk sermayesi yolu ile kuruluslarini tesvik etmek ve yasamlarini
sürdürmeleri için asgari bir süre destek olmak. (bu alanda Bati Avrupa Yatirim
Bankasi kanaliyla 300 milyon dolar vaad etmis fakat bu vaadini diger pek çok
vaad gibi yerine getirmemistir.)
4.
Çevre ve ekoloji alanindaki zaruri yatirimlara gelince
yalniz Dog Bloku'nun son derece riskli 16 nükleer santralinin derhal
kapatilmasi ve diger 44 tanesinde ise asgari bir güvenlik seviyesini saglamak
için minimum 21 milyar dolar gerekli olup, bunun 7 milyar dolarlik kisminin derhal
harcanmamasi
ve gerekli süper acil tedbirlerin alinmamasi bir insanlik cinayetidir.
D.
Dördüncü ihtiyaç
alani: Ödemeler dengesini saglamak için verilen krediler. Batinin doguya yaptigi ihracatin
ödeme garantisi demek olan bu kredi ayni zamanda bu ülkelerin dis ticaretini
yapilandirmak için gereken en acil kredi türüdür. 1990 yilindan beri yaklasik
30 milyar dolarlik bir finansman saglanmis fakat bu bir ihracat artisi
dogurmadigi için bu ülkelerin dis borçlarini arttirmaktan baska bir etkisi olmamistir.
E.
Besinci ihtiyaç
alani: Bati pazarlarini Dogu Bloku ürünlerine açmak. En önemli ve en zor hedef olup ancak
gerçeklesmesi ile Bati ve Dogu Bloku entegrasyonu saglanacaktir. Yatirimlar
artacak, banka finans sistemleri gelisecek, dis yardim ihtiyaçlari azalacaktir.
Bu kadar açik ve basit bir konuda dahi bati çifte standart kullanmakta satin
alma yerine nasil ihraç ederim'i aramaktadir. Dogu Bloku Ülkelerinde içki ve
sigara reklamlari ile bu ülkelerin gelisme ve kalkinmasina en küçük katkisi
dahi olmayacak bu mallari satmaktadir. Avrupa Toplulugu bugün dahi bu
ülkelerden aldigindan fazlasini satmaktadir. (1992 A.T. Dogu Blokuna dis
ticaret fazlasi 2,5 milyar dolar)
OECD'nin
pek çok üyesi sözde Dogu Bloku Ülkelerine gümrük ve tarife pozisyonlarinda
genel tercihli cazip ortamlar yaratmis gibi gözükse de aslinda bu da bati
tarafindan sinsice ve çifte standart esaslarinda kotalar, kontenjanlar,
limitler, saglik kontrolleri gibi pek çok duvar ile engellenmektedir. Dogunun
ihraç avantaji olan, tekstil, alüminyum, demir çelik, petrokimya ve zirai ürünlerinin
bu ülkelere ulasma sansi son derece tahditlidir. Buna ilaveten insan gücünün
göçü konusunda da bati bu ülkelere Helsinki Sözlesmesi'nden sonra ve tam aksine
olarak, daha da siki engellemeler getirmis olup, is gücünün
serbest dolasimi degil,
kismi göçü bile son
derece siki tedbirlerle engellenmektedir. Is gücü ve mallarin serbest
sirkülasyonunun sürekli engellendigi bir ortamda devamli demokrasi ve liberal
ekonomiden bahseden dogunun yeniden yapilanip bati ile entegre olacagini ümit
eden bir bati en azindan gülünç olmaktadir.
Avrupa
Toplulugu'nun Çekler, Slovaklar, Macarlar ve Polonyalilar ile bir geçis dönemi
anlasmasi imzalamasi onlara hiçbir ekstra avantaj getirmedigi gibi örnegin
Çeklerin ekonomisine çok olumlu katkida bulunacak demir çelik ihracati dahi
topluluk tarafindan engellenmektedir. Bahis konusu miktarlar ise topluluk
pazarinin sadece yüzde birlik ihtiyacindan ibarettir. Avrupa toplulugu bir
Baltik ülkesine ananas ve muz ihraç kotalarini arttirabilecegin fakat diger
zirai ürünleri için bir sey yapamayacagini resmen bildirmistir.
Bulgaristan,
Arnavutluk ve Romanya'ya çok daha kati ithalat rejimi uygulanmakta olup Bulgarlar ile 1993 Mart ayinda imzalanan
anlama halen hayata geçirilememistir. Bütün bunlara mukabil Dogu Bloku Ülkeleri
OECD ülkelerinden ithalat için gümrük tarife pozisyonlarini asgariye
indirmekte, hudutlarini açmakta ve yabanci sermaye yatirimlari için son derece
cazip ve avantajli yasalari birbiri ardina hayata geçirmektedir.
Batinin
Avrupa kitasinin dogu yarisina yardimci oldugunu düsünmek dahi büyük bir iki
yüzlülüktür. O ülkeleri özellestirme yasalarini çikartmaya tesvik etmek ve
daha da liberal bir ekonomiye yönlendirmek, sayet beraberinde gerekli ekonomik
ve ekolojik yardimlari getirmeyecekse sadece çifte standart degil, ayni zamanda
bilgisizlik ve uzun vadeli düsünme yeteneginden bütünü ile yoksunluktur. Çünkü
bu ülkeler ekonomik açidan basarili olamadiklari takdirde daha da artacak olan
sosyal sorunlari ile, çevre sorunlari ile, açlik sorunlari ile batinin basina
(korkunç bir göç, ihtilaf, çatisma ve ekolojik felaketler zinciri ile bu
günleri herkese çok pek çok aratacak) sorunlar getireceklerdir. O zaman Bati
Ülkeleri kendi politik tercihleri ile bu ürünlerin bazilarina farkli
davranislar içine girecekler ve bugün zaten lafta olan birlik o zaman artik
lafta bile mümkün olamayacaktir.
Dogu
Bloku Ülkeleri ve yöneticileri batinin bu iki yüzlü davranisi karsisinda büyük
bir hayal kirikligi içindedirler, ekonomik durgunluk, issizlik, esitsizlik,
çevre ve sosyal sorunlarinin bilinci içinde geçmisi bir nostalji ile
hatirlamakta ve pek çogu samimi olarak “hayatimin en mutlu yillari hapiste
geçirip hürriyeti özledigim ve bekledigim yillarmis, zira o yillarda hiç
olmazsa ümidim vardi, simdi ise o bile yok” demektedirler.
SONUÇ
Dünyanin
bloklar halinde yapilandigi ve birbiri ile çesitli kanallar ile entegre oldugu
bir ortamda Avrupa ne oldugunu, kimlere ve nasil bir gelecegi insa edecegini
artik bilmek zorundadir. Toprakli üzerinde savasa engel olamadigi takdirde bir
bütünlüge ve bir kimlige kavusmasi olanaksizdir. Su andaki iktidarsizligini
uzun bir süredir Bosna trajedisi belgelemektedir. Bu savasi engelleyememesi
Avrupa Toplulugu açisindan çok utanç verici oldugu gibi, bir Avrupa ortak
kimliginin de ne kadar hayal oldugunun üzücü kanitidir. Daha önce de
degindigimiz gibi Avrupa'nin önündeki çesitli alternatiflerin, pek çok da
mahzur ve engelleri vardir.
En
basit, tabii ve gerçeklesme olasiligi varmis gibi gözüken Avrupa Federal
Birligi olup Maastricht hedeflerine önce olusmak su anda Avrupa
Toplulugu'nun amaci gibi gözükse bile bir süredir topluluk üyeleri için gerek
gerçekçiligini gerekse cazibesini kaybetmistir. Bunun en büyük sebebi Dogu
Bloku'nun dagilmasi ve bundan dolayi 12'lerin bir kisminin federalizmden önce
genislemeyi tercih eder olmalaridir. 12'ler disindaki ülkelerde bu topluluga
bir an önce katilmak için bir dis baski olusturmaktadirlar. Nihayet gerek
Amerika gerekse Rusya bu Federal Birligin kurulmasina karsidir. Öyleyse
12'lerin Maastricht'e imzaladiklari sözlesmeyi ölü fikirler raflarina kaldirmak
gerekmektedir.
O
zaman gündeme ikinci olasilik olarak konfederal bir Avrupa Birligi gelmektedir.
Nitekim 12'lerin hiçbirisi Maastrict'in fiyaskosunu itiraf etmese de bir yandan
yakin komsulari yönünde genislemek ve daha büyük bir pazar yaratmak yönünde
süratle ilerlemektedir. Görünürdeki hedef önce Kuzey Ülkelerine dönüp hala
istekliyseler ve Güney onlari reddetmezse topluluga katilmalarini saglamaktir.
Sonra sirasi ile Baltik Ülkeleri, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya,
Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Slovenya ve Ukrayna'yi topluluk ülkelerine
ilave etmek planlanmaktadir. Nihayet o zaman (asrin sonundan önce olmamak
kosulu ile) bu 20-22 arasi ülke birlikte Rusya ve Türkiye'nin tam üye mi yoksa
ortak statüsünde mi devam etmesine karar vereceklerdir. Bu gelismenin de
aslinda bu yönde çok fazla sansi mevcut degildir. Zira küçük ülkelerin
büyüklere göre yaptirim gücü son derece artacak toplam nüfusun sadece yüzde
10'unu temsil edecek 8 ülke diger %90'i temsil eden ülkelerin her türlü karar
ve icraatini engelleyebilecektir kaldi ki asil daha büyük engel bu tür bir
yapida Almanya'nin ulasacagi statüdür. Ortak bir para birimi olmadigi için Alman
marki hakim para birimi haline gelecektir. (Bugün dahi Avrupa Toplulugu iç
ticaretinin dörtte üçü mark ile yapilmakta olup, Almanya tek basina toplam
üretimin yüzde 40'ini gerçeklestirmektedir.) Almanya; mark deger kazandikça
büyük zararlara ugrayacak olan tarim üreticilerinin bu zararlarinin Brüksel
tarafindan karsilanmasini isteyecek, bugün dahi oldugu sekilde Amerika ile
ikili özel ekonomik anlasmalara girecek, gücü arttikça kendi finans
politikalarini, bilahare ekonomik, sosyal ve güvenlik politikalarini toplulugun
diger ülkelerine dikte edecek, Kuzey Avrupa Ülkeleri ile Ukrayna sayesinde
nükleer bir güce kavustuktan sonra kendi yakin komsulari ve yakin tesir
alanlari ile bir Federal Avrupa Toplulugu olusturacaktir ne Ingiltere ne de
Fransa, Italya ve Ispanya Blogu buna razi olamaz ancak Ingiltere bir süre asil
amaci olan Euro/Atlantik Birligi'ne ulasmasina hizmet edecegi için Konfederal
Avrupa Birligi'ne karsi çikmayacaktir.
Aslinda
Anglo Saxone'larin ideali Avrupa Birligi'nin Kuzey Amerika ile bütünlesmesi
yönündedir, bunun için de politik açidan NATO'nun ekonomik bir birlige
dönüsürken ortak savunma niteligini de korumaya devam etmesi yeterli olacaktir.
Politik açidan Euro/Atlantik Birligi Amerika'nin Avrupa üzerindeki
egemenliginin bir kamuflajindan baska bir sey degildir. Mevcut kültürel
egemenlik ekonomik olarak da pekisecektir. Dogu Bloku Ülkeleri'nin NATO'ya
güvenlik isbirligi dahil katilmalari ise bu toplulugu sanki Rusya'ya ve
Japonya'ya karsi bir birlik durumuna sokacaktir ki bilhassa Rusya çok hakli bir
klostrofobi ile bu birlige siddetle karsi çikacaktir. Alman markini dolara
tercih eden ekonomik güçler Amerika'ya karsi korunmasini kaybettigi anda
varligini sürdürmesi imkansiz olacak pek çok sanayi ve zirai kesim bu olasiliga
da siddetle karsi çikacaktir.
O
zaman geriye ne kaliyor? 1947 yilinda Churchill'in gibi “dünya güvenligi
Avrupa'da hiçbir milletin disinda kalmadigi bir birligi gerektirmektedir.”
Kita
Birligi: Avrupa'yi
bir Hiristiyanlar kulübü olarak kabul etmeyen ve hudutlari olmayan bir satih
olarak mütalaa edilen bir Avrupa kitasi. Irlanda'dan Türkiye'ye, Portekiz'den
Rusya'ya, Arnavutluk'tan Isveç'e kadar bir kita birligi. Bunun için Avrupa
Toplulugu'nu dagitmak asla gerekmez, topluluk bu Kita Birligi'ne mevcut yapisi
ile tek bir devlet gibi entegre olur ve ayni zamanda kendi iç yapisindaki
federasyon hedefini gerçeklestirir. Maastricht Kita Birligi'ne üye Avrupa
Toplulugu federasyonu içinde realize edilir, hatta bu arada Fransa, Italya ve
Ispanya yanlarina Tunus, Cezayir ve Fas'i alarak ayri bir Akdeniz Ekonomik
Birligi olusturabilirler ve de kendilerini büyük ölçüde tehdit eden bu
ülkelerin kisa sürede muhtemel baskilarindan korunmus olurlar. Aslinda Avrupa'nin pek çok ülkesi ve
Anglo Saxone'lar Euro/Atlantik Birligi'ni, Alanlar Avrupa Birligi'ni,
Fransizlar ise dis görünüste Avrupa Federasyonu'nu ama kendi içinde bir Akdeniz
Birligi'ni düslemektedir.
Bugün
Avrupa Toplulugu'nun (12'ler) bir ortak tercihi yoktur. Ciddi bir sekilde
oturup tartismis dahi degillerdir, projeleri pek çok çeliskili
ihtirastan olusan kördügüm bir yumak gibidir. Maastricht Anlasmasi'ni
uygulamak, Kuzey Ülkelerine dogru genislemek, Orta Avrupa Ülkelerine yardim
etmek, Balkanlar'da sulhu saglamak, Rusya'yi Avrupa'dan tecrit etmemek, Amerika'dan
kopmamak, Güneye açilmak, yeni istihdam alanlari yaratmak, Avrupa seviyesinde
bir yeni demokrasi yaratmak, ülkelerin
farklarini korumak arzu edilen iyi ve güzel hedefler ama birbiri ile uyumlu
degil, en azindan öncelikleri dikkatli bir hiyerarsiye baglanip, organize ve
senkronize edilmeye muhtaç hedefler. Avrupa Toplulugu ise böyle bir çalismanin
çok ama çok uzagindadir.
------------------------------------
Özel
Not: 4-5 Aralik
1994 tarihinde Türkiye'yi ziyaret eden Sn. Raymond Barre “ben 2 dönem Fransa'da
basbakanlik yapip uzun süre Brüksel'de bulundum, sayisiz Avrupa Toplulugu
toplantisina katildim. Avrupa Toplulugu açisindan hiçbir zaman Türkiye'nin
üyeligi diye bir tek kelime dahi bahis konusu olmamistir. Böyle bir konu Avrupa
Toplulugu'nun gündeminde mevcut degildir. Türkiye Avrupa Gümrük Birligi'ne
girebilir, Avrupa Savunma Birligi'ne girebilir ama Avrupa Toplulugu'na giremez.
Bir ülkeye yapilacak en büyük kötülük onu gerçek disi vaadler ile oyalamak
olur” demistir.