TÜRKIYE ‘DE DEVLET, TOPLUM VE POLIS

TÜRKIYE ‘DE DEVLET, TOPLUM VE POLIS

Fevzi BOZKURT
Biyografi


Polis Akademisi ilk kez 06.12.1984 tarih ve 3087 sayili kurulus kanununa sahip olduktan sonra ögretim üyesi kadrolarini gelistirmis; 1989-1995 yillari arasinda yaklasik 40 kisilik bir arastirma görevlisi ekibini yurtdisindaki üniversitelere mastir ve doktora yapmak için göndermistir. Polisligin ne anlama geldigi ve toplumda nasil etkiler biraktigi arastirmaya degerdir. Toplum hayatina yön veren belli basli kamu görevlilerinden biri olan polislerle ilgili ne yazik ki günümüzde yazili kaynak ve arastirmalar oldukça azdir. Son bir ek olarak bu kitap Polis Akademisi’nin egitim için yurtdisina gönderdigi 17 ögretim elemaninin katkilariyla derlenmistir.
Modern devletlerde Polis devletin aynasi ve elidir. Ülkelere göre Polisin konumu ve yetkileri farklilik gösterir. Mustafa Çufali’nin arastirmalarinda kolluk görevlilerinin geçmisinin insanlik tarihine kadar uzandigi görülmektedir. Son yüzyillara kadar toplumda asayisi saglayan birim olarak Türk Silahli Kuvvetleri gösterilirken son yüzyillardaki gelismelerin etkisinde polis teskilatimiz ortaya çikmistir. Çufali’nin anlattigi Polis Tarihi kismi özet olarak Osmanlilardan önceki dönem, Osmanlilar Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olarak 3 ana baslik altinda toplanabilir. Osmanlilardan önceki dönemde emniyet hizmetlerine bakan kisilere ilk kez VIII. Yüzyilda Subasi denmekteydi. Bilinen en eski subasi Inelkagan’dir. Osmanlilarda polis zabita, asayis ve emniyet kavramlari ile anilmaktaydi. Kitapta bu dönem 4 baslik altinda incelenmistir. Yeniçeri Ocagi’nin kaldirilmasina kadar olan dönem: Bu dönemde Padisahlar bu yetkilerini sadrazamlari araciligiyla yürütmüslerdir. Istanbul’un fethinden sonra Yeniçeri teskilatinin etkinliginin artmasiyla subasilar sadece sehir ve kasabalarin güvenlik ve belediye islerine bakmislardir. Istanbul’un güvenliginde en üst makam Yeniçeri Agasi idi. Istanbul’da devriye gezerek sehri koruyan Karakullukçular adi verilen yeniçeriler vardi. Tasrada ise Sancakbeyleri kadilar ile birlikte emniyet islerinden sorumluydular.1826–1879 yillari arasindaki dönem: Yeniçeri Ocagi’nin kaldirilmasindan sonra Istanbul ve tasrada 1845 yilina kadar benzer yapida bir emniyet örgütü kurulamamistir. Ilk Teskilat kanunu 1845 yilinda Abdülmecit tarafindan 17 maddelik “Polis Nizami” adiyla çikarilmistir.1846 yilinda yayinlanan bir genelgeyle zabita hizmetlerinin tek elde toplanmasi ve askeri görevlerden ayrilmasi hedeflenmistir. Zaptiye Nezareti Dönemi: 1881 yilinda Istanbul’un asayisinden sorumlu olan Asakir-i Zaptiye teskilati kaldirilarak yerine Polis Teskilati kurulmus ve 1885 yilindan itibaren de ayni uygulama tasra için de geçerli olmustur. II. Mesrutiyet Dönemi: Ilk Emniyet-i Umumiye Müdürü Galip Bey’dir.1910 yiliyla birlikte teskilatta büyük gelismeler olmus ve Avrupa’ya gönderilen heyetlerin yaptiklari incelemeler sonucu bazi subeler eklenmistir. Cumhuriyet dönemine girilmesiyle de 1930 yilinda Emniyet-i Umumiye Umum Müdürlügünün adi Emniyet Isleri Umum müdürlügü olarak degistirilmistir.1932 yilinda da 46 maddelik Polis Teskilati kanunu çikarilmistir. Egitime de önem verilerek Istanbul disinda Konya, Sivas ve Trabzon’da Polis okullari açilmistir. Polis Akademisi 2001 yilinda çikarilan bir kanunla Üniversite hüviyetine kavusmustur. Sonuç olarak teskilatimizin bugünkü yapisini alana kadar tarihte çok uzun bir süreçten geçtigi söylenebilir. Günümüzde polise ait olan asayis görevini kirsalda jandarma yürütmektedir. Dünyada gelinen noktada asayisin tamaminin emniyet teskilatlari tarafindan yerine getirilmesidir.
Hasan Hüseyin Çevik ise Devlet ve polis konusunu islemistir. Önce Ülkemizdeki Devlet gelenegini incelemis ardinda da devlet anlayisimizin Polis Teskilati üzerindeki etkilerini anlatmistir. Günümüzde modern liberal batili demokrat devleti açiklayan baslicalari Seçkinci, Çogulcu ve Neo-Marksist yaklasimlardir. Çogulcu yaklasim’in en önemli temsilcilerinden biri Robert Dahl’dir. Bu yaklasimin özü çogulcu bir siyasal ve sosyal yapidan olusmaktadir. Buna göre tüm gruplar hükümeti etkilemeye çalisirken siyasi partiler de bu gruplarla isbirligi kurmaya çalisirlar. Neo-Marksist yaklasimda ise 2 model göze çarpmaktadir. Enstrümantal yaklasim ve Hakem modeli. Marksizm’in temeli toplumdaki sinif kavramina ve bu siniflar arasindaki mücadeleye dayanir. Bu anlayisa göre kapitalist toplumlarda burjuva ve isçiler olarak 2 sinif vardir. Marx’ e göre isçiler devleti ele geçirmeye çalismali ve ve basardiklarinda adaletsizlikleri gidereceklerdir. Seçkinci yaklasima göre devlet elindeki organize siyasal güçle, kamu kaynaklari ve bürokrasiyle bir güce sahip bir mekanizmadir. Bu yaklasimin temelinde 19. yüzyil sonlarinda yasamis olan Mosca adinda bir Italyan düsünür vardir.
Süleyman Sözen’in hazirladigi kisimda bürokrasi ve polis konusu incelenmistir. Son yillarda örgütün her yönüyle gündemde oldugunu 200 bin’e yaklasan sayisiyla üstlendigi görevin niteligini ve toplumdaki yerini anlatmistir. Yazarin örgütün Türk bürokrasisi içindeki yerini anlatirken özellikle üzerinde durdugu konular; merkeziyetçilik, örgütsel büyüme, politika-polis iliskisi, militaristlik karakter ve bunlarin örgütsel isleyis üzerindeki etkileridir. Polis örgütünün kamu yönetiminin bir parçasi olarak o ülkenin siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel yapisindan soyutlanmasi mümkün degildir ve örgüt Türk kamu yönetiminin karakteristik özelliklerini tasimaktadir.
Turkut Göksü’nun hazirladigi “ülkemizdeki yönetim anlayisi ve Polis davranisi” adli kisimda Yönetim anlayisinin Polis davranislari üzerindeki etkisi anlatilmistir. Yazara göre her sosyal kesimin farkli davranislari ve uygulamalari mevcuttur. Toplum, yönetim yapisini etkilerken yönetim sekli de görevlilerin hal ve hareketlerini etkilemektedir. Bu bölümün temel amaci polis teskilatinin kurumsal yapi ve davranis olarak Türk kamu yönetimine benzedigine dikkat çekmektir. Burada polis davranisinin içinden çiktigi toplumun davranis ortalamasini yansittigini ve sagladigi huzur ve güvenle de rejimin teminati oldugu yadsinamaz.
Ahmet Hamdi Aydin’in anlattigi “mesrutiyet ve Polis” kisminda Polisin davranislarinin tüm diger kamu kurumlarindaki çalisanlardan daha mesru olmasi gerektigi örneklerle anlatilmistir. Bu kisimda “mesru polislik” farkli yönleriyle ele alinmistir. Ayrica yazar anlatiminda “mesru güç” anlamina gelen “otorite” ve “uzlasma” kavrami ile “zoraki uzlasma” bunun saglanamadigi durumlarda “asiri zor kullanma” ya da “baski” kavramlarini inceleyerek bunlarin polislerin üzerindeki etkilerine dikkat çekmeye çalismistir. Mesruiyeti toplumsal uzlasmaya dayali polislik ve mesruiyeti zor kullanmaya dayali polislik olmak üzere 2 sistemin varligindan bahsedilmektedir. Türk Polisi’nin mesruiyetinin güç kullanmaya dayandigi düsünüldügünde Türkiye’de polisligin otoriter bir sitemle uygulandigi görülür.
Fatih Karaosmanoglu, “Türkiye’de demokratiklesme ve insan haklari” konusunu ele almistir. Yazar kolluk güçlerinin insan haklarini korumada çok dikkatli olarak görev yapmalari gerektigini ve birey-devlet iliskisi biçiminde beliren bu kavramin kamu göreviyle birlikte incelenmesi gerektiginden bahsetmistir. Insan hayatinin korunmasinin ve yasama hakkinin da önemini de vurgulayan yazar AIHM’nin Akkoç kararini da isin içine katarak yasama hakki ve polislik üzerindeki arastirmalarindan bahsetmistir. AIHM’nin karar gerekçeleri göz önüne alindiginda yeni bir yapilanma ve anlayisa ihtiyaç oldugu ve buna ek olarak insan haklarinin temelinde fertler oldugu ve kolluk kuvvetlerinin amacinin da fertleri mutlu etmek oldugu unutulmamalidir.
Ihsan Bal ise Devlet, demokrasi ve terörle ilgili çözüm önerilerini anlattigi kisimda terörle mücadelenin uzun çalismalar sonunda ve bu süreçteki sabirla çözülebilecegine vurgu yapmaktadir. Ülkemizin darbelerin yasandigi bir devlet olarak terör konusunda basarili sayilamayacagini ve terörün arttigi dönemlerde bu konu tamamen güvenlik güçlerine birakilmis ve alternatif çözümler üzerinde durulmamistir.
Terör kanunlarinin çikarilmasi, sikiyönetim ilanlari ve sonuçta darbelerle tamamlanan sürecin bu konuda vatandaslarda bir çözümsüzlük ve kabullenme, olagan hale gelme algisi yarattigini vurgulamistir. Terör uzmani Wilkinson’a göre saglam kurulan demokratik sistemler güçlü bir iç dinamige sahiptir. Ülkemizde gerçek anlamda bir demokratik yönetim anlayisi gelistiginde devlet halkin hizmetinde bir kuruma dönüsecegi ve terör sorununun sadece polisiye yöntemlerle ancak geçici olarak çözülebilecegi unutulmamalidir
Ertan Bese “organize suç ve polis” konusunu islemistir. Organize suçun tarihi oldukça eski olmasin karsin ülkemizde daha çok son yillarda karsimiza çikmaktadir. Ülkemizde son zamanlarda gerçeklestirilen birçok operasyon ( hayali ihracat, banka hortumlamalari gibi ) örgütlü suçlarin geldigi boyutu anlamamiza yardimci olmaktadir. Yazara göre suç kavrami ülkelerin birligine kasteden bir tehdit olarak algilanmalidir. Organize suç ülkelerin siyasal ve ekonomik sistemi için ciddi bir tehlikedir. Çözümün temelini sistemin bosluklarinin giderilmesi veya alternatif mekanizmalarin gelistirilmesi olusturmaktadir. Ayrica adli, idari ve hukuk sisteminde reformlara gereksinim duyulmaktadir.
Kazim Seyhan’in hazirladigi suçun önlenmesi konusu polisin asli görevlerinden biridir. Polis örgütünün temel görevleri, hukukun uygulanmasi, asayisin saglanmasi ve sosyal hizmetler olarak özetlenebilir. Bunlara ek olarak da suçun engellenmesi ve azaltilmasi sayilabilir. Yazara göre suç toplumun çikarlarini ihlal eden davranislardir. Devlet de toplumu korumak için suç konusunda, isleyenlerin yakalanip adalete teslim edilmesi ve cezalarinin anayasayla belirlenmesi konusunda temel bir fonksiyon üstlenmistir. Bu bölümde suçun engellenmesi konusunu birincil, ikincil ve üçüncül önleme adli üçlü bir ayrima endeksleyen “klasik” yaklasim anlatilmistir. Diger gelismis ülkelerde bu 3 yöntem de uygulanmakta ancak teskilatin önleme faaliyetleri daha çok “birincil” , kismen daha az olarak da “ikincil” önlemeyi ilgilendirirken “üçüncül” önleme ili bir ilgisi yoktur. Bu kisimda, birincil önleme direk olarak suçun konusunu hedefler ve potansiyel ya da gerçek suçlulari göz ardi eder. Bu method birçok gelismis ülkede uygulanmakta olup ülkemizde ise bununla ilgili çalismalar yeterli düzeyde degildir. Ikincil önleme ise potansiyel suçlara yöneliktir ve durum birincil önleme ile aynidir. Bu ülkelerde polisin önleme göreviyle ilgili yazili bir hukuk kurali dahi bulunmamaktadir. Potansiyel suçlularin daha islemedikleri suçlari önleme yerine mevcut suçlularin yakalanip adalete teslim edilmesi daha önemli algilanmaktadir. Ülkemizde kayitli suç orani birçok gelismis ülkeden daha azdir. Ancak bu sonuç yanilticidir. Bunun nedeni suça maruz kalan kisilerin magduriyetlerini degisik nedenlerle polise haber vermemeleri, polisin de kendisine bildirilen suçlarin önemli bir bölümünü resmi kayitlara geçirmemeleridir. Sorun ancak ülke çapinda yapilacak bir magdur anketiyle gerçek degerlerine ulasacaktir.
Aytekin Geleri ise fiziksel güvenlik tedbirleriyle suçun önlenmesi ve yer degistirmesi konusuna deginmistir. Suçun tanimini insanlari derinden etkileyen ve etkileri bazen bir ömür silinemeyen olaylar olarak yapan yazar hedef kitlesi çok büyük olan suçun, kimi, nerede ve ne zaman magdur edeceginin önceden tahmin edilmesinin gerçekten çok zor olduguna dikkat çekmektedir. Suç riskinin varligi bir yana, sezilmesi dahi önleyici davranislarin baslamasi için yeterlidir. Fiziksel tedbirler suçun önlenmesinde önemli bir unsurdur. Suç için elverisli ortamlarda düzenlemeler yapilarak suçun islenmesini zorlastirmayi amaçlar. Ancak bu tedbirlerin etki alani uygulama alaniyla sinirlidir. Suçlarin bir kisminda yer degistirme görülmektedir. Yapilan arastirmalar bu durumun ortaya çikmasinin suç önleme davranislarinin dogal sonucu olabilecegini isaret etmektedir.
Mesut Bedri Eryilmaz da suçun arastirilmasinin amacinin, suçun önlenmesi mi yoksa kisilerin hak ve özgürlüklerinin korunmasi oldugu konusunu islemistir. Her devlet demokrasi anlayisi ve gereksinimlerine göre suçu önlemeye ya da kisi hak ve özgürlüklerini korumayi önceligine almistir. Ülkemizde ceza adalet sistemiyle ilgili aydinlar bir komisyon kurarak hukuk sistemimizdeki aksaklik ve eksiklikleri düzelterek taraflarin magduriyetlerini giderilmelidirler.
Arif Köktas Avrupa Birligi’nde polis ve yargisal isbirligi ile Türk Emniyet Teskilatina kurumsal etkileri basligi altinda 4 önemli organizasyon üzerinde durmaktadir. Interpol, Schengen Sözlesmesi, Trevi grubu ve Europol. Yazar bunlardan Interpol disindaki 3 kurumu, hükümetler arasi isbirliginden AB seviyesinde isbirligine geçis asamasi kapsaminda analiz etmektedir. Suçlarla mücadelede hâlihazirda hükümetler arasi isbirligi geçerlidir. Bu baglamda üye devletlerarasinda sinirlarin disindaki polis isbirliginin gelisimi Europol’u olusturmustur. Türk Polis teskilati da önümüzdeki yillarda Europol içinde yer alacaktir.
Mehmet Özcan Emniyet Teskilatinin mevzuat uyumunu AB süreci kapsaminda incelemistir.1959 yilinda baslayan iliskiler, 1999 tarihinde Helsinki’de yapilan Zirve sonrasinda resmen aday gösterilmemizle hiz ve farkli bir boyut kazanmistir. Yazar da makalesinde Helsinki Zirvesi sonrasi mevzuat uyum çalismalarinda yürütülen çalismalari ele almistir. Bununla birlikte makalesinde Lüksemburg Zirvesi’ne ve Kopenhag kriterlerine deginmistir. Kopenhag kriterleri içinde yer alan insan haklari konusu Türkiye-AB iliskilerini sekillendiren temel ögedir ve bu konudaki reformlar hizlanmalidir. Bunun en etkili yolu da özel komisyonlar kurularak mevzuat uyum çalismalarina agirlik verilmesidir.Sonuç olarak uluslar arasi politikalarda sonuç alinmasi için izlenen yolda bedeller olacaktir.
Halil Ibrahim Bahar ise “Toplum Destekli Polislik ve Türkiye’ye uygulanabilirligi” basligi altinda yazdigi makalesinde, vatandaslarin yasalara gönüllü olarak uymasi üzerinde durmustur. Modern toplumlari olan gelismis ülkelerde polisten beklenen “adaletin keskin kilici” olma yerine “üniformali vatandas” olma bilincinin gelisiminden söz etmektedir. Toplum destekli polisligin uygulanabilmesi için polis ile halk arasindaki sorunlarin belirlenerek bertaraf edilmesi, bir iletisim birimi kurulmasi ve halka karsi duyulan sorumluluk duygusunun meslek etigi olarak algilanmasi gerekir.
Ibrahim Cerrah ise güvenlik personelinde görülen sapma davranislarinin etik açidan bir analizini yapmistir. Kolluktaki bu sapmalari etik açidan degerlendiren yazar köklerinin Türk toplumsal yapisina kadar uzandigini ileri sürmektedir. Üzerinde önemle durdugu 2 noktadan birincisi kollukla alakali bir sosyal sorunun varligi ve nedenleri; ikincisi ise yapilan özelestirilerin teskilati yipratmak için kullanilmamasidir. Sonuç olarak yazar benzer sorunlarin diger kamu görevlileri için de geçerli oldugunu savunmaktadir. Ülkemizde sosyal ahlakin yeterince gelismemis olmasi sadece güvenlik güçlerine dayandirilamaz. Ülkemizdeki birçok kamu kurumunun ürettigi hizmet o meslegin etik ilkeleriyle karsilastirildiginda sonucun polis teskilatindan çok farkli olmadigi görülecektir.
Nurullah Öztürk polis ve halkla iliskiler konusunu incelemistir. Yazara göre halkla iliskiler sektörü, günümüzde kamu veya özek kuruluslarin basariyi yakalamalarinda vazgeçilemez bir vasif kazanmistir. Gelismis ülkelerde devlet sundugu hizmetlerden halkin duydugu memnuniyetle daha çok ilgilenmektedir. Bu nedenle hizmet sundum sen de memnun olmalisin anlayisi terk edilmektedir. Iletisimin hizmet kalitesi üzerindeki etkisi göz ardi edilmemelidir. Iletisim, halkla iliskiler ise Toplam Kalitenin belkemigini olusturur. Halkla iliskiler; ilkeleri, nitelikleri, teknikleri ve kullandigi araçlar ile tamamen profesyonellik isteyen bir meslektir. Ülkemizde yapilan arastirmalar göstermistir ki polislerden en çok sikâyet edilen konu kabalik ve davranis bozuklugudur. Bu sorun ancak teskilatimizin egitim seviyesinin arttirilmasi ve iletisimle çözülebilir. Halkla iliskilerin 4 temel asamasi vardir: Arastirma, Planlama, Uygulama, Degerlendirme. Günümüzde polis teskilatinin basarisina halkla iliskiler konusundaki zafiyet gölge düsürmektedir.
Özcan Karaman makalesinde polis egitimini derinlemesine ele almistir. Polisin görevinin zorluklarina deginmis ve hizmetin verimliligini ve kalitesini artirmada egitimin önemine diger ülkelerde verilen egitimle karsilastirma yaparak isaret etmistir. Insan niteliginin ve davranislarinin gelistirilmesinde egitimin rolü büyüktür. Polis okullarinda verilen egitim genelde teorik agirliklidir ve kadroda staj sistemiyle mutlaka pratige agirlik verilmelidir. Egitim sube müdürlüklerine verilen önem artirilmalidir. Polis ve faaliyet alanlariyla ilgili daha fazla bilimsel çalisma yapilmalidir. Ülkemizde Polis egitimi için açilan ilk egitim kurumu 1891 yilinda Zaptiye Nezaretinde bir dershanelik kisimdir. Polis egitimi süresi ülkelere göre farklilik göstermektedir. Almanya’da temel polis egitimi 3,5 yil iken, Fransa’da 11 ay, Japonya’da 24 ay ve Hollanda’da 18 aydir. Bu süreler genellikle teorik ve uygulamali olarak zaman dilimlerine ayrilmaktadir.
 
Sonuç olarak polisin yaptigi görev toplumdaki insanlarin yasamlarini etkilediginden polisligin her anlamda desteklenmesi ve egitilmesi gerekmektedir. Bu kitap özetle, 17 ayri konunun ülkemiz sartlarinda polislik açisindan islenerek derlenmesinden olusmustur. Ülkemizde polislik üzerine yapilan arastirmalarin azligi nedeniyle bu alandaki boslugun giderilmesine bu kitapla katkida bulunulacagi düsünülmektedir.

Benzer Kitaplar