OSMANLI VE PORTEKIZ

OSMANLI VE PORTEKIZ

Fevzi BOZKURT
Biyografi


UMMAN'DA KAPISAN IMPARATORLUKLAR...
Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü 1963 yilinda bitirirken hazirladigi bir mezuniyet tezinin konusuyla Hint Okyanusuna merak salmistir yazar. Aradan geçen yillara ragmen içinde barindirdigi merak ve heyecani yitirmemis ve bunca zaman sonra bile kitabini kaleme almistir. Yazar Kitabinda Osmanli ve Portekiz’in 15. yüzyilda baslayan ve 16. Yüzyilda alevlenen hâkimiyet savasini konu edinmis, Osmanli Devleti’nin, 1517 yilinda Memluk Sultanligi’na son verip sinirlarini Hint Okyanusu kiyilarina kadar genisletmesinden önce baslayan Hint Okyanusu mücadelesinin, yüzyilin ilk yarisi boyunca giderek artan bir sekilde devam eden boyutu üzerinde durmustur. Bu süreçte Osmanli’nin, dogu-bati arasindaki ticari faaliyeti yüzyillarca baris içerisinde sürdüren Hint ve Uzakdogu cografyasindaki Müslüman sultanliklarin siyasi ve ekonomik varliklarinin bir garantisi olarak ortaya çiktigi görülüyor. Bu baglamda Osmanli Devleti, Hint Okyanusu’nda Katolik Portekizlilere karsi verdigi mücadele ile küresel bir güç oldugunu ortaya koymak istemistir.
Kitabin ilk kisminda Portekizliler ve Avrupalilar tarafindan Osmanli soyundan olan tüccarlar ve karsilastiklari Türklere, Rûmi ve Turcos isimlerinin verildigi buna dayanak olarak dönemin Portekizli seyyahlari, tüccarlari ve tarihçilerinin devletlerine yazdiklari raporlarini, seyahat kayitlarini dayanak göstermektedirler. Yazar kitabinin ilk bölümde açiklamaya çalistigi Osmanlilar tarafindan “bî-din” veya “Portakal melunu” olarak niteledigi Portekiz imajinin çok sinirli kaldigi buna karsi olarak ta Portekizlilerce yansitilan “Rumes” ya da “Turcos” kavraminin oldukça ayrintili verildigi görülmektedir. Buna dayanak olarakta Osmanlilarin geleneksel yaklasimlarla olaylara yaslastigini tarihi kaydetmek gibi bir meziyetlerinin olmadiklarini ileri sürmüstür. Selman Reis’in kendi gayretleriyle hazirladigi ve Misir’da Sadrazam’a sunulan 1525 tarihli rapor gibi bilgilendirici kilavuzlarin kitligi karsisinda, Osmanli ve Türk meraki ve hayranligiyla hazirlanmis ve Türklerin kökeni konulu 1530 yillarinda yazilmis bir Portekizce eserin daha o zamanda bile yayinlandigini dile getiriyor. Burada yazar Osmanli Hanedanliginin, Emperyalist, Sömürgeci Portekiz’den daha geri oldugunu öne sürmüstür.
 
Osmanli Devleti, Hint Okyanusu’nda Katolik Portekizlilere karsi hem ciddi manada bir güç olmak hem de batida ilerleyisi için gerekli olan ucuz ve kolay elde edilebilir maddi kaynaklara yönelmek için Hint kiyilarina ve buradan da baharata ulasmayi amaçlamistir. Bunu yaparken gâza ve Ilayi Kelimetullah dürtülerinden ziyade Portekiz gibi maddi çikar elde etme amaci güttügünü dillendiriyor. Osmanli Devleti’nin üç kitada varlik iddiasini sürdürdügü bir yüzyil olan 16. yüzyil, sadece Osmanli tarihi açisindan degil, dünya tarihini degistirecek gelismelere sahne olmustur.  Modern anlamda, küresel siyasi, ekonomik ve kültürel iliskilerin degisim sürecinin baslangici kabul edilen kesifler çaginin 16. yüzyil baslarindan itibaren Hint Okyanusu’ndaki safhasi Osmanli Devleti ile dogrudan iliskilidir. Osmanli Devleti’nin Hint Okyanusu politikasindan söz edildiginde akla ilk etapta Kizildeniz, Umman Denizi, Basra ve Aden Körfezleri gelirken, Bati Hindistan kiyilari ve Sumatra ‘ya kadar uzanan boyutunu da unutmamak gerekir. Osmanli Devleti’nin, Hint Okyanusu’ndaki gelismelere verdigi tepkinin önemini, kurdugu Süveys ve Hint donanmalarinda ve bu donanmalarin basina atanan önemli komutanlarin yani sira, söz konusu komutanlarin, amirale degil, dogrudan dogruya Divan-i Humayun’a bagli olmasinda görmek mümkündür. Bu durum, gerek Osmanli’nin yukarida zikredilen cografyalardaki devletlerle siyasi ve askeri anlamda dogrudan iliskiler kurdugunu ortaya koymaktadir. Osmanli’nin Hint politikasinin sekillenmesinde nedenlerine asagida ayrintili bir sekilde deginilecegi üzere sömürgeci batinin öncü gücü Portekiz’in 15. yüzyilin son yillarindan itibaren, 16. yüzyil baslarinda giderek gücünü artirmak suretiyle, önce Afrika kiyilarini, ardindan Hürmüz Bogazi’ni tutmaya baslamasinin etkisi büyüktür. Portekiz güçlerinin Kizildeniz’i ve dolayisiyla kutsal topraklari tehdit etmesi, Hint Okyanusu civarindaki Islam beldelerindeki Müslümanlarin hac farizasini yerine getirmesine engel olmasi, Uzakdogu-Hint ve Ortadogu arasinda yüzyillarca devam eden ve Müslüman tüccarlarin hâkimiyetindeki ticari faaliyetlere set çekmesinin temel nedenler oldugu görülür. Dönemin iki önemli gücü Osmanli-Portekiz arasinda Akdeniz’de baslayan mücadele, 16. yüzyil baslarindan itibaren Hint Okyanusu’na tasindi. Bu baglamda Osmanli’nin Hint Okyanusu’ndaki gelismelere tepkisini salt askeri anlamda degil, siyasi, dini, ekonomik baglamlariyla da ele almak gerekir. 16. yüzyilin ilk yarisinda, Osmanli Devleti ve Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki karsilasmasi, Avrupa’da sürdürülen Islam ile Hiristiyanlik mücadelesinin, Hint Okyanusu’na yayilmasi ile küresel bir boyut kazandigini ortaya koymasi bakimindan son derece önemlidir. Kesifler çaginin bir açilimi olarak 1497–98 yilinda, dört gemiden olusan Portekiz filosu Hindistan’a girmis, ardindan 1503 yilindan itibaren Hindistan kiyilarina yerlesmeye baslamistir. Böylece, yüzyillar boyunca Müslüman denizcilerin hâkimiyetindeki ticaret yoluna nüfuz edilmesiyle, Hint Okyanusu’nda Avrupa dönemi ve Portekiz deniz imparatorlugu baslamistir. Katolik dünyasinin ruhani lideri Papa, 1494 yilinda imzalanan Trodesilhas Anlasmasi ile Avrupa’nin batisindaki denizleri Ispanya’ya, dogusundaki denizleri de Portekizlilere vermesiyle, bu iki denizci ulusun denizlerdeki kesiflerine dini bir boyut katmistir. Avrupali sömürgeci güçlerin doguyu kesifleriyle birlikte, 16. yüzyil baslarindan itibaren Hint Okyanusu civarindaki stratejik liman sehirlerine yerlesmeye basladilar. Böylece, dogulu halklarin barisçil temele dayali dogu-bati ticari ve kültürel iliskileri sömürgeci güçlerin pragmatist egilimleri sonucu dönüsüm sürecine girmistir. Avrupalilarin saldirgan ve ayrimciliga dayali tutumlari, dogu toplumlarinin harmoniye dayali iç toplumsal yapilari kadar, toplumlar arasi iliskilerinde bile degisime yol açmistir. Ortadogu ve Hindistan’daki Müslüman sultanliklar Portekizlilerin, Basra Körfezi girisinde stratejik öneme sahip Hürmüz’ü 1509 yili gibi erken bir dönemde ele geçirmesinin, bölgenin siyasi ve ekonomik yapisini degistirmeye yönelik oldugunu algilamakta gecikmemislerdir. Hint Okyanusu’na kiyisi olan devletlerin Portekiz deniz gücüne karsi koyacak askeri yapilanmaya sahip olmamalari, dönemin en güçlü Islam devleti olan Osmanli’dan yardim istemelerini zorunlu kilmistir. Bu durumda Osmanli Devleti’nin, izledigi genel siyasetin bir geregi olarak, bölge ülkelerinden gelen ittifak ve yardim taleplerine kulak tikamasi beklenemezdi. Osmanli, gerek Avrupa’daki Katolik-Protestan çatismasinda, gerekse de Islam dünyasina yönelik Haçli ittifaklari nedeniyle Avrupa siyaseti ile içli disliydi. Bu gelismeler isiginda Osmanli Devleti’nin 16. yüzyil Hint politikasini su dört evrede ele almak gerekir: Yildirim Beyazid döneminden itibaren Memluk Devleti’nin Süveys donanmasini kurmasina ve sürdürülmesine yaptigi katki; Yavuz Sultan Selim’in Misir Seferi sonucu Süveys donanmasini yenileyerek, Osmanli’nin ileriki dönemde gerçeklestirecegi Hint seferleri için alt yapi olusturmasi; Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Bati’da gerek kara Avrupasi gerekse Akdeniz’de, Dogu’da ise Iran seferlerinin yani sira, Hint Okyanusu’yla dogrudan ilgilenmesi; 2. Selim döneminde, Açe Darussalam Sultanligi ile kurulan diplomatik ve askeri iliskiler. Bununla birlikte, bir Avrupa-Hiristiyan öncü gücü olarak Portekiz’e karsi küresel çapta gösterilen tepkinin, Islam dünyasinda, biri batida digeri doguda olmak üzere, dönemin iki önemli gücü olarak beliren Osmanli Devleti ve Açe Darussalam Sultanligi tarafindan verildigi görülür. Bu iki devlet arasindaki cografi uzakligi ortadan kaldiran ve irtibati saglayan ise Gücerat Sultanligi olmustur.
 
Kitabin agirlikli bir bölümünde islenen, görgü tanikliklariyla da desteklenen savaslardan söz edilirken her iki devletinde denizlere ne kadar hazirlikli olduklari ve denizcilik teskiladarindaki kabiliyetleriyle ispatlamaya çalisilmistir. Baskinlarin ve serüvenlerin ayrintilari ne denli vurkaç taktigine lüzum duyuldugunu göstermisse de daha genis çapli Bahreyn kusatmalarindaki görüntüler ve deniz içirisindeki çarpismalar ve deniz kuvvetlerinin etkilerini daha net ortaya koymustur. Portekiz kuvvetlerinin Hint denizlerinde daha rahat gezinirken ve düsmanlarinin Hint sularina geçmesini önlemeye çalisirken, Osmanlilarin atesli silah güçleriyle kiyilardaki varligini korudugu anlasiliyor. Portekizlilerinin üssü olan Goa‘ sina karsi Osmanlilarin Süveys’ten kalkan deniz güçlerinin yeterli kapasiteye sahip olmadiklari anlatilmaya çalisilmistir. Ünlü denizci, haritaci ve denizcilik alaninda kitap ve nâm sahibi Pîrî Reis’in 80 yasinda bile basarisizligi sebebiyle Osmanli Sultani emriyle basinin vurulmasi çeliskilerle dolu Hindistan macerasinin en vahim anilarindan biri olmustur.
 
Bu kapismalara ragmen son bölümlerde, Kanuni Sultan Süleyman Han’in Portekiz Krali Dom Sebastiâo’ya 1563 yilinda yazdigi Nâme-i Hümâyûnlardan yola çikarak, iki ülke arasindaki iliskilerin diplomatik kanallara çekilmek istendigini, özellikle aralarinda yillardir süre gelen “baharat” ve baska maddelerin ticareti yolundaki tüm engelleri kaldirmak için girisimlerde bulundugunu vurgulamistir.
 
Iki imparatorlugun birbirine benzer yanlarini kitabin her bölümünde dile getiren yazar, devletlerden birisini Akdeniz’in bati ucundaki Iber Yarimadasi’nin okyanus yakasinda Müslüman olan Endülüs’e karsi, ötekisini de Akdeniz’in dogusuna açilan Anadolu ‘daki Bizans Imparatorluguna karsi olarak gösteriyor. Birbirlerine yakin yillarda biri imparatorlugunu bir digeri de beyligini büyütmüs ve zenginlestirmistirler. 16. yüzyila geldiklerinde de Hint Okyanusu’nda menfaat çekismesi içine girmisler ve Kizildeniz’de, Afrika sahillerinde, Mozambik’te, Hindistan’in, Basra Körfez’i ve Uzakdogu’nun Açe’sinde birbirlerine karsi emperyal güçlerini hissettirmislerdi. Akdeniz dünyasinda sadece dolayli iliski ve mücadele içinde bulunurlarken biri Atlas Okyanusunu asarak Brezilya’yi fethetmis, digeri ise basta Akdeniz olmak üzere Karadeniz’in büyük bir bölümünü egemenlik altina alarak Kirim’i ele geçirmis, bir yandan Viyanayi kusatmis, diger yandan Uzakdogu’nun Açe Sultanligina, Hiristiyan bir imparatorluga karsi mücadelesinde yardim etmistir. Birisi Hiristiyanligin digeri Islam’in bayraktarligini yapmis fakat ikisininde iktisadi beklentileri hemen hemen aynidir. Açilma dürtülerindeki gazâ ve Kraliyetin - Sultanligin kapisindaki çikar beklentileri farksizdi. 
 
Egemen olduklari genis cografyalara ulasmalari önceden hazirlanmis bir plan dogrultusundan ziyade zamanin, kosullarin ve menfaatlerin yönlendirdigi hareketlerle olabilmisti. Dagilmalari da asagi yukari ayni benzerlikleri sergilemistir. Imparatorluklarinin merkezi denetimleri zamanla kaybetmis, özel girisimcilerin yönlendirdigi iktisada mahkûm olmus ve iç isyanlarin, bagimsizlik mücadelelerinin sonunda tabii ki derin izler de birakarak anavatanlarinin sinirlarina gerilemislerdir.
 
UMMAN’DA KAPISAN IMPARATORLUKLAR OSMANLI VE PORTEKIZ
SALIH ÖZBARAN
TARIHÇI KITABEVI
2013
 

Benzer Kitaplar