13 Subat 1925 günü Piran’da baslayan
ve kisa
bir süre
içerisinde
bölgede
yayilarak
kapsamli
bir direnise dönüsen
Seyh Said öncülügündeki
hareket 10 bölümde bu kitapta anlatilmistir.
Kitap, tarihi bir kronoloji vermek yerine, farkli dünya görüslerine
sahip kesimlerce yapilmis çalismalardan
da hareketle dönemin siyasi ve sosyolojik gerçekligine
vurgular yapiyor.
Genis bir arsiv çalismasinin ve okumanin ürünü oldugu anlasilan kitap,
Kemalist, Solcu ve Kürt Ulusalcilari’nin yaklasimlarinin yaninda kiyama yönelik yapilmis Islamci çalismalarin da kimi açmazlarini masaya yatiriyor. Farkli
kesimlerce yazilmis kitaplar içerisinde kiyami, asli
kimligine en yakin sekliyle
niteleyen Islamci kaynaklari da inceleyen yazar, bu
kaynaklarda da kimi hatalarin var oldugunu
belirtiyor. Islami kesimin kaynaklarinda kiyama iliskin yagmalama ve
kimi kiyamcilarin insani
zaaflari gibi olumsuzluklarin görünmedigini söylüyor. Örnegin Seyh Said
ile kiyamcilarin
kesinlikle bir Kürt devleti istemedikleri
tespitini tartisan yazar, asli hedef olarak böyle bir
isteklerinin bulunmamasini belirtmekle birlikte “Oysa meseleye, anakronizme düsme pahasina, bugünün refleksleriyle degil de dönemin kosullari açisindan bakacak olursak,
sosyolojik olarak Islam’la yogrulmus, bundan baska bir alternatife kapi aralamamis bir cografyanin mensuplarinin Islami Saiklerle kiyam ettiklerinde elde
edecekleri basariyi ve gücü somutlastirma arayisindan daha insani ne olabilir?”(s25) sorusunu
sorduktan sonra sunlari kaydeder; “Bu konunun bagimsiz bir ulus-devlet istemekle bir
ilgisi yoktur. Konuyu, ‘Eger devlet kurmak istiyor idiyse
o halde Islamiligi de sorgulanir, mesele Kürt ulusalciliginin sinirlarina girer!’ gibi bir suuralti kompleksle tartismaktan kaçinmanin tarihe gözlerini kapamak oldugu görülebilmelidir. Burada tartisilabilecek olan husus, önceligin ne oldugudur?”(s26)
Yönetimden seriat
tatbikini istemek ve uygulamadigi takdirde
de seriati uygulama çabalarinin,
muhtariyet ya da bagimsizlik gibi sonuçlara götürmesinin
ulus-devlet talebi olarak anlasilmamasi gerektigini belirten
yazar, Kürt ulusalcilarin, seriat talebini es geçerek çarpittiklari gibi öncelikli
bir istek degil ancak bir sonuç olabilecegini
belirtiyor. Islami kesimin Seyh Said'le iletisiminden bahsetmedigi Azadi Örgütü’ne yönelik yazarin yazdigi cümlelerde bu
düsünce daha açik bir sekilde yer
alir; “Siyasal istemlerin
‘muhtariyet’ ya da ‘bagimsizlik’ seklinde olmasi bir hareketin niteliginin ve kimliginin ulusalci oldugunu göstermez.”(s69) “Azadî teskilatinin ya da bir takim ulusalci kesimlerin Seyh Said vb liderlerle olan iliskileri ya da onlar üzerindeki etkileri geregince islenmemis ya da zayif vurgularla geçistirilmistir.”s(24)sözleriyle
Azadî Örgütü ve Baskani Miralay Cibranli Halit ile Seyh Said’in iliskisine hiç deginilmemis olmasi elestirilir ve
bunun sebebi olarak Islami kesimlerce, Azadî Örgütü’nün ulusalci bir örgüt ve
liderinin de ulusalci biri olarak degerlendirilmesi
gösterilir. Azadi Örgütü ile
Cibranli Halit’i ayri bir bölüm açarak
inceleyen Yazar’a göre ise ne söz konusu örgüt ne de
lideri Kürt ulusalcisi degildi. Kürt ulusalcilarinin,
mesnetsiz ve hatta iftira ve karalamalara dönüstürdükleri kimi
söylemlerini “Seyh’in Kürt(çü)lügünü Geri Plana Iten ‘Türk-Islamcilar’ Retorigi”(s216) basligiyla elestiren yazar
Kürt ulusalcilari elinde
haksiz karalamalara sebebiyet veren kimi noksanliklarin
var oldugunu kabul ediyor.
Islami kesim
tarafindan -belki de muhtariyet ya da bagimsizlik
gibi taleplerinden ötürü es geçilen Azadî Örgütü, Kürt ulusalcilari
tarafindan ise tamamen ulusalci bir örgüt olarak kurgulanmis ve kiyamin (Kürt Isyani) asil
organizatörleri olarak degerlendirilmistir. Kürtlerin Islami
hassasiyetleri göz önüne alinarak,
topluma Seyh Said lider olarak gösterilmistir. Bazilarina göre Seyh Said
Kürtler’in bagimsizligi için mücadele eden
bir kisilikti. Kürt ulusalcilari, tipki Ahmede
Xani (s410), Seyh Ubeydullah gibi tarihi kisiliklerde oldugu gibi Seyh Said kiyaminda da
oryantalistlerin açtigi kapidan
girerek, seyhler de dâhil, yeni rejimin politikalarina
tepki gösteren ve taleplerde bulunan herkesi ulusalci olarak zikretmislerdir.
Yazara göre örgütün lideri
Cibranli Halit örgütün bir çok üyesi gibi dönemin,‘Naksi-Müslüman ve siyaseten de Islamci’ (s73)
karakterleridir. Yazar, Kürt ulusalcilarinin dönemin sosyal yapisini dikkate
almadan hatta tahrif ederek ulusalci olarak degerlendirdikleri Azadî Örgütü’nü su sözlerle
anlatir; “Baskani Cibranli Halit basta olmak üzere, öncü kadrolarinin çogunlugu itikaden Müslüman olan ve Islamci hedeflerle malul olan kisiliklerden bir yapi hangi mesru ve tarihi Saiklerle ulusalci olarak gösterilebilmektedir? Onlarla
hemhal olmus, dönemin sartlari mücibince birlikte hareket
etmeleri gayet dogal olan, ulusalci hedefleri bulunan, Türkiye’deki sartlarin zorlamasiyla sonradan Suriye’ye geçmek
ve faaliyetlerini orada sürdürmek durumunda kalan ulusalci kisiliklerden dolayi Azadî’yi ulusalci istemleri olan bir teskilat haline sokmanin tarihi gerçeklerle bagdasir bir yani yoktur.”(s 99)
Yazar’a göre, Azadî Örgütü’nün gücüne ve isyani baslatabilecek
bir etkinliligine dair yeterli delil yoktur. Seyh Said gibi kiyamin öncülerinin açik Islami
kimliklerine karsilik, ulusalci bir örgüt olarak degerlendirilen
Azadî örgütüne siginilmis ve etkinligi abartilarak(s77),
kiyamin arkasindaki
‘ulusal güç’ olarak degerlendirilmistir. Böylelikle kiyamin Islami
kimlikli lider sorunu’na da bir çözüm bulunmustur.
Islami
kesimin, ‘iyi bir teskilatçi Müslüman lider’, ulusalcilarin ise Azadî’nin örgütlülügüne dayanak
yaptiklari; kiyamin planlanan
ve hazirlik asamasindayken Piran hadisesiyle provoke edilerek erken basladigi kitapta
tartisilmaktadir. Hemen hemen kitapta görüslerine basvurulan tüm
kesimlerce kiyamin, henüz hazirlik asamasindayken provoke edildigi kabul
edilmektedir. Islami kesim, bir kiyam hazirligi yapan Seyh Said ve
arkadaslarinin çalismalarini duyan M.
Kemal yönetiminin, Piran hadisesiyle teskilatlanmasini tam olarak
gerçeklestiremeyen bir isyanin daha
kolay bastirilacagini düsünerek kiyami erken baslattigini düsünmektedir.
Kürt ulusalcilarinda ise sadece kiyami/isyani planlayan gücün farkliligi teziyle
tekrarlanmakta. Yazara göre ise, planlanan bir kiyam
yoktur(s258). Seyh Said’in mahkemede de belirttigi gibi
niyeti, yönetime mektuplar yazip, seriati tatbik
etmektir. Hatta kiyamdan önce de yaptigi görüsmelerde “rejim kendilerine vurmadikça
saldirma taraftari olmadiklarini, çevresindekilere de böyle davranmalarini
salik vermektedir”(s286) Yazar da bir provokasyonun var oldugunu kabul
etmekte ama provokasyonu, planli bir kiyama yönelik degil,
muhalefeti sindirmek için bir araç bulmaya yöneliktir.
Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi, Istanbul’un muhalif
basini ve ülkedeki Müslüman
kesimleri susturacak ve planlanmasi çoktan yapilmis, laik ve
batici olarak tasarladiklari sistemi
hayata geçirmeyi kolaylastiran bir
olay aranmaktadir. ‘Diktatörlügün Insasina Dogru’ basligiyla ayri bir bölümde islenen bu
uygulamalara Seyh Said Kiyami bahane kilinmis ve
mahkemede bilinçli olarak kiyamin daha önceden
planlandigi kabul ettirilmeye çalisilmistir. Oysa “Kiyam’, Piran’dan sonraki gelismelerin adidir. Öncesindeki degil!” …Mesele Seyh’i kahramanlastirmak ya da Azadî’nin ne kadar da örgütlü ve planli oldugunu ispattan daha önemlidir!”(s243) Kitapta
Islami kesim ile Kürt ulusalcilarinin düstükleri bu
hata Kemalist kaynaklari süzgeçten geçirmeden almalarindan kaynaklandigi anlatilmaktadir. Seyh Said ve
arkadaslari, yeni rejimin medreseleri kapatmak ve kamuoyu önünde Islam'a
hakaret etmek gibi uygulamalarina karsi olduklarini Ankara’ya nasil
bildireceklerini tartistiklari bir dönemde,
Piran hadisesiyle zaten patlamaya hazir olan bir halk birden
ayaklanmis ve Seyh ve arkadaslari da kiyami yönlendirmeye
çalismislardir. Kitapta
yer alan Seyh Said'in ve arkadaslarinin
mahkemedeki sözlerinden bu anlasilmaktadir.
SEYH SAID-BIR DÖNEMIN SIYASI ANATOMISI
BAHADIR KURBANOGLU
Ekin Yayincilik