KONTRGERILLA KISKACINDA TÜRKIYE

KONTRGERILLA KISKACINDA TÜRKIYE

Fevzi BOZKURT
Politika


Kontrgerilla, soguk savas döneminde Rusya’nin karsi safinda yer alan özellikle Avrupa ülkeleri ve ülkemizin de içinde bulundugu bir cografyadaki ülkelerin isgal edilmesi durumunda düsmana karsi yeralti faaliyeti yürütmek üzere kurulmustur. Ancak Italya’da oldugu gibi, iç politikayi etkilemek amaciyla büyük boyutlu terör olaylarina karisan gizli NATO örgütünün Türkiye’deki uzantisi kontrgerilla olarak bilinir.
1990’li yillarda Nato ülkelerinde yeralti müttefik komitesi ya da süper Nato olarak adlandirilan ve CIA ile baglantili gizli örgütlerin varligi ortaya çikti. Bu gizli örgü­tün Almanya’da Gehlen Harekati, Belçika’da SD A-8, Hol­landa’da Nato-Command, Yunanistan’da B-8 Sheepskin, Italya’da Gladio adi altinda faaliyet gösterdigi anlasildi. Özellikle Gladio pek çok faili meçhul terör olayindan so­rumlu tutuluyordu. Türkiye’de ise kontrgerilla adi verilen bu gizli örgütün 1952 yilinda Nato üyesi olduktan kisa bir süre sonra kurulan Özel Harp Dairesi (Seferberlik Tetkik Kurulu) bünyesi içerisinde yer aldigi ve Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantisinin 1980 öncesinde Milliyetçi Hareket Partili militanlardan olustugu ileri sürülmektedir.
Gladio örgütlenmesi paralelinde gelistirilen strateji kapsaminda ulus devlet kavramini olusturan temel nitelikler kontrol altina alinarak, siyasi ve askeri yapilar Kapitalist Enternasyonal dogrultusunda bütünlestiriliyordu. Komünizmi bir tehlike olarak gören bu düsünceye göre bütün sol akimlar düsman ilan edilmisti. Sol faaliyetler belirli alanlarda sinirlandirilirken devlet gelenegi disindaki açilimlar ve hareketler kabul görmüyordu.
Ülkemizde ise ilk olarak 12 Mart döneminde Ziverbey Köskündeki iskenceler sirasinda gündeme gelen kontrgerillanin, aralarinda 1 Mayis 1977 Katliami, Kültür Sarayi yangini, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Baskani Bülent Ecevit’e suikast girisiminin de bulundugu pek çok terör eyleminden sorumlu olduguna inanilmaktadir. Ayrica, Haziran 1988’de basbakan Turgut ÖZAL’a suikast girisiminde bulunan Kartal DEMIRAG, Afyon’da kontrgerilla bünyesinde egitim gördügüne dair açiklamalar yapmistir. Bütün dünyayi adeta bir ag gibi saran ve Kapitalist Enternasyonal adi verilen bu Gladio örgütünün neredeyse tüm dünya ülkelerinde istihbarat örgütleriyle iliskisi mevcuttur. Bu örgütlerden en önemlileri:
ASIS                (Avustralya Dis Istihbarat Servisi)
BND               (Alman Istihbarat Servisi)
BUD               (Hollanda Dis Istihbarat Servisi)
CIA                (Merkezi Haberalma Ajansi)
DGSE            (Fransiz Dis Istihbarat Servisi)
DIGOS (Italyan Kontr-Terör Örgütü)
KCIA              (Güney Kore Istihbarat Servisi)
MAD                (Alman Askeri Istihbarat Servisi)
 KYP                 (Yunan Istihbarat Servisi)
MI 6                (Ingiliz Dis Istihbarat Servisi)
MOSSAD      (Israil Dis Istihbarat Servisi)
SIGC               (Ispanyol Istihbarat Servisi)
SISMI              (Italyan Dis Istihbarat Servisi) isimli istihbarat örgütleridir.
 
Yukaridaki listeden de anlasilabilecegi üzere dünyanin neredeyse tamamina yakininda bu örgütlenmenin etkileri gözlenmektedir. Bir çok ülkede terör organizasyonlari ile birlikte legal/illegal yollardan amaçlarina ulasmaya çalisan örgütler bu emellerini gerçeklestirmek için devletten aldigi gücü zaman zaman devlet aleyhine kullandiklari da olmustur. Örnegin Italya’da bir aracin infilak etmesi neticesinde hayatini kaybeden üç jandarma görevlisinin aslinda Italya’da Gladio olarak bilinen örgütün bir operasyonu neticesinde öldürüldükleri sorusturmanin derinliklerinde ortaya çikmistir. Ancak adli sorusturma Italyan devlet makamlari tarafindan örtbas edilerek kapatilma yoluna gidilmis böylece bu karanliklar ordusu operasyonlarina mesru bir zemin kazandirilmistir.
Ülkemizin Gladio Agi olarak bilinen kontrgerilla örgütlenmesi ile tanismasi daha erken zamanlardadir. Özel Harp Dairesi Baskani Tuggeneral Kemal Yilmaz bu kurulusun tarihini 27 Eylül 1952 olarak belirtmektedir. Seferberlik Tetkik Kurulu adiyla faaliyete baslayan örgütlenme Milli Savunma Yüksek Kurulu'nun 17/c sayili karariyla kurulmustur. Tehlike olarak algilanabilecek boyutta bir sosyalizm akiminin bulunmadigi bu dönemde Türkiye antikomünist fikirlerinin devletin temel görüsü haline geldigi bir sürece girmistir. Zira soguk savasin ilk zamanlarindan itibaren Türkiye, Ingiltere ve Amerika Birlesik Devletleri'nden milli bütünlügünü idame için gerekli gelismeyi saglamak maksadiyla mali yardimlar almistir. Kimi zaman karsiliksiz verilen kimi zaman Marshall yardimi denen bu maddi yardimlarin temelini Ortadogu'daki düzenin korunmasi için gerekli olan milli güvenlik kaygisi olusturmaktadir.
Kontrgerilla Türkiye'de güçlü bir hukuki zemine, kurumlar agina ve devlet yetkilerine sahiptir. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 dönemleri bu hukuk zemininin yerlestirilmesinde önemli kilometre taslari olmustur. Bu dönemlerde meclis çatisi altinda yapilan ve halen günümüzdeki anayasal düzenlemelerin temelini teskil eden 1982 Anayasasi bu tezi dogrulamaktadir. Bu dönemin ardindan Kontrgerilla tüm eylemlerinde psikolojik savas taktigini de uygulamaya koymustur. Kontrgerilla örgütlenmesi biri yeralti grubu, biri de yerüstü grubu olarak adlandirilan iki gruptan olusur. Yeralti grubu, bütün Nato ülkelerinde ortaya çikarilmaya baslanan örgütün kendisidir. Köylere kadar inmis olan bu örgütlenme istihbarat birimleri, sabotaj birimleri, cinayet birimleri gibi birçok birimden olusur. Adam öldürme, bombalama, silahli tehdit, soygunculuk, iskence, kötürüm haline getirme, adam kaçirma suretiyle tedhis ve olaylari tahrik etme, misilleme ve rehinelerin alikonmasi, kundakçilik, sabotaj ve yalan haber yayma, zorbalik ve santaj yollarini kullanarak kendilerine göre tehdit olan unsurlari sindirmisler ve onlara yönelik eylemleri gerçeklestirmislerdir.
Özellikle Ikinci Dünya Savasi sonrasinda, ABD’nin antikomünizm örgütlenmesi bu düsünceyi milliyetçilik diye tüm ülkelere ihraç etmis ve bu amaçla neonazi ve neofasist partileri CIA’nin sagladigi parasal kaynaklari ile finanse etmis, çikarlarina ters gelen siyasi parti, örgüt ve sahislari aracilar kullanarak etkisiz hale getirmeye çalismistir. Patricie Chairoff tarafindan Fransa'da yayimlanan bir yazida Milliyetçi Hareket Partisi Avrupa fasist partileri arasinda gösterilmis ve Ülkü Ocaklarinin CIA'dan önemli ölçüde yardim gördügü açiklanmistir. Bahse konu yazida dünyadaki bütün neonazi ve neofasist partilerin isimlerinin içinde hareket sözcügünün bulundugu tespit edilmistir.
Türkiye'deki siyaset geleneginde sivil kökenli siyasetçilerin kontrgerilla faaliyetlerinin temelini olusturan bu hukukun gereklerini uygulamalari, siyasi bir tercih olmanin, o makamlara gelmenin ve orada kalabilmenin olmazsa olmaz kosulu haline gelmistir.
Genelde kontrgerilla örgütlenmesi ile iyi iliskiler içerisinde olan kisiler ayni zamanda sivil kökenli siyasetçilerin de iyi dostlari olmustur. Iyi iliskiler içerisindeki dostlar vatanini ve devletini en çok seven kisilerdir. Sol akimlara ve topluma karsi yürütülen psikolojik harekatta hükümetlere de bazi görevler düsmüstür. Yasama, yürütme ve yargi erklerinde kontrgerillanin yaptigi faaliyetleri mesru kilmaya yönelik politikalar birbirini izlemis ve bazi kurumlar sadece bu koordinasyonun saglanmasi için olusturulmustur.
Amerika Birlesik Devletleri’nin sosyalizm ve komünizm tehlikelerine karsi dünyanin birçok ülkesine empoze ettigi asiri milliyetçilik kavrami beraberinde özel savas denen ve toplumun siyasi, ekonomik ve kültürel ögelerini de hedef alan yeni bir kavrami beraberinde getirmistir. ABD dünyanin bir çok ülkesinde özel savas taktigini yürütmüstür. Bu taktik bazi yerlerde kendini Düsük Yogunluklu Çatisma olarak göstermistir. Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA tarafindan ülkemizde yürütülen taktik harekatlarla 1970’li yillarda tehlike olarak gösterilen sol akimlar 1980 ihtilalinin ardindan kendini ayrilikçi Kürtçü gruplar olarak göstermistir.
Dogu ve Güneydogu bölgelerimizi hedef alan bu harekatta devlet-asker-polis yapisi halk tarafindan dislandirilmaya çalisilmistir. 1990’li yillarla birlikte askeri kuvvetlere ek olarak Polis özel harekat timleri ve askeri özel harekat timleri kurulmustur. Bu timleri olusturan görevliler genellikle asiri milliyetçi Anti-Kürt politikalarini benimsemis ve Kürtçülügü bir tehdit olarak algilayan ve bunu kendi siyasi görüsü olarak benimseyen kisilerden olusmustur. CIA araciligiyla Amerika dünyanin bir çok ülkesinde denemelerde bulundugu siyasi ve bölgesel yapilari PKK vasitasiyla ülkemiz üzerinde de denemistir. Bunun için önce gerilla ve halki birbirinden koparmak amaçlanmistir. Bu nedenle köyler bosaltilmis, ardindan olagan üstü yetkilere sahip bölge valilikleri olusturulmus, halkla gerilla arasina asker ve polis yerlestirilmistir. Böylece devletin bölgedeki yüzü olan asker ve polis kuvvetleri her iki tarafinda elestirilerine maruz kalmistir.
Tüm bu gelismeler CIA ve diger dissal istihbarat servisleri ile Kontrgerilla’nin irtibatlari sayesinde gerçeklestirilme zemini bulmuslardir. Örgütlenmenin savundugu hukuk uluslararasi iliskiler ekseninde olustugundan, bu olusumca yapilanlar son derece olagan karsilanmistir. CIA ile ortaklasa iskence merkezleri kurulmus, kamu bürokrasisinde yandaslarini getirme operasyonlari yapilmis, katliamlara girisilmistir.
Istihbarat örgütlerinin para karsiliginda yaptirdiklari operasyonlar ise bir gelenege isaret etmektedir. Türkiye'de istihbarat olgusu ticaretle içice geçmistir. Istihbarat kadrolari ayni zamanda çok iyi isadamlari çikarmistir. Bu durum olaylarin maddi menfaat döngüsünde gerçeklestirildigini açikça göstermektedir. Örnegin hayali ihracat olaylarina adi karismis bir çok eski istihbaratçi vardir. Bunun en somut ve en güncel örneklerinden biri de Susurluk kazasidir. Bu legal temellere dayandirilmaya çalisilan illegal örgütlenme egemenlik sisteminin temel ögeleriyle iç içedir. Hatta örgütlenmede yer alan ve devlet adina bu adimlari attiklarini beyan edenler kisiler sadece servisler arasi degil, disisleri, asker, sivil bürokrasi ve is aleminin parlak sahislariyla da irtibatli olarak lüks yerlerde bir araya gelirler ve memleket meseleleri çok yönlü olarak tartisilir. Çok pahali otellerde Ingiliz, Alman, Fransiz, Italyan ve Israil istihbarat Servislerinin düzenledigi  bu davetlerin sayisi yil içerisinde onlara hatta yirmilere ulasir. Osmanli istihbarat örgütleri gelenekleri ise aynen devam etmektedir.
Türkiye'deki bu gizli örgütlenmenin temelleri Tanzimat dönemine kadar uzanir. O dönemde kurulan Teskilati Mahsusa; Müslüman dünyasini birlestirmek, ümmetçilik, Türklerin birligini ve bütünlügünü saglamak gibi amaçlari olan bir kurulustur. Çesitli dairelerden olusur.  Ziya Gökalp’de bu kurulusta görev alan sahsiyetler arasinda yer almistir.  Teskilati Mahsusa Afrika, Asya ve Avrupa’nin birçok yerinde genis bir örgütlenme agina sahipti. Kurtulus Savasi ile birlikte Milli Amele Hizmet (MAH) adini alan bu kurumun deyim yerindeyse uçan kustan haberi oluyordu. MAH ayni zamanda Milli Istihbarat Teskilati’nin da ilk adiydi. Geçen zamanla birlikte taslarin daha iyi yerine oturdugu devlet kurumlari arasinda yer alan bu kurulusta ciddi deneyimlere sahip olmustur. Özellikle PKK ile mücadele ve askeri alanda basarilar buna örnek olarak gösterilebilir.
Kontrgerilla örgütlenmesinin finans kaynagi yine devletin kendisidir. Örgütlenmenin masasi olan mafya (günümüzdeki anlamiyla organize suç örgütleri) örgütün içerisindeki kisilerin referanslariyla bir çok kamu ihalesini almakta, hayali ihracat, naylon fatura ve yine hayali vergi iadeleri ve kredileri ile ceplerini doldurmaktadirlar. Gladio’nun denetiminde gerçeklesen tüm bu kanunsuz isler Gladio tarafindan devlet içindeki uzantilariyla kamufle edilmekte, bunlara karsi çikanlar ya da belirlenen raconlara uymayanlar tehdit, santaj ve suikastlarla sindirilmektedir. Bu kirli para çarki özellikle devletin Emniyet, MIT ve Jandarma gibi sorusturmaci kurumlarinda kendini daha yogun hissettirmektedir. Çesitli vaatler karsiliginda alinan yüklü miktarda paralar, karsiliginda dosyalarin sumen alti edilmesi, göz yumma ve espiyonaj gibi sonuçlari da beraberinde getirmistir.
Kitapta dikkati çeken en önemli hususlardan biri de Ülkücülerdir. Hemen hemen ülkemizdeki bütün kontrgerilla yapilanmalarinda yer alan ülkücüler 1940 ve 1950’li yillardan itibaren siyaset sahnesinde kendilerini göstermeye baslamislardir. Türkçülük-Turancilik kavramlariyla hayat bulmaya baslayan bu akim Alparslan Türkes’in kurdugu Milliyetçi Hareket Partisi ile yeni bir boyut kazanmistir. Kendi milli ideolojimiz artik siyasallasarak kotrgerilla paralelinde faaliyetlerine de baslamistir.
1960 ve 1970’li yillarda faaliyetlerini hizla devam ettiren Ülkücü gruplar bu yillarda büyük bir teskilatlanmanin da ilk adimlarini atmaya baslamislardir. Türkiye’nin birçok ilinde ülkücü görüsleri paralelinde dernekler açilmis, çesitli basin-yayin ve nesriyatlar basilmis ve yogun bir propaganda faaliyeti yürütülmüstür. Ülkücü camiaya katilan kisiler genel merkezde egitime alinmislar, Emniyet Teskilati dahi bu akimdan etkilenerek kendi içerisinde bölünmeler yasamistir. Bir çok kontrgerilla operasyonunda ülkücü camiadaki kisiler kullanilmistir. Özellikle ülke içinde ve ülke disinda yapilan operasyonlarda Mehmet Ali AGCA, Oral ÇELIK, Abdullah ÇATLI gibi isimler kullanilmis, bu sayede eylemlere milliyetçilik kilifi geçirilerek masum gösterilmeye ve toplum destegini almaya çalisilmistir.
Asiri milliyetçi bu gruplar yogun bir biçimde silahlanmaya baslamislardir. Ülkücülere ait birçok dernek ve evde yüklü miktarda mühimmatlar ele geçirilmistir. Ülkücüler militarist bir yapida hareket ettiler. Adeta örgütü andiran Ülkücü camia bu dönemlerde çok hassas kararlar almistir. Ülke genelinde düzenlenen toplantilarda camianin içinde yer alan örgütsel yapi kendini daha somut bir sekilde göstermeye baslamistir. Örgüt kendi kurtarilmis bölgelerini ilan etmis, devletin kurumlarina kadar uzanmistir. Devlet kurumlarindan kendi görüslerine ters düsen kisileri sürdürmüsler, kendi yandaslari ve tabanlari için her türlü destegi vermisleridir. 1970 ve 1980’li yillar arasindaki ekonomik hareketlerde dikkat çekicidir. Ülkücü derneklere, cezaevlerinde bulunan ülkücü mahkumlara, Ülkü Ocaklarina, vakiflara ve bir çok ülkücü basin-yayin kurulusuna bol miktarda maddi yardimda bulunulmustur.
Kontrgerillanin ülkücü örgütlenme ile gerçeklestirdigi ve tarihe Kanli 1 Mayis olarak geçen 1 Mayis 1977’deki Isçi Bayrami kutlamalari katliama dönüsmüstür. Kutlama için çesitli illerden Istanbul’a gelen yüz bin kisi civarinda olan topluluk Taksim Meydani’ni doldurdu. DISK baskani Kemal TÜRKLER’in konusmasinin sonuna dogru çok iyi bir zamanlama ile yapilan operasyonda etraftan silah sesleri duyulmaya baslandi. Alana hakim çesitli yerlerden toplulugun üzerine açilan atesin akabinde insanlar panik halde kaçmaya çalisirken panzerler de kalabaligin arasina girdi. Kalabaliga ates açiliyordu fakat polis ates açanlara degil, kalabaligin üstüne saldiriyordu. Bir kamyonun tikadigi alan çikisinda kalabaligi daha da korkutmak için bir daha ates açildi. Insanlar panzerler altinda kalarak ve birbirlerini ezerek kaçmaya devam etti. Olay neticesinde 34 kisi hayatini kaybetti. O günün ardindan Taksim Meydani kutlamalara yasaklandi. Halen atesi kimin açtigi tam olarak belirlenememis, olay halen aydinlatilamamistir.
Ülkücü örgütlenmenin gerçeklestirdigi bir diger operasyon ise 16 Mart 1978’de Istanbul Üniversitesi önünde dersten çikan bir grup sol görüslü ögrenci üzerine bomba atilarak taranmasidir. Bu olayda da Ülkü Ocaklari Eski Genel Baskanlarindan Mehmet GÜL’ün ismi geçmektedir. Ayrica olaya göz yumduklari iddiasi ile bazi polis seflerinin adi da davaya karismis. Polis sefleri hakkinda açilan davalar delil yetersizliginden düsmüstür. Bu operasyonda da dikkati çeken saldiriya ugrayan ögrencileri dagilma noktasina kadar koruma altinda tutmasi gereken görevlilerin ögrencileri kendi hallerine birakarak üniversite kapisinda terk etmeleridir.
Kontrgerillanin fasizm boyutuna varan milliyetçi-ülkücü ideoloji ile gerçeklestirdigi en kanli operasyonu ise 19 Aralik 1978 günü Kahramanmaras ilinde faaliyet gösteren Çiçek Sinemasi’ndaki Günes Ne Zaman Dogacak isimli filmin gösterimi esnasinda atilan bomba ile baslamistir. Patlamanin ardindan çogunlugunu sagcilarin olusturdugu izleyici grup olayi alevi komünistlerin geçeklestirdigini iddia ederek Maras ilindeki bütün Alevilere karsi top yekun ayaklanma baslatmislardir. Sol görüslü alevi iki ögretmenin öldürülmesi ve akabinde ögretmenlerin cenazesinde yasanan olaylarla gerginlik hat safhaya tirmanmis, sayilari zaman zaman bini asan gruplar ellerinde Türk bayraklari, Kuran’i Kerimler, silah ve sopalarla halki Alevilere karsi kiskirtmislardir. Bu operasyonda dikkati çeken en önemli nokta fasizm ile birlikte ilk defa mezhebinde siyasal bir malzeme olarak kullanilmasidir. 26 Aralik’a kadar devam Maras Katliami olaylarinda güvenlik kuvvetleri herhangi bir müdahalede bulunmamislardir. Katliam neticesinde 105 kisi hayatini kaybetmistir. Olaylari tetikleyen kisilerin tamami uzun süren yargilamalarinin ardindan beraat etmislerdir. Sinemaya bombayi atarak olaylari baslatan kisi ise milletvekili olmustur.
Günümüze kadar uzan bu ve benzeri katliamlar 1990’li yillarda PKK tesiri ile birlikte Milli Güvenlik Stratejisi geregi kendini Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerimizde köy bosaltmalar, köy yakmalar, keyfi kisitlamalar ve olagan üstü haller olarak göstermeye baslamistir.

Benzer Kitaplar