OSMANLI DEMOKRASISINDEN  TÜRKIYE CUMHURIYETINE

OSMANLI DEMOKRASISINDEN TÜRKIYE CUMHURIYETINE

Fevzi BOZKURT
Politika


Osmanli devleti, halka adaletli davrandigi ve hukuk düzenine uygun hareket ettiginden dolayi cihan devleti haline geldi. Devleti yasatmanin insani yasatmakla mümkün olacagi düsturuna bagli kalarak her zaman insani ön planda tutmus, hadisler ve manevi büyüklerin sözleri isiginda devleti yöneterek, basarilara ulasmistir.
Bir uyusmazlik yasandiginda dini ne olursa olsun Osmanli tabasinda herkese esit muamele edilir, mülkün temelinin adalet oldugu prensibine her zaman bagli kalinirdi. Hukuka herkesten önce padisah riayet ederdi. Öyle ki padisahin verdigi bir karar Seyhülislâm tarafindan eger hukuka aykiri ise iptal edilebilir, padisah ta hiç itiraz etmeden bu karara uyardi.
Osmanli Devletini yöneten padisahlarin, devletin ekonomik yönden en zorda kaldigi zamanlarda bile vatandastan zorla para/esya toplama gibi bir uygulamalari olmamis, çikarilan madenler, savas ganimetleri ve halktan alinan vergiler disinda asla baski ve cebir yolu ile gelir elde etme yollarina basvurulmamis, askerine haram yedirilmemistir.
Bati ülkelerinde insanlar zümrelere ayrilmis, zümreler arasinda insanlik disi muameleler normal olarak görülürken Osmanli’da yeri gelmis vatandaslar padisaha karsi dava bile açabilmislerdir. Öyle ki bazi padisahlarin suçlu bulunarak mahkum olduklari bile olmustur. Bu anlayis Islam dininin kul hakkina verdigi önemden kaynaklaniyordu ve yöneticiler davranislarinda daima bu hususu gözetiyordu. Iste bu anlayis Osmanli Devletinde diktatörlügün önüne geçen en önemli sebeplerden de biridir.
Padisahin emirleri Kur'an-i Kerim ve seriat önderleri ya da seyhülislâmin yayinladigi fetvalarla çelisemezdi. Buna savasa karar vermek de dahildi. Barisa ve Savasa karar verme konusunda din ulemasindan onay alma zorunlulugu vardi.
Osmanli Devletinde kanunlar kadar töreler de uyulmasi zorunlu kurallardandir. Padisahin yetkilerini sinirlayan faktörlerdendir. Zevk ve eglenceye dalan padisahlar fetva ile görevden alinabilirdi. Yani padisahlarin yetkileri sonsuz olmayip, mutlakiyet rejimi yerine merkezinde insanin oldugu demokratik bir yönetim anlayisi hakim olmustur. Ayrica Padisahlar tahta çikmadan önce töre ve Kuran hükümlerine baglilik konusunda ant içerlerdi. Seyhülislamin padisahi azletme yetkisi vardir. Bu da en yetkili kisinin padisah degil seyhülislam oldugunun göstergesidir.
Osmanli Devletinde azinliklar dinlerini özgürce yasayabiliyorlar, inançlarindan dolayi herhangi bir baski ve kötü muameleye maruz kalmiyorlardi. Insanlar padisahi alenen elestirebiliyorlardi. Kanuni Sultan Süleyman zamaninda Ayasofya Camiinde bir Cuma namazinda vaiz; “devletin güvenlik tedbiri almadigindan baisle Hac farizasinin güvenli bir sekilde yapilamadigi, hacca giderken gemilerin soyuldugu, koskoca Osmanli padisahinin üç bes çapulcunun hakkindan gelemedigi ve acze düstügü, gerekli tedbirler alinmazsa Müslümanlarin bedduasi ile padisahin helak olacagi” seklinde kürsüye yumrugunu vurarak sert bir üslupla uyari mahiyetinde konusmalar yapmis, halk da vaizin hakli oldugu yönünde tepkiler vermistir.  O yillarda Avrupada böyle bir hadise yasanabilmesi mümkün degilken söz konusu vaiz ile ilgili herhangi bir islem yapilmamistir. Aksine insanlarin rahat ve güvenli bir sekilde haç ibadetini yapmalari içen gerekli güvenlik önlemleri alinmistir.
Bu olay Osmanli Devletinde insanlara düsüncelerini ifade etme, bilhassa yönetimi elestirme hakki tanindiginin örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Günümüzde bile cami kürsülerinde hükümet politikalarinin elestirilebilmesi mümkün degildir.
Istanbulun Fethinden sonra Fatih Sultan Mehmetin Bizans halki için yayinladigi özetle; dinlerini serbestçe yasayabilecekleri, canlarinin ve mallarinin teminat altina alindigi, ticaret ve seyahat hürriyeti tanindigi” yönündeki bildiri, günümüzün demokrasi, hosgörü, insan haklari anlayisinin çok çok üstündedir. Ne acidir ki; günümüzde kadinlarin türban/basörtüsü konusunda verdikleri mücadele Osmanli Padisahi Fatih Sultan Mehmetin Istanbulun Fethinden sonra azinliklara verdigi haklarin tekrar kazanilmasi içindir.
Osmanli Devleti'nin yöneticileri, barisi da savasi da tüm dünyaya adaletin hakim olmasi için yapmislardir. Baska bir imparatorlugun/devletin halkina zulüm yapmasi bile Osmanli’yi rahatsiz eder kayitsiz kalamazdi. Osmanli himayesinde yasayan azinliklarin memnuniyeti baska ülkelerdeki azinliklar tarafindan gipta ile takip ediliyor, Osmanli hakimiyetine girerek huzura kavusmak için can atiyorlardi. Bu gün Avrupa Birligine girme arayislarimiza ne kadar da benziyor degil mi?
Avlanmaya merakli olan 4. Mehmed zamaninda sadrazamlarin basarili olmalari, padisahin reha­vete kapilmasina neden olmus, padisah vaktini avlanmayla geçirmeye baslamistir. Bu arada Alman-Avusturya, Osmanli topraklarina saldirarak halka zulüm yapiyordu.  Olaylara kayitsiz kalan padisaha halk çok kiziyordu. Din âlimlerinden Abdullah Efendi padisahin da oldugu Camiide Cuma hutbesinde; “devletin-milletin sahipsiz kaldigi, küfrün her tarafta kol gezdigi, padisahin da nefsine uydugu, gaflet uykusuna daldigi, zamanin avlanma zamani olmadigi” yönünde konusma yapmis, padisahtan çit çikmamistir. Hatta padisah vaizi onaylayici nitelikte basini sallamistir. Namazdan sonra Istanbula dönüs karari alarak Avusturya'ya dogru sefer hazirliklarini baslatmistir.
Osmanli Devletinde Avrupa’dan çok önce isçi haklarinin gözetildigi, grev ve toplu sözlesme gibi isçi haklarinin kullanildigi padisah fermanlarinda görülmektedir. Diger birçok haklarda oldugu gibi isçi haklari konusunda da Osmanli Devleti öncü olmustur. Çünkü Osmanli devletinde insan, yaratilanlarin en yücesi olarak görülmüs ve her zaman insan merkezli hareket edilmis, insana huzurlu yasama kosullari sunmak için çaba harcanmistir.
Osmanli Devleti kiliç zoruyla degil hosgörülü ve toleransli uygulamalari ile dünyaya hükmetmis, Islam dini disindaki dinlere inanan insanlarin inançlarina müdahale etmek söyle dursun, inançlarinin gereklerini kolaylastirici düzenlemeler bile yapmistir. Fethedilen yerlere camiler yapilmis ancak kiliselere dokunulmamistir. Camilerin yanina kiliselerin yapildigi bile olmustur. Fatih Sultan Mehmetin baska dinlere mensup insanlarin ibadethane ve ibadetlerine dokunulmayacagina dair yayinladigi ferman bulunmaktadir.
Günümüzde insanlarin birbirine tahammül edememesi, inançlari yüzünden insanlarin asagilanmasi, baski görmesi gibi inançlarimiza ve geleneklerimize ters olan kötü hasletler, içimize batililasma asamasinda girmistir. 1864 yilina kadar Almanya'da senede kaç azinligin evlenebilecegi bile kanunla düzenlenmis, Hitler zamaninda dinlerinden dolayi Musevi­ler yakilmistir. Fransada Protestan olanlarin evlenme hakki bulunmamakta, aile kuramamaktaydilar. Amerika'da yakin bir zamana kadar zenciler sadece hizmetçi gibi çalistiriliyor beyaz insanlarin bindigi otobüslere bindirilmiyor, beyazlarla ayni okullarda okuyamiyor ve ayni mahallelerde yasayamiyorlardi. Ingilterede 1828 yilindan sonra inanç özgürlügü saglanmistir.
Osmanli Devleti aile yapisinda nine ve dedeler vazgeçilmez unsurlar iken Cumhuriyetin ilanindan sonra okullarda ders kitaplarina “çekirdek aile” kavrami girmistir. Bu kavrama göre aile; anne, baba ve birkaç çocuktan ibarettir. Cumhuriyetle birlikte aile yapisindan nine ve dede kavramlari çikarilmaya çalisilmis, cumhuriyet anlayisina göre yetistirilmek istenen yeni neslin eski ile baglarinin kesilmesi için Osmanli geleneginden gelen nine ve dedelerin aileden uzaklastirilmasi amaçlanmis, onlar için huzurevleri uygun görülmüstür. Dede ve ninelerin sevimli sohbetlerinden, hosgörülü yaklasimlarindan mahrum olarak yetisen çocuklar hosgörüsüz, saldirgan ve uyumsuz olarak yetistiler. Osmanli Devletinin basarilarinin önemli faktörlerinden birisinin de; çocuklarini içerisinde nine ve dedenin oldugu genis aile yapisinda yetistirmesi ve Çocuklarina sevgi, sefkat, ilgi ve hosgörü ikliminde asiladigi degerlerdir. Cumhuriyet ile birlikte bu yapi dagitilmaya çalisilmis, aile kültürü zayiflatilmis, ayni ailede yasayan insanlar bile birbirinden kopuk hale gelmistir. Günümüzde örnek alinacak iyi seyler yok denecek kadar azalmistir. Kötülüklerle iç içe yasayan çocuklarimiz kötü seyleri artik siradan olarak görmekte kendileri de bunun bir parçasi haline gelmekteler. Anne ve babalarin çocuklari iyi yetistirmeleri de kendilerinin iyi yetistirilmis olmalarina baglidir.
Osmanli Devleti’nde insanlar yabanci bile olsalar karsilastiklarinda birbirlerine tebessüm ederek selam verirlerdi. Böylece insanlar birbirlerine güven verirlerdi. Birbirine küsen insanlar mahallenin büyükleri tarafindan hemen baristirilir, özellikle bayramlarda kardeslik ve baris en üst seviyeye çikardi. Insanlardaki alçakgönüllülük, tevazu, hayirseverlik, büyüklere saygi gibi hasletler siradan özelliklerdi. Kadinlara kesinlikle kemgözle bakilmaz, emniyet ve asayisin saglanmasinda herkes polis gibi davranirdi. Hirsizlik, soygun gibi suçlara pek rastlanmazdi. Ev ve isyerlerinin kapilari kilitlenmezdi. Insanlarin agizlarindan küfür çikmaz, küfür sayilacak kelimeler Osmanli dilinde bulunmazdi. Kul hakkina girilecegi mülahazasiyla yerlere birakin tükürmeyi, çöp dahi atilmazdi. Insanlar sira ile konusur, asla karsidaki insanin sözü kesilmezdi.
Osmanli’da insanlar verdikleri söze her zaman sadiktir. Öyle ki is anlasmasi için herhangi bir mukavele yapilmaz verilen söz geçerli olurdu. Yalan ve hileden söz edilemezdi. Islam dinini kusursuz olarak yasama çabasi Osmanli insaninin seçkin insan olmasini saglamistir.
Hayir ve Hasenat kavramlari Osmanli Insaninin en deger verdigi kavramlar arasinda yer alir. Vakif kuruluslarinin bu denli çok olmasi bunun en büyük göstergesidir. Zekat ve sadaka gibi dini vecibeler sayesinde dilenciye hiçbir zaman rastlanmaz. Günümüzde vakif anlayisinin olmamasi toplumsal barisimizi da alip götürdü. El açani görmezden geliyor, görürsek de Allah versin diyoruz.
Osmanli Devletinde kadina daima önem verilmis, kadin bas taci yapilmistir. Osmanli kadini zarafet hususunda tüm dünya kadinlarina örnek olacak seviyededir. Ders kitaplarinda ve bazi romanlarda her ne kadar çikar, makam, fitne gibi kavramlarla anilsa da bu kitaplarin tarihi anlatmaktan çok, siyasi mülahazalarla yazildigi/yazdirildigi açiktir. Osmanli’da cariye kadinlara hizmetinde olduklari insanlar tarafindan daima iyi muamele edilmistir. Hizmetinde olduklari ailenin öz evladi gibi davranilmistir. Onlar da hiçbir zaman devlete ve millete karsi tavir almamis, aksine toplumun bir parçasi olarak gelirleri ölçüsünde hayir hasenat islerinde yer almislardir. Osmanli kadini esini daima güler yüzle kapida karsilar,  baba isten eve dönmek için can atardi.
Osmanli’da aile çocuk yetistirmeye çok önem verirdi. Aile adeta bu konuda kurumlasmisti. Nine ve dedeler çocuk yetistirmede vazgeçilmez unsurlardi. Simdilerde bati tarzi aile yapisinda esler çalisiyor, dede ve ninelerse huzurevlerine terk edilmis vaziyette. Çocuklar kreslerde anne baba sefkatinden yoksun olarak ne derece saglikli yetisebilir?
Osmanli da insanlar son derece nazikti ve edep hayâ gibi kavramlar adeta tavan yapmistir. Yaratandan ötürü tüm canlilara iyi davranilir, karinca bile incitilmezdi.
Ramazan ayi öncesi padisah keyfi olarak fiyat artirmalara karsi ferman yayinlar, vatandasin sömürülmesinin önüne geçerdi. Günümüzde ramazan ayi insanlarin sömürülmesine vesile yapilmaktadir. Osmanli da ramazan öncesi misafir karsilar gibi hazirliklar yapilir, evler boyanir, sokaklar, caddeler temizlenir, ramazanlasabilmek, ramazani hakkiyla eda edebilmek için insanlar azami derecede gayret gösterilirdi. Teravilere yeni ve temiz elbiseler ile gidilir, güzel kokular sürülür, kesinlikle cemaati rahatsiz edici sarimsak sogan vb. seyler yenmezdi. (Simdilerde ise camilerimizin çok temiz oldugu söylenemez.) Gayri Müslim insanlarin yasadigi yerlerde meyhaneler ramazan boyunca kapatilir, kimse uluorta yerde bir sey yemezdi.  Iftara yarim saat kala sofraya oturulur,  sabir ve Allaha itaat kavramlarina böylece uyulurdu. Yemekten önce ve sonra eller yikanir, Sofra duasi aksatilmazdi.
1940’li yillar gazetelerde Ramazanin adeta alaya alindigi, ramazana özel yayinlara rastlanmadigi, birazcik dini konulara yar veren gazetelerin hemen uyarildigi günlerdir.
1800’lü yillarda Avrupa Konseyi üyesi ülkeler dünyayi sekillendirme çalismalari kapsaminda Osmanli Devleti ile de ugrasiyorlar, azinliklari ayaklandirma çalismalari yürütüyorlardi. Osmanli’nin yönetimine karisiyor, çesitli imtiyazlar elde etmeye çalisiyorlardi. Zamanin padisahlari da Avrupa Konseyine üye olmak için tavizler veriyorlardi. Avrupa Konseyi üyesi devletler Tanzimat Fermanina kendi beklentilerin karsilayacak maddeler eklettirmisler, Osmanliyi aralarina almayi bu maddeleri uygulamasina bagladilar. 17 yil sonra azinliklar konusunda Osmanli Devleti yeni haklar veriyordu. Aslinda verilen haklar zaten uygulamada olan haklardi ve sanki bu haklar azinliklara taninmiyormus gibi muamele ediliyordu. Islahat Fermani ile Avrupa Devletlerinin tüm beklentilerine cevap verilmis, öyle ki bu duruma Fransiz elçisi bile saskinligini ifade etmekten kendisini alamamistir.
Takvim Devrimi bile bazi milletvekilleri tarafindan batililasma çalismasi olarak görülüyor, peygamberimizin hicretini baz alan Hicri Takvim yerine Miladi Takvim kabul ediliyordu. Sözde Batililasma çabamiz her dönem artarak devam etmesine, bu ugurda uygulanan tüm dayatmalari kabul etmemize ragmen hala Avrupali olarak görülmüyor, Avrupa Birligine alinmiyoruz. Ne aci ki; bizse hala çabalamaya devam ediyoruz.
Batililasma ugruna; dilimizi, gün ve aylarimizin isimlerini, selamlasma seklimizi, kiyafetlerimizi degistirerek kisacasi bizi biz yapan degerlerimizden vazgeçtik.
Cumhuriyet ile birlikte kapatilan tekkeler ve zaviyeler vermis oldugu egitim ve huzur ile yüzyillar boyunca topluma hayat kaynagi olmus, insanlar gündüz bu kurumlarda egitim alirken, aksamlari zikir ile cosarlardi. Ne var ki Tekke ve zaviyeler çagin ihtiyaçlarina göre gelistirilememesi ve gereken özen gösterilmemesinden dolayi zamana ayak uyduramamis, yozlasmistir. Ne yazik ki sanki insan fabrikasi gibi düzgün insan yetistiren tekke ve zaviyeler kapatilmis, toplumun kendi özü ile irtibati kesilmistir. Yenilenme ve çaga ayak uydurmanin Bati degerleri ile mümkün olacagi düsüncesi, Osmanlinin yapi taslarini olusturan kurumlarin kapatilmasina, hukuki yapinin degistirilmesine yol açmis, getirilen yeni kurum ve düzenlemelerin milli degerlere ters olmasindan dolayi olusabilecek direnci kirmak için Istiklal Mahkemeleri kurulmus, idam edilen insanlar bile olmustur.
1927 yilinda ilk radyo yayina baslamis, sanki Türkiye’de Islam dini yasanmiyor gibi 1950 yilina kadar dini içerikli herhangi bir yayin yapilmamistir. Ancak 08.07.1950 yilinda radyolarda Kuran-i Kerim okunabilmistir. Türk Halk müziginin radyolarda yayinlanmasi yasaklanmis, öyle ki türkü ve sarkilarda Allah, peygamber, iman gibi kelimelerin kullanilmasi sakincali görülmüstür. Insanlara kendi müzigimiz yerine bati müzigi dinletilmeye baslanmistir. Müzik, kiyafet, meslek, kitap gibi nesnelerin önüne tehlikeli ve laiklige aykiri sifati getirilmistir.  Sözde laiklik ilkesi kapsaminda dini eserlerin basilmasi-yayinlanmasi, hac farizasinin yerine getirilmesi, Kuran-i Kerim ögretilmesi, Osmanli tarihinin okutulmasi… hep yasaklandi. Bazi camiler satilirken, bazilari ise kiraya verildi. Tek partili CHP yönetimi zamaninda Ezani Muhammedi isimli siiri yüzünden Yahya Kemale yapilmadik kalmamis, yurtdisina çikma yasagi bile konulmustur.
Ders kitaplarinda; Kuran-i Kerim için Muhammed’in koydugu kurallarin bulundugu kitap nitelendirmesi yapilirken, Kur'ân’in Allah tarafindan indirildigi inkâr edilmekte, böylelikle Allah, peygamberler, cinler, melekler… inkar edilmekte, yetistirilecek nesillerin de böyle olmasi amaçlaniyordu.
14.05.1945 yilinda yapilan seçimlerde halk CHP’yi saf disi ederek Demokrat Partiyi iktidar için uygun görmüs, oynanmak istenen oyun bozulmustur. Böylelikle 1932 yilindan itibaren Arapça okunmasi yasaklanan ve Türkçe okunan ezan 16.06.1950 yilinda tekrar Türkçe okunmaya baslanmis, Kuran-i Kerim ve dini yayinlar artik radyolardan serbestçe yayinlanmaya baslanmistir.
Osmanli zamaninda mahalleler; aile, okul ve cami gibi unsurlardan olusur,  müstakil ve bahçeli evler bulunurdu. Çocuklar bahçelerde özgürce oynar, bitki ve hayvanlarla iç içe yasarlardi. Simdilerde birbirine yapisik yüksek apartmanlarda insanlar dogadan uzak olmanin yaninda birbirlerine de yabancilasti. Iliskiler balkonlardan silkelenen halilar ile geriliyor ve komsuluk diye bir kavram yok olmak üzere. Öyleki insanlar ev ve arazi yapmak için ormanlari bile yakar oldu.
Simdilerde bazi insanlar Osmanli’ya olan gizli düsmanliklarini, iftiralarini televizyonlarda dile getirerek atalarimiza sövüyor, tarihimizin dogru anlasilmasinin insanlari dine yaklastiracagi endisesi ile tarihimizden insanlari koparmak için elinden geleni yapiyorlar. Istanbulun Fethinin yildönümünü Yunanistan’i incittigi gerekçesi ile kutlanmamasi gerektiginden dem vuruyor, Yavuz Sultan Selime karsi Sah Ismail'i savunuyorlar. Sah Ismailin siirlerini Türkçe yazdigindan bahisle bize Yavuz Sultan Selim’den daha yakin oldugunu ima ediyorlar.
Ders kitaplarinda vatan haini oldugu yazan Osmanli’nin son padisahi Vahdettin Han; Mustafa Kemali gizlice Anadoluya göndererek Kurtulus Savasimizin baslamasina vesile olan kisidir.
OSMANLI DEMOKRASISINDEN
TÜRKIYE CUMHURIYETINE
YAVUZ BAHADIROGLU
 
NESIL

Benzer Kitaplar